Özel Karakter Alımları
+14
Mira Skoleijza
Lisbeth Windsor
Prurient V De'Phell
Claudia Chelestis
Vera Darcey Conway
Cyril
Magdelena Ellingson
Ilsje Cloutier
Josephine Leveraux
Dante Redgrave
Priscilla Derichs
Améthyste de Nacria
Paolo Moretti
Irene Cleveland
18 posters
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Özel Karakter Alımları
Paz Nis. 08, 2012 10:16 am
Özel karakterler kurguda çok önemli roller oynuyor, bu sebeple alımlarda en çok RP düzeyine ve karakteri ne derece iyi oynatabildiğinize bakacağız.
- Kod:
[size=10][b]İstediğiniz karakter:[/b]
Karakteri kısaca betimleyiniz:[/b]
[b]Karakter ile yazılmış bir RP örneği:[/b][/size]
- Paolo MorettiRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 36
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Paz Nis. 08, 2012 10:38 am
Bu karakterim kalacak. Ek karakter olarak istiyorum. Onay verilince ek karakter açılacaktır.
Scorpius Malfoy.
Babasının klonlanmış hali gibi duran Scorp donuk bir ifadeye sahiptir. Kendi binasından olan kişilere dahi kibirli bir yüz ifadesi ile karşılık vermeye alışıktır. Platin sarısı saçları ve donuk mavi gözleri, süt beyaz teni ile karakterini okumak son derece mümkün olmaktadır. Bununla beraber atletik bir yapıya da sahiptir.
Örnek RP:
Scorpius Malfoy.
Babasının klonlanmış hali gibi duran Scorp donuk bir ifadeye sahiptir. Kendi binasından olan kişilere dahi kibirli bir yüz ifadesi ile karşılık vermeye alışıktır. Platin sarısı saçları ve donuk mavi gözleri, süt beyaz teni ile karakterini okumak son derece mümkün olmaktadır. Bununla beraber atletik bir yapıya da sahiptir.
Örnek RP:
Yine bu sıkıcı günlerimden birinde aptal sulu şakalar yapmakla ünlü Mildred'la baş başa kaldığıma inanamıyordum. Kütüphane cezamın bitmesine yarım saat kadar kalmış olmasa onu bir fareye çevirirdim. Derhal. Şimdi. Ancak bir ikinci cezayı daha kaldıramayacağım için bunu yapmamın imkan dairesi içine dahi giremeyeceğini biliyordum. Artık dakikaları sayar pozisyondayken tüy kalemini kırmamak için elimden gelen herşeyi yapıyordum. Mildred başının üzerinde uçuşan minik patlayan balonlarıyla meşgulgen dişlerimi gıcırdatacak derecede sıkmış olduğumu farketmemiştim. En sonunda cebimden asamı çıkararak onun suratına doğru tuttum. Bir an korkmuş bir ifade ile yüzüme bakakaldı, ancak son bir hamle de sırıtarak asamı patlak balonlara doğru kaldırıp sihirli bir sözcük fısıldadım. Tam o anda balonlar yok olmuştu. Gönül isterdi ki, Mildred'ı bir fareye çevirebileyim. Ancak bu mümkün değil. Hele ki cezamın bitimine dakikalar kala. Mild'in kaşlarını çatmış ifadesine aldırmamıştım bile. Önümde duran ceza parşömenine gömülmüşken onu tınlamayan bir ses tonuyla açıklama gereği duydum. "Dikkat dağıtıyorsun." Mildred offlayarak önüne dönerken içimden sessizce sırıttım. Artık cezanın bitimine saniyeler kala önümdeki kitapları asamın bir hareketiyle raflarına yerleştiriken parşömenimi toparlamak üzere harekete geçtim. Artık özgürce Hogwarts'ın koridorlarında dolaşabilirdim.
Cübbeme bulaşmış bir lekeyle boğuşurken aklıma yine o uyuz şakacı Mild gelmişti yine. Koridorda o kadar hızlı yürüyordum ki bunu geç fark etmiştim. "Yine o aptal şakalarının kurbanı oldum sanırım. Bu cüppe ne kadar biliyor mu o. Ben buna kaç galleon.... - Ah!" Aniden arkadan bana çarpıp kaçan bir siluet fark ettiğimde yine işin işten geçmemesi için koşarak önümdeki çocuğun koluna yapışmıştım. "Tam düşündüğüm gibi. Pısırık bir Weasley! Önüne dikkat et bir dahakine. Zira karşındaki..." Tamam, diyerek geçirtirmişti Hugo. Buna katlanamazdım. Tam ağzımı yine açacakken omzunu aniden bıraktım. Kardeşi Rose bir olay çıkıp çıkmadığına emin olmak için yanımıza gelmişti. Kızın hatrı olmasa yemin ederim o çocuğa haddini bildirecektim ama... Neyse, daha yeni cezam bittiği için bunu riske de alamazdım zaten. Rose'a bakmamaya çalışarak koridoru terk ettim. Artık araziye yönelip ciddi ciddi kafa dinlemeye ihtiyacım vardı.
Cübbeme bulaşmış bir lekeyle boğuşurken aklıma yine o uyuz şakacı Mild gelmişti yine. Koridorda o kadar hızlı yürüyordum ki bunu geç fark etmiştim. "Yine o aptal şakalarının kurbanı oldum sanırım. Bu cüppe ne kadar biliyor mu o. Ben buna kaç galleon.... - Ah!" Aniden arkadan bana çarpıp kaçan bir siluet fark ettiğimde yine işin işten geçmemesi için koşarak önümdeki çocuğun koluna yapışmıştım. "Tam düşündüğüm gibi. Pısırık bir Weasley! Önüne dikkat et bir dahakine. Zira karşındaki..." Tamam, diyerek geçirtirmişti Hugo. Buna katlanamazdım. Tam ağzımı yine açacakken omzunu aniden bıraktım. Kardeşi Rose bir olay çıkıp çıkmadığına emin olmak için yanımıza gelmişti. Kızın hatrı olmasa yemin ederim o çocuğa haddini bildirecektim ama... Neyse, daha yeni cezam bittiği için bunu riske de alamazdım zaten. Rose'a bakmamaya çalışarak koridoru terk ettim. Artık araziye yönelip ciddi ciddi kafa dinlemeye ihtiyacım vardı.
- Améthyste de NacriaSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 235
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Yaş : 31
Nerden : Fransa
Lakap : Amy
Geri: Özel Karakter Alımları
Paz Nis. 08, 2012 9:47 pm
Aslında hayalim Scorpius'tu bir Malfoy hayranı olarak ama başvurusu yapılmış öyleyse Rose Weasley'i diyerek Weasley'lerin yüz karasını alayım bari. Genede başvurular arası karar verme olacak derseniz Scorpius için de başvuru gönderebilirim.
Ayrıca ek karakter için bu başvuru.
Son Edit : Kararınız ne kadar hızlı olursa sevinirim. Karakter için ünlü düşünüyorum ve alınması beni üzerde. Genede sizin taktiriniz tabii ki.
~ Rose Weasley
~ Göl kenarında uzun kızıl saçlarını savurarak dikildiğinde kimse onun yeşil gözlerine başmaya cesaret edemez. Çünkü herkes biliyordur ki Rose sinirlidir. Genç kızın hırçın kişiliği çabuk hayat bulur ve zekasıyla insanları sokmayı çok iyi bilir. Zekasını annesinden almıştır, tıpkı onun gibi kitapları ezbere bilir. Ama bunu bıktırırcasına vurgulamaz. Öyle bir mükemmellikle dengeler ki hayran kalırsınız. Karanlık eğlimi vardır ve anne babasının yıllarca bir Potter'ın gölgesinde kalmış olmasını sevmez. Potter'ları pek çekemez. Onların kendilerini beğenmiş ama bunu büyük bir mütevazilikle inkar eden aptallar olduğunu düşünür. Albus belki biraz daha çekilirdir. Çünkü o birazcık adını aldığı anlatılan Severus Snape'e benziyordur. Zeki, karanlık, gereksiz işlerden kaçınan ama bir Potter'a aşık olacak kadar aptal. Bu biçimde Potterların gölgesinde kalmak onun için çok zordur ve Hugo'yu hiç anlamıyordur. Çocuk tıpkı babası gibi bir Potter'ın gölgesinde yaşmayı seçmiştir. Oysa bu duygusal saçmalıklar Rose için değildir.
Ayrıca ek karakter için bu başvuru.
Son Edit : Kararınız ne kadar hızlı olursa sevinirim. Karakter için ünlü düşünüyorum ve alınması beni üzerde. Genede sizin taktiriniz tabii ki.
~ Rose Weasley
~ Göl kenarında uzun kızıl saçlarını savurarak dikildiğinde kimse onun yeşil gözlerine başmaya cesaret edemez. Çünkü herkes biliyordur ki Rose sinirlidir. Genç kızın hırçın kişiliği çabuk hayat bulur ve zekasıyla insanları sokmayı çok iyi bilir. Zekasını annesinden almıştır, tıpkı onun gibi kitapları ezbere bilir. Ama bunu bıktırırcasına vurgulamaz. Öyle bir mükemmellikle dengeler ki hayran kalırsınız. Karanlık eğlimi vardır ve anne babasının yıllarca bir Potter'ın gölgesinde kalmış olmasını sevmez. Potter'ları pek çekemez. Onların kendilerini beğenmiş ama bunu büyük bir mütevazilikle inkar eden aptallar olduğunu düşünür. Albus belki biraz daha çekilirdir. Çünkü o birazcık adını aldığı anlatılan Severus Snape'e benziyordur. Zeki, karanlık, gereksiz işlerden kaçınan ama bir Potter'a aşık olacak kadar aptal. Bu biçimde Potterların gölgesinde kalmak onun için çok zordur ve Hugo'yu hiç anlamıyordur. Çocuk tıpkı babası gibi bir Potter'ın gölgesinde yaşmayı seçmiştir. Oysa bu duygusal saçmalıklar Rose için değildir.
- Spoiler:
- Genç kız gölün kenarında gözlerini kapattığında sinirlerine hakim olmaya çalışıyordur. Daha demin bir profesör ona bağırmış ve azarlayarak sınıftan kovmuştur. Oysa genç kızın yaptığı tek şey profesörün dalgınlıkla yaptığı hatayı düzeltmek olmuştur. Böyle durumlarda gerçekten ateş saçabilecek konumdadır. Genede arkasından gelen ayak sesleriyle ateşini bastırması gerektiğini düşünerek derin bir nefes almıştır. Nefesını bıraktığında abisinin ona seslenişini duymuştur. Elleri göğsünde birleşmiş omzunun arkasından baktığında Hugo'nun James'le beraber ona geldiğini görmüştür. Kendisinden bir yaş büyük olan çocuk aynı kendisi gibi kızıl saçlara sahiptir. Soyadlarının bir simgesi olan bu saç artık onlara yapışmış gibidir. Hugo'nun dağınık kızıl saçları rügarda daha kötü bir hal alırken genç adamın yapılı vücudu eblek yürüyüşünün altında çok dikkat çekmektedir. Tıpkı babasına benzediğini düşünen genç kız onu özlediğini fark eder, ama yanında getirdiği siyah saçlı oğlanı hiç özlememiştir. O yeşil gözlere baktığında pek iyi özellikler görememektedir ve aslında bunun için kendini sıkmamaktadır da.
"Hey... Ne yapıyorsun Rose?"
"Dersten kovuldum kafa dağıtıyorum. Sizin ne işiniz var?"
Bunu sorarken gözleri Hugo'nun yanında ki James'e kaymıştır. Sanki ona 'Defol, git.' der gibi bakıyordur. Çocuk belkide bunu anlamış cevap vermezken Rose'da omuz silkip geri göle dönmüştür. Ellerini yana düşürerek göle bir kez daha baktığında biraz ilerleyerek onlardan kurtulmaya çalışıyordur. Bunu birkaç adım sonrada gerçekten başarır. Biraz ilerde kalan Hugo ve James'dan gözünü ayırarak göle döner ve hırçın ruhunu sakinleştirmeye devam eder. İşte o sırada başka bir belanın daha onu bulduğundan habersizdir. Oysa bir an sonra yanında biten Malfoy'la yüzünü biraz daha buruşturur. Potterlardan sonra katlanamadığı diğer kişiyse Malfoy'dur. Tıpkı babası gibi yanında dikilen çocuk gözünü göle dikerek konuşmaya başlar.
"Ne yapıyorsun Weasley? Yolumu mu gözlüyordun?"
"Ya ne demezsin Malfoy, gelmezsen kendimi göle atacaktım."
"Ah... Buna kalbim dayanmazdı, ne de olsa bulabileceğim en zeki Weasley sensin."
"Ne istiyorsun Malfoy? Söyle ve git."
"Neden tatlım eğleniyorduk."
Genç adamın sözleri bittiğinde gölün biraz ilerisinde büyük bir gürültü kopar. Hugo ve James hızla o tarafa koşuyorlardır. Hugo koşarken kardeşini rahat bırakmasına dair birkaç tehdit atar ve hemen ardından genç adamın yakasına yapışır. James arkadaşının yanında asasını çıkartmış Malfoy'a doğrultmuştur. Rose bu manzarayı izlerken Hogwarts'tan beri hiçbir şeyin değişmediğini anlamış olur. Gene Malfoy vardır onlarla uğraşan, gene Potter vardır kendince onları koruyan. Oysa bilmedikleri şey Rose'un korunmaya ihtiyacı olmadığıdır ve Malfoy'dan korkmadığıdır. O iki aptal istediği kadar kapışabilirdir. Genç kızın üzüldüğü tek şey onların arasında kalan zavallı abisidir.
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Nis. 09, 2012 1:40 pm
Evet, başvurular arasından kabul edilecek karakterler. Çok uzun süreceğini sanmam, bir haftaya yayılır en fazla çünkü Hogwarts açıldığı zaman en azından belli başlı özel karakterleri dağıtmış olmayı planlıyoruz. ^^
- Améthyste de NacriaSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 235
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Yaş : 31
Nerden : Fransa
Lakap : Amy
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Nis. 09, 2012 4:17 pm
Öyleyse Scorpius için de başvurum olsun. Hangisine karar verirseniz kabulüm ama Scorpius daha isteğim dahilinde. Genede ikisi de bir Rowling evladı olarak sevilir hani.
~ Scorpius Malfoy
~ Gri-mavi gözlerini babasından alan çocuk tam bir Malfoy'dur. Asilliğinden hiçbir şey kaybetmemiş mağrur duruşu, ifadesiz yüzü ve Slytherin formasıyla yıllar önce okulda Harry Potter'a kök söktürmüş babası Draco Malfoy'u daima gururla simgelemektedir. Zekası oldukça parlak bir gençtir. Zaten bunun bir Malfoy olarak gerekli olduğunun da bilincindedir. Malfoy yöntemlerine göre yetiştirildiği her halinden bellidir. Onun içinde yıllardır süren anlayış değişmemiştir; bir Malfoy mükemmel olmak zorundadır. Yanındaki az sayıda adam ona sıkı sıkıya bağlıdır. Gözleri daima Potter ve Weasley'lerin bir yanlışını yakalar. Bulduğun yerde kuyruğunu batırmaktan hiç çekinmeyen bir akrep gibidir. Zaten animagus olarak akrebe dönüşmesinin de sebebi budur. Asla acımaz ve en büyük zehri vücudunuza akıtır.
Yakışıklı bir oğlandır. Kızları peşinde koşturmak onun için çocuk oyuncağıdır, bu özellikle Slytherin kızlarıysa çok daha kolaydır. Vücudu babası gibi arayıcı vücuduna sahiptir, gözleri bir çıkarı olduğunda her şeyi görebilecek kadar hızlıdır. Malfoy hırsına sahip bu oğlan her zaman en mükemmeli olmaya alışmıştır. Okula ilk geldiğinden beri Slytherin'in bir şekilde -babası sayesinde- eskiden onun olduğu gibi şimdi de kendisinin emrinde olduğunu düşünmüştür. Etrafında gezen birkaç tanıdık ailenin çocuklarıysa bu konudaki görüşünü destekleyici nitelikte davranmaktadır. Bu yüzden okul içerisinde sinir bozucu rahat tavırları vardır. Bu rahatlıkta özellikle Weasley'lerle uğraşmadan edemez.
~ Scorpius Malfoy
~ Gri-mavi gözlerini babasından alan çocuk tam bir Malfoy'dur. Asilliğinden hiçbir şey kaybetmemiş mağrur duruşu, ifadesiz yüzü ve Slytherin formasıyla yıllar önce okulda Harry Potter'a kök söktürmüş babası Draco Malfoy'u daima gururla simgelemektedir. Zekası oldukça parlak bir gençtir. Zaten bunun bir Malfoy olarak gerekli olduğunun da bilincindedir. Malfoy yöntemlerine göre yetiştirildiği her halinden bellidir. Onun içinde yıllardır süren anlayış değişmemiştir; bir Malfoy mükemmel olmak zorundadır. Yanındaki az sayıda adam ona sıkı sıkıya bağlıdır. Gözleri daima Potter ve Weasley'lerin bir yanlışını yakalar. Bulduğun yerde kuyruğunu batırmaktan hiç çekinmeyen bir akrep gibidir. Zaten animagus olarak akrebe dönüşmesinin de sebebi budur. Asla acımaz ve en büyük zehri vücudunuza akıtır.
Yakışıklı bir oğlandır. Kızları peşinde koşturmak onun için çocuk oyuncağıdır, bu özellikle Slytherin kızlarıysa çok daha kolaydır. Vücudu babası gibi arayıcı vücuduna sahiptir, gözleri bir çıkarı olduğunda her şeyi görebilecek kadar hızlıdır. Malfoy hırsına sahip bu oğlan her zaman en mükemmeli olmaya alışmıştır. Okula ilk geldiğinden beri Slytherin'in bir şekilde -babası sayesinde- eskiden onun olduğu gibi şimdi de kendisinin emrinde olduğunu düşünmüştür. Etrafında gezen birkaç tanıdık ailenin çocuklarıysa bu konudaki görüşünü destekleyici nitelikte davranmaktadır. Bu yüzden okul içerisinde sinir bozucu rahat tavırları vardır. Bu rahatlıkta özellikle Weasley'lerle uğraşmadan edemez.
- Spoiler:
Geniş kütüphanede bir şeyler okuyan delikanlı gelen ayak sesleriyle başını kaldırır. Gri-mavi gözleri yeşillikle karşılaştığında bir an nefesini bırakır. Hemen ardından gözüne çalınan kızıl saçlarla başını biraz daha kaldırır. Ellerini kitaba bastırarak ayağa kalkar, karşısında gitmek için acele eden kıza doğru birkaç adım atar. Sonunda kızın önünü kapattığında ellerini sakince havaya kaldırır. Kıvrımlı dudaklarını yukarıya doğru eğlendiğini belli edercesine hareketlendirirken gözleri hala kızı izliyordur. Kendinden bir yaş küçük bu Weasley kızı gerçekten çok güzeldir. Annesi olan Granger bulanığının burun yapısına sahiptir. Ufak burnun altında gözlemlediğinde mutlulukla gülümseyen dudakları hep hatırlamaktadır. Genede halasının yeşil gözlerini almıştır ve elbette babasının kızıl saçlarını. Bu uyum garip bir biçimde Scorpius'u çılgına çevirmektedir. Onda daha fazla ilgilendiği şeyse Slytherin olmasıdır. Ailesinde kimseye yakışmayacak bu özellik kızın üzerinde çok hoş durmuştur. Dolayısıyla kızıda Scorpius'un gözünde biraz daha yükseltmiştir. Genede bir Malfoy olarak Weasley'le yaşayabileceği tek temasa odaklanarak konuşmaya başlar.
"Nereye Weasley? Benden korktuğun için yolunu çevirmene gerek yok."
"Senden korkmuyorum Malfoy. Şimdi çekil önümden."
"Ayakların öyle söylemiyor ama küçük kız. Beni gördüğünde hızına yetişmek imkansız. Ya benden korkuyorsun ki yalanladığına göre esaslı bir sebep ya da çekimime karşı koyamayacağın için kendini uzaklaştırıyorsun."
Karşısında ki genç kız yüzünü buruşturduğunda Scorpius eğlencesi arttığı için tatlı bir kahkaha attı. Gözlerini kızdan ayırmazken bir adım daha yaklaştı. Genç kız bu yakınlıktan hoşlanmamış gibi geri çekilmeye çalıştığında Scorpius eliyle kızın bileğini yakaladı. Gereğinden fazla sıkmazken "Ne o Weasley, gerçekten çekimime dayanamıyor musun?" diye soludu. Oysa asıl dayanamayanın kendisi olduğunu bir türlü itiraf edemiyordu. Sonuçta bir Malfoy asla bir Weasley'le ilgilenmezdi. Onlar safkanlıklarına leke süren aptallar sürüsüydü. Şimdiyse gerçekten bir Weasley'i köşeye sıkıştırmış ondan etkileniyordu. Kendine söylediği yalansa onla biraz oynadığıydı. Karşısındaki genç kız saçmaladığına dair bir şeyler söylerken hiç birini duymadı bir adım daha kıza yaklaştığında kızın artık kütüphaneyle arasında sıkıştığını hissetti. Bu genç adamı daha fazla heycanlandırırken hiçbir şey söylemeden genç kıza eğildi.
Dudakları genç kızın dudaklarının üzerine kapandığında karşısındaki bedenin kasıldığını hissetti. Başta bununla rahatsız olmasına rağmen bir süre sonra gevşeyen kızla isteğinin arttığını hissetmişti. Boşta olan elini kızın beline doladığında genç kız istemsizce elini çocuğun boynuna dolamıştı. Bir süre ikiside ne yaptıklarını fark etmeden öpüşmeye devam etmişlerdi. Kütüphane sessizdi ve çok az gelinen bir köşede olduklarından rahatsız edilmeyeceklerinden eminlerdi. Genede Scorpius içinde bir yerde acı duyuyordu. Bildiği her şeye ters bir şey yapıyordu ve bunu durdurmalıydı. Eğer bir şey olursa babasının ona yapacaklarını tahmin edebiliyordu. Hatta kendini bile umursamazken şu an kolları arasında çırpınan kıza olacakları düşündükçe hüzünleniyordu. Bu yüzden durdurması gerektiğine emindi. Genede bu çok zordu, gerçekten istemiyordu. Bu istemsiz duyguyu üzerinden atmaya çalışarak kızdan ayrıldı. Donuk gözlerle birkaç adım geriye attı, acısını ve arzusunu saklayan bir yüzle kızın suratına baktı. Genç kız saçları gibi kızarmış ona bakıyordu. Yeşil gözleri ne olduğunu anlayamamış ama bundan zevk almış bir haldeydi. Bu tabloysa Scorpius'un daha çok canını acıtmıştı. Genede bunu hissettiremeyeceğinden sırıtan bir suratla kıza bakmaya başladı.
"Çok kolaysın Weasley. Dikkatli ol, bir dahakine bu kadar kibar olmayacağım."
Genç kız bir rüyadan uyanmış gibi ona baktı ve bir tokat patlatarak uzaklaştı. Şimdiyse Scorpius birkaç dakikada tutkusuyla hareket etmiş, öpmüş, öpülmüş, huzur bulmuş, acı çekmiş, hırçınlaşmış ve en kötüsü aşık olmuş bir biçimde giden kızın arkasından bakıyordu. İşte o an yıkıldığını biliyordu ama ona yaklaşırsa olabileceklerden korkuyordu. Bunlara sebep olursa daha kötü olabilecekken üzerine çektiği öfkeyle yaşamayı öğrenebilirdi. Hem zaman doğduğundan beri ona bu öğretiliyordu. Böl, nefret et, parçala, yok et... Bu mantıkla bakmıştı onlara hep, şimdiyse gene bu maskeyi oynamak hiçte zor olmayacaktı. Asıl zor olan Rose Weasley'i, düşmanının kızını ölürken izlemek olurdu.
- Dante RedgraveRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 54
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Yaş : 30
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 11, 2012 1:12 pm
Albus Potter
Karakteri kısaca betimleyiniz: Buz mavisi gözlere siyah saçlara sahip bir Potter olarak oldukça yakışıklı bir gençtir. Okulun neredeyse bütün kızları peşindedir. Ancak o bunlarla pek ilgilenmez. Hayatını kendi içinde yaşayan ve iç dünyasını kimseye açmayan sessiz bir kişiliğe sahiptir. Aile kökleri yüzünden her zaman göz önünde ve diken üstündedir. Bir yandan babasının şöhreti altında ezilirken diğer yandan da isim babasının göglesi altında yaşıyor hayatını. Her daim tek başına yaşıyor hayatını. Sessizliği en yakın dostu. İnsanlarla ilişki kurmaktan kaçıyor. Ama ilişki kurmasa da hepsini korumak için güçlenmek istiyor. Güçsüzlere karşı oldukça korumacıdır. Yüzünde her daim mütavazi bir şekilde gülümseyen maskesi ile tek başına büyük bir sessizlikle yaşayan sakin ve akıllı bir öğrenci. Mavi gözleri birçok kızın kabini yerinden oynatırken o hiç birisi ile ilgilenmeyerek yalnızlığını korumaya çalışır. Hiç bir şey onu kolay kolay sinirlendiremez ama sinirlenince de durdurulamaz olur. Aslında onu tamamen bir gökyüzüne benzetebiliriz. Çoğu zaman bir bulut gibi sessiz ve sakinken bir anda güçlü bir fırtınaya dönüşebilir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:[/size]
Karakteri kısaca betimleyiniz: Buz mavisi gözlere siyah saçlara sahip bir Potter olarak oldukça yakışıklı bir gençtir. Okulun neredeyse bütün kızları peşindedir. Ancak o bunlarla pek ilgilenmez. Hayatını kendi içinde yaşayan ve iç dünyasını kimseye açmayan sessiz bir kişiliğe sahiptir. Aile kökleri yüzünden her zaman göz önünde ve diken üstündedir. Bir yandan babasının şöhreti altında ezilirken diğer yandan da isim babasının göglesi altında yaşıyor hayatını. Her daim tek başına yaşıyor hayatını. Sessizliği en yakın dostu. İnsanlarla ilişki kurmaktan kaçıyor. Ama ilişki kurmasa da hepsini korumak için güçlenmek istiyor. Güçsüzlere karşı oldukça korumacıdır. Yüzünde her daim mütavazi bir şekilde gülümseyen maskesi ile tek başına büyük bir sessizlikle yaşayan sakin ve akıllı bir öğrenci. Mavi gözleri birçok kızın kabini yerinden oynatırken o hiç birisi ile ilgilenmeyerek yalnızlığını korumaya çalışır. Hiç bir şey onu kolay kolay sinirlendiremez ama sinirlenince de durdurulamaz olur. Aslında onu tamamen bir gökyüzüne benzetebiliriz. Çoğu zaman bir bulut gibi sessiz ve sakinken bir anda güçlü bir fırtınaya dönüşebilir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:[/size]
- Spoiler:
- Buz mavisi gözleri dalgınlıkla gökyüzüne odaklanmıştı. İçinden çıkamadığı sessizliği gittikçe benliğine işlerken rüzgâr kulaklarında belli belirsiz uğultular yaratıyordu. Yalnızdı yine. Tüm dünyaya karşı yine tek başınaydı. Ama o bunun üstesinden gelebilirdi değil mi? O Albus Potter’dı. Potter ailesinin en yeteneklisi. İsim babasının varisi. Yetenekli ve güçlü genç büyücü… Olmak istediği şey bu muydu gerçekten? Bazen, muggle olarak doğmanın nasıl bir şey olabileceğinin hayalini kuruyordu. Normal bir okulda, normal bir çocuk gibi büyümek güzel olabilir miydi? Babasının kim olduğunu umursamayan insanlarla konuşmak ya da isim babasını tanımayan insanlarla şakalaşmak… Evet, gerçekten güzel olabilirdi.
Oturduğu hafif nemli taştan yavaşça kalktı. Hafif lekelenmiş pantolonunu silkeledi ve cübbesini üzerine geçirdi. Asasını yerden alıp cübbesinin sol taraftaki iç cebine yerleştirdi. Tamamen hazırlandıktan sonra bakışlarını tekrardan gökyüzüne kaydırdı. Bulutlar… O kadar sakin ve rahatlardı ki bazen gökyüzünde yaşamasını sağlayacak bir büyü keşfetme isteği fışkırıyordu içinde. Keşfederdi de. Ama bu dikkatleri yine üzerine çekerdi. Bulunduğu konumdan miskin adımlarla uzaklaşırken bu fikri kafasında tarttı. Sessiz ve sakin kısa molası bitmişti artık. Tekrar insan içine çıkmalı ve maskesini yüzüne geçirmeliydi. Adımları yavaş yavaş insan gürültüsüne yaklaşırken dudakları yavaşça yukarı kıvrılmaya başladı ve gerçek benliğini tamamen içine gömdü.
Avluda yürürken onu gören herkes saygılı bir gülümseme ile ona selam veriyorlardı. ‘’Selam verdikleri babam mı yoksa ben miyim?’’ diye sordu kendi kendine. Ancak kafasındaki düşüncelere rağmen sahte gülüşü ile selamlamalara gülümseme ile karşılık verdi. Adımlarını gittikçe hızlandırıyordu. Bu insan selinden ne kadar çabuk kurtulursa o kadar iyi olacaktı onun için. Hızla binanın kapısından içeri girerken bir omuz omzuna sertçe çarptı ve geri sekti. Hafif bir cıyaklama ile yere düşen kitap ve parşömen sesleri kulağına geldi. Gözleri olayı kavramaya çalışırken yerde poposunun üstüne düşen kız yüzünü buruşturarak ayağa kalkmaya çalışıyordu. Şaşkın bir bakışla kıza baktıktan sonra elini hafifçe kıza uzattı. Kız ilk başta elin sahibine baktı ve sinirli olduğunu belli edercesine dişlerini sıktıktan sonra Albus’un eline sertçe vurdu. Şaşkınlığı gittikçe büyürken kıza bakakaldı. Uzattığı eli ilk kez havada kalmıştı. Hatta elini istekli olarak ilk kez uzatmıştı. Normalde insanlar elini zorla alır ve sıkardı. Ancak bu kız elini sıkmayı reddetmişti. Kız sinirli bir ifade ile ‘’Önüne baksana şapşal!’’ diye çıkıştı ve yerdeki parşömenlerini toplamaya başladı. Albus hafif kızarmış olan elini ovuştururken yavaşça yere eğildi ve kıza toplamada yardım etmeye başladı. Kız ağzına geleni söylerken Albus kızı incelemeye başladı. Normal bir güzelliğe sahipti. Söylediği sözlere bakılırsa pek de zarafet düşkünü olduğu söylenemezdi. Ancak bu kızda Albusa çekici gelen bir şey vardı. Kızı incelemeye devam ederken ‘’Üzgünüm. Seni fark etmedim.’’ dedi. Kız bakışlarını Albus’un gözlerine çekerken ‘’Üzgünmüş. Pabucuma anlat sen bunları. Bir daha beni fark etmezsen inan bana seni bir kurbağaya çeviririm. Yaparım!’’ dedi ve hızlıca ayağa kalkarak uzaklaşmaya başladı. Albus şaşkınlıkla kızın peşinden bakarken elindeki parşömeni fark etti ve ‘’Ah! Dur bekle! Parşömenini unuttun!’’ diye bağırdı arkasından. Ama kız oralı olmayarak hızlıca yürümeye devam etti. Albus elindeki parşömeni cübbesine sokarken ilk kez kendiliğinden oluşan bir şey şaşkınlığına şaşkınlık kattı. İlk kez maskesine gerek duymadan gülümsemişti.
- Josephine LeverauxDe Vries
- Mesaj Sayısı : 181
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Nerden : Kasımpaşalı. Buradan anlayacağınız üzere eli de maşalı.
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Nis. 16, 2012 10:59 pm
~ Josephine Leveraux
~ Karanlıkta bile parlıyormuş izlenimi veren apaçık ten rengi saçlarının siyahlığıyla muazzam bir tezat içerisindedir. Yüzünün tam ortasında iki küre olarak yer alan hafif şehla gözleri ilk bakışta dikkati çeker. Muhafazakarlığına yaraşır bir şekilde, hafifçe dalgalı, her zaman omuz hizasında olmasına önem verdiği saçları ellilerdeki modellerle yapılmıştır ve yüzünü çepeçevre sarar. Baştan ayağa güç timsali olan bu kadın sırf bu özelliklerine bakılarak dahi Medusa ile, Hera ile yarışır niteliktedir. Belki yılan saçlı olmayabilir ama istediğinde ölümün soğuk sırtı kadar donuk olabilen bakışları birini ivedilikle taşa çevirmeye yetecek kudrete sahiptir. Yine muhafazakar hali sebebiyle geçmiş modasına uygun olarak giyinir. Dekolte sevmez, etek boyu hiçbir zaman dizinin üstüne çıkmaz, ekseriyetle siyah giyinir; lakin hatlarını, kıvrımlarını belli eden kıyafet seçimiyle görünürde ortalıkta fazla bir şey olmamasına rağmen fiziki güzelliği aşikardır. Minyon bir bedeni vardır; bununla beraber ayaklarından hiç eksik etmediği topuklu ayakkabıları, etrafa hakim tavırları ile fiziksel boyutu olduğundan çok daha büyük görünür. Sözcüklerini özenle seçer ve her daim emir kipini kullanmayı alışkanlık edinmiştir. Konuşmasından, çoğunlukla kan kırmızısı rujla renklendirilmiş dudaklarını kıpırdatmasından, zarif ve ince bedenini ahenkle hareket ettirmesinden bir bakan tekrar dönüp bakma ihtiyacı hisseder. Bununla beraber bu durumdan hiç hoşlanmaz. Emrindekilerin başının yerde olmasını arzu eder, başkasının bakışlarını üzerinde hissetmeye tahammülü yoktur. Seçicidir, sabırlıdır, ketumdur. Başkalarının fikirlerine, yeni görüşlere daima açıktır ki böylece sebat ettiği uğurda muvaffakiyete kavuşabilsin. Bir kez konuşur, çokça düşünüp taşınarak karar verir. Sözü kanun niteliğindedir. Verdiği emirler üzerinde sonsuz denebilecek bir şekilde düşünüp fikirleri, olası sonuçları hesaba kattığından mükemmele yakındır. Kendisinin bu şekilde düşünmesi huyu olduğundan aynı şeyi başkalarından da bekler. Bu sebepledir ki tahammülü olmadığı bir diğer şey başarısızlıktır. Ona göre herkesin her şeyde yalnız bir tek şansı vardır ve ona göre kullanılmalıdır; hatalar affedilemez. Planlar mükemmel olana dek kurgulanmalı, incelenmeli; her hareket bin bir zihni işlemden geçilerek yapılmalıdır. Emrinde olanların yalnızca belli bir sayıdaki kıdemli olanlarıyla yüz yüze görüşür, onlara “neferlerim” demekten hoşlanır ve fakat onların yanında bu sözcüğü asla ağzına almaz. Diğerleri emrilerini ancak neferleri yoluyla alır. Katı, prensipli ve yoldan şaşmaz bir kişiliği vardır.
~ Karanlıkta bile parlıyormuş izlenimi veren apaçık ten rengi saçlarının siyahlığıyla muazzam bir tezat içerisindedir. Yüzünün tam ortasında iki küre olarak yer alan hafif şehla gözleri ilk bakışta dikkati çeker. Muhafazakarlığına yaraşır bir şekilde, hafifçe dalgalı, her zaman omuz hizasında olmasına önem verdiği saçları ellilerdeki modellerle yapılmıştır ve yüzünü çepeçevre sarar. Baştan ayağa güç timsali olan bu kadın sırf bu özelliklerine bakılarak dahi Medusa ile, Hera ile yarışır niteliktedir. Belki yılan saçlı olmayabilir ama istediğinde ölümün soğuk sırtı kadar donuk olabilen bakışları birini ivedilikle taşa çevirmeye yetecek kudrete sahiptir. Yine muhafazakar hali sebebiyle geçmiş modasına uygun olarak giyinir. Dekolte sevmez, etek boyu hiçbir zaman dizinin üstüne çıkmaz, ekseriyetle siyah giyinir; lakin hatlarını, kıvrımlarını belli eden kıyafet seçimiyle görünürde ortalıkta fazla bir şey olmamasına rağmen fiziki güzelliği aşikardır. Minyon bir bedeni vardır; bununla beraber ayaklarından hiç eksik etmediği topuklu ayakkabıları, etrafa hakim tavırları ile fiziksel boyutu olduğundan çok daha büyük görünür. Sözcüklerini özenle seçer ve her daim emir kipini kullanmayı alışkanlık edinmiştir. Konuşmasından, çoğunlukla kan kırmızısı rujla renklendirilmiş dudaklarını kıpırdatmasından, zarif ve ince bedenini ahenkle hareket ettirmesinden bir bakan tekrar dönüp bakma ihtiyacı hisseder. Bununla beraber bu durumdan hiç hoşlanmaz. Emrindekilerin başının yerde olmasını arzu eder, başkasının bakışlarını üzerinde hissetmeye tahammülü yoktur. Seçicidir, sabırlıdır, ketumdur. Başkalarının fikirlerine, yeni görüşlere daima açıktır ki böylece sebat ettiği uğurda muvaffakiyete kavuşabilsin. Bir kez konuşur, çokça düşünüp taşınarak karar verir. Sözü kanun niteliğindedir. Verdiği emirler üzerinde sonsuz denebilecek bir şekilde düşünüp fikirleri, olası sonuçları hesaba kattığından mükemmele yakındır. Kendisinin bu şekilde düşünmesi huyu olduğundan aynı şeyi başkalarından da bekler. Bu sebepledir ki tahammülü olmadığı bir diğer şey başarısızlıktır. Ona göre herkesin her şeyde yalnız bir tek şansı vardır ve ona göre kullanılmalıdır; hatalar affedilemez. Planlar mükemmel olana dek kurgulanmalı, incelenmeli; her hareket bin bir zihni işlemden geçilerek yapılmalıdır. Emrinde olanların yalnızca belli bir sayıdaki kıdemli olanlarıyla yüz yüze görüşür, onlara “neferlerim” demekten hoşlanır ve fakat onların yanında bu sözcüğü asla ağzına almaz. Diğerleri emrilerini ancak neferleri yoluyla alır. Katı, prensipli ve yoldan şaşmaz bir kişiliği vardır.
- Spoiler:
- Otuz beş yılı geride bırakmış olmasına rağmen olduğundan on yaş kadar daha genç gösteren kadın, siyah paltosuyla granit mermer taşın önünde dikiliyordu. Karmaşık duygular içerisindeydi. Kendisini zayıflatabilmiş tek ademoğlu yedi yıldır burada yatıyordu işte, ayaklarının dibinde, toğrağın içinde bir tabutta. Nispeten daha gençti o zamanlar, toydu, kolayca duygularına göre hareket edebiliyordu yeteneklerini göz ardı edip. Yine de verdiği karardan bir an olsun caymamıştı ve caymazdı da. Adam canını acıtmıştı ve bunun bedelini ödemişti, canıyla. Dumanlı gözlerle gümüşi yaldızlarla 'Eric Leveraux' yazan taşa baktı duygusuzca. Ne hissettiğinden emin değildi. Gurur, öfke, kin, nefret, aşk? Belki de hiçbiri. İşte orada durmuş, yedi yıl öncesinin hatırasını yad ediyordu yalnız başına. Yedi yıl önce fırtınalı, uğursuz bir kasım gecesi tanımadığı bir mektup almıştı; 'Aldatılıyorsun, Eric seni başka bir kadınla aldatıyor.' diye yazıyordu, el yazısı tanınmaması için sihir kullanıldığı bariz olan kağıt üzerinde. İnce parmaklarının arasında tuttuğu parşömeni hafifçe adamın yüzüne doğru sallamıştı. “Eric... Senden yalnızca bir şey istiyorum, cevap vermeni. Bu kağıttaki yazıların anlamı ne?” Adam geleli ve melodram başlayalı on dakika olmuştu. Josephine soruyu sormuş ve bir cevap beklemeye başlamıştı; lakin adam bir ses, bir nida bile çıkarmıyordu. İkisi de tahta döşemelerle kaplı zemin üzerinde dikiliyorlardı, ama güçlükle. Josephine'in yüzündeki muazzam hayal kırıklığını görmemek için kör olmak lazımdı; besbelli ki kadın hiç ummadığı, asla aklından bile geçirmeyeceği bir darbe almıştı. Kocası Eric'in de bir an olsun sesini çıkarmaması, yüzünü mağlup bir asker gibi koyu renk döşemelere indirmesi kadının daha da sinirini bozuyordu. Öfkelenseydi, bağırıp çağırsaydı, inkar etseydi, hatta ona dayak atmaya bile kalkışsaydı bu durumdan daha iyi olurdu diye düşünmekten kendini alamıyordu. 'Şşş... Nereden geliyor aklına bu abes düşünceler? Senden başka kimseyi sevmiyorum, sevemem de zaten.' Yalanlar, riyakarlık, ikili oyunlar... Josephine bunları hak edecek bir kadın değildi. Başarmaya çalıştıkları sebebiyle Eric belki kadının gölgesinde kalmıştı; ancak Josephine hiçbir zaman bunu hissetmemişti. Kendisiyle ve çalışmalarıyla öylesine meşguldü ki demek ki bariz olanı bile kaçırmıştı. Şimdi nasıl bu kadar dikkatsiz olduğuna inanamıyordu. Bugünkü Josephine Leveraux'yu yaratan o geceydi aslında. Bir nevi bugün olduğu kişiyi Eric'e borçluydu. Belki de bu yüzden her 17 kasımda elinde siyah bir laleyle adamın lahdini varlığıyla şereflendiriyordu.
Kadife eldivenli elindeki taze çiçeği lahdin üzerine bıraktı. Mezarlıkta tek bir çıt sesi bile olmamasına rağmen adamın sesi ilk günkü gibi kulaklarındaydı. “Josephine...” demişti buğulu bir sesle. Kabul etmemişti belki iddiayı; ancak inkar da etmemişti. Yetenekleri bugünkü kadar keskin olmasa da aslında isteseydi gerçeği adamın zihninden bizzat öğrenebilirdi; bunu yapmayı tercih etmemişti sadece. “Doğru.” Bir an sendelemişti, hayatında ilk defa sendelemişti o gece. Elleri tutunacak bir yer arıyordu ki hemen yanındaki kocaman koltuğa yaslandı. Başka zaman ustalıkla üzerinde hareket ettiği yüksek topuklu siyah süet ayakkabıları, şimdi ona bir uçurum sunuyordu. Başı dönmüştü. Dizleri kırıldı. Gözlerinin kenarında biriken bir iki damla yaşa hakim olamadı ve tuzlu su, yanağını yakarak çenesine doğru tükendi. Başını hafifçe adama çevirip baktı. “Git, Eric. Terk et bu evi.” Kendinde bağıracak takati bulamadığından, Josephine yalnız bunları söylemişti. Adamın adım sesleri yavaşça uzaklaşırken kendini bir koltuğa bırakıvermişti öylece gözlerini kapayarak. Tam bir çaresizlik anıydı görünüşte. Yine de Josephine bir iki saniye sonra kendini toparlamış, her zaman yakınında tuttuğu sağ kolu Vance'i çağırmmştı. “Vance. Onun sabahı görmesini istemiyorum. Yakalayın, bağlayın, ne gerekiyorsa yapın. İçinde korların olduğu bir mezara diri diri gömülmesini istiyorum.” Bizzat kendi de öldürebilirdi adamı; ancak yakışıklı çehresindeki canlılık sönerken canını almakla meşgul olmaktansa izleyip infazdan keyif almayı tercih ediyordu doğrusu.
Lahdin üzerindeki çiçeğe son bir bakış attı. Kendi malikanesinin arazisindeki bir koruya gömdürmüştü adamı, gücünün kaynağı, bir tılsım, başaracağı şeyler için bir timsal ve ilham kaynağı olarak. Eldivenlerinin üzerine düşen iki kar tanesini fark edip hareketlendi. Yapması gerekeni yapmış, totemini yerine getirmişti. Şimdi ilgilenmesi gereken ve Eric'ten çok daha önemli olduğu su götürmez olan işleri vardı. Kuru yapraklar topuklu ayakkabılarının altında ezilerken sırtını mezara döndü, omzunun üzerinden son bir bakış attı ve uzakta ışıkları parıldayan malikaneye doğru yürümeye başladı.
- Ilsje CloutierRavenclaw III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 88
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Salı Nis. 17, 2012 1:49 pm
Améthyste de Nacria, Scorpius Malfoy olarak kabul edildi. Karakteri açabilirsiniz.
Dante Redgrave, Albus Potter olarak kabul edildi. Karakteri açabilirsiniz.
Everard Dreyfus, Josephine Leveraux olarak kabul edildi. Karakteri açabilirsiniz.
Dante Redgrave, Albus Potter olarak kabul edildi. Karakteri açabilirsiniz.
Everard Dreyfus, Josephine Leveraux olarak kabul edildi. Karakteri açabilirsiniz.
- Magdelena EllingsonRavenclaw III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Yaş : 27
Nerden : St. Vladimir
Lakap : Mag ya da M.
Geri: Özel Karakter Alımları
C.tesi Nis. 21, 2012 2:58 pm
İstediğiniz karakter: Polly Cleveland
Karakteri kısaca betimleyiniz: Gür, kestane rengi saçları bronz teniyle örtüşüyor ve genç kadına egzotik bir görünüm kazandırıyor. Kusursuz kıvrımlara sahip ve vücudu neredeyse mükemmel. Kaşları, sofistike görünümüyle bütünleşmesi için özellikle kalın bırakılmış. Donuk yeşil gözleri kahverengi yoğunluğunun göbeğinde adeta odak noktası kesiliyor. Dudaklar kalın ve ön dişler, diğerlerine oranla biraz daha irice.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
Karakteri kısaca betimleyiniz: Gür, kestane rengi saçları bronz teniyle örtüşüyor ve genç kadına egzotik bir görünüm kazandırıyor. Kusursuz kıvrımlara sahip ve vücudu neredeyse mükemmel. Kaşları, sofistike görünümüyle bütünleşmesi için özellikle kalın bırakılmış. Donuk yeşil gözleri kahverengi yoğunluğunun göbeğinde adeta odak noktası kesiliyor. Dudaklar kalın ve ön dişler, diğerlerine oranla biraz daha irice.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
- Spoiler:
Loş ve karanlık salonun içinde insanların, siluetleri ayırt etmesi neredeyse olanaksızdı. Zevk sahibi bir kimsenin döşediği anlaşılan evin tam merkezinde yer alan orta çaplı yuvarlak masanın çevresine ikisi erkek üçü kadın, beş kişi oturmuştu. Uzun boylu, esmer kadın, diğerlerinden farklı bir şekilde taht benzeri altın kakmalı güzel bir koltuğa oturmuştu. Elleriyle masayı iyice kavramıştı. Bakışmalar bir süre daha sürdü. Birkaç dakikalık sessizlikten sonra gözleri kan çanağına dönmüş kel kafalı bir adam boğazını temizleyip sessizliği bozdu. “Efendim. Okulun yeni bir saldırıya müsait olduğu görüşündeyim.” dedi ve onay almak üzere masanın etrafındakilere teker teker baktı. Tekrar bir sessizlik oldu. Kadın, diktiği bakışlarını adamdan kaçırdı ve diğerlerine baktı. Kafasında oluşan yeni yeni fikirler ve pek çok saldırı planı vardı. Büyük ya da küçük çaplı. Kafasında dolanan, beynini kemiren pek çok çılgın fikir.
“Aynı fikirde değilim.” dedi bir başka ses. Kafasına siyah, fötr bir şapka giymişti. Üzerinde kadife, yeşile çalan siyah bir takım vardı. Küçük sivri bir çenesi, elektrik mavisi gözleri vardı. “Zayıflar fakat tamamen savunmasız değiller. Böyle bir girişimin bizi ne ölçüde etkileyeceğini tahmin edemeyiz. Her an sürprizlerle karşılaşabiliriz.” diye devam etti alçak sesle. Kadın, üç saatlik görüşmelerinde konuşulanları kafasında kendine göre tarttı. Emin olamadığı bazı noktalar, tartışmaya sürmesi gereken eksiklikler vardı.
“Cleveland?”
Genç kadın gözlerini uzun süredir sabitlediği noktadan çevirdi. Başını kaldırıp kadının kusursuz yüz hatlarına baktı. Yüzünü bir bulut gibi çevreleyen kahverengi saçlarının yüzüne temas eden telleri terden ıslanmıştı. Kaşlarını kaldırdı ve konuşmaya başladı. “Şimdilik, okul için düzenlenecek herhangi bir saldırının zaman kaybı olacağı kanısındayım. Hedefi şaşırmış görünmemiz otoritemizi zedeleyebilir. Önümüze her geleni bertaraf edersek…” dedi ve düşündü bir süre. En uygun kelimeleri arıyordu. Ve etkileyici elbette. Düşüncelerini harflendirmekte ve kelime oyunları yapmakta ustalaşmıştı adeta. “Bir yığın ot. İçlerinden gereksizleri ayıklamak üzere hepsini yakıp yıkarsanız aralarında saklı en kıymetlilerini de kaybedersiniz.” dedi kel adama doğru bir bakış atarak. Kadın, yüzünde geniş, memnun bir gülümsemeyle ellerini masanın üstüne koydu. Parmak boğumlarıyla oynarken gözlerini tekrar kadim dostlarına dikti. “Görüşme bitmiştir.”
Evinin sadece yatak odasından oluşması dahi yetebilirdi ona. Saten yatak örtülerine sarılı bir halde, epey büyük yatağının ortasına uzanmıştı. Gözleri bomboş bakıyordu, aklı başka bir yerdeydi. Ne yapması gerektiği konusunda ufak tereddütleri vardı. Örtülerini bacaklarının arasına aldı, bir kısmını da elleriyle tutup yumruk halinde kafasının tam altına yerleştirdi. Kahverengi saçlarının dalgası, bej örtünün üzerine yayılmıştı. Mor, yerlere kadar uzanan elbisesi halen üzerindeydi. Makyajını çıkarmamış hatta rujuyla yastığını biraz kirletmişti. Ayakkabıları yatağın ucuna özensizce bırakılmıştı.
Ayağa kalktı ve yatağının diğer yanındaki beyaz kanepeye oturdu. Mektup, fazlasıyla ucuz bir yöntemdi. Görüşmeyi yazıyla aktarmak intihar etmekten farksız olurdu. Yüz yüze konuşmak en doğrusu olacaktı. Bakanlığın dünyadan haberi yoktu. De Vries’ın hain planlarından bihaber, savunmasız. Yaralı bir hayvan gibi kendi köşesine çekilmiş ve silik. Polly, oldukça dingin ve huzurluydu. Yaptığı işin doğruluğuna şüphesi yoktu. Mensup olduğu topluluğa ihanet ettiği için suçluluk duymuyordu. Yakıp yıktıkları her toprak, canını yaktıkları her insan için ağır bir bedel ödeyeceklerdi.
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 5:22 am
Kabul edildi, karakteri acabilirsiniz.
- Vera Darcey ConwayRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 64
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 32
Nerden : Ben bilmem beyim bilir u.u
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 10:13 am
İstediğiniz karakter: Daphne
Karakteri kısaca betimleyiniz: Gözlerinde, vahşi ruhunun timsali gibi delici ve zehir gibi bakıp insanların ürpermesini sağlayan bir tür donukluk mevcuttur. O gözler ki, açıklığı, keskinliği, hafif çekikliğinin yanı sıra, duygularını yansıtmamasıyla da hayranlık uyandırır insana. Baktığı insanda bir an için oluşan şok ve ürpermenin hemen ardından gelen titreme ve zehir yeşilinde boğulma sözü veren netliği… Gözbebeklerine doğru daha açık olan renk, kenarlara doğru hafifçe koyulaşır. Yeryüzünde hiçbir fanide olmayan bu gözler, türdeşlerine göre daha az dikkat çekici olan Daphne için daha bir işe yarar zira bu gözlerle etkileyebilir insanları. Duru, saf, kirlenmemiş ve kirletilmeye kıyılamayan güzelliğindeki zarafette gözlerden asla kaçamaz. Adeta doğduğu an bir meleğin dokunuşuyla ruh bulmuşçasına kırılgan, narin hareketleri vardır. Aslında güzeldir güzel olmasına, birçok canlıyı kıskandıracak bir güzelliği vardır ama gelin görün, tanrılar bir hata yapmışçasına türdeşlerine göre daha az bezemiştir Daphne’yi. Onlardan daha az güzel, daha az göz alıcıdır. Muhtemelen bu yaptıkları hatanın farkına varan aynı tanrılar, dengeyi sağlamak için onlardan daha zeki ve mantıklı olmasını sağlamış olmalılardır. Zira Daphne kesinlikle türdeşlerinde olmayan bir zekâ ile hareketlerini belirler ve kesinlikle onların aksine aptallık yapmaya tahammülü yoktur. Genç olmasının etkisiyle güçlerinde yetersizdir ancak daha fazlası için sürekli çalışır. Gözlerindeki güç hırsını herkes rahatça okuyabilir. ‘Kardeşlerinin’ aksine güçlerini kendisi için kullanmamayı salaklık olarak görür ve belki onların bu salaklıkları yüzünden karanlık tarafa geçmiştir. Sonuç itibari ile kendisini hiçbir yere ait hissetmez. Ait olması gereken yer, kendisinden oldukça farklı kişilerle doludur ve bunu düzeltmek için elinden gelen tek şey daha fazla güçtür. Sonunda anlarsınız, bir vahşi olma yolunda atılabilecek en masum adım, daha fazla güç islemektir. Daphne içinse bu 'vahşi' tabiri ağır olsa da, vahşet yolunda ilerliyor olduğu gerçeği değiştirilemez. Doğduğu andan itibaren 'arada kalmış' olmanın anlamını bilenlerden olduğu için belki, belki iki tarafa da ait olmak istediğinden, gücün her daim kendisine ayrıcalık getireceğinin farkındadır genç ondine. Güç, onun için 'kabul görmek'tir. Nihayet bir yere 'ait olmak'tır.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
~Açıkçası ne yazsam diye baya bir kafam karıştı, biraz da acele ettiğimden. O yüzden belirgin bir kurgu olamadı. Ehe ^^
Karakteri kısaca betimleyiniz: Gözlerinde, vahşi ruhunun timsali gibi delici ve zehir gibi bakıp insanların ürpermesini sağlayan bir tür donukluk mevcuttur. O gözler ki, açıklığı, keskinliği, hafif çekikliğinin yanı sıra, duygularını yansıtmamasıyla da hayranlık uyandırır insana. Baktığı insanda bir an için oluşan şok ve ürpermenin hemen ardından gelen titreme ve zehir yeşilinde boğulma sözü veren netliği… Gözbebeklerine doğru daha açık olan renk, kenarlara doğru hafifçe koyulaşır. Yeryüzünde hiçbir fanide olmayan bu gözler, türdeşlerine göre daha az dikkat çekici olan Daphne için daha bir işe yarar zira bu gözlerle etkileyebilir insanları. Duru, saf, kirlenmemiş ve kirletilmeye kıyılamayan güzelliğindeki zarafette gözlerden asla kaçamaz. Adeta doğduğu an bir meleğin dokunuşuyla ruh bulmuşçasına kırılgan, narin hareketleri vardır. Aslında güzeldir güzel olmasına, birçok canlıyı kıskandıracak bir güzelliği vardır ama gelin görün, tanrılar bir hata yapmışçasına türdeşlerine göre daha az bezemiştir Daphne’yi. Onlardan daha az güzel, daha az göz alıcıdır. Muhtemelen bu yaptıkları hatanın farkına varan aynı tanrılar, dengeyi sağlamak için onlardan daha zeki ve mantıklı olmasını sağlamış olmalılardır. Zira Daphne kesinlikle türdeşlerinde olmayan bir zekâ ile hareketlerini belirler ve kesinlikle onların aksine aptallık yapmaya tahammülü yoktur. Genç olmasının etkisiyle güçlerinde yetersizdir ancak daha fazlası için sürekli çalışır. Gözlerindeki güç hırsını herkes rahatça okuyabilir. ‘Kardeşlerinin’ aksine güçlerini kendisi için kullanmamayı salaklık olarak görür ve belki onların bu salaklıkları yüzünden karanlık tarafa geçmiştir. Sonuç itibari ile kendisini hiçbir yere ait hissetmez. Ait olması gereken yer, kendisinden oldukça farklı kişilerle doludur ve bunu düzeltmek için elinden gelen tek şey daha fazla güçtür. Sonunda anlarsınız, bir vahşi olma yolunda atılabilecek en masum adım, daha fazla güç islemektir. Daphne içinse bu 'vahşi' tabiri ağır olsa da, vahşet yolunda ilerliyor olduğu gerçeği değiştirilemez. Doğduğu andan itibaren 'arada kalmış' olmanın anlamını bilenlerden olduğu için belki, belki iki tarafa da ait olmak istediğinden, gücün her daim kendisine ayrıcalık getireceğinin farkındadır genç ondine. Güç, onun için 'kabul görmek'tir. Nihayet bir yere 'ait olmak'tır.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
~Açıkçası ne yazsam diye baya bir kafam karıştı, biraz da acele ettiğimden. O yüzden belirgin bir kurgu olamadı. Ehe ^^
- Spoiler:
- Başka biri uyuyor içimizde... Biliyoruz, onu tanıyoruz, varlığından haberdarız. Enikonu ama onu unutmak, o yokmuş, dahası hiç var olmamış gibi davranmak, yaşamaya devam edebilmemizi kolaylaştırıyor. Biz sertiz, acımasızız yeri geldiğinde, bir şeyleri kestirip atacak, birilerini geride bırakacak, üzüntü duymayacak, ağlamayacak, gerektiğinde isyan etmeden unutacak insanlar olarak yetiştirirken kendimizi; içimizde bir yer, hani o kırılmaya, yanılmaya, isteyerek ya da istemeyerek - kendimiz ya da başkaları tarafından - aldatılmaya açık bir yer, kırgınlıklarını bahane ederek hayata umutla bakmaktan çoktan caymış... Saklamış kendini... Gizlendiği o yerde kötülükler yapmayı hayal ederek, giderek daha fazla kötüleşerek, bu kötülüğün kendi kırılganlığına bir güç katacağını umarak varlığını sürdürmüş... En gizli ve en kırılgan yanımız, en kötü yanımız olmuş... O yanımızın görülmesini hiç istemiyoruz. O bizi zayıflatıyor. Çünkü ruhumuzu görünmesini istemediğimiz kadar inceltiyor, saydamlaştırıyor neredeyse, daha görünür kılıyor kötücül duygularımızı, düşüncelerimizi; bizi başkalarından ayıran, bizi başkalarından daha hastalıklı kılan ne varsa ortaya döküyor... Onun varlığıyla ilgili düşüncelerimizin biri diğerine değemiyor, düşüncelerimiz arasındaki mesafeler artıyor her defasında, o görünmesin istiyoruz, gitsin artık başka bir yere, bizden uzağa, hatta ölsün istiyoruz... Ama bir yandan köreltmeyi isterken bir yandan da bileylediğimiz, adeta zaman ve mekân koşullarına aldırmadan, dev buzulların altında donup sonsuzluğa ulaşan bir ceset gibi kımıldamayan ama varlığı hiç eksilmeyen o yanımıza da ihtiyaç duyduğumuzu biliyoruz biz... Kimse bize bakmadığında, bütün gözler -hem üzücü hem de rahatlatıcı bir biçimde- başkalarına çevrildiğinde, açlıktan erimiş bedenlerin yanında bir kap konserve, çölün ortasında ancak rüyalarda çıkıp gelebilecek bir dondurma kutusu bulmuş gibi gizli gizli, kimselere belli etmeden çıkarıyoruz onu hapsettiğimiz yerden. Ve ona dokunmaya, onu sevmeye başlıyoruz tüm kirine rağmen... Ne kadar 'hastalıklı' olduğumuzu belirleyen de ruhumuzun kötü yanına aşk duyduğumuz bu zamanların sıklığı değil mi? Belki bu yüzden Daphne en karanlıkları, en farklıları, en zekileriydi ondinelerin. İçindeki karanlığa belki de De Vreslerden bile daha çok bağlı olan, âşık olan onca yaratık arasında, o, içindeki karanlığın ve kapasitesinin farkındaydı. Her zaman böyle değildi elbette. Uzun zaman önce olan bir şeyden sonra içindeki karanlığın sesini duymuştu. Ondineler arasında zorluk çekiyordu, diğer yaratıklardan çok daha güzel, türdeşlerinden çok daha çirkindi. Ancak hepsinden daha güçlüydü zira gücünü kendisi için kullanmayı seçmişti. Onların arasına girmek istedi, onlardan biri olmak… Hatta bunun için onlar gibi davranmaya da çalıştı. Ancak hem onlar onun içindeki karanlığın farkındaydılar o büyük, kudretli ‘saflıklarıyla’ hem de Daphne rol yapmaktan, kendisini gizlemekten sıkılmıştı. Konuşamadığı, sesi olmadığı için, belki onu ‘yarım’ olarak gördükleri için de olabilirdi elbet. O doğuştan karanlıktı. Ne de olsa şeytani olanlar içlerindeki karanlıktan alırlardı güçlerinin çoğunluğunu ve Daphne’nin karanlığı çok diplerdeydi.
Diğer günlerden farksızdı o gün. Ormanda yürüyüşe çıkmıştı. Hayvanlarla dolaşmış, ağaçların ruhlarına seslenmeye çalışmıştı. Gönlü neşe dolu, ormanın içinde dolaşmaya başladı. Çok geçmeden, çamları göklere kadar yükselten bir orman bölgesine girdi; bu çamlar içini her bakımdan saygı ile dolduruyordu. Sincaplar çam dallarına tırmanıyor, aşağıda da çok parlak tüylü geyikler dolaşıyordu. Böyle sevimli bir hayvanı görüp de ‘akıllı uslu’ insanların onu nasıl öldürebildiğini bir türlü anlayamıyordu. Güneşin altın ışıkları çam ağaçlarının sık, koyu yeşilli yaprakları arasından tatlı ve neşeli süzülüyordu. Ağaç kökleri tabiî merdiven basamakları gibiydi. Her tarafta kapalı yosun sedirleri vardı. Taşlar kadifeden minderler gibi, bir kadem yüksekliğinde en güzel yosunlarla örtülmüştü. Tatlı bir serinlik… Rüyada duyulur gibi bir pınar şırıltısı... Yer yer, suyun, taşların altından gümüş parlaklığıyla nasıl sızladığı, çıplak ağaç köklerini, kayaları nasıl yıkadığı görünüyordu. Akarsu bazı yerlerde, taşların arasından, köklerin dibinden daha kuvvetle fışkırıyor, ufak çağlayanlar yapıyordu. Oralarda oturmak ne hoştu. Dört taraftan harikulade güzel sesler geliyordu; kuşlar, kavuşma isteğiyle zaman zaman şarkılar söylüyorlardı. Ağaçlar, bin bir ondinenin dileğinden fısıldaşıyordu. Garip orman çiçekleri, bin bir nemfin gözüyle Daphne’ye bakıyordu, biçim biçim acayip yapraklarını ona doğru uzatıyorlardı. Diğer ondinelerden uzaktaydı. Türdeşlerinin o yapmacıklık kokan, aptallık derecesindeki saflıkları sinirini bozmaya başlamıştı. Böyle giderse diğer türler onların sonunu bile getirebilirdi. Açıkçası büyücüler gelseydi ve ‘Hey, bizim yeni evcinlerimiz olur musunuz?’ deseler onlara bile ‘yardım ediyoruz’ diye sevinerek tamam derlerdi. Salt bunun için gitmeliydi, bunun için güçlenmeliydi ve bunun için her şeyi yapabilirdi. En sonunda beklediği adam geldiğinde, oturduğu kayadan indi ve üstünü başını toparladı. ”Açıkçası umudumu kesiyordum.” derken yumuşak sesi yankılandı. Derin bir nefes aldı o an, ormanın bütün havasını içine çekti. ”Seçtiğin taraftan asla pişman olmayacaksın. Seni diğerlerinden ayıran çok özel yeteneklerin olduğunu göz önüne alırsak, bu bizim için de iyi.” Anlaşma vakti artık gelmiş.
- Claudia ChelestisYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 51
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 3:25 pm
Kabul edildi, karakteri açabilirsiniz.
Bir de RP çakkizel olmuş eheh.
Bir de RP çakkizel olmuş eheh.
- Prurient V De'PhellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 7:17 pm
#James Potter
#Mavi gözleri ve siyah saçlarını tamamlayan beyaz teni aynı kardeşi Albus gibi babasının kopyası. Dik kafalı ve muzur bir büyücü. Bakışlarında parıldayan inat fazlasıyla belli oluyor ve ufacık konuları bile kafaya takıp hakkını savunmadan edemiyor. Sahiplenici bir özelliğe sahip. Başı sürekli belada olsa da, olabildiğince iyi niyetli ve düşünceli biri.
#RP örneği;
#Mavi gözleri ve siyah saçlarını tamamlayan beyaz teni aynı kardeşi Albus gibi babasının kopyası. Dik kafalı ve muzur bir büyücü. Bakışlarında parıldayan inat fazlasıyla belli oluyor ve ufacık konuları bile kafaya takıp hakkını savunmadan edemiyor. Sahiplenici bir özelliğe sahip. Başı sürekli belada olsa da, olabildiğince iyi niyetli ve düşünceli biri.
#RP örneği;
- Spoiler:
- Binanın boş koridorlarında yankılanan rüzgarın uğultusu ve pencereleri döven yağmur, okulun içinde durmaya daha fazla dayanamayan iki büyücüyü durdurmaya yetmemişti. Fikir her zamanki gibi James'e aitti. Böyle bir havada, hele de Quidditch sahası yasakken şömine başında oturup klişeleşmiş esprileri ve muhabbetleri dinlemek istemiyordu. Kendine bu denli güvenmesinin sebebi beş yıl içinde başının yeterince belaya girmiş olmasıydı, ve son senesinde alabileceği en ağır ceza onun pek de umurunda olmazdı.
"Haydi Hugo!" Sessiz olma çabaları koşar adımla ilerledikleri koridorda yankılanan ayak sesleriyle boşa çıkıyordu. Okulun büyük kapısına vardıklarında süpürgesini sımsıkı tuttu James. Yağmur şiddetini arttırdıkça yüzündeki muzip gülümseme daha da belirginleşiyordu. Bir süre için muzurca parlayan gözlerini ıslak çimlere ve Quidditch sahasına dikti. Seri bir şekilde cüppesini çekiştirdi ve Hugo'nun aksine kapişonunu takmayarak okul binasının dışına attı kendini. Saniyesinde sırılsıklam olan saçlarını süpürgesinin üzerinde süzülürken umursamamıştı. Amaçsızca Quidditch sahasını turluyordu. Büyümek ona göre değildi. Hele de son senesinde, tadını çıkarmak, ve kimsenin unutamayacağı bir yıl yaşamak istiyordu. Ayakları sonunda ıslak çimenlerle buluştuğunda gözlerini kısıp kendilerine doğru yaklaşan silüete odaklandı. Yağmurla netleşmeyen görüntüyü Hugo'nun da fark etmesi uzun sürmemişti. İki büyücü de yakalanmış olabileceklerinin bilincindelerdi. Hugo sınıfının James'ten küçük olması nedeniyle biraz daha tedirgin görünüyordu, fakat belli etmeyerek beklemeye devam etti. "Bakın burada kimler varmış... Potter ve Weasley..." Sesin sahibi fazlasıyla tanıdık olduğundan James bir adım öne atmıştı. Burun buruna geldiği büyücüye ilk kez kafa tutuyor olmayacaktı. "Beni şaşırttın Hugo. Annen gibi okulun en uslu ve terbiyeli çocuğu olman gerekmiyor muydu?" Bu sözler Hugo'nun umurunda olmasa da James çoktan asasını çekmiş, Malfoy'u karşısında almıştı. "Sakin ol. Henüz kötü bir şey söylemedim. Mesela, annesinin bir bulanık olduğuna bile değinmemiştim." Scorpius'un alaycı ses tonu James'in kulaklarında çınlarken, öfkesine hakim olamayıp büyücünün suratına sert bir yumruk indirmişti. Hugo'nun nasıl sakin kalabildiğine inanamıyordu. Şayet büyüklüğün kendisinde kalmasını ve umursamadan yanından geçip gitmeyi asla sindiremezdi. Scorpius yediği yumruğun etkisiyle gerilerken, James yumruğunu serbest bıraktı ve diğer eliyle tuttuğu asasını daha da sıkı kavradı. Hugo'nun kendini savunmak gibi bir derdi yoktu belki, ama dostunun yanında olmak adına o da asasını çekmişti. Malfoy ailesine yaraşır güçteydi ve iki büyücüyü de karşısına aldığında zorlu bir düelloyla karşı karşıya gelebilirlerdi. Fakat durum ikiye bir olduğundan dolayı büyücü afallamış olmalıydı. "Okuldan atılmanız için gereken her şeyi yapacağım. Hele sen Potter, kendine dikkat et." James kendisine yöneltilen tehditle bir adım daha öne atılırken, Hugo'nun sıkıca kavradığı kolunu çekiştirmeye çalışmış, başarılı olamayışıylaysa Scorpius'un gidişini izlemek durumunda kalmıştı. Derin bir nefes alıp Hugo'nun kolunu indirmesiyle cüppesini silkti.. "Umarım bu karşıma çıkışın son olmaz Malfoy!"
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 7:20 pm
Kabul edildi, karakteri açabilirsiniz. ^^
- Lisbeth WindsorSihirli Yasal Yaptırım Dairesi Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Nerden : Nehirlerin üzerinden, ağaçların arasından.
Geri: Özel Karakter Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 10:14 pm
İstediğiniz karakter: Thor
Karakteri kısaca betimleyiniz: Mavi gözleri, omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettirecek bir ifadeye sahiptir her zaman. Zekası, bilgeliği ve alçak gönüllülüğü yakışıklı yüzünün her hattına işlenmiştir. Duygularını asla belli etmese de biraz ilgili bir insan ormana girmesinin yasaklandığı günden bu yana çektiği ev özlemi anlaşılabilir. Heybetli cüssesi ürkütücü de olsa her zaman sakindir. Çok konuşmaz, sözleri genelde bilmece gibidir ve beklentileri yüksek değildir. İnsan ırkının henüz evrimini tamamlamadığı ve bir yol gösterici olmadığı sürece beyinlerinin gerçek kapasitesini asla kullanmayacakları inancına sahip olduğu için öğrencilerine ve diğerlerine karşı asla zorlayıcı değildir. İnsanlar konusunda beklentileri her zaman düşük olmuştur; bir centaurdur nihayetinde ve her ne kadar türünün tavrını doğru bulmasa da onların algılarından tamamen kopmuş değildir. Dolayısıyla yıldızlarda gördüğü her şeyi insanlarla paylaşmaz. Asil, zarif ve dürüsttür. İnsanlar üzerinde etki bırakmak onun için pek de zor değildir. Parlak siyah tüyleri, yaşlılık belirtileri göstermeye başlasa da yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmemiş yüzü, tok ses tonu ve tavırları gören herkesin aklına kazınacak niteliktedir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
Karakteri kısaca betimleyiniz: Mavi gözleri, omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettirecek bir ifadeye sahiptir her zaman. Zekası, bilgeliği ve alçak gönüllülüğü yakışıklı yüzünün her hattına işlenmiştir. Duygularını asla belli etmese de biraz ilgili bir insan ormana girmesinin yasaklandığı günden bu yana çektiği ev özlemi anlaşılabilir. Heybetli cüssesi ürkütücü de olsa her zaman sakindir. Çok konuşmaz, sözleri genelde bilmece gibidir ve beklentileri yüksek değildir. İnsan ırkının henüz evrimini tamamlamadığı ve bir yol gösterici olmadığı sürece beyinlerinin gerçek kapasitesini asla kullanmayacakları inancına sahip olduğu için öğrencilerine ve diğerlerine karşı asla zorlayıcı değildir. İnsanlar konusunda beklentileri her zaman düşük olmuştur; bir centaurdur nihayetinde ve her ne kadar türünün tavrını doğru bulmasa da onların algılarından tamamen kopmuş değildir. Dolayısıyla yıldızlarda gördüğü her şeyi insanlarla paylaşmaz. Asil, zarif ve dürüsttür. İnsanlar üzerinde etki bırakmak onun için pek de zor değildir. Parlak siyah tüyleri, yaşlılık belirtileri göstermeye başlasa da yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmemiş yüzü, tok ses tonu ve tavırları gören herkesin aklına kazınacak niteliktedir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
- Spoiler:
- Gecenin karanlığı derinlere indikçe daha çok çökerken ormanın üzerine, gerginliği artıyordu. Günlerdir yıldızlar öfkenin, kederin ve azabın işaretlerini veriyorlardı ve dün şafak vakti, öfkenin zirveye ulaştığını görmüştü gökyüzünde. Bunun anlamını biliyordu; halkı ihanetinden haberdardı artık. Son günlerde git gide artan şüphelerini temellendirecek bir kanıt bulmuş olmalıydılar. Irkı tarihin bilinmeyen bir zamanında yemin etmişti yıldızların işine karışmamaya ve Thor, bu yemini bozmuştu. İnsanoğluna yardım etmişti. Yıldızlarda gördüklerini uzun zamandır okula aktarıyordu; tüm çıplaklığıyla değil elbette ancak halkının ihanet saymasına yetecek kadar açıktı okula karşı. Irkının tüm önyargılarına rağmen insanların yardıma ihtiyacı olduğuna inanmıştı hep. Yol gösterilmesine muhtaç olan, henüz evrimini tamamlayamamış, gözleri dünyevi arzularla kapanmış yeteneklerinin farkında bile olmayan bu küçük varlıkların yanında olmayı bu yüzden seçmişti. Gökyüzü olası bir savaşta kaybın yalnızca ademoğulları arasında olmayacağını söylüyordu. Eğer büyü dünyasında bir savaş daha çıkarsa herkes kaybedecekti. Kendi halkı da dahil olmak üzere ve Thor, buna göz yummak istemiyordu. Kadim antlaşmayı bozmak, işlenebilecek en büyük günahlardan birisiydi ve bedeli ölümdü. Yaptığı bu yardımın bedeli de ölüm olacaktı. Fakat küçük bir tay olduğu günden bugüne dek zihninin en derinlerine işlenmiş ‘kadere rıza gösterme’ olgusunun emrine karşı gelmeye cesaret edemiyordu. Eğer sürüsü infazına karar verirse buna karşı gelmezdi. Yine de karşısında bir çıkış vardı artık. Okul, alenen yanında olması için davet etmişti genç centauru ve bu ormanda yaşamasının git gide zorlaştığı bugünlerde oldukça cezbedici bir teklifti. Üstelik mars her zamankinden daha kızıl ve daha büyükken okulun gerçek bir görücüye her zamankinden daha çok ihtiyacı vardı.
Uzunca bir süre yürüdü sessizce. Orman, her zamankinden sessizdi bu gece. Ne bir yaprak kıpırdıyordu, ne de etrafta koşuşturan gece hayvanları vardı. Baykuşların bile sesi çıkmıyordu ve Thor, bunun olağan olmadığını düşünüyordu. Hayvanları korkutan bir şey olmalıydı. Nedenini öğrenmesi çok da uzun sürmemişti; kendi toynak seslerinden farklı seslerin yakınlaştığını duydu. Yine de başı önde yürümeye devam etti, sesler de her adımında biraz daha yakınlaşarak peşinden gelmeye devam ettiler ve nihayet gökyüzünü hareketlerini izledikleri meydanın ortasına geldiğinde etrafının sarıldığını hissetti. Azametle ve asil hareketlerle tam meydanın ortasında durup başını kaldırdı. Siyah bedeni ay ışığında göz alıcı görünüyordu. Kendisine öfkeyle bakan yüzleri inceledi birer birer. Her biri tanıdık, ama bir o kadar da yabancıydı şimdi. Ay ışığında her biri taşa oyulmuş şeytan tasvirlerine benziyorlardı ve Thor, artık daha da gergindi. Tam karşısında duran iri, yaşlı ve gerçekten öfkeli centaur havlarcasına konuşup öfkeyle yeri eşelerken sükunetle izledi onu. “Sürümüze ihanet ettin! Yıldızların gizlerini birbirimizle bile paylaşmayız biz! Sense gökyüzünün sırlarını insanlarla paylaştın. Bedelinin ne olduğunu biliyorsun.” Adama katılan halkının kişneme gibi çıkan seslerini ve yerin eşelenmesini dinledi sakin gözlerle. “Görmüyor musun Seth? Yıldızları izlemiyor musun? Tanrı’nın sesini dinlemiyor musun? Savaşı ancak ademoğulları durdurabilir ve durduramazlarsa yara alan sadece onlar olmayacak!” Sesi git gide yükselirken öfkeyle eşelendi olduğu yerde. Kendi etrafında dönerek sürüsünü inceledi tekrar. Hepsi tehtidkar görünüyordu ve her biri oklarına sarılmaya hazır gibiydi. “Peki ya siz? Yemininizin bedeli kaç can olmalı ki tatmin olasınız? Potter döneminde kibirimiz yüzünden onlarca insan öldü. Ben toynaklarıma kan bulaşmasına izin vermeyeceğim. Bedeli ölüm bile olsa.” Az önce öfkeyle konuşan adam öne çıktı. Sabırsız görünüyordu. “Asıl kibirli olanlar insanlar! Bizi değersiz binek hayvanları olarak kullanmak, sıradan falcılar haline getirmek istiyorlar ve sen Thor onlara kölelik yapıyorsun, adımızı lekeliyorsun!” Bu ithamla öfkesine yenilen genç centaur şaha kalktı. Ön ayakları havayı döverken kişneme gibi çıkan sesiyle bağırıyordu. “Gelecek benim köleliğime bağlıysa Seth, köle olurum!” Ortama çöken sessizlikte toprağa vurdu toynaklarını birkaç defa. Daha sakindi şimdi. Haberi vermenin tam zamanı olduğuna karar vermişti. “Bu gece okula gidiyorum. Taylara öğretmek için çağırıldım.” Bu kısa cümlenin etkisi büyüktü. Çemberi öfkeli kişnemeler sararken Seth ağır cüssesiyle şaha kalkmış ve toynaklarını sert bir darbeyle göğsüne indirmişti. Nefesi kesilen Thor, sersemleyerek birkaç adım geriledi fakat çember daralıyordu ve öfkeli sürüsü oklarına sarılmıştı birer birer. Daha kendisini toparlayamadan üst üste aldığı birkaç darbe iyice aptallaştırmıştı at-adamı. Fakat can havliyle silkelendi ve uzaklaştı etrafını saran sürüsünden. Durmaya, dinlenmeye vakti yoktu. Dörtnala koşarken etrafından vızıldayarak geçen okların sesini duyuyordu. Zikzaklar çizerek koşuyor, koşuyor, koşuyordu. Arkasından hızla gelen atların toynaklarının sesini duyuyordu ama dönüp bakmaya vakti ya da gücü yoktu. Git gide ormanın kıyısına yaklaşırken sırtında hissettiği yakıcı acı nefesini kesti, tökezledi ve adım atamaz hale geldi fakat önünde birkaç sıra ağaç kalmıştı. Ormanın dışına çıktığında at-adamların da hakimiyet alanının dışına çıkmış olurdu ve bu, kurtulduğu anlamına gelirdi. Kendisini zorlayarak okulun arazisine girdiğinde dizleri kırıldı ve henüz soğumamış toprağın üzerine düştü. Toz kokusu genizlerine dolarken ormanı dinledi. “Bir daha ormanımıza girersen, ihanetinin bedelini ödersin!” Seth’in tehtidkar sesinin ardından uzaklaşan toynakların sesini duydu. Evinden kovulmuştu. Doğduğu, büyüdüğü ormanını bir daha göremeyecek olmanın hüznünü tüm ağırlığıyla hissediyordu şimdi. Zorlanarak ayağa kalkıp omzunu tuttu. Sıcak kanın sırtından süzüldüğünü hissediyordu. Son kez dönüp ormanına baktı. Evine bu kadar yakın, ama böylesine uzak olmamıştı hiç. Yıldızları yanlış yorumlamamış olmak tek temennisiydi artık. Eğer yanıldıysa, dönebileceği bir evi olmayacaktı.
- Mira SkoleijzaSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 15
Kayıt Tarihi : 27/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
C.tesi Nis. 28, 2012 11:45 am
İstediğiniz karakter: Lily Potter
Karakteri kısaca betimleyiniz:[/b] O upuzun turuncu, dalgalı ve ışıldayan mükemmel saçları ve göz temasında bulunduğunuzda iliklerinize kadar işleyip içinizi eriten esrarengiz renkli gözleriyle Lily Potter, aslında çokta silik ve ailesine göre oldukça arka planda kalan bir kişiliğe sahiptir. Evet, inkar edilemeyecek kadar arkadaş canlısı ve iyi bir kişiliğe sahiptir genç kız, fakat fazlasıyla da saf olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Sadece upuzun kızıl saçlarıyla dikkatleri üstüne çekebilmektedir. Diğer iki kardeşinin de gölgesinde kalmaktadır biraz. James eğlenceli kişiliğiyle ve Albus ise olağanüstü yeteneğiyle tanınır, fakat o sadece güzel kızıl saçlı ve saf olarak anılır. İşte bunu bile kafaya takmayacak kadar iyi bir kişiliğe sahip olan Lily, Potter'ların en sönük karakteridir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
Karakteri kısaca betimleyiniz:[/b] O upuzun turuncu, dalgalı ve ışıldayan mükemmel saçları ve göz temasında bulunduğunuzda iliklerinize kadar işleyip içinizi eriten esrarengiz renkli gözleriyle Lily Potter, aslında çokta silik ve ailesine göre oldukça arka planda kalan bir kişiliğe sahiptir. Evet, inkar edilemeyecek kadar arkadaş canlısı ve iyi bir kişiliğe sahiptir genç kız, fakat fazlasıyla da saf olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Sadece upuzun kızıl saçlarıyla dikkatleri üstüne çekebilmektedir. Diğer iki kardeşinin de gölgesinde kalmaktadır biraz. James eğlenceli kişiliğiyle ve Albus ise olağanüstü yeteneğiyle tanınır, fakat o sadece güzel kızıl saçlı ve saf olarak anılır. İşte bunu bile kafaya takmayacak kadar iyi bir kişiliğe sahip olan Lily, Potter'ların en sönük karakteridir.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
- Spoiler:
- Bahçedeki hafif meltem sayesinde upuzun turuncu ve parlak saçları hafifçe dalgalanıyordu genç kızın. Kollarının arasında tuttuğu eski, yıpranmış, kahverengi ciltli Sihir Tarihi kitabını iyice kavramıştı ve göğsüne doğru bastırıyordu ve başını öne eğerek hızlı adımlarla bahçenin derinliklerine doğru ilerliyordu. Güneşin kavurucu sıcaklığı hassas gözlerine doğru geldikçe biraz daha kısıyordu gözlerini. Bahçede arkadaşlarını gördükçe pembe, küçük dudakları hafifçe yukarıya doğru kıvrılıyordu ve başını hafifçe önüne eğerek onları selamlıyordu. Birkaç metre öteden sevinç çığlıkları ve kahkahalar geliyordu, Lily hafifçe kafasını kaldırarak bu gürültünün nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Ne olduğunu anlayıp gürültünün kimler tarafından kaynaklandığını anladığı zaman ise "Tahmin ettiğim gibi" diye geçirdi içinden. James ve Hugo bir grup arkadaşını toplamış ve yaşlı bir söğütün koyu ve serin gölgesinin altında şakalaşıyorlardı. O sırada James ile göz göze geldiler, genç kız kafasını tekrar öne eğdi ve birkaç tutam kızıl saçın gözlerinin önüne düşmesine izin vererek hızlı adımlarla ilerlemeye devam etti. O sırada kulağına gelen bir erkek sesi irkilmesine neden oldu. "Hey Lily, neden yanımıza gelmiyorsun ? Haydi gel ve katıl bize." diye seslendi James ona. Söylediği cümleleri bir şarkı gibi uzatarak dile getirmişti. Kafasını kaldırıp gözlerinin önüne düşen saç tutamlarını alıp ve kulağının arkasına sıkıştırdı. Ardından onlara bakıp "Şey, sanırım Sihir Tarihi ödevimi bitirmem gerek." Bu sefer lafa Hugo atladı, sırıtarak konuşuyordu. "Hadi ama, daha sonra da yapabilirsin. Biraz eğlenmekten ne çıkar ki hem ?" Başka bir zamanda yapabilirdi elbet, ama ödevin yarına yetişmesi gerekliydi ve bu ödevini de yapmazsa Profesör'ün kendisine çok kızacağını biliyordu. Tam itiraz etmek üzereydi ki James onun itiraz edeceğini anlamış olmalıydı, hemen lafa girişti. "Lily, Profesör anlayışlı biridir biliyorsun, kızmaz merak etme." Fakat herkes Profesör'ün gerçekten sinirli ve acımasız bir kişi olduğunu biliyordu, hatta bunu en iyi James biliyordu. Lily bunun pekte iyi bir karar olmadığını biliyordu ama hava gerçekten çok güzeldi ve kuzeni ile abisi gerçekten de çok ısrar etmişti. Gözlerini devirdi ve "Pekala, akşam da yapabilirim sanırım." dedi ve kendisinin oturması için kenara doğru kayan abisinin yanına oturdu.
Fazla aceleye geldi, isterseniz başka bir tane daha yazabilirim.
- Jesus Adrian VargasRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 27
Kayıt Tarihi : 30/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Nis. 30, 2012 9:57 pm
İstediğiniz karakter: Hugo Weasley
Karakteri kısaca betimleyiniz: İyimser tavırları ve sıcak kanlı yapısıyla etrafındakilere pozitif enerji saçtığı açıktır. Turuncu, hafif uzun saçları ve beyaz teniyle bir Weasley olduğunu herkes rahatça anlayabilir. Miskin olması dışında kötü bir huyu yoktur. Kardeşinin aklını yitirmek üzere olduğunu düşünerek hareketlerine anlam veremez ve onu dize getirmeye çabalayıp durur. Scorpius'a karşı kız kardeşini savunmaya çalışır. James'e karşı ise fazlasıyla sadıktır. Onu Rose'dan ayırmadan benimsemiştir. Duyguları her şeyden önde geldiği için yaptığı hatalar tekrarlana tekrarlana uzar gider. Fakat bundan utanmaz, ders aldığını düşünür. Suratındaki gülümsemeyi söndürebilen olayları ise nadir yaşar ve kendisiyle dalga geçilmesi haricinde pek bir şeyi aklına takmaz. Konuşması ve ses tonu ise Ronald Weasley'i aratmıyor.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
Karakteri kısaca betimleyiniz: İyimser tavırları ve sıcak kanlı yapısıyla etrafındakilere pozitif enerji saçtığı açıktır. Turuncu, hafif uzun saçları ve beyaz teniyle bir Weasley olduğunu herkes rahatça anlayabilir. Miskin olması dışında kötü bir huyu yoktur. Kardeşinin aklını yitirmek üzere olduğunu düşünerek hareketlerine anlam veremez ve onu dize getirmeye çabalayıp durur. Scorpius'a karşı kız kardeşini savunmaya çalışır. James'e karşı ise fazlasıyla sadıktır. Onu Rose'dan ayırmadan benimsemiştir. Duyguları her şeyden önde geldiği için yaptığı hatalar tekrarlana tekrarlana uzar gider. Fakat bundan utanmaz, ders aldığını düşünür. Suratındaki gülümsemeyi söndürebilen olayları ise nadir yaşar ve kendisiyle dalga geçilmesi haricinde pek bir şeyi aklına takmaz. Konuşması ve ses tonu ise Ronald Weasley'i aratmıyor.
Karakter ile yazılmış bir RP örneği:
- Spoiler:
- Rose'u bulmayı her zamankinden daha çok istiyordu. Deli danalar gibi bir oraya bir buraya koşuşturuyordu okulun içerisinde. En son bulduğu çare insanların ona bir ezik gibi bakmasına sebep olmuştu. Çünkü bay Weasley arsız bir büyücü gibi pencere pervazına çıkıp Rose'u gören biri olup olmadığını sormuştu. Üzerinde hissettiği delici bakışların ardındansa mahçup olup oradan atmıştı kendisini. Omzunu tutan bir dost eliyle kendine gelmişti genç büyücü sonunda. James'in gözleriyle karşılaşmak ve o iyi haberi ondan almak çocuğu rahatlatmıştı. Sonsuz teşekkürlerini sunarak geri geri yürüyordu şimdi okulun çıkısına doğru. Hatta yedi kere "Teşekkür ederim James, sen olmasan ne yapardım." gibi bir cümleyi kurmaktan çekinmemişti. James'in yanından ayrıldığında bile bu cümleyi tekrar edip durmuştu. Zaten yedinciyi bitirdiğinde kız arkadaşlarıyla konuşan Rose'u görüyordu.
Yeşil gözlerini kısıp suratına o hırslı ifadesini yerleştirmişti. Kardeşine doğru attığı adımları oldukça kararlı ve sertti. Kız arkadaşları hızla Rose'un yanından dağılırken Rose arkasını dönüp Hugo'nun gözleriyle karşılaşmıştı. Yaptığından utanç duymayan kız bir de sinirden köpüren Hugo'ya densizce konuşmuştu. "Ne yapıyorsun sen! Beni rezil mi edeceksin?" Dudaklarını ıslattıktan ve derin bir nefes aldıktan sonra yapraklarının çoğu yırtılmış olan eski defteri kardeşinin suratına yapıştırmamaya özen göstermeyerek sallıyordu. "Bunu nasıl eski haline getireceksin? İnsanların özel eşyalarına zarar vermeyi ne zaman bırakacaksın?" Rose ababeyinin sevimsiz kız arkadaşından öyle tiksiniyordu ki, kızın günlüğünü bulunca düşünmeden yırtmıştı. İçinde, Hugo için yazılı olan onca aşk dolu söze aldırış etmemişti. Hatta belki de en çok buna sinir olduğu için yırtmıştı. Karşısında bilmiş bir tavra bürünen Rose'a şiddet uygulamamak için zor duruyordu Hugo. Kollarını birbirine bağlamış olan genç cadı gözlerini aynı ağabeyi gibi kısmıştı, fakat onun gözlerindeki hırs değildi. Hugo'nun aşina olduğu bu delici bakışlar daha çok bir insan üzerinde yaratılabilecek psikolojik baskıyı gösteriyordu. "Düzeltmeyeceğim Hugo. O aptal, zırlayarak ölürse iyi olur. Yoksa sana ispiyonladığı ben onu öldüreceğim." Hugo, fal taşı gibi açılmış gözleriyle kardeşinin bu yanını kimden aldığına anlam veremez biçimde izliyordu. Daha fazla dayanamayacağına karar verdiği anda elindeki günlüğü hızla kardeşinin bağladığı kollarına bastırdı ve konuştu. "Bunu en kısa zamanda onar. Yoksa, yoksa!" Hızlı biçimde yürümeye başlamıştı geldiği yoldan. Rose, tehdide gelemeyen biriydi. Etrafındakilere aldırmadan kucağına bırakılan günlüğü yere attı ve bağırarak cevapladı. "Yoksa ne, ha? Ne yapacaksın?" Hugo koridorun sonundan sola dönerken kendi kendine hiç bir şey, diye düşünüyordu.
- Noemi Lia O'BrienRavenclaw III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 23
Kayıt Tarihi : 30/04/12
Yaş : 27
Lakap : Adı güzel onun.
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Nis. 30, 2012 10:48 pm
İstediğiniz karakter: Hugo Weasley
Karakteri kısaca betimleyiniz: O da diğer tüm Weasleyler gibi kızıl-turuncu saçlara sahip. Annesinin mantık ve zekasını, çalışkanlığını aldığı söylenemez. Son derece muzur olan Hugo özellikle arkadaşı James'e çok değer verir. Ders çalışmak kadar sıkıldığı bir şey olmadığı gibi eğlenceyi kendine göbek adı bellemiştir. Mantıklı düşünmek onun için 2. plan bile olmayabilir ki, o her zaman duygularına göre hareket eder. Aynı babası Ron'un Harry üç büyücü turnuvasına katıldığında her şeyi yanlış yorumlayıp ona küstüğü gibi Hugo da bu tür şeylerde yanlış anlayıp darılabilir. Yine de gayet arkadaş canlısı biri, öyle kolay kolay küsecek insan değil.
Örnek RP:
*Biraz aceleye geldi, özür dilerim. Ayrıca renklendirmeler de çok cart renkler olmuş fakat şu an düzeltemiyorum, kusuruma bakmayın.
Karakteri kısaca betimleyiniz: O da diğer tüm Weasleyler gibi kızıl-turuncu saçlara sahip. Annesinin mantık ve zekasını, çalışkanlığını aldığı söylenemez. Son derece muzur olan Hugo özellikle arkadaşı James'e çok değer verir. Ders çalışmak kadar sıkıldığı bir şey olmadığı gibi eğlenceyi kendine göbek adı bellemiştir. Mantıklı düşünmek onun için 2. plan bile olmayabilir ki, o her zaman duygularına göre hareket eder. Aynı babası Ron'un Harry üç büyücü turnuvasına katıldığında her şeyi yanlış yorumlayıp ona küstüğü gibi Hugo da bu tür şeylerde yanlış anlayıp darılabilir. Yine de gayet arkadaş canlısı biri, öyle kolay kolay küsecek insan değil.
Örnek RP:
- :
Havanın bunaltıcı sıcaklığına rağmen yağan yağmur insanları serinletebilecek vaziyetteydi. Buna karşın kimse dışarı çıkıp ıslanmak istemiyordu. Hugo ve en yakın arkadaşı James, okulun girişine konumlanmış, birkaç kurbanın ağa düşmesini bekliyorlardı. Kendini koruyamadığı birkaç saniyede yakalandığı yağmur suları çocuğun turuncu saçlarının alnına yapışması için yeterli olmuştu.
''Şişşş, işte birileri geliyor.'' Hugo başını saklandığı çalılığın ardından uzatıp bakınca gerçekten de iki kızın kikirdeyerek kapının önünden geçmek üzere o tarafa ilerlediğini gördü. Sarışın olan gayet tanıdık görünüyordu, yine de yüzünü tamamen seçemiyordu olduğu yerde. James'e bakıp onay alınca pozisyon aldı, tam kızlar geçecekken elinde tuttuğu misineyi çekti ve ayağı takılan genç kız düşecek gibi olmasına rağmen birkaç kez sekmeyle kurtuldu, sayılır. Düşmemek için seken kız kapıdan kapıyı geçmesine rağmen kendini zor durdurdu, daha neye uğradığını anlayamamış bir vaziyette toparlanmaya çalışırken çocukların başka bir şey yapmasına gerek yoktu. Sağanak bir biçimde yağan yağmur adeta saçının her telini başına yapıştırırken kıyafetleri sudan ötürü koyu bir renge bürünmüştü. Şaşkınlık içerisinde ıslanan kollarını vücudundan uzaklaştırıp kazağında biriken sudan kurtulmak için savururken iki genç kahkahalar içinde yerlerinden çıktılar.
Daha günün erken saatlerinde ikisine hakaret edip dalga geçmeye çalışan kızın haline bakıp gülmekten iki büklüm olan Hugo elini James'in omzuna atıp doğruldu. Kızın arkadaşı şaşkınlık içinde kızı binanın içine, kuru yere çekti. James ikisine bakarken ''Olayın esas komikliği cidden bir şey yapmayacağımızı sanması sanırım.'' derken Hugo ise hala kendini durdurmaya çalışırken başıyla onu onaylıyordu. Kız bir şey söyleyecek gibi ağzını açtı, fakat sonra hışımla arkasını döndü ve geriye bakmadan uzaklaştılar.
Bunun üzerine Hugo ve James de kendi binalarına gittiler. Giderken onlara selam veren kişilere elini alnına koyup uzaklaştırarak kısaca selam vermeyi ihmal etmiyordu tabii.
Ortak salona döndüklerinde tüm günün o boğucu bıkkınlığı çöktü üzerine. Bir sis misali gerçek dünyadan koparmak istiyordu onu yunan mitolojisinin Hypnos'u, kendi deyimiyle ağır uykusu. Günlerinin aşırı monoton geçmesini engelleyen tek şey şakalar, eğlencelerdi. Bunun dışında her gün aynı şeyler. Kahvaltı, ders, ders ve ders. Akşam olunca da birbiri üzerine yığılan onca ödevin işkencesini çekmek düşüyordu bir de üstüne.
Gencin birden gözleri açıldı. ''Lanet olsun, ödevler!'' diye küçük çaplı bir yaygara kopararak doğru kitaplarına koştu, ne yaptığına tam olarak aldıramadan defterleri ve kağıtları gelişigüzel dağıttı masanın üstüne.
Kendi kendine söylenirken aradan tutup çıkarttığı parşömenin kıvrılan kısmını parmağıyla düzeltti, yine eski haline geldiğini göründe masaya koyup üstüne kitabı koydu ve bir tüy kalemi eline alıp siyahi mürekkebe batırdı. Sonra tam yazacakken öyle kalakaldı. Ne yazacağı hakkında en ufak bir fikri olmadığını idrak etmesi birkaç saniyesini almıştı. Sessiz bir lanet savurarak kolunu alnına dayadı ve ilerleyen saate rağmen hala bir şeyler yazabileceğini umarak bir vahiy inmesini bekledi.
Eğer, bir kez daha ödevini yapmazsa neler olacağını öğrenmemesi, hatta merak bile etmemesi gerektiğini gayet açık belirtmişti profesör. Bundandır ki şu anda kendini böylesine aciz hissediyordu. Tam parşömene ölüm fermanını yazmaya karar verdiği sırada ortak salonda sıkıntılı halini fark eden bir kız yaklaştı yanına. ''Sorun mu var?'' Hugo başını kaldırıp ona baktı. Karşısında görmek istediği kişiyi tanrı kendisinden daha iyi biliyor olacaktı ki, şimdi karşısındaydı işte. ''Tanrım, yüce merlin'in pantolonunun lastiği aşkına!'' dedi abartılı bir tavırla. ''Bu hızla herkesi boşverip buraya, ders başına oturmama rağmen hiçbir şey yapamıyorum. Tabii, ufak bir yardıma hayır demem.'' dedi sırıtarak, kız da gayet ufak yardım derken tüm ödevini yapmasını kast ettiğini biliyordu. Bunu kollarını kavuşturup ''En son ettiğim yardımın bana pek faydası dokunmamıştı.'' deyiverdi. Hugo kızın güzel noktaya değindiğini biliyordu, iki elini birleştirip önünde eğilerek ''Bu genç, tanrıçası ne isterse yapmaya hazır.'' dedikten sonra doğrulup ''Söyle, yine o vişneli çikolatalardan mı istiyorsun? İki katı getiririm!'' dedi. Kızın zaafının bu olduğunu biliyordu, vişneli çikolataya asla hayır diyemezdi ve bu Hugo için gayet işe yarar bir özellikti. Kız bir an düşünür gibi yaptıktan sonra elini uzatarak ''Anlaştık.'' dedi. Uzanan eli hafifçe sıktı ve ona güvenebileceğini bildiği için rahatlamış bir şekilde yatakhaneye çıktı. Yüreğine su serpilmişti resmen, maamafih ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu oysa.
*Biraz aceleye geldi, özür dilerim. Ayrıca renklendirmeler de çok cart renkler olmuş fakat şu an düzeltemiyorum, kusuruma bakmayın.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Salı Mayıs 01, 2012 10:11 am
Noemi Lia O'Brien; onaylandı, karakteri açabilirsin.
- William Mason CarringtonBiçim Değiştirme Profesörü
- Mesaj Sayısı : 52
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Özel Karakter Alımları
Ptsi Haz. 18, 2012 6:59 am
Thor güncellenmiş ve tekrar alımı yapılacaktır.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz