- Alexis AntoinetteHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 127
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : Gondor
Buzdağına çarpan düşler
Cuma Nis. 20, 2012 4:56 pm
&
Richard Chancellor Jr. & Alexis Antoinette
Yolcu gemisi.
Gece yarısı, maskeli balo.
Richard Chancellor Jr. & Alexis Antoinette
Yolcu gemisi.
Gece yarısı, maskeli balo.
- RiçırdSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 254
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Paz Nis. 22, 2012 8:50 am
- Şeytan bir günah işleteceği zaman, işe, bu günahı kutsallık zırhına sarmakla başlar.
Gözlerini yavaşça kapattıktan sonra derin bir nefes aldı. Büyük salondan gelen Pathetique Sonata'nın muhteşemliği kendi benliğini bir anlıkta olsa unutturmasına sebep oluyordu; lakin ne mümkün? Koca Chancellor hükümdarının kendi benliğini, kudretli varlığını unutması olanaksızdan da öte imkansızdı. Yakasını düzelttikten sonra kız kardeşi Mischa ile uyumlu bronz maskesini yüzüne oturtturdu. Büyük kapıdan geçmeden önce her zaman yaptığı gibi omuzlarını dikleştirdi ve öyle girdi. Etrafta tarif edemediği ihtişamlı bir hava vardı. Her açıdan aristokrat görünen büyük salon ve içinde barınan kör ve aynı zamanda sefil olan; fakat kendilerini asil sanan insanlardan çok daha öte görünüyordu. Büyük salonun kolonlarının Tudor tarzı yapılması her ne kadar onu sinirlendirse ve geçmişe götürmesine yol açsa da aldırmadan, istifini bozmadan Chancellor ailesi için daha önce rezerve edilmiş büyük, yuvarlak masaya geçti. Aslında ailenin büyük bir kısmı yoktu. Clementine ve Valentine ve Mischa vardı. Bir de onların korumaları. Böyle saçma partiler ve gece eğlencelerinden hiç mi hiç hoşlanmıyordu; ancak her zaman olduğu gibi her şeyden çok değer verdiği kız kardeşinin aklına uymuştu. Asla karşı koyamayacağı tek şey oydu herhalde. Sıkkın bir şekilde gözlerini kaçırıyor ve o sıkıcı sohbetleri dinlememeyi istiyordu. Bu yolcu gemisine binmesinin amacı Aidan'dan kurtulmaktı. Ondan o kadar çok nefret ediyordu ki daha fazla bir arada bulunurlarsa elinden bir kaza çıkacağından korkuyordu.
O kadar karmaşık, o kadar zor bir hayatı vardı ki başa çıkamamaktan korkuyordu. Daha on yedi yaşındayken üzerine binen yük, ailesinin sorumluluğu, yüz yıllar önce intikam yemini etmelerine rağmen amaçlarına hala ulaşamamaları ve açıkça kendini belli eden rakipler. Kendi etrafında ateş çemberi oluşturmuş, en küçük bir yanlış hareketinde onu sarmalayıp yok etmek isteyenlerle çevrelenmişti. Ne kadar güçlü ve başı dik dursa da bunlarla başa çıkamayacağını biliyordu. Şefkat ve korumacılık onun tek düşündüğü iki şeyden biri iken, ihanet ve entrikalar ile asla başa çıkamazdı. Daha doğrusu, sevgili amcası ve onun kurnaz zekası ile başa çıkabileceğini sanmıyordu. Belki fiziksel yönden her anlamda ondan üstün olabilirdi; lakin Richard ne kadar zeki olursa olsun Aidan'da ki köstebek zekası ve ihanete dayalı yaşama biçimi onda yoktu. O yüreği ile savaşırdı. Aklı ile değil duygularıyla. Belki bu yüzden yukarıdaki güç tarafından ailenin alfası seçilmişti. Bundan önceki tüm alfalar akıllarını kullanarak, çeşitli kirli yollarla Tudorları alt etmeye çalışmıştı; fakat genç oğlanın aklına en ufak bir ürkütücü düşünce gelmiyordu. Tam aksine, yüreğini ortaya koyup ne olursa olsun savaşmak istiyordu. Zaten tek yapabileceği de buydu.
Derin ve asla ulaşamayacağı düşüncelerin arasında boğulurken, sevgili kız kardeşi onu kara kabusundan uyandı.
" Hadi Richard, beni dansa kaldır. "
Gözlerini devirip hayır anlamında kız kardeşine yanıt verdi. Şu anda onun isteklerini yerine getirecek bir palyaço gibi hissetmiyordu kendisini; fakat Mischa daha da fazla ısrar edince onu kıramadı. Yavaşça ayağa kalktıktan sonra gözlerini kamaştıran kız kardeşinin elinden tuttu. Gözleri her çarpıştığında gülümsemeden edemiyorlardı. Mischa o kadar büyüleyiciydi ki ona karşı koymak imkansızdı. Richard ve kız kardeşi kuşkusuz büyük salonda en çok dikkat çeken ikiliydi. Küçüklüklerinden beri süren inanılmaz uyumlarını birbirleri ile dans ederken de sürdürüyorlardı. Kızı havaya kaldırıyor, döndürüyor, ayakları ile bir geri bir ileri sürüyordu. O anda ne müzik ne de etrafındakiler önemliydi. Sevgili kız kardeşinden daha önemli bir şey yoktu. Genç sunucunun kart sesini duyana kadar beklediğinden çok daha fazla eğlenmişti aslında. Sunucu gevrek ağzı ile eşlerin değişeceğini söylerken gözlerini kıstı. Anın büyüsü her zaman bozulmak zorunda mıydı? Mischa da bozularak erkek kardeşinden geri çekildi ve ayrıldılar. Birkaç saniye sonra Richard etrafına baktığında gözüne çarpan ilk kadının belinden tutup onu kendine doğru çekti. Maskelerinin ardından görünen gözleri birbirleri ile buluştuğunda daha önce hissetmediği bir duygu kapladı içini. Kız yavaşça elini Richard'ın avucuna kondurduğunda ardından boynunu hafifçe çocuğa yaklaştırdığında ne yapacağını bilemedi. Yeni şarkı başlarken aklına gelen tüm adımları unutmuştu sanki. Bu hiç tanımadığı kıza hiçbir şey söylemeden onu döndürmeye başladı. Ah, burnuna gelen leylak ve lavanta kokularının karışımı çocuğun başını döndürüyordu. Hafifçe geri çekilerek kızın gözlerine baktığında, ağzından çıkan kelimelerin farkında bile değildi.
" Çok güzelsin. " Kıza doğru hafifçe fısıldadığında kızın irkildiğini hissetse de onu sıkı sıkı tutmaya devam ediyordu. O kadar korkuyordu ki, onun ellerinden kayıp gitmesinden.
- Alexis AntoinetteHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 127
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : Gondor
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Paz Nis. 22, 2012 4:08 pm
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!
Simsiyah bir örtü üzerine dökülmüş sim taneleri gibiydi yıldızlar, dolunayın etrafını çevrelemiş sanki ona secde ediyorlardı tüm hürmetleriyle. Rüzgarsa, sanki hayır, tüm gökyüzünün ve yeryüzünün; gözünüzün alabileceği en uzak noktaların tek hâkimi benim! dermişçesine öfkeyle esiyordu. Genç kızın altın misali saçları rüzgârla birlikte dans ediyordu. Kompartımanın balkonundaydı son birkaç dakikadır ve biraz üşümüştü; ama içeriye geçmeyi hiç istemiyordu. Çünkü, içeride onu hiç de sevmediği çocukluk arkadaşı Adam bekliyordu. Balkondan içeriye girdiğinde çocuk ona baktı utangaç bir gülümsemeyle ve iltifatlar yağdırdı. Genç kız pek hoşlanmamıştı bu durumdan, zira gemiye onunla binmeyi bile istemezken baloya onunla katılmak… Hep annesinin işleri işte, yok efendim Amerika’ya, babasının yanına, tek başına gitmesine imkan yokmuş. Kız çocuğun koluna girdi ve diğer eliyle tüylü maskeyi oturtturdu yüzüne.
Salona girdiğinde hava adeta çarptı genç kızı, bu kadar kalabalık… Muhteşem! Bu demekti ki, Adam’la baş başa kalmayacaklardı. O andan itibaren yüzünde görenleri kendisine aşık edecek tarzda eşsiz bir gülümseme vardı. Onlar için ayrılan masaya geçtiklerinde çocuk sürekli kendisinden ve geleceğe dair planlarından bahsedip duruyordu, Alexis ise bunların hiçbirini dinlemiyordu. Yeni birileriyle tanışmak istiyordu, asmadaki kadınla sohbete daldı bir süre. Köklü bir aileden geldiklerini öğrendiğinde pek de umursamadı bu durumu. Onun için köken’in bir önemi yoktu çünkü, insanları kişilikleriyle değerlendirirdi. Yanındaki kadınsa tam bir kokoştu, kürkü vardı. Tanrım! O iğrenç şeyi nasıl olup da giyebiliyordu insanlar. Yani uğruna hayvanların katledilmesi onun değerini düşürüyordu cadının gözünde. Kadının değeriyse o anda havada uçan bir sinekten farksızdı. Bir an annesini ne kadar özlediğini fark etti. Babasıyla annesinin boşanmasından sonra babasını sadece tatillerde görür olmuştu. Ki o günlerin yarısı da annesini özlemekle geçiyordu. Genç cadının gözleri hafiften dolmaya başlamıştı ki Adam fırsattan istifade elini uzattı ve o tek damla gözyaşını aldı. Alexis nezaketen teşekkür etmiş olsa da hoşlanmamıştı bu davranıştan, ne gerek vardı onu yapmasına? Tam karşılığında bir şey isteyeceğini düşünürken çocuk dansa kalkmayı teklif etti. El mahkum kız küçük elini onun avcunun içine bıraktı teslim olurcasına ve dansa kalktılar. Oldukça beceriksiz bir haldeydi çocuk, saçma sapan adımlar atıyordu ve kızı utandırıyordu. Alexis gibi sanatın her dalında ustalaşmış bir cadı için böylesine aptal bir partner, olacak şey değil!
Sunucunun kulakları tırmalayan sesi muhteşem valsi bölerken eş değiştirilmesi gerektiğini söylediğinde Alexis adeta havalara uçtu sevinçten. Nihayet Adam’dan kurtulmuştu, fakat kimseyi bulamadı kendisine. Ta ki belinde hissettiği o ellere kadar. Kendisini başka bir adamın kollarında bulmuştu, böylesine bir sahipleniş… Gen kız etkilendiğini hissediyordu ama böyle şeylere karnı toktu onun. Evet evet. Çocuğun ellerine bıraktı elini zarifçe, tıpkı bir tüy gibi hafif… Çocukla gözlerinin buluşmasıyla birlikte içinde, tam göğsünün ortasında bir şeylerin ılıkça aktığını hissetti. Hayır, böyle olmamalıydı. Vücudunu ona doğru yaklaştırdı ve müziğin salonu tekrar doldurmasıyla birlikte pistte daireler çizmeye başladılar. Genç kız çocuktan kaçırıyordu gözlerini. Hafifçe irkilmişti çocuğun sözleri üzerine. Bir an geri çekilmeyi düşündü ve hemen ardından ne kadar saçma bir düşünce olduğunu anlayıp vazgeçti. Gözlerini çocuğun gözlerine dikmişti, işte tam o anda ne diyeceğini unuttu. Hiç böyle şeylerle işi olmamıştı geçmişte. Genelde saflığıyla dikkat çekerdi ve birçok kişi tarafından salak diye etiketlendirilmişti. Dudaklarının kenarında küçük kıvrımlar halinde bir gülümseme aksetmişti. “Teşekkür ederim, hem iltifat için hem de beni az önceki azaptan kurtardığınız için.” Evet, yine her şeyi berbat etmişti. Biraz kadınsı olsa ne olurdu sanki! Her şeyi berbat etme konusunda muhteşem bir yeteneği vardı. Çocuk bir kez daha onu döndürmüştü, tekrar karşı karşıya geldiklerinde kızın başı dönmüştü. Genç cadı destek almak amacıyla çocuğun tuttuğu elini biraz sıktı ve ona yaklaştı. Yere düşmek istemiyordu, böylesine bir rezilliği kaldıramazdı herhalde.
Salona girdiğinde hava adeta çarptı genç kızı, bu kadar kalabalık… Muhteşem! Bu demekti ki, Adam’la baş başa kalmayacaklardı. O andan itibaren yüzünde görenleri kendisine aşık edecek tarzda eşsiz bir gülümseme vardı. Onlar için ayrılan masaya geçtiklerinde çocuk sürekli kendisinden ve geleceğe dair planlarından bahsedip duruyordu, Alexis ise bunların hiçbirini dinlemiyordu. Yeni birileriyle tanışmak istiyordu, asmadaki kadınla sohbete daldı bir süre. Köklü bir aileden geldiklerini öğrendiğinde pek de umursamadı bu durumu. Onun için köken’in bir önemi yoktu çünkü, insanları kişilikleriyle değerlendirirdi. Yanındaki kadınsa tam bir kokoştu, kürkü vardı. Tanrım! O iğrenç şeyi nasıl olup da giyebiliyordu insanlar. Yani uğruna hayvanların katledilmesi onun değerini düşürüyordu cadının gözünde. Kadının değeriyse o anda havada uçan bir sinekten farksızdı. Bir an annesini ne kadar özlediğini fark etti. Babasıyla annesinin boşanmasından sonra babasını sadece tatillerde görür olmuştu. Ki o günlerin yarısı da annesini özlemekle geçiyordu. Genç cadının gözleri hafiften dolmaya başlamıştı ki Adam fırsattan istifade elini uzattı ve o tek damla gözyaşını aldı. Alexis nezaketen teşekkür etmiş olsa da hoşlanmamıştı bu davranıştan, ne gerek vardı onu yapmasına? Tam karşılığında bir şey isteyeceğini düşünürken çocuk dansa kalkmayı teklif etti. El mahkum kız küçük elini onun avcunun içine bıraktı teslim olurcasına ve dansa kalktılar. Oldukça beceriksiz bir haldeydi çocuk, saçma sapan adımlar atıyordu ve kızı utandırıyordu. Alexis gibi sanatın her dalında ustalaşmış bir cadı için böylesine aptal bir partner, olacak şey değil!
Sunucunun kulakları tırmalayan sesi muhteşem valsi bölerken eş değiştirilmesi gerektiğini söylediğinde Alexis adeta havalara uçtu sevinçten. Nihayet Adam’dan kurtulmuştu, fakat kimseyi bulamadı kendisine. Ta ki belinde hissettiği o ellere kadar. Kendisini başka bir adamın kollarında bulmuştu, böylesine bir sahipleniş… Gen kız etkilendiğini hissediyordu ama böyle şeylere karnı toktu onun. Evet evet. Çocuğun ellerine bıraktı elini zarifçe, tıpkı bir tüy gibi hafif… Çocukla gözlerinin buluşmasıyla birlikte içinde, tam göğsünün ortasında bir şeylerin ılıkça aktığını hissetti. Hayır, böyle olmamalıydı. Vücudunu ona doğru yaklaştırdı ve müziğin salonu tekrar doldurmasıyla birlikte pistte daireler çizmeye başladılar. Genç kız çocuktan kaçırıyordu gözlerini. Hafifçe irkilmişti çocuğun sözleri üzerine. Bir an geri çekilmeyi düşündü ve hemen ardından ne kadar saçma bir düşünce olduğunu anlayıp vazgeçti. Gözlerini çocuğun gözlerine dikmişti, işte tam o anda ne diyeceğini unuttu. Hiç böyle şeylerle işi olmamıştı geçmişte. Genelde saflığıyla dikkat çekerdi ve birçok kişi tarafından salak diye etiketlendirilmişti. Dudaklarının kenarında küçük kıvrımlar halinde bir gülümseme aksetmişti. “Teşekkür ederim, hem iltifat için hem de beni az önceki azaptan kurtardığınız için.” Evet, yine her şeyi berbat etmişti. Biraz kadınsı olsa ne olurdu sanki! Her şeyi berbat etme konusunda muhteşem bir yeteneği vardı. Çocuk bir kez daha onu döndürmüştü, tekrar karşı karşıya geldiklerinde kızın başı dönmüştü. Genç cadı destek almak amacıyla çocuğun tuttuğu elini biraz sıktı ve ona yaklaştı. Yere düşmek istemiyordu, böylesine bir rezilliği kaldıramazdı herhalde.
- RiçırdSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 254
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Ptsi Nis. 23, 2012 8:30 am
- Genç ve güzel kızın sarf ettiği cümleler oğlanı meraklandırmıştı. Bu kadar narin ve el sürülmeye bile kıyılamayacak bir kadını derin bir hüzne doğru sürükleyen işkence ne olabilirdi ki? Kaşlarını hafifçe çatarak anlamaya çalıştı. Bu sırada genç kızı bir kez daha kendi etrafında döndürdü. Aynı anda kız bir anlık dengesini yitirince Richard'a daha da sıkı tutundu. Oğlan ne yapacağını bilemiyordu. O kadar harikaydı ki her şey. Düşlediği ve görmek istediği tüm olağanüstü güzelliklerden daha ihtişamlıydı. Karşısında, yüzünü tam olarak göremediği, adını bile bilmediği ve belki de muggle bu kıza daha önce isimlerini bile ağzına almadığı ve her zaman koca bir yalandan ibaret sandığı duygular besliyordu. Gözleri birbirleri ile buluştukları zaman dünyadaki hiçbir varlığın nefes alıp vermesi umurunda değildi. O an kız kardeşi bile aklından geçmiyordu. Ne Beethoven'ın eşsiz senfonisi ne de çevrelerindeki insanların çıkardığı kirli gürültü. Hiçbir şey duymuyordu. Karşısındaki kız dışında hiçbir şey görmüyordu. Hem sağır, hem de kör olmuştu aynı anda. Tüm bunları yapan şey ise karşısında duran oldukça kırılgan ve savunmasız, narin görünümlü cadıydı.
Ne kadar zaman geçtiğini tahmin edemeyecek kadar şaşkındı. Aynı anda hem sarhoş hem de ermiş hissediyordu. Başka bir boyutta gibiydi sanki. Gecenin yıldızlarından, Apollon'un oğlu güneşten, göklerin hakimi aydan bile daha parlaktı kızın yüzü. Baktığı zaman gözleri kamaşıyordu. Kısmak istiyordu; fakat yapamıyordu. Aynı zamanda o kadar mükemmeldi ki gözleri, o anda öleceğini bilse bile bakmaya devam ederdi. Ölene kadar, üzerine toprak atılana kadar. En sonunda boğazını temizlemeye yeltenmişti. Kızın konuşmasından sadece birkaç dakika geçse bile Richard yıllardır konuşmamış gibi hissediyordu. Kızın belini sağa doğru döndürürken olabildiğince rahat ve aynı zamanda etkileyici sesiyle, " Sizi bu azaba sürükleyen de kim hanımefendi? " dedi. Artık o her kimse Richard, daha önce hiç beslemeyeceği duygular besleyecekti. Bu kızı kim üzdüyse, kim kalbini kırdıysa oğlanı karşısında bulacaktı. Bundan o kadar emindi ki söyleyecek başka bir beyit, başka bir söz bulamadı.
Kızı yan çevirip kendi göğsüne doğru bastırırken kaba kuvvet uyguladığını hissediyordu; fakat buna alışıktı. Ailesinin sahibi olduğundan dolayı her zaman baskıcı biri olmuştu. Hiçbir zaman dediğinin olmadığı olmazdı. İstediğini her zaman alırdı. O kadar güçlü ve kudretli hissederdi ki kendisini, tanrıya bile meydan okurdu rüyalarında. Ve her zaman uyanırdı rüyasının yarısında. Belki de yukarıdaki adam yeniliyordu ve oğlanın onu yendiğini görmesini istemiyordu. Şimdi aynı duyguları genç kızın üzerinde hissediyordu. Onun altın sarısı saçlarına, buğulu gözlerine hakim olmak, sahip olmak şu an en büyük arzusu oluvermişti. Onu korumakta öyle. Bu kez sesinin etkileyici ve tahrik edici çıkmasına izin vermedi. Daha çok aile mensuplarına kullandığı bir üslupla yaklaştı. " Söyleyin de kim olduğunu, cezasını vereyim. Onu ölümden daha beter lanetli zindanında yok edeyim. " Kızı bu sefer kendisine doğru çevirdi ve doğrudan gözlerinin içine baktı. Sahip olmak. Bu kadar zor mu? Kız gözlerini kaçırdığında büyük bir hayal kırıklığı hissetmişti. Korkuyordu, kızın onu terslemesinden ve avucunun içindeki elini çekmesinden.
- Alexis AntoinetteHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 127
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : Gondor
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Ptsi Nis. 23, 2012 4:22 pm
There is a wound that's always bleeding
There is a road I'm always walking
And I know you'll never return to this place
There is a road I'm always walking
And I know you'll never return to this place
- Çalan müziğin etkisi bir yana, Mercier kollarında olduğu adam sayesinde kendinden geçmişti adeta. Bambaşka bir evrende belki o eski Alexis vardı ama bu Alex ondan farklıydı. Tüm gerçekliğinden kopmuştu. Kalbi deli gibi çarpıyordu, bu hisler onun için çok yabancıydı. Aşk nedir bilmezdi o, belki yalnızca şiirlerden… O da yarım yamalak. Çevresindekilere göre ne kadar da salaktı hiçbir şeyi umursamadığı için. Öyle miydi gerçekten? Mesela, bu hislerine değer vermeli miydi. Bilmiyordu. Keşke şu Adam olmasaydı yanında, belki daha rahat olabilirdi. Yüzündeki maske sayesinde bir nebze rahattı, en azından çocuk onu tanımıyordu. Tanımayacaktı, belki de aralarında hiçbir şey olmadan bitecekti bu seyahat. Ne büyük bir mutluluk olurdu onun gibi birisiyle tanışabilmek. Tüm neşelerin ötesinde bir şey. Genç kız pür neşe bir halde dans ediyordu, ömr-ü hayatı boyunca aradığı dans partnerini bulmuştu nihayet.
Müziğe ayak uydurmuş, yek vücut dans ediyorlardı. Çocuğun usta hareketlerle kıza ayak uydurması bir yandan hoşuna gitse de bir anda bu kadar yakınlaşmış olmaları korkutuyordu onu. Geçmişten gelmişçesine kibar olması ve kıza karşı duruşundaki o sahiplenici tavırlar Alexis için çok farklıydı. Daha önce hiç sezmediği kadar etkileyiciydi; ama bir yanı… Bir yandan da ürküyordu kız. Bu yüzden kendisini biraz geri çekti ve başını kaldırdı Adam’dan söz edildiğinde. Çocuğu arıyordu gözleri, ondan kaçarken sanki daha kötü bir şey yapmıştı. Kendisini ihanet etmiş gibi hissediyordu. Aslında oldukça gereksiz bir histi bu içindeki, Adam gibi bir adama ihanet etse ne olurdu sanki! Kaldı ki ihanet de etmiyordu. Sadece dans ettiği bu adama karşı farklı hisler yaşıyordu. “Ahh, azap dedim ama öyle değil. Sadece mübalağaydı. Biraz sıkılmıştım. Fakat, dans sayesinde keyfim yerine geldi. Teşekkür ederim.” Elini çocuktan çekti ve nazik bir reverans yaptı. O sırada Adam yanına gelmiş, elini kızın beline dolamıştı. Alexis rahatsız olduğunu anlamasını bekledi, zira çocuğun karşısında böyle bir durumda olmak küçük düşürücüydü. Çocuğun ahtapot misali kollarından kurtulamıyordu nazikçe. Adam ona ışıl ışıl gözlerle bakıyordu, ‘Sen benimsin!’ diyordu gözleri. Alexis nihayet kollarından kurtulduğunda, Adam yine yapmıştı salaklığı ve elini uzatmıştı diğer çocuğa. “Ben Adam, Alexis’e eşlik ediyorum… Az önce umutlanmadın umarım seninle dans etti diye?” Alexis’in gözleri fal taşı gibi açılmış, kalbine bıçak saplanmıştı. Nefes alamadığını hissetti utançtan. Hayatında hiç bu kadar utandığını, küçük düştüğünü hatırlamıyordu.
Müzik hareketlenmişti, ortamdaki gerilimse iyice artıyordu. Genç cadı kendisini berbat hissediyordu. Kamarasının balkonundan aşağıya atlasa anca olurdu. Korku dolu gözlerle Adam’a bakıyordu, derin bir nefes aldı ve çocuğu kolundan tuttu. “Ben Adam adına özür dilerim. Kendinde değil, çok içmiş olmalı… Çok teşekkür ederim dans için.” Dedi ve arkasını döndü. Adam’ın peşinden gelmesini bekliyordu ama ayak sesi duyamıyordu. Arkasını döndüğünde iki adamın karşı kaşıya olduğunu gördü. Neden sanki tek başına binmemişti bu gemiye? O zaman hiçbir problem çıkmazdı ve rahat rahat babasının yanına giderdi. Ona aşkı anlatmaya çalışana damın yanına… Ve aşkı birkaç dakikalığına da olsa tattığı adama baktı, ne güzel gözleri vardı. Bir tek gözlerini görmüş olmasına rağmen onu tanıyor gibiydi, hatırlıyor gibiydi. Ama nereden?
- RiçırdSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 254
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Cuma Mayıs 04, 2012 6:20 pm
- Genç kızın belki istemeden de olsa ondan gittikçe uzaklaştığını hissedebiliyordu Richard. Oysa yapabileceği her şeyi yapmıştı. Küçüklüğünden beri ona öğretilen zarafeti kullanmış, dansının her bir adımına görkem ve biraz da kızın saf güzelliği sayesinde tutku tatmıştı. Gözlerini ondan ayırmamış, dünya üzerinde onu ayakta tutan tek kişi olan kız kardeşine bile bakma zahmetine girmemişti ki bu çok büyük bir lütuftu. Kız hafifçe başını kaldırdığında Richard’ın yönelttiği soruya karşılık bir dürtü ile hareket ettiğini düşündü oğlan. Gözlerinden korku okunuyordu, adımlarını ise karıştırıyor gibiydi. Belli ki telaşa düşmüştü. En sonunda kısık bir ses tonu ile danslarının bittiğini dile getirdiğinde genç büyücünün suratı asıldı. Ellerini onunkinden çektiğinde ise, avcundan kayan şeyin kendi yüreğinin küçük bir parçası olarak tanımlayabilirdi o an. Tam o sırada Richard’ın görüş alanına, bu güzel genç kız dışında bir oğlan girdi. Umarsız sırıtışı, saçını yana doğru taramış olması ve o kendine her zaman güvenen ukala bakışları ile sünepe değiminin canlı örneği gibiydi. Richard normalde böyle şeylere pek kafasını takmazdı; hatta gülüp geçerdi; fakat genç delikanlı kollarını kızın beline sahiplenircesine doladığında hayatında o ana kadar hissetmediği öfkeyi hissetti ruhunun derinliklerinde. O kadar kabaydı ki, kız ondan kurtulmaya çalışsa da avı ile oynayan muzip bir dağ aslanı gibi eğleniyordu aptal mahluk! Elleri ile kız ile oğlanı tek celsede ayırmak istedi; lakin eğer bunu yaparsa işlerin daha da kötüye sarpacağından vazgeçti ve derin bir nefes almayı tercih etti. O sırada kız ondan kurtulduğunda oldukça utanmış ve halinden bezmiş görünüyordu. Ukala adam elini çocuğa uzattığında damarlarını sarmalayan alevler bir kez daha geri geldi ve ne yapacağını bilemedi.
Sarf ettiği cümle kendisini küçük düşürse de bir o kadar Richard’ı da aşağılayacak biçimdeydi. Onun kim olduğunu biliyor muydu? Büyücü aleminin en korkutucu ve köklü ailesinin varisine bulaştığının farkında değildi bile. Genç kız, telaşla Adam dediği oğlanı kendisine çekip, Richard’dan özür dilese de arkasını döndüğünde Adam oradan ayrılmadı. Meydan okurcasına Richard’a bakmaya devam etti. Artık sabrının sonuna gelmiş olan genç büyücü, gözleriyle karşısındaki adamı bir kez süzdükten sonra, küçümseyici ses tonu ile çocuğun yüzüne çarptı özenle seçtiği kelimeleri. “ Bu genç bayana zorbalık etmekle yanlış yaptın bayım. “
- Alexis AntoinetteHufflepuff V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 127
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : Gondor
Geri: Buzdağına çarpan düşler
Ptsi Mayıs 07, 2012 10:55 am
- Artık biliyordu bu yoldan geri dönüş olmadığını. Hayatında ne zaman küçük bir umut filizlense birileri geliyordu ve onu mahvediyordu. Çamurlu ayaklarıyla çiğneyip eziyordu. Nefret ediyordu artık tüm bu karanlıktan. Sürekli peşinde kuyruk gibi dolanan Adam olduğu sürece nasıl erişecekti mutluluğa? Bir tek Hogwarts’da mutluydu. Adam gibi aptal bir muggle’ın giremeyeceği tek mekân olan Hogwarts. Ahh tatil bittiğinde oraya dönmek bambaşka olacaktı. Tüm bedeni bu hayalle adeta uçuşurken o anda aklına bile gelmiyordu gelecek. Kafasında kelimenin tam anlamıyla film kopmuştu. Gözleri iki adam arasında gidip gelirken zihninde tek bir düşünce vardı o da ne kadar rezil olacağıydı. Zayıf ellerini Adam’ın koluna uzattı ve onu çekiştirdi. Aptalca bir şey yapmadan önce buradan ayrılacaklardı Alexis’e göre. Amerika’ya gidene kadar da odasından dışarıya adımı atmayacaktı, o çocuklaysa başlamadan bitecekti her şey… “Adam..” Çocuk kolunu kızdan kurtarmak için silkeledi ve eli Alexis’in yüzüne çarpıp maskesinin yere düşmesine sebep oldu. Kızın bakışları buz gibi olmuş ona bakıyordu. İçinden geçen tek şey onu öldürmekti o anda. Bir maskeli baloda kimliğinizin ifşa olmasını istemezsiniz değil mi? Maske çıkarken hafifçe burnuna değmişti ve kızarmasına sebep olmuştu. Bembeyaz teninde ufacık bir çizik dahi kocaman bir yara gibi gözükürken bu kızarıklık bir hayli göze çarpıyordu. Alexis gibi dış görünüşünü önemseyen bir kız içinse bu durum… Kabul edilemezdi. Gözlerini hafifçe devirdi ve tekrar ayağa kalktı. Diğer çocuğa kaçamak bir bakış attı, ona bakıyordu. Kesin beni çirkin buldu. Otoriter bir biçimde, sözcüklerini birer birer söylemeye özen göstererek konuştu. “Ben gidiyorum, ister gelirsin ister gelmezsin. Veya gidip şuradan kendini denize atarsın. Hiç umrumda değil! Rahat bırak beni.” Ardından arkasını döndü ve balo salonundan çıktı. Adam’ı tanıdığı kadarıyla peşinden gelmeyeceğinden emindi. Böyle durumlarda Alexis yalnız kalmak isterdi ama diğer çocuk… Bütün gecesi mahvolmuştu. Keşke onu tanımak için birkaç dakikası daha olsaydı, keşke biraz daha tanıyabilseydi onu. Ne kadar da çok isterdi peşinden gelmesini. İlk defa birisinden bu kadar etkilendiğini hissediyordu, hem de yüzünü bile görmeden. Sadece konuşmasını duyarak. Ve dansı… Bütün gece dans edebilirdi onunla oysaki. Küçükken okuduğu o kitaplardaki gizemli prensler gibiydi, maskeli, zarif ve etkileyici. Çocukça hayallerini hatırlatmıştı kıza çocuğun hareketleri.
Dolunay bulutların ardından hafifçe göz kırpıyordu ona ve soğuk bir rüzgar tüm bedeninin ürpermesine sebep oluyordu. Kollarını birbirine doladı ve korumalıklara yaslanıp denizi seyretti. Gemi hafifçe yarıyordu dalgaları ve ardından incecik bir çizgi bırakıyordu. Alexis başını hafifçe öne eğdi, “Tanrım, yardım et bana.” Dudaklarından dökülen bu sözler gecenin engin sessizliğinde bir yakarıştan başka bir şey değildi. Gelecekte annesi ondan Adam’la evlenmesini bekleyecekti ve genç kız derslerinde çok da başarılı olmadığı için elinde kozu olmayacak, kabul edecekti bunu. Gözünden akan tek bir damla yaş yanağından aşağıya süzülürken ardından bıraktığı iz yüzünün ve ardından tüm bedeninin bir kez daha ürpermesine sebep oldu. Tüm bu acılar, pişmanlıkların ne zaman son bulacağını bilmiyordu, tek bildiği şey kalbinin geri dönülmez bir biçimde az önce birisine bağlandığıydı. Her zaman aptallıklar yapardı ama bu. Bir daha asla göremeyeceği bir adama aşık olmak? Cidden onu bile aşmıştı.
hamiş:: Bence richard yanına falan gelsin, sonrası vuhu. Bir de gecikme için özürlerimi sunuyorum, griptim yaa.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz