leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Ulfhedin Faborg
Ulfhedin Faborg
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 76
Kayıt Tarihi : 12/04/12

Arzu Alevi Empty Arzu Alevi

Perş. Nis. 26, 2012 2:00 pm

    “Kaybettik. Hem de Chudley Cannons’a yüz yıldır kaybetmeyen takım bugün onlara yenildi.”
    “Üzülme Scott. Babam eminim bu sırada o ünlü sözünü söyler ve gülerdi.”

    Montrose Magpies’ın siyah ve beyazlara bürünmüş soyunma odasıydı burası. Herkesin üzerinde biraz önce oynanan heyecanlı maçın tatlı yorgunluğu vardı. Bedenlerden yayılan ter kokusu tamamen soyunma odasının mimarisine hakim olurken, genç büyücü sağ elini sağ şakağına dayanan orta yaşlı sayılabilecek bedenin omzuna koymuştu elini. Yer yer kırlaşmaya başlamış sarı saçları ter yüzünden ıslanmıştı. Elinde siyah deri eldiveni vardı. Üstünde beyaz bir forma ve siyah bir pelerin vardı. Onları süsleyen altın rengindeki kırlangıç kopça pelerinin siyah rengini ve cübbenin beyazlığını birleştiren bir anahtar gibiydi. Yüzünde yorgunluğun derin çizgileri varken, onun arasına sızan hüzün duygusunun gölgelerini görebiliyordu. Bu adama bakınca babasını görüyordu sanki. Genç büyücü babasının maç sonrası gülen suratını zihninde canlandırmaya çalışırken bu bedenin çehresinden yardım alıyordu adeta. Takımın efsane arayıcısının yerine oynuyordu Scott. Bugün yaptığı küçük hata yüzünden maçı Chudley Cannons takımı kazanmıştı. Bu yüzdendi yüzündeki yorgunluk çizgilerinin yerini kaplayan üzüntü gölgeleri… Genç büyücü kehribar bakışlarını onun terli saçlarına kilitlenmişken mimarinin içindeki bütün yüzler ona çevriliydi. “Kaybetmekte aslında bir zaferdir…” Genç büyücünün dudaklarından azat edilen sözcükler fısıltı tonunda olmasına rağmen odadaki bütün çehrelerde tebessüm yaratacak kadar yüksek çıkmıştı. Elini bedenden çekerek topukları üstünde döndü. Karşısında duran kapıdan dışarı adımlamaya başlamıştı. Gülümsüyordu. Ama bu sahte bir gülümsemeydi. Çünkü duvarlarda babasının resimleri vardı. Onun posterleri ile süslenmişti her taraf. Kupaların altında onun isimleri yazılıydı. Alf Faborg ismi sanki bedenine acı çektirmek isteyenler için anahtar gibiydi. Tenine kafeslenmiş ruhunun acıları sakladığı mahzene adım atmanın tek yoluydu.

    Derin bir nefes aldı. Biraz önce cisimlendiği stadyumun önünde neredeyse nefes almadığı için bayılmak üzereydi. Kum sarısı rengindeki saçlarının arasına terin tuzlu ıslaklığı hakim olurken, damarlarında akan kanın hızı biraz daha artmıştı. Ciğerlerine boca ettiği havanın içinde kekremsi bir tadın kokusu eşlik etmişti burnuna. Kehribar bakışlarının üzerindeki buğu kalktığında, tek başına kaldığı evine birkaç sokak ötedeki çıkmaz sokağa cisimlenmişti. Burayı neden aklına getirdiğini bilmiyordu. Orada sadece cisimlenmek istediğini ve bunu çabucak yaparak oradan kurtulmayı düşünüyordu sadece. Derin bir nefesi daha ciğerlerine boca ettikten sonra, sokağın caddeye açılan, cadde ışıklarının silik görüntüsü sokağın ürkütücü lacivertliği üzerinde ahenkle dans ediyordu. Caddeden dağılan gürültü bulutu, sanki bu çıkmaz sokağın ürkütücü lacivertliği arasında susturuluyor gibiydi. Genç büyücü tam bu düşünceleri zihninden geçirdiğinde, sokaktan gelen bir çığlık ile irkilmişti. Sesin geldiği yöne doğru gidip gitmeme konusunda kararsız kaldığında, bacakları onun için çoktan cevabı vermiş gibiydi. Sesin geldiği yöne doğru koşuyordu. Suratını yalayan pis havanın kekremsi kokusu ciğerlerine boca ederken, adrenalin hormonu damarlarında zerk eden ilahi sıcak sıvının içindeydi. Kehribar bakışları lacivert anaforu içinde hareket eden birkaç silueti seçtiğinde, aynı çığlık sesi bu sefer daha tiz bir şekilde kulaklarına çarpmıştı. Ardından yükselen bir küfür ile lacivert anaforu kırmızı bir ışıkla aydınlatan büyülü sözcükleri duydu. Yere bir şeyin yığıldığını haber veren kumaş sesinin ardından yükselen kahkahalara kulak kesildi. Küfürler arasından kıza ilk tecavüz edenin kim olacağı konusunda ufak bir tartışma başlamıştı. Kehribar bakışları lacivert anafora alışmaya başlarken, pantolonun arka cebindeki asayı kavradı elleri. Derin bir nefesi daha ciğerlerine boca ettiğinde, nefesini tutarak siluetlerin bulunduğu alana çevirdi asasını. “Sectumsempra!” Sihirli sözcüklerin ardından, yere çığlıklar ile yığılan bedenin sesini duydu. Hemen arkasından üstüne doğru gelen büyüleri savuşturmak için asasını kullanmaya başladı. Büyü konusunda başarısız olan koftilerin arasında olduğunu anladığında, havayı yaran bir bilek hareketi yaptı. “Sersemlet!” Asanın ucundan fırlayan ışık fıskiyesi bir koftinin siluetine çarparken, diğeri çoktan yanından sıyrılıp kaçmaya başlamıştı. Genç büyücü kurumuş dudaklarını dili ile ıslattığında, hemen sokağın pis zemini üzerine yığılan bedenin yanına gitti. Kehribar bakışları, yerde yatan cadının siyah saten elbisesine kaydı. Tam bu sırada sokağın başında kopan gürültü ile irkildi. Kaçan koftinin muggle arkadaşlarını getirdiğini tahmin etmişti. Bu yüzden yerde yatan bedeni kolları ile kaldırdı. Göğüs kafesine baskı yapan bedenin sıcaklığı ile irkildiğinde, ruhunun derinliklerindeki o ilahi bağımlılık canlanmıştı. Dağılan dikkatini topladığında, büyük bir gürültü ile oradan kayboldu.

    ***
    Sıcak su altında geçirdiği yarım saat, üstündeki bütün yorgunluğu alıp götürmüştü. Aynada kendisine baktı. Kehribar bakışları, ıslak kum sarısı saçlar ile çevrelenmişti. Bacaklarına geçirdiği siyah eşofmanın rahatlığı ile bacaklarını garip bir şekilde kasıp gevşetiyordu. Beyaz bir havluyu kavrayan elleri kum sarısı rengindeki ıslak saçlarını kuruluyordu. Banyonun sıcak ve rehavet dolu havasını terk etmek için kapının kulpuna götürdü elini. Kapıyı açtığında, yarı çıplak olan bedenini tek başına yaşadığı evin serin havası selamladı. Gri ve koyu kırmızının hakim olduğu mimarinin içindeki serin havayı solurken, direk olarak büyük salona açılan kapının eşiğinden hızlıca adımlayarak uzaklaştı. Amerikan tipi bir mutfağın yanından geçerek, salonun sol köşesinde kalan aralık kapıdan içeriye adımladı. Sokakta kurtardığı genç kızı kendi çift kişilik büyük yatağına yatırmıştı. Banyoya girmeden önceki yerinde olan, ama yatağın üstünde oturan bir vaziyette olan genç kızın meraklı bakışlarını üstünde hissetti. Kıvırcık saçlarının çevrelediği çehresinin kusursuzluğu ve güzelliği, lacivert anaforla kutsanmış sokağın içinde yaşadığı o arzulama hissini bir kez daha canlanmasına sebep olmuştu. Kiraz çürüğü rengindeki rujun vuku bulduğu dudaklarına kaydı kehribar bakışları. Dikkatini toplamak için yakışıklı yüzüne yakışan o gülümsemeyi takındı. “Umarım iyisindir. O çapulcuların elinden seni kurtardığım için bir teşekküre gerek yok. Ha çok istiyorsan bir akşam bir yemeğe gidebiliriz.” Dudaklarından azat ettiği kelimelerin sonunda, ufak bir kahkaha attı. Kehribar bakışlarının dikkatini çeken, kızın sol elinde tuttuğu asa olmuştu. “Ovvv… Sanırım ciddi bir cadıyız ha. Seni kurtardım diye bana bir büyü savuracaksan hızlıca kaybolayım buradan.” Çehresine yayılan gülümsemesi ile kilitledi kehribar bakışlarını. Saten elbisesinin süslediği bedenin dolgun hatlarına kaydı. Göğüslerini ön plana çıkaran kısımdaki birkaç yırtık dikkatini çekti. Sonra kızın meraklı bakışlarında buluştu gözleri. Bu cadıya karşı hissettiği arzulama hissi sınırlarını aşmaya başladığında, kendine hakim olmayı diledi genç büyücü. Şimdi bütün dileği genç cadının ona bir büyü savurmamasıydı. Çünkü şuandan itibaren onu tavlama kararı almıştı.

Floja Feodora
Floja Feodora
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 386
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : Kötü Kurt.

Arzu Alevi Empty Geri: Arzu Alevi

Perş. Nis. 26, 2012 3:17 pm
    Kalabalık. İnsanlar. Genç cadı, katıldığı davetten kimseye görünmeden sıvışma niyetindeydi. Üzerindeki siyah saten elbise yüzünden tüm bakışları üzerine çekmeyi de başarıyordu. Sonuçta herkes aynı tür elbiseler giymişti ama ortamdaki tek genç olmanın verdiği rahatsızlıkla tüm gözlerin onun üzerinde olmasını sağlıyordu. Siyah saten elbisenin altına yine siyah renkte doldu topuk bir ayakkabı giymişti. Elinde de kenarları petrol mavisi taşları olan, siyah mini bir çanta almıştı. Sarı saçlarını ise kıvırcık yaptırmış, her iki yandan bir tutam saç alarak arkasında birleştirmiş ve yine petrol mavisi olan bir toka takmıştı. Bu haliyle, kendisine pek alışmamıştı ama bu davet onun için önemliydi. En yakın arkadaşının ailesi veriyordu ve buna gitmemek, aptallık olurdu.

    Ortalık iyice bozulmuştu. İleride bir adam karısının yanında dikiliyordu ve bir eliyle de diğer yanında duran metresinin kalçalarını yokluyordu. Büyük ihtimalle metresini karısına sekreteri veyahut başka bir şeyi olarak tanıştırmıştı. Genç cadı gözlerini devirdi. Elindeki şampanyayı kafasına dikti. Soğuk sıvı, boğazından aşağı doğru kayarken, gıdıklandı. Bu hissi seviyordu. Sol koltuk altına sıkıştırdığı siyah çantasını tekrar eline alan cadı, yavaşça arkasını döndü ve ileride bir bayanla konuşmakta olan arkasının yanına yürüdü. “Müsadenizle.” Kadının onayından sonra, arkadaşının kolundan tuttuğu gibi giriş kapısına doğru sürükledi ve hiç vakit kaybetmeden konuşmaya başladı.

    “Bak, ben gidiyorum. Sen istersen gelebilirsin. Ama bu kuru gürültüye daha fazla dayanamayacağım.”
    “İstersen seni bırakabilirim?”
    “Gerek yok. Biraz yalnız kalmaya ve başımı dinlemeye ihtiyacım var. Sana iyi eğlenceler.”

    Karşısındaki genç adama göz kırptıktan sonra, hızlı adımlarla şehvetli binanın merdivenlerini inmeye başladı. İnerken, sağ taraftaki trabzanlara da tutunuyordu. Kaygan merdivenlerde, bir karış toplukluyla bir yere tutunmadan gitmek demek, bileğini kırmak demekti ve şu an bir yaralanmaya hiç ihtiyacı yoktu. Etrafta taş zeminde yankılanan topuk seslerinden başka ses olmaması, genç cadıyı adeta rahatlatıyordu. Eve dönüş yolunu kısaltmak için ilerideki ara sokaktan sola sapacaktı ve ana caddeye çıktığında, çıkmaz bir sokak bulup eve cisimlenecekti. Dediğini de yaptı. Ana caddeye çıktı. Tam ilerideki köşeyi dönüyordu ki, kulaklarına dolan bir sürü erkek sesi, tüm her şeyi berbat etmeye yetmişti bile. Cadı, kendisine sataşmamaları için dua etti. Minicik çantasını genişletme büyüsüyle genişlettiğinden, asasını bulması hiçte kolay olmayacaktı. İlerlemeye devam etti. Tam köşeyi dönecekken, birisi boşta olan kolunu tuttu ve kendisine doğru çekti. Cadı, ne olduğunu anlamadan yüzünü onu tutan adamın göğsüne çarptı. Soluması leş gibi içki ve sigara kokuyordu. Büyük ihtimalle sarhoştu. Cadı, kendisini geri çekti. “Ne halt ediyorsun seni sarhoş!” Sesi, hırıltılı çıkmıştı. Ardından, adamın yüzüne bir tokat patlattı. Karşısındaki sarhoş, sinirlenmiş olacak ki cadıyı kolundan tuttuğu gibi yere savurdu. Yere düşen kız, tiz bir çığlık attı ve yanına düşen çantasının içinden asasını bulmaya çalışıyordu ki, başka bir çift güçlü kol, onu koltuk altından tutup ayağa kaldırdı ve karşısında duran adama itti. Bu sırada, ayakkabısının bir topuğu da kırılmıştı. Hırçın cadı kendisini tekrar o sarhoş adamın kollarında bulmuştu. Şu an, tek ihtiyacı olan şey asasıydı ve ona ulaşmak için, büyük çaba göstermesi gerekiyordu. Adamın güçlü kollarında çırpınıyordu. Ayağındaki ayakkabılar yere düşmüştü. Çırpınmaya devam ettikçe, etraftan yükselen kahkaha sesleri ve ona atılan laflar daha da yükseliyordu. “Hadi ama Josh. Şu küçük sürtüğe haddini bildir.” Karşısında duran adam, aynen bu kelimeleri kullanmıştı. Küçük sürtük…

    Cadı, ağzını adamın koluna götürdü ve var gücüyle ısırdı. Adam ısırığın acısıyla kızı tekrar yere fırlatmıştı. Floja, yere düşerken tekrar bir çığlık koparmıştı ve şimdi çantasının yanındaydı. Bu sefer çabuk olmalıydı. Elini çantasının içine daldırdı ve ihtiyacı olan şeyi sonunda bulabilmişti. Ona doğru sinirle gelen adamın boğazından çıkan hırıltıları duyabiliyordu. Asasını adama doğru doğruttu ve ayağa kalkmayı başardı. “Sen, gerizekalı. Arkadaşlarını da al ve buradan git. Yoksa seni öldürürüm!” Bağıra bağıra bunları söylemişti. Ona doğru gelen adam, yerinde durdu. Cadı, asasını sıkı sıkı tutmaya devam ediyordu. Adam, tekrardan kahkaha atmaya başladı ve konuştu. “Öyle mi diyorsun güzelim.” Adamın gülümsemesi dudaklarında daha da derinleşirken, cadı ensesinde hissettiği bir baskıyla yere yığıldı. Hatırladığı tek şey, sonsuz karanlıktı...

    **

    Cadı kendine geldiğinde, gözlerini tavana odakladı ve nerede olduğunu idrak etmeye çalıştı. Neredeydi? Yoksa ona saldıranlar mı getirmişti onu buraya. Hızlıca yerinde doğruldu. Başı dönmüştü. Çift kişilik bir yataktaydı. Etrafta kırmızımsı tonları hakimdi. Dudak büzdü. Kırmızıyı hiç sevmezdi. Birden asasını hatırladı. Gözleri, asasını arıyordu. Baş ucundaki komodinin üzerinde buldu onu. Hemen eline aldı. İçeriden tıkırtılar geliyordu. Yerinde biraz daha doğruldu ve yatağın üzerine oturdu. Eğer içeriye ona saldıran sarhoşlardan biri girecek olursa, bu sefer kararlıydı. Hemen öldürecekti. Aşağılık herifler! Ayak sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Kapıdan içeri giren yarı çıplak vaziyette olan genç adamı gördüğünde, hem rahatladı, hem de elindeki asasına sıkı sıkıya sarıldı. Adamın saçları da ıslaktı üstelik. Tanrım! Neler oluyordu burada böyle? Cadı, karşısında duran genç adamı dikkatle süzdü. Kehribar gözleri ve sarı saçları vardı. Vücudu da oldukça iyiydi. En azından kasları vardı. Kulaklarını dolduran kadifemsi ses, cadının dikkatini tekrar kendisine çekti. Sarışının söylediklerinden sonra, cadı biraz olsun rahatlamıştı. Kurtarıldığı için minnettardı. Gözleri tekrar gözleriyle buluştuğunda, adam gözlerini üzerindeki elbiseye kaydırdı. Floja’da aynı anda, elbisesine bakmaya başladı. Göğüs tarafında birkaç yırtık vardı. Kaşlarını çattı ve gözlerini tekrar karşısındakine dikmişti. Hiç konuşmuyordu. İlk önce, onun konuşmasını bekliyordu. Genç, elindeki asayı fark etmiş olacak ki, bir anda savunmaya geçmiş gibi bir hal takındı. Floja, adamın söylediklerinden sonra gülümsedi. Derin bir nefes alıp konuştu. “Beni kurtardığın için minnettarım. Merak etme, sana saldırmayacağım. En azından sen bana saldırmadın. Değil mi?” Cadı, elindeki asayla karşısındaki adamın ıslak saçlarını işaret etti ve şüpheci bir tavırla baktı. Tek ihtiyacı olan şey, dürüst bir açıklamaydı.



En son Floja Feodora tarafından Cuma Mayıs 04, 2012 1:17 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Ulfhedin Faborg
Ulfhedin Faborg
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 76
Kayıt Tarihi : 12/04/12

Arzu Alevi Empty Geri: Arzu Alevi

Cuma Nis. 27, 2012 1:16 pm
    Dürüstlük… İnsanoğlunun ruhuna verebileceği en güzel hediyelerden birisi. Onu koruyan meleklerin tene kafeslenmiş ruha daha sıkı sıkıya sarılmasına aracı yegane duygulardan birisi. İnsanoğlunun damarlarında zerk eden kanı kutsayarak ilahi bir mertebeye yükselen, günahkar tutkuların hükümdarı şeytanın ulaşamadığı o üç duygudan birisi dürüstlük. Genç büyücü günahkar tutkulara aşık bir ruha sahipken, damarlarında zerk eden kanın içindeki sıcaklıkta hissedebiliyordu dürüstlük duygusunu. Şeytanın ruhunu ikiye böldüğünden haberi bile yoktu. Tenine kafeslenmiş ruhun, bir tarafı siyah bir anafora benzerken, diğer yarısı ona inat bütün güzelliklerle donatılmıştı. İki düşman ülke gibiydiler. Siyah anaforun, kara auralı hükümdarı, günahkar tutkular iken, diğer yarısının üç hükümdarı vardı. Sadakat, dürüstlük ve iyimserlik… Tanrı’yı ve şeytanı sanki bedenin içinde sessiz çığlıklar atan bir savaşa sokmuş gibiydi genç büyücü. Tanrı’ya ne kadar yakınsa, şeytana da o kadar yakındı. Ateşten yaratılmış, eskiden bir melek olan ama şimdi bütün kötülükleri içinde barındırdığı için iblis diye sıfatlandırılan varlığı tanımak Tanrı’yı tanımak ile eş değer sayılırdı. Sonuçta onun yarattığı bir varlıktı. Kudretin ve ilahi gücün tümüne sahip Tanrı’yı bu şekilde tanımıştı aslında genç büyücü. Şeytanın ruhuna diktiği günahkar tutkuların içinde kayboluşları ile sarılmamış mıydı Tanrı’ya.

    Yatakta oturan bir vaziyette duran cadıdaydı kehribar bakışları. Üstündeki siyah saten elbise ile odanın ortasında duran ilahi bir güzelliğe sahip mankenlere benziyordu. Vişne çürüğü rengindeki rujun vuku bulduğu dudaklarından azat ettiği kelimeleri, elinde tuttuğu asasını öylesine başına doğru salması izlemişti. Teşekkürü anlatan sözcüklerin üstündeki içtenlik, ona yöneltilen şüpheci bir soru ile sönüp gitmişti. Genç büyücü, beyaz havlu ile kum sarısı rengindeki saçlarını biraz daha dağıtarak kurulmak istediğinde, yüzüne yakışan o gülümsemesi bir kez daha yerleşti çehresine. Yatak odasındaki serin hava, kaslı sayılabilecek vücudunun üstüne soğuk bir esinti ile vuruyordu. “Fazla çekici ve kışkırtıcı bir güzelliğe sahipsin. Ama hayır, sana saldırmadım.” Gülümsemesi biraz daha derinleştiğinde, odanın içinde adımlamaya başladı. Yatağın karşısındaki büyük pencereyi açtığında, camın ötesindeki tüm dünyevi sancıların o gürültülü sesi odaya doluştu. Beraberinde getirdiği, güz rüzgarı ise, ıslak saçlarını tavaf ediyordu adeta. Yarı çıplak vücuduna vuran rüzgarın soğukluk hissi onu biraz rahatlamasına fırsat tanımıştı. Çünkü şuanda günahkar tutkularının hüküm sürdüğü ruhunun diğer kısmı, yatakta oturan genç cadının bedeni ile ilgili günahkar hayallere sürüklüyordu zihnini. Bedeninde yavaş yavaş yayılan arzu alevi ile, parmak uçlarında başlayan bir uyuşukluk hissi ile kasılıyordu bedeni. Derin nefesleri ciğerlerine boca ettikçe, soğuk rüzgarla körüklenen bir yangına mahkum oluyordu. Tenindeki anormal sıcaklık yüzünden birazcık terlemişti. Bedenine söz geçirmeye uğraşıyordu. Günahkar hayallere gömülmüş zihninin dikkatini dağıtma gibi beceriksizce bir çabaya girişmişti. “Çünkü ben zorla olacak bir ilişkiye karşıyım. Çünkü şehvet, tutku dolu bir haz duygusu ve zevkin en güzeli o şekilde elde edilebiliyor. Yani anlayacağın ben kadınlara saldırma taraftarı değil, onları tavlama taraftarıyım.” Pencerenin ötesindeki dünyadan çekip aldı kehribar bakışlarını. Topukları üzerine dönerek, genç cadının çehresine odakladı bakışlarını. Kusursuzluğun en yüksek mertebe yaratılışını yeryüzüne ifşa ediyor gibiydi. Bakışlarındaki hafif ciddiyet ile kutsanmış şaşkınlığı fark edince biraz daha gülümsedi. Kum sarısı saçlarını tekrar kurulamaya başladığında, onun önüne doğru adımladığını bile fark etmemişti. Sanki ruhunun karanlık tarafı hükmetmeye başlamıştı. Meleklerinin muhafızı olduğu aydınlık tarafı savaşı kaybetmiş gibiydi. Bedenindeki bütün duyguların şeytana satıldığını, bedenindeki hakimiyetin tamamen kaybolduğu zaman anlayacaktı genç büyücü. İstemsizce cadının yanına oturdu. Rahat yatağı birkaç gıcırtı ile sallandığında, ciğerlerine boca ettiği havanın içinde cadının kışkırtıcı tatlı parfüm kokusunu fark etti. “Yani sonuç olarak size saldırmadım matmazel. Ayrıca dilediğiniz sürece burada kalabilirsiniz. Kendinizi nasıl rahat hissedecekseniz o şekilde de davranabilirsiniz.” Azat edilen kelimeleri kutsayan içten bir gülümseme ile bakıyordu cadının bakışlarına şimdi. Kehribar bakışları, arzu alevi ile kutsanmış bir halde parıldıyordu. Çaresizce zihnini günahkar hayallerden çekip almaya çalıştıkça o günahkar hayallerin içine battığının farkında bile değildi.

Floja Feodora
Floja Feodora
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 386
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : Kötü Kurt.

Arzu Alevi Empty Geri: Arzu Alevi

C.tesi Nis. 28, 2012 4:47 pm
    Sadece biraz dürüstlüğe ihtiyacı vardı aslında şu an genç cadının. Hayatında hiçbir zaman dürüst olmamıştı belki ama, hiç yapmadığı bir şeyi istemek garip geliyordu ona. Şu anda kendini hiç olmadığı kadar yalnız ve kimsesiz hissediyordu. Bilmediği bir adamla, bilmediği bir evdeydi. Onu merak edecek kimse de yoktu. Her zamanki haliydi işte. Birkaç gün ortalıklardan yok olmak ve sonra ‘ben geldim’ diye ortaya çıkmak. İşte hepsi bundan ibaretti. Aklına birkaç saat öncesi geldiğindeyse, kendisini güçsüz hissediyordu. İşte hepsi buydu.

    Karşısında dikilen adama baktıkça baktı. Şu an cadının en savunmasız olduğu andı ve olabildiğince açıktı. Karşısında heykeltıraş elinden çıkmış genç adam durdukça, cadı ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyordu. Saçlarını havlu ile tekrar kurutuyordu. Cadı ise, sessizce izliyordu. Karşısındaki adamın dudaklarındaki gülümsemeyi fark ettiğinde, kendisine engel olamadan o da gülümsedi. Kadifemsi ses, kulaklarını doldurduğunda gözlerini tekrar kehribar gözlere çevirdi. Derindi bakışları. Sanki bir çok şey görmüş ya da bir çok şey hissediyor gibi derindi. Evet, kullandığı kelimeler cadının keyfini yerine getirmeyi başarmıştı. Gülümseme biraz daha yayıldı vişne çürüğü dudaklarına. “Şu an beni gerçekten rahatlattın. Birkaç saat önce gerçekten acınası bir haldeydim. Ne kadar ironik. Her neyse. Sende fena sayılmazsın.” Güldü ve eliyle karnındaki kasları gösterdi. Karşısındaki genç harekete geçince, cadı oturduğu yerde biraz geriledi. Kendisine doğru geliyor sanmıştı. Ama tam aksine, yatağın karşısındaki pencereyi açtı ve cadının kulaklarına şehrin o gürültülü sesi doluştu. Esen rüzgar cadının iliklerine işlerken, titrediğinin farkına vardı ve kollarıyla kendisini sardı. Teni buz gibi olmuştu. Üzerindeki bu ince ve açık elbise, onu sıcak tutmaya yetmiyordu. Karşısındaki adama baktıkça, soğuk terler süzülüyordu vücudundan. Nedenini bilmiyordu. İlk defa böyle olmuştu. Kalbi doğru olan şeyi söylüyor olsa da, beyni buna karşı çıkıyordu. İçinde bir şeyler, harekete geçmek için ondan geriye doğru sayıyordu adeta. Düşüncelerinden, kulaklarına dolan sesle sıyrıldı. “Şu anda yaptığın şey bu mu yani. Beni tavlamak?” Soru mu sormuştu bilmiyordu. Aslında bunun iyi bir şey olabileceği bile gelmişti aklına. Tanrım! Neler düşünüyordu böyle. Birkaç saat önce ona birileri saldırırken, aklında öldürme düşüncesi vardı. Şimdi ise, o düşüceler silinmiş yerine bunlar yerleşmişti. Ellerini saçlarına götüren cadı, saçlarının ucunda takılı kalmış olan tokasını dikkatlice çıkardı ve yatağın yanındaki komodinin üzerine koydu. Bakışlarını tekrar camın önünde duran varlığa çevirdi. Cadı hala çıplak vücudu izlerken gencin hareket etmesiyle bakışlarını hemen yukarı kaldırdı ve kehribar gözlerle tekrar karşılaştı. Cadı kaçırmadan karşısındakinin yaptığı her hareketi izliyordu. Harekete geçmişti. Ne yaptığını anlamaya fırsat kalmadan, kendini gencin yanında buluvermişti. Esen rüzgarla bir kez daha titredi yerinde. Burnuna dolan şampuan kokusuyla gözlerini kapadı. Kollarını tekrar kucağında birleştirirken, gencin koluna değdi. Onun sıcaklığı, içine su serpmeye yetmiş, içini ısıtmıştı adeta. Yatakta biraz kıpırdandı. “Aslında bana giyecek bir şeyler versen hiç fena olmaz. Biraz ısınmaya ihtiyacım var.” Sonuçta istediğin gibi davranabilirsin demişti değil mi? Şu an, giyecekten önce, onun beni ısıtmasını tercih bile edebilirdi cadı. Bilmediği bir duygu kol geziyordu bedeninde. Neydi bu? Şehvet miydi? Yoksa tutku mu? Bunun cevabını kendisi vermesi gerekirken, yine aynını yapıyordu işte. Düşünmemeye kadar verdi. Tüm zor sorulardan kaçıyordu. Bu sorudan da kaçmıştı. Sürekli bir şeylerden kaçıyordu. Canının yanmasını istemiyordu çünkü. Bir kere canı yanmıştı, tekrar aynı şeylerin olmasına göz yumamazdı.



Ay, çok iğrenç oldu özür dilerim. Biraz aceleye geldi.


En son Floja Feodora tarafından Cuma Mayıs 04, 2012 1:16 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Ulfhedin Faborg
Ulfhedin Faborg
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 76
Kayıt Tarihi : 12/04/12

Arzu Alevi Empty Geri: Arzu Alevi

Perş. Mayıs 03, 2012 8:24 am
    Şehvet, arzu ve tutku… Bedenine hükmeden duyguyu tanımlayan üç kelime. Genç büyücü odaya dolan serin havanın soğukluğunu dahi hissetmiyordu. İradesini kaybettiğini biliyordu. Bu yüzden yatağın üstündeki örtüyü var gücü ile sıkıyordu. Sadece kendine hakim olmak istiyordu. Genç cadının bedeninden yayılan parfüm kokusu ile daha fazla onu arzuluyordu. Zihninde canlanan günahkâr hayallerin gerçekleşmesini istiyordu şuanda. Sadece onun bedeninin sıcaklığını kendi bedeni ile tanıştırmayı diliyordu. Bedeninde yükselen yangının felaketi altında yanıp kül olmuştu mantığı ve iradesi. Vücudu ne kadar direnmek istese, ruhunun yarısına hükmeden günahkâr tutku o kadar sert saldırıyordu ona. Parmak uçlarının hissizleşmesi üzerine, nefes alışverişi de bozulmuştu. İstemsizce ciğerlerine boca edilen havanın ardından birkaç saniye hiç nefes almıyordu genç büyücü. Odadaki serin atmosferin soğukluğunu dahi hissetmiyordu. Günahkâr tutkusunun ona bahşettiği ilk hediyelerden birisiydi sadece bu. Onu birazcık daha kışkırtacak bir hediye.

    Cadının dudaklarında vuku bulan rujun tadını dahi tahmin etme çabalarına girişmişti zihni. Tam bu anda, dikkatini dağıta sözcükleri duyduğunda kendine gelebildi ancak. Kehribar bakışları büyük bir arzu alevi ile parıldarken, genç cadı üşüdüğünü belirtmişti. Sıktığı örtüyü yavaşça bırakıp doğruldu genç büyücü. Genç cadının kusursuz çehresine doğru bir tebessüm eşliğinde baktıktan sonra açık olan camın önüne geldi. Dışarıda kalan dünyanın gürültüsünü dinledi. Yarı çıplak bedenine çarpan soğuk havanın soğukluğunu şimdi fark ediyordu. Kum sarısı saçlarından şakaklarına sızan ter damlalarını daha yeni fark etmişti. Kurumak üzere olduğunu düşündüğü saçları daha ıslak hale gelmişti. Yavaş yavaş terlediğinin dahi farkına varamadığını düşündüğünde kendisine küfürler yağdırmaya başlamıştı. Camı yavaşça eli ile itip kapatmaya yeltenmişti ki odanın içini dolduran soğuk havayı biraz daha vücudunda tüm soğukluğu ile hissetmek için bıraktı. Ciğerlerine boca ettiği kirli havayı umursamadı. Defalarca derin nefes alışverişleri ile kendine gelmeye çalıştı. Birkaç saniye orada öylece durduğunu fark ettiğinde, pencereyi kapattı. Camın ötesinde kalan dünyanın kendisine ait ve üzerine yapışmış alışılmış gürültünün dışarıda kalması ile kulakları uğuldamaya başladı. Sağ eli ile dağınık saçlarını biraz daha dağıttıktan sonra, odaya hâkim olan soğukluğun şimdi farkına varabiliyordu. Topukları üzerinde dönüp, kehribar bakışları cadı ile buluştuğunda, günahkâr tutkusu bedenine hediye ettiği o hissizlik duygusunu yavaş yavaş körüklemeye başlamıştı. Zihninde yine günahkâr hayaller tasarlarken, hızla yatağın karşısındaki dolaba yöneldi. Çekmeceleri öylece açıp kapatırken, aklında cadının kendi gömleğini giydiği ve tüm vücut hatlarını ortaya çıkaran bir vaziyette öylece durduğu hayali canlandığında, aynı duruma tekrar döndüğünü fark etmişti. Kısır bir döngü gibiydi sanki. Ne kadar kaçmak istese, daha fazla içine battığının dahi farkına varmadan o duygunun içine gömülüyordu. “Hmm… ısınman gerekli anlıyorum ama… sana göre bir şeyim var mı bilemiyorum.” Dudaklarından azat ettiği kelimelerin ardından, çekmeceyi kapadı. Dizlerinin yatak odası zeminde dahi olduğunu fark etmediğini, uyuşan sol ayağını kaldırdığında fark etti. Diz kapaklarında üzerinde durduğu zemin izi çıkmış gibiydi. Umursamadı. Gülümseyerek topukları üzerinde dönüp genç cadının yanındaki eski yerini aldı. Yüzüne yakışan ve şehvetle kutsanmış bir gülümsemeyi çehresinde peydahlanmasında izin verdi. Kaçmanın saçma olduğuna karar vermişti. Ne kadar kaçsa aynı bataklığa çekildiğini biliyordu. Cadının bedeni üzerinden yayılan parfüm kokusu ile birlikte bedeninin bütün hükmünü günahkâr tutkusuna armağan etti. Teslim olmuştu. Damarlarında zerk eden kanın daha hızlı pompalandığını anladığında, yüzünde ani bir şekilde oluşan karıncalanma hissini umursamadı. Biraz önce ıslattığı dudaklarını tekrar aralamayı tercih etti. Ama bu sefer kaçmak için değil, tutkusunu tatmin etmek için konuşacaktı. “Ama şöyle yapabiliriz… Sana hediye olarak kendimi sunabilirim. Sonuçta ısınmak için gerçekten iyi bir tercih olabilirim…” Başı yavaşça sağa eğildiğinde, eli cadının saçlarındaki tokasına gitmişti. Yavaşça tokayı çıkardığında, çehresini kaplayan saçların onu ne kadar çekici gösterdiğini şimdi fark etmişti genç büyücü. Tokayı yere öylece attıktan sonra çehresini onunkine yaklaştırmaya başladı. Şimdi sıcak nefesleri birbirleri ile harmanlanıyordu. Yüzlerine yayılan ani sıcaklığı ikisi de hissedebilecek bir düzeye geldiğinde, genç büyücü bir kez daha konuşmayı tercih etti. “Bence ısınmak için çok çok iyi bir seçenek…” Sözcükleri bir fısıltı misali mimariye yayıldığında, dudaklarını onun vişneçürüğü rengindeki rujunun vuku bulduğu dudaklarına bastırdı. Dudaklarından bedenine yayılan ikinci bir yangın dalgası ile afallamıştı. Bedeni ani bir sıcaklığın içinde kasılmıştı. Tek istediği bugünün burada bitmemesiydi.

Floja Feodora
Floja Feodora
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 386
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : Kötü Kurt.

Arzu Alevi Empty Geri: Arzu Alevi

Cuma Mayıs 04, 2012 1:14 pm
    Genç cadının hissettikleri yavaş yavaş farklı anlamlar kazanıyordu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama, içindeki şehvet git gide büyüyordu. Yavaş yavaş soğuyan bedeni bir süre sonra titremeyi kesti. Hiçbir şey hissetmiyordu. Cadı, yavaş yavaş ısınmaya bile başlamıştı vücuduna hücum eden soğuktan. Ayak parmaklarının yavaş yavaş morardığını bile tahmin edebiliyordu. Şimdi, sadece yanındaki genç adama odaklıydı. Yanında olduğu halde, yüzüne bile bakamıyordu. Söylediği cümlelerin genç adam için bir anlam ifade edip etmediğini de merak ediyordu bir yandan. Hala tepki vermemiş, hala yerinde kalmaya devam etmişti. Cadı, genç adamın yüzüne baktığında, o çoktan kalkmıştı. Hafifçe gülümsedi. Gözleriyle sarışın gencin her hareketini izliyordu. Yaptığı her şeyi dikkatlice inceliyordu cadı. Genç adam camı kapattığında, oturduğu yatağın üzerinde kasılmış bir halde duran cadı, kaslarını biraz gevşetti, üşümeye başladığı andan itibaren kendini sıkıyordu ve bu, kaslarının ağrımasına yol açmıştı. Elleriyle kollarını ovalamaya başladı. Şehrin gürültülü sesi yok olunca, içeride bir sessizlik oldu. Ölüm sessizliği gibi. Çıkan tek ses yatak çarşafının çıkardığı hışırtıydı. Cadı, genç adamla göz göze geldiğinde gülümsedi. Gözleri, yatağın karşısındaki dolabın önünde diz çökmüş gençteydi. Dolap çekmecelerini öyle bir açıp kapatıyordu. Genç cadı, derin bir soluk aldı sessizce. Genç adamın sırtından bel boşluğuna süzülen terler dikkatini çekti cadının. O titrerken, karşısındaki terliyordu. Cadının aklına türlü türlü şeyler geliyordu. Kesin giymesi için ona bir gömlek verecekti. Elbisesini nasıl çıkaracağını düşünmeye başlamıştı bile. Sırtındaki fermuarı nasıl açacağı tam bir kaos yaratıyordu beyninde. Peki onun gözü önünde mi soyunacaktı? Sorular beyninde karış karış dolanırken sıyrıldı düşüncelerinden kulaklarında çınlayan sesle. Dikkatini tekrar karşısındakinde topladığındaysa, elinde hiçbir kıyafet olmadığını fark etti. Ne yapmayı planlıyordu? Gidip başka bir yere daha mı bakacaktı? Cadı, kurumuş dudaklarını yaladı ve genç adamın tekrar yanına oturmasını seyretti. Şimdi, bakışları gözlerinin içine bakıyordu. Dudaklarından azat olan kelimeler, cadının dudaklarını ısırması için yeterliydi. Nazik eller cadının saçlarına değdiğinde, titredi. İçinde, karmakarışık duygular kol geziyordu. Bir yanı hayır deyip önüne setler koysa da, diğer yanı o setleri evet’leriyle bir bir yıkıyor, yerle bir ediyordu. Yüzleri birbirine yaklaştığında cadının kalp atışları, nefes alış verişleri hızlandı. Kalbi adeta kulaklarında atıyordu. Karşısındakinin duymaması için dua etti. Cadı, karşısında konuşan adamın dudaklarından başka bir yere odaklayamıyordu bakışlarını. Sıcak nefesi tenine her çarptığında, adeta sarsılıyordu. Tekrar nefes aldığında, dudaklarına baskı uygulayan dudaklarla durdu. Onun sıcaklığı cadının içine işleyince, cadı titremesini durduramıyordu. Bedenini genç adama biraz daha döndürdü ve ellerini boynuna doladı. Soğuk kolları sıcak tene değdikçe, karıncalanmaya başlıyordu. Aklında, fikrinde hiçbir şey yoktu. Konuşmak zorundaydı. Ellerini genç adamın boynuna kenetledi ve dudaklarını geri çekti. Karşısındaki afallamış görünüyordu. Cadının gözleri kapalı, kesik kesik nefesler almaya devam ediyordu. Alnını genç adamın alnına dayamıştı. “Bu, iyi bir seçenek olabilir. En iyisi bile…” Gözlerini aralamadan, soğuk dudaklarını tekrar sıcak dudaklara bastırdı genç cadı.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz