- Cyrille FauconnierGryffindor V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 13
Kayıt Tarihi : 02/05/12
Nerden : Saturn
Lakap : FiFi
FiFi
Çarş. Mayıs 02, 2012 1:35 pm
Leondier V. sınıf
Sevecen ve güler yüzlüdür. Herkesle iyi anlaşan, geçinmesi kolay bir kızdır. Kızlara göre fazla cesaretlidir. Bir çok arkadaşının cesaret edemediği şeyleri kolayca halledebilir. Bu yüzden başı fazla belaya girer. Kimisi bu cesareti aptallık olarak adlandırır. Kahraman olmayı sever. Düşüncelidir ve empati yeteneği gelişmiştir. Söz konusu sevdikleri olduğunda fazlaca fedakardır. Onlar için yapamayacağı şey yoktur. 'Anı yaşa' cümlesini hayat felsefesi edinmiştir. Gününü gün eder, başkalarının ne diyeceğini umursamaz, ne isterse onu yapar. Doğru bildiği, inandığı şeyler uğruna her şeyi yapabilir. Bu konuda gözü karadır. Fazlasıyla hayalperesttir. Süperkahramanların ve çizgi film karakterlerinin varlığına inanır. Olaylara her daim pozitif yönden yaklaşır, onu üzgün ya da ağlarken görmek çok zordur. Bunların yanında hırçın ve sinsi bir yönü de vardır.
Sevecen ve güler yüzlüdür. Herkesle iyi anlaşan, geçinmesi kolay bir kızdır. Kızlara göre fazla cesaretlidir. Bir çok arkadaşının cesaret edemediği şeyleri kolayca halledebilir. Bu yüzden başı fazla belaya girer. Kimisi bu cesareti aptallık olarak adlandırır. Kahraman olmayı sever. Düşüncelidir ve empati yeteneği gelişmiştir. Söz konusu sevdikleri olduğunda fazlaca fedakardır. Onlar için yapamayacağı şey yoktur. 'Anı yaşa' cümlesini hayat felsefesi edinmiştir. Gününü gün eder, başkalarının ne diyeceğini umursamaz, ne isterse onu yapar. Doğru bildiği, inandığı şeyler uğruna her şeyi yapabilir. Bu konuda gözü karadır. Fazlasıyla hayalperesttir. Süperkahramanların ve çizgi film karakterlerinin varlığına inanır. Olaylara her daim pozitif yönden yaklaşır, onu üzgün ya da ağlarken görmek çok zordur. Bunların yanında hırçın ve sinsi bir yönü de vardır.
- Rp:
- 2061, Roma’nın kuzeybatısı, Floransa
Bir denizkızının vücudu ve kıskandırıcı zarafeti ile siyahın asilliğinin birleştiği kemik çellosunu ve onun daimi kavalyesi olan arşesini kendisine bu müzik aletini korumayı görev bilmiş çantasından özenle kaldırdı genç cadı. Çellosuna dokunduğu anda ondaki zarifliğin parmak uçlarından bütün bedenine, iyi huylu bir virüs misali yayıldığını hissedebiliyordu. Geniş ışığının tereddütle girdiği, loş ama kasvetten uzak odasının ortasına yerleştirdiği sandalyesi, ona bahşedilen görevi yerine getirmek için sabırsızlanıyormuşçasına bekliyordu. Sağ eline aldığı denizkızını ve sol eline aldığı kavalyesini de alıp oturdu sandalyesine. Omuzlarını, bedenine güven yayarak dikleştirdi ve uzun, kumral, dalgalı saçlarını görüşüne engel olmaması için kibar bir boyun hareketi ile savurdu arkasına doğru. Dar açı ile bacaklarının arasında sıkıştırdığı çellosunu tutan kolunu vücudu ile doksan derecelik bir açı yapacak şekilde kaldırdı ve diğer koluna da arşeyi, çelloya paralel tutacak şekli verdi. Konuşmayı henüz bilmeyen bir bebeğin, günahsız dudaklarından dökülecek ilk kelimeyi heyecanla bekler gibi bekledi arşeyi çellonun kalın tellerine sürterken. Kulağı tırmalamayan, hoş bir tını bütün odayı doldurduğunda aletin akort edilmesine gerek olmadığına ikna olmuştu kendince. Sonrasında notalarının aklında olduğu, çalmaktan en çok haz aldığı şarkıyı çellosu aracılığı ile armağan etmişti onu dinleyen havaya, taşa, toprağa, çiçeğe, böceğe…
Kaplumbağa ile yarışa hazırlanan ukala tavşanın koşuya hazırlanışı gibiydi şarkının ritimleri de. Kendinden emin ve yavaş başlıyordu önce. Kaplumbağayı fazla küçümsediğini anlaması ile hızlanan bir tavşanın hızına ulaşıyordu sonraları. Müziğin içine hapsedici tartımı ile hareketlenen başı saçlarını fazla serbest bırakmıştı. Kumral saçlar küstahça cadının sağ eline dolanmaya başladığında ritmik bir baş hareketi ile tekrar def etti telleri. Sonrasında odada ki her bir eşyanın da etkisinde kaldığı hoş müzik kesilmek zorunda kaldı, cadının başına giren beklenmedik bir ağrı ile. “Ahhh…” Neredeyse dokunmaya kıyamadığı arşesini serbest bırakıp, yere düşmesine izin verdi elini başına siper ederken. Beynini bir terörist misali ele geçiren anarşik sızı iyice dayanılmaz bir hal almaya başladığında, çellosunu kavrayan eli de gevşedi ve takviye kuvvet misali sardı başını. Beyninin içinde karanlık görüntüler belirmeye başladığında bedenine hâkim olan acının etkisi ile oturduğu sandalyeden kayıp yere çömelmişti. Etraf çok karanlık ve pusluydu. Zihninde beliren görüntüler, kesik kesik yayın yapan bir muggle televizyonu gibi bir belirip, bir kayboluyordu. Titrek bir sokak lambasının aydınlatmakla aydınlatmamak arasında git gel yaşadığı bir sokaktı, gördüğü yer. İki insan vardı sanki ya da daha fazla. Birisinin yüzünü seçebiliyordu bu çok tanıdık bir yüzdü genç cadı için. Kumral saçlarını ve yumuşak hatlı yüzünün en hoş ayrıntısı olan kibar burnunu aldığı, onun yaşlarında ki birçok kadını çileden çıkartabilecek kıskançlıkları yaşatan, formda bir vücut ve tuzlu sıvının taarruzuna maruz kalmış gök mavisi gözler…
Ağrı şimdi önceki kadar dayanılmaz değildi. Karanlığın izni ile gördüğü yüzün annesi olacağını anlayabilecek kadar yoğunlaşabilmişti acıya rağmen. Ay ışığının ressam misali oluşturduğu gölgelerin arasında karanlığın uşağı vardı. Alkyone onun kim olduğunu görmüyordu; fakat bütün canlıları önünde boyun eğdirebilecek bir güçle kadına doğrultulan asayı çok net görmüştü. Ardından uşağın karanlığın içinden yükselen laneti telaffuz etmesi gecikmemişti. “Avada Kedavra!” Lanet, görüşteki kadının canı ile birlikte genç cadının beyninde hâkimiyet kuran acıyı da götürmüştü, aslında görünmeyen birçok şeyi götürdüğü gibi. Cadı şimdi dizleri ve elleri ile yerden destek alıyordu, boğulmaktan son anda kurtulan biri gibi havaya hasret kalan ciğerlere alabildiğince oksijen sokmak adına derin derin nefesler aldı, birkaç kez. Emekler halde seri hareketlerle beyazın saflığı ile boyanan kapısının koluna el attı. Destek alarak zar zor doğruldu ve gördüklerinin kasvetinin birazını da olsa odasında bırakarak merdivenlere doğru yürüdü, duvardan destek alarak. “Babaan…” Aşağıda, mutfakta babaannelere has o tatlılarını yapan yaşlı kadına seslenecek kadar takati yoktu bu yüzden oraya varana kadar zorlamadı boğazını. “Babaanne! Babaanne!” Kapının eşiğinde hızlıca içeri adımını attı ve önüne çıkan ilk sandalyeye bıraktı narin bedenini. Vücudunu esir alan titremeye karşı koymaya çalışsa da başaramadı. Onun bu korkmuş halini gören yaşlı cadı da telaş içinde bir bardak suyu kıza uzattı ve birkaç yudum alıp, rahatlamasını bekledi. Cadı güçlükle ağzına aldığı iki yudumu boğazından gönderirken hala büyük bir kısmı su ile dolu olan bardağı hemen yanında duran masaya bıraktı. Dünyalar tatlısı babaannesi, yetmiş yıllık hayatın izlerini taşıyan, kırışmış, yumuşak elleri ile küçük kızın ellerini çevrelediğinde vücudunun ne kadar soğuk olduğunu o an fark etti, cadı. “Ne oldu küçüğüm?” Babaannesinin güven veren sıcaklığı, ellerinden bütün vücuduna yayılmaya başladığında Alkyone de gördüklerini anlatabilecek gücü buldu kendinde ve hiç vakit kaybetmeden ince dudaklarını lanetli kelimeleri serbest bırakmak için araladı.
“Babaanne bir şey gördüm. Etraf çok karanlıktı… Bir sokak vardı…” Bu zırvalıklara ihtiyaç yoktu. Cadı, gözlerini kapatıp başını sağa sola salladı ve direk gördüğü şeyi sesli bir şekilde dile getirmek için hazırladı kendisini. Birkaç dakika önceki hali göz önüne alındığında kar kadar soğuk, buz kadar keskin bakışları ve bakışlarıyla bütünleşen ses tonu şaşılasıydı. “Babaanne, birisi annemi öldürüyordu.” Yaşlı cadının yüzündeki kadim kırışıklıklarla bütünleşen şefkatli bakışları, yerini ciddiyete ve şaşkınlığa bırakıyordu. Beliren her kehanet mutlaka gerçekleşecek diye bir kaide yoktu. Alkyone de bundan cesaret alırcasına tekrar konuştu.
“Bu kehanetin gerçekleşmeyeceğini söyle babaanne.”
Okunduktan sonra silinirse sevinirim, teşekkürler.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: FiFi
Çarş. Mayıs 02, 2012 1:39 pm
Rütbe veriliyor.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz