- Alexis AntoinetteHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 127
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : Gondor
Let 'em eat cake!
Perş. Nis. 19, 2012 6:21 pm
İstenilen bina; Mercier
Kısaca karakteristik özellikler; "Kendisini narsizm derecesinde çok seven ama hiçbir şekilde bunu kibre dönüştürmeyen adeta bir melektir. Çevresindeki insanları kırmaktan nefret eder, bu yüzden de sürekli kendisi kırılır. Oldukça saftır, bu özelliği muggle doğumlu olmasından kaynaklanıyor elbette. Muggleları çok sevmesine rağmen, anne ve babasından nefret eder. Alexis çok küçükken boşandıkları için onları asla affetmeyecek, zaten ikisiyle de kalmıyor. Paris'te stilistlik yapan teyzesinin yanında kalıyor tatillerde. Anne ve babasına olan nefreti öyle boyutlara ulaşıyor ki bazen onlar hakkında konuşulduğu zaman kendisini kaybediyor."
İstenilen dönem; V
Örnek RP;
Kısaca karakteristik özellikler; "Kendisini narsizm derecesinde çok seven ama hiçbir şekilde bunu kibre dönüştürmeyen adeta bir melektir. Çevresindeki insanları kırmaktan nefret eder, bu yüzden de sürekli kendisi kırılır. Oldukça saftır, bu özelliği muggle doğumlu olmasından kaynaklanıyor elbette. Muggleları çok sevmesine rağmen, anne ve babasından nefret eder. Alexis çok küçükken boşandıkları için onları asla affetmeyecek, zaten ikisiyle de kalmıyor. Paris'te stilistlik yapan teyzesinin yanında kalıyor tatillerde. Anne ve babasına olan nefreti öyle boyutlara ulaşıyor ki bazen onlar hakkında konuşulduğu zaman kendisini kaybediyor."
İstenilen dönem; V
Örnek RP;
- Spoiler:
- Dolunay güzel suretini insanlara yeterince göstermişti bu gecelik. Artık yavaşça yerini kudretli güneşe bırakıyordu. Genç adam kendisine yeniden geldiğinde güneş yüzünün sol tarafını kavuruyordu adeta. Kaç saattir ıslak çimenlerin üzerinde bu halde yattığını anımsamaya çalıştığında aklına ilk gelen şey dönüşüm geçirmiş olduğu gelmişti. Kendisinde belki de en nefret ettiği özellik her dolunayda bu lanet olası şeyleri yaşamak zorunda kalıyor olmasıydı. Gerçi gücün göstergesiydi bu ve doğanın ne kadar kudretli olduğunun. Kollarını çimenlere dayayarak doğrulmaya çalıştıysa da pek başarılı olduğu söylenemezdi. Tek yapabildiği yüzünü kaldırabilmek olmuştu. Nere olduğunu anlayabilmek için etrafına şöyle bir bakındı, ulusal parklardan birinde olduğunu fark etmesiyle tüm vücudu şaşkınlıktan kasıldı. Tanıdığı bütün kadınlar bu parkta yürüyüş yapmayı severdi ve onlardan birisiyle karşılaşması an meselesiydi. Vücudunu kaplayan adrenalin dalgasıyla birlikte ayağa kalktı ve kendisine çabucak bir bank buldu ve düşünmek için bir süre oturdu. Hemen yanında evsiz bir adam uykluyordu, daha doğrusu horluyordu. Adamın yanındaki poşetin içine şöyle bir göz attı ve bulduğu yırtık pırtık bir kot pantalonu üzerine geçirdi. Çırılçıplak olmaktansa bitlenmeyi tercih ederdi. Hiç değilse bir tanıdık görürse bahane uydurabilirdi bu şekilde. Yakınından gelen bir sesle irkildi ve elleri hemen dağılmış olan saçlarına gitti. “Kimleri görüyorum? Dexter, sen buralara gelir miydin?” Genç kadının cırtlak sesini nerede olsa tanırdı. Cindy… Onu ne zaman terk etmişti, hatırlamıyordu. Aslında, sevindiği nokta adını hatırlayabilmiş olmasıydı. Çünkü şuanda tek kurtarıcısı Cindy olacaktı. Genç kadın, düz sarı saçlarını her zamanki gibi sıkı bir at kuyruğu şeklinde toplamıştı. Üzerindeki eşofmanları onu her zamanki gibi tamamlanmış gösteriyordu. Evet, kesinlikle Cindy için doğru kelime buydu, kadın sürekli eksikti. “Cindy, her zamanki gibi ne kadar etkileyici görünüyorsun. Gözlerimi senden almakta zorluk çekiyorum.” Genç kadın duyduğu iltifatlar sayesinde tam da Dex’in istediği kıvama gelmişti. Yavaşça ayağa kalktı ve kadının bir elini tutup onu tıpkı bir prenses gibi döndürerek, “Neden senin evine gidip birer kahve içmiyoruz? Böylelikle eski günleri hatırlamış oluruz.” Dedi. Bir tanesi hariç hiçbir eski sevgilisinden kötü ayrılmamış olması bu tür durumlarda işe yarıyordu. Kadın nazik bir şekilde isteğini onayladı ve havadan sudan konuşarak eve geldiler. Kızın evinin her yeri pespembeydi, bu neydi yani? Hello Kitty reklamlarından fırlamışçasına pembelik… “Hey Cindy, sen bize kahve hazırlayana kadar ben telefonunu kullanabilir miyim? Evden acele çıktım da..” Kadının sesini tam olarak duymamış olmasına rağmen pembe ahizeli telefonu eline aldı ve artık ezbere bildiği o numarayı tuşladı. Az sonra telefonu açan ve Dexter’ın kalbinin birkaç saniyeliğine durmasına sebep olan kadının sesi telefonun diğer ucundaydı. “Hey, Veraverto ben Dex. Bu saatte arayarak güzellik uykunu bölmek istemezdim ama ben şuan Cindy’nin evindeyim. Bak telefonu kapatmadan önce beni dinle. Dün gece biliyorsun dolunay vardı ve ben dolunayda böyle saçma sapan gezilere çıkıyorum. Lütfen beni almaya gel, lütfen… Arayabilecek kadar güvendiğim tek kişi sensin hayatımda, biliyorsun. Lütfen Leydim, bu yardımı benden esirgemeyin. Tüm varlığımla sizinim.” Vera’nın hoşuna gittiğini bildiği bu Ortaçağ konuşma tarzıyla onu etkileyeceğini düşünüyordu. “Evinde kaldığın o eski sevgiline söyle de özel şoförlüğünü o yapsın." Ardından kısık sesli bir esneme sesi ve kabullenilmiş çaresizlik. "Pekala adresi ver." Karşı koyamamıştı yine, Dexter çabucak adresi söyledi ve Vera’yı beklemeye koyuldu. Bir an Vera’nın görüntüsü geldi gözlerinin önüne. Beline kadar uzanan dalgalı sarı saçları ve gözleri… Tutsak olduğu o sarı saçlar ve gülümseyiş. Kadının bir gülümsemesi için bütün varlığını feda edebilecek kadar çok seviyordu onu. Telefonu kapattıktan bir süre sonra yüzünde anlamlandıramadığı bir gülümseme vardı. Vera’nın sesini duymak ona iyi geliyordu, her gün her dakika hiç bıkmadan usanmadan bu sesi dinleyebilirdi ama Vera’nın aralarına ördüğü o aşılamaz duvarlar işini kolaylaştırmıyordu. Dex her geçen gün biraz daha ona yaklaştığını hissetse de kadın bir şey söylüyordu ve içindeki bütün umutları yerle bir ediyordu. Genç adam Cindy geldiğinde çabucak işi olduğunu söyledi ve kendisini sokağa attı. Genç kadını hatırladığı kadarıyla Dexter’a fena vurgundu zamanında ve o evden bir an önce çıkmamış olsaydı olacakları Vera’ya asla açıklayamazdı. Onu kızdırmayı istemiyordu artık, geçmişte yaptıkları sayesinde hiçbir toleransı kalmamıştı kadının ona. Sokakta bir elektrik direğine yaslandı ve kollarını göğsünde kavuşturdu. İnsanlar yavaş yavaş yanından geçerlerken bakmayı ihmal etmiyorlardı. Üzerinde hiçbir şey olmadı için biraz garip duruyordu belki, veya… Yola gözlerini dikmiş bir şekilde bakarken Vera’nın arabası hemen önünde durdu. Dex, yüzüne yayılan gülümseme eşliğinde kapıyı açtı ve hemen koltuğa kuruldu. Nihayet rahat bir yer bulabilmişti kendisine. "Vera, dün akşam biraz aceleyle çıktım, sanırım anahtarlarımı evde unutmuşum. İstersen senin evine gidebiliriz." Dudaklarının kenarından tüm yüzüne yayılan gülümseme aynı etkiyi kadında yaratmamıştı. Mükemmel bir heykeltıraşın elinden çıkmışçasına ifadesiz yüzünü ona çevirmeye zahmet bile etmiyordu. Kehribar rengi gözlerini kadının güzel suretinden almakta zorlanıyordu. Tanıdığı en yüce ve affedici kişi yanında oturuyordu ama aralarında kilometreler var gibiydi. Elini uzatsa dokunabilirmiş gibi geliyordu ama bir yandan da kadının sert mizacı onu korkutuyordu. Güldüğü zaman dudaklarının kenarında oluşan o çizgileri özlemişti. Çünkü genç kadın yıllardır karşısında bir kere bile gülümsememişti. "Hiç sorun değil Dexter. Asam yanımda. Senin için açabilirim." Genç kadının yüzünde alay etmek amaçlı bile olsa hafif bir gülümseme oluşmuştu. İşte o an, Dex kalbinin duracağını hissetti. Bu kadarını kaldıramazdı. Eğer o güldüğünde onu bir melek görse kendisinden utanırdı… Mecburi olarak kaderine boyun eğdi ve kafasını arkaya yaslayıp gözlerini kaptı. Uykusuz ve yorucu bir gecenin ardından iyi bile ayakta kalmıştı. Vera’nın eve geldiklerini belirten homurtusunu duyana kadar bir hayli içi geçmişti. Ayakta zor duruyordu, dünya sanki ayaklarının altında her zamankinin birkaç katı hızda dönüyordu. Genç kadını takip ederken duvarlara yaslana yaslana yürüyordu. Kurtadam olduğunu acı bir şekilde öğrendiği günden beri her dolunay sonrası bu hale geliyordu. Yanında olup, ona destek olabilecek birilerinin varlığına ihtiyacı vardı. O kişi Hogwarts’tayken Vera’ydı. Ta ki onu aldatan kadar. Daha dün gibi hatırlayabiliyordu her şeyi. Vera’ya çok aşıktı, birbirlerine deli gibi aşıklardı ama Dex o zamanlarda bile tek bir kişiye bağlı kalamıyordu. Genç kızı bir yandan idare ederken diğer bir yandan durmadan birilerinin hayatına girip çıkıyordu. Neyse ki, seçtiği kzılar o kadar salaktı ki Vera öğrenmiyordu küçük kaçamaklarını. Ta ki ona kadar. Yılbaşı gecesi –Vera’nın yanındayken- yanına gelmiş ve Dexter’ı genç kıza aldırış etmeden uzun uzun öpmüştü. İşte o andan sonrası Dex’in Cehennem dediği dönemdi hayatında… Eski anıların canlanmasıyla birlikte kafası patlayacak seviyeye gelmişti artık. Bu sırada Vera kapıyı çoktan açmıştı bile "Ben gidiyorum." Dexter ona sımsıkı saırlıp gitme demeyi çok istiyordu fakat yapamadı… Eve doğru bir adım attı ve “Vera, sen benimiçin çok..” Cümlesini tamamlayamadan kendisini yerde buldu. Evinin girişindeki parkelerin yüzüne yaptığı basıncın etkisiyle yanakları uyuşmuştu ve kendinden geçmişti…
Gözlerini açtığında Vera’nın kolları arasındaydı. Genç kadın bir şeyler sayıklıyordu ama Dexter söylenenlerin hiçbirisini anlayacak durumda değildi. Sanki kafasının içinde bir bando ritim tutmakla meşguldü. Gürültülü ve aşırı rahatsız edici bir ritim vardı tün beynini kemiren. “Ah, lanet olsun! Naptım ben?!” Elleri istemsizce saçlarına gitmişti, onarlı şöyle bir karıştırdıktan sonra oturduğu yerde doğruldu. Vera’nın gözlerinde bir anlığına dehşeti gördü. Sanki Dexter’a çok değer veriyormuş, ona bir şey olmasından korkuyormuş gibi. “Sen eve girdin ve sonra düştün. Ölürsen falan başıma kalma diye yanında bekledim ben de. Uyandığına göre gidebilirim.” Dedi ve genç adama söyleyecek tek bir söz bile bırakmadan öylece çekti gitti. Arkasından şaşkınlıktan büyümüş gözleriyle bir süre baktıktan sonra çabucak duşa girdi ve üzerindeki çöp gibi şeyden kurtuldu. Odasını, yatağını ve en önemlisi takım elbiselerini özlemişti. Her biri siyahın farklı bir tonunda olan onlarca takım elbise. İçlerinden bir tanesini seçti ve üzerine geçirdi. İşe geç kalmayı sevmiyordu, hiçbir zaman sevmemişti, onaylamayacağı tek davranış bu olurdu. Kravatını düzeltirken aklına bir anda bugün toplantı olduğu geldi. Vera bunu ona hatırlatmamıştı, belli ki geç kalmasını istiyordu. Ama istediğini alamayacaktı. Asasını eline aldı ve çabucak bakanlığa cisimlendi. Kapıda karşılaştığı asistanı her zamanki büyülenmiş gibi ona bakıyordu. Gözlüğünü çıakrdı ve kadının ellerine tutuşturdu. “Geç kalmak istemiyorum Loretta. Toplantıdan çıktığımda iyi hazırlanmış bir kahve istiyorum ve bu akşam sekize şu yeni açılan muggle restoranına yer ayırt iki kişilik. En iyi masada olsun. Bu gece Vera’yı yemeğe çıkarıyorum.” Kendinden gayet emin bir şekilde toplantı salonuna doğru yürüyordu. Biliyordu, bu gece reddedilmeyecekti. Yüzünü muhteşem bir şekilde tamamlayan gülümsemesini yüzüne takındıktan sonra odaya girdi. Vera, masanın başındaki yerini almıştı bile. Haftalık olağan toplantılardan birisini yapacaklardı. Raporlar, sıkıcı sohbetler ve sonrasında sevdiği akdını etkilemek için edeceği bir iki cümle… Saatine baktı, yine tam saatinde orada olmuştu. Gözlerini Büyücü Konseyi’ne odaklayarak konuşmaya başladı. “Herkes hazır olduğuna göre toplantıya başlayabiliriz sanırım. Sayın Vertes, yine her zamanki gibi odadaki bütün bayanları kıskandıracak kadar güzelsiniz.” Herkesin içinde ona bu şekilde iltifat ederek tüm kıskançlığını gözler önüne seriyordu. Vera’ya ondan başka hiç kimse yaklaşamazdı. Geçmişte yaklaşmaya çalışan bir iki seherbaz garip bir şekilde istifa etmişti…
Toplantı süresince delici bakışlarını Vera’dan esirgememişti. Tabii, genç kadın bir kez bile dönüp bakmadığı için biraz gururu kırılmıştı… Artık alışıktı tek taraflı sevmeye, her gece başka bir akdının kollarındayken Vera’yı düşleyerek uykuya dalmaya. Hayat onu bu hallere getirmişti. Bir zamanların iflah olmaz çapkınıyken her gün reddedilmeye alışık bir aşık olmuştu. Ta ki bu güne kadar…
Toplantı bittiğinde yüzüne her zamanki umursamaz gülümsemeyi yerleştirdi ve genç kadının karşısına geçti. Reddedilmeye hazır bir biçimde rutin sorusunu sordu. Ama bu gece kabul etmesini her zamankinden çok istiyordu. “Bu akşam, şu yeni açılan muggle restoranında bir yemek yer misin? Benimle?” Benimle’nin üzerine bilerek vurgu yapmıştı. Yanlış anlaşılmak istemezdi. Genç kadını birkaç kez daha böyle davet etmişti ama toplantı yapacağını söylemişti. Tabii saat geldiğinde hala ikisi baş başa olunca Vera çok sinirlenmiş ona bağırıp restoranı terk etmişti. “Tabii.” Beklenmedik bir zamanda gelen bu cevap karşısında şaşkına dönmüştü. Birkaç saniye boyunca orada, hiçbir söylemeden dikeldi ve nihayet kendisini toparladığında ancak “Vera, sen iyi misin? Benim, Dexter. Az önce sana bir yemek teklif ettim ve sen kabul ettin.” Diyebildi. İlk defa reddedilmemişti. Hem de bu günde… Yüzüne düşen saçarlını usta bir hamleyle geriye doğru attı. İçindeki genç kadına sarılıp onu tutkulu bir şekilde öpme arzunu zorlukla bastırıyordu. “Kabul ettim işte Dexter, gerisini sorgulama. Akşam sekizde beni evden al.” Olabildiğince hızlı bir şekilde Vera’nın ellerini ellerinin arasına aldı ve nazik bir öpücük kondurdu ve hemen oradan uzaklaştı. Odasına doğru giderken etraftaki herkesin ona baktığını hissedebiliyordu. Buna sebep elbette aptalca sırıtıyor olmasıydı. Kalbinin derinliklerinden gelen bir gülümsemeydi bu. Deri koltuğuna oturduğu anda Loretta kapıyı tıklattı ve içeriye girdi. “Bay Mabelle, sizin için yapabileceğim bir şey var mı?” Dexter konuşarak mutluluğunu bozmak istemiyordu bu yüzden eliyle viski şişesinin olduğu dolabı işaret etti. Loretta asistanlara özgü o tezcanlılığıyla bir çırpıda şişeyi aldı ve bardağa boşalttı. Gülümseyen yüzüyle birlikte bardağı Dex’e uzatıp odadan sessizce dışarıya süzüldü. Bir yandan viskisini yudumluyor bir yandan da gecenin hayalini kuruyordu. Günün en sevdiği kısmıydı gece, onu sarıp sarmalayan bütün kusurlarını örten bir battaniyeydi… Dolunay’ı severdi, gökyüzünün tam ortasında tüm ihtişamıyla parıldayan Dolunay’a tapardı adeta. Filhakika, hiçbir zaman sevdiği kadın kollarının arasındayken seyredememişti onu. Hayatındaki iki büyük tutkuya aynı anda sahip olamıyordu. Her dolunay’da kahrolası bir canavara dönüşmekten bıkmıştı artık.
Kendisini bakanlık’tan dışarıya attığında muggle dünyasının o kendine has kalabalığında kaybolmuştu. Bu hava onu boğuyordu, neredeyse bütün mugglelardan nefret ediyordu. Ailelerinde nesillerdir herkes neredeyse istisnasız Slytherin mezunuydu ve herkes bu durumdan hoşnuttu. Yalnızca Dexter’ın kuzeni Ophelia Ravenclaw mezunuydu. Ona da kimse karşı çıkamıyordu, çünkü genç kadın kişiliğini söylenen her şeyi hakaret olarak algılayıp cezasını kendi elleriyle veriyordu. Dexter hala onun nasıl olup da Slytherin olmadığına inanamıyordu, zaten çok da umurunda değildi. Şuanda tek yapması gereken kalbinin sahibine yükte hafif pahada ağır bir şeyler almaktı. Pis kokulu muggleların arasında yürürken birkaç genç kızın ona bilerek çarptığını ve ardından gülüştüğünü duydu. Onlara hiç aldırmadan siyah gözlüklerini gözüne taktı ve her zaman mücevher alışverişlerini yaptığı Tiffany’nin yolunu tuttu. İçeriye girdiğinde önceden siparişini verdiği kolyeyi aldı ve hesabına ekletip oradan ayrıldı. Zira, çok az zamanı kalmıştı. Kalan birkaç saatinde eve gitmeli, hazırlanmalı ve Vera’yı almalıydı. Mağazadan çıktıktan sonra kendisine kuytu bir köşe bulup oraya geçti ve hemen evine cisimlendi. Muggle gibi yaşamasına gerek yoktu. Çabucak üzerindekileri çıkartıp duşa girdiğinde –bugün ikinci oluyordu- evde kendisinden hariç bir kişi daha olduğunu fark etmesiyle biraz daha huzursuz oldu. Bayan Mabelle, kendisi annesi oluyordu, yine evine hizmetçi göndermiş olmalıydı. Her yere el atmadan rahat edemiyordu bir türlü…Duştan çıktığında saçlarından damlayan sular eşliğinde odasına doğru giderken yeni hizmetçisiyle karşılaştı. Kadın bir an şaşırmış olsa da hemen gözlerini yere eğdi ve kısaca kendisini tanıtıp ayağının altından çekildi. Dexter bir yandan saçlarını kurularken bir yandan da kendisine takım elbise seçiyordu. Her zamanki gibi siyah takımlarından bir tanesini seçti ve onu siyah ince bir kravatla tamamladı. Kapıdan çıakrken en sevdiği arabasının anahtarlarını da aldı ve arabasına atladı. Vera’nın evinin yolunu artık ezberlemişti. Ne zaman başı sıkışsa bir sığınak gibi kollarını açıyordu sevgilisi… Kalbinin tek sahibine böyle manidar bir hediye verecek olmaktan dolayı gururlanıyordu bir yandan da. Apartmanın önüne geldiğinde kapıyı çaldı ve Vera tüm güzelliğiyle kapıyı açtı. “Gözlerimi sizden almakta zorlanıyorum leydim, bu ne güzellik.” Dedi ve elindeki çiçekleri ona uzatıp dudaklarına kaçamak bir öpücük kondurdu. Vera çok da sinirlenmişe benzemiyordu, normalde olsa Dexter’ı muhtemelen sıçana falan çevirirdi. “Teşekkür ederim. Gidelim mi?”
Kahverengi tonlarının ağırlıkta olduğu restoranın insanda bıraktığı ilk izlenim ne kadar nezih olduğuydu. Herkes kendi halinde, kendi dünyasında sohbetlere dalmış bir şeyler konuşurken Dexter hülyalı gözlerle Vera’yı süzmekteydi. “Teklifimi bu gece kabul etmen beni ne kadar mutlu etti bilemezsin. Özellikle bu gece…” Bu gecenin önemi ilk sıradaydı Dex için. Yıllar önce bu gece Vera’nın ilk defa elini tutmuş ve ona ilk defa seni seviyorum demişti. Sözcüklerin kalbinde yaptığı ağırlıktan kurtulduktan sonra pari masallarını kıskandıracak bir aşka sahip olmuşlardı. “Sabahki yaptıklarımın sonunda bir yemeği hakettim ve onu almaya geldim." Dex bir an şaşırmış olsa da belli etmek istemedi. “Cidden hatırlamıyorsun.. Beni bu kadar mı sildin Vera?” Genç kadının boş gözlerle ona baktığını fark ettiğinde üzüntüsü dağarlı aşmıştı. “Vera, seneler önce sana ilk defa seni seviyorum demiştim ve kalbinin kilidini açmıştım. Bana karşı kurduğun duvarları yıkmak, kilitleri açmak istiyorum.” Sözleri eşliğinde cebindeki kutuyu çıkardı ve genç kadına uzattı. Anahtar şeklindeki bu kolyeyi alırken çok tereddütte kalmıştı. Reddedilebilirdi…
İçinde yaşadığı gelgit dalgaları eşliğinde sevdiği kadını gözlüyordu. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini artık tahmin bile edemiyordu. Çünkü, belliydi, kadının sözleri artık kalbinden gelmiyordu. Mantığı ona böyle söylemesi gerektiğini aşılıyordu… Geçmişte tanıdığı mantığına aykırı davranan Vera artık önce beynine soruyordu adımlarını. Okul yıllarında her türlü pisliğe bulamıştı Dexter, dünya üzerinde yaşayan en pislik adam oydu herhalde. Bir gece Slytherin kızlarının en gözdesi, bir bakanın bir kere daha dönüp baktığı o kızı kandırmış ve kuytu bir köşede onu da kendisine alet etmişti. İçlerindeki asi ruhun da etkisiyle korkmuyorlardı. Zaten, Vera yanında olduğu için Dexter için her şey muhteşemdi. "Hatırlıyorum, on yıl önce bu zamanlar bu günü birlikte kutluyorduk. Kütüphanenin yanındaki büyücü portresinin hemen altında oturmuş kaçak getirdiğimiz içecekleri içiyorduk. Hava soğuktu, saat çok geçti ve yakalandığımız takdirde alacağımız cezalar korkunç düzeyde olabilirdi. Ama.. Birlikteydik işte." Genç kadının sözleri Dexter’da şok etkisi yaratmıştı. Demek ki o da özlüyordu eski aşk dolu günlerini. Genç kadının boynuna taktığı kolyeyle birlikte Vera’ya ne kadar uzun zamandır bu denli yaklaşmadığını fark etti. Onu özlüyordu, hem de delicesine. Tam kalbinin içinden geliyordu ona duyduğu özlem Başka hiçbir his onun yerini tutamazdı. Denemişti yerine başkalarını koymayı, onu kıskandırmayı ama yıllardır mutsuzdu. Hep bir yanı eksik kalmıştı. Fakat bu gece ilk defa hayatına lanet etmeden birkaç saat geçirebilmişti. Vera’nın dudaklarının arasından dökülen her söze sevinç dolu bir tebessümle cevap veriyor, espriler yapıp onu güldürüyordu. Böylece peri masallarındaki gibi bir geceyi arkalarında bıraktıklarında genç adam Vera’yı evine kadar götürdü fakat içinden bir ses bu gece böyle noktalama diye haykırıyordu ona. "Teşekkür ediyorum, gerçekten özlemiştim böyle bir geceyi." Genç kadın arabadan indiği anda Dexter elini tuttu ve kulağına eğilip “Bir kahve içmeden gideceğimi düşünmedin herhalde.” Dedi. Gariptir ki, Vera yine büyük bir tepki vermemişti. Halbuki genç adam oracıkta bir lanet yiyeceğini düşünüyordu. Ölüm onun elinden gelirse katlanılır… Genç kadın evinin kapılarını bir kere daha açtığında Dexter’a hiç de yabancı gelmeyen tütsü kokusu tatlı bir esinti şeklinde tenini okşadı. Eve girerken bir an tereddüt yaşamış olsa da ayağını tedirgin bir şekilde eşikten içeriye attı ve bir şey olmadığından emin olduktan sonra içeriye girdi. Yanlış bir şey yapmaktan ölesiye korkuyordu. Vera’nın gösterdiği yere oturdu ve kurbanlık koyun gibi beklemeye başladı. Bu sırada içeri odalardan gelen kedi – onu Vera’ya kendisi hediye etmişti- miskin miskin gözlerini ona dikti ve koklamaya başladı. “Hey, Luigina. Gel pisi pisi.” Elini kediye uzatmasına rağmen kedi arkasını döndü ve gitti. Birkaç kere daha ismini söylediğinde yine ona dönüp bakmadı bile. Bu kedi önceden Dex’i severdi. İyi anlaşırlardı… Acaba Vera’nın siniri ona da mı yansımıştı? Vera'nın Dexter diyen sesi duyulduğunda kedi oraya doğru kulak kabarttı. Anlaşılan kedinin ismi ayrılıktan sonra değiştirilmişti. Genç kadın yanına geldiğinde ellerinde kahve fincanları vardı. Birisini eline aldığı gibi dudaklarına götürdü ve bir yudum aldı. “Son birkaç yılımı nasıl da bir ruh gibi manasız geçirdiğimi ancak anlıyorum.. Seni özlüyorum Vera. Bana bakışlarını özlüyorum… Senin aşkına sahip olduğum günleri özlüyorum…” Şuanda uzanıp genç kadının çenesini ellerinin arasına alıp yüzüne kendisine doğru çekip dudaklarına tutku dolu bir öpücük kondurmayı istiyordu. En kötüsü de yakınında olup da ona uzak olmaktı. Aralarındaki mesafe somut değildi, ama bu geceye kadar aralarındaki nefret elle tutulacak kadar somutlaşmıştı. “Dexter, ben sadece..” Genç kadının onun dudaklarıyla buluşan dudakları vücudunda bir şok etkisi yaratmıştı. Sadece fiziksel bir temas değildi bu; özlemin vücud bulmuş haliydi. Dexter, yavaşça elini kadının saçlarına uzattı ve ona nazik ama romantik bir karşılık verdi. Fakat hemen ardından kalbi ona durmasını emretti. Tam mutlu olacağı anda hem de! Kendisini çabucak geriye çekti ve genç kadının şaşkın bakışları altında ayağa kalktı. “Benim gitmem lazım. Elveda Vera.” Ardından arkasına bir kez dahi bakmadan kapıdan çıktı ve karanlığa karıştı.
Ayaklarının onu götürdüğü yer her zaman takıldığı o bar olmuştu. Bu sırada tam ceketinin üstüne bir sinek gelmişti. Eliyle vurup onu uzaklaştırmaya çalışsa da fayda etmemişti. Artık ne kadar pislik birisiysem sineklerim de eksik olmuyor. Bu kadar düştün be Dex. Barmenin tam karşısına oturdu ve bir şişe tekila istedi. Küçük bardakları ardı arkasına yuvarlarken yavaş yavaş düşünceleri bulanmaya başlamıştı bile. Bir ara yanına oturan kadını fark etti ama ses etmedi. Onunla uğraşacak durumda değildi kafası. Şuan çok daha fazla derdi vardı. Çalan müziğin de etkisiyle iyice bunalmıştı ama hareket etmekte zorlanıyordu. Ayağa kalktığı anda yere düştü ve hemen ardından birkaç hanımefendi(!) koluna girip onu kaldırmaya çalıştı. Aşkına sadık bir erkek olarak kadınlara tepki vermek istese de içtiği onlarca tekila buna izin vermiyordu. Gözlerini açtığı anda karşısında Vera’yı görür gibi oldu ama hayal mi gerçek mi emin olamadı bir türlü.
Puanlandıktan sonra silinirse sevinirim. Rp çalınması falan gibi durumlar oluyormuş, tırstım.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz