Ivy Norma Miller
2 posters
- Ivy Norma MillerGryffindor IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 11/05/12
Ivy Norma Miller
Cuma Mayıs 11, 2012 8:27 pm
İstenilen bina;
Leondier ya da Mercier
Kısaca karakteristik özellikler;
Ivy hiçbit zaman çok gürültücü biri olmamıştır. Çoğu zaman sakin görünse de duygularını en uçta yaşayan prensip sahibi biridir. Öfkesi deler geçer, neşesi hastalık gibi bulaşıcıdır. Gülümsemesi ile insanları kolayca etkileyebilir, öfkesi ile sindirebilir. İçindeki karanlık taraf ile çokça çatıştığı olmuştur. Bu hayatı boyunca da devam edecektir. Ancak bu zıtlık ve çelişkiler onu mutlu eder. Tekdüze yaşamdan her zaman nefret eden biri olmuştur. Tarihe ve okumaya bağımlıdır. Ancak hiçbir zaman ders çalışmayı sevmemiştir. Seyahate ve yeni yerler görmeye düşkünlüğüne rağmen hiç İngiltere'nin dışına çıkmamıştır. En büyük hayali Amerika'yı görmektir. Arkadaşlarına sonuna kadar bağlıdır ancak prensiplerini yıkıp geçmez. Ne istediğini ve nasıl biri olduğunu her zaman bilir.
İstenilen dönem;
4
Örnek RP;
Leondier ya da Mercier
Kısaca karakteristik özellikler;
Ivy hiçbit zaman çok gürültücü biri olmamıştır. Çoğu zaman sakin görünse de duygularını en uçta yaşayan prensip sahibi biridir. Öfkesi deler geçer, neşesi hastalık gibi bulaşıcıdır. Gülümsemesi ile insanları kolayca etkileyebilir, öfkesi ile sindirebilir. İçindeki karanlık taraf ile çokça çatıştığı olmuştur. Bu hayatı boyunca da devam edecektir. Ancak bu zıtlık ve çelişkiler onu mutlu eder. Tekdüze yaşamdan her zaman nefret eden biri olmuştur. Tarihe ve okumaya bağımlıdır. Ancak hiçbir zaman ders çalışmayı sevmemiştir. Seyahate ve yeni yerler görmeye düşkünlüğüne rağmen hiç İngiltere'nin dışına çıkmamıştır. En büyük hayali Amerika'yı görmektir. Arkadaşlarına sonuna kadar bağlıdır ancak prensiplerini yıkıp geçmez. Ne istediğini ve nasıl biri olduğunu her zaman bilir.
İstenilen dönem;
4
Örnek RP;
- Spoiler:
- Güneş tüm korkaklığını üzerinden atmış bir şekilde göğün en tepesinde gerinircesine yerini alırken saatler neredeyse 12’i gösteriyordu. Hogwarts Express’i Hogsmeade’deki son durağına varmak üzereyken Deb derin bir nefes alarak uyuştuğunu hissettiği vücudunu harekete geçirerek yavaşça kompartımanından çıktı. Bir an çıkış kapısının ne tarafta olduğuna dair şüpheye düşse de sağ tarafından gelen kapı sesleri ona yardımcı oldu ve içgüdüsel bir şekilde ayak seslerinin geldiği tarafa, kapıya yöneldi. Birkaç parça eşyasını aldığı el çantasını sıkıca tutarak vagonun merdivenlerinden adımı dikkatlice dışarı atıp tren istasyonununun taş zeminine bastığında bir an sanki ayak sesi yankılanır gibi oldu. Etrafı pek kalabalık değildi. Bahar döneminin sona ermesine bir buçuk ay kadar kalmıştı. Bu tarihte Londra ile Hogwarts arasında gidiş geliş yapan pek olmuyordu görevliler ya da Hogsmeade çalışanları dışında. Birkaç saniye boyunca ürkekçe yerdeki gölgesine bakarak yürümeye devam etti. Birkaç adım atıp Hogsmeade yapılarının arasına girince vadinin ilerisindeki görkemli şatoyu göreceğini çok iyi biliyordu. Güneşli, parlak bir mayıs günüydü. Bir an için dudağını ısırıp yavaşça çenesini kaldırdı. Buradan ayrıldığı günden beri kendisini bu devasa şatonun içinde dolaşırken görmediği bir tek rüya bile olmamıştı. Kimi kabusla son buluyordu ama buradan bir türlü kopamamıştı. Şatodan gözlerini ayıramadan bir iki adım atmıştı ki omzunun hemen arkasından gelen cıvıltılı bir ses duydu ve bir an için olduğu yerde donakaldı. “Harry, beklemeyi düşünmüyor musun?!”
Uzun dalgalı saçlarının ön tarafındaki kısa tutamlar yüzünde bir o yana bir bu yana savrulurken bir kolunda taşıdığı kol çantası diğer eliyle tutmaya çalıştığı mini bavulu dengesini kaybettirmeye başlamıştı. Dolgu topuklu ayakkabılarının bir kısmına nemli toprağın bulaştığını görünce mavi parlak gözlerini devirdi sabırlı kalmaya çalışarak. Elindeki mini ama bir o kadar ağır bavulu testrallerin çektiği arabaya doğru sertçe koyarak dikkatlice araca tırmandı ve oturdu. Aracın hareket etmediğini görünce derisi kemiklerine yapışmış atımsı hayvana bakarak “Dinlenmek için güzel bir hava değil mi? Ama benim gitmem gereken bir toplantı var canım” diyince hayvan hafifçe başını homurdanırcasına sallayıp şatoya doğru ilerlemeye başladı.
“Tamam bu can sıkıcı olmaya başladı artık” diye homurdanmaya başladı Hermione meraklı gözlerini hiç çekinmeden koridorda ilerleyen grubun üzerine diken öğrencilerden uzaklaşmaya çalışarak. Yüzlerine bakmadan ilerlemeye çalışıyordu bu yüzden bir tane 3.sınıfın ayağına basmış olabilirdi. Özür dilemek için duraksamadı bile. Hermione’nin homurtularına eşlik ederek ilerleyen Ron’un yüzünde öğrencilere kaçamak bakışlar atarak özür dilercesine ilerleyen bir ifade vardı. 3. Kat koridorunun sonunda kendileri için ayrılmış 3 bölümden oluşan odaya girip kapıyı kapattıklarında daha fazla dayanamayarak üzerindeki cüppeyi çıkardı ve masanın hemen yanındaki sandalyeye doğru attı. “Üzerinden daha çok kısa bir zaman geçti. Neden bize 100 yıl önceki bir savaşın gazileriymişiz gibi bakıyorlar ki?” diye patlak verdi bir anda. Ron ne diyeceğini bilemeden hafifçe dudağını ısırdı. Cevap vermeye de korkuyordu açıkçası. Ne derse dersin karşılığında Hermione’den bir yumruk yeme ihtimali vardı. Pek sakin göründüğü söylenemezdi. Odaya girmelerinden 5 dakika sonra koridorda az öncekinden daha yoğun bir uğultunun olduğu duyuldu. Hermione cüppesini düzeltip kendisini bir deri koltuğun üzerine atmışken Ron odanın içinde dolanıyordu sessizce. Hermione uğultuyu duyunca yüzünde sinirli bir sırıtma belirdi “İşte sağ kalan çocuk da geliyor.” Bu sözlerin en fazla 30 saniye sonrasında odanın kapısı açıldı ve sanki yarım saattir koşuyormuşçasına nefes nefese kalmış ve biri boğazını sıkmış gibi yüzüne sıkıntı gelmiş Harry girdi odaya. Kapıyı kapatması ile gözlüğünü çıkarıp fırlatması bir olmuştu.
Gözlük tam Hermione’ye doğru son süratle gelirken Hermione bu tepkiyi tahmin etmiş olmalı ki hiç de şaşırmamış bir şekilde elini havaya kaldırıp gözlüğün hızını yavaşlatarak kucağına düşmesini sağlamıştı. Bu harekete tek şaşıran Ron görünüyordu. Hermione’nin sakinliği ise onu şaşırtan ikinci etmendi.
“Onlara bunu sihir tarihi yerine mitoloji dersinde mi anlattılar? Bizi korkunç bir savaşa şahit olmuş insanlar yerine yunan mitolojisi kitabından fırlayıp gelmiş tanrı ve tanrıçalar gibi karşılıyorlar. Bu-“ bir an daha fazla konuşamayacağını hissetti ve Hermione’nin karşısındaki iki kişilik deri koltuğa kendini bıraktı. Başını geriye yaslayarak derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı. Hem gözlüğünü çıkardığı için bulanık görüyor hem de sinirden beyni zonkluyordu. Ron ise odanın diğer köşesindeki küçük kitaplığın köşesine dirseğini yaslamış loş bir köşede öylece dikiliyordu. En sakin o görünüyordu. Tabii o da sakinliğini öğrencilerden biri çıkıp erkek kardeşinin ölümünü sorana dek sürdürebilecekti en fazla.
Bulundukları bölüm yanyana birbirlerine kapılarla bağlı olan ve dışarı, koridora tek çıkış kapısı olan 3 odadan ilkiydi. Geniş ve havadar bir yerdi. Kapıdan hemen girildiğinde karşınıza çıkan ilk şey odanın orta yerindeki 8 kişilik yuvarlak masaydı. Hem çalışma masası hem yemek masası olarak kullanılabilecek türden, sihirle büyüyüp küçülebilen tarzda, deri kaplama sandalyeleri olan bir masa. Masanın hemen arkası birkaç metre kadar boşluk ve sonrasında arazinin güzelliğini alabildiğine görebileceğiniz bir penceresi olan duvar vardı. Kapıdan girdiğinizde sağ tarafınızda kalan duvarın hemen bitişiğinde 4 kat rafı olan en fazla 1.5 metre genişliğinde ve insan boyunu geçmeyen yükseklikte şık ve modern bir kitaplık, sol tarafta ise bir yanına tekli, diğer yanına ikili, hemen karşısına ise üçlü deri koltuk konulan şömine köşesi vardı. Şöminenin birkaç metre gerisindeki kapı ise bu üçlü odalar grubunun diğerine çıkıyordu.
Birkaç dakika süren sessizliğin ardından koridordaki uğultu az öncekinden de fazla olup şimdi aralardan alkışlar ve ıslık sesleri duyulabiliyordu. Hermione başını iki yana sallayarak gözlerini kapadıktan sonra Harry gözlerini şömineye dikerek sakin bir ses tonu ile sessizliği bozdu. “Neville de gelse de şu curcuna bir bitse.” Bir dakikadan fazla süren uğultulara rağmen Neville hala odaya girmemişti. Ron anlamamış bir şekilde kaşlarını çatmış ikisine bakarken Hermione agresif bir tavırla yerinden fırladı “Nereden bilebilirim Ronald?” Harry tam dışarı çıkıp bakmak için kalkmıştı ki kapı açıldı ve yüzüne yayılmış şaşkın sırıtması ile Neville kapıda belirdi. Hepsi bir an “nerede kaldın?” demek için ağzını açmıştı ama donup kaldı. Neville miydi o gerçekten? Birkaç cm. daha uzamış görünüyordu dahası deli gibi zayıflamıştı. Saçları daha düzenliydi ve konuşurken titrercesine sallanan tombul yanaklarından eser kalmamıştı. Yüzündeki şaşkın sırıtmayı silip selam vermek için dudaklarını araladığında üçü de dişlerinin ne kadar düzgün olduğunu farketti. Neville kol çantasını masadaki sandalyelerden birinin ayağının dibine bırakırken tek elini tokalaşıp sarılmak için Ron’a uzattı. Ron en sıcakkanlı hali ile eski dostunun elini sıkıp sımsıkı sarılırken Hermione’nin şaşkınlığı kızgınlığına galip basmış eski dostunu görmenin verdiği mutlulukla yüzünde yanaklarını kızartan bir gülümseme belirmişti. Neville masanın etrafından dolaşıp sırasıyla Hermione ve Harry’e de sımsıkı sarıldıktan sonra masanın üzerinde duran su kadehine uzandı aceleyle. Bir dikleyişle içtikten sonra kendini üçlü deri koltuğa attı nefes nefese. “ O da neydi öyle gördünüz mü? Bize Hogwartsın kurucuları gibi davranmaya devam edecekler mi?” Neville daha cümlesini tam bitirmişti ki kapı tekrar açıldı ve içeri taşımaya çalıştığı çantalar yüzünden iki büklüm olmuş Catherine girdi.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz