Dante Redgrave
2 posters
- Dante RedgraveRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 54
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Yaş : 30
Dante Redgrave
C.tesi Nis. 07, 2012 9:56 pm
İstenilen bina; Forestier
Kısaca karakteristik özellikler; Hırslı, güç tutkunu, eğlenceye düşkün, adalet aşığı ve sinirli.
İstenilen dönem; V.
[b]Örnek RP;[b];
Kısaca karakteristik özellikler; Hırslı, güç tutkunu, eğlenceye düşkün, adalet aşığı ve sinirli.
İstenilen dönem; V.
[b]Örnek RP;[b];
- Spoiler:
- Buz gibi soğuğu arabanın içine taşıyan rüzgâr saçlarını hafifçe dalgalandırırken elini saçlarına geçirdi ve rüzgâra meydan okurcasına gözünü ayırmadan ileri doğru baktı. Araba simsiyah asfaltta hızla ilerlerken küçük ve narin kardeşi kafasını Dante’nin omzuna koyarak rüzgâr ile olan kapışmasına son verdi. Yüzünde oluşan ufak ve içten gülümsemeyi şoför görmeden sildikten sonra arabanın penceresini kapattı ve biricik kardeşi Maria’nın daha rahat uyumasını sağlayabilmek için kendi rahatlığından feragat edip, omzunu daha da aşağı çekti. Arabanın motorunun sesini dinleyerek zifiri karanlıkta ilerlerken o karmaşık zihni tekrardan düşünceler ile boğuşmaya başladı. Los Angeles’dan New york’a gelmelerinin bir nedeni vardı. Bu neden bir zamanlar dünyanın en zengin ailelerinden birinin tek kızı olan Angelica Morgenstern’in (yani annesinin) tanımadığı babası tarafından terk edildikten sonra akli dengesini kaybetmesi sonucu tutulduğu hastaneye ziyarete gitmekti. Bir kadın bir erkeğe nasıl bu kadar körü körüne bağlanarak âşık olabilirdi ki? Delicesine… Evet, tamamen deli işiydi bu. Fakat bu Dante’nin anlayabileceğinin çok üstünde bir durumdu. Bir türlü tanışma fırsatı bulamadığı adam ne kadar yakışıklı olabilirdi ki? Ya da karizmatik? Ya da komik? Kadınlar erkeklerde bunları arardı değil mi? O halde babası nasıl bir adamdı ki dünyadaki istediği her şeye sahip olabilen güzeller güzeli bir kadını bu hale getirebildi? Aklı almıyordu. Fakat bir zamanlar annesi şu an ki gibi değildi. Tamam normalde değildi ama şimdiki gibi kafayı iyice yememişti. Hayal meyal hatırlıyordu. Danteyi kucağına alıp söylediği narin şarkıyı, oynarlarken söylediği ve sonunda kaburgalarından gıdıkladığı tekerlemeyi… Hatırlamak canını acıtmıştı ama yinede zihninde canlandırmaya devam etmişti. Bir gün yine her zamanki gibi annesinin kucağında en sevdiği oyuncağı ile oynarken arkalarından korkutucu bir ses ‘’ Sizi bir arada böyle mutlu görmek beni de mutlu ediyor. ‘’ diyerek annesinin koltukta zıplamasına neden olmuştu. Korku ile sesin geldiği yere bakan annesinin gözleri saniyeler içinde korkuyu silip şaşkınlık maskesini takınmıştı. Gözlerinin sergilediği şaşkınlık oyununu vücuduna da yansımıştı ki titreyen bacaklar ile yavaş yavaş ayağa kalktı ve geriye doğru titrek bacakları ile harekete geçti. Geriye doğru ilerlerken gözlerini taklit etmeyi reddeden korku dolu sesi ile ‘’ Ne işin var senin burada? Bir daha karşıma çıkmayacağını sanıyordum. ‘’ dedi. Karşısındaki adam perişan bir yüz ifadesi ile Dante’nin annesine bakarken gözlerini bir an için Dante’nin üstüne dikti ve ellerini ulaşmaya çalışmak istercesine uzattı ‘’ Dayanamıyorum Angie. Senin ve oğlumun olmadığı sonsuz bir yaşamı istemiyorum. Dayanamıyorum. Lütfen gel benimle. Sarayın hazır. Sadece benimle gel. Seninle ve oğlum ile birlikte olmak istiyorum. ‘’ dedikten sonra annesine doğru küçük bir adım attı. Annesi korku ile geriye doğru bir adım daha attıktan sonra ‘’ Hayır! Oğlumun öyle bir yerde büyümesine asla izin vermem! Biz her canın sıkıldığında yanına alabileceğin oyuncaklar değiliz! ‘’ diye bağırdı korku dolu sesi ile. Oyuncak? Bu sözcük o zamanki zekâsının tamamını kaplayan kelime idi. Hayatındaki en önemli kelimeyi duyduktan sonra ilk başta elindeki oyuncağa baktı ve sonra içten bir gülümseme ile karşısındaki adama bakıp elindeki oyuncağı ona uzattı. Adam şaşkın şaşkın ona uzatılan oyuncağa bakarken büyük bir gülümseme yüzünü ansızın kapladı. Büyük bir kahkaha kopardıktan sonra hızlı adımlar ile Dante’ye yaklaştı. Kocaman ellerini Dante’nin altın sarısı dümdüz saçlarının arasına daldırdı ve gülmeye devam ederek karıştırdı. Dümdüz olan saçları hırçın bir denizin dalgaları gibi dalgalı hale gelinceye kadar da karıştırmaya devam etti. Bir süre sonra gür kahkahasını kesti ve dudaklarını yine sarı saçlarına gömerek derin bir nefes aldı. Tanımadığı bir adam sebepsiz yere Danteyi öpmüş ve koklamıştı. Normalde her küçük çocuğun bu tür durumlarda ilk başta bir uyarı ateşi olarak çatallaşan bir ses çıkarması sonra da ağlaması kaçınılmazdı. Fakat bu tavırdan rahatsız falan değildi. Aksine içini bir rahatlık hissi kaplamış ve kendini tanımadığı bu adamın kucağına atıp sıkı sıkı sarılmak istemişti. Bu küçük yaşına rağmen içinde bu istek uyanmıştı gerçekten. Dante tam minik kollarını tanımadığı adamın boynuna dolayacak iken annesi hızlı bir adım ile geri çekildi. Göğüs kafesi hızlı bir şekilde inip kalkarken artık korku barındırmayan sert gözleri ile yabancıya baktı. ‘’ Uzak dur bizden. Hayatımı yeterince mahvettin. Oğlumu korumak için elimden gelen her şeyi yapıyorum ama yeterli olmuyor. Daha iki gün önce leş kokulu bir canavar yavruma saldırdı. Fakat sen hiçbir şey yapmadın! Kendi oğlunu korumadın! Eğer bu kadar özel bir çocuk olmasaydı şu anda evimin salonunda olmak yerine mezarda bulunuyor olurduk. ‘’ sözlerini bitirdikten sonra derin bir nefes alarak oksijeni vücuduna hediye etti. Adamın yüzündeki mutluluk bakışları yavaş yavaş silinirken yüzündeki ifadeyi acı ve ıstırap ele geçirdi. Sesi çatallaşarak çıkmıştı ‘’ Yapamazdım… Kurallar var. Her seferinde karşı çıkmaya çalıştım ama kadim yasalara karşı koyamazsın Angie. İnan bana çok istedim ama karşı koyamadım. Bu sizi daha da büyük bir tehlikeye atardı. ‘’ dedi ve elini annesinin eline koyarak daha da yakınlarına girdi. Annesinin nefes alışverişi hızlanırken adam bir elini Dantenin kafasına koydu ve ‘’ Sizsiz olamıyorum Angie. Oğlumuzu seviyorum. O diğerlerinden çok daha farklı bunu şimdiden anlayabiliyorum. Lütfen sizsiz olmama izin verme. Beni kendinizden uzaklaştırmayın. ‘’ dedi ve dudaklarını annesinin alnına dayadı.
Anılar zihnini iyice kaplarken sinirli bir şekilde nefes verdi. O görüşmelerinden sonra annesi ile aralarına Maria’da katılmıştı. Maria… Altın sarısı saçlara sahip olan mavi gözlü küçük prenses… Evet, Dante için bir prenses idi o. Koruyup kollaması gereken minik tatlı prenses. Öyle bir güzelliği vardı ki şimdiden Dante’nin korku ile geleceği beklemesine neden oluyordu. Ya o da annesi gibi kötü birisine âşık olursa? Ya bir dahaki ziyaretinde bir demet yerine iki demet çiçek getirmesi gerekirse? Ne olacaktı o zaman? Dante sahip olduğu ve olabileceği en değerli kişiyi bu çirkin dünyadan nasıl koruyacaktı? Sorular zihninin en dip köşelerine kadar yankılanırken ‘’ Acımak yok ‘’ dedi ve dedikten sonra küçük kardeşinin kıpırdanması nedeniyle yeniden suspus oldu. Kıpırdanmayı kestikten sonra kafasını Dante’nin bacağına koyarak araba içinde uyuma sanatını yeniden gözler önüne serdi. Dante yüzüne yansıtmadan mutlu bir şekilde Maria’ya baktı ve yüzünün önüne düşen saçları elinin tersi ile çekti. Maria’nın ay parçasına benzeyen yüzü ortaya çıkınca yüzündeki tebessüme engel olamadı ve alnına ufak bir öpücük kondurdu. Ah küçük Maria. Ne kadarda şansızdı. Aynı derecede de masum. Hayat neden bu kadar küçük, narin ve tatlı bir kızı cezalandırırdı ki? Anlaması gerçekten zordu. En bilge yaşlıların bile bilemeyeceği bir soruydu bu. Fakat Dante biliyordu. Hayat denen şey en adi insandan bile daha adi bir şeydi. En beklenmedik anda insanın karşısına olur olmaz şeyler çıkarıyordu. Aşk, ayrılık, hastalık, acı, ölüm. Peki, neden buna ihtiyaç duyuyordu? Var olduğu sanılan tanrı neden böylesine adice davranıyordu? Belki de tanrı yoktu. Belki de her bir insan küçük bir kum havuzunda oyuncakları ile oynayan haşarı bir veledin küçük ve değersiz oyuncaklarıydı. Bunu kimse bilemezdi. Tek bildiği şey Maria’yı koruyabilmek için gerekirse o haşarı veledi öldürecek olduğuydu. Gözünü kırpmadan ve en ufak bir tereddüt yaşamadan. Karanlık düşünceler ile boğuşan zihni gittikçe karanlıklaşırken ufak ve sıcak bir elin yüzüne dokunması ile kendine geldi.
Dante ile aynı saç ve göz rengine sahip olan tatlı küçük Maria abisinin dikkatini çekmek için minik ellerini Dante’nin sert ve yakışıklı yüzüne koymuştu. Abisinin nefret ve öfke boşaltan gözleri saniyelik bir zaman diliminde değişti ve şefkat ile Maria’ya bakmaya başladı. Yüzündeki şefkatini sesine taşıyarak ‘’ Bir sorun mu var Maria? ‘’ dedi ve elleri ile altın sarısı saçlarını düzeltirken Maria konuşmaya başladı ‘’ Sinirli misin ağabey? ‘’. Dante kardeşinin saçlarını düzeltmeye devam ederken umursamaz bir ses tonu ile ‘’ Nereden çıktı şimdi bu? Tabii ki de sinirli değilim. ‘’ dedi ve bakışlarını güzeller güzeli kardeşinden ayırıp boş ve sessiz karanlığa dikti. Arabanın içindeki sessizlik giderek boğucu bir hal alırken Maria tekrardan ellerini ağabeyinin yüzüne koyarak kendi yüzüne doğru çevirdi. ‘’ Annemiz için mi üzülüyorsun ağabey? Üzülme. Sen üzülünce bende üzülüyorum. ‘’ diyerek Dantenin yanağına bir öpücük kondurdu ve başını omzuna yaslayarak sarıldı. Dante gözlerinden akacak yaşları zorda olsa geriye doğru çekerken hafif bir sırıtışla ‘’ Ne alakası var? Hem bu tür şeylere kafa yoracak kadar büyümedin. Diğer çocuklar gibi oyuncakların ile oynamalı ve eğlenmelisin. ‘’ diyerek küçük kardeşini yanağından bir kez öptü ve tekrardan dışarıya doğru baktı. Yaşam ile ölümün arasındaki fark neydi Dante için? İkisini de bir arada yaşamıyor muydu? Vücudu yaşarken, benliği her geçen gün yavaş yavaş ölüyordu. Lanet olsun. Ölümü bile normal değildi. Normal insanlar öldüklerinde bir kez daha ölemezlerdi fakat Dante her gün yeniden ve yeniden ölüyordu. Benliği ve vücudu iki zıt kutuptu sanki. Birisi yaşamak için çabalarken birisi ölmek için çabalıyordu. Eğer küçük kardeşi olmasaydı vücudunun cezasını kendi verecekti. Neden bu pislik dünyada yaşamaya çalışıyordu ki? İnsanların bencilleştiği ve vahşileşip ilkelleştiği bir dünyadan ne beklenebilirdi? Dünya barışımı? Saçmalık. Sadece büyük bir saçmalık. İnsan ırkı yaşadığı sürece aynı bencillikler ve savaş devam edecekti. Bu insanların doğasında vardı. Hangi psikopat yarattıysa böyle tasarlamıştı onları. Evrim geçirirken bu bencil pisliklere dönüşmüşlerdi. Peki, hayatın anlamını sorgulamak ona düşer miydi? O da bu dünyanın pisliklerinden biriydi değil mi? O da her şey gibi çürüyen yeri geldiğinde dalga geçip gülen pisliklerden birisiydi. O yüzden şimdilik bu depresyon kokulu felsefesine ara verecek ve burnunu küçük kardeşinin saçlarına daldırıp kokusunu içine çekerken uykuya dalacaktı. En azından öyle planlamıştı.
Tam uykuya dalacakken büyük bir sarsıntı ile arabaları yoldan çıktı ve büyük bir ağaca tosladı. Her şey bir anda olup bitmişti. Son model arabaları tamamen hurdaya dönmüş. Öndeki şoför ön cama kafası ile girmişti. Dante kendine ne olduğunu umursamadan Maria’ya çevirdi kafasını ve hiçbir şey olmamış olduğunu görmek için umutla gözlerini Maria’nın vücudunda gezdirdi fakat umduğu olmadı. Bacağı kırılmıştı, öyle ki tek bakışta belli oluyordu. Kırık bacağını görünce kalbinin olduğu söylenen yerde bir acı hissetti. Küçük kardeşini koruyamamıştı. Kanı akıyordu. Baygın halde olmasına rağmen acı ile inliyordu. Kim bilir nasıl bir acı çekiyordu. Sinirle bakışlarını Maria’dan kaçırdı ve kendine baktı. Ona pek kayda değer şeyler olmamıştı. Birkaç sıyrık ve patlamış bir kaş. Değersiz dünyada yine şansızlık küçük kardeşini bulmuştu. Sinirli fakat nazik bir şekilde Maria’nın sıkışmış olan bacağını serbest bıraktı. Sıkışmış olan bacağı serbest kalınca Dante Maria’yı kucağına aldı ve arabadan yavaşça dışarı çıktı. Soğuktu, öyle ki vücudu uyuşturarak acıyı hissetmelerini engelliyordu. Dante, şikayet etmedi. Az da olsa kardeşinin acısı azalacaktı. Nasıl şikayet edebilirdi ki? Gerekirse tüm acısını üstüne almaya razıydı. Hatasını biraz da olsa telafi etmek için… Kardeşini kucağında taşırken bacakları titreye titreye ilerlemeye devam etti. Nereye gidecekti? Yoldan geçerken bir hastane görmemişti. Annesinin kaldığı hastaneye de daha çok vardı. Umutsuzca kardeşini tek bir kolu ile tutmaya çalışarak cebinden telefonu çıkardı ve şebeke olmadığını fark etti. Sessiz bir küfür ettikten sonra yolun girişinde bir karaltı gördü. Kardeşine daha da sıkı sarıldı ve karaltıya daha dikkatle baktı. Bir insana benziyordu bu. İçinde hafif bir umut oluşmuştu. Belki de bu insan ona ve kardeşine yardım edebilirdi. Issız yolun girişindeki insana çıkarabildiği en yüksek sesle ‘’ Hey! Yardım et lütfen! Kaza yaptık! Kız kardeşim yaralı! ‘’ diye bağırdı. Adam sesi duymuş olacak ki Dante’ye doğru yürümeye başladı. İçindeki umut ışığı daha da artarken kardeşine baktı ve yine saçlarını düzelterek ‘’ Korkma seni kurtaracağım Maria ‘’ dedi kısık sesle. Kardeşine bakmaya devam ederken ufak ve tiz bir ıslık duydu. Duyması ile birlikte yüzüne birkaç damla kan sıçradı. O kadar şaşırmıştı ki neler olduğunu fark edemediği için etrafına bakındı. Görünürde hiçbir şey yoktu. O zaman bu kan nereden gelmişti? Tek bir seçenek kalıyordu. Korku ile bakışlarını aşağıya çekti ve en büyük kâbusu ile karşılaştı. Kardeşinin gövdesinden kanlar akıyordu. Ama nasıl olmuştu bu? Daha birkaç saniye öncesine kadar hiçbir şeyi yoktu. Görmediği bir yarası var mı diye defalarca kontrol etmişti. Şaşkınlık ve korku duygularını bir arada yaşayarak dizlerinin üstüne düştü. Kardeşi kollarında ölüme doğru yavaş yavaş yol alıyordu. Fakat Dante hiçbir şey yapamıyordu. ‘’ Maria! Maria! Benimle kal! ‘’ diye bağırdı umutsuzca. Gövdesine bir kez daha baktı ve beyaz olan kıyafetinin kırmızıya dönüştüğünü gördü. Acı ile kafasını Maria’nın saçlarının arasına gömdü ve gözlerindeki yaşı tutmayı bıraktı. O sessizce ağlarken bir kıkırdama sesi dikkatini çekti. Az ileride daha önce görmediği bir adam duruyordu. Bu yardım istediği adam olmalıydı. Fakat geç kalmıştı. Adam acı bir şekilde baktı. Fakat bakışları anında garipliği algıladı. Adamın sırtından kuyruğumsu şeyler uzanıyordu. Beyin sarsıntısı mı geçirmişti? Böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Sesindeki şaşkınlık ve tiksinti duygusuyla konuştu. ‘’ Nesin sen? ‘’ dedi. Adam bir kez daha kıkırdadı ve ‘’ Ölümünüm melez. Aslında seni hedef almıştım fakat biraz yorgun olduğumdan yönümü şaşırdım. Ama olsun kızı da öldürecektim nasıl olsa. ‘’ dedikten sonra kuyruğunu yeniden hareket ettirdi ve Dante’ye gönderdi. Hızla gelen kuyruğumsu şeye bakarken anlamadığı bir içgüdü ile hızla yana doğru kaçtı. Ne kadar hızlı olsa da yetmemişti. Kuyruk sol koluna değmişti. Değmesi ile birliktede jilet gibi kesmişti kolunu. Kolunda oluşan yarıktan oluk oluk kan akarken kardeşini korumak istercesine kollarını daha da sıkı doladı vücuduna. Sinirli bir öfke akımı ile kardeşine bakarak ‘’ Sen mi yaptın? ‘’ dedi. Adam bir kez daha kıkırdadıktan sonra ‘’ O kadar narin bir kız ki kestiğimden emin bile olamadım. ‘’ dedi. Dante’nin siniri iyice artarken yavaşça ayağa kalktı ve yanlarındaki ağaca doğru yürüdü. Maria’yı ağacın dibine bıraktıktan sonra adama baktı ve ‘’ Seni öldüreceğim. Seni cehennemin en dibine göndereceğim. Seni öldüreceğim! ‘’ diye bağırdıktan sonra adama doğru koştu. İntikam almalıydı. Ölecek olsa bile kardeşini korumalıydı. Belki birisi geçerdi yoldan üç ceset ve bir yaralıyı gördükten sonra yardım ederlerdi. Bildiği tek bir şey vardı o da bu adamı öldürmek için her şeyi yapacağıydı. Ölmesi gerekse bile… Adama doğru koşarken son iki adımında yönünü değiştirdi ve yanına geçerek beklemediği yönden saldırdı. Adamın yüzüne sağlam bir tekme atmıştı. Normal bir insan bu saldırıdan sonra yerden kalkamazdı fakat bu adam sanki bir kuş tüyü ona değmişçesine kıkırdamaya devam etti. ‘’ Görünüşe göre karşımda inatçı bir melez var. Seninle eğlenebilirim sanırım ‘’ dedikten sonra kuyruğunu yeniden salladı ve Dante’ye yöneltti. Dante küçüklükten beri sahip olduğu üstün refleks ile kuyruktan son anda kurtuldu ve geriye doğru zıpladı. Adama benzeyen yaratığa tekrar öfke ile baktı ve sorusunu tekrarlayarak ‘’ Nesin sen? ‘’ dedi. Adam kıkırdamaya devam ederek ‘’ Söylemiştim değil mi? Ben senin ölümünüm melez. ‘’ dedi. Dante nefret ile boğazından bir hırıltı çıkardı ve adama doğru tekrar koştu. Koşarken adamı şaşırtmak için farklı adımlar atıyor ve dümdüz ilerliyordu. Bu numaralarına kanmayan adam kıkırdamaya devam ediyordu. Dantenin siniri gittikçe artarken adamın üstüne atladı ve onu yere devirdi. Devirdikten sonra hemen üstüne çıktı ve ‘’ O lanet kuyruğunu üstüne yatarken sallayamazsın değil mi pislik? ‘’ dedi. Adamın yüzüne durmadan yumruk atmaya başladı. Öyle ki şu ana kadar içinde biriktirdiği bütün öfkeyi kustu. Babasına olan siniri, annesine olan özlemini ve kardeşine olan sevgisini yumruğa dönüştürerek attı. Bu pislik hayatındaki en önemli varlığa zarar vermişti. Asla affedilemezdi. Ölmeliydi. Karar alınmıştı.
Adamın üzerinde oturarak yumruk atmaya devam ediyordu. Durmadan, soluklanmadan ve tereddüt etmeden. Fakat adam bana mısın demiyordu. Normal bir insan şimdiye kadar bayılmış olmalıydı fakat bu adam kıkırdamaya devam ediyordu. Her geçen saniye daha da sinirleniyordu ve yumrukların şiddeti de gittikçe artıyordu. Adam kıkırdamasını bitirdikten sonra ‘’ Tamam bu kadar yeter. Yeterince eğlendin. ‘’ diyerek Dante’yi üstünden attı. Dante sırt üstü yere sertçe çarptıktan sonra bacaklarını zorlayarak da olsa yavaşça ayağa kalktı. Adam tekrardan kıkırdayarak ‘’ Bu kadar uğraşma evlat. Ne kadar hızlı olursa o kadar acısız olur. ‘’ dedikten sonra kuyruğunu tekrar salladı. Kuyruk o kadar hızlı hareket etti ki ancak bacağını kestiğinde fark etti. Acı bir feryat koparıp yere düştü. Bacağından kanlar öylesine akıyordu ki bir ara bacağını tamamen kopardı zannetti Dante. Acı ile yerde sürüklenerek kardeşine ulaşmaya çalıştı fakat adam ayağını Dante’nin göğüs kafesine bastırarak toprak ile daha da bütünleşmesini sağladı. Kıkırdamaya devam ederken kuyruğunu yukarı doğru kaldırdı ve ‘’ Hareket etme melez. Seni hemen öldüreceğim merak etme. ‘’ dedi ve kuyruğunu harekete geçirdi. Kuyruğunun harekete geçmesi ile birlikte ufak bir ıslık sesi duyuldu. Adam aynı Dante gibi feryat kopardı ve arkaya doğru sendeledi. Dante şaşkınlık ile neler olduğuna baktı ve şaşkınlıktan küçük dilini tutmamak için kendini zor tuttu. Adamın bacağından bir ok sarkıyordu. Adam sinirli bir şekilde oku çekip çıkardı. Oku çıkarması ile birlikte siyah renkli bir sıvı bacağından akmaya başladı. Adam öfke ile arkasını döndü ve hışımla arkasından gelen sarışın kıza baktı. ‘’ Başka bir melez daha ha? ‘’ dedi ve ikinci bir kuyruk sırtından yavaş yavaş süzüldü.
Kız adama aldırış etmeden arbaleti ile bir kez daha ateş etti. Ancak adam hızla yana doğru eğilip oktan kurtuldu. Kıza bakıp ‘’ Aynı numara iki defa işlemez melez. ‘’ dedi ve sırıttı. Kız bunun karşısında sinirle arbaletini yere attı ve kemerinden iki tane bıçak çekip adama doğru saldırdı. Adam sinsice gülerek kızın ona gelmesini bekledi kızın yaklaşması ile o keskin kuyruğunu kıza yöneltti. Kız ani bir çeviklikle yana doğru kaçtı ve elindeki bıçağı adama doğru savurarak adamın yüzünü kesti. Adam şaşkınlıkla geriye doğru çekilirken elini yüzüne götürdü ve eline bulaşan siyah kana baktı. Yüzü öfke kaplı bir maskeyi sahiplenirken kuyruk kıza doğru harekete geçti. Kız hemen eğilip kuyruktan kurtuldu ve adamın bacağına doğru bıçağını savurarak adamın bir kez daha acı yaşamasına neden oldu. Adam geriye doğru bacağını sürüyerek sendelerken kız hiçbir ifade göstermeden adama saldırmaya devam etti. Adam acı ile geriye doğru ilerlerken Dante’de oturmuş şaşkınlıkla olanları izliyordu. Kız her saldırışında bir an bile tereddüt etmiyordu ve her saldırışında adamın yüzüne gözle görülebilir bir acı ifadesi ekliyordu. Şaşkınlıkla onları izlemeye devam ederken kız bir anda bakışlarını Dante’ye çevirdi ve ‘’ Burada niye bekliyorsun?! Kardeşinin yanına koş! ‘’ dedi. Adam iyice halsiz düşmüş ve gerilemişken hızla Dante’nin yanına geldi ve onu kolundan tutarak ayağa kaldırdı. Kız hızla cebinden bir şişe çıkardı ve kapağını açtıktan sonra kafasına dikti. Bir yudum aldıktan sonra şişeyi geri Dante’ye verdi ve ‘’ Bunu kardeşine içir. Şifalıdır. Tanrıların içeceğidir. Belki işe yarayabilir. ‘’ dedi. Kız eskisinden daha zinde ve hızlı bir şekilde adama doğru koştu. Adama iyice yaklaştıktan sonra büyük bir gülce bıçağını adama geçirdi. Belki de cidden işe yarıyordu. Bakışlarını elindeki şişeden yeniden savaşan kıza kaydırdı ve olanları gördü. Adam değişmeye başlamıştı. Teni artık siyah bir renge bürünmüştü ve kafası patlayacakmış gibi şişmişti. Bakışlarını zorda olsa canavardan çekti ve kıza baktı. Kız da şaşırmıştı. Kız geri çekilmeye başlarken adamın boynundan ikinci bir kafa çıktı. Dante şaşkınlık ve korku ile adama bakarken üçüncü bir kafa daha çıktı. Kız yüzündeki korku ile Dante’ye baktı ve ‘’ Kardeşinin yanına git! Kaç! ‘’ diye bağırdı ve bıçaklarını çekip saldırıya geçti. Dante de hızla olduğu yerden kardeşinin yanına koşmaya başladı.
Büyük karmaşanın arasında içindeki sessizlik ile Maria’ya doğru koştu. Başaramamıştı. Bunu hissedebiliyordu. Kardeşinin ruhu yavaş yavaş bedeninden ayrılıyordu. Hayat en adi yüzünü yine Dante ile Maria’ya gösteriyordu. Ölüm adı veriliyordu bu yüzüne. Bazılarını güldüren kurtuluş bileti, bazılarını ise kahreden minik senfoni… Geride kalanlara çalınırdı bu şarkı. Minik kalp atışlarının ritmini kaybetmesiyle oluşurdu. Kardeşinin dibine gelince dizlerinin üstüne çöktü. Kalbindeki ritimsizliği duyabiliyordu. Ölüm denen pisliğin pençeleri adeta kavramıştı bedenini. ‘’ Dur! Onun yerine beni al! Kalan yaşamım onun olsun. Yalvarıyorum sana her kimsen. Bırak kardeşimi! ‘’demek istedi haykırırcasına ama ses telleri görevini yapmayı reddediyordu. Yavaş ve nazik bir şekilde bir kolunu kardeşine dolayarak vücudunu hafifçe kaldırdı. Elindeki şişenin kapağını tek eli ile açtıktan sonra Maria’nın bembeyaz kesilmiş dudaklarına dayadı şişeyi. Şişenin içindeki sıvı Maria’nın vücuduna dağılırken gözyaşlarını tutamadı. Sarışın kızda işe yaramıştı. Yaralı olmasına rağmen bu sıvıyı içtikten sonra daha hızlı ve daha atik olmuştu. Yarası da gözle görülür bir şekilde kapanmıştı. Belki bir umut iyileşebilirdi kardeşi. Belki yine Dante’ye gülümseyebilirdi. Belki yine ona sarılabilirdi. Umutları hala yaşıyordu. Umudu yaşadıkça da her geçen saniye kahroluyordu. Koruyamamıştı onu. Dante için dünyanın en önemli varlığı yok oluyordu yavaş yavaş. Kıyamet gibi bir şeydi artık bu. Dünyanın bir önemi kalmamıştı artık gözünde. Kendi hayatının da… Gözlerindeki beklemekten usanmış yaşlar sabırsızca akmaya başladı. Ağlıyordu. Daha önce ağlamadığı kadar içten ve acı bir şekilde ağlıyordu. Dudaklarını kardeşinin saçlarına dayadı ve kokusunu içine çekti. Belki de son kez kokluyordu kardeşini. Son kez sarılıyordu. Bunları düşünmek gözlerindeki seli şiddetlendirdi. Gözlerini sıkıca yumdu ve kardeşinin kokusunu daha da sert bir şekilde içine çekti. Sanki son kez nefes alıyormuş gibi kardeşinin kokusunu içine çekerken kardeşinden ufak bir inilti duydu. Umut yeniden içinde parladı. ‘’ Maria! Beni duyabiliyor musun? Maria! ‘’ dedi yüksek sesle. Kardeşi gözlerini hafifçe araladı ve ‘’ Ağabey… ‘’ dedi. Dante’nin yüzünde hiçbir zaman oluşmayan bir gülümseme belirdi ve ‘’ Maria, iyileşeceksin. Merak etme. Ağabeyin seni koruyacak. ‘’ dedi gülümsemesini devam ettirerek. Maria hafif bir inilti daha çıkardı ve kan kustu. Dante acı bir şaşkınlık ile Maria’nın ağzından akan kanı temizledi. Maria ağabeyine baktı ve ‘’ Ölüyorum ağabey. Bunu hissedebiliyorum. ‘’ dedi. Dante sesine yansıtmadığı sinirle ‘’ Saçmalama Maria. Kurtulacaksın söz veriyorum. Yaşayacaksın. Ne pahasına olursa olsun. ‘’ diyerek cümlesini tamamladı ve kardeşinin yüzüne düşen saçları çekti. Maria ufak bir gülümseme ile ‘’ Esmer bir adam görüyorum ağabey. Melek kanatları var. Senin gibi çok yakışıklı… Beni çağırıyor. ‘’ dedi Dante’nin arkasındaki boşluğa bakarak. Dante sinir ile arkasındaki boşluğa döndü. Fakat orada kimseyi bulamadı. Bir kaybedenin bakışı ile Maria’ya doğru baktı. ‘’ Hayır. ‘’ dedi. ‘’ Yaşayacaksın. Bunu sağlayacağım. Sadece biraz daha dayan Maria. ‘’ dedikten sonra bakışlarını çok kafalı canavara çevirdi. Canavar hala ayaktaydı fakat sadece bir başı kalmıştı. Diğerleri kesilmişti. Sarışın kız iyi bir iş çıkarmıştı. Gözleri şimdi de sarışın kızı aradı. Onunla birlikte saldırırlarsa daha fazla zaman kazanabilirlerdi. Fakat gözleri kızı bulamadı. Sinirle etrafına bir kez daha bakındıktan sonra kızı yerde baygın halde gördü. Canavar üstüne tünemiş onu öldürmeye hazırlanıyordu. Onları kurtaran sarışın kızı da kurtaramayacaktı. Sinirle dişlerini sıktı ve kardeşinin başını bir kez daha okşadıktan sonra kulağına ‘’ Sakın bir yere ayrılma. Şu canavarın hesabını kesip geri geleceğim. ‘’ diye fısıldadı ve ayağa kalktı. Ne yapacağını bilmiyordu. Elinde silah falan yoktu. Ne yapacaktı? Yerden bir taş alıp canavara fırlatsa işe yarar mıydı? Gereksiz düşünceler zihnini gittikçe bulandırırken az ilerideki ok ve yayı gördü. Sarışın kızın olmalıydı. Hızla harekete geçti ve yerden yay ve ok kılıfını aldı. Oku yaya hızlıca geçirerek canavarın gözünü hedef aldı. Yıllarca çeşitli konularda eğitim görmüştü. Okçuluk da bu konulardan biriydi. Oku güçlü bir şekilde gerdikten sonra kıza doğru eğilmiş olan canavara doğru harekete geçmesine izin verdi. Ok karanlık ve soğuk havada tiz bir ıslık çalarak giderken Dante’de hızla yerini değiştirdi. Canavar oku gözüne yedikten sonra saldırının geldiği yöne doğru saldıracaktı. Bilinçli olarak Maria’dan daha uzağa doğru harekete geçti. Birde bu pislik canavardan darbe almasını istemiyordu. Kılıfdan bir ok daha çıkardıktan sonra oku yaya geçirdiği gibi gererek fırlattı. Ok yeniden canavara doğru harekete geçtiğinde hızla yerini değiştirdi tekrardan. Oklarının hedefi bulup bulmadığını bilmiyordu. Karanlık olan bir havada siyah renkli bir canavarı görmek zaten zordu. Okların yerini belirlemek ise imkânsız… Canavar yerini anlamasın diye hızla koşarken eli ok kılıfına gitti. Fakat eli istenen şeyi bulamadı. Okları tükenmişti. Sinirle sessiz bir küfür savurduktan sonra elindeki yayı ve belindeki ok kılıfını yere fırlattı. Ne yapacağını düşünmeye çalışırken bir çalının arkasına saklandı. Silahı yokken ne yapabileceğini hesaplamaya çalışıyordu ki canavar yüksek sesle bir feryat kopararak Dante’nin bütün dikkatini dağıttı. Belli ki canavarı sinirlendirmişti. Buda demek oluyordu ki okları isabet etmişti. Hafif bir mutluluk ile canavara baktıktan sonra gözleri yerdeki nesneye odaklandı. Sarışın kızın kılıcı oradaydı.
Kızın kılıcını görmesi ile birlikte bütün fikirler zihnine akın etmişti. Planına göre kılıca hızla koşacak. Kılıcı yerden aldığı gibi arabaya yönelecek ve farları en yüksek ayarında açacaktı. Ani ışık canavarın gözlerini kamaştırdığında ise her zaman beklediği fırsat eline geçecekti. Planını hazırlamıştı ve harekete geçmesi gerekiyordu. Hızlı ve sessiz bir şekilde çalıların arasından çıktı ve kılıca doğru tüm hızı ile koşmaya başladı. Kılıca vardığında yere doğru eğilip kılıcı kabzasından kavradı ve arabaya doğru koştu. Arabaya varmasına otuz metre kala canavar varlığını fark edip Dante’nin peşine düştü. Korkunun salgılanmasını hızlandırdığı adrenalin tüm vücuduna yayılırken arabanın direksiyonuna varmıştı. Şoför çoktan ölmüştü. Eli ile şoförü yana ittirdikten sonra kontağı çevirdi ve arabayı çalıştırdı. Araba çalışınca hızla elleri far düğmelerine gitti. Şiddetini yükselterek farları aktif hale getirdi. Arabanın farları aniden yanınca arkasındaki canavar aniden durdu ve acı ile inledi. Gözleri belli ki hassastı. Yüzünde çarpık bir gülümseme oluşurken hızla canavara doğru koştu. Işıktan kaçmak istercesine başını eğen canavar Dante için mükemmel bir pozisyondaydı. Kılıcı yukarı kaldırıp hızla aşağı doğru indirdi. Kılıç canavarın boynunu keserek boşluğa çıkınca canavar kafası da bedeninden ayrıldı. Bitmişti artık. Kazanmıştı. Şimdi kardeşine koşabilir ve onu hayata bağlayabilirdi. Evet, bunu yapacaktı. Önünde hiçbir engel kalmamıştı artık. Hızlı bir şekilde kardeşine doğru koşmaya başladı. Koşarken arkasından hiç beklemediği bir ses kulağına girdi. Canavarın sesiydi bu. Korku ile arkasını dönünce canavarın ayakta olduğunu gördü. Fakat bir terslik vardı. Artık tek bir başı yoktu. İki tane kafası ile sinirli bir şekilde hırlayarak Dante’ye yaklaşıyordu. Neler olduğunu çözümlemek biraz zordu. Az önce kafasını kesmemiş miydi? Neden şimdi ekstradan bir kafası ile birlikte canavar üzerine doğru yürüyordu? Anlamak zordu. Tek bildiği şey canavarın dikkatini daha farklı bir yöne çekmekti. Çünkü arkasında bulunan kardeşi her türlü saldırıya açıktı. Sinirle dişlerini sıktıktan sonra yönünü değiştirerek canavarı üzerine çekmeye çalıştı fakat canavar oralı olmadı. Şaşkınlık ile canavarın ne yaptığını izledi. Kardeşine doğru ilerliyordu. Yaşama sebebine doğru ağır bir şekilde ilerliyordu. Bir anda neler olduğunu anlamıştı. Bu canavar akılsız değildi. Kendi zekâsı ve iradesi vardı. Anlayabiliyordu. Bütün savaşı boyunca oradan uzak durmasının bir nedeni vardı ve Dante’yi cezalandırmanın en iyi yöntemi buydu. Dante korku ve şaşkınlık ile canavarı izliyordu. Vücudu harekete geçmiyordu. Geçemiyordu. Sinirle dişlerini sıktı ve bacaklarına bakarak ‘’ Hareket et! ‘’ diye bağırdı fakat bacakları onu duymazdan geldi. Sinirle bakışlarını bacaklarından çekip kardeşine kaydırdı. Masumca uyuyordu. Hala yaşıyordu. Umudu daha ölmemişti. Bu canavarın öldürmesine izin vermeye de hiç niyeti yoktu. Elindeki kılıcı sallayıp yaralı olmayan bacağına yüzeysel bir yara armağan etti. Sinirlere uygulanan ani etki onu girdiği şoktan uyandırmıştı. Uyanması ile birlikte koşması bir oldu. Vücudundaki acıya aldırmadan canavara doğru koştu. Koşarken de ‘’ Ondan uzak dur! ‘’ diye bağırıyordu. Canavara iyice yaklaşmıştı ki aniden canavarın kuyruğu Dante’nin gövdesine sertçe çarparak onu geriye doğru fırlattı. Vücudu toprağa sertçe çarptığında birkaç kırık sesi duydu. Belli ki kemiklerinden bir kaçı kırılmıştı. Ama aldırmadı. Kardeşine doğru yürümeye devam eden canavara baktı ve eşi benzeri görülmeyen bir nefret ile ‘’ Dur! Sana söylüyorum uzak dur ondan! ‘’ diye bağırdı. Ancak canavar Dante’yi duymazdan geliyordu. İçindeki nefret gittikçe artarken omurgasından bir ürperti geçti ve bir dürtü içinde atmaya başladı. Öyle bir dürtüydü ki bu sanki etrafındaki bütün canlıların ruhları ona bağlıymış gibi hissettiriyordu. Dürtü gittikçe kuvvetlenirken annesinin Dante çok küçükken söylediği bir şey aklına geldi.
Daha beş yaşına yeni basmıştı Dante. Evlerinin bahçesinde mutlu bir şekilde oyuncakları ile oynuyordu yalnız başına. Annesi her şeyiydi o zamanlar. Ciddi anlamda her şeyi... Kimseye güvenemediği için kimseyi yaklaştırmıyordu Dante’nin yanına. Annesi hem en yakın arkadaşı, hem öğretmeni, hem aşçısı hem de bakıcısıydı. Fakat bu seferlik dışarıda yalnız oynamasına izin vermişti. Mutlu olmuştu. Her an annesinin korkusu ile oyun oynamaktansa tek başına oynamayı tercih ediyordu. Sessizce elindeki iki dinozor oyuncağını dövüştürüyordu. Kırmızı olan dinozor yeşil olana karşı ezici bir üstünlük kurmuştu. Neden kırmızının kazanmasına izin verdiğini hatırlamıyordu. Kötü bir şekilde bakan bir t-rex olduğu içindi belki. Belki de yeşil olan otçul olduğundan kaybetmeye mahkûm olduğunu düşünüyordu. Kırmızı dinozor tam yeşil dinozoru öldürmek üzereyken bir adam dikkatini çekmişti. Şeffaf bir görüntüsü vardı. Arkasındaki şeyler rahatlıkla görülebiliyordu. Dante hafifçe korkmuştu. Birkaç gün önce annesi uyuduğunu sanırken gizlice bir korku filmi izlemişti. Film o kadar korkunçtu ki filmi izlediği gün annesinin yatağına gitmiş ve annesinin güven dolu koynunda uyumuştu. Bu adamda o filmlerdeki hayaletler gibi şeffaftı. Korkunç bir yüz ifadesine sahip değildi fakat şeffaf olması adamı yeterince korkunç kılıyordu. Dante yavaşça ayağa kalkarken adamda ona doğru yürümeye başladı. Dante korku ile geri geri yürümeye başladı fakat bu isteği yarıda kesilmişti. Duvar ilerlemesini keserken adamda Dante’nin yanındaydı artık. Dante bakışlarını titreyen bacaklarına dikerek adama bakmamaya çalışıyordu. Dante korkarak hayaletin bedenini ele geçirmesine hazırlanırken adam elini Dante’nin kafasına koydu. Dante şaşkınlık ile başını kaldırdı ve adamın gülümseyen suratıyla karşılaştı. Adam korkunç değildi. Aksine içten bir gülümseme ile Dante’ye bakarken diğer insanlardan daha iyi olduğu anlaşılıyordu. Dante’de adama karşı gülümsedi. Tam konuşmaya başlayacaklarken annesi ‘’ Dante! Buraya gel çabuk! ‘’ diye bağırdı ve Dante’nin kolundan tutup arkasına geçmesini sağladı. Adam şaşırmışçasına annesine bakarken annesi gayet sakin bir ifade ile ‘’ Buradan uzaklaşmanı istiyorum. Aksi takdirde hiç istemeyeceğin şeyler yaşayacaksın. ‘’ dedi ve elini adamın şeffaf görüntüsü arasında salladı. Adam görüntüsünün bozulması üzerine buharlaşarak kayboldu. Dante şaşkın bir ifade ile neler olduğunu izlerken annesi dönüp Dante’ye gülümsemiş ve ona ‘’ Sıcak çikolataya ne dersin canım? Sana anlatmam gereken ufak şeyler var. ‘’ dedikten sonra elinden tutup evin içine girmişti. İçeri girmesi ile birlikte mutfak masasındaki sandalyesine koşması bir olmuştu. Annesi asabi bir şekilde ‘’ Dante! Evin içinde koşma! ‘’ diye bağırmıştı arkasından. Fakat Dante oralı olmamıştı. Tek eğlencesi buydu. Annesinin koyduğu kuralları çiğnemek onun için vazgeçilemez bir eğlenceydi. Sıcak çikolatalarını yudumlarlarken annesi konuşmaya başladı. ‘’ O gördüğün adam bir ruhtu Dante. Kararı alınmamış bir ruh. Onu görmenin nedeni, senin çok büyük bir soydan gelmen tatlım. Yüzyıllar önce bir şaman yaşardı. Adı Faust idi. Hem ilk şamandı hem de en büyük ve en güçlüydü. Öyle ki çağırdığı ruhlar ile birleşebiliyor ve onlara sözlerini dinletebiliyordu. Sen ise tatlım o büyük Faust’un soyundan geliyorsun. Onun yeteneklerinin küçük bir kısmı bizde de var. Ancak onun gibi ruhlar ile birleşemiyoruz. Ancak sen tatlım, ailemizdeki herkes den daha farklısın. Bir gün içindeki dürtü seni harekete geçirecek. O dürtüyü serbest bırak oğlum. Her şeyi akışına bırak ve gücünün ortaya çıkmasını izle. ‘’
Anılar zihnini kaplarken içindeki dürtü daha da yükseldi. Sinirli bir şekilde üzerindeki gömleği sertçe çıkardı ve yarı çıplak bir şekilde nefret ile canavara doğru baktı. Öfke tüm bedenini kaplarken canavara doğru ‘’ Sana onu rahat bırak dedim! ‘’ diye bağırdı. Etrafındaki rüzgâr gittikçe şiddetlenmeye başlamıştı. Rüzgârın şiddetlenmesi ile dürtüsü de kuvvetleniyordu. Elindeki kılıca baktı ve dürtüyü serbest bırakarak kılıcı ile eline hafif bir yarık açtı. Elinden akan kanlara bir bakış attı ve işaret parmağını akan kanların içinde gezdirdi. Parmağına bulaşan kanı dürtüsüne güvenerek kollarından göğsüne kadar sürmeye başladı. Sürtüğü kan şeridi gittikçe parlamaya başlarken yüksek sesle konuşmaya başladı. O konuşurken rüzgârda şiddetlenerek saçlarını dalgalandırıyordu ‘’ Ey ölümün kapısından geçmiş olan kahramanlar! Sesimi duyun. Sesim size rehberlik etsin. Ben Dante Redgrave! Emrim ile yanıma gelin! Ölümün pençesinden kurtulun ve bu savaşa dâhil olun! Kanım ile onurlandırdığım kapıdan geçin ve emrim altına girin! ‘’ içindeki dürtü ile ağzından çıkan bu sözcükler her ne kadar Dante’ye saçma gelse de dürtüye güvenmekten başka şansı yoktu. Sözleri bitirdikten sonra üzerindeki kan şeridi parlama şiddetini gittikçe arttırmaya başladı. En sonunda omuriliğinden bir titreme daha geçti. Titremenin geçmesi ile birlikte kan şeridinden öyle bir ışık saçıldı ki canavarın dikkatini tamamen Dante’nin üstüne aldı. Işık şiddetti gittikçe azalırken tanımadığı bir ses iç geçirdi ve esneyerek ‘’ Ölümlülerin dünyasına adım atmayalı uzun zaman oldu gerçekten. ‘’ dedi. Bir başka ses ‘’ Bizi neden çağırdığı belli… Demek karşımızdaki hidra ha? Bu kadar küçük bir şey için bu kadar kahraman ruhu çağırmak… ‘’ Dante bu tanımadığı seslere anlam getirmeye çalışırken ışık şiddetini tamamen kaybetti. Artık gözlerini kullanmaya başlayabilen Dante şaşkınlık ile etrafına baktı. Yaklaşık beş adam etrafında dizilmişti. Birisi klasik bir yunan zırhı, bir diğeri orta çağa ait bir İngiliz zırhı giymişti. Hepsinin üstünde değişik zırhlar vardı. Dante’ye en yakın olan yunan zırhı giymiş iri yapılı adam ‘’ Demek bizi sen çağırdın. Düşündüğümden daha küçükmüşsün. Ben Aşil. Bunlarda Robin, Gılgamış, İskender ve Arthur. Emrin doğrultusunda yanına geldik. İsteğin nedir? ‘’ dedi. Dante hala şaşkınlığını atlamamışken kızıl saçlı orta çağ zırhı giymiş adam ‘’ Anlaşılan biraz şaşkın bir efendimiz var. Ben Arthur Pendragon. Şövalyelerin kralı. Emrini çabuk ver. Bir kral bekletilmeyi sevmez. ‘’ dedi. Dante kızıl saçlı adama bakıp yutkunduktan sonra kendini topladı ve nefret ile Hidraya baktı. Hidrayı göstererek ‘’ Onu yok edin. ‘’ dedi. Beş adam aynı anda eğilerek referans yaptıktan sonra hızla dağıldılar. Kılıçların kınlarından çıkma sesi kulağında yankılanırken Hidra’nın acı çığlığını duymazdan gelip kardeşine doğru koştu. Kardeşinin yanında yine dizlerinin üzerine çöktü ve ona sarılmaya başladı. Fakat bir terslik vardı. Vücudunda hiç sıcaklık yoktu. Buz kesilmiş ellerini kanayan elinin arasına aldı ve nabzını yokladı. Fakat hiçbir şey hissetmedi. Gözyaşları gözünden hafifçe akarken kafasını arkaya attı ve acı bir feryat kopardı. Bağırmaya ve ağlamayı aynı anda devam ederken omzunda bir el hissetti. Kafasını sinirli bir şekilde çevirince bu kişinin sarışın savaşçı olduğunu gördü. Kız acı çeken yüz ifadesine aldırmadan dimdik duruyordu. Gözlerindeki acıma ifadesi ile Dante’ye baktı ve ‘’ Kaybın için üzgünüm. ‘’ dedi. Dante gözlerinden akan yaşa aldırmadan kafasını salladı ve kardeşine sarılarak ileri geri sallanmaya başladı. Ölümün getirdiği dayanılmaz boğucu sessizlik benliğini ele geçiriyordu. Bu sessizlik onun kişiliğimiydi? En önemli varlığı gidince tek bu sessizlik kalmıştı geriye. Bu sessizliği nasıl bozabilirdi? Sonsuza kadar sürecek miydi? Ölüm sessizliğini ne bozabilirdi? Başka bir ölüm mü? Kendi ölümü yeterli olur muydu? Bu kadar değeri var mıydı? Artık yalnızdı. Bu adi dünyada tek başına kalmıştı. Hayatının anlamı kollarının arasında cansız bir şekilde yatıyordu. Dünya en büyük güzelliğini kaybetmişti. Çırılçıplaktı adeta ve Dante’nin çıplak bir dünyaya ihtiyacı yoktu ya da dünyanın ona ihtiyacı yoktu. Artık bu dünyada bulunmasına gerek yoktu. Bakışları dizlerinin dibindeki kılıca takıldı. Eski Japon yöntemi ile bu işe bir son verecekti. Kılıcı kabzasından tuttu ve kendisine çevirdi. Gözlerini sımsıkı yumduktan sonra hızla elini kendisine çekmeye çalıştı ama bir el ona engel oldu. Sarışın savaşçı elini Dante’nin elinin üstüne koymuş ve onu engellemişti. Sinirli bir ifade ile Dante’ye baktı ve ‘’ Ne yapıyorsun? Sence kardeşin bunu yapmanı ister miydi!? Bu tür canavarlardan daha çok var. Bu canavarlar olduğu sürece kız kardeşin gibi birçok küçük çocuk ölmeye devam edecek. Bunu engelleyebilirsin. İntikamını alabilirsin. ‘’ dedi dişlerini sıkarak. Dante gözlerinden yaş akıtmaya devam ederken kıza baktı ve ‘’ Sen kimsin? ‘’ dedi. Kızın bakışları yumuşaklaşırken konuşmaya başladı ‘’ Ben Diora. Zeus’un kızı ve seni melez kampına götürecek kişi. ‘’
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Dante Redgrave
C.tesi Nis. 07, 2012 9:58 pm
Rütbeniz veriliyor. Forestier V. sınıf
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz