leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Bellatrix De'phell
Bellatrix De'phell
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 186
Kayıt Tarihi : 20/04/12

Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Empty Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~

Paz Nis. 29, 2012 7:43 pm
Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Di-QF8N
http://fizy.com/#s/3wdwnd
Bury all your secrets in my skin.
Come away with innocence, and leave me with my sins.
The air around me still feels like a cage,
And love is just a camouflage for what resembles rage again.
Bellatrix De'phell
Bellatrix De'phell
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 186
Kayıt Tarihi : 20/04/12

Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Empty Geri: Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~

Ptsi Nis. 30, 2012 11:45 pm
    ''Gerçekten bunu yapabileceğine inanıyor musun, De'phell?''
    ''İzle ve gör. Belki bir şeyler öğrenirsin.''

    Soğuk parmakları kıkırdayan dolgun dudaklarına dolandığında, gürültü çıkmasını önlemek amaçlı bir eylemde bulunmuştu sadece. Ailesinden gelen veya kendisine ait bir özellik olarak Veela değildi lakin cezbedici güzelliği ve bir Fransız kadını olmasının sağladığı asalet, onu büyüleyici kılıyordu. Ve bu büyüleyici fiziğini de bu gece kullanacaktı. Emindi ki, kütüphanede vaktini geçiren o yakışıklı büyücü de, Bells'e karşı koyamayacaktı. En azından böyle olmasını umut ederken, tüm vücudunda salgılanan cesaret birkaç nefesin ardından ayaklanmasına neden oldu. Ortak Salon'un kapısına doğru ilerliyordu yavaş adımlarla. Geriye baktığında Ophelia'nın yüz ifadesi gözle görülmeye değerdi. Aslında Vıctor'ı etkilediği zaman, yani kazandığında genç cadının yüzünün alacağı şekli çok daha merak ediyordu. Omzuna doğru salınmış düz siyah saçlarını geriye doğru attığında burnuna dolan çikolata kokusu eşliğinde odayı terk etmiş ve adımladığı merdivenlerle gecenin bir yarısı kütüphanenin yolunu tutmuştu. Tabii binanın geniş koridorlarında ilerlerken bu saatte orada bulunmasıyla ilgili söyleyeceği yalanı da uzun uzadıya düşünecekti.



    ₰ 10 saat önce, Büyük Salon.


    ''Emma nereden böyle dönüyor dersin?''
    ''Sence?''

    Kahkaha tufanı iki cadının sohbetinin içine akın ettiği sırada, arkalarından hızlı adımlarla geçen bir alt sınıflardan Forestier olan Emma, iki cadının da seslendirmemesine rağmen aynı tahminde bulundukları gibi kütüphaneden dönüyordu. Küçük, ince ve dikdörtgen şeklindeki gözlüklerinin ardında hüzünlenen gözleri, genç kıza bakıldığında göze çarpan ilk şey oluyordu. Onu tanıyan herkes, yine şansının yaver gitmediğini ve hem eski sevgilisi tarafından aldatılırken hem de sırılsıklam aşık olduğu kütüphane görevlisi tarafından umursanmadığını bilirdi. Lakin bu onun suçu olmamasına karşın, kimsenin de umursadığı bir şey değildi.

    ''Bence biraz da ona hak vermeliyiz, Bella. Sonuçta bahsettiğimiz kişi, Vıctor gibi biri.''

    Elaya çalan gözleri görülmeyen bir şekilde adeta kararmış ve gizlediği hırsı gün yüzüne çıkarmıştı. Üzerine birkaç harf dövmesi bulunan ince parmakları saçlarının arasında gezinirken arkadaşı Ophelia'ya karşı çıkıp çıkmamak konusunda kararsızdı. Başarısız olmak onun doğasında yoktu, kabul lakin böyle bir oyuna kendi de girmek ister miydi ki? Kararsızlığıyla boğuşurken arkadaşının tek kaşını kaldırıp sinsi sinsi sırıtmasını izledi. ''Maalesef katılmıyorum, tatlım. Benim için kolay lokma.'' Yüzüne yapışan sempatik gülümsemesi ardında sinsi bir yılanın zehrini taşıyordu adeta. Uslu bir çocuk olmalıyım, diye düşündü fakat ona göre uslu kavramının anlamı henüz belirgin değildi. Ailesine, arkadaşlarına ve eski sevgililerine yaptıklarından sonra, bir anlık hevesin ona ne tür şeylere mâl olduğunun kendisi de bilincindeydi ancak bu ufak oyun hangi yılanı daha da fazla zehirleyebilirdi ki? Bu nedenle arkadaşının imalı bakışlarına aynı şekilde karşılık verdi. İki cadı oturduğu yerde heyecanla kıkırdarken Ophelia planın girişini yapmaya başlamıştı. ''Bu akşam. Sen kütüphaneye gidersin. Senin peşinden gelmeme gere...'' Kelimeler sürekli olarak yenilenirken duymak istediğinden emin değildi Bella. Son kaybı Ares'ten sonra böyle şeyleri hafife almış ve aşkı onda tattığı gibi kimsede tadamamıştı. Yine de yaşadıklarından ders almamakta ısrarcı davranan dişi, bu akşam planını yürürlüğe koyacaktı. Hayatta hüzne boğulmak için henüz çok gençti.



    ₰ Kütüphane.

    Adımları ve duruşu kusursuz fiziğini daha fazla ortaya çıkarırken içeriden dışarıya loş ışıkların süzüldüğü kütüphanenin kapısında bir nefeslik zaman diliminde bekleyen cadı, yüzünü masumluğa bürüyerek içeriye adımını attı. Gözlerinin derinliklerinde yatan günahkâr, bu gecelik inzivaya çekilmiş ve yerine çocukluğundan kalan o masum küçük kızı bırakmıştı bir sürelik. Dudakları düz bir çizgi halini alan cadı, kahvenin her tonuyla bezenmiş kütüphanenin içinde dolaşmaya başladı. Tılsım bölümünde daha da fazla vakit harcamakla meşgul olduğu sıralar, genç adamın yardımının lazım olup olmayacağını sormasını bekledi. Her nasıl olsa gelecekti, er ya da geç Melek'ine kavuşacaktı Günahkâr dişi. Sadece içinde sıklıkla atmaya başlayan kalbini ona kaptıracağından habersizdi, o kadar.
Vıctor Massingberd
Vıctor Massingberd
Orenthia Kütüphane Sorumlusu
Orenthia Kütüphane Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 91
Kayıt Tarihi : 23/04/12

Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Empty Geri: Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~

Cuma Mayıs 04, 2012 5:31 pm
    Bir gün önce, Avlu.

    ‘‘Senin için buradayım Sky.’’
    ‘‘Bana bakıcılık yapmanı istemiyorum, geri dön.’’

    Küçük kız kardeşine bakarken, yüz hatlarının gerildiğini hissediyordu. Ancak ona sinirli görünmeyecek kadar da sakin olmalıydı. Gerilen çenesi yüzünden, dişleri takırdarken parıldayan gözlerini bir anlığına gökyüzüne çevirdi. İki yıl önce mezun olduğu bu okul kendisine acı günleri hatırlatırken, bir o kadar da mutlu ediyordu. Keşke eskiden de bu kadar berrak görünseydi gökyüzü, diye de düşünmeden edemiyordu. Eski anılara dönmüş, o günleri hatırlayan yaşlılara benzediğini hissedince yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi. Parmaklarını dağılmış siyah saçlarından geçirirken, gözlerini tekrar kardeşine çevirdi. Taş zeminde duran bu küçük cadı, genç adamın her şeyiydi adeta. Yaşam sebebi, sevinci, kederi… Tüm yaşamını onu korumaya adamış, bütün hayallerinden vazgeçmişti. Şimdi lanet olası eski okulunda çalışıyor, kardeşinin izini sürüyordu. Ellerini saçlarından çeker çekmez, genç kızın eğilmiş yüzünü çenesinden tutarak kaldırdı ve kendisine bakmaya zorladı. Yeşil cübbenin içinde kaybolmuş cadının buğday sarısı saçları dalgalanırken, yemyeşil gözlerine kilitlendi adeta. ‘‘Sky, beni zor durumda bırakma. Şimdi binana dönmeni istiyorum yoksa …’’ Genç cadı tehditlere alıştığını belli eden bir tavırla gözlerini devirirken adam çileden çıkmış durumdaydı ancak pes etmeye niyeti de yoktu. Taş zemine ayağını hafifçe vururken, genç cadının dönüp kulelere doğru gittiğini görmek biraz da olsa içini rahatlatmıştı. Artık kızın rahat durmayacağını, tersine daha da çok yaramazlık yapacağını biliyordu. Ancak gerçekleri örtmek, ona göre bir şey değildi asla.



    Kütüphane.

    Bir gündür, kardeşinin karşısına çıkmamaya çalışırken onu izlemek oldukça zor oluyordu. Eskiden kütüphanede gezmekten zevk alan kardeşi, Vıctor yüzünden kapısından bile geçmiyordu. Genç adam suçun kendisinde olduğunu düşündüğü her an başına derin bir acı saplanıyor, buraya geldiğine lanet ediyordu. Ancak yapacak hiçbir şeyi yokken, tüm beklentilerinden vazgeçmişken dışarıda olsa da bir faydası olmazdı. Önünde duran eski ve oldukça büyük kitabın sayfalarına dokunduğunda tüm düşüncelerinin uçtuğunu anlamıştı. Tek isteği tozlu rafların içinde kaybolmak, hatta bilgi krizine girmekti. Kardeşinin üstüne düştükçe, kendi yaşamından ettiği fedakârlıklar canını acıtsa da ona sahip çıkmalıydı. Ta ki genç cadının kendisine sahip çıkacağını anlayana kadar…

    Düşüncelerinden sıyrılmaya çalışıp, kendini önündeki kitaba bırakmaya çalışırken kitapların arasından gelen çıtırtı dikkatini çekmişti. Yerinden yavaşça kalkarak, karanlık rafların arasına doğru attı kendini. Adımları bedenine oranla küçük olmasına rağmen, elleri her an birine vurabilecek gibiydi. Büyük ihtimalle ergen çiftlerden biri diye düşünüyordu ancak gördüğü karşısında yanıldığı belliydi. Omuzları üzerinde toplanmış olan kuzguni saçları, gözlerinin ışıltısını ortaya çıkartırken elleri bir meleğinki kadar narindi. Rafların arasında dolaşan elleri, sanki bulutların üzerinde dolaşıyormuşçasına bir his veriyordu. Sert bakışların kendisine döndüğü anda, tanrıçanın tüm duygularını hissetmişti bedeninde. Tanrıça… Sessiz mırıldanmasını belli etmemeye çalışarak adımlarını yavaşlattı ve kusursuz sesinin dolgun dudaklarından çıkmasını sağladı. ‘‘Yardıma ihtiyacınız var mı bayan?’’

Bellatrix De'phell
Bellatrix De'phell
Ravenclaw V. Sınıf
Ravenclaw V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 186
Kayıt Tarihi : 20/04/12

Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Empty Geri: Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~

Salı Mayıs 15, 2012 3:29 pm

    Geçmek bilmeyen dakikalara inat, birkaç nefeslik bir süre içerisinde sessizliğe boğulmuş kitap yuvasını delip geçen ayak sesleri genç cadının kulağına doğru fısıltı misali süzülmüştü. Sesler daha da yakınlaşmaya başladığı sırada, olduğu yerde yüzüne şaşkınlık dolu ifadesini yapıştırarak ve gözlerini olabildiğince masumluk seviyesine taşımıştı. Her şeyden habersiz, saf kızı oynamak ona belki bu oyunda büyük yardım sağlardı. Daha önce sadece uzaktan gördüğü bu beden, yakından normalden daha da çekici duruyordu. Dudakları öylesine dolgun, saçları öylesine yumuşak, ve vücudu öylesine kusursuz duruyordu ki, son durak olan gözlerine geldiğinde kalbi saniyenin beşte birlik bir süresi kadar duracakmış gibi olmuştu. Gördüğü iki çift parıltı, karanlık okyanusların derininde yanan bir kibrit misali, kendi bakışlarına işlemişti. Solukları parelere ayrılırken, kendini kaptırmanın ne kadar düşürücü olabileceğini hissettiği anda, toparlandı. Diğerleri gibi değildi, olamazdı. Aptal aşık olmak, he? Bunun aşk olup olmadığından emin bile değildi. Doğrusu, umurunda da değildi. Oradaydı; çünkü yapması gereken ufak ve eğlenceli bir görevi vardı. Kulaklarının kapılarını aralayan ses, daha önce duyduğu hiçbir sese benzemiyordu. Eğer büyüden haberi olmasa, nasıl bir şey olduğunu bilmese, sıfatı olarak 'büyüleyici'yi bile kullanabilirdi.

    ''Yardıma ihtiyacınız var mı bayan?''

    Sustum.
    Sessizlik, gece kadar soğuk... Kelimeler anlamsızlığa boğulmuş, dudakları hayatını çölde geçirmişçesine kurumuştu sanki. Anlamını yitiren sözcüklerden birkaçını aklına getirmeye çalışsa da, nafileydi. Boşlukta ruhu bedeninden çekilmiş gibi duruyordu. Yalnızca Vıctor ve O. İkisi, evreni kapsayan tüm canlıları yok sayıp, her şeye meydan okumuşçasına yalnız ve özgürdüler gözlerinin ardında gördüğü bir anlık düşte. Genç adamın parmakları dokunmaktan, dokunsa dökülecekmiş gibi gördğü cadının parmaklarına kenetli. Sonsuzlukta yok olmak gibi bir şeydi.

    Bekledim.
    Öylesine, hiçlikte, sonsuzlukta, ölesiye... Gözleri karanlığı delip geçen parıltılarla yeniden karşılaştığı sırada nefessizlikte boğulmak üzereyken kendine gelmişti. Yüceliğinin sınırı yokmuş gibi bakıyordu, Tanrı'sı ona. Tanrı? Böyle mi olmuştu şimdi de? Nefes aldı ve Tanrı'sından çaldığı havayı geri yerine iade etmek suretiyle yeniden araladı dudaklarını, bir gıdım hava boşluğa yayılmıştı.

    Binlerce siyah kelebek kanatlanıyor içimde. Kalbim, uzaklarda bir yerde.
    Çenesi daha fazla dikleşmiş ve gururla kibir karışımı bir duygu patlaması yaşamıştı bir an. Parmakları asılı unuttuğu kitap raflarından ayrılırken bakışlarına en manasızlığı yükledi, Bella. İçinde kopan fırtınaları, güçsüz bir dal parçasının arkasına gizledi ve kağıttan cildine tebessüm yapıştırdı.

    Kalbim, kayıp.
    Ama umursamadı. Ufak bir oyundan ibaretti sadece. Sadece. Oyun. Bu kadar. Sadece, oyun. Defalarca aynı kelimeler içinde tekrarlanırken, saniyelerin ilerlediğini akıl etmek çok sonraya düşmüştü. Nerede olduğunu hatırlamak için, soğuk ama masum yüzünü raflara doğru çevirdi. Şanslıydı ki, daha öncesinde adını duyduğu bir kitaba denk gelmişti. Tılsım bölümündeydi, tıpkı son hatırladığı gibi. İnce, beyaz parmakları gözleriyle süzdüğü kitaba uzanırken, sesini olabildiğince sade ama kusursuz bir tonda melodileştirmeye çalıştı.

    ''Sanırım, .... Buldum. Tılsım dersi için gelmiştim aslında. Aradığım tam olarak bunda mı, bilmiyorum gerçi.''

    Saçmalamak bu olsa, gerekti. Kaplumbağa gibi kabuğuna çekilmişti. Sessizlik, onun en güçlü silahı ve kabuğuydu. Ama yine içinde bas bas bağıran çığlıklar, sükunetin en büyük günahkârıydı. Sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi. Cehennem'in azizi, sessizliğine bürünmüş bir şekilde Melek'i baştan çıkarmaya çalışırken, düşlerine misafir olan hayalleri, ondan habersiz gerçekleşme yolunda ilerliyordu. Ve bu olmasını istediği, isteyeceği son şey olmalıydı. Birine bağlı kalmak, hayatını tek bir şeye adamak, yapamazdı Bella. Direnmez, gücü yetmezdi. Kendine dahi değmeyeceğini düşünürdü ve değmezdi de. Çünkü biliyordu ki, hayatında sevdiği tek insana büyük acılar yaşatmıştı. Daha fazlasını istemek, bencillikti; ve daha fazlası da, Tanrı'ydı. Daha ne kadar bencil olabilirdi ki?
Vıctor Massingberd
Vıctor Massingberd
Orenthia Kütüphane Sorumlusu
Orenthia Kütüphane Sorumlusu
Mesaj Sayısı : 91
Kayıt Tarihi : 23/04/12

Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~ Empty Geri: Günahkâr'ın Arzuladığı Melek ~

C.tesi Haz. 02, 2012 9:18 pm
    Tanrıça olarak isimlendirdiği cadıya uzun süre baktı. Aynı onun da kendisine baktığı gibi… Koyu renk gözleri, kütüphane görevlisini etkisi altında bırakırken cüppesinden kıvrımlı vücut hatları belli oluyordu. Bir anlığına mavi gözlerinin ışık saçarak parıldadığını hissetti ancak burada ne için olduğu belliydi. Adam gibi görevini bir sene daha yapıp, kardeşinin izini sürecekti. Verdiği yeminler ve sözler, kardeşinin iyiliği içindi sadece. Yıllar önce bu okulda yaşadığı destansı aşk kendisine fazla gelirken, sevdiğinin ruhunu acıtmaya niyeti yoktu. Tabi, onu unutma süreci boyunca cehennem ateşi ile yandığını biliyordu. Peki, bu kızı ağına düşürse kendini daha mı iyi hissedecekti? Aynı diğer kızlara yaptığı gibi…

    Kafasını yavaşça sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Büyük elini başına atıp, parmaklarını siyah saçlarının arasından geçirdi. Amaçlarını unutmak onun için bir hobi olmuşken, yaşadıklarını hatırlamak fobi hissi yaratıyordu. Derin bir nefes alarak cadının konuşmasını bekledi. Belli ki kitap almak için gelmişti. Başka ne amacı olabilirdi ki, böyle masum bir güzelin?

    ‘‘Sanırım, .... Buldum. Tılsım dersi için gelmiştim aslında. Aradığım tam olarak bunda mı, bilmiyorum gerçi.’’

    Kızın sesi, kulağına ulaştığında donmuş olduğunun farkında bile değildi. Mantıklı olanda buydu zaten. Bu kadar güzel bir bayana yakışacak tek ses olan bu melodimsi tını ancak meleklere ait olmalıydı. Belki ona melek demek bile hakaret sayılıyordu. Birkaç büyük adımda kızın yanına ulaşınca, meleksi kokusunu içine çekti ve gözlerini kapattı. Ruhuna dolan ve onu sarıp sarmalayan güzel kokunun ardından kızın elindeki kitabı aldı ve göz gezdirdi. Boğazını temizledikten sonra kalın sesin koridorda yankılanmasına izin verdi. ‘‘Bana ne aradığını söylersen daha fazla yardımım dokunabilir. Belki aradığın şey hakkında benden bilgi alabilirsin.’’ Bakışları sararmış kitabın sayfalarından kızın gözlerine doğru kaydı. Cennetin kapıları son bir kez daha açılmıştı sanki, kütüphane görevlisine.

Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz