leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Petre Piedmon
Petre Piedmon
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12

"Ben masum değilim." Empty "Ben masum değilim."

Salı Mayıs 01, 2012 9:05 am
Düzenlenecek.
Petre Piedmon
Petre Piedmon
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12

"Ben masum değilim." Empty Geri: "Ben masum değilim."

Salı Mayıs 01, 2012 10:00 am

Okuldaki akademiye geçmezden önceki son senesi pek huzurlu başlamamıştı. Olayların birbirini kovalamasıyla birlikte iç huzuru çoktan sarsılmış ve ister istemez olaylara bakış açısı ciddileşmişti. Orenthia'nın son senesindeki huzuru arıyordu gözleri. Ne kadar büyük bir vurgun olsa da, ilk sene rahat etmiştiler. Zira melezler ilk amaçlarına ulaşmanın sevincini yaşarken, pek acele etmeyip istilalarını uzatmış ve güçlerine güç katmayı hedeflemişlerdi. Bunları biliyordu; zira ailesinin köklülüğü sayesinde bir çok şeyden haberdardı. Bazen bunun tam tersinin olmasını diliyordu. Hiçbir şey bilmemeyi ve normal biri olmayı... Lakin bu düşüncenin imkansızlığının farkına varalı epey bir zaman oluyordu. Yaşıyla birlikte bir çok şey değişmiş ve halen değişmekteydi. Salazar'ın kanını taşıdığına inansa da bu sıralar ki sakin; ama asabi tavırlarına kendisi de anlam veremiyordu. Düzelmeli yahut kendine gelmeliydi ki bunu başarabilmesinde en büyük etken olacak cadıya beslediği özlem, dünyalara bedeldi ve bu özlemin giderilmesi için bir hamle yapmanın zamanı çoktan gelmiş, geçiyordu.

Soğuk yatağının üzerine serili bedeni, kudretin damarlarında alevlenmesi için bekliyordu. Gözleri, zar zor açık dururken, dün gece çektiği uykusuzluğu göz kapaklarına baskı yapıyordu. Günün bu saatlerinde, girmesi gerektiği derslere rağmen; burada kudret için savaşıyordu. Yatakhanenin boşluğundan yararlandığı dakikalarda, aklındaki tek şeydi belki de o. Kahve saçları, okyanus mavisi derin gözleri, baldan bile tatlı dudakları, pürüzsüz cildi, eşsiz ve cazibe dolu kıvrak bedeni, masumiyetin eşlik ettiği sıcak ve pamuk elleri teker teker canlandı gözünün önünde. Gözlerini, uykusuzluğun baskısına dayanarak değil; onun hayallerini kurmak için kapadı yavaşça. Onunla geçirdiği anları, gözü önünden geçirdi. Kendini temiz ve masum hissettiği tek yeri olan yanında gibi hissetti. Özlemin prangaladığı tutku, şehvet ve haz duygularının açlığı ile sarsıldı. Gözlerini kapadığı gibi yavaşça açarken, düşüncelerini sıklaştırdı ve kurguladı planını. Yorgunluğun son damlalarını etrafa yaydığını düşünüp, serili bedenini dikleştirdi ve oturur pozisyon bekledi birkaç saniye. Hemen ardından oturduğu yerden de tez bir şekilde kalktı. Soğuk; ama huzur dolu yatakhaneden ayırdı bedenini. Alice'le aralarındaki ilişkinin bir sır gibi saklanması sebebiyle sevgilisinin yanında olmakta sıkıntı çekiyordu. Buna ne kadar karşı olsa da ve saklanacak bir şey göremese de, sevgilisine sadıktı; sevgisine olduğu gibi. Ortak salona adım attığı anda, etrafı aceleyle süzdü. Derslere koşuşturan birkaç beden arasında, ihtiyacı olduğu kişiyi bulmuştu. "Zagreb, bir dakikan var mı?" Merdivenlerden indiği gibi, sarf ettiği kelimelerle büyücüyü durdurmayı başardı. Önce kafasını, sonra tüm bedenini Petre’ye çeviren Zagreb’in yüzündeki ifade değişmişti. Parmağını üç kişilik deri koltuğa çevirip, dudaklarını araladı. "Şöyle oturalım istersen." Peki, karşılığını aldıktan sonra, dostuyla koltuğa yerleşti. Tek kolunu, koltuğun sırtını yasladığı kısmın üzerine atarken, bacak bacak üstüne attı ve boş salondaki sükûneti bir kez daha bozdu. "Senden bir arzuda bulunacağım dostum," deyip kesti birkaç saniyeliğine. Dediklerini kavraması için vakit bahşediyordu. Planın akmasını istemiyordu çünkü. "Alice’e ulaşmanı ve ona bu gece yarısı, bekçi kulübesine gelmesini iletmeni istiyorum." Anladığını başını sallamasıyla ifade eden büyücüye, tam kalkmak üzereyken kolundan tuttu. Ona güvenebileceğini biliyordu; ancak yine de uyarma gereksiniminde bulundu. "Unutma dostum, bu sadece sen ben ve Alice arasında." Dudaklarını uzun bir aradan sonra aralayan Zagreb, bunun intikamını alacağını dile getirince büyücü, kolunu tutan elini tebessüm ederek bıraktı. Ardından onu takip ederek ayağa kalktı ve teşekkürünü de ekledi. Zagreb, elindeki kitaplarla dersine geç kaldığını düşünerek hızlıca ayrılırken, büyücü az önce bedeninin serili olduğu koltuğa tekrar oturdu ve şömineye dikti gözlerini. Akşamın hayallerini kurarken, özlem daha yeni canlanan bedenini yormaya yetiyordu.

Gece yarısına dakikalar kala, üstten iki düğmesi açık kahverengi gömleği ve siyah pantolonuyla, olması gereken yerdeydi. Genelde geç kalan olsa da, şu durumda; erkenden gelmeyi yeğlerdi. Etrafın nahoş, kasvetli ve sisli havasına rağmen; kıvırcık saçlarıyla ortama kıvraklık katıyordu. Siyah pelerini dalgalandıran pencereden içeriye raks eden hafif rüzgâr, yoğun saç ipliklerine temas etse de herhangi bir etki yaratmıyordu. Kolundaki aile yadigârı saate baktığında, birazdan burada olması gereken cadıyı heves, tutku ve aşkla bekliyordu. Olduğu yerde, elleri ceplerine girdi ve etrafa göz gezdirdi. Pencerenin eşiğine geldiğinde ilerideki uçsuz bucaksız ağaçlara diktiği gözlerini, göğe çevirdi. Aylardır hasret kaldığı bedene kavuşacak olmanın, büyücüye verdiği haz dillere destan olsa da soğukkanlı kalmaya da ceht gösteriyordu bir yandan. Gözleriyle birlikte dönen bedeni, kapıya çevrildiğinde göz bebekleri büyüdü. Tam karşısında, gökten inen bir melek misali beliren, hayallerini süsleyen beden karşısında duruyordu. Göz bebekleri küçülürken, dudakları arasından dökülen kelimeler havada raks ediyordu. "Kendini özletmekte üstüne yok," deyip ona doğru ilerledi. Kahve saçlarına; okyanus gözlerine ve dudaklarına uzun uzun ve teker teker baktı. Aralarındaki mesafeyi azaltmaya devam ediyordu bir yandan. Gözlerini gözlerinden ayırmadan, "Davetimi kabul etmenden ve bana katılmandan onur duydum," dedi. Sevgilisinin kokusunun burnundan girmeye başlaması ile nefes alış verişi hızlandı. Petre’nin zayıf noktası olan Alice, uzun zaman sonra tam karşısında duruyordu. Gecenin kasveti, nahoşluğu sona ermiş gün doğmuştu büyücü için. Birkaç saat önceki kontrolünü kaybetmiş büyücü yerine, epey kudretli gözüken ve sinsi bir yılan vardı cadının karşısında. Bir adım gerileyerek ellerini iki yana açtı ardından sordu. "Nasıl ama, senin için?"


En son Petre Piedmon tarafından Salı Mayıs 01, 2012 12:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Alicja Arnovez
Alicja Arnovez
Hufflepuff IV. Sınıf
Hufflepuff IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 233
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Nerden : paradise.
Lakap : ja.

"Ben masum değilim." Empty Geri: "Ben masum değilim."

Salı Mayıs 01, 2012 12:04 pm
    Hayatın buhran tekdüzeliğinden kurtulmanın tek yolu olduğunu düşünürdü çoğu zaman, kelimeler dolusu bilgi haznesinin kalıbından oluşan demetleri kazıdığı zihnini daha fazlasıyla kutsamanın. Beyaz tenini kuşatan sarı parıltılar eşliğinde büyük mimariden ayrılırken, kolları arasındaki yükleri taşımakta zorlandığı aşikardı. Pembeleşmeye yüz tutmuş yanaklarında oynaşan bi' nebze güneş ışığını da peşinde sürükleyerek geniş gövdeli bir ağacın gölgesi altına sığındı. Ellerinden sertçe toprağa bahşettiği sarı yapraklarda gezindi göz bebekleri bir süre. Çevresinde durmak bilmeksizin havaya uçuşturulan kağıtlara verdiği tepki hep aynıyken, sarf ettiği kelimelerin davranışlarına yansıma biçimini sevmemişti. Eteğini olabildiğince düzelterek kıvırdı bacaklarını. Ilık toprakla buluşan bedeni, yeşilliklerin yaydığı huzur vaad eden senfonide sükuneti bulmuştu. Yakaladığı dinginliği kaybetmekten korkarcasına, yavaşça uzandı yaprak destesine. Pembe kapağı ve oldukça afilli başlığıyla gönlünü fethetmiş, ruhunu okuma isteğiyle dolup taşırmış kapağını araladı kitabın. Yağmur üstümüze düşerken, yüzlerine dahi bakmadığımız insanlar geçerken yanımızdan, gözlerim şişmişken, şu karın ağrım çok olmuşken artık, öyle bir ağrı değil bu, sıkıntı gibi değil. Bi' doğum gibi. İçime sığamaman gibi, teker teker koparman gibi geriden gelen her şeyi. Karnımı ağrıtıyor. Sabrediyorum, sen bir yazı daha istiyorsun benden. Yatağım oluyor yanımda yattığın yer. Benim yatağım oluveriyor. Alıp verdiğin nefes... O da burada bir yerde. Tekrar, tekrar uyuya kaldığın an, burada. Bir yazı istiyorsun benden. Burada. Al. Beni al. Burada. Aldın. O hala burada...

    İki çift kelime oldu, içinde yüzmekte olduğu o hayal denizi oyununu bölen. Sesin geldiği yöne çevirmekte zorlandı başını. Zira, durmak bilmeksizin tekerir eden ağrıları, en ufak yanlış harekette kendini belli etmekte gecikmezdi. Omuzlarını gevşetmeye çalışarak kaldırdı başını. Özenle seçilmiş kelimelerin bedeninde bıraktığı dürtüyü yaşadı, zevkle. Heyecanın tekrar hayat bulduğu dudakların sarf ettiği sözcükleri yineledi zihninde; "Hey, Alice! Bölüyorum lakin... Petre. Bu gece yarısı bekçi kulübesinde senin için bekliyor olacakmış. İletmemi istedi." Düşüncelerinin dudak kıvrımlarında hayat bulduğu çekingen bir gülümseme eşliğinde teşekkür etmeyi başarabilmişti büyücüye. Midesine yakın olduğunu tahmin ettiği bir yerde harekete geçen kelebekler, diyaframını zorlayarak nefes almasına izin vermiyordu. Zorlukla, titrek bir soluk çekmeyi başardığında ciğerlerine, dudak kıvrımlarına yapışıp kalmış gibi görünen o aşinası olunan, pembe kokular yayan gülümsemesi oradaydı. Alnına düşen bir tutam kahve bukleyi porselen parmaklarıyla geri itekledi ve olabildiğince sıklaştırarak adımlarını, elinde sararmış sayfalar ve dudaklarında aynı melodiyle yatakhaneye ilerledi.

    Saatler önce bulunduğu pozisyonda, ne bir santim ileri, ne bir santim geri oynamamış, aynı yerdeydi. Beceriksizliğine savurduğu ufak ve zararsız lanetler sarmışken etrafını, kabaran ruhunu dindirmeye çalışan Hylie'nin tek işi bu değildi. Omuzlarında, ince bir sızı halinde omuriliklerine doğru ilerleyen acıyı yok sayarak, uyuşmuş bacaklarını oynatmayı denedi, Hylie'nin de yardımıyla. Aynadaki aksine baktığında, dudaklarında beliren gülümsemesi genişledi. Kurdele şeklinde tutturulan saçlarından tutun da, omurlarında ve belinde aynı figürü barındıran kısa, deri elbiseye kadar inanılmaz sezdiriyordu. Alnına atılan bir tutam dalga, yüzünde mevcut olan çocuksu havayı daha da belirginleştiriyordu. Hylie'nin eline tutuşturduğu çantayla beraber ayırdı gözlerini yansımasından. Sessiz bir teşekkür ederken yatakhane arkadaşına, güçsüz kollarını doladı boynuna. Yanağına kondurulan ufak öpücüğün izlerini temizledi ve yatakhaneyi terk etti.

    Topuklu ayakkabılardan nefret ederdi. Zaten bozuk olan dengesini daha fazla alt üst etmekten başka bir işe yaramazlardı, bilirdi. Bilirdi de, bunu bilerek her defasında yaptığı şey aynıydı. Salaş görünmek lügatına uymayan bir şey olduğu gibi, insanların ağızdan ağıza gezdirdikleri süslü cümlelerde de olmak istemeyişi, yadsınır bir çelişkiydi. Tekrar ve terkar dudaklarında hayat bulan gülümsemesini genişletti. Öyle uzun zaman olmuştu ki onun kokusunu içine çekmeyeli. Çikolata saçlarında parmaklarını dolaştırmayalı. Midesinde baş gösteren ağrıyı dindirmek istercesine bir nefes daha çektiğinde ciğerlerine, o tanıdık, özlem yüklü tınıyı hissetti en ücra köşelerinde. Gittikçe kapanan mesafe, dudaklarından kalbine süzülen kokuyla sarmalanmasına neden oluyordu. Bundan şikayetçi olduğu söylenemedi. Bacaklarının titrediğini hissetse de anı bozmadı. Gözlerine sabitlenen gözlerden bir an olsun ayırmadan bakışlarını kendini büyücüye bıraktı. Ruhuna dinginlik veren aynı koku ve tınının harmanı salınırken bedeninde, avuçlarının gösterdiği kulübeye yöneltti bakışlarını. Dudak kıvrımlarının gölgelediği gülümsemesi tekrar belirginleşirken, bir adım attı. Şaşkınlık ve hayranlıkla kulübede ilerleyen bedeni, hiç olmadığı kadar rahattı. Kesik bir nefes çekerken ciğerlerine, ani bir hareketle Petre'ye yöneldi. Belini kavrayan bir çift soğuk el karşısında hızlanan soluklarını umursamadan, parmaklarını büyücünün saçları arasında gezdirdi. Her telden yayılan farklı melodiyi ezberlemek istercesine ağır ağır soludu. Aynı tınıyı yayan ellerin, kahverengi bukleleri tutturmakla görevli kurdeleyi zemine bıraktığını hissetti. Tüm sırtını kaplayan kabarık dalgalar arasına yerleşen yüzün boynuna bıraktığı soluklar karşısında kıpırdayamadı. Saniyeler geçerken sessizce, daha fazla dayanamadı ve saçları arasından çıkardığı yüzü kavradı yavaşça. Titreyen parmakları, büyücünün dudaklarında gezinirken fısıldadı, "Çok'un anlamını kaybettiği bir çoklukla özledim seni."
Petre Piedmon
Petre Piedmon
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12

"Ben masum değilim." Empty Geri: "Ben masum değilim."

Ptsi Mayıs 07, 2012 7:24 pm

"Çok'un anlamını kaybettiği bir çoklukla özledim seni."

Dudaklarında hissettiği dokunuşların, heyecanın verdiği titreklikle beraber hissettirdiği sıcaklık; içindeki huzura yem oluyordu. Kendisini temiz, taze ve masum hissediyordu her ne zaman cadının yanında olursa. Kahverengi saçlarının uzandığı yere doğru dalgalanışı, okyanusların derin sularını andıran retinası, bebeksi yüz hatları ve pamuk elleri; büyücüyü her zaman olduğu gibi cezbetmeye yetiyordu… Uzun süredir kavuşamamanın verdiği acizlik, büyücünün vücudunu sömürürken mantıklı düşünmek zordu ve buna son vermek üzere olmanın sevinci de bir yandan büyücüyü heveslendiriyordu. Yüzündeki tebessümün varlığı, iç hevesinin bir hediyesiydi ortama. Gözlerini bir süre cadıyı süzmekte kullandıktan sonra, ellerini kızın ellerine geçirdi çekinmeden. Ardından kulübenin ortasına doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Arkasından sürüklediği cadıyla, şimdiden raks ediyor gibiydi. Kapının biraz ortasında duraksadıktan sonra, birkaç saniye Alice’in gözlerine baktı. Masum küçük kız, halen orada duruyor ve büyücüye bakıyordu. Dayanamadı. Karşısındaki masum kızı kolları arasına alarak, özleme duyduğu arzunun büyüklüğünü yavaş yavaş ifşa etmeden edememişti. Kızın bu durumdan hoşnut olup olmadığından emin değilse de hırsını çıkardı. Ardından kaybolduğunu fark etmediği gülümsemesini tekrar yüzüne yerleştirerek bedenlerini ayırdı. Akabinde dudaklarını araladığında, bu gecenin anlam ve önemini ifşa etti.

“Baloya ne kadar gitmek istediğini biliyordum bu yüzden ben de,” dedi ve geriye doğru iki adım attı. Yanındaki minik sehpanın üzerindeki siyah örtüye doğru uzandı ve antika bir altın gramofonu ifşa etti. Aletin yanında duran plağı aldı ve büyü kullanmadan yerleştirdi. Bir klasik müziğin ritmi, kulaklarını doldurmaya başladığında adımları tekrar cadıya yöneldi. Ellerini dans etmeye hazır pozisyona sokarken, bir yandan da dans teklifi sunuyordu cadıya. Vereceği cevabı merak ederken; dayanamayıp tekrardan gözlerine baktı cadının. Mavi ve masumiyetin ev sahipliğini yapan ve parlayan gözlere her bakışında dalıyordu…


~Bir dahakine düzelteceğim, sadece seni bekletmeye ve Alice'ime kıyamadım :(
Alicja Arnovez
Alicja Arnovez
Hufflepuff IV. Sınıf
Hufflepuff IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 233
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Nerden : paradise.
Lakap : ja.

"Ben masum değilim." Empty Geri: "Ben masum değilim."

Çarş. Mayıs 09, 2012 2:59 pm
    Sorgulama gereksinimi duymadığı her solukta idrak ettiği gerçeğin pak senfonisi haykırırken avaz avaz kulaklarında, zihninin duvarlarında yankılanan özlemin sarhoş edici melodisi düşüncelerini sabit tutma çabasına yardımcı olmuyordu. En ücra köşelere gizlenmiş halde bulunan tek bir hücresi dahi özlemin gerçekliğini inkâr etmeye cesaret edemezdi, bilirdi. Porselen parmakların usanmadan raks edeceği tek bedendi, şu ana kadar sahip olunanların. Dünyevi varlıkların herhangi biri hakkında, bu denli derin izler büyüttüğü hatırlayamadı. Buna olanak vermesi dahi mantıksız tınıyordu. İnce belini saran bir çift kolun hâkimiyeti teslim alırken tüm iradesini, soluklarını belli periyotlara indirgeme çabasına buruk bir gülümseme eşlik etti. Yenmesi gereken bir sorun daha. Onunlayken dizginleyemediği düşünceleri, saatlerce kafa yorduğu rahatsızlıklarının büyük bölümünü oluşturmaktaydı. Dudaklarından kalbine süzülen her ıslaklıkta idrak ettiği hep aynı kelimenin hâkimiyeti hüküm sürerdi, ruhunda. Aciz olmayı hiç düşünmemişti hâlbuki. Elleri yavaşça ilerlerken genç büyücünün sırtında, kalp atışları da hareketlerine paralel olarak hızlanmaktaydı. Bu değişimleri kendi bedeninde yaşıyormuşçasına hissettiğini bilirdi kız, Petre'nin. Çekincesi yoktu. Çoğu zaman kelimelerle ifade edemediği gerçekliğini bedensel faaliyetleriyle gözler önüne sermek daha anlamlı geliyordu. Yanıltıcı etmenlere olağan sağlamadan, pak duyguların gölgelediği masum bir yeşeriş. Her filizin, ruhunu tutsak edecek yeni bir filize hayat verdiğinin bilincindeydi, hâlbuki. Bunu bile bile daha fazlasını istemesinin mantıksızlığı kol gezerken düşüncelerinde, aralı dudaklardan boşluğa nakşedilen kelimelerin zayıf tınısı böldü, istilayı.

    Avuçlarına geçen parmaklarla eş zamanlı olarak kulaklarını dolduran ahengin millerce öteden alınan kusursuzluğu sarmaladı bedenini. Yıllardır masumiyetinden bir şey kaybetmeyen çocuk gülümsemesi yine dudak kıvrımlarını gölgeliyordu. Her ne kadar, aynı nehirde iki defa yıkanılamayacağı örneği baz alınarak ortaya koyulan değişim süreci düşüncesi kabul edilse de birçok insan tarafından; bazı şeyler değişmezdi. Kıvrımlarında beliren çukurlar her daim aynı melodi ile açılış yapardı. Sabahı karşılayan güneşe hep aynı duygularla selam verirdi. Ve ona... Hatırladığı ve hatırlamadığı her zaman diliminde aynı duygularla gülümserdi. Titrek bir nefes eşliğinde dikkatini kulübenin duvarlarında yankılanmakta olan ritimlere odaklamaya çalıştı. Belinde gezinen parmakların tüm bedenine yaydığı tatlı sancıyı yok saymak zor olsa da, denedi. Başını hafifçe sevgilisinin göğsüne bıraktı ve huzurun ne demek olduğunu unuttuğunu düşündüğü zamanları yâd etti. Hiçbir şeye değişmeyeceği yegâne varlığının kelepçeleri altında diğer olanakları düşünmezdi. Saç tellerinde, cadı ve büyücüyü taklit eden bir nebze sıcaklık dans ederken, uzun zamandır orada tuttuğu nefesini aralı dudaklarından büyücünün boynuna doğru bıraktı. Bedenine yayılan ürpertiyi, kendi bedeninde de hissetmiş olmanın verdiği memnuniyetin izleri belirirken yüzünde, kurumuş dudaklarını hafifçe ıslattı ve "Bizim küçük balomuzu nakşettin?" Yanaklarına yayılan kızarıklıklar, çocuksu yüzünü daha da tatlı bir edaya bürürken, orada tutmakta zorlandığı ufak kahkahası çınladı odanın her zerresinde. Kavradığı elleri gevşetmeden, zar zor, parmak uçlarında yükselerek ufak bir öpücük bahşetti büyücünün yanaklarını. Teninin, hücrelerinde bıraktığı bal çiçeği tadını özlediği düşüncesi düştü kalbine. Doya doya çekerken kokusunu içine, maviliklerini büyücünün iri göz bebeklerine kenetleyerek araladı dudaklarını; "Minnettarım."
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz