- Berthé A. GlamourGryffindor IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 393
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 29
Lakap : Glam.
Söğütün Gölgesinde Bir Öğlen
Salı Mayıs 01, 2012 8:30 pm
- Güneş tam tepeden Orenthia'yi çevreleyen çalılıkları kavururken toy bedeni taş duvarların arasından belirdi. İlk anda vücuduna değip geçen rüzgara ayak uyduramadığından ellerini göğüslerinin altında kavuşturup yürümeye başladı. Güneş vurduğundan yeşile çalan gözlerini korumak için hafifçe kıstı ve göl kenarına doğru ilerlemeye koyuldu. Dönem başladığından beri şatodan çıkmamış, dersleri ve karmaşık aile ilişkilerinin getirisi psikolojik problemleri arasında sıkışıp kalmıştı. Kendini yıllardır ilk kez Orenthia'da sıkışmış hissetmişti,uzun süredir kurtuluşu bildiği bu şatonun soğuk duvarları arasında şimdi hisleri boğuluyor,düşünceleri çürüyordu. Burada ailesi bildiği insanlarla 3 dönem boyunca zorluklara göğüs germişti. Kendine yabancılaşıyordu,hiç anlayamadığı bir biçimde huzursuz ruhu onu önce arkadaşlarından sonra kendi neşeli ruhundan kopartıyor,zihninde esen her rüzgar kendisinden bir şey alıp götürüyordu. Bu karmaşık yozlaşmaya değişim diyemiyordu,günler sonunda uyuştuğunu farketmişti. Acısını en derin şekilde yaşamaya öyle yoğunlaşmış,sorunlarını içinde öyle irdelemiştiki artık hissedemiyordu. Ruhu bu kadar acıyı kaldıramamış ve kendi afyonunu üretmişti. Hissedemez olmuştu...
Keskin güneşin refakatinde gölün Orenthia sınırınca dolaşmaya başladı. Ayağına takılan irili ufaklı çakılları alıp göle doğru fırlatırken hırsını,sinirini,endişelerini söküyordu kalbinden,arınıyordu. Acıların olgunlaştırdığı elbet doğruydu ancak Berthé'ye olan bu değildi,sarsıntılı bir karmaşa yaşıyordu ve tek yaptığı topluma yozlaşmaktı. Düşünceleri artçı depremlerle sarsılıyor,gelgitlerle değişiyordu. Kendini tanımlayamaz durumdaydı ve böyle giderse henüz gün ışığına çıkmamış düşünceleri de belirecek,geri dönülmez bir karadeliğe sürüklenecekti. Kendine dur dercesine saçlarını karıştırdı,şımarık bir kızın yapacağı gibi kendi kendine söylendi,ve yürümeye devam etti.
Yıllardır sevdikleriyle köşesine tüneyip saatler geçirdikleri söğütün gölgesine adım attığı anda hissetiği esinti iyice arttı,kendini arınmış hissediyordu. Başından beri rüzgar tüm dertlerini söküyor,adeta huzursuzluklarının yerine mis kokular koyuyordu. Sorsalar en büyük temizlik,en güzel duş lavantalar arasında,bir söğüt gölgesinde esintiye bedenini bırakmak derdi,tıpkı evinde olduğu gibi. Tıpkı ablasıyla yaptıkları gibi. İlk kez evini özlemişti nitekim özlediği asıl kavramın ev olmadığı aşikardı,tüm bu düşüncelerini aklından çıkarıp kendini hafif esintiye bıraktı. Bir kaç dakikadan sonra rahatlamış bedenini çimlerin ortasına attı. Nazik hareketlerle çantasına uzanıp iyiden iyiye boşladığı dil çalışmalarıyla ilgilenmek için defterini aldı ve çalışmaya koyuldu. İnsanın anadilini konuşmada nasıl aksaklıklar yaşayabildiğini anlayamıyordu ancak konuşmadığı her gün biraz daha geriliyordu bu konuda. Defterine aldığı notları okuyup zarif aksanıyla Fransızca cümleleri tekrara koyuldu. Bir süre sonra tekrar ederken bir yandan defterine istemsizce küçük uç uç çiçekleri çizdiğini farketti,ablası zihninde asla kopmayacak bir gölgeydi. Kalemini defterine dayadı ve kendi dilinde yazdı; 'Üstesinden gelemediğin şeyleri kabullenmeyi öğren,onlarla yaşamayı...' Gölü çevreleyen hanımellerinin yumuşak kokusunu içine çekti.
- Feodor VasilyevSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 157
Kayıt Tarihi : 16/04/12
Lakap : Valentin var, ikinci adı. Pek kullanmaz.
Geri: Söğütün Gölgesinde Bir Öğlen
Paz Mayıs 06, 2012 6:55 pm
- Boş dersliğe hâkim olan sükûnet, kemikli, beyaz bir elin kadehi zemine sertçe bırakmasıyla parçalanırken birkaç saat önce yine aynı elin kavradığı asa tarafından yakılmış meşalelerdeki mavi ateş ürkekçe titredi ve sonsuzluğa ıraksayacakmış yanılsamasını yaratmada ziyadesiyle başarılı panoramadaki siluet beklenmedik çeviklikte bir jestle ayağa kalktı. Irkının diğer mensupları gibi ziyadesiyle uzun boylu büyücünün mimikleri alışılageldik sertliklerini muhafaza etmekteyse de düşünceli hâlinin dışarı yansımasına izin vermekte bir sakınca görmemişti. Bir kısmı yüzüne düşmüş uzun, kızıl saçlarını omzunun arkasına attı, uzun süredir oturuyor olduğundan kırışmış cüppesini eliyle çabucak düzeltti ve boş şarap şişesini, ayaklığı çatlamış kadehle birlikte bilinmezliğe terk ederek sınıftan çıktı. Monotonluğu tutturamamış adımları zihnindeki met cezirlerin periyodunda hızlanıp yavaşlamakta olan beden soğuk, taş binaya hapsolmuş ruhlardan kurtulabilmeyi umarak bahçeye doğru sürükledi bedenini. Henüz on sekizinde olmasına karşın dünyadaki herkesten yaşlı hissediyordu; tarihin başından beri varlığını sürdürmüşçesine yorgun, yıpranmış ve bıkkın. Karamsarlığın pençelerine düştüğü herhangi bir anın benzerini tecrübe ediyorsa da bu karambol anlarının sıklığını artırmış olması hoşuna gitmiyordu. Gelecek önünde tüm belirsizliğiyle uzanırken dikiş tutturamamış hayatının bundan sonra hangi yöne sürükleneceğine dair duyulabilecek kaygılar silsilesinden çok daha ağırdı hissettikleri. Böyle anları atlatabilmeyi yazarak başarmıştı şimdiye dek; lâkin eline tüy kalemi aldığında kelimelerin taşımakla yükümlü oldukları tüm manalardan kurtularak çırılçıplak ve boş kaldığını duyumsamak yeni peydahlanan bir yanılsamaydı. Amaçsızca oksijen tüketen varoluşlarla dolu kafesten kurtulduğunda, araziyi gecenin koynuna bırakmaya meyletmiş güneşin sitemkâr, soluk ışıklarının en az kendileri kadar çekici kızıllığa sahip saçların üzerinde keyifle raks edişini uzaktan izleyebilse, bu görüntüden zevk alacağı aşikârdı; lâkin manzarayla uyumu hakkında hiçbir fikri olmayan Rus’un düşüncelerini rasyonel kılamayacak kadar melankolikti ateş topunun okul arazisine vedası. Havanın tüm kasvetiyle benliğine işlemesine müsaade ederek yarı bilinçli bir kararla göl kıyısına yöneldi. Sabah yıldızından kopan son ışınların sıcaklığıyla buluşan hava, ateş ve suyu, kısacası doğa anayı bütünüyle hissedebilmenin neşelendirici olabileceğini düşünmüştü. Britanya üstünde parlayan güneşin boğucu olduğunu düşünecek kadar kuzeyliydi aslında; yine de dört senenin ardından sonbaharın hüznünü eteklerinde taşıyan bu karamsar kılığından hoşlanmaya başladığını inkâr edemezdi. Başını kaldırarak alacakaranlığa teslim olmaya yeltenmiş gökyüzüne baktı; milyonlarca yılın tecrübesiyle zümrüdî yeşil kürelerin içini, ifşa etmediği tüm düşünceleri, bastırdığı tüm duyguları, hatta kendisinin dâhi henüz idrak etmediği bilinçaltının tüm oyunlarını görebilecek kadar ulu küreselliğin altında kendini ziyadesiyle naif, önemsiz hissetmesiyle biraz olsun atlatabildi kaosunu. Yalnızlık, kavramsal bütünlüğüyle, dokunulmazlığıyla masuniyetini ilân etmiş bir lütuftu; gerçekten sahip olabileceği, en azından ona olan aidiyetini meşru kılabilecek tek gerçeklikti aslında.
İlerledi. Yaşadığını hissettiği nadir anlardan birinin ıssızlıkla kutsanışından duyduğu memnuniyet belirgin bir tebessümü dudaklarına bahşetmişti bile. Keyfi tekrar yerine gelmek üzereydi ki gözleri birkaç on metre uzakta, çimlerin üzerinde uzanmakta olan bir insan bedeniyle buluştuğunda gülümsemesi an be an silikleşerek kayboldu. Oradaki her kim ise varlığından rahatsız olup gideceğini umarak o gün içinde ilk defa kararlı adımlarla hedefine ilerledi. Nefret. Yalnızlığı bu denli sevişinin asıl sebebinin insanlara karşı duyumsadığı nefret olduğunu yeterince iyi anlayabiliyordu artık. Silik bedene ait çehre her adımda tanıdık bir simayı resmetmek üzere daha da belirginleşirken öfkesinin daha da artmasına engel olamadı Vasilyev. Fransızca bir şeyler karalayan cadının zihni her neyle meşgulse onu ait olduğu mekândan uzaklaştırmayı başarmıştı anlaşılan ki kuzeninin birkaç santimetre ötesinde dikildiğini fark etmedi. “Kedi yavrularının bu saatte yatakhanelerinde olması gerektiğini sanıyordum.” Melodik, aşağılayıcı bir tonda dudaklarından dökülen kelimelerin Glamour’u gerçekliğe döndürmesini beklemekten başka çaresi yoktu; lâkin karamsar değildi büyücü, zira söz konusu Berthé ise cadının, varlığından gereğinden fazla rahatsız olacağı kesindi.
- Berthé A. GlamourGryffindor IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 393
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 29
Lakap : Glam.
Geri: Söğütün Gölgesinde Bir Öğlen
Paz Mayıs 06, 2012 10:18 pm
Konsantrasyonu gerek hafif esintinin verdiği mayhoşlukla kapanmaya çalışan gözleri gerekse bilinçaltında devamlı yüzleşmeye çalıştığı anılarıyla bölünürken zihninde sıraladığı kelimeleri ezberlemeye,telaffuzunu çalışmaya devam etmişti. Bütün bir yazınının çoğunluğu Londra'da geçtiğinden on üç yıl boyunca anadili bildiği dil konusunda aksaklıklar yaşaması olağandı. Her ne kadar konuşmayı söktükten bir yıl sonra İngilizce eğitimi de almaya başlamış olsada bu dili asla benimseyememiş,Fransızca'nın ruhuna işlenen zerafetini bu kuzey dilinde bulamamıştı. Yörenin aksanına yansıyan bu kaba,soğuk esintinin nedeni belki her daim yağmurlu havasının,belki Britanya'danda soğuk,daha da kuzeye dayanan köklerinin yansımasıydı ancak her neyse ülkenin tüm kültürüne yansıyan bu kaskatı hava Berthé'yi hiç bir zaman hoşnut etmemişti. Bir of çekip durduğu yeri düşündü,anadiliyle ilgili ufak tefekte olsa kendisini huzursuz eden problemler yaşıyordu,ve dört yaşından beri yoğun programlarla öğrenmesi zorunlu kılınan İngilizce'yi konuşurken Fransız aksanını yansıtmaktan kendini alamıyordu. Dil konusunda tam bir muallaktaydı. İyimser bir tavırla okula başlamadan önceki ilk yazını düşündü. Ailesinin eğitimi ile ilgili tutuştuğu onlarca tartışmadan birini hatırladı;küçük kızın okul tatillerinde yeni bir dilin temellerini atıp atmaması konusunda uzunca bir diyalogtan sonra babası kazanmış,Berthé'nin öğreneceği üçüncü dil akademi eğitimine dek ertelenmişti. Anılarından kopup tekrar notlarına odaklandığında yüzünde çiçekler açtıran gülümsemesini doğayla buluşturdu. Her ne kadar onun için en huzursuz ortam olduğunu düşünsede evini özlemişti ve bunun tek nedeninin geçmişinden kaçmayı beklediği Orenthia'nın bu konuda ona hiç yardımcı olmamasıydı. Bu koca şatonun ona sağladığı tek yarar ona yalnızlığıyla buluşabileceği yüzlerce alan sağlamasıydı. Gizli saklı,huzurlu ve rahat.
Düşünceleri ve çalışmaları arasında geçişler yapmaya devam ederken kulaklarına kendisi için dünyada en itici seslerden biri olan o kibirli,olgun ses ilişti. Çocukluk kabuslarının ve kabus olacak kadar gerçeklikten uzak anılarının baş kahramanı,sevgili kuzeni Feodor. Her zamanki alaycı üslubuyla Berthé'yi saliseler içerisinde deliye döndürmeyi başarmıştı. Sadece bir kaç saat yalnız kalmak istemiş ancak yalnızlığı bölünmüş ve bu ihlal metali çizerken çıkan ses kadar rahatsız edici biri tarafından gerçekleştirilmişti. Sinirle bir mırıltı koyverdi. Kuzenleriyle oldukça iyi vakit geçiren tonlarca arkadaşı varken şanssız kişi niçin Berthé olmuştu. Feodor,içine dönük gibi gözüken sinsi şahsiyet. İçinden hızla çocukluğundan beri söylemeye aşina olduğu tüm hakaretler ve metaforlar geçti. Yıllardır bu küçümseyici tavırla baş etmek zorunda olduğundan kafasında onun için yüzlerce ilginç sıfat vardı. Öfkeyle çatılan kalın kaşlarının altında parlayan çehresini hızla arkasında duran -tercihen asla görmek istemeyeceği- yüze çevirdi ardından konuşmaya başladı.Sesine tıpkı kuzeni kadar imalı bir hava vermeyi ihmal etmeyen kızın yüzünde rahatsız olduğunu tümüyle belli eden bir gülümseme vardı. "Vasilyev! Senin gibi her daim kendini soyutlamaya hevesli bir insanı burada görmek hiç şaşırtıcı değil! Sanki tüm tatillerde seni görmek zorunda değilmişim gibi burdada hayatıma müdahale etmen mükemmel. Biliyor musun annemin Orenthia'ya yansımış yüzü gibisin!" Sözleri bittiğinde keskin zekaları sivri dilleriyle uyumluluk gösteren Vasilyevlerle münakaşaya girmemesi gerektiğini hatırlatan onca anı hafızasında belirdi ve kendini Feodor'un cevap vermemesini dilerken buldu. Bu çocuk yıllardır onu bir şekilde bozguna uğratmayı başarmıştı ve Berthé bundan hiç haz etmiyordu. Endişesini yüzüne yansıtmamak için içten bir tıslamayı sözlerinin ardına yerleştirdi. Öfkeli yüzünü kuzeninden ayırmadan doğruldu ve kollarını kavuşturup bilmiş bir ifadeyle dik dik bakmaya devam etti.
Düşünceleri ve çalışmaları arasında geçişler yapmaya devam ederken kulaklarına kendisi için dünyada en itici seslerden biri olan o kibirli,olgun ses ilişti. Çocukluk kabuslarının ve kabus olacak kadar gerçeklikten uzak anılarının baş kahramanı,sevgili kuzeni Feodor. Her zamanki alaycı üslubuyla Berthé'yi saliseler içerisinde deliye döndürmeyi başarmıştı. Sadece bir kaç saat yalnız kalmak istemiş ancak yalnızlığı bölünmüş ve bu ihlal metali çizerken çıkan ses kadar rahatsız edici biri tarafından gerçekleştirilmişti. Sinirle bir mırıltı koyverdi. Kuzenleriyle oldukça iyi vakit geçiren tonlarca arkadaşı varken şanssız kişi niçin Berthé olmuştu. Feodor,içine dönük gibi gözüken sinsi şahsiyet. İçinden hızla çocukluğundan beri söylemeye aşina olduğu tüm hakaretler ve metaforlar geçti. Yıllardır bu küçümseyici tavırla baş etmek zorunda olduğundan kafasında onun için yüzlerce ilginç sıfat vardı. Öfkeyle çatılan kalın kaşlarının altında parlayan çehresini hızla arkasında duran -tercihen asla görmek istemeyeceği- yüze çevirdi ardından konuşmaya başladı.Sesine tıpkı kuzeni kadar imalı bir hava vermeyi ihmal etmeyen kızın yüzünde rahatsız olduğunu tümüyle belli eden bir gülümseme vardı. "Vasilyev! Senin gibi her daim kendini soyutlamaya hevesli bir insanı burada görmek hiç şaşırtıcı değil! Sanki tüm tatillerde seni görmek zorunda değilmişim gibi burdada hayatıma müdahale etmen mükemmel. Biliyor musun annemin Orenthia'ya yansımış yüzü gibisin!" Sözleri bittiğinde keskin zekaları sivri dilleriyle uyumluluk gösteren Vasilyevlerle münakaşaya girmemesi gerektiğini hatırlatan onca anı hafızasında belirdi ve kendini Feodor'un cevap vermemesini dilerken buldu. Bu çocuk yıllardır onu bir şekilde bozguna uğratmayı başarmıştı ve Berthé bundan hiç haz etmiyordu. Endişesini yüzüne yansıtmamak için içten bir tıslamayı sözlerinin ardına yerleştirdi. Öfkeli yüzünü kuzeninden ayırmadan doğruldu ve kollarını kavuşturup bilmiş bir ifadeyle dik dik bakmaya devam etti.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz