- Evocator DreadyGryffindor IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 1
Kayıt Tarihi : 19/05/12
E.D
C.tesi Mayıs 19, 2012 10:26 pm
Kod:
İstenilen bina; Selfier. Eğer alımları kapalıysa Leonider.
Kısaca karakteristik özellikler;
İstenilen dönem; IV
[b]Örnek RP;[b]
İstenilen bina; Selfier. Eğer alımları kapalıysa Leonider.
Kısaca karakteristik özellikler;
İstenilen dönem; IV
[b]Örnek RP;[b]
- Spoiler:
- "Hayır... Hayır!" diye çığlıklar atıyordu. Belki , belki sesini birileri duyar , birisi yardımına gelir diye. Olmayacağını bile bile. Olmayacaktı , kimse sesini duyamayacaktı. Belki de hep burada kalacaktı. Sonsuza kadar... Çok kötü bir düşünce. Kurtulacaktı bu üstüne ağır ağır çöken karanlıktan. Yeniden teninde hissedecekti , güneş ışığını , sıcaklığını...
Ama gerçek hayatta hiç bir şey , filmlerdeki gibi olmuyordu. Umutları aydınlatmıyordu bu pis karanlığı. Kurtarıcı meleği gelip , kollarından tutup götürmüyordu ona. Hiç , hiç bir şey , hiç bir şey yardımına gelmeyecekti. Bunu biliyordu. Ne bir hayalet yol gösterecekti , onu çıkartacaktı... Ne de bir şövalye parlak zırhıyla kurtarmaya gelecekti onu. Bu karanlıkta , elleri bağlı , yapayalnızdı... Beklemek , ve ölüme adım adım yaklaşmaktan başka yapabileceği hiç bir şey yoktu. Adım adım ölüme gidiyordu. Bildiği tek şey buydu...
Beyni yavaş yavaş çalışmayı bırakıyordu. Bilincini kaybetmemek için zorluyordu kendini , ama nafile... Nefes alması zorlaşmıştı , sıklaşmıştı. Sanki o nefes alıp verdikçe içerideki oksijen bitiyordu. Gözleri artık yavaş yavaş kararıyordu. Azrail , onu istiyordu anlaşılan. İçine son bir nefes çekti... Umudu , belki de geri gelmemek üzere vücudunu terk etti... Ruhunun bir parçasını eksik bıraktı...
Ve , henüz nefesini bırakamadan , her şey parlamaya başladı...
Ne , ne oluyordu? Kurtarıcısı mı gelmişti? Üzerine çöken karanlık sanki geriliyordu , yok oluyordu... Bilinci geri gelmeye başlamıştı sanki , düşünebiliyordu. Etrafında yavaş yavaş şekiller oluşuyordu. Nefes... Nefes alabiliyordu zorlanmadan. Olan , yaşadığı her şeyi geriye doğru sararak yaşamak gibiydi sanki...
Artık umudu geri geliyordu , ruhunun eksik kısmını doldurmak için...
Neredeydi? Bir yere düştüğünü hissetmişti sanki. Sorduğu ilk soru ise buydu. Ben neredeyim... Elbette etrafta bunun cevabını verecek kimse yoktu. Hiç bir şey yoktu... Daha sonra yerde , taş bir patika belirdi. Ama , ama bunlar sıradan taşlar değildi... Taşların canlılığını , sıcaklığını hissediyordu sanki. Ancak , çığlık atıyorlardı sanki taşlar. Ne dediklerini anlamıyordu. Taşlar sanki seslerini daha da duyurabilmek için yükselttiler seslerini. Kafasını tırmalayan milyonlarca kedi hissi veriyordu bu... Kurtulmalıydı bu seslerden. Hızlıca yürümeye başladı. Evet... Yürüdükçe sesler kesiliyordu. Ve , bitti... Ortalık yeniden sessizliğe bürünmüştü. Taş patika ayaklarının altında , göz alabildiğine uzanıyordu hala. Sessiz bir biçimde...
Daha sonra , bir anda... En çok özlemini duyduğu şey yukarıda , gökte belirmeye başladı. Parlak , sarımsı , sıcak parmaklar gibi tenine dokunmaya başladı güneş. Bir anlığına yeniden mutlu olur gibi hissetti. Güneş ona çalışıyordu sanki. Sadece onun için ısıtıyordu etrafı. Sadece onun için asılı duruyordu tepede... Durduğu yerden gülümsüyordu tatlı tatlı. Sanki onu mutlu etmek için yükseliyordu daha , daha tepeye...
Etrafta yeni nesneler belirmeye başladı. Yeşil... Ve küçük... Çok güzel çiçekler... Yemyeşil gövdelerini üstünde dik durmaya çalışan envai çeşitte renkleri bulunan , muhteşem bir manzara yaratıyordu bu çiçekler... Kokuları , hafif bir esintinin de etkisiyle ona ulaşıyordu... Onu baştan çıkarıyordu... Esintinin tatlılığı da , etrafın güzelleşmesine katkı sağlıyordu... Yere eğildi , çiçeklerden bir tanesini koparıp aldı. Kokusu sanki onu cezbeden herşey gibi kokuyordu. Çilek , parfüm gibi...
Derken , ayağa kalktığında , manzaranın tamamlandığını fark etti. Karanlık hiç bir yer kalmamıştı. Az ilerisinde bir uçurum vardı... Oraya doğru gitti. Önünde ucu görünmeyen , yemyeşil çimenlerle kaplı , sık ağaçların bulunduğu mükkemmel bir alan uzanıyordu...
Mükkemmel... İşte aradığı kelime buydu. Mükkemmeldi... Ağaçlar , çiçekler , güneş... Hepsi onu mutlu etmek için vardı o an... "Mükkemmel..." diye fısıldadı. Ama yüzündeki gülüş sahteydi... Etraftaki her şey gibi... Bu mükkemmellik , onu mutlu etmesi gerekirken ona acı veriyordu. Acı... Acaba burayı tanımlayan kelime bu muydu? Bunarın hiç birinin gerçek olmaması , canını acıtıyordu. Dayanılacak bir şey değildi... Gözünden yaşlar süzüldü... İleride , uzaktaki karaltıyı fark etti... Bir insan. Ama nasıl olabilirdi , bu bir hayalse? Uzaktan gelen kişi , sadece bir göz açıp kapayıncaya kadar gitmiş , yok olmuştu... Arkasını döndüğünde ise , oradaydı. Hiç bir şey yapmadan duruyordu. Başında bir kapişon vardı , yüzü görünmüyordu... Karşısındaki kişi hafifçe güldü ve elini ona doğru uzattı. İlk önce bir şey olmamıştı. Ama daha sonra , elinde acılar başladı.Eline baktı , yazılar oluşuyordu sanki. Acı veriyordu... Nihayet acılar kesildiğinde ise elinde bir yazı vardı...
Dehşete kapılmıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. O daha bir şey yapmadan karşısındaki kişi konuşmaya başladı. Genç bir adamın ses tonuydu bu sanki. "Beni hatırlayamadın sanırım ha?" durdu , hafifçe güldü "Hatırlamana biraz yardımcı olayım...". Yavaşça kapşonunu indirdi. "Aman tanrım!" dedi içinden "Bu olamaz...". Onu tanıyordu. Daha 1 yıl önce bugün , onunla düello etmişti... Evet... Evet hatırlamıştı. Ve neler olduğunu , nerede olduğunu anlamıştı... Onun yaptığı büyünün etkisindeydi. Genç adam gülümsedi "Evet , doğru bildin. Burada her şey benim kontrolümde... Hatta bak , düşüncelerini bile okuyabilirim. " genç durup etrafına baktı "Hayal edemeyeceğin kadar güzel , bir o kadar da acı verici... Değil mi?"... Haklıydı... Gerçekten acıtan bir mükkemmellikti bu. Gözünden damla damla yaşlar gelmeye başladı... Önünde duran genç adam ona doğru eğildi ve...
"Romeus!" diye fısıldadı usulca...
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz