- Noemi Lia O'BrienRavenclaw III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 23
Kayıt Tarihi : 30/04/12
Yaş : 27
Lakap : Adı güzel onun.
Noemi Lia.
Ptsi Nis. 30, 2012 2:29 pm
İstenilen bina; Forestier.
Kısaca karakteristik özellikler; Noemi oldukça hareketli bir tiptir. Deli doludur. Müziği çok sever, sigaradan nefret etse de içki içmeyi sever. Küçüklüğünden beri kendini kızdıranlara karşı o kadar nazik davrandığı söylenemese de Forestier olunca ailesi şaşırmamış değildir. Laf anlamaz biridir, bateri çalıyor. Şaka yapmayı sever. Kendini bir şey sanan tiplere gıcık olur. Rahat bir tiptir, öyle mızmız kızlar gibi değildir. İstediği zaman yerine göre davranmayı bilir.
İstenilen dönem; III.
Kısaca karakteristik özellikler; Noemi oldukça hareketli bir tiptir. Deli doludur. Müziği çok sever, sigaradan nefret etse de içki içmeyi sever. Küçüklüğünden beri kendini kızdıranlara karşı o kadar nazik davrandığı söylenemese de Forestier olunca ailesi şaşırmamış değildir. Laf anlamaz biridir, bateri çalıyor. Şaka yapmayı sever. Kendini bir şey sanan tiplere gıcık olur. Rahat bir tiptir, öyle mızmız kızlar gibi değildir. İstediği zaman yerine göre davranmayı bilir.
İstenilen dönem; III.
- Örnek RP;:
Kuru ve soğuk havada tek bir rüzgar bile esmiyordu. Hava aydınlanmak ile gecede kalmak arasında kalmış gibi duran bir kızıllıkta idi.
Fiyakalı takım elbiseleri olan, uzun, koyu ve yakası geniş ve papyonlarını ve de fırfırlarını gösterecek kadar genişlikte açık duran kabanlar giymiş, Hitler tarzı ufak bıyık bırakmış adamlar en önlerde durmuşlardı. Daha gerilerdeyse bu soğuk havaya rağmen ince, paçavramsı şeyler giymiş insanlar vardı. Kıyafetlerinden sökükler sarkıyordu ve bazıları sandalet giyiyordu.
Annesinin elini tutanlar küçük çocuklar, ağlayanlar, gözlerini kaçıranlar, nefretle bakanlar... Herkes ayrı telden çalıyor gibiydi. Fakat yine de kimseden çıt çıkmıyordu.
Bir karganın gaklaması yankılandı gökyüzünde. Küçük bir çocuğun annesinin eteklerine asılıp adeta çığlık atarak ağlaması ve annesinin onu susturmaya çalışırken eteklerini çekiştirmesi haricinde bir ses duyulmadı önce. Sonra uzun, bej rengi bir pardösü giymiş, siyah fötr bir şapka takmış olan bir adam öksürdü. İnsanlar bu sessizlikte ses çıkaran herhangi bir şeye bakıyorlardı. Esasında bunun bir nedeni de gözlerini meydanın orta tarafında, bir haca bağlanmış, siyah elbisesi yer yer yırtılmış ve yüzünde morluklar olan siyahi kadına bakmamaya çalışmaktı.
Kadın kolları iki yana açılmış vaziyette, bacakları da bileklerinden bitişik olarak zincirlenmişti. Zincirlerin temas ettiği yerlerde oluşmuş yaralar kırmızının çeşitli tonlarında görünüyordu ve çektiği acıyı belli etmek istercesine gecenin kızıllığında adeta parlıyordu.
Kadın başını kaldırmakta zorlanıyordu ve bu çok aşikardı. Fakat yine de başını öne eğmemek için tüm iradesini kullandığı gözler önündeydi.
Elbisesi yer yer delinmiş, yırtılmıştı. Vücudunda görünen çeşitli yerlerde yaralar ve morluklar görülüyordu. Havadaki soğuğa rağmen yüzünden damlayan terler vardı. Bilekleri karşı koymaktan yorulmuş, zincirlerle mücadele etmekten parçalanmış halde sarkık duruyordu. Her insanla göz göze gelmeye çalışıyor gibiydi.
Yorgun ve bitap düşmüş bedeninde hızla dönen gözleri kimin üzerine çevrilse sanki yanıp kül olacakmış gibi bir telaşla başka yere bakıyordu. İnsanlar ondan korkuyordu.
Zaten esas kahpelikleri de bu değil miydi? Burada kutsal dedikleri bir tahta parçasına zincirlenen, saatlerce aç ve susuz bırakılan ve öncesinde uzun ve bol acılı bir işkenceye maruz bırakılan kendisiydi. Ve insanlar, bunu sırf ondan 'korktukları' için yapıyorlardı. Şuanda ondan 'korktukları' için yüzüne dahi bakamıyorlardı. Oysa onda onları korkutacak hiçbir şey yoktu. Onun diğerlerinden bir farkı yoktu ki. O kimseyi içinde bulunduğu duruma düşürmemişti. Bir sokak hayvanının dahi kılına zarar vermemişti, bir çocuk kadar bile zararlı olmamıştı çevresine. Onun için üzülen belki bir kişi vardır umuduyla kalabalığa baktı. Küçük bir çocukla göz göze geldi ve çocuk korkuyla ağlamaya başladı ve annesinin eteklerine gömüldü. Ne yani, bir çocuğun kabusu mu olacaktı? Peki ya küçük bir çocuğun önünde cinayet işlemek nasıl bir davranıştı?
Düştüğü küçük düşürücü durumun siniriyle ve birazda canının korkusuyla yeniden el ve ayak bileklerini sallamaya zincirlerden kurtulmaya çalıştı. Bütün herkes korkuyla ilgisinni ona verdi, anneler çocuklarına sarıldı ve birden tüm kalabalığı fısıldaşmaların oluşturduğu bir uğultu kapladı. Biraz önce öksüren bej renkli pardösülü adam kadının yanına geldi ve ''Sessizlik!'' diye bağırdı herkese. Herkes bir anda sessizleşti ve dikkatle adama bakmaya başladı. Siyahi kadın ise hala olduğu yerde debeleniyordu. Adam kadına döndü, küçümseyici bir şekilde yüzünü buruşturdu ve tam aşağılayıcı bir şeyler söylemek üzere ağzını açtı ki siyahi kadın elinden gelen tek şeyi yapıp adamın yüzüne tükürdü. Adam şaşkınlıkla birden donakaldı. Kalabalıkta ise birkaç ''Hii!'' sesi haricinde kimsenin nefes alışı bile duyulmuyordu. Adam donuk hareketlerle paltosunun cebinden bir mendil çıkardı, yüzünü sildi ve şapkasını düzeltti. Ardından mendili geri cebine koydu ve hiçbir şey söylemeden, kimsenin yüzüne bakmadan hacın arkasına dolandı, eğilip yerden bir şey aldı ve tekrar gelip kadının gözlerinin içine baktı. Küçümser bir edayla kadını şöyle bir süzdü ve ''Bunu yapmamalıydın.'' tarzında başını iki yana salladı.
Sonra elinin arkasında sakladığı bir hançeri çıkarıp hızla siyahi kadının omzundan boynunun altına doğru bir çizik çizdi. Kadın acıyla haykırdı ve yırtılan elbisenin altında görünen, yeni oluşmuş yaradan oluk oluk kanlar akmaya başladı. Kadın kendi kanının sıcaklığıyla ısınırken dişlerini sıkıp kendini başını eğmemeye, adama bakmaya zorladı. Adam zafer edasıyla sırıtıyordu. Aynı şapşal ifade kalabalıktan özellikle ön safhalarda duran ve kıyafetlerinden asil oldukları belli olan kişilerde de vardı. Birkaç ufak çocuk ise kafasını çevirmiş ve çığlık atmıştı.
Bej pardösülü adam tekrar fötr şapkasını düzeltim kalabalığa döndü ve ''Bugün, henüz sabahın ilk saatleri burada, sıcacık yataklarımızdan uzak bir yerde toplanmamızın nedenini hepimiz biliyoruz.'' diye lafa başladı. Onun lafa başlamasıyla birkaç yerden fısıldamalar geldi ama onlarda anında kesildi. ''Bu gördüğünüz kanı bozuk yaratık, bizim toplumumuzu kirletiyor.'' diye devam ettirirken arkasına bakmadan eliyle kadını işaret ediyordu. ''Bizim anlayamayacağımız büyü ve lanetlerle gençlerimizin aklını çeliyor! Bizi kötüye sürüklüyor, kuklaları yapıyor!'' diye hararetle devam etti. Konuşurken kalabalığa bağırıyordu. Kadın adamın sözlerinin kalabalıkta bıraktığı etkiyi gözlemlerken adeta manevi olarak yıkılıyordu. Nasıl oluyordu da böyle saçmalıklara kanıyorlardı? ''Bu ve bunun gibi yaratıkları, toplumumuzu kirleten bu kanı bozukları, sizlerin adınıza, hepimizin iyiliği ve sağlığı adına temizlemek bizlerin görevidir!'' diye bağırdı ve bir kolunu havaya kaldırdı. Gaza gelen halk ise coşkuyla ona katılıyor, tezahürat yapıyor ve alkışlıyordu.
Birden herkes hareketlendi. Herkes eline bir odun parçasından yapılma gibi duran meşalelerden aldı, en başta ateşi olan birkaç kişi elindekileri yaktı ve büyük-küçük, zengin-fakir, yaşlı-genç demeden ilk kez fark gözetmeksizin herkes ateşini birbiriyle paylaştı.
Hava bir anda puslu duman kokusuyla doldu. Etraf gri bulutlarla çevrelenmiş gibi durdu. Siyahi kadın gri bulutların arasında bir göl gibi duran kırmızı-sarı dalgalanan meşalelere baktı ve o gece ilk kez gerçek olarak can korkusunu tattı. Duman yüzünden gözleri yanıyordu ve öksürme isteği duyuyordu fakat korkudan zaten hareket ettiremediği bedeni kaskatı kesilmişti. Gözünü dahi kırpamıyordu. İnsanların suratındaki o kana susamışlık ifadesi kanını donduruyordu. Küçük bir çocuğun elinde bile ufak bir meşale vardı. İnsanlar ellerindeki meşaleleri aşağı yukarı sallayarak ''Cadıya ölüm!'' diye sloganlar atmaya başladılar.
Kadın gözlerini dans eden kırmızı şekillerden ayıramadan yutkundu ve alevlerin arasında kalacağı o acı dolu olacağından emin olduğu anı beklerken gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Göğsünün acısı geçmişti artık, beyni o acıyı düşünemeyecek kadar doluydu çünkü. Kaçırdığı bir hayatı düşündü. Yaşayacak olupta yaşayamadığı onca şeyi. Evlenecekti belki de, aynı ona benzeyen çocukları olacaktı. Biri kız biri erkek. Erkek olan daha büyük olacaktı, eğer kız kardeşine sataşırlarsa hemen sahip çıkacaktı. Ama onun kızı da öyle boş olmayacaktı, kendini koruyabilecekti. Ona şımaranların gününü gösterebilecek gibi biri olacaktı. Sonra özel günlerde annesini ziyarete gideceklerdi ve çocuklar koşup büyükannelerine sarılacaklardı. Oyuncak bir snitch'in peşinden koşacaklardı bahçede. Hatta ''Anne! O oyuncakları ya biri görürse, bu tehlikeli.'' diye kızacaktı annesine.
Ama bunların hiçbiri olmayacaktı. Onun yerine, hayatında asla olamayacak olan kızına yakıştırdığı kendini koruyabilme özelliğinden maruz, burada bir dolu kana susamış insan tarafından acı ile öldürülecekti.
''Daha yeni üniversite başvurumu yapmıştım.'' diye düşünmeden edemedi. Umduğu hayatı asla yaşayamayacaktı.
Gözlerini kapayıp o can alıcı anın gelmesini bekledi. Yapabileceği hiçbir şey yoktu artık. Çok geç kalmıştı, hiçbir şey yapamamıştı. Tek yapabildiği umarım uzun sürmez diye düşünmek oldu.
''Extinguish!''
Kadın hayali sesler duymaya başladığını sandı ama gözlerini açması daha beynine sinyal gönderilemeden bile önce oldu. Şaşkınlıkla insanların üzerinde süpürgeleriyle bir oraya bir buraya uçan, ateşleri söndüren üç cadıya baktı. Eğer kendinde olsaydı bir sevinç ve şaşkınlık çığlığı atardı ama bunu dahi yapamayacak kadar şaşkın ve bitaptı.
İnsanlar çığlık çığlığa koşturuyor, oradan olabildiğince çabuk uzaklaşmak için birbirlerini eziyorlardı. Az önce kana susamış olan toplum, şimdi çil yavrusu gibi dağılıyordu. Kimse ardına bakmıyordu.
Herkesin tamam olduğunu düşünen üç cadı aşağıya indiler ve hacın yanında elinde hançerle gözü dönmüş adamın onları beklediğini gördüler.
Adam, fötr şapkası ve bej rengi pardösüsüyle beraber dışarıdan bakıldığında çok saygın ve aklı başında gibi görünüyordu. Fakat o anda öyle bir bakışı vardı ki, kıyafetlerin çalıntı olduğu düşünülürdü. Gözlerini pörtletmiş, bir yandan sırıtarak ''Hadi gelsenize, korktunuz mu!'' dedi. Cadılar şaşkınlıkla adama baktılar. İçlerinden biri ''Gerçekten mi?'' dedi alaycı bir tavırla ve asasını doğrultup ''Sersemlet!'' diye bağırdı. Adam anında yere düştü ve cadılar bir daha adama bakmaksızın kadının yanına gelip birkaç şükür bildiren şeyler söylediler. Kadın ise sadece ''Geldiniz.'' diyebildi. Sesi uzun süre konuşmamaktan çatallaşmıştı. Bunun üzerine biri ''Tabii geldik, küçük kardeşimizi bu delilerin eline mi bırakacaktık?'' dedi gülümseyerek. Cadılar kadını demirlerden kurtardılar, fakat kadın anında yere yığılıyordu ki biri onu yakaladı.
Bilekleri uzun süre aynı şekil asık kalmış olmanında verdiği acıyla işe yaramaz durumdaydılar. Açlıktan ve susuzluktan başı dönüyordu. Onca işkencenin acısı ise şimdi çıkıyordu. Kadınlar onu tuttular ve onu düzelteceklerini ona temenni ettiler, söz verdiler. Bir şekilde onu da süpürgenin üstüne oturtmayı başarınca oradan çok uzaklara gitmek üzere havalandılar.
Uzun bir sürenin ardından, uzun bir süre sessiz durmalarını sağlayacak soruyu sordu biri.
''Ee, hala mugglelara bir cadı olduğunu ifşa etmek istiyor musun?''
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Noemi Lia.
Ptsi Nis. 30, 2012 2:45 pm
Rütbe veriliyor.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz