leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Florian
Florian
Hufflepuff Hayaleti
Hufflepuff Hayaleti
Mesaj Sayısı : 73
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Nerden : Harranlıyam

İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde] Empty İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde]

Salı Mayıs 08, 2012 1:21 pm



İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde] Jjfjfjfjjfjfjjfj

Aşağıya rp gelecektir.
Florian
Florian
Hufflepuff Hayaleti
Hufflepuff Hayaleti
Mesaj Sayısı : 73
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Nerden : Harranlıyam

İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde] Empty Geri: İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde]

Salı Mayıs 08, 2012 4:37 pm
    Bazen, hayat size fazla gülmez, güzel bir yaşam sunmaz ve sindirilemeyen bir menü sunar inadına. Bu menüde öncelikle sindirilemeyenler ailenizin yaptıkları olur. Sonra arkadaşlarınız, değer verdiğiniz diğer insanların yaptıkları gelir. Öğretmenleriniz ya da hayatınızın diğer patronları o kadar da etkilemez normalde ama haksızlıklarının göğsünüzü şişirmeyeceği manasına gelmez bu. Bir keresinde bahçede dolaşırken bir büyücünün başlığını bulmuştum. Aslında eğer ben o sırada evden çıkmasaydım bahçede dolaşmayacaktım o anda. Her neyse, olan oldu, ben bahçedeki özgürlüğümün tadını çıkarırken, tozlu duvarlardan birine yaklaşmış ve rüzgarda uçuşan o başlığı bulmuştum. Oldukça güzel bir başlıktı. Bembeyaz ipek kumaştan, kola sayesinde sertleşmiş, hoş kokulu, yuvarlak bir kumaş parçasıydı. Ve hiç giyilmemişti. Biliyorum umurunuzda değil ama benim için bu başlık harika bir şeydi. Günün birinde önemli biri olacağını hayal ederek ona saatlerce bakmış, üzerini silkeleyerek başıma geçirmiştim. Bahçedeki ufak beşiğe oturmuş, etrafı izliyordum. Bu durumun başımı belaya sokacağını nerden bilebilirdim? Ben daha çocuktum. Yedi sekiz yaşlarında var yok, minnacık bir şeydim. O an nerden bilebilirdim arkadaşımın başımdaki şeyi kaparak koşmaya başlayacağını? Nerden bilebilirdim onu öfke ile kovalarken şapkanın sahibine çatacağımızı. O aptal ötesi çocuk, korkudan altına ederek, şapkayı benim aldığımı, söylerek, üzerime o şeyi fırlattığında ben sadece o beyaz yuvarlağın çamura doğru uçuşunu izlemiştim. Ve yüzüme inen öfke dolu bir şamarla yere düşerken, yarı baygın halde uzanan bir kız çocuğuna tekme vurulabileceği, sonra da aileye şikayet edilip artı azar işitileceği nereden aklıma gelebilirdi? İşte, hazmı imkansız ya da zor olan böyle durumda hayat size korkunç gelse de yaşıyorsun bu olayları. Eğer o anı yaşamasaydım belki bu kadar güçlü olmayacaktım. Beni akıllı yapan, üstün yapan her zaman bu gücüm oldu. Kalbimi yaralayacak her şeyin bir çizik bile açmasına izin vermiyorum artık. Kendime güvenimden ve hırslarımdan beni kimse ayıramaz. Günün birinde o aptallara temiz, beyaz şapkalarını ekmek arasında ve hardalla yedireceğim. O anı düşünmekse her zaman sırıtmama neden olur.

    Şimdi, hazırlandım yapabildiğim kadarıyla. En sevdiğim rujumu süremedim, kırıldı, saçlarımı kıvrtamadım, iksir bitmişti, rimelimi çekerken kaç kere ağladım, parfümüm kalitesizmiş, kedi çişi gibi kokuyordu, kendimi temizlemek zorunda kaldım. Omuz silktim gene de, sallamıyorum. Biri bana uğursuzluk büyüsü yapmışcasına kendimi bildim bileli hayatım ters gidiyor, alıştım artık. Belki de bu büyüyü damarlarımda kan olarak taşıyorum, bilmiyorum. Neyse ki en azından erkek arkadaş açısından şans yüzüme güldü. Yani ben, zorla yüzüme güldürdüm. Onun iş yerinde bulduğum pozisyon sekreterlik olsa bile ben halimden memnunum. -Aslında muhabirlik için başvurmuştum ama o konuda sıkıntısı yoktu malesef ve ben onun yanında olsun her iş razıydım- Hem sorun yoktu, gene muhabirlik işlerini yapıyordum, ek olarak ona çay kahve getiriyor, telefonlarına bakıyor, randevularını ayarlıyordum. Ayrıca beyimiz sekreter fantezisine epey de bayılmıştı. Daniel'i seviyordum, sevgili patronumuz benim resmen gün ışığım, hayata başlama sebebimdi. O yokken geçirdiğim hayat, bana çok renksiz ve monoton geliyordu. Şimdi o var, onu gördüğüm ilk andan beri ondan hoşlanıyorum. Geçmişine rağmen, hatta geçmişiyle beraber seviyorum onu. Utanmasam tapacağım bile ona.

    Ve bugün, her zamanki gibi güzel bir gündü. Her şeye rağmen hazırlanarak vardığım dergi binamız gene cıvıl cıvıldı. Güzel-çirkin, şişman-zayıf, cadı-büyücü karışımlarından oluşan dedikoducu muhabirlere ve çalışanların hepsine: ''Günaydın.'' diyorum. Mavi gözlerim ışıl ışıl, dudaklarımda az önce saçıma yapışan bir sakıza rağmen mutlu bir ifade var. Daniel'in odasının hemen önündeki masamı buluyor ve yerleşiyorum. Acele ile dolabımı açıyor, masanın üstüne, kahve lekeleriyle dolu randevu defterlerini, Daniel'in sekreteri olduğum için onun adına imza ve damga atacağım bir dolu kağıdı, ayrıca geçen haftaki sayımızdan en beğenilenler ve beğenilmeyenler listesini çıkarıp koyuyorum. Sonra asamı kullanarak aynayı saçıma tutuyor, bir büyü ile yapışmış saçı yok ediyorum. Bugün makyajım akmamıştı neyse ki. Daniel'e kusursuz derecede güzel görünebileceğim günlerdendi. Sonra onu görüyorum, o güzel varlığı, harikalar harikasını, dalgalı saçları ile kalbine akan güzelliği. ''Günaydın Bay Devereaux. Bugün dinç ve mutlu görünüyorsunuz. Bahar yorgunluğunuz geçmişe benziyor.'' diyorum hafifçe kıkırdayarak. Ardından onu ilgilendirecek bir kaç haberin olduğu dosyayı alt çekmeceden eğilerek çıkarıyorum. Onun yuvarlak hatlı, gergin kalçama baktığından yüzde yüz eminim. Bir an o bakışı yakalamak için ona bir göz atsam da daha sonra o dosyayı alıp ayağa kalkmam -elbette kafama düşen dolma kalem yüzünden acıyan kafamı ovuşturarak- çok kısa sürüyor. Hemen yanında, onunla beraber odasına giriyorum ışıltılı bir gülüseme ile. Ve kapıyı hızla arkamdan kapatıyorum.
Daniel Aaron Devereaux
Daniel Aaron Devereaux
HijyenZtar Editörü
HijyenZtar Editörü
Mesaj Sayısı : 27
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 32
Nerden : Ben bilmem Asana bilir u.u
Lakap : Dan u.u

İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde] Empty Geri: İmbat Esiyor Gene[Hijyenztar Dergisinde]

C.tesi Mayıs 12, 2012 12:49 am
Soylu bir düşmanlık hikâyesidir bu aslında. Günümüzde hiç rastlanmayan türden hem de. Mozart ile Salieri arasındaki gibi mesela; nefretle beslenen bir varolma biçimi! Yaşamları denk değilmiş gibi görünür uzaktan bakıldığında. Picasso da, Salieri de daha iyi yaşamıştır rakiplerine, düşmanlarına, nazaran. Eserleri, hayranları, mevkileri, siyasi güçleri hep birkaç adım önde resmetmiştir onları yaşadıkları dönemin tarihine. Mozart da, Modigliani de yokluk yoksulluk içinde öldü. Picasso da, Salieri de zenginlik içinde uzun ömür sürdü. Düşmanlarının ölümsüzlüğünü görebilecek kadar uzun hem de... Siyasetin ve edebiyatın soylu isimleri hayattan çekildi birer birer. Bu yüzden siyasette, sanatta ve hayatta 'yukarıda' olduğunu iddia etse de kimileri çıta çok daha aşağılarda artık. Picasso ve Salieri rakiplerini yaşatmak için çok uğraşmış iki büyük sanatçıdır. Her ikisi de rakibini garip bir biçimde uyuşturucudan, borç batağından ve bunalımdan çekip çıkartmaya çalışmıştır. Belki o muhteşem yetenek ve cevhere karşı korkunç bir kıskançlık içinde verdikleri mücadeleyi kaybetmemek için... Tıpkı Ankara Savaşı'nda Timurlenk'in Beyazıt'ı esir aldıktan sonra gösterdiği olağanüstü özen ve saygı gibi. Böyle bir düşmanın karşısında olmanın gururuydu belki de gerçek zafer duygusunu yaşatan? Ya da şu kadar basit bir cümleyi paylaşabilmekti gökkubbe altında.

"Ey Beyazıt! Kala kala senin gibi körle benim gibi bir topala mı kaldı şimdi şu koca dünya?"

Bu saygıyı işte tam olarak Kacey'e gösteriyordu denebilir. Belki aşktı, belki de kadınlara hissettiği düşmanlığın en derin sularıydı. Bilmiyordu, fakat bildiği şey vardı: Kacey'den vazgeçemiyordu. Ondan bazen nefret ediyor, bazen de aşırı derecede seviyordu Daniel. Onunla sanki onunla savaşır gibi sevişiyor, hemen ardından bir barış halinde gibi ona sarılıyordu. Başkası olsa bir haftada postalardı yenisinin tadına bakmak için. Zaten biraz da bu yüzden onu sekreteri olarak istemişti. Bir muhabir olmasını, bu şirkette güç kazanmasını istememişti. Bu kadının daha sonraları burayı mesken tutacağını, bununla beraber aklını tutsak edeceğini nereden bilebilirdi ki? Bilseydi ona en saygın görevi verirdi, iki düşman olarak, eşit bir şekilde çarpışırlardı böylece. Gerçi bu da hoşuna gidiyordu. Bu yüzden konumunu değiştirmiyordu onun. Bir muhabirin, hele ki başarılı bir muhabirin salt kendisine olan tutkusu yüzünden kapısının hemen önündeki masada oturması koltuklarını kabartıyordu. Onun kendisine çay yapmasından, ayak işleriyle ilgilenmesinden sadistçe zevk alıyordu. O da bundan hoşlanıyordu. Zaten onun gibi bir kadın, soğuk bir köpekbalığı bundan hoşlanmasa beş dakika durur muydu orada? O farkında mıydı, ya da değil miydi bilmiyorum, kesinlikle aramızda bir yarış vardı. Bu yarış bambaşkaydı, Mozart ve Saileri yarışına benzemiyordu. Bu ilişkinin üstünlük kurgusuydu. Zaman zaman onun, zaman zaman Daniel'in ağır geldiği bir teraziydi.

Kacey'in her zamanki çekiciliği ve fettan gülümsemesiyle kendi yüzü de aydınlandı. Hem aydınlandı, hem karardı. Bu sürtüğün bakışlarındaki meydan okumaya bayılıyordu. ''Günaydın, Kacey. Teşekkür ederim. Açıkçası, dinçliğim biraz da sütun bacaklı, seksi sekreterimden kaynaklı olabilir.'' dedi sadece. Kızın diğer kızların aksine kızarıp bozarmaması, aksine söylediklerini sakince karşılaması hoşuna gidiyordu. Kadının eğilmesiyle bakışlarını o malum bölgeye, kalçalara kilitledi. Onun en güzel parçasıydı bu yuvarlak, biçimli loplar. Daniel onlara dokunmaya, okşamaya bayılıyordu kesinlikle. Onun bakışlarıyla karşılaşmak da içini gıcıkladı bu bakış esnasında. Kacey doğrulduğunda, Daniel de odasının kapısını açtı, içeri doğru ilerledi. Kadının peşinden gelmesi ile geriledi biraz. Kapı kapanır kapanmaz da onu bedeni ile kapı arasında sıkıştırdı. Okşadı vücudunu yavaş ve tutkulu hareketlerle. Sonra dudaklarına uzunca, ıslak bir şekilde öptü. ''Sakın itiraz etme, dünden beridir sana hasretim. Gece evime gelmemen senin suçun.'' diye sözcükler sıralayan sesi coşkuluydu.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz