w. goldstein
2 posters
- Wilbur GoldsteinŞarkıcı
- Mesaj Sayısı : 186
Kayıt Tarihi : 30/04/12
Lakap : Willie.
w. goldstein
Ptsi Nis. 30, 2012 4:12 pm
İstenilen bina; Selfier
Kısaca karakteristik özellikler;Sosyallikle uzaktan yakından alakası yok. Okulda devamlı olarak konuştuğu kişilerin sayısı onu geçmez. Konuştuğunda ise genellikle uzun cümleler kurma ve cümlelerinin sonunu getirmeme eğilimindedir. Kitaplarla bir hayli haşır neşir olan babasının sayesinde Wilbur da kitaplara merak salmıştır. İlgisi pek bilinmeyen, nadir, az duyulmuş garip kitaplara karşı olmakla beraber, bazı çok bilinen kitaplar da favorisidir. Örneğin A Christmas Carol ve The Portrait of Dorian Gray. Kitap okurken elinde mutlaka bir kurşun kalem olur, bulduğu boşluklara kendi düşüncelerini yazmak, satır altlarını çizmek için. Kimsenin bilmediği, duymadığı, görmediği kitapları okumayı, onlardan alıntılar yapmayı sever. Yine babasının sayesinde incelemeye merak salmıştır. Yaklaşık iki senedir eline geçen İncilleri inceliyor, birbirleriyle karşılaştırıyor. Bunu neden yaptığını sorduklarında kesin bir cevap vermekten yoksun. Varoluşunun bir gereği gibi bir şey bu onun için. Bir de her çeşit dini metinlere ilgi duyuyor. Onlardaki romantik anlatımı çok seviyor. Okulda başarılı sayılabilecek bir öğrenci. Ancak bunun nedeni çok zeki veya aşırı çalışkan olması değil. Sadece ders çalışmak onun için bir yük de değil, zevk de değil. Favori dersi Sihir Tarihi. Sözcüklere boğulmayı seviyor. Uygulamalı derslerden ziyade teorik olanlarda daha başarılı. *sanki olmadı ama, aklıma ne geldiyse yazıverdim*
İstenilen dönem; IV
Örnek RP;
Kısaca karakteristik özellikler;Sosyallikle uzaktan yakından alakası yok. Okulda devamlı olarak konuştuğu kişilerin sayısı onu geçmez. Konuştuğunda ise genellikle uzun cümleler kurma ve cümlelerinin sonunu getirmeme eğilimindedir. Kitaplarla bir hayli haşır neşir olan babasının sayesinde Wilbur da kitaplara merak salmıştır. İlgisi pek bilinmeyen, nadir, az duyulmuş garip kitaplara karşı olmakla beraber, bazı çok bilinen kitaplar da favorisidir. Örneğin A Christmas Carol ve The Portrait of Dorian Gray. Kitap okurken elinde mutlaka bir kurşun kalem olur, bulduğu boşluklara kendi düşüncelerini yazmak, satır altlarını çizmek için. Kimsenin bilmediği, duymadığı, görmediği kitapları okumayı, onlardan alıntılar yapmayı sever. Yine babasının sayesinde incelemeye merak salmıştır. Yaklaşık iki senedir eline geçen İncilleri inceliyor, birbirleriyle karşılaştırıyor. Bunu neden yaptığını sorduklarında kesin bir cevap vermekten yoksun. Varoluşunun bir gereği gibi bir şey bu onun için. Bir de her çeşit dini metinlere ilgi duyuyor. Onlardaki romantik anlatımı çok seviyor. Okulda başarılı sayılabilecek bir öğrenci. Ancak bunun nedeni çok zeki veya aşırı çalışkan olması değil. Sadece ders çalışmak onun için bir yük de değil, zevk de değil. Favori dersi Sihir Tarihi. Sözcüklere boğulmayı seviyor. Uygulamalı derslerden ziyade teorik olanlarda daha başarılı. *sanki olmadı ama, aklıma ne geldiyse yazıverdim*
İstenilen dönem; IV
Örnek RP;
- Spoiler:
“Hey, Lucas! HEY! Nereye gidiyorsun bu saatte?” Ortak salondan kimseye ses etmeden sıvışmayı planlayan sarışın genç büyük bir hata yapmış, Penny'nin ortalıkta olabileceği gerçeğini gözden kaçırmıştı. Olduğu yerde donakalan delikanlı yüzünde endişe, korku ve ele verilmenin telaşını barındıran bir ifadeyle pek de dünyalar güzeli olmayan kıza döndü. “Eöeeeöe... Penny... Şey...” “Ney?” Kız tek kaşını kaldırmış, kollarını göğsünde birleştirerek bilgiç bir tavır takınmıştı. Lucas itiraf etmeliydi ki o an Penny Whiting'den gerçekten nefret ediyordu. “Profesör Dubois'nın yanına. Cezaya kaldım da, ek ders için yani... biliyorsun, karanlık sanatlara karşı sav-” “Bu saatte mi?” Eh, kız haklıydı. Saat neredeyse gece yarısı olmuştu. Mösyö Jean-Pierre 'über-korkunç' Dubois güzellik uykusunu bölüp öğrenciye ceza verecek biri değildi. “Şimdi Profesör Dante'ye binadan firar ettiğini söyleyeceğim. Ve yalnız olmadığını da biliyorum. Mutlaka Goldstein, Larkin, Perkins ya da Byrnes'ün biri, Merlin biliyor ya belki de hepsi seninle birlikte geliyor olmalı. Aklınızı kaçırmış olmalısınız, bina puanını düşürmenize-” “Sersemlet!” Kız vaazına dalmış seçeceği kelimeler ve savuracağı tehditleri düşünürken yarattığı bir anlık boşluktan faydalalanan Lucas, asasını pijamasının cebinden çıkarıp büyülü sözcüğü fısıldamıştı. Kız tok bir sesle yere düşüp başını ağır sehpalardan birine çarptı. “Hii, özür dilerim, özür dilerim, çok özür dilerim Penny, gerçekten. Bir şey olmasını istememiştim sana.” Kızın bunları duyamayacağını fark ettiğinde daha fazla zaman kaybetmenin gereksizliğini kavramıştı. Asasını tekrar cebine sokup tedirgin adımlarla kıza yaklaştı. Bir anlığına ona dokunup dokunmamak konusunda kararsız kaldıktan sonra, verdiği zararı karşılamak için en azından onu düzgün bir pozisyonda bırakmayı, kıza borçlu olduğunu düşündü. Yerden zorlukla kaldırıp şişman koltukların birine kızı bıraktığında yorgun düşüp uyuyakalmış birinden farkı yoktu. Yaptığından kısmen pişman, kısmen de kurtulmuş olduğundan memnun halde ortak salonda başka tanık olup olmadığını kontrol etti ve kendisini şişman kadının tablosunun arka tarafından şatoya saldı.
“Brrr.” Erken çıkmaktaki amacı göz önüne alındığında ne kadar isabetli bir karar aldığı belli oluyordu. Taş duvarlar birer buz kütlesinden farksız şekilde muhtemelen yarın her tarafı beyaza bürüyecek olan fırtınanın havasını içeri salıyordu. Henüz birkaç dakika evvel yatakhanede zaman geçiriyorken beyninde parlayan ışık sayesinde hemen ayağa kalkmış, uyuklayan Sam'e uyumamasını, buluşma yerinde görüşecceklerini söyleyip kuleyi terketmek üzere aşağı inmişti. Amacı üç hafta önce keşfettiği dolaptan birkaç battaniye, yastık ve benzeri şeyler kapmaktı. Tamam gizli ve pek de legal olmayan bir işe kalkışıyor olabilirlerdi; ancak bunu kıçlarını üşütüp bütün Noel'i ejderha çiçeğine kapılmış halde geçirecek kadar soğuk alarak yapmak zorunda değillerdi. Dolapta var olan Hogwarts armalı dört siyah battaniyeyi kolunun üstüne alıp dolabı gizleyen tabloyu kapadı. Eh, dört battaniye herkese yetmeyecekti belli ki, paylaşmak zorundalardı. Kendisi battaniyesini herkesle paylaşabilirdi, Sam hariç. O çocuğun ne kadar steril olduğundan emin değildi. Uzun saçlarının arasından fışkırabilecek böceklerden ve diğer bilimum canlıdan ödü kopuyordu. Büyük ihtimalle Sam ona kalmazdı zaten, Leo varken. Leo, biricik Sam'i battaniyesinde asla yalnız bırakmazdı. Elena'yla paylaşabilirdi battaniyesini, ne de olsa herkesin haricinde ona sırlarını dökmeye değil, Lucas'la cidden konuşmaya gelen samimi olan bir iki kişiden biriydi. Ya da Sherry, evet, böylesi daha hoşuna gitmişti; çünkü battaniyesini Sherry'yle paylaşacak olursa Josh ve Ells'in aynı battaniyeyi paylaşması gerekecekti ve Lucas kabul etmeliydi ki Elena-Josh çiftinin kavgası Sherry-Josh çiftininkinden çok daha eğlenceli olurdu. Kendi kendine kıkırdarken düşünceleri vücudunun soğuğa karşı ani bir tepkisiyle bölümdü. 'Heapşuu!' Çok ses çıkarmadığını umuyordu. Ancak taş duvarlarda seken ses koridorlarda bir hayli güzel yankılanmıştı. İki koridor gelen soğuk ve aksanlı “Kim var orada?” sorusu kanının donmasına yetmişti. Dubois! Sıçtık. Penny kolay bir hamleydi doğrusu; ancak Dubois'ya asa çekmek şöyle dursun bu saatte karşı karşıya gelmek bile ölümcül bir korkuya işaret ediyordu Luke için. En ufak bir ses çıkarmadan, gözleri kocaman açık, kutup ayısı patisi şeklindeki pofidik terliklerini bile tozlu halı zemine temkinlice basarak oradan uzaklaştı, nereye gittiği önemli değildi, sadece uzaklaştı. Buluşmaya biraz geç kalabilirdi belki; Sherry'nin ona kızgın birkaç bakış atmasını Dubois ile herhangi bir ana yeğlerdi. Buluşmaya... Buluşma... Dubois'dan yeterince uzaklaştığına emin olduktan sonra etrafına bakındı. Buluşma yeri tek gözlü cadı heykelinin doğu koridoruna bakan köşeydi, Peki oraya nasıl gidecekti? Daha da önemlisi, şimdi neredeydi? Gözlerini devirip bezgin bir şekilde seslice nefes verdi. Tam iki yıl, iki yılın ardından ilk defa yine Hogwarts'ta kaybolmuştu işte. Eh, pek çok battaniyesi vardı, soğuktan ölmeyeceği kesindi. Ama aynı şeyi bir profesöre yakalanırsa garanti edemiyordu. Hay aksi, gece nasıl da kötü bir seyir almıştı birden!
Asasının zayıf ışığında ilerlerken -ne zamandır yürüdğünü tanrı biliyordu, belki on beş dakikadır. Yarım saattir?- hangi kat olduğunu bilmediği bir yerde saman sarısı saçlarıyla tanıdık birine rastlayıverdi. “Josh?” Eh, en azından bulunmak için sabahı beklemesi gerekmemişti işte, buluşmaya Josh'a, Josh'ın rehberliğinde gidebilirdi. “Burada mı toplanıyorduk? Ne işin var burada?” “Kaçıncı katta olduğumu bilmiyorum desem gülmezsin sanırım.” Neyse ki Josh Lucas'ı uzun zamandır tanıdığından ve onun arada hortlayan kaybolma huyundan haberdar olduğundan sesini çıkarmamıştı. Belki içindne gülüyordu, Josh bilemezdi; ancak Josh'ın düşüncesi ne olursa olsun sevinçliydi, erken bulunmuştu.
Buluşmaları gerekn yere geldiklerinde orada kimseyi bulamayınca Luke soğuktan yakınır olmuştu. Eh, kendi kaybını da hesaba katınca erken olduğu söylenemezdi. Başlarına bir şey gelmiş olmalıydı, evet kesinlikle! Belki de Dubois onları bulmuş, ısınmak için onları yakıyordu. Bu düşünce ne kadar canice olursa olsun, Lucas, o adamdan her şeyi, her şeyi beklerdi. Boş zamanlarında öğrenci kaçırıp ifritlere mama niyetine satan bir tüccar olmasını bile! Derken Lucas'ın kulaklarının tanıdık gürültülerle dolması, düşüncelerinde haksız çıkmasııyla içi rahatladı. Her zamanki gibi bir olay söz konusu olduğunda kalabalık geliyorlardı ve her zamanki gibi yakalanmaya bir adım daha yaklaşıyorlardı. Ne yapabilirlerdi ki, işin tüm eğlencesi burada yatıyordu aslında: adrenalin! Josh Elena'ya takılıp botları hakkında yersiz bir şaka yaparken Lucas, Ted'in de grubun içinde olduğunu fark edip şaşırdı. O çocuğun böylesine bir sosyalleşme ortamında, hele ki tümü kendilerinden büyük bir grubun içinde, hele ki Sherry'yi de kapsayan bir grubun içinde görmez bir hayli ilginç gelmişti ona. Kalbalık. Yalnızca dört battaniyeleri vardı. Bu demek oluyordu ki biri hariç herkes battaniyesini paylaşmak zorundaydı. Bu kötü haberi vermeden önce daha kötü bir haber vermek üzere dudaklarını aralayan Luke'un henüz başlayamamış sözleri bir gürültüyle kesildi. “Hapşuaae! Kahretsin!” Burnunu çekerken grubun iyi yaşam temennilerini başıyla karşıladı. “Dinleyin, size daha önce de söylediğim gibi” Bu kısmı vurgulu söylemişti, bütün bu ben-size-söylemiştim anlarından enfes bir zevk alıyordu ve böyle zamanlarda tam bir çekilmez ahmağa dönüşürdü. “Dubois, Noel süslerini asmak üzere gece nöbetine çıkmış. Onun yakınlarında da hapşurdum ve bahse girerim ki bu gece beni bulmadan uyuyamaz. O sebeple kı-pır-da-yın! Oh, bir de unutmadan,” Elindekileri gösterdi. “Yalnızca dört tane battaniyemiz var, bu demek oluyor ki birimiz hariç herkes eşli olmak zorunda. Sherry, benimlesin.” İkinci haber, ilkinden daha büyük bir heyecan yaratmıştı. Sam ve Leo doğal bir çift olduğundan battaniyelerin birini onlara uzattı. Birini onunla kullanmak üzere Sherry'ye verirken, birini hafif bir çaresizlik ve endişeyle bakan Ted'e fırlattı, sonuncuyu ise gergince Elena'yı süzmekte olan Josh'ın eline tutuşturdu. Merlin adına, feci eğleniyordu. “Haaeapşuaaa!” Hadi ama!
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz