- Aleksa StanlavisHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 52
Kayıt Tarihi : 09/04/12
Lakap : pipigörl
Aleksa
Ptsi Nis. 09, 2012 7:21 pm
&& Forestier
&& Ailesi tarafından pek sevilmeyen bir tip Aleksa. Daha çok bir maşa hatta. Onların cemiyet hayatlarındaki üstün ırk yaratma düşüncesi için kullandıkları bir maşa. Sevgisiz bir ortamda, onun istekleri dikkate alınmadan büyümüş biri. Bundan dolayı da etrafındakilere kök söktürüyor. Onun için bi şeyin maddi boyutu yoksa yapmaya değer değildir. O sessiz sakin geçen Noel yemekleriyle büyümüştür. Bayram tatillerinde eve gitmek istemese de etrafına belli etmek istemediğinden hep o eve geri dönmüştür. Ama yaşadıklarının sonucunda içine kapanmak yerine öfkesini ve içindeki yer yer ortaya çıkan boşluğu dışarıya yöneltmiştir.
&& IV. Sınıf
&& Ailesi tarafından pek sevilmeyen bir tip Aleksa. Daha çok bir maşa hatta. Onların cemiyet hayatlarındaki üstün ırk yaratma düşüncesi için kullandıkları bir maşa. Sevgisiz bir ortamda, onun istekleri dikkate alınmadan büyümüş biri. Bundan dolayı da etrafındakilere kök söktürüyor. Onun için bi şeyin maddi boyutu yoksa yapmaya değer değildir. O sessiz sakin geçen Noel yemekleriyle büyümüştür. Bayram tatillerinde eve gitmek istemese de etrafına belli etmek istemediğinden hep o eve geri dönmüştür. Ama yaşadıklarının sonucunda içine kapanmak yerine öfkesini ve içindeki yer yer ortaya çıkan boşluğu dışarıya yöneltmiştir.
&& IV. Sınıf
- Spoiler:
- Gözleri açmadan önce bir süre daha bekledi genç cadı. Saçlarının altındaki çimlerin ona kuş tüyü gibi gelmesi normal miydi acaba? Tüm algılarını kapamış, sere serpe orada yatarken kendini dış dünyaya da kapamıştı resmen. Cennette olmanın hemen hemen böyle bir his olup olmadığını merak etti. Aklına düşünce tohumları ekildiğini anda algıladıkları tüm duyu organlarına musluktan boşalırcasına nüfuz etti. Aniden gözlerini açıp gökyüzüne bakmaya başladığı sırada kalbinde hissettiği telaşın sebebini anlama çalışıyordu. Sanki kaburgaları akciğerlerine batıyordu. Bu histen hoşlanmamıştı. Doğrulmak için ellerinden destek aldı. Avuç içleri toz içinde kaldığında gözlerini yere indirdi ve yerdeki kül parçalarına hayretle baktı. Onca zaman çimenlerin üzerinde yattığını sanıyordu fakat şimdi onların ot değil de otun külleri olduğunu anladı. Eli hemen saçına gidip saç telleri arasına kaçmış olan siyah tozları temizlemeye başladı. Elini saçından çekip tamamen ayağa kalktığında nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Buraya daha önce gelmediğine o kadar emindi ki genç cadı. Kendini kaybolmuş hissetmeye başladığında kalp atışlarının ritmik tıkırtısının artık tüm mekânı doldurmaya başladığını anladı. Daha beş dakika önce cennet sandığı mekânın şimdi birden cehenneme dönüşmesi normal miydi? Tüm bu gördüklerinin gerçek olma ihtimalinin zayıflığı yüzünden kendini rüyada sanmaya başlamıştı. Henüz sönmüş olan yangından tüten dumanlar genç cadının tüm vücudunu sararken nefes almasını zorlaştırdığı gibi görüş mesafesini de daraltıyordu. Neler olup bittiğini anlamak için kendi etrafında dönmeye başladı.
Sesler tüm kulağını esir almış gibi çınlıyordu. İnsana ait olmayan sesler… Korkmalı mıydı? Güvende miydi yoksa tehlikede mi? Anlam kargaşası içinde bir iki adım geri gitti. Uzaktan gelen nal sesleri onu ürkütmeyi sonunda başarmıştı. Başını sola doğru çevirdiğinde seslerin birer algı oyunu olmadığını ve gerçekten de ata benzeyen yaratıkların ona doğru yaklaştığını fark etti. Kendini birkaç adım geri atıp güvenli bir yer aramaya başladı. Ardı arkası kesilmeyen sesler genç cadının elini ayağına dolaştırmış ve ne yapacağını bilmeden öylece duruyordu. Asasını eline almakla almamak arasında gidiyordu ve bu ikilem uzun sürdüğü müddetçe hayatını ne kadar güvende tutabilirdi bilmiyordu. Daha fazla düşünmeyip ani bir hareketle asasını eline aldı. Onunla ne yapacaktı genç cadı da bilmiyordu. Bu tür bilinmezliklerden nefret etse de şu anda durumu değiştiremezdi. Ona doğru geldiğini gördüğü yaratıkların hemen şimdi burnunun dibinde oluşu ile şok olsa da bunu karşı tarafa göstermemeyi becerebilmişti. Başını dik tutup yukarıya doğru baktı, ona, gözlerini dikip bakmış olan yaratığa. At değildi ama sıradan bir at adam da değildi. Belki de en sıradanıydı. Gözlerden anlaşılmıyordu bu, vücuttan da. Beyninin içini açıp bakmak mümkün olsa ilk yapacağı şey olurdu bu genç cadının. At adamın derinden gelen tok sesini işittiğinde korkuyla zıpladığında, aynı korkunun gözlerine ve bakışlarına hücum ettiğini anladı. “Ne işin var burada küçük?” Nasıl cevap vermeliydi ona genç kız? İnsan olduğunu hatırlatırcasına küstahça mı yoksa korktuğunu belli edercesine kısık mı? En sonunda ağzından çıkan sözler onun durumunu en iyi özetleyenlerdi. “Bilmiyorum.” At adamın bakışlarının verdiği bu basit cevapla bile derinleşmesi üzerine kendini istemeden de olsa önemli biri gibi hissetmeye başladı. Karşısında duran yaratığın bakışları büyünün etkisinden çıkıp telaşla arkasını döndüğünde ise ağzından tek bir kelime çıktı; “Kaç!”
Aleksa ne olduğunu anlayamadan etrafını toz bulutları kaplamıştı bir kere. Eliyle suratını siper edip tozların burun deliklerinden ve ağzından içeri girmesini engellemeye çalışıyordu. Refleks olarak bir iki adım geri gidip bu toz bulutundan çıkmaya çalışsa toz tüm dünyayı kaplamış gibi her yere eşit olarak dağılmıştı. Kulağına gelen vızıltılar arasında yere sert bir düşüle kaçmasını imkânsız hâle getirmişti. Ondan en az beş metre uzağında birinin iniltilerini dinliyordu ve o iniltilerin arasında birinin yardım arayışına kulak misafiri oluyordu. Ağzından çıkan iki hecelik kelime genç cadıyı alarma geçirmişti. Asasına davranıp aklından büyülü kelimeleri geçirmeye başladı. “Lumos Maxima!” Ancak ne kadar etkili bir büyü başarmak istese de büyü yalnızca onun çevresini aydınlatabilmişti. Aynı büyü ağzından birkaç kere daha çıksa da sonuç değişmemiş ve başarısızlık genç cadıyı gafil avlamıştı. Kendisine bile bir faydası olmadığını düşündüğünde ruhunu karamsarlık ele geçirmiş ve genç cadıyı çaresiz kılmıştı. Neler yapabileceğini düşünürken yaklaşmakta olan nal sesleri ile dikkatini o yöne çevirdi. Toz bulutunun arasından neler olduğunu anlamlandırmaya çalışan genç cadı ayak bileğinde hissettiği ani acı ile çığlığını saklayamadı. Ayağını hızla kendine çekip acının kaynağını anlamaya başladığında gözleri fal taşı gibi açılmıştı. İri bir nal izi bacağını süslerken bilincinin açıklığı ile gözleri yaşarmaya başlamıştı. Ellerinden destek alarak ayağa kalktığında topallaya topallaya, aynı zamanda da önünü göremeyerek ilerlemeye başladı. Seslerin geldiği yöne doğru hareket ederken sis bulutunun giderek azaldığını hissetti. Son bir gayretle birkaç adım daha atıp önünü görebileceği açıklığa geldiğinde bir sürü varlığın toplanmış olduğunu fark etti. Hepsinde hüküm süren eda aynıydı. Kabullenmişlik ve kadere razı olma. Ve hepsinin bakışlarının buluştuğu ortak bir nokta vardı. Aleksa… Neler olup bittiğini anlayamadığı aşikârdı genç cadının. Az önce ona kaçmasını söyleyen yaratık şimdi yavaşça ona geliyordu. Suratındaki ifade bir an olsun tehditkâr bir anlam kazanmış ve gen kızın zor da olsa bir adım geri kaçmasına neden olmuştu. At adamın ağzından çıkan birkaç kelime ise zaten anlamsız olan durumu daha da karmaşık bir hâle getirmişti. “O asayı sakın kullanma.” Tehdit dolu bu sesle genç cadı asasına daha sıkı sarıldı. Artık asası yere değil at adamın kendisine bakıyordu. Genç cadının bu hamlesiyle yaratık bu sefer hırlar gibi ses çıkarmıştı. “Sakın!” Ve hemen cadıya doğru bir hamle yapıp asasını ondan kapmaya çalıştı. Fakat genç cadı tüm gece boyunca yaptığı en akıllı davranışı sergilemiş ve büyülü sözleri çok geç olmadan kelimelere dökmüştü. “Expecto Patronum!” Neden bu büyüyü yapmıştı? Bu büyünün ona ne faydası olabilirdi ki? Tek fırsatını böyle aptalca bir büyüyle heba etmişti. Kendi içinde kendi kendini paralarken buz şeffaflığında bir zürafanın oracıkta belirmesini bekledi ama ortalıkta zürafa falan yoktu. Dehşet dolu gözlerle önünde duran kurda bakarken, kurt kızın karşısında duran her bir yaratığa hırlayıp aniden gökyüzüne ulaştı. Havada asılı duran güneşe doğru hızla koşarken genç kızın kulağında bir çığlık peyda oldu. “Sköll!”
Aleksa aniden gözlerini açtığında nefes nefese kalmıştı ve gördüğü rüyanın etkisini üzerinden atmaya çalışıyordu. Ellerini saçlarına götürüp ıslak saçlarını okşadıktan sonra yavaşça yatakta doğruldu. Ani bir acı ile cenin pozisyonu alan genç cadının eli ayak bileğini kavrarken aynı zamanda dehşet dolu bakışlarını etrafa sergiliyordu. Yatak örtüsünü hızla üstünden tıp başucundaki lambayla bileğine baktığında korkudan ellerinin titrediğini hissetti. Kapıldığı dehşetle kendi kendine mırıldanmaya başladı. “Sakin ol Aleksa. Bu tür şeyler hep olur. İnsanlar rüyalarının etkisini fizyolojik olarak gösterebilirler. Bu daha önce de başına geldi. Hipnoz sırasında.” Kendi kendini teskin etmeye çalışan cadının aklına bir bir gerçekler geldiğinde donup kaldığını hissetti. Hipnoz sırasında değil, görü sırasında.
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Geri: Aleksa
Ptsi Nis. 09, 2012 7:23 pm
Rütbe verilmiştir.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz