- Giuseppe MassimoHufflepuff IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 91
Kayıt Tarihi : 08/04/12
hajrus.
Paz Nis. 08, 2012 7:32 am
İstenilen bina; Forestier
Kısaca karakteristik özellikler; Tutarsızdır, insanlara önce güler yüz gösterir ama iki gün sonra arkasından büyük oyunlar oynar. Bu yüzden arkadaş bulmakta hep zorlanmıştır. Aşka inanır, yeterince tutkuludur. Fakat insanlar ondan kaçmayı tercih eder. Yaş olarak da kendinden 10 yaş büyük insanlarla takılır. Kendinden küçükler için daima tepkili ve agresiftir.
İstenilen dönem; V.
Örnek RP;
Kısaca karakteristik özellikler; Tutarsızdır, insanlara önce güler yüz gösterir ama iki gün sonra arkasından büyük oyunlar oynar. Bu yüzden arkadaş bulmakta hep zorlanmıştır. Aşka inanır, yeterince tutkuludur. Fakat insanlar ondan kaçmayı tercih eder. Yaş olarak da kendinden 10 yaş büyük insanlarla takılır. Kendinden küçükler için daima tepkili ve agresiftir.
İstenilen dönem; V.
Örnek RP;
- Spoiler:
- Gözleri günlerdir kendisine direniyordu, geceleri kapanmamayı kendilerine marifet bilmişlerdi. Yüzünde hastalığı yüzünden ağırlaşmış burnu ve genzi onu uyutmamak için başka bir işkence yolu deniyordu. Buna rağmen gözlerini her defasında yaptığı gibi fazla sıkmadan kapatmaya çalıştı, göz kapaklarını bir muggle yapımı tıp makinesi ile zorla açıyorlarmışçasına kaldırıp, fazlasıyla aşina olduğu boyası soyulmaya başlamış ranzanın kenarındaki direğe gözlerini çevirdi. Renginin kırmızılığı, fazla bulutlu bir geceyle bin kat daha koyu duruyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı, üstündeki yorganın hafifçe kırışmasıyla çıkan ses, kızların uykularında mırıldandıkları büyüler arasında kaybolup gitmişti. Geceleri duyu organları fazla mı aktif olurdu ya da sessizliğin ona verdiği özel bir yetenek miydi bilmiyordu. Diğerleri umurunda değildi aslında, istediği gürültüyü yapıp, fazlaca ifrit bir ıslık ile hepsini rahatlıkla uyandırabilirdi. Fakat günün yorgunluğunu kendisi de yaşamıştı. Kendi için önemli olmayan şeyler -uyku gibi- onların fazla sahiplendiği bir şey olabilirdi. O sırada midesinden gelen ağır bir gurultu ile aniden otuz kırk derece daha doğruldu. Midesi her zaman olduğu gibi onunla sohbet etmek istiyordu, yani onun karnına kattığı yorum buydu, sohbet vakti. Ağır yorganını az önceki gürültü hiç kopmamış gibi ayakucuna sertçe teperek sırtında birikmiş birkaç damla teri kurutmak istedi. Karnından gelen sesler pek iç açıcı değildi, daha çok çarmıha gerilen bir insanın tüm suçlarını kabul etmesiyle ses çıkaramaması fakat eli o kazığa sabitlenirken çıkardığı iniltiler gibiydi. Pek korkutucu bir yönü yoktu şimdilik fakat bu şekilde yemezse o da o işkencenin yarısını yaşadıktan sonra ölecekti. Ölüm? Bazen kulağa pek de fena gelmiyordu, belki midesi yalnızca bunu istediği için kendisine gelen herhangi bir maddeyi kabul etmiyordu. Kendisini çürümeye bırakan sahibesine acaba hangi duyguları besliyordu…
*
Uzun ve derin bir soluk aldıktan sonra ince, pamuktan yapılmış beyaz Hogwarts tipi geceliğinin altındaki sönmüş karnını, iki kaburga çıkıntısının arasındaki derin vadiyi okşamaya başladı. Bu midesine bir ilaç olabiliyordu bazen. Fakat daha fazla, çocuklarını deli gibi sevdikleri halde fazla kibirli annelerin yaptığı gibi, elini son bir kez karnında gezdirdikten sonra sert bir yumruğu karnına geçirdi. Kaburgasının kenarına gelmiş olacaktı ki acılı bir bağırış attı. O sırada tahta tıkırtısına benzeyen enfes derecede duyulan bir ses, algıları fazla açılmış kulağında bir çan etkisi yarattı. Önce kızlardan birinin beslediği, gecenin köründe edepsizlik eden bir hayvan olduğunu düşündü. Fakat aniden yere eğilen bir karartıyla, bunun tuhaf sıska görünüşlü bir siluet olduğunu anladı. Gözlerini o karartıya dikmişken beline kadar açılan geceliğinin eteğini aldırış etmeden bacaklarını hızlı hızlı salladı yorganın kalan kısmından zorla kurtulmak istercesine. Gözbebeklerinin fazlasıyla büyüdüğünü hissedebiliyordu ağrıyan gözlerinden. Sert dokulu yatağından kalkmaya hazırlanırken çarşafının çıkarttığı hışırtılar fevkaladeydi. Belli belirsiz kımıldayan gölgenin bir yerlerinden zar zor alınmaya çalışan tiz soluklar duyuluyordu. Parmak uçlarını ranzanın üst tarafından aşağıya, zemine doğru değmesi için çabalıyordu. Ayaklarını suyun içindeymiş gibi sallarken alt taraftakinin kafasına gelme olasılığını düşününce aklından bin bir tilki geçmeye başladı. Hafifçe yukarı büzülen dudaklarını, parmak uçlarına değen soğuğu hissetmesiyle onu tekrar kendi zihnine sıçramasıyla tekrar aşağıya sallandırmıştı. Ayaklarının fazla şaplamaması için parmak ucunda durmaya devam ediyordu. Bir askısı kendisini aşağı salmış olan gecelik onun üzerinde tuhaf bir ihtişam yaratırken o küçük adımlarla ilerlemeye devam ediyordu. Yerinde çiviyle sabitlenmiş gibi duran gölge git gide daha da belirginleşmeye başlamıştı. Hala yalnızca bir karartı olarak beynince algılansa da, cılız bir erkek bedeni olduğu basbayağı ortadaydı. Cvjetka yaklaştıkça, gölgeden çıkan kesik soluklar da bir hayli artmıştı. Gözlerini, sırtından bir darbe yemişçesine kocaman bir şekilde, fevkalade karasıyla açmıştı. Gözbebekleri ile irisinin rengi birbirine girmiş olacaktı ki aynada kendini gördüğünde aniden irkildi. Bakışlarını aynaya sabitleyince yüzünün kusursuzluğunu bir kez daha düşünmeye başladı. Kalın dudaklarında yavaş yavaş belirmeye başlayan ince çizgi, hafif bir kavis alarak suratını daha da ihtişam içinde bırakan gülümsemeye bıraktı. Kendisini adeta yeniden keşfediyordu, bel kıvrımını, çocukluğundan bu yana hafif hafif etlenmiş ve bir kadının, kadınsılığını sembolize eden göğüslerinin harikalığına bakıyordu. Kendisinden geçmiş bir şekilde aynaya bakarken ucube gölgeden birkaç soluk daha gelmişti. Bu soluklar onun için tuhaf bir eğlence kaynağından başka bir şey değildi. Yüzünden atmadığı o sinsi karartıya bürünmüş dudaklarını o kavisten kurtarmadan aynı şekilde arkasını döndü ve gölgeye doğru yürümeye devam etti.*
Yere neredeyse kapaklanmış olan ve kafasını dizlerinin arasına gereğinden fazla gömmüş olan siluetin yalnızca saçları görünüyordu. Ne renk olduğunu karanlıktan dolayı pek kestiremiyordu ama küçüklüğünde aldığı yarım yamalak resim derslerinin etkisiyle siyaha fazlaca yakın olabileceğini düşündü. İnce uzun parmaklarını hafifçe ona yaklaştırdı ve tahmin edemeyeceği kadar güzel erkeksi bir koku burnuna doldu. Dudaklarının yukarı büzüklüğü aniden yanların da birbirine yaklaşmasıyla tuhaf bir kinci havasını aldı. Kokusu fazla etkileyiciydi… Kendisine bu kadar basit bir şeyin etki edeceğini kimse hissedemezdi ama kadınlık konusunda fazla hassastı. Saçlarını tutup çekmek yerine hafifçe okşadı ve burnundan derin bir soluğu dışarı saldı. Geceleri susuzluktan fazlasıyla kuruyan dudaklarını, uyuyan küçük bir bebeğin hafifçe gözlerini açması kadar narin bir şekilde açtı. Kulağına doğru hafifçe eğilip “Bitmiş olduğunun farkında değil misin?” diyerek yabancı çehrenin kendine doğru ilişmesini izledi. Fazlasıyla sevimli bir çocuğun bir Fransız çapkını gibi bu saatte burada olması imkânsızdı, o kadar da tutkulu bir şeye benzemiyordu zaten…
Saçlarından çekmediği elini yavaşça yanağına kaydırırken suratını sert bir tırnak darbesiyle çizmişti. Bu ona yeterli bir ceza olacaktı fakat bu denli etkilenmiş gibi göründüğünü düşünmek kafasına şimşek gibi çakılmıştı, bir oyun oynamalıydı, sinirlenmeliydi etrafı yıkmalıydı. Ellerini çocuğun yakasına doğru indirdi. Gözlerini, gökyüzündeki bulutların yavaş yavaş kalktığı ve heybetli ay ışığının tekrar odaya dolduğu bir ana denk gelmiş olacaktı ki, çocuğun fazlasıyla koyu mavi gözlerine vuran ışık kümesine dikmişti. Bu ona iki kat daha çekicilik kazandırmıştı fakat iradesini muggle icadı çöp poşetinden çıkarıp birkaç dakikalığına kullanma kararı almıştı. Çocuğa soru sormadan önce suçlu bakan gözlerinin altında bir haltlar yattığını anlamıştı ki bir elinin daha geride olduğunu çocuğu bir damlalık gözleriyle ikinci kez süzdükten sonra anlayabildi. Gözlerini çocuğunkilere tekrar dikerek soğuk eliyle çocuğun heyecandan sıcacık olmuş ellerine değdirerek bileğini kavradı. Tuhaf hislerle bulanmış içini temizlemek istercesine eline az önce geçmiş olan sutyene bakmamaya çalışarak çocuğunun sevimli suratının ortasında karanlığın içinde kusursuz bir beyazlıkla parlayan burnuna doğru yaklaşarak “Noluyor lan?” diye kendini kahkaha bombardımanına tutmamak için büyük titizlik gösterirken sert bir şekilde çıkıştı. Aklındaki bambaşka şeyler onu derin ve tuhaf hülyalara çağırıyordu. Geceliğinin bol eteği sinirlenmiş gibi dururken bacaklarına çarpıyordu. Sutyene hiç dokunmadan “Bunun hesabı ağır olacak,” diyerek suratında, oğlanın onun nefesini hissedecek kadar yaklaştı. Umurunda olan çalışmış eşyası değildi, çocuğun bu kadar saf olmasıydı. Gözlerinin içinde kendini kaybetmek istemediği için bir kaşına bakıyor sonra kirpiklerinde gözlerini dolaştırdıktan sonra tekrar gözlerine odaklanıyordu. Kahkahasını gırtlağının diplerinde tutmaya çalışırken ağlamaklı bir haykırış içinde, “Koridor, yasak koridor.” diye tekrarladı. Bunu kendine söylüyor gibi bir görüntü yaratmıştı fakat cümlesini gözlerinin içine bir bıçak gibi saplayarak cümlesini tekrar etti, pek çok yaşanmışlığın derinliğinde, gırtlağından yırtılarak çıkarcasına söylemişti, sinirleri gayet yerindeydi fakat insanı korkutmayı büyük bir başarıyla gerçekleştiriyordu, “İki gece sonra, yasak koridor…”
- GrahamCo-admin, Kurtadam
- Mesaj Sayısı : 61
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Lakap : mösyö kreşendo
Geri: hajrus.
Paz Nis. 08, 2012 7:38 am
Rütbe verildi.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz