Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
+12
Obelia Aedon
Magdelena Ellingson
Giosué Poldi
Riçırd
Emanuel Lachots
Rose Royceston
Peter Léo Schwarz
Rachelle Jeseven
Nils Wójcik
Zoey Aeralith
Josephine Leveraux
Vladimir Vyacheslav
16 posters
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Çarş. Nis. 18, 2012 8:26 pm
Bulduğum gibi paylaşayım dedim. Siz de bu başlıktan paylaşabilirsiniz. İlk rp'nin herkes için bir önemi vardır değil mi? Anılarınızı falan da paylaşabilirsiniz aslında. Neyse takılın.
- İşte benim puan alamadığım ilk rp'm üzerinde en ufak bir değişim yapmadım göreceksiniz zaten de;:
- Güzel bir kış sabahıydı . Her yer karla kaplıydı . Gökyüzü küçük kristal taneleri kadar parlaktı. Kar hala şiddetle yağmaya devam ediyordu ve her yeri kaplamıştı . O gece iyi uyumuştu Mark . Akşam erken yattığnıdan da erkenden kalkmıştı . Evin salonundaki yerden tavana kadar olan camın köşesine oturmuş bu manzayı hayranlıkla izliyordu . Bir yandan da kendisine yaptığı kahveyi keyifle yudumluyordu.arın noel sabahıydı . Noeli oldum olası çok severdi Mark . Noel babaya da hala inanırdı . Yarın alacağı hediyeyi sabırsızlıkla bekliyordu . İçinde bir heyecan vardı . Zaten böyle bir çocuktu Mark . Ufacık şeyler büyük mutluluklar çıkartırdı kendisine . Hayattan mutlu olmasını bilirdi .Bunları düşünürken kahvesi bitmişti . Bir süre daha oturduktan sonra ayağa kalktı . Artık pijamalarnı çıkarmanın zamanı gelmişti. Böylece mutfağa gitti ve bardağını bıraktı . Daha sonra doğruca odasına gitti . Aynaya baktı . Güzel saçları uyumaktan dağılmıştı fakat yakışıklılığını yitirmemişti.Kendine iyice aktı esmer teni bir harikaydı . Daha sonra dolabına gitti ve eşyalayalarını karıştırdı. Kendine uygun düşük bel bir pantolonla açık mavi bir gömlek buldu . Bu tam tenine uygun bir gömlekti .Bunları üzerine geçirdi ve doğru annesini odasına gitti .Hala uyuyordu annesi. Yumuşak bir öpücük konudurdu yanağına .''Uyan tatlım saat 10 . '' dedi ve annesini gıdıklamaya başladı. Annesi hayattaki tek dostuydu . Babaası senelr önce bir trafik kazasında ölmüştü . O günü bir türlü unutamıyordu . Hayatını en berbat günüydü . O araba da Mark da vardı ama ona bir şey olmamıştı . Keşke o da ölseydi . Böylece vicdan azabı çekmemiş olurdu .Bunları düşünürken babasını kanlar içindeki görüntüsü geldi gözünün önüne . Hepsi onun yüzünden olmuştu . Babasını tatile gitmek için zorlamasaydı bunlar gelmeyecekti başına .Hepsi onun suçuydu ve kendini asla affetmeyecekti .Bunları düşünürken gözleri doldu . Ama hızlıca gözlerini sildi bunu annesinin görmesini istemezdi .Annesine boş gözlerle baktı hala uyuyordu . Bu kez daha şiddetli sarstı onu . Ama annesinde tık yoktu .''Anne ! '' diye bağırdı ama yine cevap yoktu . Biraz dikkatli baktı ve annesiinin boynundaki diş izlerini gördü ve dehşetle bağırdı .
''Olamazzz...! '' Annesi ölmüştü ve boynundan akan kanlar artık kurumuştu . Nasıl da görmemişti bunu . Zaten aşırı duygusaldı bunu görünce faryat figan bağırmaya başladı .Annesine sarıldı onu sartı . Ama kadın gzleri açık bir şekilde öyle kalıştı uyanmıyordu .. O ölmüştü . Güzel mavi gözleri dehşetle açılmıştı.Onu öldüren kişi ona ne yaptıysa bu hale gelmişti . Mark ise olanları kabul etmiyor hala onu sarsıyordu .
''Uyan , uyan dedim sana anne neden hala bna öyle bakıyorsun ?! ''Hayatındaki bu ikinci şok fena halde etkilemişti onu . Aklını yitirmeye başlamıştı.Sağlıklı düşünemiyordu . Sadece ağlıyor ve bağırıyordu . Annesi çok güzel ve akıllı bir kadındı . Sapsarı saçları ve masmavi gözleri vardı . Saçları kıvırcık ve beline kadardı . Mark biraz bile olsun annesine benzemezdi . O aynı babası gibi esmerdi.Annesi ölüyken bile güzeldi . Görüntüsünü tek bozan şey korkudan ddev gibi açılmış gözleriydi . Mark sonunda onun öldüğünü kabullenmişti . Sağlıklı bir şekilde düşündü ve boynuna baktı . Çok sivri diş izleri vardı . Annesini öldüren ucube bir vampirden başkası değildi.''Sizinle bir hesabımız var pis sülükler ! '' dedi ve ağlayarak teyzesini aradı .Teyzasi cevap vermedi ve Mark bu sefer hastaneyi aradı. Hastanenin de cevap vermediğini gren Mark sinirden duvarları yumrukladı.Ve ne olduysa o zaman oldu karşısında güzel bir bayan vardı onu görünce deliye dönmüştü ve nazikçe :
- Siz kimsiniz ?
Bayan:
- Ben Seni Seçenim ..... Ben Tanrıça...Nyx
Mark :
- Beni neye seçtiniz ....anlamadım
Tanrıça:
-........... I-IH VAMPİR OLMAN İÇİN VE ANNEN YERİNE SAVAŞMAN İÇİN !!!
Mark:
- NE !!!! BENİM ANNEM VAMPİR DEĞİL !!
Nyx:
- Öyle.... Fakat sana söyleyemezdi ..
Mark :
- Neden ??
Nyx:
-Çünkü o bir Yüksek Rahibeydi.Ve Yüksek Rahibeler Asla Kimliiğini açıklayamaz!!
Gece Seni Seçti!Ölümün Doğuşun Olacak!Gece'nin tatlı sesine kulak ver...Gece Evi'nin olayları seni içine çekecek!!
Ve Mark gözlerini açtığında annesi hala oracıkta yatıyordu.Annesinin yanına çömelerek :
''Anne sana söz veriyorum senin yerini iyilikle tekrardan dolduracağım...'' der ve hemen oradan uzaklaşır.
Artık o bir vampirdir ve şuan için tek yapabileceği Tanrıça'nın Evine (Gece Evi) gitmektir.
- Bu da puan alabildiğim hali ki bunda da oynamadım;:
- Güzel bir kış sabahıydı . Her yer karla kaplıydı . Gökyüzü küçük kristal taneleri kadar parlaktı. Kar hala şiddetle yağmaya devam ediyordu ve her yeri kaplamıştı .
O gece iyi uyumuştu Mark . Akşam erken yattığnıdan da erkenden kalkmıştı . Evin salonundaki yerden tavana kadar olan camın köşesine oturmuş
bu manzarayı hayranlıkla izliyordu . Bir yandan da kendisine yaptığı kahveyi keyifle yudumluyordu.
Yarın Noel sabahıydı . Noel’i oldum olası çok severdi Mark . Noel babaya da hala inanırdı . Yarın alacağı hediyeyi sabırsızlıkla bekliyordu . İçinde bir heyecan vardı .
Zaten böyle bir çocuktu Mark . Ufacık şeylerden büyük mutluluklar çıkartırdı kendisine . Hayattan mutlu olmasını bilirdi .Bunları düşünürken kahvesi bitmişti .
Bir süre daha oturduktan sonra ayağa kalktı . Artık pijamalarnı çıkarmanın zamanı gelmişti. Böylece mutfağa gitti ve bardağını bıraktı . Daha sonra doğruca odasına gitti .
Aynaya baktı . Güzel saçları uyumaktan dağılmıştı fakat yakışıklılığını yitirmemişti.Kendine iyice aktı esmer teni bir harikaydı . Daha sonra dolabına gitti ve eşyalarını karıştırdı. Kendine uygun düşük bel bir pantolonla açık mavi bir gömlek buldu . Bu tam tenine uygun bir gömlekti .Bunları üzerine geçirdi ve doğru annesini odasına gitti .
Hala uyuyordu annesi. Yumuşak bir öpücük kondurdu yanağına
''Uyan tatlım saat 10 . ''dedi ve annesini gıdıklamaya başladı.
Annesi hayattaki tek dostuydu . Babası seneler önce bir trafik kazasında ölmüştü . O günü bir türlü unutamıyordu . Hayatını en berbat günüydü . O araba da Mark da vardı ama ona bir şey olmamıştı . Keşke o da ölseydi . Böylece vicdan azabı çekmemiş olurdu .
Bunları düşünürken babasını kanlar içindeki görüntüsü geldi gözünün
önüne . Hepsi onun yüzünden olmuştu . Babasını tatile gitmek için zorlamasaydı bunlar gelmeyecekti başına .Hepsi onun suçuydu ve kendini asla affetmeyecekti
.
Bunları düşünürken gözleri doldu . Ama hızlıca gözlerini sildi bunu annesinin görmesini istemezdi .Annesine boş gözlerle baktı hala uyuyordu . Bu kez daha
şiddetli sarstı onu . Ama annesinde tık yoktu .
''Anne ! '' diye bağırdı ama yine cevap yoktu . Biraz dikkatli baktı ve annesinin boynundaki diş izlerini
gördü ve dehşetle bağırdı .
''Olamazzz...! '' Annesi ölmüştü ve boynundan akan kanlar artık kurumuştu . Nasıl da görmemişti bunu . Zaten aşırı duygusaldı bunu görünce feryat figan bağırmaya başladı
.Annesine sarıldı onu sarstı . Ama kadın gözleri açık bir şekilde öyle kalıştı uyanmıyordu .. O ölmüştü . Güzel mavi gözleri dehşetle açılmıştı . Onu öldüren kişi ona ne yaptıysa bu hale gelmişti . Mark ise olanları kabul etmiyor hala onu sarsıyordu .
''Uyan , uyan dedim sana anne neden hala bana öyle bakıyorsun ?! ''
Hayatındaki bu ikinci şok fena halde etkilemişti onu . Aklını yitirmeye başlamıştı Sağlıklı düşünemiyordu . Sadece ağlıyor ve bağırıyordu . Annesi çok güzel ve akıllı bir kadındı . Sapsarı saçları ve masmavi gözleri vardı . Saçları kıvırcık ve beline kadardı . Mark biraz bile olsun annesine benzemezdi . O aynı babası gibi esmerdi .
Annesi ölüyken bile güzeldi . Görüntüsünü tek bozan şey korkudan dev gibi açılmış gözleriydi .
Mark sonunda onun öldüğünü kabullenmişti . Sağlıklı bir şekilde düşündü ve boynuna baktı . Çok sivri diş izleri vardı . Annesini öldüren ucube bir vampirden başkası değildi.
''Sizinle bir hesabımız var pis sülükler ! '' dedi ve ağlayarak teyzesini aradı .
Teyzesi telefonu açtı . Mark ağlamaktan olanı anlatamıyordu . Hayatta tek başınaydı artık Ne yapacaktı şimdi ? Önce babası şimdi de annesi ölmüştü !Hayatta en çok değer verdiği iki kişi de artık yoktu . O hayatta yapayalnız kalmıştı . Bunlar tek tek kafasından geçerken teyzesine durumu anlatması daha
da zorlaşıyordu .
''Te..e.ee…teeyy…zee ! Anneeemm ! ''
''Noldu canım annene ne oldu ? Söyle bana ! Hadi ! ''
''Annem öldüüüüü!!!''O anda teyzesi de bağırmaya başlamıştı .
'' Nee ? Nasıl oldu bu ? ''
''Onu o pis kan emici sülükler öldürmüş ! ''
Teyzesi kulaklarına inanamıyordu çünkü annesi hakkındaki gerçekleri biliyordu . O kocası öldükten sonra fazlaca değişmişti . Ve psikolojisi kesinlikle bozulmuştu . Ve bir senedir bir vampirle çıkıyordu . Ama böyle bir şey olacağını hiç düşünmezdi . Biraz düşündü ve olanları Mark’a anlatmanın en doğrusu olacağını düşündü .
'' Mark sana söylececeğim bir şer var ! ''
'' Çabuk söyle teyze ! Her ne biliyorsan ! ''
''Annen baban öldüğünden beri çok kötüydü . Psikolojisi bozulmuştu ve bir sevgilisi olursa bunu düzeleceğini zannetti . Aslında annen gerçek hayatta babanın hayalini görüp duruyordu . Ve bu görüntüler çok korkunçtu . Annen bir sevgilisi olursa belki düzeleceğini düşündü . Ve onun sevgilisi bir vampirdi .Onu öldüren sevgilisi olabilir Mark ...''
Mark çileden çıkmıştı . Annesi babasına ihanet etmişti . Kimseyle birlikte olmaması gerekirdi . Bunu nasıl yapabilmişti ? Babasının ölüsüne ihanet etmişti .
Ama o pis sülüğü de o öldürecekti .Onun hayatın kaç bucak olacağını gösterecekti .
''Onu bulacağım ve ellerimle öldüreceğim ! Sen merak etme teyze ! '' dedi ve telefonu kapatıp yere fırlattı .
O gün hayatını değiştiren gün olmuştu . Artık her şey çok farklı olacaktı …
- Josephine LeverauxDe Vries
- Mesaj Sayısı : 181
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Nerden : Kasımpaşalı. Buradan anlayacağınız üzere eli de maşalı.
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Çarş. Nis. 18, 2012 9:08 pm
Ahah fikir çok iyiymiş. Bu bulabildiğim en eski rp oluyor. daha eskisi de vardır da kim bilir nerelerde, bilgisayarda bile kayıtlı değil.
amanın. biz de gençmişiz.
- direkt kopyala yapıştır, sıfır oynama:
- Hogwarts'ta gece tüm ihtişamıyla orada duruyordu. Şatonun tüm koridorları artık uykulu bir sessizliğe bürünmüştü. Şatodaki her öğrenci uyuyordu, heyecandan ve korkudan yerlerinde duramayan birinci sınıflar hariç. Şimdi dolunay uzaklaşmaya başlamıştı. Siyah gürültülü bulutlar bir yorgan gibi örtmüştü geceyi. Taş merdivenlerde dolunayın o saf ve loş beyaz ışığını görmek olanaksızdı artık. Şimdi sadece ani, kararsız ve şiddetle gelen şimşeklerin yırtıcı, acıtan ışığı vardı. Tüm koridorlar gök gürültüsüyle yankılanıyordu. Magnus ilk gece nöbetinin bitmekte olduğunu düşündü. Buradan sonra hiç uyumadan derse girecekti. Halen devam eden gök gürültüsü ve şimşeğin sabahın ilerleyen saatlerine kadar devam etmesini diledi. İlk ders için arka planda şimşekler ve fonda gök gürültüleri hayli etkileyici olurdu. Cebinden eski model kostaklı saatini çıkardı. 06.14. Güneş çoktan doğmuş olmalıydı; ama ne kalın taş duvarların ardında ne de bulutların altında onun sıcaklığını hissetmek mümkündü. Magnus müdürün sözlerini hatırlayarak nöbetin bittiğine kanaat getirdi. Bu güzel güne yakışır bir kahvaltı çekmek lazım diye düşündü. Sıradaki koridorun sağ çıkışına doğru adımlarını hızlandırdı. Şimdi çok uzaklardan uyanmış öğrencilerin çığlıkları ve bir bina hayaletinin kahkahaları işitiliyordu.
***
Magnus dersliğin kapısından içeri girdi. Tozlu sıralar, büyük pencereler, gıcırdayan tahta döşemeler ona geçmişi hatırlattı. 20 yıl önce bu sıralarda oturup Hogwartsta profesör olabilmeyi dilemişti hep. Şimdi bu isteği gerçekleşmişti de. Kara tahtanın önüne geçip boş sınıfa baktı. Bir zamanlar herkes ona engel olmaya çalışırken dersi dinlemek için harcadığı çabayı hatırladı. Şimdi dinlemek için değil dinletmek için çaba harcamalıydı. Tekrar saatine baktı. Ders saati yaklaşmaktaydı. Hazırlanmak ve dersle ilgili dökümanları getirmek için malzeme odasına girdi. Aradığı şeyleri bulmak için çok uğraşmasına gerek kalmadı; ancak tüm bu belgeler tamamen eskimiş ve geçen yüzyıldan kalma gibi duruyordu. Mesela kim vampirleri hala tahtlarında oturan derebeyleri olarak görüyordu ki? Bunların hepsinin süprüntü olduğuna karar verip kendi eşyalarını getirmek için odasına gitmeye karar verdi. Malzeme odasından çıktığında erken gelen birkaç öğrencinin sıralarında oturmakta olduğunu gördü. Onlara gülümseyip günaydın dedikten sonra hızlı olmaya çalışarak odasına gitti.
Sadece on dakika içinde geri gelmişti; ama geldiğinde tüm sınıfın dolmuş olduğunu görüp şaşırdı. Derse olan ilgi onu memnun etmişti. Elindekileri masanın üstüne bırakıp sınıfa döndü ve kollarını kavuşturdu. Bir elinde de asası duruyordu. "Ben," Asasını tahtaya yöneltti ve hafifçe salladı. Beyaz bir tebeşir gıcırtılar yayarak adını tahtaya yazmaya başladı. "Magnus Lars Hallstad. En azından bu yıl Karanlık sanatlara karşı savunma dersinize ben gireceğim. Kişisel konulardan bilmeniz gerektiği kadar bahsedeceğim. Öncellikle adımın garip olduğunu düşünmüşsünüzdür. Nedeni Norveçli olmam. Bakmayın öyle göründüğü kadar soğuk biri değilim." Magnus hafifçe gülümseyip sıralar arasında yürümeye başladı "Yaygın inanışın aksine her Norveçli bahçesinde bir Norveç Pütürlüsü beslemiyor, sadece ben besliyorum. İlgilenenler için bekarım; ama öğrencilerle ilgilenmem." Magnus sınıftan hafif gülümsemeler yükseldiğini işitti. "Derse gelince," Ciddiyet şimdi baş göstermeye başlamıştı."Beni sevmeyebilirsiniz, bunu anlarım; ama dersime tam itaat isterim. Karanlık Sanatlar birçok açıdan çetindir, birçok alana yayılmıştır. Ve onun tamamını öğrenebilen bir büyücü dünya üzerindeki en tehlikeli kişi olacaktır. Ama Karanlık Sanatların öyle küçük yanları vardır ki, hafif bir asa sallamayla savrulabilir. İşte bu küçük yanları bu derste öğreneceksiniz." Magnus asasını bu sefer pencerelere doğrulttu ve salladı. Perdeler hızlıca kapandı. Siyah olmalarına rağmen şiddetli şimşeğin yoğun ışığını tutmada yetersiz kalıyorlardı.
"İlk dersimiz sözsüz büyüler hakkında. Bu zamana kadar lanetler ve karşı lanetlerden yeterince öğrenmiş olmanız gerekiyor. Şimdi ikili gruplara ayrılın ve sözsüz şekilde birbirinize karşı lanet ve lanet uygulayın. Hemen başarmanız gerçekten büyük bir mucize olurdu. O yüzden lütfen bugün başaramadığınız için kendinizi hüsrana uğratmayın. Başlayabilirsiniz." İkili gruplara ayrılan öğrencilerini izlemeye başlayan Magnus bütün ders boyunca sınıf içinde gezindi. Onlara yardımcı oldu. Gelişmeleri kaydetti. İlk günden sözsüz büyü yapabilen olmamıştı. Arada bir dayanamayan birisi ağzından büyülü sözleri kaçırıyor, sonra da çok ayıp bir şey yapmış gibi özür dilercesine elleriyle ağzını kapatıyordu. Bu durum onları daha çok geriyor. Bir de ağızlarından bir tek söz bile çıkaramamaları epeyce huzursuz etmişti. Koca ders saati boyunca ilerleme kaydetmediklerini düşünen öğrencilerin durgun hallerini görünce ders bitmeden onları saldı. "Bugünlük bu kadar yeter. İlk ders olması sebebiyle ödeviniz yok. Ama sonraki derse psikolojik olarak hazır gelmenizi istiyorum. Çıkabilirsiniz, teşekkürler." Magnus arkasını dönüp toparlanmaya başlamıştı. Sınıftan çıkan mutsuz ayak seslerini duyunca gülümsemesine engel olamadı. Öğretmenlik hayatının ilk dersi sona ermişti.
- bu da ders konusu vampirler olan bir başka ksks seansı:
- "Zaman… Acımadan geçiyor ve bir daha arkasına bile bakmıyor. Kimleri bırakıyor yolda? Ve kimleri kendisiyle beraber lanetli bir sonsuzluğa sürüklüyor? Mezarlarında rahatça uyumalarına neden izin verilmiyor? Alplerin, Karpatların, Uralların doruğundaki şatolarında kol geziyor ölümün pis bir taklitçisi. Soğuk bedenleri ile kansız vücutları tüm toplumları tehdit ediyor. Ama tek dayanamadıkları nokta var: kan!" Magnus sınıfın söylediklerini tartmaları ve hazmetmeleri için onlara kısa bir süre verdi. Bütün sınıf adeta büyülenmişti. Duyulabilen tek ses rüzgarın camları tıkırdatmasıyla oluşan hafif sesti. Perdeler sonuna dek sıkı sıkı kapanmıştı. Sınıf loştu. Yalnız bir tek spot ışık Magnus’un üzerindeydi. İfadesiz yüzünü ve ince hatlarını ortaya çıkarıyordu ve birikmekte olan kırışıklıklarını. Sınıfın derse devam edebileceğini düşünen Magnus konuşmasını sürdürdü. "Yaşlanmak onların asla anlayamayacağı, öğrenemeyeceği bir şey. Sonsuz huzur onlara çok uzak. Şimdi," Magnus sıraların arasında gezinmeye başladı. O sırada tahtanın önüne gerilmiş bej rengi deve derisinde portreler, çeşitli objeler görünmeye başlamıştı. "Neden üçüncü sınıftaki öğrencilerin öğrenmesi gereken konuyu altıncı sınıflara çıkardığımı merak ediyorsunuzdur. Öncelikle daha önceki işe yaramaz süprüntülerin yerini birçok yeni bilgi ve belge aldı. Bunun yanında size göstermek istediğim çok tehlikeli ve yeni ele geçmiş objeler var." Magnus sıraların arasından çıktı ve tahtanın önüne gelip bir portreyi durdurdu. "Vampirler sadece kanla beslenirler. Gece dışarıya çıkamama olayı ise sadece bir efsanedir. Ortalık yerde avlanmak istemezler çünkü. Onlar için her şeyin en gizemlisi ve soylusu üstündür. Bu bakımdan onların hayatı-hayat denebilirse- ilk çağ tragedyalarına benzer. Acı, ölüm, yaralanma, kan gibi küçük düşürücü durumlar karanlıkta sergilenir, göze görünmez. Gözle görünür yanları ise şatafat ve zarafettir. Birçok vampir başına buyruk, koloni ve gezgin olarak yaşamayı tercih etse de en eski vampirler, aslında Avrupa’nın en soylu ailelerinin çocuklarıydı. Yüzlerce yıllık lüksten vazgeçmek onlar için pek kolay olmadı. Hâlâ Transilvanya’da klasik tarzda yaşayanlar görülür. Modern olanlar ise aramızdadır. Sokaklarda dolaşırlar ama şehirleri pek sevmezler. Güvende oldukları tek yer büyük kırlar, ormanlar ve çalılıklardır." Perdede görünmekte olan resmi işaret etti. "Kont Orlok."
"Avrupa’nın başına gelen en kötü, en çirkin yaratıktır. Birçok kaynakta adı Nosferatu olarak geçer. Yüzyıllar boyunca korku ve dehşet saçmıştır. Transilvanya’da bir şatoda ikamet ederdi. Bu ise," Magnus yeni bir portre gösterdi.
"hepimizin yakından tanıdığı Vlad Tepes, ya da Kont Dracula. Aslında vampirsel özelliklerinin yanında Vlad Tepes, oldukça tarihi bir kişiliktir. Zamanında Osmanlı İmparatorluğu’nun başına çok iş açmıştır. Ancak onun diğer yanına göz atacak olursak, vampir olduğu hala kesin değildir. Bunun yanında geceleri tek başına ormanda yürüyüşlere çıkması, şatosunda odasının olduğu kulenin duvarlarında her gece tırmanmakta olan bir siluet görülmesi halk içinde korkuyu artırmıştır. Şatosunun yolundaki ormanda bugüne kadar örneği görülmemiş varlıklar ürettiği ve beslediği söylenir. Düşmanı olan aile yüzyıllar boyunca onun soyunu kurutmaya çalışmıştır. Mezarının gömüldükten bir hafta sonra açıldığında boş olduğunu herkes tarafından biliniyor." Magnus küçük bir asa hareketiyle deri perdeyi kaldırdı, masasının yanındaki sandığı masanın üzerine çıkarttı. Sandığın yanına giderken bir yandan da eline beyaz eldivenlerini giyiyordu. "Bu görmüş olduğunuz sandık çok kuvvetli lanetlerle kapanmıştır. Ancak ben birkaçını açmayı başardım. Şimdi size göstereceğim objeler daha önce insan gözleri önünde hiç sergilenmemiş olabilir. O yüzden kendinizi her şeye karşılıklı hazırlamanızı öneririm." Sandığın içinden çatlamış bir kafatası çıkardı. Oda bir anda dayanılması çok zor bir kokuyla kaplanmıştı. "Bu gördüğünüz bir vampire ait olduğu kanıtlanan kafatası. Gördüğünüz çatlak vampir yok etme yöntemlerinden biri olarak düşünülür ancak yanlıştır. Kafatasına kazık çakma onları sadece eğlendirirdi. Şimdi gördüğünüz ise en köklü yöntemlerden biridir, kalbe tahta kazık çakma. Kazığın üzerindeki kurumuş kan izleri hala kendini muhafaza etmeyi başarmıştır. Şu kararmış el kemikleri ise en garanti yöntemi gösterir. Kalbe kazık çakma ve ardından bedeni yakma. Yakılırken ortaya çıkan koku bütün bir şehri on yıllar boyunca etkisi altına alabilir. Ancak vücudun tamamını yakmak gerekir. Bu el kemiğinin tam anlamıyla yanmamış olduğunu görebilirsiniz. Bu yüzden bu vampirin geri dönüp intikamını almış olabileceğini söyleyebiliriz. Ve işte son parçamız, vampir dişleri. Bu dişler kurbanla temas ettiği anda derisinin içine zehrini boşaltır. İlk anda vampirleşme geri çevrilebilir. Ancak bir süre sonra insana dönüş imkânsız olacaktır." Magnus tüm objeleri sandığa özenle geri koydu ve teker teker lanetledi. İşi bittikten sonra perdeleri açtı. Perdelerin açılması pek fark yaratmamıştı çünkü hava oldukça yoğun bir bulut tabakasıyla kaplıydı. "İlk hafta olduğu için ödev vermeyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir parşömen uzunluğunda doğu vampir kültürü hakkında bir ödev istiyorum, çıkabilirsiniz." Sınıf dersten ayrılırken Hogwarts hayaletleri kadar beyazdı. Yüzlerinden ilk kez böyle şeyler gördükleri okunuyordu. Sınıftan ayrılmakta oklan son kız öğrencinin selamına karşılık verdi. "Teşekkürler Miss Dvorska, vampirler seninle olsun." Kız çığlık atarak sınıftan uzaklaşmaya başlamıştı. Magnus ise kızın çığlıkları arasında kaybolan bir kahkaha koyverdi.
- ve son olarak bir moddy özentisi ksks dersi:
- Uçuşan siyah kadife peleriniyle kapıdan girdiği anda asasını dönüp bakmadan geriye çevirdi. Kapı bir ezilme sesiyle kilitlendi. Daha önce orada olmayan kürsünün yanına geldi ve dirseğini kürsüye koyup ağırlığını üzerine verdi. Tüm sınıf ne olduğunu anlamamış şekilde ona bakıyordu. Onlarca beyin ve hepsi – en azından çoğu bir şeyler öğretilmeye değer. Bu derste öğreteceklerinden açıkçası korkuyordu. Hala bunu yapıp yapmama konusunda şüpheleri vardı. Şu an konuyu değiştirip bir başka saçma ama güvenli bir şeyler öğretebilirdi. Ama yoluna devam etmeyi tercih etti. ”Bu derste öğreneceğiniz her bir büyü, her bir asa sallama bu sınıftan dışarı çıkmayacak. Bakanlığa ve çoğu büyücü ve cadıya göre buna hala hazır değilsiniz. Ancak yedinci sınıfa gelmiş ve artık reşit olmuş kişilerin bu büyüleri öğrenmesini -en azından kendinizi korumanız için gerekli görüyorum. Bu derste, Affedilmez Lanetleri işleyeceğiz.” Sınıftan birbirinden ilginç tepkiler yükselmişti. Slytherin’liler ‘nihayet’ der gibi bir inilti çıkarmışlardı. Gryffindor’luların bir sorunu yok gibi görünüyordu; ancak Magnus kendisinden şüphelendikleri yönünde bir izlenime kapılmıştı. Hufflepuff’lar ise endişeli görünüyordu. Ravenclaw’larda ise Bina Başkanlarına tam bir güven seziliyordu. Magnus onlara minnettar olduğunu belirten ve anlayacaklarını umduğu hafif bir işaret yaptı. ”Her şeyden önce birbirimizi tanımamız ve karşılıklı güveni önemsiyorum. Ben bu yılki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinizin profesörü, Magnus Lars Hallstad. Diğer sınıflara yaptığım gibi size samimi olmayan ve tamamen gereksiz olduğunu düşündüğüm bir konuşma yapmayacağım. Sizler, reşit birer birey olarak karşımda duruyorsunuz. Bu bağlamda, ” Magnus arkasını dönüp tahtanın önüne geçti. ”Derse geçmemizin zamanı gelmiştir diyorum.” Şimdi binalar arasındaki ayrıma rağmen hepsi ortak bir zıtlığı paylaşıyordu: ders. Magnus masasının üzerinde duran kutuyu açtı. İçinde halen canlı olan bir Kabuluk vardı. Asasıyla onu kaldırdı ve sanki görülmez bir iple bağlanmış gibi havaya astı. Magnus derin bir nefes aldı ve derse başladı. ”Şimdi ilk lanetimiz. Imperio.” Büyüyü fısıldadığı anda Kabuluk hareket etmeyi bırakmıştı. Havada öylesine, Magnus’un istediği her yöne, Magnus’un istediği şekilde süzülüyordu. ”Affedilmez lanetlerden fiziksel açıdan en az zarar vereni olan Imperius laneti, kişiyi büyüyü yapanın kontrolüne alır. Ancak bu da affedilemez bir durumdur. Çünkü kişiyi hür iradesinden alır ve başka birine adeta kul eder. Muggle’ların insan hakları dediği bir zımbırtıya karşıdır. Lanetten kurtulmanın tek yolu vardır, direnmek. Uygulandığı anda bedende oluşan rahatlık ve mutluluk hissine karşı koymanız, kendinizi uyandırmanız gerekir. Yoksa ne kadar kontrol altında kaldığınız büyücünün insafına kalır. Magnus büyüyü sonlandırdığı anda yaratık kurtulmak için bacaklarını kıpırdatmaya, çırpınmaya başladı. Asasını tekrar ona çevirdi. ”İkinci lante, Cruciatus. Crucio!” Hayvan şimdi dayanılmaz bir acı çektiğini belli edercesine kaskatı kalmıştı. Acıdan hiçbir uzvunu hareket ettiremiyordu. ”Birçok cadı ve büyücüye, bu yöntemle çıldırana kadar işkence edilmiş, onlarla istenilen bilgi alınana kadar adeta oynanmıştır. Tarifi dayanılmaz bir acı verir. Aralıksız uygulandığında bedenin kendine hakimiyeti ortadan kalkar. Kişi sonunda irinleri olmayan bir Mimbulus Mimbletonia gibi, bir bitki gibi yaşar. Geçmişte bunu örneklerini görmek mümkün. Sihir Bakanları, Bakanlık çalışanları, seherbazlar, masumlar…” Magnus şimdi durgunlaştı. Sıra en zor olan büyüdeydi. Sınıfa şöyle bir göz gezdirdi. Herkes gerginleşmişti. ”Biraz sonra tanık olacağınız şey için üzgünüm. Avada Kedavra’nın hiçbir kurtuluşu yoktur. Arkasında iz bırakmaz. Temas ettiği anda öldürür. Ama neyse ki geçmişte bunu eğlence olarak kullananlar Azkaban’da ve biz de güvendeyiz.” Söylediği yalana kendi bile inanamadı. Ya tabi, Hogwarts koridorlarında dolaşanlardan bahsetmiyorum bile! Asasını Kabuluğa doğrulttu. ”Avada Kedavra” Kabuluk asadan çıkan yeşil ışınlar ona temas ettiği anda durdu ve gürültüye taş zemine düştü. ”Şimdi onları tanıdınız. Eğer bu büyüleri yapacak kadar tehlikeli bir kişiyle düellodaysanız –ki umarım hayatınız boyunca olmazsınız, basit bir Expelliarmus’un bile zaman zaman işe yarayabileceğini unutmayın. Muggle’ların dedikleri gibi, şeytan ayrıntıda gizlidir. Öğrenciler şok olmuş gibiydi. Kimilerini yüzünden tiksinti, kimilerinin ise memnuniyet okunuyordu. ”Çıkabilirsiniz, ödeviniz yok.” Bugün hiç açılmamış kitaplarını alıp sınıftan çıkmaya başladılar. Konuşmuyorlardı. Sadece ayak sesleri ve iyi günler dilekleri duyuluyordu. Magnus kendisine verilen selamları hafif bir baş hareketiyle cevaplandı. Son öğrenci de sınıftan çıktığında büyük pencerelerden dışarı, gökyüzüne bakıyor ve sonsuzluğu düşlüyordu.
amanın. biz de gençmişiz.
- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Çarş. Nis. 18, 2012 9:56 pm
İlk rp burada olduğuna göre link vereyim. Améth'in başvurusundakiydi sanırım. Evet oydu. Öyleyse link işte.
http://orenthia.my-rpg.com/t76-amethyste-de-nacria
http://orenthia.my-rpg.com/t76-amethyste-de-nacria
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 10:18 am
Ciddiyim hiç beynim güncellenmiyor, hala Lovecraft, WOD, Poe arağı bir insanım. -_-
- Nostalji yaptım bak, 2009'da yazmışım. Anne Rice'a fazlaca kapılma ve 3-5 kişi toplanıp kendi sitemizi açma olayıydı bunlar:
"Bir kaç haftadır takvimleri, eski büyü kitaplarını ve yıldız haritasını karıştırıyorum. Hiç biri bana yardımcı olacak nitelikte değil. Hepsi her geçen gece işimi daha da fazla zorlaştırmakta ve yapabileceğim fazla bir iş kaldığını sanmıyorum. Proseför Hector ve Profesör Nikolayeviç sayesin de Fernand'ın bir kaç ay önce verdiği mektupta ki sırları yavaş yavaş çözmeye başladık. Tanrım, Walter onları nasıl bir edebi bilgiyle ve nasıl bir büyü diliyle yazmış olabilir ki onun devrinde yaşamış olmama karşın ben bile yetersiz ve aciz kalabiliyorum. Sapsarı ve yıpranmış bir kağıt üzerine, çocukluğumda sadece gördüğüm bir kaç kez gördüğüm o ürpertici yazı. Evet, dünyevi bir yazı olmadığını tamamen itiraf etmek istiyorum. Ancak neden bana böyle bir şey bıraktığını da çözmekten acizim. Sadece bana ve bir kaç kişiye mektupta iltifat edip, ne kadar yetenekli büyücüler, ne kadar zeki insanlar olduğumuzu anlatmış. Normal insanların dayanabileceği tek noktaları anlatıyorum, çünkü gerisi akıl ve mantığı zorlayan, sadece müsbet ilimlerden az buçuk anlayan insanlar için yazılmış kelamlar. Bazı noktalaraa ben bile yeni yeni alışıyorum ki okunduktan sonra bay Hector'un yüzünün aldığı ifade elimde ne gibi sırları tuttuğumun bir kanıtıydı kesinlikle... Kelimelerime artık son vermek istiyorum, çünkü acizliğim bu noktada ortaya çıkıyor. Aylardır Walter'ın iltifat ettiği bir diğer büyücü olan Bay Gray'in yerine birisini aramakla meşgulüm, ama henüz o seviyeye ulaşmış birini bulamadım. Sanırım ona soy ismiyle hitap etmemde bir sakınca yoktur. Birbirimizin en karanlık sırlarına vâkıf olduk öyle değil mi? Her ne kadar kaba biri olsa da itiraf etmeliyim ki benim gibi bir bayanı bile beğenisini kazanacak kadar güzel bir erkekti. Bunu yazarken yanaklarımın kızardığını hissetmem sadece canımı sıkıyor. Rüyalarımı sadece bir kaç kez süslemiş olmasına karşın ona beslemiş olduğum ilginin suya yazılmış bir yazı kadar latif, fakat geçici olmasını diliyorum. Bir vampir olarak özel güçlere sahip oluşum her zaman özel duygulara saygılı oluşumu da körüklerdi, ama geçen ziyaretim de bu kadar saygılı olamadım ve kalbini okudum bir kaç saniye... Kimi zaman keşke yapmasaydım diyorum, ama bir umut için beklemenin de yersiz oluşunu öğrenmiş olmak beni güçlü kılıyor. Bir bayanın boşalan yerini bekleyebilirdim, ama yada diğeri? Bu çarpıcı sevginin yerini hiç bir şeyin alamacağı aşikârdı benim için.
İşte Fernand geliyor, ve satırlarıma son vermek üzereyim. Kırmızı kadife cüppemi omuzlarıma bırakmak üzere. Artık ailemin sembolünü kalbimin üzerine işlemiş olan bu kadife cüppeyi istediğim gibi taşıyabilirim. Vakit artık benim için akıyor, elimi çabuk tutmalıyım."- 1 Mayıs xxxx
Kırmızı cüppein omuzlarına bırakılmasıyla yavaşça başını kara kaplı defterden kaldırdı. Dolma kalemin kapatığını her zaman ki zarif hareketliyle kapatarak son yazmış olduğu bölümün arasına koydu, daha sonra devam edeceği belli olarak. Bay Hector son araştırmalarını yapmış, yer yüzü ve bazı bilgiler baz alınarak çizilen haritaların işe yaramazlığı arasında kıvranıp duruyordu. Aylardan beri yüzlerce harita çıkarmış olmalıydı fakat o dahil onlarca kişi tam olarak yeri tesbit edemiyorlardı. Aşağısı bir labirent gibiydi ve gönüllü bir kaç kişi aylardır dönmemişti... Üstelik en iyi haritanın ellerinde olduğunu düşünüyorlardı. Beklemek artık sonuç getirmiyordu ve her zaman ki gibi yine Walter'ın kehanetini uygulamaya gelmişti vakit. Zarif bir hareketle ceviz ağacının koyuluğuna ve parlaklığına sahip saçlarını fazla tepeden olmamak suretiyle toplayarak şık bir toka taktı. Cüppesini başına geçirip, ince ve hafif bir kılıcı beline taktı. Günlüğü ve şık oymalara sahip silahı da ufak çantasının için de cüppesinin iç kısmında yanından sarkıyordu. Hızlı hareket etmesi gerek nbir görev olacağı için zarif bayanlara özgü şık eteği yerine, avcıların giyeceği türden dar ve zarif hatlarına oturan bir pantolon giymiş, üzerine de dizine kadar uzanan, aşırı olmamakla beraber zarif topukları olan şık bir çizmeyle tamamlamıştı. Yakasını mavi değerli bir taşla sıkıca birbirine tutturmuş, modelinin zerafetiyle hemen alt kısımda dekoltesine inecek kadar açılan gömleğinin üzerine oturduğuna emin olarak hazır olduğunu belirtirtiyordu.
"Artık gitmeye hazırım. Dayımın adamlarının elinde pek fazla bir kanıt olmadığı için ya bu gece yada bu hafta için de saldıracaklarını umuyorum. Mektupta ki kişilerden pek fazla haberleri olmadığından eminim, sadece geçen gece yakalanmamdan dolayı birisi açık edildi ve hedeflerinin o olduğundan eminim. Bu gece onu hem kaçırmaya, hem de kurtarmaya gidiyorum. Dönmemem halin de görevi bırakmamanızı rica ediyorum. Bu iş için canını veren insanların ruhuna saygı olarak en azından."
Yavaş bir huzursuzlukla başını sağa ardından sola çevirdi. Cüppeyi heyecanlı olduğu belli bir hareketle omzuna tekrar oturtup kalıntıların olduğu araziyi son bir kez gözden geçirip kendi kendine döeceğine söz verip şık bir eldivenle süslü dantel kumaşı birbirine sürttü. Çıkan sesle söyleyecekleri tekrar aklına gelmiş gibi o karakterli ve dünyanın en güzel hatlarını barındıran yüzünü sertçe ama cesurca kendisini dinleyenlere döndü, güzel dudakları zarifçe aralandı;
"Artık gidiyorum, ben gelene kadar dinlenebilirsiniz. Hoşça kalın."
Cüppesi kendisiyle beraber nazikçe savrulmuştu. Fernandla yalnız kalabilecekleri bir bölüme geçtiler, adamın tipik donuk hareketleri bu sefer bir anlam kazanmış gibi geliyordu kendisine. Sanki yavrusunu ilk atılımında korumak isteyen bir anne gibi ürkekçe yaklaşmıştı yanına. Ah, bazen onun bu sevgisi ve saygısı kendisini yiyip bitiyor ve yerin dibine sokuyordu. Utançla gözlerini kaçırarak söyleceklerini duymak istediğini belirtti;
"Senin için bu görevin zor olmayacağını biliyorum, sevgili Lara. Zorlanacağın kısmı sen benden daha iyi biliyorsun bu yüzden daha fazla dikkatli olmanı istiyorum. Sakın duygularınla hareket etme"
Adamın nazik hareketlerle kendisine yaklaşıp sarılmasına ve saçlarını okşamasına izin verdi. Kendisi de kollarını onun ancak beline sarabilmiş, bir kaç saniye duygusal bir hisle ikisi de durup kalmıştı. Yavaşça adam geriye çekildiğin de Lara onun elleniri tutarak eğilmesi için çekti, adamın kaherengi dalgası saçları hafifçe savrulmuş, buz gibi elleri kızın ufacık, bembeyaz ve yumuşacık ellerinden kopmak istemez gibi sıkıca tutmuştu. Lara'nın şapkası geriye düştü, her zaman görmeye alıştığınız makyajlı yüzü bu sefer sadece incecik zarif bir boyayla süslenmişti. Bir kedinin yüz hatlarında ki kadar çekici gözeri, ufak burnu ve dolgun dudakları ortaya çıktı masumca. Kendisine doğru eğilen yaşça büyük adama yaklaştı, nemli ve pembe dudaklarını onunkilerin üstüne, ıslak ve doyumsuz bir keyifle bastırdı. Sanki bir teselli öpücüğü olduğunu ikisi de biliyormuş gibi donuktular. Sadece formaliteden ve hissizce. Yada tek taraf için. Lara gözlerini kapattı ve geri çekildi, istediği kadar çabaamıştı ve Fernand da bunun farkıdaydı; olmuyordu. Artık gidiyordu ve ikisi de hiç bir şey söylememişti. Lara sadece kızaran yanaklarını ve o masum duygusallığıyla dolan gözlerini göstermemek için tatlı tatlı gülümsedi ve arkasını döndü. Fernand ise hiç bir şey söyleyemeden, isteksizce doğrulup şapkasını yüzüne indirdi. Duygularını kim bilebilirdi ki...
Ormanın sık ağaçları üzerinde seri hareketler atlayıp sıçrarken iyi ki yeni beslenmiş olduğunu düşünüyordu. Dolunay yeni çıkmıştı ve zaman açısından oldukça rahattı. Bir vampir olmasa buraya gelişi saatler alabilirdi, ama hem orman yolundan, hem de yalnız başına çarçabuk gelebiyor oluşu oldukça iyiydi. Malikhanenin lanetli mezarlığı kendisini hafifçe gülümsetmişti. Lanetlere inanmıyor oluşundan değil, baş lanetlilerden biri oluşundan dolayıydı. Bir kaç gecedir gilice buraya gelip evin tüm hareketlerini ezberlemişti. 10'a doğru tüm ışıklar kapanıyordu ve neredeyse herkes uyuyordu. Bazı geceler Nox'da kaldığı için Demogorgon'u orada da takip etmişti. Fakat bir gece emindi, eve geliyordu ve yorgun olup bir an önce uyumasını ummuştu. Odasının ışığı kapalı olduğu için rahat hissediyordu yoksa o yatana kadar beklemesi gerekecekti. Ve şükürler olsun ki, bir vampir değildi. Yoksa ona ulaşmak dünyanın en zor işi olacaktı. Ağacın tepesinden muhteşem görüşüyle odanın camına baktı. Diğerlerinin hepsi kapalıydı ve bu yaklaşmasını kolaylaştırmıştı. Ormanı tamamen geçmişti ve kendisine yardımcı olsun diye birkaç kurttan ulumalarını istiyordu. Böylece herkes onlara odaklanabilir ve kendisi de istediği gibi hareket edebilirdi.
- Bu da yine 2009'danmış. Meşhur Kaoru'yu bilen varsa çok şaşacağım. Gizem'e sevgiler :P:
- Sessiz, sakin ve sıcacık bir oda... Bu kadar güzel göründüğüne aldanmayın, elbetteki burası Valentine'in odası ve bahsedilen özelliklerle o kadar zıt ki... Kapıyı hafif araladığınızda içerinin muhteşem leylak kokusu sizi eşsiz bir dünyanın kapısını aralamış zannettirebilir, aldanmayın. Sadece bu ufak bir şaka... Koyu kahverengi, ceviz ağacından yapılma kapıyı tamamen araladığınızda işte onun dünyasına adım atmış oldunuz. Şaşırdınız değil mi? Görünüş olarak 'muhteşem' bir çocuğun nasıl böyle bir odası olabilir diye? Belki de güleceksiniz onun çocukluğuna, ama sakın bunu ona sezdirmeyin yoksa sizi aptala çevirene kadar kafanızın dibinde konuşurda durur... Odayı çok merak ettiniz değil mi? Hemen şöyle bir göz gezdirelim. Victoria çağının güzide renklerini taşıyor görünürde, ama bir sanatçı için oldukça özgün bir oda. Küçük çiçekli yatak örtüleri, geniş ve yumuşacık yastıklar prenseslere özgü gibi kabartılmış ve yatağa yaslanmış. Şimdi bir kısmı yerlere saçılmış ama arada toplandığında böyle görünüyor merak etmeyin... Camlar ince çıta pergolelerle neredeyse kapanmış gibi. İçerisi onlar sayesinde oldukça loş ve karanlık görünüyor. Onun için alışılmış birşey ve karalıkta bile bir köşeye kıvrılıp o eşsiz kütüphanesinden aldığı kitaplardan birini okuyabilir. O uzun geceler yaptığı tek şey bu zaten, yani Cristabel'den ayrılmak zorunda olduğu vakit, okumak, okumak, okumak... İstenildiği zamanda hafif bir darbeyle açılabilir bu kepenkler ama içeriye pek az kişi cesaret edipte girebilir. Neden mi? Nedeni çok basit; savaş alanından farksız gibi...
Pencerenin etrafı kaliteli kumaş perdelerde kaplı, demiştik ya victoria göreneklerine göre döşendi bu dükkan ve sahiplerinin bu lüksden geri kalır yanı olmamalı. Koyu bordo ve ince çiçekli perdelerin harmanıyla kaplanmış kasvetli ama son derece şık bir mekan. Penrece sıkı sıkı kapalı çünkü o kadar hassas ve kırılgan bir bünyesi var ki, en ufak soğuk algınlığında günlerce yatak döşek yatabilecek kadar hastalanabiliyor. Nedir o? Çok gülünç değil mi bir erkeğin zarif bir bünyeye, kırılgan kızlara meydan okuyacak kadar hassas bir vücuda sahip olması... Aslına bakılırsa o bunu bir nimet olarak görüyor. Ahlaksız ve hafif kibirli yapısını göz önünde bulundurmazsanız eğer, onun gerçekten nasılda kocaman bir kalbe sahip olduğunu görebilirsiniz. Sizce Cristabel bunu görmüş müdür ki onu bırakmıyor? Belki, belki de değil. Sevgili Valentine o kadar narin bir çocuk ki, evde abisi ve babası, okulda akranı erkekler tarafından devamlı itilip kakılır ve alay edilirdi. Bunun sonucunda ne olacağı belliydi ama o sadece bunların üzerine toprak atmakla yetindi. İğrenç derecede kullanıldığı oldu, belki bir çoğunun psikolojik dengesini alt üst edecek şeylerdi hem de ama o bu konular açıldığında sadece sırıtmakla yetiniyordu. Belki de bundan memnundur ha?
Odanın tasvirine dönersek eğer, dükkanın geri kalanının neredeyse duvarlarını oluşturacak kadar fazla kitabın bir bölümü buradaki meşe ağacından kütüphanededir. Yasaklanmış ilimlere meraklı olduğu için her dilden kitap bulabilirsiniz onun elinin altında. Başta Arapça, Latince, Eski ingilizceden bazı kesitler, Fransızca ve hatta Farsça... Bir Japon kanı taşıdığı için uzak doğunun kıymetli eserlerinide biriktirmeye meraklı ama onların bir kısmını İngilterede ki evinde saklıyor... Yasaklanmış ilimlere meraklı olduğu gibi büyücülükle de uğraşıyordu fakat Hogwartsda öğretilenler hiçbir zaman yetmemiş gibiyidi. Yerlere yığılan kitapların sol tarafında ki raflarda renkli ve fantastik iksir şişeleri çarpık çurpuk bir biçimde göze çarpıyordu ve bir kısmıda tozlanıp kırılmıştı. Hatta Fransadan gelen parfüm şişeleri bile orada duruyordu. Belkide odada ki hoş kokunun kaynağıydı onlar. Ardından orta halli bir çalışma masası göze çarpıyordu, ufak şık bir balkonun hemen yanına konmuş ve üzeri bir ilim adamının odasını andıracak kadar dağınıktı. İnce bir mum ve şık bir tütsü yana yana dibini bulmuştu... Hiç bir Alchmemist en azından Necromencer gördünüz mü? Eğer görmediyseniz Valentine'in odasını anlamanız biraz zorlaşacaktır ama göz şeklindeki haritalardan, oradan buradan sarkan tütsüler ve egsantrik edevatlardan sonra bir çocuğun odasını andıran eşyalara geliyordu sıra. Japon inançlarını andıran kukla shinigamiler, el işi yapma bebekler, elegant türünden maskeler ve duvarları yerleri süsleyen şık yelpazeler şaçılmıştı etrafa. Bunların hepsi işte bu ufak odanın içine saçılmış adım atacak yer bulamamanıza sebep olmuştu. Ve hepsinin ortasında da güzel, gösterişli bir yatakta o ufak, çıtı pıtı oğlan uyuyordu... Ayağı bir köşeden, kolu bir başka taraftan çıkmış ama bedeninin hemen hemen hiçbir yeri görünmeyecek durumda yorganla iç içe geçmişti. Oldukça rahat birisiydi ve üşütmeyi göze alarak da olsa incecik bir kıyafet giymişti. Hafifçe simsiyah saçlarını yastığın altına gömmüş zarif, el işi saatin tıkırtılarını duymamaya çalışırken dalıp, gitmişti. Henüz saat 7'ye geldiği için uyumak oldukça tatlıydı. Bunu kimsenin bozmasını istemediği için kapıyı kapatmıştı ve kapısını tatlı tatlı aşındıran Mara'yı bile kovalayacak kadar güzel rüyalarla buluşmuştu. Ufak bir kedi gibi yüzündeki tatlı gülümseme ile incecik burun deliklerinden güzel güzel soluk alıp veriyordu. Görseydiniz onun 18 yaşında olmak yerine henüz yeni bir öğrenci olduğunu sanır haline pek gülerdiniz. Çünkü baş ucunda siyah çerçeveli bir gözlük biraz meyva suyu ve yatağın içinde kollarının arasına sıkıca sardığı kalın bir kitapla uyuyup kalmıştı. Buna bayılırdı, yani birşeyler okurken dalıp gitmenin tadı farklı oluyordu. Onu hiç birşey de hissedemezdiniz çünkü rüyalar alemi bu dünyaya aksettirilmeyecek kadar harikulade bir alemdi ve farklı kalemlerin, farklı inançların bunu nasıl tasvir ettiğini bir de kendi eşsiz hayal gücünde deneyim ettiğinde başkalarına asla anlatamayacağı şekilde mutlu oluyordu... Zarif, çiçekli ve annesinin elleriyle yaptığı yorganı yanağına kadar çekmiş bu tatlı düşler hiç bitmeyecekmiş gibi sıcacık olmuş bedeninde ki gevşemeyle uykusuna devam ediyordu. Biraz sonra başına neler yada kimin dikileceğini bilmeden, masumca ve tatlıca uyumaya devam etti...
- İlk RP'ye başladığım dönemlerde yazmışım 2007 galiba, yarısı oyundan arak yarısı atmasyon duygulandım ühü. Hiç değişmemiş kadın karakter kurgularım.:
- Gerçek ismi Mary'dir.Ama Lady'yi kullanır(Lady, Dante'ye onu nasıl isterse öyle çağırabileceğini söylemesinden sonra Dante'nin ona verdiği isimdir)
Kendini iblisleri avlamaya adamıştır. Amacına ulaşmak içini herşeyi yapmaktadır.
Lady Kalina Ann isminde oldukça büyük bazuka tarzında bir silah taşır. Silaha bu ismi annesinin ölümünden sonra vermiştir. Lady'nin heterochromiaya sahip(irislerinin renklerinin farklı olması sonucu iki gözün farklı rengi)mavimsi bir sağ göz ile kırmızımsı bir sol göze sahiptir.
Babası Arkham cehennemin kapısını için açmak gerekli iblis gücüne sahip olmak için karısı Kalina Ann'i kurban eder(fakat bu deneme başarısız olmuştur)
Lady gerçek ismini bırakır ve babasını bulup onu öldürmeyi kafasına koyar. Babasının işini bitirmeden önce şu sözleri söyler:
''Mary uzun zaman önce öldü.Benim adım Lady.''
Süper güçlere sahip olmamasına karşın tabancaların ve ikili makineli tüfeklerinde olduğu silahlar taşır.Oldukça güçlü motosikletiyle yolculuk eder,ayrıca Kalina Ann'e montalı fırlatma kancasını binalara tırmanmak için kullanır. Oldukça üstün yeteneklere sahiptir, atletiktir ve silah kullanmaya yatkındır.
- Rachelle JesevenGryffindor V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 328
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : reçel!
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 2:11 pm
Keşke format ile her şeyim gitmeyeydi de rezilliklerimi paylaşaydım. 5 rpnin 3üne "kuzgun karası gece" ile başlayan masum Gizem........
KAORU GÖRDÜM GELDİM! Vladska filan duygulanıyorum bildiğin....... Yaşlanmış hissediyorum ahahah.
KAORU GÖRDÜM GELDİM! Vladska filan duygulanıyorum bildiğin....... Yaşlanmış hissediyorum ahahah.
- Peter Léo SchwarzUnutturma Ekibi Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 53
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 28
Nerden : İstanbul
Lakap : Peet
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 2:25 pm
Bu üstteki role playleri atanlar ne zaman başladılar bir belirtebilirlerse sevinirim. :D
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 2:29 pm
Ahaha Kaoru'nun karakter kartı bile duruyor bende. Bir tane Bartekli, iskoçlu bir şey buldum ne alakaysa u.u
Ben 2007'de başladım, ama ne başlamak asdf
Ben 2007'de başladım, ama ne başlamak asdf
- Rose RoycestonHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 87
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Lakap : Ateşin Kızı
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 2:37 pm
Ben 2006'da başladım, bana git ilk Rp'ni bul deseniz mümkünatı yok bulamam. Hem siz yine iyi yazıyormuşsunuz, ben başladığımda rpler genellikle karaktere saçma sapan hareketler yaptırıldıktan sonra parantez içine koyulan kahkaha ifadelerinden oluşuyordu. Punto 12-13 falandı ki uzun görünsün, bir paragraftan fazla yazmıyorduk zaten. Modellerimizi de Google Resimler'den buluyorduk, model listesi falan yoktu tabi. Saçma sapandı işte. Güzeldi ama.
Anlatayım dedim, rp falan koymadım ama idare edin artık.
Anlatayım dedim, rp falan koymadım ama idare edin artık.
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Perş. Nis. 19, 2012 3:17 pm
Ben 2009'un başında başladım; ama durum ortada asdf.
- Peter Léo SchwarzUnutturma Ekibi Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 53
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 28
Nerden : İstanbul
Lakap : Peet
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Cuma Nis. 20, 2012 5:27 pm
Oho. Siz yine yeniymişsin. 2005-2006'daki rplerin %80'i 2-3 satır olurdu. Ben 2006 yıllarında sizin yazdığınız gibi rp yazanlar görmemiştim o yüzden sormak istedim. :D
- Emanuel LachotsSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 163
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
C.tesi Nis. 21, 2012 8:11 am
Kesinlikle katılıyorum :D 2007 de başladım ve ilk rp o kadar berbat ki buraya koymaya utanıyorum. :DPeter Léo Schwarz demiş ki:Oho. Siz yine yeniymişsin. 2005-2006'daki rplerin %80'i 2-3 satır olurdu. Ben 2006 yıllarında sizin yazdığınız gibi rp yazanlar görmemiştim o yüzden sormak istedim. :D
- RiçırdSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 254
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
C.tesi Nis. 21, 2012 12:32 pm
Benim ilk rp, LOTR kurgulu bir sitede, Avatar konulu rp yapıp kısa süre banlandığım üç satırlık rp idi. *-*
- Giosué Poldiİksir Profesörü
- Mesaj Sayısı : 147
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
C.tesi Nis. 21, 2012 9:41 pm
Aynen öyle şu uzun rp yazanlar daha çok 2009 dan sonra başlayanlardır. İlk yaptığım rp iki satır filandı. Kalın yazmıştım üzerine birde mor renk koymuştum ki anlatamam. Paintten avatar yapıyordum, avatara çerçeveyi filan paintten yapıyordum. Taş çatlasın o da 2006 filandı. O kadar geriydim ki halen geriyim üç satır rp filan yazarım. Fakat şüphesiz bir gerçek o zamanlar daha çok zevk alıyordum ve daha çok yaşıyordum bu oyunu.
- Emanuel LachotsSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 163
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 22, 2012 9:32 am
Kesinlikle katılıyorum. Kendimi gerçekten Hogwarts'ın içinde hissediyordum. Dersleri yazan profesörlere PM atarken profesör diye sesleniyordum. İlk ders rpmi hatırladım. Nasıl yapılacağını bilmiyordum. Profesörün yazdığına göre yapıldığını sonradan öğrenmiştim. Kafama göre yapmıştım ve dönemin ilk uçuş dersinde havaya uçmuştum. :D hem de 'Uç uç uç' diyerek. :DGiosué Poldi demiş ki:Aynen öyle şu uzun rp yazanlar daha çok 2009 dan sonra başlayanlardır. İlk yaptığım rp iki satır filandı. Kalın yazmıştım üzerine birde mor renk koymuştum ki anlatamam. Paintten avatar yapıyordum, avatara çerçeveyi filan paintten yapıyordum. Taş çatlasın o da 2006 filandı. O kadar geriydim ki halen geriyim üç satır rp filan yazarım. Fakat şüphesiz bir gerçek o zamanlar daha çok zevk alıyordum ve daha çok yaşıyordum bu oyunu.
- Emanuel LachotsSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 163
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 22, 2012 9:38 am
Evet utanmadan bir de buraya rpmi bırakıyorum. :D Hala okuyarak gülüyorum. Belki bazılarınız meşhur karakter Yarenia Davis'i tanıyordur. Gerçekten Yarenia bir efsane :D
- Spoiler:
Yarenia çok sıkılmıştı ve 3 süpürgede gezerken mercanlara bakan bi mas gördü hemen oraya doğru yürüdü Helen'e benzeyen bir kız görmüştü yarenia ve evet o Helen'di ona doğru "Helen!Helen!!"diye seslendi ve yanına gidip oturdu
-
" Bende seni çok özledm Helen. Bİz İngilterede başka bir şehire taşınınca tüm telefon rehberleri değişti ve sizin telefonunuzun yazılı olan defteri kaybettik. Bu yüzden sana ulaşamadım. Ama seni hep kalbimde yaşadım. Nerden bilebilirdim bir gün bir büyü okulunda karşılaşacağımızı....... "
-
" aaaaa ne güzel. Bende orada olmayı çok istedim ancak seçmen şapka beni Ravenclaw binasına gnderdi. Keşke aynı binada olsaydık......:(" diyerek üzüldü Yarenia.
"Ama merak etme biz ders aralarında snnle okulun büyük bahçesinde buluşuruz." dedi.
-
" teşekkür ederim canım seninde benden kalır yanın yok senin yanından ayrıldığımda her yerinde sivilceler olan ve dişinde tel olan bir kızdın. Şimdi dişinde tel yok ve sivilcelerinde geçmiş. Ben sana küçükken hep diyordum hatırlıyor musun? Sivilcelerini sıkma geçer diye. bak geçti işte"
ayy valla seni çok öslemişim .helen........
-
" sanki senin gülmen hiç değişmemiş hala bi güldün mü 1 saat gülüyorsun." demişti. Helen buna birazcık sinirlenmişti ama
-
" evet. Hatırlar mısın bizim mahhallenin en adam gibi kızları bizdik. Yeri geldimi döveriz, yeri geldimide emo oluruz. Erkekler bile bizden korkardı ama 1'İ hariç. Şu bizim villanın yan komşusu vardı ya. Türk olan. Adı Tolga. o işte. Biliyor musun o benim sevgilimdi. Sana söyledim mi bilmiyorum......
-
Helenle Yarenia ordan konusarak ayrıldılar.......
- Magdelena EllingsonRavenclaw III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Yaş : 27
Nerden : St. Vladimir
Lakap : Mag ya da M.
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
C.tesi Nis. 28, 2012 6:46 pm
Ben çok yeniyim ama haksızlık bu. :D Mükemmel bunlar. (A) Keşke ilk rpmi bulabilsem. HP ile başlamıştım ben. Adım Scarlett'tı ve her cümle "Scarlet..." diye başlıyordu. :D
-Yarenia'yı çok sevdim ben. :D
-Yarenia'yı çok sevdim ben. :D
- Obelia Aedon
- Mesaj Sayısı : 78
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
C.tesi Nis. 28, 2012 7:43 pm
Ahhaa Yarenia ismini nasıl uydurdum hala anlamıyorum. :D Ama çoğumuz kendi ismimizden türetirdik o zamanlar.
Yaren= Yarenia
Helin= Helen vs
Yaren= Yarenia
Helin= Helen vs
- Rose WeasleySlytherin III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 51
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 9:07 am
2003-2004 gibi RP'e başlayan kızın dramı... O zamanlardan kalan var mı bilmiyorum, Gizem Dairesi diye bi site vardı, adminin adı da Enzo Ferrari'ydi düşünün fgshjs
Helen Black idim orada sanırım, Chibits'li avatar kullanırdım, ilk adam akıllı ünlüm de Jessica Alba oldu sanırım. Yaptığım ilk RP'i hatırlıyorum da şöyleydi, yani arasam hayatta bulamam ama aklımda var biraz;
Helen koşakoşa ağaçların arasına daldı ve orada gördüğü Umut Potter olmuştu,Umut Potter çok yaralıydı muhtemelen ona bir hayvan saldırmıştı ve çocuğu süpürgesine attığı gibi evine doğru uçtu,onu orada tedavi edecekti,Umut'a baktığında çok üzülüyordu ve eve geldiklerinde hemen sargılar sardı ve sonra kendisine bir içki alıp televizyon izlemeye başladı televizyonda Evanescence vardı çok mutlu olmuştu.
Ahahaha sonra da Ayaklı Hastane Helen olmuştum.
Helen Black idim orada sanırım, Chibits'li avatar kullanırdım, ilk adam akıllı ünlüm de Jessica Alba oldu sanırım. Yaptığım ilk RP'i hatırlıyorum da şöyleydi, yani arasam hayatta bulamam ama aklımda var biraz;
Helen koşakoşa ağaçların arasına daldı ve orada gördüğü Umut Potter olmuştu,Umut Potter çok yaralıydı muhtemelen ona bir hayvan saldırmıştı ve çocuğu süpürgesine attığı gibi evine doğru uçtu,onu orada tedavi edecekti,Umut'a baktığında çok üzülüyordu ve eve geldiklerinde hemen sargılar sardı ve sonra kendisine bir içki alıp televizyon izlemeye başladı televizyonda Evanescence vardı çok mutlu olmuştu.
Ahahaha sonra da Ayaklı Hastane Helen olmuştum.
- Milos DrahoslavRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt Tarihi : 28/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 9:42 am
Bu hikayeleri çok seviyorum, ilk rpleri okumayı da... İlk rp'min puanlanmasını 2 gün beklemiştim; fakat kabul edilmemişti. Sonra düzenleyip, tekrar koymuştum. Bunu da 3 gün mü ne beklemiştim. Beklerken, bütün adminlere moderatörlere pmleri çakıyordum ki Gülşah ile oradan tanıştık. Yarım yamalak da olsa sonra kuzenim kurgu falan ayarlamış bir baktım Muhammed, Ege, Gülşah, Beste toplusundayım. Sonra ilk partnerim de Gülşah'tı, Ekin'i g*tü kalkık sanırdım ahaha. Admin olduğunda kıskanmıştım falan... Diye uzuyor anılar. ^^ Bu arada bahsi geçen site House Of Night Turkey.
- Carmella DecartiusSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Yaş : 28
Lakap : Carmy. Çok az kişi ona Eura diyebilir.
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 10:15 am
Dayaklıksın çocuk, harbiden. Ege beni admin zannederdi ve bana o kadar çok pm atardı ki bir ara deliriyordum sandım. Neyse. HONT'da başladım sayılır ben de rp'ye, Ege gibi. Birazcık daha öncesi var ama o ciddi anlamda sayılmayacak bir dönem. 2009'un Ağustos ayında başladım rp'ye. Milyon kere bırakmayı deneyip bırakamadım falan. İlk rp adım Scarlett Dulcie Ruzgo'ydu, modelim Hillary Duff'tı falan filan. Bir de kelime hatam olmazdı yazdıklarımda ama noktalama işaretlerinden sonra boşluk bırakmazdım hiç ghdghjkd Rp'yi bulabilirsem ben de yollarım buraya.Milos Drahoslav demiş ki:Ekin'i g*tü kalkık sanırdım ahaha. Admin olduğunda kıskanmıştım falan...
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 10:18 am
Rose Weasley demiş ki:2003-2004 gibi RP'e başlayan kızın dramı... O zamanlardan kalan var mı bilmiyorum, Gizem Dairesi diye bi site vardı, adminin adı da Enzo Ferrari'ydi düşünün fgshjs
Helen Black idim orada sanırım, Chibits'li avatar kullanırdım, ilk adam akıllı ünlüm de Jessica Alba oldu sanırım. Yaptığım ilk RP'i hatırlıyorum da şöyleydi, yani arasam hayatta bulamam ama aklımda var biraz;
Helen koşakoşa ağaçların arasına daldı ve orada gördüğü Umut Potter olmuştu,Umut Potter çok yaralıydı muhtemelen ona bir hayvan saldırmıştı ve çocuğu süpürgesine attığı gibi evine doğru uçtu,onu orada tedavi edecekti,Umut'a baktığında çok üzülüyordu ve eve geldiklerinde hemen sargılar sardı ve sonra kendisine bir içki alıp televizyon izlemeye başladı televizyonda Evanescence vardı çok mutlu olmuştu.
Ahahaha sonra da Ayaklı Hastane Helen olmuştum.
Bu Ayaklı Hastane Helen mevzusunu hatırlıyorum. Çok merak etmiştim muhabbetin aslını şimdi görüyorum ahaha
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 11:48 am
aa ahahah hatırlayan bi dilara vardı sanırım ya, sevindim sanırım bilemedim utandım gibi biraz da
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 11:56 am
Çok şirindi bence. Dönüp kendime bakınca gerçi, utanma neler yaptık biz... *^*
- Obelia Aedon
- Mesaj Sayısı : 78
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Geri: Yazdığınız İlk ya da En Eski RP
Paz Nis. 29, 2012 4:15 pm
İlk başladığınız sitelerin adını hiç duymamıştım. Ben Büyülü Boyutta başlamıştım da, bunlar artık reklama girmiyor değil mi? :)
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz