bir tutam öfke, bir avuç sevgi
2 posters
- Rivière LyleSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 14/04/12
bir tutam öfke, bir avuç sevgi
C.tesi Nis. 28, 2012 10:26 pm
- x
Rivière Lyle x Charles Crestor
- Rivière LyleSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
C.tesi Nis. 28, 2012 11:39 pm
Siyah gecenin koynunda aydınlanan yıldızlar, sokaklarda dolaşan insanlara gülümserken huzursuzca kıpırdandı genç kız yerinde. Kızıl saçları esen sert rüzgarın etkisiyle geriye doğru uçuşuyordu, bakışlarını endişeli bir biçimde karanlık sokakta gezdirdikten sonra taş kaldırımdan aşağıya indi hızlıca. Siyah botları asfalt zemini sert bir biçimde eziyordu. Öylesine gerilmişti ki çok uzaktan onu gören herhangi biri bile gerginliğini hissedebilirdi. Adımlarını sonlandırdığında kaçamak bakışlarını yolladı arkasında kalan tenha sokağa doğru, sahi gecenin bu saatinde burada olmak gibi bir deliliği nasıl yapabilmişti? Bir an arkasını dönüp kaçmak ve bakışlarındaki kararlılıkla tahta kapıyı hızla ittirerek gürültülerin dışarı süzüldüğü mekâna girmek arasında kaldı ancak sonra korkak gibi davrandığının farkına vardı. Parmaklarını tahta zeminin yıpranmış yüzeyine değdirdi ve kapıyı arkasında ne olduğunu görmek istemeyen biri gibi araladı. Bakımsızlıktan kaynaklanan bir gıcırtının ardından ışığa doğru ilk adımını attı.
Yaşadıklarının omuzlarındaki ağırlığını kaldıramayan ve kendini içmeye veren insanlar, sarhoşların iğrenç kahkahaları, sanki burası çok nezih bir yermiş gibi köşelerde nazik hareketlerle tabaklarındaki yemeklerini bitirmeye çalışanlar, vitrindeki bardakları ellerindeki kirli havlu bezleriyle silmeye çalışan göbekli barmenler... Rivière ilk kez karşı karşıya kaldığı bu manzara karşısında şaşkınla bir hayret nidası kaçırdı dudakları arasından. Her türden insanın, çoğunlukla ayyaşların, geldiği bu mekân ilginç bir biçimde sıcak bir atmosfere sahipti. Her türden insanı görebileceğiniz bir görüntüydü bu, üstelik Rivière burayı sevdiğini hissediyordu daha şimdiden. İnsanların neden buraya gelmekten çekindiğini anladı o an, tehlikeli ve güvende olamayacağınız bir ortamdı burası. Yine de bir şekilde güzel geliyordu genç kıza. Kendine güvenmesinin verdiği rahatlıkla bar taburelerinden birisine oturdu, ağırlığı altında sallanan ahşap eşyaya bakıp homurdandı. Bakışlarını dikkatli bir biçimde üzerinde gezindiren barmene doğru döndüğü an, onun yüzündeki pis sırıtışla midesinin bulandığını hissetti. ''İçki içmek için yaşın tutuyor mu, küçük kız?'' Aşağılanmaktan nefret ederdi Rivière, şu iğrenç adamın da yaptığı da aşağılamaktan başka bir şey değildi. Karşı çıkan asi bir duruşla başını dikleştirdi ve adama meydan okuyan bir bakış fırlattı. ''Elbette tutuyor, kanıtlamamı ister misin?'' Adam yüzündeki sırıtışı bozmayıp hızlı hareketlerle tezgâhın altından küçük bir bardak çıkardı. Elinin altında duran eski bir şişeden koyu renkli sıvıyı bardağa döktü zarifçe. Böylesine kaba bir adamın işini böylesi bir ustalık ve zariflik ile yapması fazlasıyla şaşırtıcıydı. Zaten şu eski mekânda her şey şaşırtıcı değil miydi? Tavan neredeyse yıkılmak üzere gibi duruyordu, köşeleri örümcek ağları istila etmişti. Duvarların renkleri pislikten görünmüyordu ve her yer leş gibi içki kokuyordu. Bakımsızlıktan kıvranan masa ve sandalyelerin müşterileri nasıl taşıdıkları ise cevabı belli olmayan bir başka soruydu. Merakla mekânı izlemeyi bıraktığı sırada barmen hızlı bir biçimde camdan bardağı önüne doğru ittirdi. Meydan okumasını sürdürmeye kararlı olan Rivière, bardaktaki yoğun sıvıyı bir dikişte bitirdi. İçki boğazından geçerken dokunduğu her yeri alev alev yakıyordu. Başının döndüğünü hissetti ama adamın bakışlarına duruşunu bozmadan karşılık vermeye devam ediyordu. '' Daha hafif bir şeyler ister misin?'' Duruşunu bozmak istememesine rağmen elinde olmadan kabul etti bu teklifi. Yine de bir şeyleri başarmış gibiydi, barmenin gözlerinde takdir eden bir bakış vardı şimdi. Oysa o bakışlara ihtiyacı yoktu ki genç kızın.
Öncekinden daha kocaman olan bir bardak dolusu birayı parmakları arasına aldı yavaşça. O sırada yanındaki sandalye hızla çekildi. Bakışlarını kimin geldiğini öğrenmek için o tarafa çevirdi ve oldukça yakışıklı bir çocuğun kendisini süzmekte olduğunu gördü. Kumral saçları ve onlarla uyumlu yeşil renkte gözleri vardı. Yüzündeki sevimli bakış ile kıza doğru yaklaştı. '' Adım Marion, ya seninki?'' Hafif kafası bulanmış olduğundan sorunun arkasında art niyet olup olmadığını düşünemiyordu. ''Rivière.'' diye yanıtladı hiç düşünmeden. Yakışıklı Marion başını hafifçe salladı ve tatlı bir bakışla gülümsedi genç kıza. '' Çok güzel bir isim bu.'' Birasından kocaman bir yudum alırken hafifçe başını salladı. Ardından dudaklarının üzerinde kalmış olan köpüklere aldırmadan genç adama bakmaya devam etti. Marion'un sıcacık parmakları aniden dudaklarına değdiğinde elinde olmadan irkildi. ''Korkma, sadece şurada birazcık köpük kalmış.'' Marion genç kızın kızarmış dudaklarını okşarcasına sildikten sonra geriye çekilmedi. Rivière de buna karşılık kendisini uzaklaştırmadı. Bakışlarını genç adamın zümrüt yeşili gözlerinden ayırdığında başını kapıya doğru kaldırdı. İşte tam da o sırada karşısında heybetli bedeniyle duran abisini gördü. Ani bir hareketle kendisini geriye çekmek için hareket etti ama bunun bir yararı olmadığının farkındaydı. Az önceki sahneyi görmüş olmalıydı. Buna karşılık Marion sıcacık parmaklarını bileklerine dolamıştı ve onu kendisine doğru çekiyordu. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı ve abisinin ne tepki vereceğinden emin değildi. Sert bir hareketle bileğini saran parmaklardan kurtulmaya çalıştı ama bir yararı olmuyordu. Üstelik abisi hızlı adımlarıyla ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile.
Yaşadıklarının omuzlarındaki ağırlığını kaldıramayan ve kendini içmeye veren insanlar, sarhoşların iğrenç kahkahaları, sanki burası çok nezih bir yermiş gibi köşelerde nazik hareketlerle tabaklarındaki yemeklerini bitirmeye çalışanlar, vitrindeki bardakları ellerindeki kirli havlu bezleriyle silmeye çalışan göbekli barmenler... Rivière ilk kez karşı karşıya kaldığı bu manzara karşısında şaşkınla bir hayret nidası kaçırdı dudakları arasından. Her türden insanın, çoğunlukla ayyaşların, geldiği bu mekân ilginç bir biçimde sıcak bir atmosfere sahipti. Her türden insanı görebileceğiniz bir görüntüydü bu, üstelik Rivière burayı sevdiğini hissediyordu daha şimdiden. İnsanların neden buraya gelmekten çekindiğini anladı o an, tehlikeli ve güvende olamayacağınız bir ortamdı burası. Yine de bir şekilde güzel geliyordu genç kıza. Kendine güvenmesinin verdiği rahatlıkla bar taburelerinden birisine oturdu, ağırlığı altında sallanan ahşap eşyaya bakıp homurdandı. Bakışlarını dikkatli bir biçimde üzerinde gezindiren barmene doğru döndüğü an, onun yüzündeki pis sırıtışla midesinin bulandığını hissetti. ''İçki içmek için yaşın tutuyor mu, küçük kız?'' Aşağılanmaktan nefret ederdi Rivière, şu iğrenç adamın da yaptığı da aşağılamaktan başka bir şey değildi. Karşı çıkan asi bir duruşla başını dikleştirdi ve adama meydan okuyan bir bakış fırlattı. ''Elbette tutuyor, kanıtlamamı ister misin?'' Adam yüzündeki sırıtışı bozmayıp hızlı hareketlerle tezgâhın altından küçük bir bardak çıkardı. Elinin altında duran eski bir şişeden koyu renkli sıvıyı bardağa döktü zarifçe. Böylesine kaba bir adamın işini böylesi bir ustalık ve zariflik ile yapması fazlasıyla şaşırtıcıydı. Zaten şu eski mekânda her şey şaşırtıcı değil miydi? Tavan neredeyse yıkılmak üzere gibi duruyordu, köşeleri örümcek ağları istila etmişti. Duvarların renkleri pislikten görünmüyordu ve her yer leş gibi içki kokuyordu. Bakımsızlıktan kıvranan masa ve sandalyelerin müşterileri nasıl taşıdıkları ise cevabı belli olmayan bir başka soruydu. Merakla mekânı izlemeyi bıraktığı sırada barmen hızlı bir biçimde camdan bardağı önüne doğru ittirdi. Meydan okumasını sürdürmeye kararlı olan Rivière, bardaktaki yoğun sıvıyı bir dikişte bitirdi. İçki boğazından geçerken dokunduğu her yeri alev alev yakıyordu. Başının döndüğünü hissetti ama adamın bakışlarına duruşunu bozmadan karşılık vermeye devam ediyordu. '' Daha hafif bir şeyler ister misin?'' Duruşunu bozmak istememesine rağmen elinde olmadan kabul etti bu teklifi. Yine de bir şeyleri başarmış gibiydi, barmenin gözlerinde takdir eden bir bakış vardı şimdi. Oysa o bakışlara ihtiyacı yoktu ki genç kızın.
Öncekinden daha kocaman olan bir bardak dolusu birayı parmakları arasına aldı yavaşça. O sırada yanındaki sandalye hızla çekildi. Bakışlarını kimin geldiğini öğrenmek için o tarafa çevirdi ve oldukça yakışıklı bir çocuğun kendisini süzmekte olduğunu gördü. Kumral saçları ve onlarla uyumlu yeşil renkte gözleri vardı. Yüzündeki sevimli bakış ile kıza doğru yaklaştı. '' Adım Marion, ya seninki?'' Hafif kafası bulanmış olduğundan sorunun arkasında art niyet olup olmadığını düşünemiyordu. ''Rivière.'' diye yanıtladı hiç düşünmeden. Yakışıklı Marion başını hafifçe salladı ve tatlı bir bakışla gülümsedi genç kıza. '' Çok güzel bir isim bu.'' Birasından kocaman bir yudum alırken hafifçe başını salladı. Ardından dudaklarının üzerinde kalmış olan köpüklere aldırmadan genç adama bakmaya devam etti. Marion'un sıcacık parmakları aniden dudaklarına değdiğinde elinde olmadan irkildi. ''Korkma, sadece şurada birazcık köpük kalmış.'' Marion genç kızın kızarmış dudaklarını okşarcasına sildikten sonra geriye çekilmedi. Rivière de buna karşılık kendisini uzaklaştırmadı. Bakışlarını genç adamın zümrüt yeşili gözlerinden ayırdığında başını kapıya doğru kaldırdı. İşte tam da o sırada karşısında heybetli bedeniyle duran abisini gördü. Ani bir hareketle kendisini geriye çekmek için hareket etti ama bunun bir yararı olmadığının farkındaydı. Az önceki sahneyi görmüş olmalıydı. Buna karşılık Marion sıcacık parmaklarını bileklerine dolamıştı ve onu kendisine doğru çekiyordu. Daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştı ve abisinin ne tepki vereceğinden emin değildi. Sert bir hareketle bileğini saran parmaklardan kurtulmaya çalıştı ama bir yararı olmuyordu. Üstelik abisi hızlı adımlarıyla ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile.
- Charles CrestorKurtadam
- Mesaj Sayısı : 88
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 31
Lakap : Animal
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
Paz Nis. 29, 2012 2:41 am
Yıldızlar bu akşam açık gökyüzünün şerefine her akşamdan farklı olarak daha da parıldıyorlardı. Üzerinden bir kuş sürüsü geçerken istemsizce kulak zarında oluşan uğuştuyu yok etmek için işaret parmağıyla kulağının içini sarstı. Kendini daha iyi hisseden kurtadam takım elbisesini düzelttikten sonra cekedinin cebinden bir paket ve bir çakmak çıkardı. Sigarasını yaktıktan sonra çakmağı kapatırken sokağı çınlatan tiz bir ses duyuldu. Yanından geçen bazı cadı ve büyücüler ona hayranlık ve korkuyla karışık bir şekilde baktılar ancak kurtadam onlara aldırmadan Domuz Kafası’na doğru ilerledi. Hava iyiden iyiye kararmıştı, bu şekilde neredeyse gölgelerin içinde kayboluyordu heybetli bedeni. Ancak yine de geçtiği her yerde izini bırakmayı da iyi biliyordu.
Kapıdan içeri girdiğinde ağır bir alkol kokusu yüzüne çarpmıştı. İçeri girdiği anda ortamdaki havanın gerildiğini hissedebiliyordu. Bütün kafalar ona dönmüştü ancak o yalnızca küçük kız kardeşini arıyordu. Burada buluşmak için sözleşmişlerdi; gerçi neden burayı seçtiğini de bilmiyordu. Onun yaşında bir kız için burası oldukça tehlikeliydi ancak kardeşi Hogsmeade’de direkt olarak burayı seçmişti. Gözlerini bara çevirdiğinde vücudundaki tüm kasların gerildiğini hissetti. Kızkardeşi son gördüğünden beri oldukça büyümüştü ve oldukça güzel bir kız haline gelmişti. Bir yeni yetmede bu güzelliği kaçırmamaya karar vermiş resmen ona sarkıntılık yapmaya başlamıştı. Asasını çeken kurtadam, en ufak bir kuşku yaşamadan büyülü sözcükleri herkesin duyabileceği bir şekilde söyledi. “Avada Kedavra.” Asadan çıkan yeşil ışık dosdoğru kız kardeşinin yanında oturan çocuğa çarptı ve onu bir anda yere devirdi. Gözlerindeki korku ölü bedeninden bile anlaşılıyordu genç çocuğun. Barmene bir işaret yaptıktan sonra çocuğu kenara fırlatıp onun yanına oturdu. Barmen ona bir kadeh ateş viskisi koyduktan sonra ölü bedeni barın arka kısmına doğru sürüklemeye başladı.
“Kızkardeşim büyümüş de erkeklerin ilgi odağı mı olmuş? Aslında geri kafalı bir abi falan değilim ama erkek arkadaşın olacak çocukla en son tanışacağın yer burası tatlım. Anlat bakalım nasıl gidiyor hayat?”
Kapıdan içeri girdiğinde ağır bir alkol kokusu yüzüne çarpmıştı. İçeri girdiği anda ortamdaki havanın gerildiğini hissedebiliyordu. Bütün kafalar ona dönmüştü ancak o yalnızca küçük kız kardeşini arıyordu. Burada buluşmak için sözleşmişlerdi; gerçi neden burayı seçtiğini de bilmiyordu. Onun yaşında bir kız için burası oldukça tehlikeliydi ancak kardeşi Hogsmeade’de direkt olarak burayı seçmişti. Gözlerini bara çevirdiğinde vücudundaki tüm kasların gerildiğini hissetti. Kızkardeşi son gördüğünden beri oldukça büyümüştü ve oldukça güzel bir kız haline gelmişti. Bir yeni yetmede bu güzelliği kaçırmamaya karar vermiş resmen ona sarkıntılık yapmaya başlamıştı. Asasını çeken kurtadam, en ufak bir kuşku yaşamadan büyülü sözcükleri herkesin duyabileceği bir şekilde söyledi. “Avada Kedavra.” Asadan çıkan yeşil ışık dosdoğru kız kardeşinin yanında oturan çocuğa çarptı ve onu bir anda yere devirdi. Gözlerindeki korku ölü bedeninden bile anlaşılıyordu genç çocuğun. Barmene bir işaret yaptıktan sonra çocuğu kenara fırlatıp onun yanına oturdu. Barmen ona bir kadeh ateş viskisi koyduktan sonra ölü bedeni barın arka kısmına doğru sürüklemeye başladı.
“Kızkardeşim büyümüş de erkeklerin ilgi odağı mı olmuş? Aslında geri kafalı bir abi falan değilim ama erkek arkadaşın olacak çocukla en son tanışacağın yer burası tatlım. Anlat bakalım nasıl gidiyor hayat?”
- Rivière LyleSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
Paz Nis. 29, 2012 9:49 am
Her şeyin bir sonu vardır, bir de başı. Herkes elbet bir gün ölür ancak bunun ne zaman olacağını kimse bilemez. Ölümün asıl olanının size nasıl çarpacağını asla tahmin edemezsiniz. Yeşil bir ışık huzmesi yanında oturan çocuğun bedenine çarptığında ve Marion'un gözlerindeki o korku dolu hiçliği gördüğünde içindeki dehşet duygusuna engel olamadı. Bir dakika öncesinde kendisine tatlı tatlı bakan o çocuk şimdi soğuk ölümün pençesindeydi. Az önce hayranlıkla kapıldığı orman yeşili gözleri, başka birine ait gibi duruyordu. Ağır karanlığın tenini sardığını hissetti genç kız. Çocuğun tek suçu kendisiyle konuşmaktı, belki de hayatında defalarca yaptığı gibi bir kızla flört etmek, o hiç aklına getiremeyeceği küçücük bir şeyden ölmüştü. Suçluluk duygusu yavaş yavaş kalbini ele geçirirken çok kısa bir an onun için yas tuttu. Kim olursa olsun, şimdiye kadar ne yapmış olursa olsun, bir canlının hiçliğe karışması kadar hüzünlü bir şey yoktu Rivière için. Barmen sert hareketlerle genç çocuğun bedenini özen göstermeksizin barın çıkışına doğru sürüklerken içinde büyüyen öfke kıvılcımlarını hissetti. Varlığının ne kadar gereksiz olduğunu kanıtlıyordu sanki bu hareketiyle. Ölüye saygı denen bir şeyi hiç mi duymamıştı?
“Kızkardeşim büyümüş de erkeklerin ilgi odağı mı olmuş? Aslında geri kafalı bir abi falan değilim ama erkek arkadaşın olacak çocukla en son tanışacağın yer burası tatlım. Anlat bakalım nasıl gidiyor hayat?” Duygudan yoksun söylenmiş bu sözler, genç kızı daha büyük bir dehşete sürükledi. Azıcık bile vicdan azabı çekmiyor muydu? O çocuğu büyük bir rahatlıkla öldürdüğüne göre bunu kaç kez yapmış olabilirdi? Elinde olmadan gerildiğini hissetti. Parmakları arasında ısınmış bardağı sıkıyordu, eklemleri bembeyaz kesilmişti. Başka birisi olsa ondan korkardı elbet ama Rivière için bu pek mümkün değildi. Elinde olmayan bir nedenden dolayı daha abisi olduğunu bilmezken bile onu hissetmişti. İç sesi kendisine onun fazla tanıdık birisi olduğunu fısıldamıştı, o bunun farkında olmasa bile. Charles kendisine her şeyin gerçek yüzünü anlatırken de sırf bu yüzden ona koşulsuz inanmıştı. Zaten başka ne gibi bir seçeneği vardı ki? Yıllardır kendisine çektirmediği eziyet kalmayan babasına mı inanacaktı yoksa gördüğü ilk andan bu yana kendisine zarar verebilecek tüm hareketlerden kaçınmış olan abisine mi? Babası aklına gelince elinde olmadan titredi genç kız. Okulun başlaması onun için güzel bir kaçış olmuştu.
Abisinin sorusuna henüz bir cevap vermemiş olduğunun farkına vardı o an. Ne söyleyebilirdi? Gerçekten de hayatının iyi gittiği yoktu. Kollarındaki ve bacaklarındaki morluklar bile henüz kaybolmamıştı. Hatta bazıları geceleri keskin ağrılar yaratmaya devam ediyordu. Ani bir hareketle onları kapatmak için kollarını saklamaya çalıştı, bacakları için ise yapabileceği bir şey yoktu. Giydiği kısa kot şort fazla acımasızdı ve aldığı darbelerin tüm izlerini olduğu gibi yansıtıyordu. Bu izlerle yaşamaya alıştığı için herhangi bir sorun yoktu genç kız için ancak abisinin bunu öğrenmemesi gerektiğinin bilincindeydi. Yalan söylemeyi pek beceremediği doğruydu, o yüzden yalan söylediği anlaşılmasın diye bakışlarını ondan kaçırdı. ''Gayet iyi gidiyor, ya seninki?'' Kuru bir düğüm boğazında gibiydi. Neden bu kadar beceriksiz olmak zorundaydı ki? Evet, yalan söylemeyi sevmediği bir gerçekti ama bu konuda biraz daha başarılı olabilmeyi dilerdi. Söylediği sözleri kuvvetlendirmek amacıyla bakışlarını genç adamın güzel gözlerine dikti, dudaklarında yapmacık ve ufak bir gülümseme belirdi. Ne kadar inandırıcı olduğunu bilmiyordu yine de başarılı olabilmeyi istiyordu. Yoksa işin sonuçları gerçekten kötü olabilirdi.
“Kızkardeşim büyümüş de erkeklerin ilgi odağı mı olmuş? Aslında geri kafalı bir abi falan değilim ama erkek arkadaşın olacak çocukla en son tanışacağın yer burası tatlım. Anlat bakalım nasıl gidiyor hayat?” Duygudan yoksun söylenmiş bu sözler, genç kızı daha büyük bir dehşete sürükledi. Azıcık bile vicdan azabı çekmiyor muydu? O çocuğu büyük bir rahatlıkla öldürdüğüne göre bunu kaç kez yapmış olabilirdi? Elinde olmadan gerildiğini hissetti. Parmakları arasında ısınmış bardağı sıkıyordu, eklemleri bembeyaz kesilmişti. Başka birisi olsa ondan korkardı elbet ama Rivière için bu pek mümkün değildi. Elinde olmayan bir nedenden dolayı daha abisi olduğunu bilmezken bile onu hissetmişti. İç sesi kendisine onun fazla tanıdık birisi olduğunu fısıldamıştı, o bunun farkında olmasa bile. Charles kendisine her şeyin gerçek yüzünü anlatırken de sırf bu yüzden ona koşulsuz inanmıştı. Zaten başka ne gibi bir seçeneği vardı ki? Yıllardır kendisine çektirmediği eziyet kalmayan babasına mı inanacaktı yoksa gördüğü ilk andan bu yana kendisine zarar verebilecek tüm hareketlerden kaçınmış olan abisine mi? Babası aklına gelince elinde olmadan titredi genç kız. Okulun başlaması onun için güzel bir kaçış olmuştu.
Abisinin sorusuna henüz bir cevap vermemiş olduğunun farkına vardı o an. Ne söyleyebilirdi? Gerçekten de hayatının iyi gittiği yoktu. Kollarındaki ve bacaklarındaki morluklar bile henüz kaybolmamıştı. Hatta bazıları geceleri keskin ağrılar yaratmaya devam ediyordu. Ani bir hareketle onları kapatmak için kollarını saklamaya çalıştı, bacakları için ise yapabileceği bir şey yoktu. Giydiği kısa kot şort fazla acımasızdı ve aldığı darbelerin tüm izlerini olduğu gibi yansıtıyordu. Bu izlerle yaşamaya alıştığı için herhangi bir sorun yoktu genç kız için ancak abisinin bunu öğrenmemesi gerektiğinin bilincindeydi. Yalan söylemeyi pek beceremediği doğruydu, o yüzden yalan söylediği anlaşılmasın diye bakışlarını ondan kaçırdı. ''Gayet iyi gidiyor, ya seninki?'' Kuru bir düğüm boğazında gibiydi. Neden bu kadar beceriksiz olmak zorundaydı ki? Evet, yalan söylemeyi sevmediği bir gerçekti ama bu konuda biraz daha başarılı olabilmeyi dilerdi. Söylediği sözleri kuvvetlendirmek amacıyla bakışlarını genç adamın güzel gözlerine dikti, dudaklarında yapmacık ve ufak bir gülümseme belirdi. Ne kadar inandırıcı olduğunu bilmiyordu yine de başarılı olabilmeyi istiyordu. Yoksa işin sonuçları gerçekten kötü olabilirdi.
- Charles CrestorKurtadam
- Mesaj Sayısı : 88
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 31
Lakap : Animal
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
Paz Nis. 29, 2012 10:01 pm
Charles küçük kız kardeşinin ona yalan söylediğini biliyordu. Yalan söyleme konusunda oldukça beceriksiz olmasının yanı sıra vücudundaki morluklar keskin gözlerinden kaçmamıştı. Güçlü elleriyle kızın iskemlesini tek koluyla yakalayıp kendisine doğru çekti. Bu sırada etraftakilerden bazıları ters ters ona baktılar ancak herhangi bir şey söylemediler. Zaten bir şey söyleyebilmeleri için ya çok sarhoş olmalılardı ya da çok aptal. “Hiçbir zaman iyi yalan söyleyemedin Riviére. Ayrıca dilin hariç başka her yerin doğruyu olduğu gibi gösteriyor.” dedi morlukları göstererek. Yine o babası olacak ruh hastası bu hale getirmişti onu. Eskiden de Charles’a yapmaya kalkardı ancak o babasıyla karşılaştığında kendisini dövebileceği yaşı çoktan geçmişti. Hem vursa ne yapabilirdi ya?
Mekana yeni gelen dört adam dikkatini çekti kurdun. Hepsi leş tiplerdi. Kirli saçları ve pejmürde görüntüleriyle çoğu insanın görüp yolunu değiştirecekleri tiplerdendi. Ancak bunlar buraya yalnızca keşler gibi içmeye gelmemiş gibilerdi. Gözleri Charles’a geldiğinde uzunca bir süre bakıştılar. Adamları gözü tutmamıştı ve özellikle yanında kız kardeşi varken bu adamların ona bu kadar uzun bakmalarından rahatsız olmuştu. Üç adam da bir anda onun üstüne gelmeye başlayınca niyetleri belliydi. Domuz kafası bir anda yeşil ve kırmızı kıvılcımlarla aydınlandı. Charles kızkardeşini barın arkasına doğru neredeyse fırlatırcasına gönderdikten sonra adamların hepsiyle çarpışmaya başladı. Az önce kızkardeşine kırmızı büyüler atan adamlar kendisine yeşil kıvılcımlar fırlatıyorlardı. Bir masayı adamlara fırlatırken gönderdiği iki büyü iki adamı halletmişti bile. Diğer adamla aralarındaki mesafeyi hızla kat ederek tek eliyle boynunu kırdıktan sonra diğer adamın yanına gitti. “Babama selam söyle, bücür.” Ardından adamı asasıyla bayıltıp kız kardeşinin yanına gitti. Elini kızkardeşinin yumuşacık saçlarına koyarak yüzüne bir gülümseme koydu. “Umarım sana kötü abi figürü çizmemişimdir, bu gördüklerini unutabilirsin. Ee nerde kalmıştık?” Kız kardeşinin vücudunun titrediğini hissedebiliyordu. Gözleri dolmamıştı belki ancak yine de bu her zaman karşı karşıya kaldığı bir durum değildi; Charles'ın aksine. Tek eliyle kız kardeşinin omzuna sarıldı. Ona bir parça da olsa kendini güvende hissettirebilmek için...
Mekana yeni gelen dört adam dikkatini çekti kurdun. Hepsi leş tiplerdi. Kirli saçları ve pejmürde görüntüleriyle çoğu insanın görüp yolunu değiştirecekleri tiplerdendi. Ancak bunlar buraya yalnızca keşler gibi içmeye gelmemiş gibilerdi. Gözleri Charles’a geldiğinde uzunca bir süre bakıştılar. Adamları gözü tutmamıştı ve özellikle yanında kız kardeşi varken bu adamların ona bu kadar uzun bakmalarından rahatsız olmuştu. Üç adam da bir anda onun üstüne gelmeye başlayınca niyetleri belliydi. Domuz kafası bir anda yeşil ve kırmızı kıvılcımlarla aydınlandı. Charles kızkardeşini barın arkasına doğru neredeyse fırlatırcasına gönderdikten sonra adamların hepsiyle çarpışmaya başladı. Az önce kızkardeşine kırmızı büyüler atan adamlar kendisine yeşil kıvılcımlar fırlatıyorlardı. Bir masayı adamlara fırlatırken gönderdiği iki büyü iki adamı halletmişti bile. Diğer adamla aralarındaki mesafeyi hızla kat ederek tek eliyle boynunu kırdıktan sonra diğer adamın yanına gitti. “Babama selam söyle, bücür.” Ardından adamı asasıyla bayıltıp kız kardeşinin yanına gitti. Elini kızkardeşinin yumuşacık saçlarına koyarak yüzüne bir gülümseme koydu. “Umarım sana kötü abi figürü çizmemişimdir, bu gördüklerini unutabilirsin. Ee nerde kalmıştık?” Kız kardeşinin vücudunun titrediğini hissedebiliyordu. Gözleri dolmamıştı belki ancak yine de bu her zaman karşı karşıya kaldığı bir durum değildi; Charles'ın aksine. Tek eliyle kız kardeşinin omzuna sarıldı. Ona bir parça da olsa kendini güvende hissettirebilmek için...
- Rivière LyleSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
Paz Nis. 29, 2012 11:26 pm
“Hiçbir zaman iyi yalan söyleyemedin Riviére. Ayrıca dilin hariç başka her yerin doğruyu olduğu gibi gösteriyor.” Bunu zaten kendisi de biliyordu, tekrar edilmesine gerek yoktu ki. Bakışlarını abisininkilere diktiğinde onun gözlerindeki öfkeyi gördü. O henüz hayatında yokken de Riviére cehennemdeydi. Babasının kendisine çektirmediği eziyet kalmamıştı, üstelik ilk seferini hatırlamıyordu bile. Kendisini bildi bileli Fransa'da yaşıyorlardı. O eski, bakımsız ve hayatletli evde. Evleri fazla neşesizdi, çocukluğunda tek arkadaşı dadısı Poitre idi. En iyi tarafı ise bu yaşlı kadının annesinin de dadısı olmasıydı. Normal çocukların aksine yatmadan önce masal değil, annesinin anılarını dinlerdi Riviére. Sırf bu sayede geceleri biraz olsun rahat uyuyabiliyordu ancak bu anların sonu her zaman iyi bitmiyordu. Bir keresinde Poitre onu öylesine güldürmüştü ki kahkaha sesleri babasının çalışma odasına kadar gitmiş olmalıydı. Neşelerinden dolayı onun tahta zeminde çıkardığı ayak seslerini duyamamışlardı. Ahşap kapıyı hızla açmış ve ateş saçan gözlerle Riviére'nin gülen çehresine bakmıştı. Poitre kendisini savunmak için ayaklandığında ise hiddetli bir tokat yaşlı kadının tonton suratına çarpmıştı. Babası onu itekleyerek odadan çıkardığında Poitre'in yaşlı gözlerle kendisine nasıl baktığını hâlâ hatırlıyordu. Sonrasında babası odanın kapısını kilitlemiş ve bütün gece boyu küçük kızı dövmüştü. Kemeriyle defalarca vurmuş, kızarmış dudaklarından çıkan çığlıkların sesiyle egosunu tatmin etmişti. Riviére o günden beri babasının hastalıklı ruhundan nefret ediyordu. Aslında insanlardan nefret etmeyi başaramayan bir kız olmasına karşın babası bu konuya da el atmıştı. O gün sevimli dadısına attığı tokat her şeyden çok etkilemişti Riviére'i. Babasının hastalıklı ruhu altında kendisinin de kirlendiğini kabul etmişti ama o yaşlı kadının hiçbir suçu yoktu. İşte bu yüzden o canavardan nefret ediyordu.
Düşüncelere dalmış bir biçimde anıların ağırlığı altında ilerlerken abisinin bedeninin gerildiğinin farkına vardı. Onun bakışlarını diktiği yere doğru döndüğü sırada, içeriye giren adamlar görüş alanına girdi. Bu dört adamı da tanıyordu, babasının yanında çalışan büyücülerdi dördü de. Kararlı bakışları kendisine kaydığında yüzlerindeki yumuşamayı da görmüştü Riviére. Aslında kötü insanlar değillerdi ancak aileleri nesillerdir babasının soyuna bağlıydı ve bu nedenle de ona hizmet etmek için yetiştirilmişlerdi. Riviére, özgür iradeleri olmayan bu adamlara her zaman üzülmüştü. O sırada ne olduğunu anlayamadan asalar havada yükselirken abisinin kollarının kendi etrafını sardığını ve ani bir biçimde barın arkasına fırlatıldığını hissetmişti. Olduğu yerde kıvrılarak karşısındaki çatışmayı izlerken bu dehşet verici sahneye gözlerini kapatmak istedi ancak bir şekilde bunu yapamıyordu. Kırmızı ve yeşil renkli ışık huzmeleri havada uçuşuyordu. Tek dileği abisine bir zarar gelmemesiydi. Kızıl renkli lanetlerden birisi kendisine doğru gelirken olduğu yerde hızla yana doğru atıldı ve son anda kendisini kurtardı. Abisinin adamları teker teker yenmesini izledikten sonra çatışmanın bittiğine karar vererek olduğu yerden çıktı. Charles yanına geldikten sonra kendisini onun kollarına bıraktı. Kardeşinin yanında güvende hissetmeye çok ihtiyacı vardı.
“Umarım sana kötü abi figürü çizmemişimdir, bu gördüklerini unutabilirsin. Ee nerde kalmıştık?” Az önceki vahşet sahnesini hiç yaşamamış gibi çıkan sevecen ses tonuna karşı istemeden şaşırdı genç kız. O an bir şeyin farkına vardı, titriyordu. Şok geçiriyor olmalıydı. Hızlı bir biçimde sıkıca abisine sarıldı ve kızıl başını onun güçlü bedenine gömdü. Şimdi ikisi de birbirine sarılmıştı. Gördüğü onca ölümün sonunda bilmediği bir nedenden dolayı kendisini huzurlu hissediyordu. ''Senin dışında kimseye bu kadar güvenmedim. Okula başlayana kadar daha önce hiç arkadaşım olmamıştı. Hep bir şekilde dışlanmış hissettim diğerlerine karşı, yaşadığım şeylerden dolayı.'' Bunları neden söylediğini bilmiyordu ama artık bu zehri akıtmaya ihtiyacı vardı. Belki yeri ve zamanı değildi ama bunun pek umrunda olduğunu söyleyemezdi. ''Beni dövmeye ilk ne zaman başladığını hatırlamıyorum, sanırım bir ya da iki yaşındaydım. Elindeki herhangi bir şeyle bana acımadan vururken asla ağlamadım. Ona karşı hep güçlü bir duruşum olsun istedim ama darbelerine karşı koyamıyordum. Hiçbir zaman yeteri kadar güçlü olamadım; hayata ve babama karşı.'' Şimdi çektiği tüm acılar saf gözyaşları halinde yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. ''Teşekkür ederim, beni sevdiğin için ve bana değer verdiğin için. En önemlisi de abim olduğun için. Sen olmasaydın ne yapardım bilemiyorum, belki ruhumun kirlenmesinden çok sonra karşıma çıktın ama senden sonra her şey daha iyiye gitmeye başladı. En azından beni koruyacak birinin olduğunu biliyorum hayata karşı. Yanındayken özgür hissedebiliyorum, zincirlerimi kırmış gibi. İlk karşılaşmamızdan önce bile seni tanıyor gibiydim, ilginç bir biçimde sana kendimi fazla yakın hissediyordum. Şu an bile gerçekten güvenebildiğim tek insansın diyebilirim, sana sahip olduğum için öylesine şanslıyım ki... Yanımda olduğun için çok mutluyum.'' Genç kız kafasını kaldırarak ıslak bakışlarını kendisini izleyen abisine dikti. ''Beni bırakma olur mu? Tek başıma ayakta kalamam ki ben. Aksini söylesem bile göründüğümden daha kırılganım aslında. İşte tam da bu yüzden sana ihtiyacım var. Lütfen, beni terk etme. İlk kez seninle tadabildiğim bu sevgiye ihtiyacım var. Eğer sen beni bırakırsan yalnız kalırım. Yeniden yapayalnız kalmak istemiyorum.'' Kollarını biraz daha sardı abisinin kendisinden güçlü bedenine. Gözyaşları daha da şiddetlenmişti şimdi, küçük bedeni hıçkırıklarıyla sarsılıyordu. ''Gidelim buradan, kaçalım. Yalnızca ikimiz, yoksa babam bizi bulacaktır. O eve tekrar dönmek istemiyorum, tekrar karanlıkta kalmak istemiyorum. Ben ışığı istiyorum, senin sevgini istiyorum. Babamın işkencelerini değil.''Yaşadıklarının etkisinden olsa gerek ayakları altındaki zeminin kaydığını hissetti Riviére. ''Eğer beni istediğim gibi gerçekten sevebileceksen, gidelim buradan. Yoksa o karanlık dünyamda bırak beni. Çığlıklarıma ve yalnızlığıma.''
Düşüncelere dalmış bir biçimde anıların ağırlığı altında ilerlerken abisinin bedeninin gerildiğinin farkına vardı. Onun bakışlarını diktiği yere doğru döndüğü sırada, içeriye giren adamlar görüş alanına girdi. Bu dört adamı da tanıyordu, babasının yanında çalışan büyücülerdi dördü de. Kararlı bakışları kendisine kaydığında yüzlerindeki yumuşamayı da görmüştü Riviére. Aslında kötü insanlar değillerdi ancak aileleri nesillerdir babasının soyuna bağlıydı ve bu nedenle de ona hizmet etmek için yetiştirilmişlerdi. Riviére, özgür iradeleri olmayan bu adamlara her zaman üzülmüştü. O sırada ne olduğunu anlayamadan asalar havada yükselirken abisinin kollarının kendi etrafını sardığını ve ani bir biçimde barın arkasına fırlatıldığını hissetmişti. Olduğu yerde kıvrılarak karşısındaki çatışmayı izlerken bu dehşet verici sahneye gözlerini kapatmak istedi ancak bir şekilde bunu yapamıyordu. Kırmızı ve yeşil renkli ışık huzmeleri havada uçuşuyordu. Tek dileği abisine bir zarar gelmemesiydi. Kızıl renkli lanetlerden birisi kendisine doğru gelirken olduğu yerde hızla yana doğru atıldı ve son anda kendisini kurtardı. Abisinin adamları teker teker yenmesini izledikten sonra çatışmanın bittiğine karar vererek olduğu yerden çıktı. Charles yanına geldikten sonra kendisini onun kollarına bıraktı. Kardeşinin yanında güvende hissetmeye çok ihtiyacı vardı.
“Umarım sana kötü abi figürü çizmemişimdir, bu gördüklerini unutabilirsin. Ee nerde kalmıştık?” Az önceki vahşet sahnesini hiç yaşamamış gibi çıkan sevecen ses tonuna karşı istemeden şaşırdı genç kız. O an bir şeyin farkına vardı, titriyordu. Şok geçiriyor olmalıydı. Hızlı bir biçimde sıkıca abisine sarıldı ve kızıl başını onun güçlü bedenine gömdü. Şimdi ikisi de birbirine sarılmıştı. Gördüğü onca ölümün sonunda bilmediği bir nedenden dolayı kendisini huzurlu hissediyordu. ''Senin dışında kimseye bu kadar güvenmedim. Okula başlayana kadar daha önce hiç arkadaşım olmamıştı. Hep bir şekilde dışlanmış hissettim diğerlerine karşı, yaşadığım şeylerden dolayı.'' Bunları neden söylediğini bilmiyordu ama artık bu zehri akıtmaya ihtiyacı vardı. Belki yeri ve zamanı değildi ama bunun pek umrunda olduğunu söyleyemezdi. ''Beni dövmeye ilk ne zaman başladığını hatırlamıyorum, sanırım bir ya da iki yaşındaydım. Elindeki herhangi bir şeyle bana acımadan vururken asla ağlamadım. Ona karşı hep güçlü bir duruşum olsun istedim ama darbelerine karşı koyamıyordum. Hiçbir zaman yeteri kadar güçlü olamadım; hayata ve babama karşı.'' Şimdi çektiği tüm acılar saf gözyaşları halinde yanaklarından aşağıya doğru süzülüyordu. ''Teşekkür ederim, beni sevdiğin için ve bana değer verdiğin için. En önemlisi de abim olduğun için. Sen olmasaydın ne yapardım bilemiyorum, belki ruhumun kirlenmesinden çok sonra karşıma çıktın ama senden sonra her şey daha iyiye gitmeye başladı. En azından beni koruyacak birinin olduğunu biliyorum hayata karşı. Yanındayken özgür hissedebiliyorum, zincirlerimi kırmış gibi. İlk karşılaşmamızdan önce bile seni tanıyor gibiydim, ilginç bir biçimde sana kendimi fazla yakın hissediyordum. Şu an bile gerçekten güvenebildiğim tek insansın diyebilirim, sana sahip olduğum için öylesine şanslıyım ki... Yanımda olduğun için çok mutluyum.'' Genç kız kafasını kaldırarak ıslak bakışlarını kendisini izleyen abisine dikti. ''Beni bırakma olur mu? Tek başıma ayakta kalamam ki ben. Aksini söylesem bile göründüğümden daha kırılganım aslında. İşte tam da bu yüzden sana ihtiyacım var. Lütfen, beni terk etme. İlk kez seninle tadabildiğim bu sevgiye ihtiyacım var. Eğer sen beni bırakırsan yalnız kalırım. Yeniden yapayalnız kalmak istemiyorum.'' Kollarını biraz daha sardı abisinin kendisinden güçlü bedenine. Gözyaşları daha da şiddetlenmişti şimdi, küçük bedeni hıçkırıklarıyla sarsılıyordu. ''Gidelim buradan, kaçalım. Yalnızca ikimiz, yoksa babam bizi bulacaktır. O eve tekrar dönmek istemiyorum, tekrar karanlıkta kalmak istemiyorum. Ben ışığı istiyorum, senin sevgini istiyorum. Babamın işkencelerini değil.''Yaşadıklarının etkisinden olsa gerek ayakları altındaki zeminin kaydığını hissetti Riviére. ''Eğer beni istediğim gibi gerçekten sevebileceksen, gidelim buradan. Yoksa o karanlık dünyamda bırak beni. Çığlıklarıma ve yalnızlığıma.''
- Charles CrestorKurtadam
- Mesaj Sayısı : 88
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 31
Lakap : Animal
Geri: bir tutam öfke, bir avuç sevgi
Ptsi Nis. 30, 2012 12:43 am
Charles küçük kız kardeşinin bedenini kendisine bastırmasına izin verdi. Söylediklerini dinlerken içinde oluşan büyük nefret dalga dalga yüzüne vuruyordu. Onu yanına almayı kendisi de istemesine rağmen bu şu anlık olanaksızdı. En azından okulu bitirmesi gerekiyordu Charles’la birlikte yaşayabilmesi için. Kaldı ki her ay dönüşümünü kız kardeşinin yakınlarında bulunduğu bir yerde yapmak oldukça tehlikeliydi. İstemeden de olsa ona zarar verebilirdi ve bu onu tıpkı babası gibi biri yapardı ki en son olmak istediği şeydi bu. Kızıl saçlarını göğsüne bastırmış olan kız gözleri yaşlı bir şekilde yüzüne bakarken konuşmaya başladı. “Elbet seni yanıma alacağım Riviéra, ancak bu şu an için mümkün değil. Okulunu bitirene kadar o evde kalmak zorundasın. Ancak merak etme, bu akşamki olay o adama iyi bir ders olmuştur umarım. Her ne kadar onu yenilmez biri gibi görsen de ben ondan çok daha güçlüyüm. Artık senin saçının tek bir teline bile zarar veremez. Şayet ki sana tekrar kötü davranacak kadar aptalsa sana yaptıklarını bir de benim üzerimde denesin. Tabi götü yiyorsa. Hem biliyorsun ki her ay dönüşüm geçiriyorum ve bu anlarda benim yakınımda olmak senin için çok tehlikeli. Ancak emin ol okulunu bitirdikten sonra benimle yaşamaya başlayacaksın.”
Küçük kızı kollarından çektikten sonra bir anda mekanın durumuna daha iyi bakma fırsatı buldu. Barın arkasında bulunan içki şişelerinin çoğu kırılmıştı. Masalar sağda ve solda biçimsizce duruyorlardı; kimisi ters dönmüş, kimisi de parçalara ayrılmıştı. Dükkanın sağ cepheye bakan camının bir bölümü hariç diğer bütün camlar kırılmıştı. “Sanırım buranın temizliği en azından bir hafta sürecek ha?” dedi gülümseyerek. Cebinden iki kese galleon çıkartıp barmene doğru fırlattıktan sonra biraz mahçup bir halde “Kusura bakma Will, umarım bu zararını karşılamaya yeter. Hem eminim sen de burayı yeniden dekore etmek için fırsat kolluyorsundur?”
Charles kırık kapının üzerinden çevik bir hareketle atladıktan sonra kız kardeşinin de yanına gelmesine yardım etti. Genç kızın gözlerinde hala derin bir ıslaklık vardı. Tek parmağıyla yanaklarına bulaşan gözyaşlarını sildikten sonra saatin ne kadar geç olduğunu farketti. Geldiklerinde zaten hava yeterince karanlıktı, sokak lambalarının titrek ışıklarının oluşturdukları aydınlıktan başka hiçbir yerde ışık yoktu. “Sanırım artık okuluna dönmen gerekiyor ufaklık, ben ara sıra buralara gelirim yine. Bu arada...”Charles asasını genç kıza doğr[color=green]ultup düşük sesle bir büyü mırıldandı. Büyü genç kızın tüm bedenini kısa bir süre için ışıkla doldurduktan sonra yok oldu. “Eğer o adam sana bir daha kötü bir şey yapmaya kalkarsa bu büyü sayesinde benim haberim olacak. Yani emniyettesin. Ayrıca şunu unutma, asosyallik kötü bir şeydir. Kendine birkaç arkadaş edin. Emin ol hayatın çok daha iyi bir yola girecek. Tabi bu sırada derslerinden geçemezsen çok fena kapışırız, buna emin olabilirsin.”[/coal vermiyordu.
Küçük kızı kollarından çektikten sonra bir anda mekanın durumuna daha iyi bakma fırsatı buldu. Barın arkasında bulunan içki şişelerinin çoğu kırılmıştı. Masalar sağda ve solda biçimsizce duruyorlardı; kimisi ters dönmüş, kimisi de parçalara ayrılmıştı. Dükkanın sağ cepheye bakan camının bir bölümü hariç diğer bütün camlar kırılmıştı. “Sanırım buranın temizliği en azından bir hafta sürecek ha?” dedi gülümseyerek. Cebinden iki kese galleon çıkartıp barmene doğru fırlattıktan sonra biraz mahçup bir halde “Kusura bakma Will, umarım bu zararını karşılamaya yeter. Hem eminim sen de burayı yeniden dekore etmek için fırsat kolluyorsundur?”
Charles kırık kapının üzerinden çevik bir hareketle atladıktan sonra kız kardeşinin de yanına gelmesine yardım etti. Genç kızın gözlerinde hala derin bir ıslaklık vardı. Tek parmağıyla yanaklarına bulaşan gözyaşlarını sildikten sonra saatin ne kadar geç olduğunu farketti. Geldiklerinde zaten hava yeterince karanlıktı, sokak lambalarının titrek ışıklarının oluşturdukları aydınlıktan başka hiçbir yerde ışık yoktu. “Sanırım artık okuluna dönmen gerekiyor ufaklık, ben ara sıra buralara gelirim yine. Bu arada...”Charles asasını genç kıza doğr[color=green]ultup düşük sesle bir büyü mırıldandı. Büyü genç kızın tüm bedenini kısa bir süre için ışıkla doldurduktan sonra yok oldu. “Eğer o adam sana bir daha kötü bir şey yapmaya kalkarsa bu büyü sayesinde benim haberim olacak. Yani emniyettesin. Ayrıca şunu unutma, asosyallik kötü bir şeydir. Kendine birkaç arkadaş edin. Emin ol hayatın çok daha iyi bir yola girecek. Tabi bu sırada derslerinden geçemezsen çok fena kapışırız, buna emin olabilirsin.”[/coal vermiyordu.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz