Konunun İsmi.
2 posters
- ThorCentaur
- Mesaj Sayısı : 182
Kayıt Tarihi : 26/04/12
Konunun İsmi.
Çarş. Mayıs 16, 2012 6:06 pm
İnsan… Ne büyüleyici ve aynı zamanda ne tiksindirici bir varlık! Tayları dahi böylesine acımasızken, büyüdükten sonra iyi olmalarını beklemek kadar boş bir umut daha olamaz. Peki öyleyse, ben kime inanarak sürümü, evimi terk ettim?
Uzun zamandır kafasında dönen düşüncelerdi bunlar. Okulun teklifini kabul ederken zorluklarla karşılaşacağını biliyordu, hiçbir şeyin önüne gümüş bir tepsiyle sunulmasını beklemiyordu lakin son günlerde her şey daha zor olmuştu onun için. Öğrenciler tarafından yadırganıyordu ve Thor da onların sığlıklarını yadırgıyordu. Elbette büyük beklentileri yoktu bu insan çocuklarına dair ancak neredeyse yetişkinken eline verilen bu tayların kafası en azından on altı yıl boyunca insan saçmalıklarıyla doldurulmuş oluyordu ve on altı yıl insan beyni için uzun bir süreçti. Kendi türdeşleri arasında geçirdikleri her an, biraz daha soyutluyordu onları evrenden; her an biraz daha kapanıyordu gözleri ırklarının sığlığıyla ve Thor, buna tahammül etmekte zorlanıyordu zaman zaman. Batıl inançlarla dolmuş kafalarını boşaltmaya çalışıyordu aylardır sabır ve hoşgörüyle. Ancak bir arpa boyu yol kat edemediğini fark etmişti bugün, canı sıkkındı. Üstelik kendi ırkından bir tayın asla olamayacağı kadar laubali tavırları endişelendiriyordu adamı. Geleceğin bu çocukların ellerinde olması ihtimali huzursuzluk vericiydi. Yıldızların fısıldadıkları orduyu çıkaracak okul bu olamazdı, Dumbledore zamanının Hogwarts’ına benzemiyordu, Hogwarts’a benzemiyordu daha doğrusu. Son savaş yaşanırken henüz genç bir taydı ve o zamandan bu zamana nelerin değiştiğini gözlemlemişti. Şimdi, geceleri gökyüzüne baktığında yıllardır zihnine kazınan at-adam öğretileri sayesinde onların ne neyi işaret ettiğini görüyordu ancak gelecek yazılmamıştı henüz. Her şey sisli bir gecede gökyüzüne bakarmış gibi buğulu görünüyordu ve Thor, yanlış yorumlanmaya çok müsait olan bu geleceğe bakmıyordu şimdilik. Günü geldiğinde içgüdülerinin yolunu izlemeye kararlıydı.
Şimdi, herkes dersteyken biraz sükunet bulup sonraki ders maratonuna kendisini hazırlamak için göl kenarına iniyordu. Ormana daha fazla yaklaşması yasaktı, kovulduğu evini uzaktan görüp de yanına yaklaşamamak ruhunu incitiyordu. Daha önce bir defa ormanın kokusunu derinlemesine ciğerlerini doldurmak istediğinde yanında toprağa saplanan ok yeterli bir uyarıydı. Üstelik sürüsünü terk ettiği gün aldığı darbelerin acısını da hala unutmamıştı. Hayır, derdi acı ya da ölüm korkusu değildi; seçimini yapıp insanların yanında yer almıştı ve şimdi kendisine ihtiyaç duyulacağını bildiği bu evrende zavallı, kör ırka arkasını dönmek istemiyordu. Seçimini okuldan yana kullanmanın ne anlamı kalırdı yoksa? Bir hiç uğruna öldürülmüş olurdu, bu gökyüzünün ona sunduğu gelecek değildi. Thor, sonuna kadar gidecekti.
Göl kenarına indiğinde dizlerini büküp uzandı. Bu pozisyon, öğrencilerinin görmesini istediği bir duruş değildi. Sıradan bir attan farklı görünmüyordu böyle ve bu, at-adamların ahlak anlayışı dışında kalıyordu: İnsanların yanında daima ayakta dur. Gurur, halkına bahşedilmiş ne büyük bir onur ve ne büyük bir lanet… Savaşları hep gurur yüzünden yaşanmıştı, hep gururları yüzünden insanlıktan uzak durmuşlardı ve Thor bunun değişmesi gerektiğini düşünüyordu artık. İnsanların at-adamlara ihtiyacı vardı, bakan değil, gören gözlere ihtiyaçları vardı ve at-adamlar yüz yıllardır bunu sakınıyordu onlardan. Kibirli ilan ettikleri insanoğlundan daha kibirli, zalim dedikleri insanlardan daha zalimdiler. Utandı. Türünün kibrine kapılıp kendisine emanet edilen taylar hakkında kötü düşündüğü için kendisinden nefret etti bir anlığına. Fakat bunun üzerinde çok düşünmeye fırsatı olmamıştı. Çalıların ardından duyduğu hışırtı telaşla yerden kalkmasına neden oldu. Böylece boyu bir insandan çok daha uzun, çok daha dikkat çekici olmuştu. “Kim var orada?” Eli alışkanlıkla oklarına gitti, ancak okulda ok taşımadığını boşluğu kavrayınca fark etti. Sessiz ve sakince kıpırtının olduğu yere yaklaştı. Gördüğü şey çocukluğu geride bırakmış bir insan yavrusuydu. Öğrenci olmalıydı mutlaka. Az önce yerde sere serpe yattığının görülmemiş olmasını umarak biraz bundan, biraz da okulda dayatılan hiyerarşi yüzünden sertçe kıza döndü. “Senin derste olman gerekmiyor mu? Burada, hele de bu saatte ne işin var?” Normalde son derece yumuşak olan ses tonu şimdi son derece sertti. İnsanların dünyasında eğitmen olmak sert olmayı gerektiriyordu, en azından Thor böyle görmüştü.
Uzun zamandır kafasında dönen düşüncelerdi bunlar. Okulun teklifini kabul ederken zorluklarla karşılaşacağını biliyordu, hiçbir şeyin önüne gümüş bir tepsiyle sunulmasını beklemiyordu lakin son günlerde her şey daha zor olmuştu onun için. Öğrenciler tarafından yadırganıyordu ve Thor da onların sığlıklarını yadırgıyordu. Elbette büyük beklentileri yoktu bu insan çocuklarına dair ancak neredeyse yetişkinken eline verilen bu tayların kafası en azından on altı yıl boyunca insan saçmalıklarıyla doldurulmuş oluyordu ve on altı yıl insan beyni için uzun bir süreçti. Kendi türdeşleri arasında geçirdikleri her an, biraz daha soyutluyordu onları evrenden; her an biraz daha kapanıyordu gözleri ırklarının sığlığıyla ve Thor, buna tahammül etmekte zorlanıyordu zaman zaman. Batıl inançlarla dolmuş kafalarını boşaltmaya çalışıyordu aylardır sabır ve hoşgörüyle. Ancak bir arpa boyu yol kat edemediğini fark etmişti bugün, canı sıkkındı. Üstelik kendi ırkından bir tayın asla olamayacağı kadar laubali tavırları endişelendiriyordu adamı. Geleceğin bu çocukların ellerinde olması ihtimali huzursuzluk vericiydi. Yıldızların fısıldadıkları orduyu çıkaracak okul bu olamazdı, Dumbledore zamanının Hogwarts’ına benzemiyordu, Hogwarts’a benzemiyordu daha doğrusu. Son savaş yaşanırken henüz genç bir taydı ve o zamandan bu zamana nelerin değiştiğini gözlemlemişti. Şimdi, geceleri gökyüzüne baktığında yıllardır zihnine kazınan at-adam öğretileri sayesinde onların ne neyi işaret ettiğini görüyordu ancak gelecek yazılmamıştı henüz. Her şey sisli bir gecede gökyüzüne bakarmış gibi buğulu görünüyordu ve Thor, yanlış yorumlanmaya çok müsait olan bu geleceğe bakmıyordu şimdilik. Günü geldiğinde içgüdülerinin yolunu izlemeye kararlıydı.
Şimdi, herkes dersteyken biraz sükunet bulup sonraki ders maratonuna kendisini hazırlamak için göl kenarına iniyordu. Ormana daha fazla yaklaşması yasaktı, kovulduğu evini uzaktan görüp de yanına yaklaşamamak ruhunu incitiyordu. Daha önce bir defa ormanın kokusunu derinlemesine ciğerlerini doldurmak istediğinde yanında toprağa saplanan ok yeterli bir uyarıydı. Üstelik sürüsünü terk ettiği gün aldığı darbelerin acısını da hala unutmamıştı. Hayır, derdi acı ya da ölüm korkusu değildi; seçimini yapıp insanların yanında yer almıştı ve şimdi kendisine ihtiyaç duyulacağını bildiği bu evrende zavallı, kör ırka arkasını dönmek istemiyordu. Seçimini okuldan yana kullanmanın ne anlamı kalırdı yoksa? Bir hiç uğruna öldürülmüş olurdu, bu gökyüzünün ona sunduğu gelecek değildi. Thor, sonuna kadar gidecekti.
Göl kenarına indiğinde dizlerini büküp uzandı. Bu pozisyon, öğrencilerinin görmesini istediği bir duruş değildi. Sıradan bir attan farklı görünmüyordu böyle ve bu, at-adamların ahlak anlayışı dışında kalıyordu: İnsanların yanında daima ayakta dur. Gurur, halkına bahşedilmiş ne büyük bir onur ve ne büyük bir lanet… Savaşları hep gurur yüzünden yaşanmıştı, hep gururları yüzünden insanlıktan uzak durmuşlardı ve Thor bunun değişmesi gerektiğini düşünüyordu artık. İnsanların at-adamlara ihtiyacı vardı, bakan değil, gören gözlere ihtiyaçları vardı ve at-adamlar yüz yıllardır bunu sakınıyordu onlardan. Kibirli ilan ettikleri insanoğlundan daha kibirli, zalim dedikleri insanlardan daha zalimdiler. Utandı. Türünün kibrine kapılıp kendisine emanet edilen taylar hakkında kötü düşündüğü için kendisinden nefret etti bir anlığına. Fakat bunun üzerinde çok düşünmeye fırsatı olmamıştı. Çalıların ardından duyduğu hışırtı telaşla yerden kalkmasına neden oldu. Böylece boyu bir insandan çok daha uzun, çok daha dikkat çekici olmuştu. “Kim var orada?” Eli alışkanlıkla oklarına gitti, ancak okulda ok taşımadığını boşluğu kavrayınca fark etti. Sessiz ve sakince kıpırtının olduğu yere yaklaştı. Gördüğü şey çocukluğu geride bırakmış bir insan yavrusuydu. Öğrenci olmalıydı mutlaka. Az önce yerde sere serpe yattığının görülmemiş olmasını umarak biraz bundan, biraz da okulda dayatılan hiyerarşi yüzünden sertçe kıza döndü. “Senin derste olman gerekmiyor mu? Burada, hele de bu saatte ne işin var?” Normalde son derece yumuşak olan ses tonu şimdi son derece sertti. İnsanların dünyasında eğitmen olmak sert olmayı gerektiriyordu, en azından Thor böyle görmüştü.
- Ysebel MooreRavenclaw IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 107
Kayıt Tarihi : 12/05/12
Geri: Konunun İsmi.
Çarş. Mayıs 16, 2012 7:20 pm
"İyi olduğuna emin misin, Ysebel?" Senelerdir aynı soruyu cevaplıyordu genç cadı. Artık sinirlenmeye başlamıştı. Ancak herhangi bir ters cevabında onu çok daha uzun süre acınacak halde göstereceğinden emin olduğu için yapmacık bir gülümseme ile; "Evet, iyiyim." dedi ağrı kesici iğnesini yapan şifacıya. İnsanların uyuşturucuya neden bu kadar bağımlı olduğunu anlayabiliyordu artık. Bu şeyler alışkanlık yapıyordu. St. Mungo'ya ait özleyeceği tek şey de bu ağrı kesiciler olacaktı. Harika hissediyordu onlardan verildiğinde. Hatta bazen, hissetmiyordu. Hiçbir şeyi hissetmiyordu. Sihirli yaratığın zehrine panzehir araştırmaları sürerken okula devamsızlığının gereksiz olduğu düşünülüp okul ile ortak bir çalışma programı ile tedavisini oluyordu Ysebel. Kendini bir deney faresi olarak hissediyordu. Her seferinde tedaviyi bulduğunu iddia eden şifacılardan sıkılmıştı. Umudunu çoktan kaybetmişti. Onun dünyası artık karanlıktı, alışmıştı artık. Elindeki katlı beyaz bastonunu açıp şifacının odasından yavaş adımlarla ayrıldı. Eli sağındaki duvarı izlerken merdivenlere doğru ilerledi. Bastonun çıkardığı çarpma sesleri dışında sessizdi koridor. Herkes derste olmalıydı. Şifacıya ilaç için geldiği her gün izinli sayıldığı için bütün günü boştu. Ağrı kesici biraz uykusunu getirmişti ancak ertesi güne uyku sorunuyla başlamak istemediğinden dışarı çıkmaya karar verdi.
Senelerdir ezberlediği yolun girintili çıkıntılı yüzeyinde bastonun sürtünme sesleri; kazadan önce yazları gittikleri Eastbourne'ün taşra hayatından biraz uzakta kalan kumsalında, dans ederken elindeki sopa ile kumlara şekiller çizdiği günleri hatırlattı. Anıları pek taze değildi ancak denizi hatırlıyordu. Ufuklarda deniz mavisiyle gökyüzünün mavisinin nasıl birbirine karıştığını da hatırlıyordu. Farkında olmadan gölün kokusunu aldı. Demek göl kenarına doğru ilerliyordu. Bazen böyle olurdu. Kendini kaptırıp giderken kaybolduğu bile olmuştu. Toprağın yapısının değiştiğini bastonunun taşlara çarpan sesiyle anladı. Görme yetisini kaybettiğinden beri duyuları daha da gelişmişti. Eline değen yaprakları hissedince bastonunu katlayıp ağaçlara dokunarak ilerlemeye başladı. Ağaçların serinliğini hissettiğinde yaklaştığını anladı. Ancak yosun kokusunun yanında farklı bir koku da vardı. Buraya ait olmayan ancak sanki ormanın derinliklerinden geliyormuş gibi. “Kim var orada?" Bu gür ses karşısında şaşırmış olsa da sesin sahibini umursamadı. “Senin derste olman gerekmiyor mu? Burada, hele de bu saatte ne işin var?” Diye sordu sesin sahibi. Ysebel bir an kendi işine bakmasını söylememek için kendini zor tuttu. Ne de olsa ses kaynağı kendisinden uzun ve güçlü birine ait olduğunu belirtiyordu. Zaten her ne şartlarda olursa olsun körlüğü ona dezavantaj sağlıyordu. Asasını bile yanında taşımıyordu. Sonuçta hedefi göremezken büyü nasıl yapabilirdi ki? Gözlüklerini bugün takmadığını hatırlayınca içinden kendine lanet okudu. Aynı sahneyi tekrar yaşayacaktı. Gözlerini ve elindeki bastonu gören herkes gibi ya dalga geçmeye çalışacak (ki bu pek sık olmazdı) ya da acıyarak yardım teklif edecekti(ki bu ilk seçenekten daha kötüydü). Omuzları düşerek ses kaynağına dönüp; "Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim. İzin verirseniz ben de biraz burada durmak istiyorum. Merak etmeyin biraz ileride sessizce otururum sizi daha fazla rahatsız etmem." dedi ve katlı bastonunu açıp taşlar üzerine çarparak ilerlemeye başladı.
Senelerdir ezberlediği yolun girintili çıkıntılı yüzeyinde bastonun sürtünme sesleri; kazadan önce yazları gittikleri Eastbourne'ün taşra hayatından biraz uzakta kalan kumsalında, dans ederken elindeki sopa ile kumlara şekiller çizdiği günleri hatırlattı. Anıları pek taze değildi ancak denizi hatırlıyordu. Ufuklarda deniz mavisiyle gökyüzünün mavisinin nasıl birbirine karıştığını da hatırlıyordu. Farkında olmadan gölün kokusunu aldı. Demek göl kenarına doğru ilerliyordu. Bazen böyle olurdu. Kendini kaptırıp giderken kaybolduğu bile olmuştu. Toprağın yapısının değiştiğini bastonunun taşlara çarpan sesiyle anladı. Görme yetisini kaybettiğinden beri duyuları daha da gelişmişti. Eline değen yaprakları hissedince bastonunu katlayıp ağaçlara dokunarak ilerlemeye başladı. Ağaçların serinliğini hissettiğinde yaklaştığını anladı. Ancak yosun kokusunun yanında farklı bir koku da vardı. Buraya ait olmayan ancak sanki ormanın derinliklerinden geliyormuş gibi. “Kim var orada?" Bu gür ses karşısında şaşırmış olsa da sesin sahibini umursamadı. “Senin derste olman gerekmiyor mu? Burada, hele de bu saatte ne işin var?” Diye sordu sesin sahibi. Ysebel bir an kendi işine bakmasını söylememek için kendini zor tuttu. Ne de olsa ses kaynağı kendisinden uzun ve güçlü birine ait olduğunu belirtiyordu. Zaten her ne şartlarda olursa olsun körlüğü ona dezavantaj sağlıyordu. Asasını bile yanında taşımıyordu. Sonuçta hedefi göremezken büyü nasıl yapabilirdi ki? Gözlüklerini bugün takmadığını hatırlayınca içinden kendine lanet okudu. Aynı sahneyi tekrar yaşayacaktı. Gözlerini ve elindeki bastonu gören herkes gibi ya dalga geçmeye çalışacak (ki bu pek sık olmazdı) ya da acıyarak yardım teklif edecekti(ki bu ilk seçenekten daha kötüydü). Omuzları düşerek ses kaynağına dönüp; "Sizi rahatsız ettiysem özür dilerim. İzin verirseniz ben de biraz burada durmak istiyorum. Merak etmeyin biraz ileride sessizce otururum sizi daha fazla rahatsız etmem." dedi ve katlı bastonunu açıp taşlar üzerine çarparak ilerlemeye başladı.
- ThorCentaur
- Mesaj Sayısı : 182
Kayıt Tarihi : 26/04/12
Geri: Konunun İsmi.
Perş. Mayıs 17, 2012 1:31 pm
Aydınlığa gelen kızın boş bakan gözleri Thor’un şaşkınlık ve ilgiyle kızı hızlıca süzmesine neden olmuştu. Zavallı çocuk! Yine de onun için duyduğu hüzün ve kendisine karşı duyduğu öfkeyi bir kenara bıraktı. İnsanların kusurlarına bakmazdı o; en az karşısındaki kız kadar soyuttu onların dünyasından ve acınmanın, yahut farklı görülmenin rahatsızlık verici olduğunu çok iyi biliyordu. Hele ki ergenlik çağına gelmiş olan bu genç kızın daha hassas olduğunu tahmin edebiliyordu. Yine de burada ne işi olduğunu merak etmekten alamadı kendisini. Hakkında hiçbir şey bilmiyordu, dersine gelmiyor olmalıydı, belki öğrenci bile değildi, kim bilir. Hakkında konuşulduğunu hiç duymamıştı ki insanlar dedikoduyu severdi, kör bir öğrenci hakkında fısıldaşılmaması tuhaf olurdu. Hoş, Thor mecbur olmadan sınıfından çıkmazdı pek. İnsanların aurası kafasını karıştırıyordu üstelik sınıfı evine öyle çok benziyordu ki dışarıya çıktığında karşılaştığı kalabalık ve taş duvarlar rahatsız ediyordu adamı. Halbuki sınıfında ormandakilere benzeyen kocaman ağaçlar, yeri kaplayan yumuşacık bir yosun tabakası ve dışarıdaki gökyüzünü göstermesi için büyülenmiş bir tavan ve irili ufaklı taşlar vardı. Tılsım ve biçim değiştirme profesörlerinin yarattığı büyücülük harikası bir ortamdı ve huzur veriyordu. Dışarıdaki sesi geçirmeyen duvarların ötesindeki devinimse baş ağrıtmaktan başka bir işe yaramıyordu ve Thor, sırf bundan kaçınmak için bile odasından çıkmamaya değeceğini düşünüyordu.
Kız ağır adımlarla uzaklaşırken pişmanlıkla izledi onu bir süre. Sonra arkasından yetişti. “Sakin ol.” Kızın adımlarına ayak uydurmaya çalışarak yürüdü yanında. Korkutmamak için biraz uzakta duruyordu, ne olduğunu anlarsa ürkebilirdi belki. Üstelik öyle muggle görünüyordu ki karşıdan bakılınca, emin olamıyordu Thor onun ne olduğuna. “Burası öğrenciler için, hele de bu saatte çok uygun bir yer değil ve ormana çok yakınsın.” Biraz ilerideki ağaçların arasına baktı tedirginlikle. Her an sürüsünden birisinin uyarısı gelebilirdi ve bu küçük kız için oldukça tehlikeliydi burası. Hele ki gözleri görmüyorsa… Ona normal birisine yaklaşırmış gibi yaklaşmaya karar vermişti; çünkü kimse farklılıklarının yüzüne vurulmasından hoşlanmazdı. Üstelik göremiyor olmanın bir fark olduğunu da düşünmüyordu Thor; belki o diğerlerinden daha başarılı olurdu kehanette, sınıfındaki diğerlerinden farklı olarak. Gözlerine insanların sığlık perdesi inmemişken… Kim bilir?
Kız ilerlemeye devam ediyordu ve Thor onu ormana bu kadar yakın bırakmak istemiyordu. Nihayet ormana birkaç metre kalmışken kolundan tuttu kızı nazikçe. Canını yakmak ya da korkutmak istemiyordu; öyle hassas, öyle yumuşak görünüyordu ki gözüne hiç tanımadığı bu kıza karşı müthiş bir sıcaklık hissetmişti. Hali, tavrı, duruşu okuldaki tüm gençlerden farklıydı; çok farklı. “Ormana doğru gidiyorsun ve orman tehlikelidir. Özellikle benim yanımda yürüyorsan.” Kızın kolunu bırakmadan ilgiyle inceledi onu. Sesi yumuşamıştı artık, normal davranıyordu. “Lütfen, az önce olduğun yere geri dön olur mu? Birazdan derse gitmem gerekecek zaten ve güvende olmanı istiyorum.” Kızı hafifçe çekti, vücudunu özellikle ondan uzak tutuyordu. Kehanet profesörlerinin bir at-adam olduğunu biliyordu muhtemelen, ancak bir at adamla bu kadar yakın temasta olmak isteyeceğini sanmıyordu Thor. Tüm iyi niyetine rağmen cüssesi insanları korkuturdu zaman zaman ya da aptalca bir sanrıya kapılıp bir ata yaklaşırmış gibi yaklaşıyorlardı ona; ikisi de tehlikeliydi, ikisi de hakaret sayılırdı. Fakat bu zavallı çocuğun korkmasını istemiyordu. Neyse ki toprak adımlarının sessiz olmasını sağlıyordu, yine de onun gibi iyi dinleyen birisi tuhaflığı hissedebilirdi. Dört farklı adım sesi ilgi çekecek bir şeydi ne de olsa.
Kız ağır adımlarla uzaklaşırken pişmanlıkla izledi onu bir süre. Sonra arkasından yetişti. “Sakin ol.” Kızın adımlarına ayak uydurmaya çalışarak yürüdü yanında. Korkutmamak için biraz uzakta duruyordu, ne olduğunu anlarsa ürkebilirdi belki. Üstelik öyle muggle görünüyordu ki karşıdan bakılınca, emin olamıyordu Thor onun ne olduğuna. “Burası öğrenciler için, hele de bu saatte çok uygun bir yer değil ve ormana çok yakınsın.” Biraz ilerideki ağaçların arasına baktı tedirginlikle. Her an sürüsünden birisinin uyarısı gelebilirdi ve bu küçük kız için oldukça tehlikeliydi burası. Hele ki gözleri görmüyorsa… Ona normal birisine yaklaşırmış gibi yaklaşmaya karar vermişti; çünkü kimse farklılıklarının yüzüne vurulmasından hoşlanmazdı. Üstelik göremiyor olmanın bir fark olduğunu da düşünmüyordu Thor; belki o diğerlerinden daha başarılı olurdu kehanette, sınıfındaki diğerlerinden farklı olarak. Gözlerine insanların sığlık perdesi inmemişken… Kim bilir?
Kız ilerlemeye devam ediyordu ve Thor onu ormana bu kadar yakın bırakmak istemiyordu. Nihayet ormana birkaç metre kalmışken kolundan tuttu kızı nazikçe. Canını yakmak ya da korkutmak istemiyordu; öyle hassas, öyle yumuşak görünüyordu ki gözüne hiç tanımadığı bu kıza karşı müthiş bir sıcaklık hissetmişti. Hali, tavrı, duruşu okuldaki tüm gençlerden farklıydı; çok farklı. “Ormana doğru gidiyorsun ve orman tehlikelidir. Özellikle benim yanımda yürüyorsan.” Kızın kolunu bırakmadan ilgiyle inceledi onu. Sesi yumuşamıştı artık, normal davranıyordu. “Lütfen, az önce olduğun yere geri dön olur mu? Birazdan derse gitmem gerekecek zaten ve güvende olmanı istiyorum.” Kızı hafifçe çekti, vücudunu özellikle ondan uzak tutuyordu. Kehanet profesörlerinin bir at-adam olduğunu biliyordu muhtemelen, ancak bir at adamla bu kadar yakın temasta olmak isteyeceğini sanmıyordu Thor. Tüm iyi niyetine rağmen cüssesi insanları korkuturdu zaman zaman ya da aptalca bir sanrıya kapılıp bir ata yaklaşırmış gibi yaklaşıyorlardı ona; ikisi de tehlikeliydi, ikisi de hakaret sayılırdı. Fakat bu zavallı çocuğun korkmasını istemiyordu. Neyse ki toprak adımlarının sessiz olmasını sağlıyordu, yine de onun gibi iyi dinleyen birisi tuhaflığı hissedebilirdi. Dört farklı adım sesi ilgi çekecek bir şeydi ne de olsa.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz