- Prurient V De'PhellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie
Prureint De'Phell
Cuma Nis. 20, 2012 11:24 am
İstenilen bina; Forestier ya da Selfier
Kısaca karakteristik özellikler; Kendini gösterdikten hemen sonra ortadan kaybolabilen, oldukça dengesiz biri. Acıma duygusundan yoksun ve düşüncesiz, fevri hareketleriyle tanınmaya alışkın. Hırs ve tutkuya kendini fazlasıyla kaptırabilen, kaybetmekten korkmayan ve kazanmayı tek ilkesi olarak belirlemiş bir cadı.
İstenilen dönem; IV.Sınıf
Örnek RP;
Kısaca karakteristik özellikler; Kendini gösterdikten hemen sonra ortadan kaybolabilen, oldukça dengesiz biri. Acıma duygusundan yoksun ve düşüncesiz, fevri hareketleriyle tanınmaya alışkın. Hırs ve tutkuya kendini fazlasıyla kaptırabilen, kaybetmekten korkmayan ve kazanmayı tek ilkesi olarak belirlemiş bir cadı.
İstenilen dönem; IV.Sınıf
Örnek RP;
- Spoiler:
- Hırs, güç, şehvet... Her bir kelimeye farklı anlamlar yüklemişti cadı. Kendine özgü betimlemelerle yeniden adlandırmıştı. Bir satranç tahtasının en önemli taşı olmak istemiyordu. Belki biraz daha önemsizi olabilirdi, önemsizi, ama en güçlüsü... En alt basamakta durup, en yüksek basamağa dilediği gibi erişebilmeyi, ve gerektiğinde en işe yaramazı olmayı istiyordu. Kimse yerine geçmek istemezdi böylece. Kimse bulunduğu konum uğruna savaşmaya kalkmazdı. Gücünü ve hırsını, cesaretinin getirdiği aptal şovlarla süslemeyi ahmaklık olarak sayıyordu.
Bütün rüyalarını ve karanlığını ele geçiren hatıralar kaybettiklerini, ve ölümle burun buruna kaldığı zamanlardaki korkusunu yeni yeni anımsatıyordu. Turnuva esnasında hissedemediklerini, o anlar gözünün önüne geldikçe hissediyordu. Karanlıktı. Tek hissettiği son etaptaki korkuydu. O tedirginlik... Saldırıya o kadar açıkken, tek düşünmek zorunda olduğu kazanmaktı. Nasıl başardığını bilmiyordu. Defalarca kendini kupanın önünde bunu düşünürken bulmuştu. Sonra Jon Ander'ı anımsıyordu. Donuk ve boş bakışları, öfkesinin ardında gölgeleniyordu bu kez. Birine bu kadar değer vermiş olduğu için mi, yoksa defalarca Reanna ölümle burun burunayken kendi canı pahasına olsun onu koruyan büyücünün ölümüne engel olamadığı için miydi öfkesi bilmiyordu. Tek bir şeyden emindi; Jon Ander yanında öldüğünde, o cansız bedeni görmesiyle hissettiği soğukluğu asla unutamayacaktı. Hayatında hiç bir şeye bu kadar öfkelenmemişti cadı. Kronos'a duyduğu nefret her atağında çoğalırken, ölümcül darbelerle karşılık vermişti büyücünün sonunu getiren yaratığa.
Oldukça uzun bir süredir uyumadığının kanıtı olan boş bakışları karanlıktaki bir kaç kıpırtıya takılmıştı. Cama vuran rüzgar cadının kulaklarına uğultu olarak işliyordu. Bütün seslere ve yatakhanedeki karanlığa odaklandı. Rüzgarla hışırdayan ağaçların yapraklarını ve bir kaç baykuşun kanat çırpışı, gecenin sessizliğini bozuyordu. Yataklarında hareket eden her bedeni tehdit olarak algılarken, bir kaç gecedir olduğu gibi yine uyuması imkansızdı.
Hissettiklerine ve yaşadıklarına o kadar yabancıydı ki, her yeni düşüncesi diğeriyle çelişiyordu. Kazanmak için her şeyi göze alabileceğine emin olduğunu sanırken, aynı zamanda da ölümden kaçması gerektiğine inanıyordu. Belki de ölümü hiç bu kadar yakınında hissetmemiş olduğu içindi. Yine Slytherin'in kupayı almasıyla sonuçlanan önceki turnuvada ölen Scott'ı düşündü. Büyücünün onun sonunu getireceğini düşündüğü an ölümün ne kadar gerçek olabileceğini anlamıştı. Lanet bütün bedenini etkisi altına alırken tarif edilemez bir acıyla saatlerce kıvranmak zorunda kalmıştı. Ama bu çok daha farklıydı... Ölüm turnuvada fazlasıyla soğuktu. Savaşırken düşündüğü son şey ölüm olmuştu. Şimdiyse aklından çıkmayan tek şeydi. Acının soğukluğuyla titremeye başlamasına sebep oluyordu.
Derin bir nefes alıp hareket etmekten yoksun bedenini zorladı. Yatakta sessizce doğrulurken yastığının hemen yanındaki asayı sıkıca kavramıştı. Karanlıktan bu kadar nefret edebileceğini hiç düşünmezdi. Yatağın altında yaşayan canavarlara inanan küçük çocuklar gibi hissediyordu kendini. Üzerinden iki hafta geçmişti, ama o korku hala olduğu gibi cadının uykularını kaçırıyordu. Sanki ayağa kalktığında saldırıya uğrayabilirmiş gibiydi. Hızla yataktan uzaklaşırken baş ucundaki cüppesini üzerine geçirdi ve bir yılan misali sessizce süzülerek yatakhaneden dışarı attı kendini. Asasının ucunu büyüyle aydınlatan ışık, yolunu görmesini sağlamaktan çok karanlıktaki korkusunu yenmesine yardımcı oluyordu. Ayaklarını sürüye sürüye okulun devasa kapısının önünde bulmuştu kendini. Yürümeye devam ederken, ayaklarının onu nereye götürdüğünü anladı. Büyücüyü turnuva dışında son gördüğü yere gidiyordu. Sahadaki devasa ışıklarla gün gibi aydınlanmış olan tribünler fazlasıyla tanıdıktı cadıya. Bir süre en tepedeki basamakta durup sahaya baktı boş boş. Nemli çimenlere bakmasına rağmen gördüğü şey Jon Ander'ın yüzüydü... Bir süre sonra basamakları yavaş yavaş inmeye başlamış, en alt basamağa ulaştığında sahaya en yakın koltuğa oturmuştu. Bütün o anılardan arınmak istiyordu. Kendinden kaçmaya çalışıyordu her fırsatta. Kafasını kollarının arasına gömüp gözlerini yumdu. Duymak istediği tek şey rüzgarın uğultusuydu. Büyücünün dudaklarını dudaklarında hissediyordu. Boynunda, bütün bedeninde...
"Prurient..."
Yavaşça kafasını kaldırıp günlerdir kaçmaya çalıştığı büyücünün gözlerine baktı. Islanmış yanaklarını sildi ve gözlerini ovuşturup huzursuzca kıpırdandı. Jon Ander'ın hayaletiyle karşı karşıyaymış gibi hissediyordu kendini. Keşke... Diye düşündü bir kaç saniye için. Keşke hayalet olarak geri dönmüş olsaydı...
Bir şeyler söylemek zorunda olduğunu biliyordu ama dudakları birbirine kenetlenmiş gibiydi. Hıçkırıklarını yutmaya çalışırken zor da olsa yutkundu. Belki de ihtiyacı olan buydu. Avaz avaz bağırıp saatlerce ağlamak ve bütün o yaşadıklarının, o ruhunu donduran korkunun birikimini tek bir gecede dışarı atmak...
Hıçkırıklarını dizginlemeye çalışırken tıkanan nefesiyle dudaklarını araladı. Derin bir nefes almak zorunda kalmıştı. Gözlerini büyücünün gözlerinden kaçırırken yine çimenlere odaklandı.
"Selam."
Büyücü, cadının ismini bu kadar gizemli bir şekilde söyledikten sonra, kullanabileceği en saçma kelimeyle karşılık vermişti. Bakışlarını büyücüye yöneltmekten kaçınıyordu.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz