Rivière, Lyle.
2 posters
- Rivière LyleSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Rivière, Lyle.
Salı Nis. 17, 2012 6:35 pm
İstenilen bina; Selfier
Kısaca karakteristik özellikler; Rivière, oldukça zeki bir kız ve fazlasıyla şüpheci. Her şeyin ardında mantık arayan bir yapısı olmasa bile, mantığını kullandığı zamanlarda kendisini daha güvende hisseder. Üstelik benimsediği en önemli özelliği bu. Ayrıca inanılmaz bir biçimde müziğe düşkün, aslında sadece müziğe değil neredeyse bütün sanat dallarına karşın ilginç bir merakı ve yeteneği var. Acımasız ve sevgisiz değil aksine sevginin dünya üzerindeki en önemli duygu olduğuna inanmakta yine de insanlarla kolay kolay kaynaşamıyor ve onu uzaktan tanıyanlar oldukları yerde kalmaktan memnun olup onu soğuk nevale olarak görüyorlar.
İstenilen dönem; IV
[b]Örnek RP;[b]
...
Kısaca karakteristik özellikler; Rivière, oldukça zeki bir kız ve fazlasıyla şüpheci. Her şeyin ardında mantık arayan bir yapısı olmasa bile, mantığını kullandığı zamanlarda kendisini daha güvende hisseder. Üstelik benimsediği en önemli özelliği bu. Ayrıca inanılmaz bir biçimde müziğe düşkün, aslında sadece müziğe değil neredeyse bütün sanat dallarına karşın ilginç bir merakı ve yeteneği var. Acımasız ve sevgisiz değil aksine sevginin dünya üzerindeki en önemli duygu olduğuna inanmakta yine de insanlarla kolay kolay kaynaşamıyor ve onu uzaktan tanıyanlar oldukları yerde kalmaktan memnun olup onu soğuk nevale olarak görüyorlar.
İstenilen dönem; IV
[b]Örnek RP;[b]
...
- Oturuyorsun, güneşin altında saçların altınmış gibi parıldıyor. Gözlerin karşındaki gölün çok ötesine odaklanmış, yemyeşil bakışların donuk ve sevgisiz. Arkandan doğru esen rüzgar kokunu bana taşıyor usulca, beni sana çeken bir misk kokusu bu. Gömleğinin kolları sıyrılmış her zaman olduğu gibi, çıplak kalan tenine baktıkça güçlü kollarının bana dokunuşunu hayal ediyorum umutsuzca; sanki kırılmasından korktuğun bir şeymişim gibi değiyor tenin tenime, öyle sıcaksın ki bu kaldırabileceğimden fazla yine de acımıyor. Seninle tanışmadan önce ateşin yakmadığını söyleselerdi inanmazdım fakat şimdi anlıyorum yanıldığımı. Yakınındaki ağaçların arkasından izliyorum gizlice seni, her gün olduğu gibi. Yosun yeşili gözlerin uzaklara dalmış, nerede olduğunu unutmuş gibisin. Bazen seni merak ediyorum; ne düşündüğünü, adının ne olduğunu, en sevdiğin rengin ne olduğunu, hoşlandığın şeylerin neler olduğunu ve en çok da benim seni düşündüğüm gibi beni düşünüp düşünmediğini. Sonra sorularımın cevaplarından korkuyorum, bir daha onları hatırlamamak üzere başarısız bir yemin daha ediyorum ancak içimde bir şeylerin kırgınlığını da hisseder gibiyim. Beni görmüyorsun ki sen, baksaydın eğer görürdün elbet ama bakmaya tenezzül bile etmiyorsun. Yine de umut ediyorum ki bir gün bakacaksın bana, gözlerin ruhumun derinliklerini görecek o an; senin için nasıl yandığımı, her gözlerimi kapatışımda melekleri kıskandırabilecek gülümsemenin hatırasını gördüğümü bileceksin baktığın an. Sırf bunun için bekleyeceğim seni; hafızandaki tüm endişelerinden arındığında, sevgiye kalbini tamamen açtığında, her gün dalgın bakışlarını şu an karşısında oturduğun gölün sularından ayırdığında aşkımın gücünü hissedeceksin. Yağan yağmurdan korkacaksın ama ben orada olacağım, paramparça olmuş kalbini onaracağım kendi ellerimle ve onu bana ait kılacağım. Özlemimi dindireceğim dudaklarında, sarı saç tutamlarının arasından geçecek parmaklarım, kahkahanın tınısında yıkanacağım ve sonrasında parıldayacak olan tek şey birbirine karışmış olan ruhlarımız olacak. Olmalı. Olur. Umarım.
Delirmiş olmalıyım, sanırım. Adımlarım korkakça her gün oturduğun kayaya doğru ilerliyor, yokluğun sarmış her yanı. Her gün burada oturursun ve gelmene birkaç dakika olmalı tahminen. Pürüzlü taşın üzerine çıkıyorum hızlıca, tek istediğim sıcaklığını hissedebilmek. Senin için deliriyor gibiyim, bacaklarımı uzatıyorum aşağıya doğru ve o zaman anlıyorum neden her gün buraya geldiğini. Yokluğunda önemsiz gibi görünen şu kaya parçasından bakınca dünya o kadar güzel ki; bulutlar bile benim farkımdaymış gibi hissedebiliyorum. O an dünyayı senin gözünden görüyor gibiyim, dalgaların yatıştırıcı sesi kalbime dokunuyor. Fazlasıyla alışılmadık bu görüntü için teşekkür ediyorum sessizce sana, senin sayende keşfediyorum bu gizli mabedi. Güneş ışıkları yanaklarımı okşuyor ve bu sıcacık hissettiyor. Bir gülümseme kaçıyor dudaklarımdan, imkânsızlığıma gülümsüyorum. Sensizliğimi kabullenmek ağır geliyor ama ağlamak yerine gülümsüyorum; sanırım bunun bir adı vardı, ağlanacak halime gülüyorum. Öylesine dalıyorum ki mutluluğuma ve hüznüme seni unutuyorum çok kısa bir süreliğine, aslında unuttuğum sen değilsin bu gizli mabedine belki de saniyeler içinde gelecek olman. Yaptığım hatayı ise bir dal parçasının kırılma sesiyle anlıyorum, arkamda parıldayan bakışlarınla beni izliyorsun. Gözlerin gözlerime değiyor, sanki gözlerinle sevişiyorsun benimle ya da ben öyle hissediyorum. Çok küçücük bir tebessüm beliyor dudaklarında, o tebessümü doyasıya öpebilmek istiyorum. Göz temasımızı bozmama izin vermeden yanıma geliyorsun; çok sıcak, çok çok sıcak.
Varlığının ateşi benden geriye bir avuç kül bırakırken gözlerimi sıkıca yumuyorum, bunun gerçek olmasını diliyorum içimden tabii bunu da duymuyorsun ya da ben öyle düşünüyorum. Çünkü dileğimi dilediğim anda öyle bir parıldıyor ki gözlerin sanki beni duymuşsun gibi.
Başını bana doğru eğiyorsun. Senden kaçamıyorum, kaçmak istemiyorum. Bana dokunmanı istiyorum. Sıcaklığını tenimde hissetmek istiyorum. Sana yalvarıyorum. Bilmiyorsun. Biliyorsun. Hep bilirsin zaten. Hep biliriz.
Parmakların elmacık kemiklerime dokunuyor, hafif. Orada değilmişsin gibi, eğer sıcaklığın olmasa orada olmadığına inanacağım aslında. Yanıyorum, bedenimden kalan küllerim yeniden alevleniyor. Karnımdaki kelebek sürüsü ayaklanıyor, aklımı ve kalbimi de peşlerine takarak içimde ayaklanıyorlar. Hiç iyi değilim, hem de hiç. Kendimi kaybediyorum dokunuşunda, oysa bu olmamalı. Bu kadar kolay sana düşmemeliyim ama ne zaman direnebildim ki? Bana ne yaptığını anlamıyorum yine de bu hoşuma gidiyor. Başını daha fazla eğiyorsun bu sefer beni öpecekmişsin gibi. İster istemez dudaklarında takılıp kalıyorum. Onlara dokunmak için kıvranıyorum. Sana karşı savunmasızım, tamamen sana aidim. Dudaklarını aralıyorsun ve nefesin yüzüme çarpıyor işte o an sarhoş oluyorum. Düşünmeyi bırakıyorum, sadece içimdeki tutkuyu duyumsayabiliyorum. '' Senin tek arzunum değil mi? Yıllardır kimseye muhtaç olmadığın şu hayatında ihtiyacın olan tek şeyim ben. '' Ne dediğini anlayamıyorum, nefesin böylesine beni kendimden geçirirken çok zor. Bütün dünya ayaklarımın altından kayıyor, renkler kayboluyor ve geriye kalan tek şey yine sen oluyorsun. '' Ve sen benimsin. Her gün buraya geliyorum, arkamdaki ağaçların tepesinde beni izlediğini biliyorum. Ben hep bilirim.'' Farkında olmadan başımı sallıyorum seni onaylarcasına, sen hep bilirsin ve ben sadece seninim. Sözcüklerin kalbime işliyor, kadifemsi sesin hiçbir şeyi iyiye sürüklemiyor. Kontrolümü kaybediyorum. Benim koptuğum anda dudakların benimkilerin üzerine kapanıyor. Ne hissedeceğimi bilemiyorum, bedenim sana doğru kavisleniyor her şey çok bulanık. Ateş kalbimden tüm vücuduma yayılıyor. Bana sarılıyorsun, sana sarılıyorum. Hep hayal ettiğim gibi ipeksi saçlarında geziniyor ellerim. Öylesine yumuşak ki... Daha önce hiç öpüşmemiş olan ben ne yapacağımı biliyor gibiyim senin karşında, heyecanlanıyorum ama en sonunda korkarak aralıyorum dudaklarımı. Dilin dilime değiyor usulca, işte o an patlıyorum. İçimdeki her şey sana akıyor; tüm aşkım. Bedenlerimizden ve tutkumuzdan tek geri kalan ise dudaklarımın içine doğru inlercesine söylediğin adım oluyor; Rivière. Beni öldürüyorsun. Kollarında ölüyorum.
Seninle birlikte.
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Rivière, Lyle.
Salı Nis. 17, 2012 6:37 pm
Rütbe verilmiştir.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz