- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Çatlak
Çarş. Nis. 18, 2012 10:06 am
Güneş ışıklarını yeryüzüne umursamazca saçıyordu. Verdiği enerji insanları da etkilemiş olacaktı ki herkes sıcak yaz gününde çok neşeliydi. Okulun açılmasına birkaç hafta vardı. Tıklım tıklım dolu Diagon Sokağı her yaştan cadı ve büyücüye ev sahipliği yapıyordu. Okul alışverişine çıkmış birinci sınıflar heyecanlarını gizleme gereği bile duymadan oradan oraya koşuşturuyorlardı. Birkaç tanesi yeni çıkan süpürgelere ve Quidditch formalarına bakmak için birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Aileleri onların bu mutlu gününü bozmamak adına hiçbir şeye ses etmiyor, buldukları ilk boş dükkanda oturarak onların heyecanlarını atmalarını bekliyordu. Tabii birkaçı para sıkıntısını konuşmaktan kendileri elbette alamıyordu. Köşede duran sarışın bir cadı kocasına malzemelerin ne kadar pahalı olabileceğini söylerken yanlarından geçen kumraldan kızıla dönen genç bayanı fark etmedi bile. Belkide bu durumu o kadar normal karşılıyorlardı ki artık bakmaya bile tenezzül etmemişti. Kızıl saçlı genç kadınsa bu tatlı manzara içinde buna pek aldırmıyordu. Etrafında koşuşturan ufaklıklara bakarak gülümsüyordu. İlk okula başladığı yılı düşününce içi acıyordu sanki. Kollarını göğsünde kavuşturarak yol boyunca yürümeye devam etti. Aslında bunu yapmasının bir sebebide aç olan karnını biraz daha sıkışırsa daha rahat edebileceğini düşünmesiydi. Genede guruldayan karnıyla birkaç adım daha atınca bunun anlamsız olduğunu anladı. Şimdi tamamen kızıla dönmüş saçlarına yansıyan güneş gözlerinin içine ulaştığında biraz daha başı döndü. Böyle güzel bir günde belki de tek dertli oydu. İki gündür hiçbir şey yememişti ve biraz daha para kazanamazsa açlıktan ölecekti. En son Diagon Yoluna gelen muggle doğumlulara bile hatıra fotoğrafı çekmeyi denemişti ama onlar bile bunu gereksiz bulmuşlardı. Genç kadınsa tek çaresi olan yemek aşırmanın zamanı geldiğini biliyordu. Genede sonsuza dek bununla idare edemeyeceğinin de farkındaydı. Belkide eski büyüleyiciliğine kavuşup babasının kusursuz dünyasına dönebilirdi ama bu cıvıltıyı bir daha asla hissedemezdi. Önünden geçen her yanı çilek şeker olmuş küçük bir kıza bakarak acıyla gülümsedi. Kız çocuğu elindeki şekerinin son lokmasınıda ağzına atınca kirli ağzıyla sırıtarak genç kadına bakmıştı. Yapış yapış ellerini iki yanında toplanmış sarı saçlarına bir kez geçirdi ve hemen arkasından saçında olan yapışkanlıkla yüzünü buruşturarak annesine koşmaya başladı. Genç kadınsa onun peşinden daha sessiz bir sokağa daldı. Köhne ara sokaklardan birinde bulduğu bir lokantaya doğru ilerledi. Yeşil gözleri açlıktan bulduğu her yemeği yiyebilecekmiş gibi bakıyordu. Genede lokantaya girmeden karşısına dikilen ihtiyar adamla biraz geriledi.
"Ne arıyorsun burada sen gene?"
"Ben belki iş açılmıştır..."
"Sana söyledim, çocuk besleyecek halim yok."
İhtiyar adam çıkık çenesinin üstünden genç kıza bir kez daha baktı. Siyah gözleri kızı şöylesine bir tartıyor gibiydi. Elinde tuttuğu çöp poşetini bir kez salladı ve sokağın ortasına doğru fırlattı. Poşet yere değer değmez yok olduğunda adam gözlerini gene genç kıza dikti. Kırışık yüz hatlarının arasında gözleri kızın orada olmasından rahatsız bir biçimde bakıyordu. Yaşlı elleri titreyerek kapının kolunu sıktığında tek bir şey daha söylemeyeceğini anlamış oldu. Kapıyı genç kızın suratına hızla çarparak içeri süzüldüğünde genç kız için bütün yemek umutları da sönmüş gibiydi. Dar sokakta birkaç adım daha ilerlemesinin ardından gölge bir yere ulaştı. Bir dükkanın çatısı burayı gölgede bırakmıştı ve genç kızın biraz soluklanmaya ihtiyacı vardı. Duvara sırtını vererek yere oturdu. Kollarını dizlerine dayıyarak bir süre sessizce karşısındaki duvarı izledi. Son birkaç gündür nereye gitse kimse ona ne iş, ne yemek veriyordu. Yaşını yüksek söylemeyi bile denemişti ama bir şekilde bunu fark eden adamlar durmadan onu kapı dışarı ediyordu. Genç kızda gerçek görüntüsünde olsa başına gelebilecek diğer kötülükleri düşündükçe durumuna seviniyordu bile. Genede artık pes etmeyi bile düşünmüştü. Bir adamla evlendirilip, planlanmış bir hayatı yaşamakta o kadar kötü değildi. Aslında Lynnette olmak onun için kabus gibi kötüydü. Bütün hayatı boyunca karın ağrısıyla yaşıyacak olsa bile ona katlanamayacağına emindi. Oysa başka çıkış yolu var gibi de görünmüyordu.
"Ne arıyorsun burada sen gene?"
"Ben belki iş açılmıştır..."
"Sana söyledim, çocuk besleyecek halim yok."
İhtiyar adam çıkık çenesinin üstünden genç kıza bir kez daha baktı. Siyah gözleri kızı şöylesine bir tartıyor gibiydi. Elinde tuttuğu çöp poşetini bir kez salladı ve sokağın ortasına doğru fırlattı. Poşet yere değer değmez yok olduğunda adam gözlerini gene genç kıza dikti. Kırışık yüz hatlarının arasında gözleri kızın orada olmasından rahatsız bir biçimde bakıyordu. Yaşlı elleri titreyerek kapının kolunu sıktığında tek bir şey daha söylemeyeceğini anlamış oldu. Kapıyı genç kızın suratına hızla çarparak içeri süzüldüğünde genç kız için bütün yemek umutları da sönmüş gibiydi. Dar sokakta birkaç adım daha ilerlemesinin ardından gölge bir yere ulaştı. Bir dükkanın çatısı burayı gölgede bırakmıştı ve genç kızın biraz soluklanmaya ihtiyacı vardı. Duvara sırtını vererek yere oturdu. Kollarını dizlerine dayıyarak bir süre sessizce karşısındaki duvarı izledi. Son birkaç gündür nereye gitse kimse ona ne iş, ne yemek veriyordu. Yaşını yüksek söylemeyi bile denemişti ama bir şekilde bunu fark eden adamlar durmadan onu kapı dışarı ediyordu. Genç kızda gerçek görüntüsünde olsa başına gelebilecek diğer kötülükleri düşündükçe durumuna seviniyordu bile. Genede artık pes etmeyi bile düşünmüştü. Bir adamla evlendirilip, planlanmış bir hayatı yaşamakta o kadar kötü değildi. Aslında Lynnette olmak onun için kabus gibi kötüydü. Bütün hayatı boyunca karın ağrısıyla yaşıyacak olsa bile ona katlanamayacağına emindi. Oysa başka çıkış yolu var gibi de görünmüyordu.
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Çatlak
Çarş. Nis. 18, 2012 4:22 pm
Uzun, kemikli parmaklarını saçlarından gelişigüzel geçirip etrafına bakındı genç adam. Küçük, telefon kulübesine benzer makine, onu her seferinde şaşırtıyordu ne de olsa; günlerce bakınsa da ilginç ve daha önce görmediği şeylere rastlayabileceğinin bilincindeydi hep. Fakat bütün titreşen, ışıldayan, ses çıkaran minik düğmeler ve aletlere dalıp gitmesindense onu adını bile bilmediği, çöplük bir gezegenden buraya dek takip eden ve içeri girmeyi başaran yaratıkları bir an önce etkisizleştirmeyi takip ediyordu elbette. Bedenini saran ceketi bir hamlede çıkarıp yere fırlattı; büyük bir kovalamacaya hazır olması gerekiyordu ne de olsa. Geniş bir gülümsemeyle, hırlayan tüylü kuşlara benzer yaratıkların önüne geçti. Eh, ne bekliyoruz?
Kendisine asırlar gibi gelen birkaç dakikanın ardından, Cyril soğuk cam zeminden başını kaldırabilmişti. Yıllar önce aynı ucubelerle karşılaştığını hatırlıyordu, ama uçabilen memelilerin keskin dişlerini ve pençelerini tamamen unutmuş gibi duruyordu sağ kolunun alt kısmı fazlasıyla kanar haldeyken. Dişlerini sıkıp yenilgi ve acıyı unutmaya çalıştı, şu anda bebeği istila edilmişken kendi egosuyla ilgilenmeyi yanlış buluyordu bir şekilde. Eskisinden daha gürültülü ve sallanan kulübe, arbede sırasında birkaç şeye çarpmış olmasının kanıtıydı. Gözlerinin önüne düşen koyu kahverengi saç tutamlarını geriye atıp duvara monte edilmiş küçük ekrana dikti durgun bakışlarını. Dünya'ya dönüyordu.
Kulübe ufak bir sarsıntıyla yeryüzünde belirdiği anda, tekrar bir gezegende olduklarını bir şekilde hissetmiş olan yaratıklar son hızla Cyril'ın başını hedef alarak uçuşa geçmişlerdi bile. Kanatlarından düşen is ve çamur karışımı şey her yanı berbat ederken adamın yapmak istediği tek şey gagalarını bir duvara çevirip onları zamanın sonuna dek öyle bırakmaktı, ne de olsa tek başına yolculuk eden biri olarak sahip olduğu tek özel alanı temiz tutmak için olağanüstü bir çaba gösteriyordu her daim. Kızgınlıkla bağırıp kulübenin alev kırmızısı kapısını açtı, aynı anda başını eğmeyi de akıl etmişti ki kuşlar onu es geçip yere iniş yapmışlardı bile. Bir anda beliren elleri korkutucuydu, ama insanlarla dolup taşan bir alana inmiş olduklarını bilmek Cyril'ı tam anlamıyla dehşete düşürmüştü. Bir çok kez istilaya uğramanın eşiğinden dönmüş, hâlen karışık bir gezegene kana susamış mutant kuşları getirmek, onun için bile çılgınca bir şeydi. Bildiği tüm küfürleri olabildiğince sesli savururken eline gelen uzun, demir bir sopayı yaratıklardan birinin ona uzanan pençesine indirdi, diğerinin ise tüylü ve neredeyse büyük bir köpeğe erişir gövdesine. Üçüncüsü dar sokakta hırıldayarak ilerleyip kendisine çöplerin arasında bir yer bulmuştu ki, şaşkın gözlerle olan biteni inceleyen incecik, kızıl saçlı bir bedene takıldı gözü. Bir anlık kararsızlıkla duraksadı; kıza olan biteni anlatıp onu olası saldırılardan kurtarmak ve kuşu etkisizleştirmek. İlkinde daha çok zaman kaybedecekti belki, ama kendisini toparlayan diğer ucubeler kıza bu kadar yakınken onu bırakamazdı, değil mi? Hızla koşup olabildiğince nazik bir şekilde ayağa kaldırdı kızı, hemen ardından olabildiğince büyük bir gülümseme takınıp saçlarını tekrar düzeltti. "Sanırım 'göründüğü gibi değil' diyebilirdim, ama bunu sonraya saklıyorum. Şimdilik, benimle gelmen gerekiyor." Arka cebinden çıkardığı minik, tornavida benzeri cismi yaratıklara doğrultup bekledi, fakat beklediği gibi; atmosfere alışamamışlardı ve kendi kendilerine öleceklerdi. Bir etkisinin olmamasını tercih ederdi Cyril, hiçbir yaşama müdahale etmemesi hâlinde yolculuklarına devam edebileceğini biliyordu. Kıza bir daha döndü ve kulübesine ulaştıklarında, ufak bir reveransla onu içeriye davet etti. Kuşlar bu ıssız ve karanlık sokakta biraz durabilirlerdi, ne de olsa gelip geçen olmayacaktı fakat onların bir an önce buradan ayrılmaları gerekiyordu.
Kendisine asırlar gibi gelen birkaç dakikanın ardından, Cyril soğuk cam zeminden başını kaldırabilmişti. Yıllar önce aynı ucubelerle karşılaştığını hatırlıyordu, ama uçabilen memelilerin keskin dişlerini ve pençelerini tamamen unutmuş gibi duruyordu sağ kolunun alt kısmı fazlasıyla kanar haldeyken. Dişlerini sıkıp yenilgi ve acıyı unutmaya çalıştı, şu anda bebeği istila edilmişken kendi egosuyla ilgilenmeyi yanlış buluyordu bir şekilde. Eskisinden daha gürültülü ve sallanan kulübe, arbede sırasında birkaç şeye çarpmış olmasının kanıtıydı. Gözlerinin önüne düşen koyu kahverengi saç tutamlarını geriye atıp duvara monte edilmiş küçük ekrana dikti durgun bakışlarını. Dünya'ya dönüyordu.
Kulübe ufak bir sarsıntıyla yeryüzünde belirdiği anda, tekrar bir gezegende olduklarını bir şekilde hissetmiş olan yaratıklar son hızla Cyril'ın başını hedef alarak uçuşa geçmişlerdi bile. Kanatlarından düşen is ve çamur karışımı şey her yanı berbat ederken adamın yapmak istediği tek şey gagalarını bir duvara çevirip onları zamanın sonuna dek öyle bırakmaktı, ne de olsa tek başına yolculuk eden biri olarak sahip olduğu tek özel alanı temiz tutmak için olağanüstü bir çaba gösteriyordu her daim. Kızgınlıkla bağırıp kulübenin alev kırmızısı kapısını açtı, aynı anda başını eğmeyi de akıl etmişti ki kuşlar onu es geçip yere iniş yapmışlardı bile. Bir anda beliren elleri korkutucuydu, ama insanlarla dolup taşan bir alana inmiş olduklarını bilmek Cyril'ı tam anlamıyla dehşete düşürmüştü. Bir çok kez istilaya uğramanın eşiğinden dönmüş, hâlen karışık bir gezegene kana susamış mutant kuşları getirmek, onun için bile çılgınca bir şeydi. Bildiği tüm küfürleri olabildiğince sesli savururken eline gelen uzun, demir bir sopayı yaratıklardan birinin ona uzanan pençesine indirdi, diğerinin ise tüylü ve neredeyse büyük bir köpeğe erişir gövdesine. Üçüncüsü dar sokakta hırıldayarak ilerleyip kendisine çöplerin arasında bir yer bulmuştu ki, şaşkın gözlerle olan biteni inceleyen incecik, kızıl saçlı bir bedene takıldı gözü. Bir anlık kararsızlıkla duraksadı; kıza olan biteni anlatıp onu olası saldırılardan kurtarmak ve kuşu etkisizleştirmek. İlkinde daha çok zaman kaybedecekti belki, ama kendisini toparlayan diğer ucubeler kıza bu kadar yakınken onu bırakamazdı, değil mi? Hızla koşup olabildiğince nazik bir şekilde ayağa kaldırdı kızı, hemen ardından olabildiğince büyük bir gülümseme takınıp saçlarını tekrar düzeltti. "Sanırım 'göründüğü gibi değil' diyebilirdim, ama bunu sonraya saklıyorum. Şimdilik, benimle gelmen gerekiyor." Arka cebinden çıkardığı minik, tornavida benzeri cismi yaratıklara doğrultup bekledi, fakat beklediği gibi; atmosfere alışamamışlardı ve kendi kendilerine öleceklerdi. Bir etkisinin olmamasını tercih ederdi Cyril, hiçbir yaşama müdahale etmemesi hâlinde yolculuklarına devam edebileceğini biliyordu. Kıza bir daha döndü ve kulübesine ulaştıklarında, ufak bir reveransla onu içeriye davet etti. Kuşlar bu ıssız ve karanlık sokakta biraz durabilirlerdi, ne de olsa gelip geçen olmayacaktı fakat onların bir an önce buradan ayrılmaları gerekiyordu.
- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Geri: Çatlak
Çarş. Nis. 18, 2012 9:32 pm
Rüzgar ara sokağa doğru esmeye devam ettikçe genç kız iyice büzüşüyordu duvarın dibindi. Ellerini başının iki yanına koymuş inatla bekliyordu. Kurtuluşunun gelmeyeceğini düşünüyor gibiydi. Daha demin saçlarıan düşen turuncu ışıklardan eser yoktu şimdi. Kızıl saçları canlı tonlarındaydı ama sönmüş gibiydiler. Mavi gözlerini birkaç defa kırpıştırdı ve ağlamamasını sağladı. Acıyla ağlayacak kadar küçükmemişti daha. Babası ona ne acılar yapmıştı o asla ağlamamıştı, şimdi sırf karnı sırtına yapıştı diye ağlayacka hali yoktu. Hem sakin sokağın ortasında oturmuş biraz dinleniyordu da. Daha demin tepesine düşen yakıcı güneş şimdi onu yalnızca esen havadan üşümesin diye koruyordu. Ortam uyuyabileceği kadar sakindi. Gözlerini hafifçe kırpıştırarak başını arkasında duran duvara doğru kaldırdı. Hafif bir gülümseyemeyle gökyüzüne baktı. Yan sokaktaki kalabalığın sesleri kulağına kısık seslerle gelirken sokağın boşluğu şimdi hoşuna gitmeye başlamıştı. Tabii genç kızın kötü kaderi gene kendini belli edercesine başında patlamıştı. Hızla sokağa gelen dalma sesleriyle birlikte ilerideki çöplerin arasında bir şey dalmıştı. Genç kız gözlerini gökyüzünden indirerek çöplere doğru baktı. Hareket eden yaratığı daha önce görmediğine yemin edebilirdi. Yaratık uçan bir memeli gibiydi. Kanatları vardı ama pençeleri de vardı. Orenthia'da yaratıkları öğrenmişti ama şimdi karşısında duran hiç birine benzemiyordu. Pençeleriyle çöplere bir şeyler yapıyordu. Genç kız ufak bedeninde kıpırdamadan kalmıştı. Gözleri yaratığın biraz ilerisinde duran mavi bir kulübeye takıldı. Kulübenin hemen yanında iki yaratıkla kapışan bir adam vardı. Genç adam yaratıklara doğru savurduğu demir sopasıyla çok mutlu gülümsüyordu. Hatta bir yaratığa çarpan demir sopayla biraz gülümsediğini bile görmüştü Zoey. Gözlerini anlamsızca kıstığında hala aklı yaratıklardaydı. Böylesine garip hayvanlarla dövüşen bir adam ya deli olmalıydı yada fazla maceracı. Zoey'se adamı incelemekten yanında çöpleri eşeleyen yaratığı unutmuştu bile. Genç kız ellerini toprağa dayıyarak gözlerini sessizce kıstı. Baktığı genç adam yakışıklı bir adamdı, durmadan gülümsüyor ve her gülüşünde bütün dişlerini inatla etrafa sergiliyordu. Hızlı hareket ediyordu ve hareketlerini hesaplıyarak yapıyor gibi bir hali vardı. Gözleri yaratıklardan ayrılıp Zoey'e döndüğünde genç kız birden yerinden sıçradı. Ona bakan gözlerde gördüğü garip bir tını onu rahatsız etmişti. Kötü bir bakış değildi bu ama fazla gibiydi. Ellerini yerden çektiğinde genç adam hızla yanına gelmişti. Hızla genç kızın elini yakalayıp ayağa kaldırmıştı. Ne olduğunu anlayamadan dikelen genç kızın başı açlıktan biraz dönmüştü. Genede bu sırada ona en büyük gülümsemesini savuran adama bakmadna edemedi. Adamın hızlı konuşması kulağına çalındığında sesinde yer alan aksan genç kızı hafifçe güldürmüştü. Gözlerini yaratıklara diktiğinde adam sözünü bitirmiş ve hızla Zoey'i sürüklemeye başlamıştı. Cebinden çıkarttığı parlayan bir tonavidayı yaratıklara tutarak ilerliyordu. Zoey'se bu durumu gerçekten komik bulmuştu. Genede kısa bir süre sonra mavi kulübenin içine doğru davet edilmesiyle şaşkınca kendini içeriye doğru attıı.
Genç kız kulübenin kapısından içeriye doğru girdiğinde hemen karşı duvara çarpmamak adına hızla ellerini kaldırdı. Genede hiçbir şeye çarpmadan yere yuvarlanan bedeniyle neye uğradığını şaşırdı. Sonunda merdiven gibi bir şeye tutunduğunda sabit durabildi. Gözlerini hızla yukarıya kaldırdı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Kulübe içeriden daha büyüktü, bu da demek oluyordu ki genişletme büyüsü yapılmıştı. Demekki yanındaki çatlak adam bir büyücüydü. Zoey bu tip büyücüler görünce artık şaşırmamayı öğrenmiş gibiydi ama bu adam gerçekten bir büyücü için bile fazla çatlaktı. Genç kızın arkasından içeriye giren adam hemen kulübenin kapısını kapatmıştı. Genç kız buna daha fazla katlanamadan hemen ayaklandı. Gözlerini genç adama dikerek ona doğru ilerledi. Tek elini onun göğsüne doğru koyarak "Dur bakalım. Neden kapıyı kapattın?" diye sordu. Hemen arkasından şöyle bir içeriye bakındı. Kulübenin tam ortasında yuvarlak bir yer vardı. Onun üzerinde rengarenk çeşitli düğmeler, kollar bulunuyordu. Biraz yukarıda monitörler asılıydı ve her biri farklı bir şeyler gösteriyordu. Kulübe içeriye doğru uzandığı belli olan merdivenler ve camdan yerlerle kaplıydı. Görünüşe bakılırsa böylesine büyük bir genişletme büyüsü yapabilen bir büyücü güçlü olmalıydı. Genç kız genede geri adım atmayacaktı. Korktuğunu belli etmeye de pek niyetli değildi zaten. Genede bu garip manzara karşısında birkaç saniye dudaklarını büzerek durdu. Sonunda omuzları düşük "Genişletme büyün gerçekten iyiymiş. Şimdi izin verirsen ben gideceğim." diyerek kapıya doğru yöneldi. Genede adamın karşısına çıkmasıyla geriye kaçması bir olmuştu. Hızla ortadaki yuvarlak şeye doğru sıçradı. İki üç adım olan merdiveni çıktı ve korkuyla geriye gitmeye başladı. Arkasında duran yuvarlak kumanda merkesine dayandığında düşmemek adına ellerini geriye doğru bastırdı. Bu sırada eline gelen birkaç düğmeye basmış oldu, genede çalışacak bir şey olmayacağını düşündüğünden pek umursamadı. Düğmeye basmasıyla sarsılan kulübeyle bir anda eline gelen ilk kola tutundu. Kol onun tutmasıyla aşağı doğru indi, kulübe birkez daha sarsıldı ve bu sefer sanki hareket ediyor gibiydiler. Genç kız kokuyla gözlerini kapatmıştı bu sefer. Sıkıca daha demin tuttuğu kolu bırakmamaya kararlı gibiydi. Sarsıntılar ve hareketler yüzünden dengesini sağlayamadığından yere çökmüştü. Çıkan gürültüde sesini duyurabilmek adına "Durdur şunu!" diye haykırmaya başladı.
Genç kız kulübenin kapısından içeriye doğru girdiğinde hemen karşı duvara çarpmamak adına hızla ellerini kaldırdı. Genede hiçbir şeye çarpmadan yere yuvarlanan bedeniyle neye uğradığını şaşırdı. Sonunda merdiven gibi bir şeye tutunduğunda sabit durabildi. Gözlerini hızla yukarıya kaldırdı ve nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Kulübe içeriden daha büyüktü, bu da demek oluyordu ki genişletme büyüsü yapılmıştı. Demekki yanındaki çatlak adam bir büyücüydü. Zoey bu tip büyücüler görünce artık şaşırmamayı öğrenmiş gibiydi ama bu adam gerçekten bir büyücü için bile fazla çatlaktı. Genç kızın arkasından içeriye giren adam hemen kulübenin kapısını kapatmıştı. Genç kız buna daha fazla katlanamadan hemen ayaklandı. Gözlerini genç adama dikerek ona doğru ilerledi. Tek elini onun göğsüne doğru koyarak "Dur bakalım. Neden kapıyı kapattın?" diye sordu. Hemen arkasından şöyle bir içeriye bakındı. Kulübenin tam ortasında yuvarlak bir yer vardı. Onun üzerinde rengarenk çeşitli düğmeler, kollar bulunuyordu. Biraz yukarıda monitörler asılıydı ve her biri farklı bir şeyler gösteriyordu. Kulübe içeriye doğru uzandığı belli olan merdivenler ve camdan yerlerle kaplıydı. Görünüşe bakılırsa böylesine büyük bir genişletme büyüsü yapabilen bir büyücü güçlü olmalıydı. Genç kız genede geri adım atmayacaktı. Korktuğunu belli etmeye de pek niyetli değildi zaten. Genede bu garip manzara karşısında birkaç saniye dudaklarını büzerek durdu. Sonunda omuzları düşük "Genişletme büyün gerçekten iyiymiş. Şimdi izin verirsen ben gideceğim." diyerek kapıya doğru yöneldi. Genede adamın karşısına çıkmasıyla geriye kaçması bir olmuştu. Hızla ortadaki yuvarlak şeye doğru sıçradı. İki üç adım olan merdiveni çıktı ve korkuyla geriye gitmeye başladı. Arkasında duran yuvarlak kumanda merkesine dayandığında düşmemek adına ellerini geriye doğru bastırdı. Bu sırada eline gelen birkaç düğmeye basmış oldu, genede çalışacak bir şey olmayacağını düşündüğünden pek umursamadı. Düğmeye basmasıyla sarsılan kulübeyle bir anda eline gelen ilk kola tutundu. Kol onun tutmasıyla aşağı doğru indi, kulübe birkez daha sarsıldı ve bu sefer sanki hareket ediyor gibiydiler. Genç kız kokuyla gözlerini kapatmıştı bu sefer. Sıkıca daha demin tuttuğu kolu bırakmamaya kararlı gibiydi. Sarsıntılar ve hareketler yüzünden dengesini sağlayamadığından yere çökmüştü. Çıkan gürültüde sesini duyurabilmek adına "Durdur şunu!" diye haykırmaya başladı.
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Çatlak
Çarş. Nis. 25, 2012 5:21 pm
- Fiziksel şiddetten olabildiğince kaçınan bir adam olarak, geniş omuzlarına ve kaslı yapısına rağmen belirgin ölçüde güçsüzdü Cyril. Genç kızı buraya dek sürüklercesine getirmesi, onu nefes nefese bırakmaya yetmişti. Koyu yeşille sarının parlak bir birleşimi olan gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı, bu sırada kızın içerideki paldır küldür hareketlerini duyabiliyordu. Çoğu kişi, her seferinde sendelerdi ve bu sebeple artık aldırmıyordu; 'içeriden daha büyük' sözüyle beraber şaşkın bakışları da beklese dâhi kızıl saçlı cadının elini göğsünde hissetmesiyle gözlerini çabucak açmıştı. "Dur bakalım. Neden kapıyı kapattın?" Kulağa ciddi ve güçlü gelmesi gereken bir ses tonuydu muhtemelen, ama sorgulayıcı bir tavır ve şirin bir yüz birleşince ortaya çıkan şey ancak sevimli olarak nitelendirilebilirdi. Kulübenin serin, çam ağırlıklı bir kokuyla donanmış havasını ciğerlerine çekip ana konsola doğru birkaç adım attı. Aslında o iğrenç yaratıklar ve hırslı saldırılarını görmüş olmasından sonra, kızın bu sorusunun biraz da gereksiz olduğunu düşünüyordu. "Sana da merhaba, ve bir şey değil. Muhtemelen o şeylerin zararsız kuşlar olduğunu düşünmüyorsun, o halde bu konuşmaya ismini öğrenerek devam etmeyi tercih ederim." Kollarını göğsünde kavuşturup konsola yaslandı, dudakları ufak bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. Zekayla parlayan gözler, beyaz ve duru bir ten, alevi andıran saçlar. Eğer yaşından bihaber olacak derecede yaşlı, kaçık ve tehlikeli bir adam olmasaydı kızı çekici bulabilirdi, fakat her güzel kız onu etkileyecek olsaydı yaşam süresi ciddi mânâda kısalırdı. Bu sebeple, etkilenmesi gerekecekti. Zayıf vücudu ve bir şekilde yorgun görünen çehresiyle, sıkıntı dolu günler geçirdiğini de söyleyebilirdi fakat bir hobo olmayacak derecede asil duruyordu. Cadıyı süzmeyi bırakıp son yolculuğundan kalan bilgileri yansıtan monitörü düzeltti, muhtemelen boğuşma sırasında yamulmuştu. Bu sırada kızın sesi tekrar kendisine ulaşmıştı, fakat beklediği kelimeleri taşımıyordu. "Genişletme büyün gerçekten iyiymiş. Şimdi izin verirsen ben gideceğim."
Genişletme büyüsü? Ah, zekasına bir hakaret olarak algıladığı bu tembel yöntemi kullandığını sanamazdı, değil mi? Fakat henüz yeterince zaman geçmeden dışarı çıkmaya yeltenen kızıl saçlı cadı, onu daha da tuhaf bir duruma düşürmüştü bu hareketiyle. Onu durdursa, alıkoymuş gibi olur muydu, ya da durdurmasa ölüme mi teslim ederdi? Emin değildi, fakat herkesin güvenliğini sağlamak yaşamının amacıymışçasına kızın önüne atıldı Cyril, ne de olsa koruma içgüdüsü fazla kuvvetliydi. Belki fazla tepki vermişti, belki de kız ciddi anlamda korkaktı, ve biraz geri geri yürümesi ve konsola çarpması tüm kulübenin sarsılması bir olmuştu, muhtemelen birkaç düğmeye basmış olmalıydı. İzlenimleri pekişiyordu; sakar, zeki, inatçı, güçlü. Başka ne gelecekti acaba? Bir yandan hava krep kokusuyla doldu -ki bu da basılan düğmelerden birinin sonucu olmalıydı-, bir yandan kızın hareket etmelerini sağlayan kolu çekmesiyle sarsıntının şiddetlenmesi bir olmuştu. Çoğu seferin aksine sakin kalmayı becerebilen melez, yere kapaklanmaktan son anda kurtulup sarsak adımlarla kıza yaklaştı, bir yandan da yere çöküp haykırmasına gülüyordu. En fazla ne olabilirdi ki sonuçta, uzaklardaki bir karadelik onları yutsa bile başka bir evrende ortaya çıkmazlar mıydı? Birkaç düğmeye bas, iki kolu çek, ve bam! Nötrleştiriciyi aktive ettiği andan itibaren sarsıntılar ve gürültü fazlasıyla azalmış, sadece devamlı bir titreşim kalmıştı. Hala ürkek görünen kızı omuzlarından hafifçe tutup ayağa kalkmasına yardım etti, şimdi geri kalan tek şey onu ikna etmek olacaktı. "Hey, artık dışarı çıkabileceğini sanmıyorum. Uzay boşluğuna fırlamak istemiyorsan tabii. Bir yerçekimli hava kabarcığım olsa bile oraya düşmek istemezsin, emin ol. O halde neden koltuklardan birine geçip sana güzel bir papatya çayı hazırlamayayım? Kaç şeker istersin? Ah, gerçi sütlü çay da tercih edebilirsin, ya da Earl Grey. İngilizsin, değil mi?" Belki de onu rahatlatmak için, belki de sadece gevezeliğinden, bir solukta neşeli bir sesle sıraladığı kelimelerin hemen ardından kızı hafifçe yönlendirip bir koltuğa oturttu, kendisi de hemen yanına çökmüştü. Çay bekleyebilmeliydi.
- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Geri: Çatlak
Çarş. Nis. 25, 2012 8:46 pm
Karşısındaki genç adamın konuşmasına kulak asmayan Zoey yaptığı şeyin cezasını çekiyordu sanki. Yere çökmüş sarsıntının geçmesini dilerken gözlerini kapatmıştı. Genede birazdan kurtarıcısı olması gereken genç adamın yüzü gözlerinin önüne geliyordu. Onca şeyi allattıktan sonra tamamen yabancı biriyle birlikte, hem de genişletilmiş bir polis klubesinde öleceğine hiç ihtimal vermemişti. Oysa sarsıntılar biraz daha devam ederse klube büyüsüyle birlikte başlarına yıkılacak gibiydi. Oysa tepesinde dikilen genç adamın sakinliğini hissediyordu sanki. Birkaç dümeye basılma sesini duydu genç kız. Haykırışları arasında nefes almaya çalışırken bir süre sonra sustu. Tek gözünü açarak yukarıya doğru baktı. Hissettiği ilk şey sarsıntıların geçtiği olmuştu, İkincisiyse hiç beklemediği omuzlarındaki ellerdi. Genç adam Zoey'i tutup kaldırırken genç kız itiraz etmedi. Zaten daha demin kendini öylesine kasmıştı ki buna hali kalmamıştı. Hem açtı, hem de bu duyguları bir anda yaşamıştı. Bu da genç cadıya dolayısıyla fazla gelmişti. Bu fazlalıklar üzerine yük olarak binmişti ama yükleri teker teker atarken karşısında duran garip adamın sesini duyuyordu. Sözcükleri anlayabilmesi için birkaç saniye geçmesi gerekiyordu ve bu sırada adam konuşmasını bitirmiş. Gülümsemeyle hızlı hızlı konuşmasının ardından genç kızı bir koltuğa oturtmuştu. Onun yanına oturduğunda Zoey hemen hemen yeni kendine gelebilmiş gibiydi. Gözlerini yukarı kaldırıp garip adama baktı.
Adam çok farklıydı. Kendi gibi genç duruyordu ama gözlerine baktığınızda sonsuz bir ağırlık görebiliyordunuz. Dağınık koyu kahve saçları, biçimli kaçları vardı. Kaşlarının altında parlayan bu yüklü gözlerde bilgi görebiliyordu Zoey. Bu yaşta biri için çok fazla bir bilgiydi hatta gördüğü. Bu yüzden belkide biraz çekince duydu bir anlığına. Genede gözleri adamın dudaklarına indiğinde çocuksuluğuyla gülümsedi. Sanki yıllar boyunca yüzünden silinmemiş bu çocuksu gülümsemesi onu anlatıyordu insanları. Gözleri ağırlık katıyordu insana baktıkça ama kıvrımlı dudaklarına yayılan her gülüşte rahatlatıyordu insanları. Genç kız bunların dışıdna biçimli yüz hatlarından etkilenmişti doğrusu. O da yaşıtları gibi duygulara sahipti ama ilk defa bunu tamamiyle yabancı biri için hissediyordu. Genede bu adamın dış gönüşünde bile kişiliğini yansıtan bir taraf var gibi geliyordu. Bütün bunlardan sonra idrak edebildiği sözleriyle daha da şaşırmasına yol açmıştı genç kızın. Uzay boşluğuna fırlamak kısmını hiç anlamamıştı hele. Adamın hayal gücü gülümseyişi gibi çocukça olmalı diye düşünüyordu ama ciddiyeti yüzünden bir anlığınada şüpheye düşmüyor değildi. İngiliz olduğu genç kızın düzeltmeye çalışsada aksanından belli oluyor olmalıydı, oysa güneşi bile kıskandırabilecek denli parlak turuncu saçları bunun aksini söylüyor gibiydi. Genede oyunu bozmayacaktı genç kız. Sakin olmaya çalışırken adamın ilk sorusuna cevaben "Ben Lyn... Yani Zoey. İngilizim ama çay istemem." şeklinde birkaç kelime savurabilmişti. Sonunda oturmakla biraz daha kendine gelen genç kız ellerini saçına attı ve onları geriye doğru düzelterek düşünmeye devam etti. Bir anda neler değiştiğini merak ediyordu doğrusu. Daha demin gitmek için bu kadar acele etmesine rağmen şimdi hiç gidesi yoktu. Belki adamın uzay hikayesine inanıyordu, belkide başka bir sebebi vardı. Genede buradan gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden adamın hayalgücüne karşı koyarcasına "Heralde uzay boşluğu derken şaka yapıyordun." diye soludu ve komikmiş gibi hafifçe gülümsedi Yeşil gözleri gülümseyişiyle parlarken karşısında duran adamın şaşırmış yüzüne baktı. Sanki şaka yapmıyor gibiydi ama Zoey bir büyücü için bile uzaya çıkmanın imkansızlığının bilincindeydi
Adam çok farklıydı. Kendi gibi genç duruyordu ama gözlerine baktığınızda sonsuz bir ağırlık görebiliyordunuz. Dağınık koyu kahve saçları, biçimli kaçları vardı. Kaşlarının altında parlayan bu yüklü gözlerde bilgi görebiliyordu Zoey. Bu yaşta biri için çok fazla bir bilgiydi hatta gördüğü. Bu yüzden belkide biraz çekince duydu bir anlığına. Genede gözleri adamın dudaklarına indiğinde çocuksuluğuyla gülümsedi. Sanki yıllar boyunca yüzünden silinmemiş bu çocuksu gülümsemesi onu anlatıyordu insanları. Gözleri ağırlık katıyordu insana baktıkça ama kıvrımlı dudaklarına yayılan her gülüşte rahatlatıyordu insanları. Genç kız bunların dışıdna biçimli yüz hatlarından etkilenmişti doğrusu. O da yaşıtları gibi duygulara sahipti ama ilk defa bunu tamamiyle yabancı biri için hissediyordu. Genede bu adamın dış gönüşünde bile kişiliğini yansıtan bir taraf var gibi geliyordu. Bütün bunlardan sonra idrak edebildiği sözleriyle daha da şaşırmasına yol açmıştı genç kızın. Uzay boşluğuna fırlamak kısmını hiç anlamamıştı hele. Adamın hayal gücü gülümseyişi gibi çocukça olmalı diye düşünüyordu ama ciddiyeti yüzünden bir anlığınada şüpheye düşmüyor değildi. İngiliz olduğu genç kızın düzeltmeye çalışsada aksanından belli oluyor olmalıydı, oysa güneşi bile kıskandırabilecek denli parlak turuncu saçları bunun aksini söylüyor gibiydi. Genede oyunu bozmayacaktı genç kız. Sakin olmaya çalışırken adamın ilk sorusuna cevaben "Ben Lyn... Yani Zoey. İngilizim ama çay istemem." şeklinde birkaç kelime savurabilmişti. Sonunda oturmakla biraz daha kendine gelen genç kız ellerini saçına attı ve onları geriye doğru düzelterek düşünmeye devam etti. Bir anda neler değiştiğini merak ediyordu doğrusu. Daha demin gitmek için bu kadar acele etmesine rağmen şimdi hiç gidesi yoktu. Belki adamın uzay hikayesine inanıyordu, belkide başka bir sebebi vardı. Genede buradan gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden adamın hayalgücüne karşı koyarcasına "Heralde uzay boşluğu derken şaka yapıyordun." diye soludu ve komikmiş gibi hafifçe gülümsedi Yeşil gözleri gülümseyişiyle parlarken karşısında duran adamın şaşırmış yüzüne baktı. Sanki şaka yapmıyor gibiydi ama Zoey bir büyücü için bile uzaya çıkmanın imkansızlığının bilincindeydi
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Çatlak
Perş. Nis. 26, 2012 6:29 pm
- Yıllarca aynı hoş, sürekli titreşime ve belli belirsiz vızıltıya alışmış olan Cyril, kızın kolayca kendisini toparlayabilmesine hayran kalmıştı bir nevi. Eğer o dar ve pis bir sokakta otururken tuhaf kanatlı canlılarla koşuşturan deli bir adamla karşılaşsaydı, üstüne üstlük bu adam onu kırmızı bir kulübenin içine soksaydı ve kulübe içerden daha büyük olsaydı, saatlerce saçmalayabilirdi. Aslında, böyle şeyler olmadan bile saatlerce saçmalayabilirdi o. Yaptığı şeylerin gerektirdiği zeka ve ciddiyet, çoğu zaman onu tuhaflığa iterdi, hayatının bir anlamda nötrlenmeye ihtiyacı vardı ne de olsa. "Ah, pekâlâ, o halde bir muffin? Gerçekten, kimse yemediği sürece bunları burada ne kadar tutabilirim ki? Ben bekar bir adamım, yemek yapmayı biliyorum, korkma." Sahiden, yemek becerilerinin bununla bir ilgisi olup olmadığından şüpheliydi; yıllardır tek başına dolanıp durmak onu titiz ve özenli biri haline getirmiş olabilirdi fakat 18. yüzyıl Fransa'sında kraliyet aşçısından aldığı derslerin de büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirdi. Yine de bunu dile getirmek, adını henüz öğrenmiş olduğu Zoey'e fazla gelebilirdi bir nebze. Birkaç dakika önce gitmek için acele eden inatçı kız, koyu mavi koltukta oldukça rahat görünüyordu, bu da Cyril için oldukça hoş bir durumdu; ne de olsa her zaman misafirleri olmuyordu. Kızın parlak turuncu saçlarından bir tutamı parmağına dolayıp inceledi, uzun bir zamandır gerçek kızıl gördüğünü hatırlamıyordu ve büyüleyici bir renk, ona eşsiz kulübesini hatırlatan bir renk incelenmeye değerdi. Tuhaf bakışları üzerinde hissettiği anda çabucak gülümseyip ayağa fırladı, cam yüzeyde hızlı adımlarda dolanıp asteroid fırtınasının ortasına düşmemelerini sağlayacak düğmelere hatasız bir şekilde basmayı becerdi. "Heralde uzay boşluğu derken şaka yapıyordun." Zoey muhtemelen toparlanmış, sarsıcı deneyiminden sonra mantığını geri kazanmıştı. Derin bir nefes alıp, yavaşça kıza döndü genç adam. Elini koyu kahverengi, dağınık saçlarına daldırıp tekrar koltuğa yöneldi; bu sefer amacı oturmak değil, onu da kendisi gibi kaldırmaktı.
Bir elini uzatıp kızın onu tutmasını bekledi, ardından pek vakit kaybetmeden merdivenlerin aşağısındaki kapıya kadar ilerlediler. Yapacağı şey biraz ilginçti, umduğu kadarıyla Zoey için ilginç olduğu kadar ikna edici de olacaktı. En azından zayıflığı göze çarpan bu kıza birkaç muffin yedirmeden hiçbir yere gitmesine izin vermeyeceğini biliyordu, gerekirse sıvılaştırılmış biftek ya da onun gibi protein yüklü şeyler bile içirebilirdi; ve tanrı biliyordu ya tadları bir Ood'dan daha kötüydü. "Bakmak ister misin?" Uzun süredir ilk kez bu kadar kısa bir cümle kurmuş olması, onu tanıyan biri için pekâlâ ciddiyetini yansıtıyor olabilirdi fakat kıza normal gelen bu olmuş olmalıydı. Kulübenin kapısını ufak bir hareketle açıp Zoey'in elini yavaşça bıraktı, bu kez kollarını olabildiğince açmış, karşılarındaki manzarayı ona sunuyordu. Parlayan ve yanan binlerce yıldız, uzaklarda kocaman küreleri andıran gezegenler, asteroidler ve binlerce, sayamayacağı şey daha. Uzay. Karşısındakileri belki yüzlerce kez görmüş olmasına rağmen etkilenmemesi elde değildi, o da bunu ufak bir ıslıkla yansıtabilmişti. Bir kahkahayla arkasına dönüp neşeyle kıza baktı, acaba Zoey de bunu kendisi kadar harika buluyor muydu? "Büyüleyici, değil mi?" Kısık bir sesle dile getirdiği sözcükler, neyin ya da kimin büyüleyici olduğunu açıkta bırakıyordu aslında.
- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Geri: Çatlak
Cuma Nis. 27, 2012 9:15 am
Genç kız yanında yemekten bahsedildiğinde bir anda istemsiz olarak karnını tutmuştu. Dik sırtını biraz daha kamburlaştırarak karnına yaptığı baskıyla şimdi açlığını biraz daha fazla hissediyordu. Kaç gündür bir şey yememişti, bu denli parlak ve sağlıklı görünmesini güçlü yanlarına borçluydu ama aslında çok yorgundu. Bu yüzden oturduğu sandalyeye ve bahsedilen muffine minnet duymadan edemedi. Onu yemeği istiyordu gerçekten çünkü beyninin bastırdığı karın ağrısı git gide kendini hatırlatıyor gibiydi. Adamın iyi yemek yapmasını umut etti bir an. Sonradan aslında ne olursa olsun tada bakmadan yiyebileceğini idrak etti. Sakince iç geçirirken yüzsüz gibi bir anda yemeğe atlamak istemediğinden sessizce oturuyordu. Aslında beyninin bir kısmı da yabancı birinden yemek almanın ne kadar doğru olduğunu sorguluyordu. Genç kızı buraya kapatmış bile olabilirdi ve daha demin hatırladığına göre çıkmasına pek güzel engel olmuştu, şimdiyse zaten çıkamayacağından bahsediyordu. İşte tam bu düşüncelerinin ortasında saçına ufak bir gıdıklanma hissetti. Bakışlarını geriye çevirdiğinde yanında duran adamın saçlarını incelediğini gördü. Bunu iyice garipsediği için gözlerini adama dikmişti. Adamsa bir şekilde bu durumu anlamış gülümseyerek hızla yerinden fırladı. Daha demin Zoey'nin yanlışlıkla bastığı düğmelere yeniden basmaya başladığında genç kız daha fazla merakını saklayamadı. Uzayda olmadıklarına emindi ama bunu adamdan duyması gerekiyordu belkide. Bu adamın çıkıp deli olduğunu kabul etmesini beklemekle aynı şeydi aslında. Genede umursamıyordu genç kız. Böylesine garip bir adam, hem de klubenin tekinde yaşayan ve tabii içinin rengarenk saçmalıklarla donatılmış olmasından hiç bahsetmiyordu, deli olmaması imkansız gibiydi.
Genç adam birkaç saniye sonra deli olduğunu açıkyalacağına hemen Zoey'nin yanına gelmişti. Elini bir şey bekler gibi genç kıza uzattığında genç kız başını kaldırarak adamı inceledi bir süre. Kahverengi gözlerdeki ciddiyeti tekrar gördüğünde bu tarz bir bilgeliğin fazla olduğunu düşündü. Delilikle bilgelik arasındaki o ince sınırı bu adamda görebiliyordu sanki ve bu gerçekten garipti. Genede hiçbir şey demeden elini ona uzattı. Kapıya doğru sürüklendiğinde gerçekten bu sefer kovulacağını düşündü. Sonuçta zamanı gelmiş gibiydi. Oysa o muffinleri gerçektende yemek istiyordu. Genede farkındaydı ki bir adamın yüzünde onun deli olduğunu ima ederseniz kesinlikle kovulursunuz. Bu yüzden durumu garipsemiyordu galiba, adam ilk defa karşısında normal bir hareket sergileyecekti. Oysa bu hareket Zoey'e hiç iyi gelmeyecekti. Zaten normal hareketler yüzünden bu hale gelmişti şimdi biraz garipliğe katlanabilirdi doğrusu. Oysa kapının önüne çoktan varmışlardı. Genç kız dışarıya atılmak için bekliyordu doğrusu. Bütün bu beklentilerinin arasında yanında duran adamın çocuksu tınısı ilk defa kısa bir cümle kurduğunda gözlerini açtı. Başta neye bakmak isteyeceğini anlamamıştı, oysa birkaç saniye sonra kapının açılmasıyla dili tutulmuştu. O an ne açlık ne merak kalmıştı. Mavi ve morun bütün tonlarını taşıyan ve inci gibi yıldırlarla bezeli manzara karşısında gözlerini kırpıştırıyordu şimdi. Biraz ileride büyük bir gezegen görünüyordu, onun ötesinde ufak ufak yıldızlar her yerdeydi. Yakınlardan büyük bir yıldız toz bulutlarını etrafa salmış gibiydi. Sonsuz bir yavaşlıkla hareket eden bu manzaraya kendini odaklamaya çalışıyordu genç kız. Oysa karşısında duran şey imkansız olmalıydı. Daha önce hiçbir büyücü veya insan bir klube içinde uzaya gelmemişti. Hele klubenin kapağını açıpta ona bakarken hala nefes alabilmek, boşluğa sürüklenmemek gerçekten imkansızın da ötesinde olmalıydı ama yapıyordu işte. Kolunu tutan adamın kolunu bile bıraktığını hissetmemişti. Hatta adamı bile hatırlamıyor olabilirdi. Bu yüzden bir anda konuşan adamla yerinden sıçradı. Ayakları geri yere tam anlamıyla bastığında gözlerini zorlukla sonsuzluk manzarasından çekebildi. Yanında uzayı izleyen adama bakıyordu şimdi. Gözleri ilk defa görmüş gibi heyecanla parlıyordu adamın. Bütün o bilgelikle sanki uzayı içinde yaşıyor gibiydi. Söylediği sözlerde bunu destekleyici nitelikteydi. Öyle istekli söylemişti ki sözcükleri genç kız beğenmese bile -ki beğenmeyecek hali kesinlikle yoktu.- gerçekten büyüleyici olduğuna yemin edebilirmiş gibiydi. Şimdiyse öyle çok beğenmişti ki dili tutulmuştu. Bu yüzden beyninde dönen saçma sözcüklerden "Uzaydayız." diye solumayı başarabilmişti. Sonunda tekrar tekrar görerek emin olmak ister gibi gözlerini yeniden boşluğa dikti. Sessizce yutkundu ve elini kalbine götürdü. Bu sefer heyecanla "Merlin aşkına! Bu inanılmaz!" şeklinde haykırmıştı. Haykırışla birlikte dudakları ona ihanet ederek tatlı kahkahalar arasında yukarıya doğru kıvrımlanmışlardı. Gerçekten inanılmaz derecede büyüleyici bir an yaşıyordu genç cadı. Belki büyünün bile ötesinde olduğunu düşünüyor olabilirdi.
Genç adam birkaç saniye sonra deli olduğunu açıkyalacağına hemen Zoey'nin yanına gelmişti. Elini bir şey bekler gibi genç kıza uzattığında genç kız başını kaldırarak adamı inceledi bir süre. Kahverengi gözlerdeki ciddiyeti tekrar gördüğünde bu tarz bir bilgeliğin fazla olduğunu düşündü. Delilikle bilgelik arasındaki o ince sınırı bu adamda görebiliyordu sanki ve bu gerçekten garipti. Genede hiçbir şey demeden elini ona uzattı. Kapıya doğru sürüklendiğinde gerçekten bu sefer kovulacağını düşündü. Sonuçta zamanı gelmiş gibiydi. Oysa o muffinleri gerçektende yemek istiyordu. Genede farkındaydı ki bir adamın yüzünde onun deli olduğunu ima ederseniz kesinlikle kovulursunuz. Bu yüzden durumu garipsemiyordu galiba, adam ilk defa karşısında normal bir hareket sergileyecekti. Oysa bu hareket Zoey'e hiç iyi gelmeyecekti. Zaten normal hareketler yüzünden bu hale gelmişti şimdi biraz garipliğe katlanabilirdi doğrusu. Oysa kapının önüne çoktan varmışlardı. Genç kız dışarıya atılmak için bekliyordu doğrusu. Bütün bu beklentilerinin arasında yanında duran adamın çocuksu tınısı ilk defa kısa bir cümle kurduğunda gözlerini açtı. Başta neye bakmak isteyeceğini anlamamıştı, oysa birkaç saniye sonra kapının açılmasıyla dili tutulmuştu. O an ne açlık ne merak kalmıştı. Mavi ve morun bütün tonlarını taşıyan ve inci gibi yıldırlarla bezeli manzara karşısında gözlerini kırpıştırıyordu şimdi. Biraz ileride büyük bir gezegen görünüyordu, onun ötesinde ufak ufak yıldızlar her yerdeydi. Yakınlardan büyük bir yıldız toz bulutlarını etrafa salmış gibiydi. Sonsuz bir yavaşlıkla hareket eden bu manzaraya kendini odaklamaya çalışıyordu genç kız. Oysa karşısında duran şey imkansız olmalıydı. Daha önce hiçbir büyücü veya insan bir klube içinde uzaya gelmemişti. Hele klubenin kapağını açıpta ona bakarken hala nefes alabilmek, boşluğa sürüklenmemek gerçekten imkansızın da ötesinde olmalıydı ama yapıyordu işte. Kolunu tutan adamın kolunu bile bıraktığını hissetmemişti. Hatta adamı bile hatırlamıyor olabilirdi. Bu yüzden bir anda konuşan adamla yerinden sıçradı. Ayakları geri yere tam anlamıyla bastığında gözlerini zorlukla sonsuzluk manzarasından çekebildi. Yanında uzayı izleyen adama bakıyordu şimdi. Gözleri ilk defa görmüş gibi heyecanla parlıyordu adamın. Bütün o bilgelikle sanki uzayı içinde yaşıyor gibiydi. Söylediği sözlerde bunu destekleyici nitelikteydi. Öyle istekli söylemişti ki sözcükleri genç kız beğenmese bile -ki beğenmeyecek hali kesinlikle yoktu.- gerçekten büyüleyici olduğuna yemin edebilirmiş gibiydi. Şimdiyse öyle çok beğenmişti ki dili tutulmuştu. Bu yüzden beyninde dönen saçma sözcüklerden "Uzaydayız." diye solumayı başarabilmişti. Sonunda tekrar tekrar görerek emin olmak ister gibi gözlerini yeniden boşluğa dikti. Sessizce yutkundu ve elini kalbine götürdü. Bu sefer heyecanla "Merlin aşkına! Bu inanılmaz!" şeklinde haykırmıştı. Haykırışla birlikte dudakları ona ihanet ederek tatlı kahkahalar arasında yukarıya doğru kıvrımlanmışlardı. Gerçekten inanılmaz derecede büyüleyici bir an yaşıyordu genç cadı. Belki büyünün bile ötesinde olduğunu düşünüyor olabilirdi.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz