leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Bir kadeh şarap...

Paz Haz. 03, 2012 2:46 pm
_______________________________________________________________________________________________________________
    Şayet büyücü ya da cadıysanız bir yerden diğerine gitmek kolay iştir; lakin bu durum rahat seyahat edebileceğiniz anlamına gelmez. Zira seyahat, gezi veya tatil denince işin içine eşyalar da girer. Bir cadı için durum içinden çıkılamayacak kadar karmaşıktır, büyücüler bu tip konularda daha rahat bir tavır sergileseler de karşınızdaki bakımlı bir erkekse durum cadınınkine yakın bir hal alır. Leonard kesinlikle seyahat pelerinini alıp çıkacak bir büyücü değildi, aslında bu çağda hala pelerinle gezen büyücülere gülüp geçmek için bile vakit ayırmazdı. Mugglelar arasında göze çarpmadığını söylemiyorum; fakat tuhaflığı ile göze çarpmadığını garanti edebilirim. Yakışıklı siluetini bir kenara koysak dahi giyim kuşamı, hal ve tavırlarıyla statüsünü belli eden kesin bir duruşu olduğunu, girdiği her ortamda kendini belli ettiğini söylemek abartı olmayacaktır. İşin içine bir de yakışıklılığı ve baştan çıkarıcı yandan çarklı gülüşü eklenince neon ışığı gibi parladığını hayal etmekte zorlanmıyor insan. Böyle bir adamın yanında valizi olmadan bir yere gidebileceğini düşünüyor musunuz? Sevdiği ülkelerde ve şehirlerde mutlaka küçük de olsa bir ev bulundurmasının en önemli sebeplerinden biridir bu; diğer bir sebebinin de katlanarak büyüyen parasını kendi için bir şeyler alarak değerlendirme isteği olduğunu söylemekten çekinmeyeceğim. Bu evlerde istiflediği eşyalar ve kıyafetler her daim kullanıma hazırdır; bu sayede sevdiği bir yerden diğerine cisimlenerek seyahat etmeyi mümkün kılar. Ülke içinde yeni bir yer keşfetmek için seyahat edecekse de muggle’ların kullandığı yolları kullanmaktan gocunmaz.

    Boston, Massachusetts, Amerika’daki güvenli yerinden İngiltere’nin kalbi Londra’daki güvenli noktasına cisimlendikten sonra Londra’daki lüks apartman dairesinden küçük bir bavulla çıkıp uçağa atlaması kombine edilmiş yolculuk sisteminin muhteşem bir örneğiydi. Yaz aylarında olsa teknesiyle İngiltere’nin çevresinden dolaşmayı tercih ederdi; fakat sonbaharda tekneyle Thames Nehri’nden yola çıkıp Manş’ı geçmek ve okyanusun kıyılarında dolaşarak West Somerset’e ulaşmak büyüden yardım alsanız bile fazlasıyla riskli ve yorucu bir işti. Uçaktan inip arabayla Minehead’e ulaşmak bile insanı yoruyorken tekneyle yolculuk Leoonard’ın atılmak için kendisini eskisi kadar genç hissetmediği bir maceraydı doğrusu. Ancak böyle vakitlerde biraz olsun yaşlanmış olabileceğini kabulleniyordu. Görmek isteği pek çok şey görmüş ve istediği gibi yaşamıştı; fakat hala yapmak istediği çok şey vardı ve bunun için genç hissetmek zorundaydı. Yine de kendince kombine ettiği bu tip yolculukların, az da olsa, yorucu gelmeye başladığını inkar edemezdi.

    West Somerset, küçük kız kardeşi ile bu yaz tatil için seçtikleri yerdi. Elizabeth İngiltere’nin bu bölümüne gördüğü anda aşık olmuştu resmen. Tarihi taş yapıları, gotik mimari örnekleri ve güzel plajlarıyla her yönden turist çekebilen bir yerdi burası, deli dolu genç kızın gösterdiği ilgi ağabeyini şaşırtmamıştı. Ailesini bırakıp yerleşmek isteyecek kadar seveceğini ise düşünmemişti tabii. 21 yaşında ve resim eğitimini bitirmek üzere olan kız yaz boyunca durmaksızın konuşarak ağabeyini ikna etmeyi başarmıştı. Kesinlikle çok turist çeken bu bölgede beraber bir işletme açacaklardı. Leonard’ın bir yere ya da bir işe bağlanıp kalmaktan hoşlanmadığını bilen kız yalnızca maddi kaynak olacağı ve ortaklıklarından başka bir beklentisinin olmayacağı konusunda güvence vermişti. Kız kardeşi okulunun son senesine başlangıç yapınca bir işi olmayan büyücü, anlaşmalarının üzerinde bir hizmete giriyor olsa da, gelip piyasa araştırması yapmaya ve uygun bir yer aramaya karar vermişti.

    Araştırmasının ilk durağına gelip otele giriş yaptığında hava henüz kararmıştı. Resepsiyonist kız yağlı bir müşteriyi tanımanın verdiği şevkle ilgilenmişti genç adamla. Butik otelin çatı katındaki en güzel manzaralı odasını adama tahsis etmişti ve elbette her türlü ihtiyacı için kendisini arayabilirdi, yardım etmekten mutluluk duyardı. Kaşlarını hafifçe kaldırıp alaycı bir ifadeyle kızı incelerken alacağı pirimden çok kendi adına sağlayacağı faydanın peşinde olabileceğini düşündü Leonard özellikle kız konuşmasının sonunda göğüslerini ön plana çıkarırken. Paralı, yakışıklı, zevkli ve genç bir müşteri neden aynı oranda haz veren bir aşık olmasındı ki? Kadınlarının kendisini arzulamasına ve alenen ilgilerini belli etmesine alışkın olduğu için pek şaşırmadı doğrusu. Kadına hoş bir gülümsemeden fazlasını vermeyeceğinden emin olsa da isminin yazılı olduğu kartı nezaket icabı aldı. Odasına çıkıp eşyalarını bıraktığında kızın en iyi manzara konusunda haklı olduğunu düşündü; kim bilir belki yeterince iyi hizmet ederse kızı ödüllendirebilirdi, aslında hoş bir kızdı…

    Odanın manzarasını beğense de içmek için aşağıya bara inmek etrafı da incelemek için güzel bir fırsat olacaktı. Hızlı bir duşun ardından saçlarını havluyla kurulayıp hafifçe nemli bırakarak babasının statüsüne uygun bulduğu şekilde arkaya doğru taradı; bu şekilde kalmayacaklarını kurudukça dağılıp asi bir şekil alacaklarını biliyordu, asıl istediği de buydu zaten. Siyah düşük bel blue-jean ve üzerine beyaz spor bir gömlek geçirdikten sonra hazırdı. Asansörle çıktığı 5 katı merdivenle inerek odaların nasıl dağıldığını inceledi. Giriş katında lobinin arkasındaki bar kısmında cam kenarına yerleştirilmiş oldukça rahat görünen berjerlerden birine kuruldu. Camdan görünen manzara çatı katındaki kadar iyi olmasa da mekanın tepeye, eğimli bir alana inşa edilmiş olmasından ötürü uzaktaki okyanusa ve Minhead’e kucak açıyormuşçasına hakimdi. Ne bar ne de otel fazla kalabalık değildi; fakat tatil sezonunun sona erdiği düşünülürse hala iyi iş yaptığı düşünülecek kadar müşteriye sahipti. Etrafta duyduğu belirgin İngiliz aksanı yurt içi turizmin belki de sezon sonunda anca hareketlendiğinin bir işaretiydi. Sipariş almak için yanına gelen çocuğun geleneksel garson üniforması, içinde bulunduğu sıcak ortamın tek kusuruydu; küçük Beth’in de böyle düşüneceğinden adı gibi emindi. Aristokrat kesimin uşaklarından birinin kılığına sahip fakat o geleneğe uymayacak denli genç görünen adamdan peynir tabağı ve şarap istedikten sonra etrafı inceleme işine geri döndü. İnsanların barda yemek de yiyebiliyor olduklarını gördüğünde restoran ve bar’ın birlikte çalıştığını fark etti, barda belli belirsiz bir yemek kokusuna sebep olsa da kullanışlı bir uygulamaydı. Bunları düşünürken gözü kapıdan içeri girmekte olan sarışın kadına takıldı, etraftaki her erkeğin dönüp bakacağı kadar güzeldi. Kısa saçın yakıştığı kadınlardandı, sarı bukleleri bir hare gibi başını çevrelerken dolgun kırmızı dudakları meleksi havasıyla tezat yaratıp şehvetli bir görünüm katıyordu yüzüne. Aralarındaki mesafeye rağmen renkli olduğu rahatça anlaşılan parıltılı gözleri vardı. Ve vücudu… Venüs geziye çıkmış ve İngiltere’ye uğramış olmalıydı, başka bir açıklamayı aklı almıyordu. Kadını alenen süzerken göğsünden başlayan sıcaklığın ağır ağır kasıklarına doğru indiğini hissetti. Vücudunun bu kadar çabuk tepki vermesine gülümsedi, tebessümün dudaklarına yerleşmesine izin verdikten sonra kendini sakinleştirdi. Bakışlarını iyice kadına yoğunlaştırarak (böyle bir şey mümkünse tabii) onun da dönüp kendisine bakmasını beklemeye koyuldu.
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Paz Haz. 03, 2012 7:19 pm
Gün yine tüm ihtişamıyla başlama alametlerini birer birer göstermeye başlamıştı. Güneş, istirahata çekildiği evinden dışarı çıkmış, tüm güzelliğiyle ve parıltısıyla yeryüzündekilere o müthiş gülümsemesi eşliğinde selam vermiş, bitkiler güneşin bu selamına neşeli bir şekilde cevap vermiş, kuşlar neşeli neşeli günaydın şarkılarını söylemeye başlamıştı. Bu müthiş döngüye, aylardan sonbahar oluşu ve muhtemelen bu müthiş görüntünün birkaç dakika sonra yerini yağmura bırakacak olması engel değildi.

Godric’s Hallow’da da böyle bir gün başlamıştı işte. Küçük köyün sonlarına doğru, diğer evlerden çok daha renkli ve çok daha şatafatlı bir görünüme sahip bir evin pencereleri çoktan açılmıştı.Pespembe duvarları, bembeyaz pencereleri ve tıpkı bir turtayı anımsatan bir çatısı vardı. Bu ev türleri arasında-genelevleri kastediyorsak- belki de en renklisiydi. Pencereden dışarıya mis gibi parfüm kokuları yükselmeye başlamıştı bile. Godric’s Hallow’daki çoğu kişi bu eve-haklı oalrak- iyi gözle bakmasalar da yaydığı efsunlu koku sayesinde kendilerinden geçmiş oldukları için pek bir şey diyemezlerdi. Genelevdeki kadınlardan biri, en güzel görüneni parıltılı erguvan rengi sabahlığını üzerine geçirmişti odasında. Bugün onun için dinlenme günü sayılırdı. Aslında onun bu düşüncesini duyanlar genellikle ‘zaten hep dinlenmiyor musun ki?’ diyerek bozmaya çalışsa da, aldırmazdı. Gerçekten de bugün bütün bu rutin şeylerden kurtulma günüydü Charlotte için. Genişleme büyüsü yapılmış dolabını açmış, içinden en az on tane giysi çıkartıp yatağının üzerine sırasıyla yerleştirmişti. Bugün hiç tanınmadığı, hiç bilinmediği ve kimliğiyle kimsenin onu yargılayamayacağı yahut isteyemeyeceği bir yere gidecekti. Kızlar onun böyle bir şey yaptığını duysalardı herhalde kendileri de isterlerdi bunu, fakat Charlotte, kızların onu tanıdığı ismiyle Destiny, buna izin veremezdi. Kızlarından birinin dahi kendi izni olmadan bir yere gitmemesi için onlara takip büyüsü bile yapmıştı Charlotte. Buna mecburdu, gelirini onlardan sağlıyordu ne de olsa. Bunları düşünürken üzerine beyaz, vücut hatlarını belli eden, üzerinde puantiyeler olan bir elbise geçirdi. Ne çok gösterişli ne de çok sade olmalıydı kıyafeti. Bir bakan bir daha bakmalıydı fakat mesleğini ifşa etmemeliydi. Evet, mesleğini seviyordu -ki bu duruma inanamayan çok kişi vardı- ama tanınmak istemediği, bir gün boyunca sadece kendisi ile baş başa olacağı bir yere gitmek istiyordu. Saçlarının buklelerini asası yardımıyla biraz daha belirginleştirdikten sonra dudaklarına ruj konusunda favori rengi olan kan kırmızısını özenle sürdü. Gözlerine siyah sürmesinden de çektikten sonra hazırdı işte. Artık erguvan rengi ceketini- muggle dünyasında cüppe ile dolaşamazdı, öyle değil mi?- alıp, bir süre ortadan kaybolabilirdi. Beyaz ayakkabılarını giyip, aynada kendisine bir kez daha baktı. Elbisesinin göğüs kısmını şöyle bir düzeltip, göğüslerini birazcık ortaya çıkararak, aynadaki görüntüsüne muzip bir şekilde gülümseyip göz kırptı ve odasının kapısını kapayarak aşağıya indi. Kızlar mutfakta olmalıydılar, kahvaltı yapıyorlardı muhtemelen. Bu işine gelmişti güzel cadının. Tam kapıdan dışarı çıkacaktı ki kızlardan birisi Charlotte’a ‘ Günaydın Destiny!’ dedi. Charlotte gülümsemesini suratına yerleştirerek; ‘Günaydın Belle!’ dedi. Karşısındaki hayat kadını cadı; ‘Bu ne şıklık böyle! Sabah sabah işe mi gidiyorsun yoksa? Yoksa başka bir iş mi, ha?’ dedi muzip bir sesle. Charlotte birden suratından gülümsemesini silerek, sert bir biçimde ‘Sen bana hesap mı soruyorsun, Belle? Hadi git de kahvaltını et! Sonra bir de aç karnına kokan bir ağızla çıkma müşterilerin karşısına!’. Charlotte bunu dedikten hemen sonra, karşısındakinin ona cevap vermesine fırsat vermeden kapıyı çarpıp çıktı. Etrafında ona bakan onlarca göze aldırış etmeden ilerledi ve birkaç saniye sonra da aklından geçen ilk yere cisimlendi.

….

Saatlerce alışveriş etmiş ve hiç yorulmamış olan Charlotte, eşyalarını kimseye göstermeden Destiny’s Women’deki odasına yollayıvermişti bile. Saatin nasıl çabuk geçtiğini ancak muggle dükkanlarının kapanmaya başlamasıyla anlamıştı. Kimliğinin bilinmeden rahat rahat dolaşıp, dilediğini yapması çok güzel bir histi.Tabi onun güzelliğine kapılıp giderek elindeki kutuları yahut tepsiyi devirenler, önündeki arabaya çarpanlar, önündeki direği görmeyerek o direğe toslayanlar da oluyordu. Charlotte alışkındı bu durumlara, sadece gülmekle meşguüldü o yüzden. Sonra bir şeyler içme isteği duydu içinde. Hem dinleneceği, hem de bu geceyi geçireceği bir yer bulmalıydı. Böyle bir yeri aklından geçirerek, oraya cisimlendi. Bir hoteldi burası. Bulunduğu mevkii de çok güzeldi. İçeriye girdi yavaş adımlarla. Ayakkabısının yerde her çıkardığı topuk sesinde etrafındakiler ona döndürüyordu yüzünü. Resepsiyondaki kız ise bir yandan Charlotte’a bakarken bir yandan da yerine gelen arkadaşına görevini teslim ediyordu. Resepsiyonist çocuk Charlotte’u görünce, ağzının suları akmaya başlamıştı. Charlotte daha hiçbir şey demeden arkasındaki anahtarlıktan bir tane anahtar uzatmıştı bile. Charlotte, ona göz kırpıp anahtarda yazılı olan odasına çıktı. Kapıyı açacakken biraz bu otelin barında takılıp sonrasında odasına girmeye karar verdi. Ne de olsa bütün gece bu otelde kalacaktı. Üzerini şöyle bir düzeltip bara indi. İçeriye adımını atarken daha tüm gözler üzerine dönmüştü. Kadınlar ona kıskançlıkla hayranlık karışımı bakarken erkeklerin bakışları aynıydı, şu erkekler nasıl oluyor da bir güzel kadın gördüğü zaman aynı şekilde davranıyorlardı! Hiç anlamış değildi Charlotte. Tüm bu bakışların arasında üzerinde bambaşka bir çift göz fark etmişti Charlotte. Diğerlerininkinden farklı olarak adam bakışlarını Charlotte’un üzerine dikmiş ve gözünü dahi kırpmadan bakmayı sürdürüyordu. Charlotte, bu durumdan hoşnut kalmıştı. Ona bakan gözlerin sahibini şöyle bir süzünce hiç de fena bir tip olmadığına, aksine çok da yakışıklı olduğuna kanaat getirdi.Hatta, aşka inanıyor olsaydı eğer, aşık bile olabilirdi bu genç adama.Fakat yine de bir gecelik kaçamak hiç de fena olmazdı. Diğerlerinden farklı iki gözün sahibine doğru ilerledi ve yanındaki tabureye oturdu. Şimdi ikisinin de gözleri aynı hizadaydı ve birbirlerinin nefes alıp verişlerini hissedebilecek kadar yakındılar. Charlotte başta hiç pas vermeden barmenden bir içki istedi. Ardındansa, “Bir yerden tanışıyor muyuz?” Karşısındaki adam kendisine gelip toparlanınca, “Bana o kadar dikkatli baktınız ki, bir tanışıklığımız olduğunu düşündüm. Fakat ne yazık ki hafızam o kadar kuvvetli değil, tanıştıysak bile sizi hatırlayamadım.” Dedi.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Paz Haz. 03, 2012 10:16 pm
    Kadının da onu fark etmesi fazla zaman almadı, belki de yalnızca birkaç kalp atışı sonraydı… Bir an sonra gözleri birbirine kenetlenmişti ve kadın sanki o yöne çekiliyormuşçasına berjerlerin bulunduğu cam kenarına yönelmişti. Leonard yüzündeki tebessümün hoş bir gülümsemeye dönüştüğünü hissedebiliyordu. Çenesini hafifçe kaldırıp cüretkarca bakmayı sürdürdü kadına. Çaktırmadan diğer berjeri kendininkine doğru çekti, böylece biraz daha yakına oturabilirdi ve oturacaktı da. Kadın zarifçe otururken göz temasları kısa bir an boyunca koptuğunda, alayla “ah lütfen oturmaz mıydınız?” diye fısıldadı kendisini duymayacağından emin olduğu bir ses tonuyla. Büyülenmişçesine elinde adamın siparişiyle peşine takılıp gelen garsona dikkatsizce siparişini verirken izledi onu; gerçekten kendisiyle ilgilenmediğine inanmalı mıydı, masasına kadar gelip davet beklemeden oturduktan sonra üstelik! Kadınlar, tanışma anını dramatize etmeye nasıl da meraklıdırlar… Garsona parmağını şıklatarak kendi önünü işaret etti, adam şaşkınlığından henüz sıyrılamamış olsa da otomatik bir şekilde servis açıp tepsideki peynir tabağı ve kadehi özenle masaya yerleştirdi. Venüs’ün İngiltere temsilcisi sonunda dönüp de kendisiyle konuşmaya karar verdiğinde yüzünde aynı gülümsemeyle bekliyordu kadını. Sesi de görünüşü gibiydi sert vurgulara rağmen yumuşacık bir ton… Oturduğu berjerde geriye çekilip hafifçe arkasına yaslanarak kadını baştan aşağı dikkatle süzdü. Sonra hala yanlarında dikilmekte olan garsonu fark etti; zavallı adam muhtemelen konuşurken kadının dudaklarına bakmış neden hareket ettiklerini düşünmeksizin yalnızca ne kadar güzel hareket ettiklerine odaklanarak siparişi kaçırmıştı. “Hanımefendiye bana açtığınız şişeden bir kadeh şarap getirin.” Duyduğu direkt emirle kendine gelen garson aceleyle, biraz da eli ayağına dolanarak, yanlarından uzaklaştı. Garsonla konuşurken ses tonundaki ciddiyet yüzüne yansımıştı, bakışlarını kadına geri yönelttiğindeyse ilk anki tebessümüne kavuşmuştu yine. “Zevkime güvenebilirsiniz, bu şarap sizin seçtiğinizden daha çok hoşunuza gidecektir.” Evet garsonun aksine o, kadının verdiği siparişi dikkatle dinleyecek kadar kendindeydi(her ne kadar duyduğunda yüzü biraz ekşimiş olsa da çabuk toparlamıştı); güzelliği karşısında afallayan erkeklere alışkın olduğu çok açıktı keza bundan zevk aldığı da öyle. Leonard o erkeklerden değildi güzelliğe takdirle yaklaşır, gerektiği gibi hürmet gösterir, bir aşık olarak hünerlerini cömertçe sunmaktan çekinmezdi; fakat afallamanın bu aşamalar içinde yeri yoktu, aksine her ayrıntıyı dikkatle incelemek esastı. “Size bakınca şarabın yanında çikolatayı tercih ettiğinizi düşünsem de peynir isterseniz çekinmeyin lütfen.” Soruya hala cevap vermemiş olmaktan gizlice haz duyarken yüzündeki tebessümün değişmemesine özen gösterdi. “ve hanımefendi ‘Güzellik’ denen şeye ancak ona sahip olanlara bakarak ibadet edilebilir, Güzel’e bakmak için asla sebep aramadım.” İşte şimdi gülümsemesinin tüm yüzüne yayılmasına izin verebilirdi. Kendini beğenmiş bir şekilde çenesini kaldırırken “İçimden bir ses bu tanışmanın hafızanızda yer edeceğini söylüyor, kolay unutulan biri değilimdir.” Diye eklemeyi de ihmal etmedi. Kendisinin bu olağanüstü dişiyi unutmayacağı kesindi. Kafasını hafifçe yana doğru yatırarak kadehini kadına doğru kaldırdıktan sonra gözlerini ondan ayırmadan hafifçe şarabını yudumladı. Bu arada gözleri de kadını yudum yudum içiyordu sanki, aynı oranda nazikçe ve yine aynı oranda istikrarlı...
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Ptsi Haz. 04, 2012 4:34 pm
Charlotte, ‘Ah şu erkekler!’ diye geçirdi içinden. Garson ona bilhassa elleri titreyerek kadehini uzatmıştı. Charlotte da edalı bir gülümseme ile kadehi alıp yanındaki adama bakarak, aynı şekilde yudumladı şarabını. Tadı gerçekten de çok hoştu. Yüz yıllık bir şarap tadı vardı. Yanında kim olduğu hakkında bilgiye sahip olmamasından kaynaklanan bir hazzı da hissettiren adama bakıyordu. Bir muggle olmalıydı. Zira muggle olmasaydı muhakkak tanırdı Charlotte’u. Bu onun hoşuna gitmişti. Bir erkek ile böyle sohbet etmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Adam gerçekten de ne istediğini bilen birine benziyordu. Öyle olmasaydı şu anda Charlotte ile konuşuyor olmazdı muhtemelen. Aynı zamanda da kendini beğenmiş bir yapısı vardı, öyle ki seçtiği kelimeler bunu kanıtlar nitelikteydi. Evet, unutulacak bir adam değildi, çoğu kadın için. Fakat Charlotte mesleği gereği ondan çok daha iyilerini ve unutulmazlarını da görmüştü. Hatta bir iki tanesini aşk iksiri ile kendisine kul köle bile yapmıştı Charlotte. Fakat bu sefer biraz başkaydı. Kimliğini açık etmeden tek bir gece geçirecekti bu adamla.Charlotte suratında o meşhur muzip gülümsemesini oluşturarak, ‘Kendinize çok güveniyorsunuz bayım.Fakat dikkat edin de sizin bu öz güveninizi zedeleyen birisi çıkmasın.’ O sırada yanlarından geçmekte olan bir çiftin erkek olanı Charlotte’un büyüleyici gözleriyle karşılaşmış ve istemsiz olarak sevgilisinin kolunu bırakıvermişti. Kız ne olduğunu anlayamamıştı, çünkü Charlotte tam ona bakarlarken yanındaki adama dönmüştü yine. Şarabından bir yudum daha alarak, ‘Ben, D-Charlotte. Adım Charlotte!’ dedi. Bu ismi sadece bilmesini istediği kişilere söylerdi Charlotte. Bu adam da onlardan biriydi. Mesleği yahut kim olduğunu bilmediği adama kibar ve davetkâr bir şekilde uzattı. Destiny, sanki uzak bir mazide kalmış gibiydi o an için. Bütün benliğinden arınmış bambaşka bir insan olarak yanındaki adam ile konuşuyordu. Üstelik bundan oldukça da keyif alıyordu.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Ptsi Haz. 04, 2012 7:20 pm
    Kadının garsondan şarabı zarifçe alışını ve dikkatle yudumlayışını izledi, içtiği şeyden keyif aldığına dair yüzünden geçen ifadeyi yakalayınca memnuniyetle gülümsedi. Şüphe duyduğu şey şarap değildi elbet, kadının şaraptan anlayıp anlamadığıyla ilgileniyordu daha çok. Ona göre içtiği alkolden kadınların zevkleri anlaşılabilirdi. Örneğin gerçekten iyi bir şarabı içtiğinde hoşnut olan kadın erkeğin de iyisinden anlayabilirdi. Bunun için ya çok tecrübeli ya da fazla seçici davranıyor olmalıydı ki Leonard için iki türlü de hava hoştu; hatta tecrübeli bir kadını rahatlıkla diğer kadınlara tercih edebilirdi. Hayatın karşınıza ne çıkaracağı belli olmaz ve her kadın kendine özgü sürprizleriyle birlikte gelir, öğrenmeye açıksanız kazanırsınız.

    Kendine güven ve kendini beğenme arasında çok ince bir sınır vardır. Leonard bir ip cambazı gibi tam da o sınırın üzerinde hareket etmekte uzmanlaşmış bir adamdı. Kendine fazlasıyla güveniyor ve kendini beğeniyordu da, karşısındakine kibirli görünmekle ilgili bir problemi yoktu; aslında öyle görünmekten hoşlandığını söylemek daha doğru olur. Kadın özgüvenine atıfta bulunurken asıl kastettiğinin kibri olduğunu düşündü. Kaşlarını soru sorar gibi kaldırıp sessizce gülmek ve başını iki yana sallamakla yetindi. Kadınlar, çoğunlukla özel olmak, karşılarındaki erkek üzerinde en sarsıcı kadın olduğu etkisini yaratmak isterler; kaçının başarılı olduğu tartışılır. Özellikle kendine gerçekten güvenen bir erkeğin güvenini sarsmak… En azından denerken harcadıkları efor takdire değer diye düşündü adam, ilk kez başına gelecek değildi bu durum ve her seferi ayrı keyifli oluyordu. Kadının başka bir erkeği bakışlarıyla etkisiz hale getirmesini izlerken sessizce ve keyifle gülmeye devam etti. Bir süredir tek eşli olmaya alışmış bir erkeğin, zaten bir kadına kapılıp gitmek konusunda dayanıksız bir erkeğin, elini ayağına dolamak çok zor değildir. Kadın muhakkak aynı performansın yanındaki adam üzerinde takdire değer bir etki yaratmayacağının farkındaydı; başka erkeklerin zaafları üzerinden oynamak diğerlerinde işe yaramış mıydı acaba? Belki bazılarında…

    Kadın gövde gösterisini bitirip şarabına ve yanındaki adama döndüğünde dudağının tek kenarı yukarı doğru kıvrılmış dikkatle kendisini izleyen gözleriyle karşılaşmıştı adamın. Pek etkilenmediğini belirtir nitelikle bir yarım gülümsemeydi bu hatta biraz alaycı olduğu bile söylenebilirdi. Hamlesinin adam üzerinde etkili olup olmamasını pek umursamamış gibiydi ismini söyleyerek elini uzatırken. Belki de yalnızca sabırsızlığı devreye girmişti yanına oturduğu gizemli adam hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu artık. İsmini ilk söyleyişinde hafif bir bocalama yaşaması Leonard’ın gözünden kaçmadı. Asıl ismini söylemiyormuş gibi bir imaj yaratsa da önemli değildi, kendisini daha rahat hissedecekse başka bir isimle çağrılmak istemesinde sakınca yoktu; kadınla evlenmeyi düşünmüyordu sonuçta. Kendisine uzatılan eli bir beyefendiye yakışacak nezaketle tutup zarifçe dudaklarıyla buluşturdu. Bu süreç içinde bir an olsun gözlerini kırpmadan kadının gözleriyle de temas halinde olmayı ihmal etmedi. Hafifçe tuttuğu eli bırakıp geri çekilmeden önce “Leonard” dedi yalnızca. Kadehini tokuşturmak için kadına doğru uzattı “Öyleyse, tanışmamıza…
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Çarş. Haz. 06, 2012 11:12 am
"Tanışmamıza…” dedi Charlotte da kadehini kaldırıp adının Leonard olduğunu öğrendiği adamdan bakışlarını ayırmayarak. Şimdi işler değişmeye başlıyordu işte. İnsanlar çoğu zaman birbirlerinin isimlerini öğrendiklerinde bazı şeylerin efsunu bozulurdu, özellikle gizemli birini oynamaya kalktıysanız, bu isminizin öğrenilmesiyle çok daha farklı boyutlara ulaşırdı. Artık gizemli değil kendisini yavaş yavaş diğer kişiye teslim eden biri olmuş olurdunuz. Bu sebepten ötürü hayat kadınları asla gerçek isimlerini söylemezlerdi bir başkasına. Bir başkası tarafından sahiplenilmek, onların bütün hayatlarını etkileyecekti çünkü. Hatta bir zaman sonra gerçek isimlerini unutanlar bile olurdu, sadece onlara verilen isimlerle hitap edildiği için. Charlotte öyle değildi. Aslında gerçekten isminin ne olduğunu hiç bilmiyordu, sadece bebekliğinden beri ona hitap edilen isimdi bu. Belki de öz anne ve babası ona başka bir isim koymuşlardı. Bu ismin ne olduğunu küçük bir çocukken hep merak etmişti. Aslında herkesin anne ve babası olduğuna inanırdı çocukken, ona yardım eli uzatan herkesin iyi odluğuna onu evladı gibi seveceğine inanırdı. Ama zamanla bu duygu yerini başka bir duyguya, hissizliğe ve güvensizliğe bıraktı. Hiçbir insana güven duymamaya başladı zamanla ve sonraları o da bu oyuna ayak uydurdu. Erkekleri hep avucunun içinde tutmayı başarabildi, bu kimi zaman cazibesiyle oldu, kimi zamansa hile ile-yaptığı aşk iksirleriyle-. Charlotte suratında hüzünlü bir gülümsemenin oluştuğundan habersizce bir yandan şarabından bir yudum alıyor, diğer yandansa saçlarının buklesiyle oynuyordu. Aralarında bir süre sessizlik oluşmuştu. Charlotte, karşısındaki adamın sorgulayan bakışlarını hissetmişti bedeninde. Elindeki kadehi kafasına dikip şarabı bir kerede içti. Ardından deminki garsona işaret ederek şarabını doldurmasını söyledi. Garson şapşalca hareket ediyordu. Şarabı kadehe doldururken gözlerini Charlotte’un gözlerine denk getirmeye çalışıyordu. Tam da bu sırada garson kadehe alabildiğinden fazla şarap doldurmuş ve şarap taşmıştı haliyle. Az kalsın Charlotte’un üzeri de batıyordu. Charlotte, umutsuz vaka der gibi bir bakış attıktan sonra kadehi eline alıp adama gidebilirsin işareti yaptı soğuk bakışlarıyla. Charlotte, yanındaki adama döndüğünde ‘Az kalsın müthiş lezzetli şarap ziyan olacaktı.’ Şarabından bir yudum daha aldı, tıpkı biraz önceki gibi Leonard’ı süzdükten sonra, ‘Küçük bir oyuna ne dersiniz? Bu sayede birbirimizi de biraz yakından tanımış oluruz.’ Dedi cevap bekleyen bir edayla.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Çarş. Haz. 06, 2012 9:30 pm
    Kadehlerin birbirine değerken çıkardığı o tatlı çınlamadan sonra raundu bitirmiş iki boksörmüş gibi köşelerine çekilmişlerdi sanki; en azından kadının susarak kendi içine çekildiği ortadaydı. Ne düşündüğünü merak etti Leonard. Gözleri ne ona ne de başka bir yere bakıyor gibiydi, sanki adamın göremediği bir şey bulmuş ve orada asılı kalmıştı bakışları. Yüzünden hüzünlü bir gülümseme geçtiğinde hala kadını izliyordu dikkatle. Kim bilir belki eski bir aşkı hatırlamıştı ya da eski bir tanışmanın izlerine bakıyordu kendi içinde geriye dönüp… Kendini diğer hiçbir adamla benzer görmez ve hiçbir kadına geçmişin hayaletlerini hatırlatacağını düşünmezdi; kendine özgü, farklı bir adamdı o. Bu yüzden bilhassa merak ediyordu kadının aklından geçenleri. Kadına bakmaktan açlığını unutmuştu neredeyse; oysa sabahtan beri doğru düzgün bir şey yememişti. Önündeki peynir tabağından bir parça rokforu ağzına attı, ne yazık ki otelin şarap kadar kaliteli bir peynir stokunun olmadığı açıktı. Şarap da Chateau Latour kalitesinde değildi gerçi ya… Belki de kırmızı et tercih etmeliydi, karnı da doyabildi böylece. Kadına doğrudan bakmayı bıraktığı kısacık anda göz ucuyla şarabını kafaya diktiğini görünce tüm dikkatini yeniden ona yöneltti, açlığını bir süre daha görmezden gelmesi gerekebilirdi. Keskin tadı olan şarabı bir anda kafaya dikmenin pek doğru olmayacağını düşünse de sesini çıkarmadı; kendi şarabını ağır ağır tadına vararak yudumlamaya devam edecekti. Kadının tek bir hareketiyle, işaret beklediği aşikar olan garson yanlarında bitiverdi. Adam sonunda şoku atlatmış görünse de şaşkınlığı geçmemişti, hala eli ayağına dolanıyordu; bu durum olduğundan da genç ve acemi görünmesine yol açıyordu. Hatta görünmekten öte davranışlarına da yansımıştı bu acemi tutum, şarap bardaktan taşarken Leonard başını hafifçe iki yana salladı, genç adam gerçekten umutsuz vakaydı; belki de başka bir garsonu yollamalarını söylemeliydi. Kadın da durumdan rahatsız olmuş görünüyordu; sert bir hareketle umursamazca elini sallayıp garsonu yollaması annesinin evdeki hizmetçilere davranışını getirmişti adamın aklına. Emir vermeye alışkın bir hali vardı kadının, zengin olduğunu düşünmese de (ki bunu alkol konusunda ayırt edici davranmamasından çıkarmıştı) kendi işinin patronu olabilirdi belki; sert ve taviz vermeyen bir patron… Kadın az önceki durum ve şarap hakkında yorumda bulunurken gülümsemeye devam etti Leonard, kendisini süzmesine de aynı oranda cüretkarca karşılık verdi. Ardından gelen soruyu duyunca kaşarını kaldırıp sahte bir düşünme ifadesi takındı. Zaten oyun oynamıyorlar mıydı? Leonard çoktan bir oyunun içine girmişti, yalnızca adını koymamıştı. Kısa bir süre düşünceli halini takındıktan sonra “Kabul.” Dedi ve yaslandığı koltuktan biraz öne doğru kaykılıp otururken hafif bir gülümsemenin yavaş yavaş yüzüne yerleşmesine izin verdi. Kadının da aynı şekilde öne çıkmasıyla yüzleri birbirine daha yakın olacaktı. “Anlat bakalım nasıl bir oyunmuş bu ya da direkt başlangıç mı yapmak istersin?
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Çarş. Haz. 13, 2012 2:14 pm
Charlotte yüzündeki muzip gülümsemeyle karşısındaki adam gibi öne çıktı. Şimdi göz bebeklerinin içlerini bile görebiliyorlardı birbirlerinin. Adamın çok güzel gözleri vardı. Etkileyiciydiler ve de Charlotte eğer çok çabuk aşık olan birisi olsaydı kesinlikle bu adamın çarpılacağı ilk yeri gözleri olurdu bu yakınlıktan sonra. Charlotte biraz durdu ve bu anın tadını çıkarmak adına adamın gözlerinin içine birkaç saniye daha baktı. Sonra yeniden dolmuş olan kadehini eline aldı bakışlarını Leonard’dan ayırmayarak. Bir yudum aldı incecik ve zarif parmaklarının arasındaki kadehteki şaraptan. ‘Oyun basit; bir nevi doğruluk mu cesaret mi oyunu? Bu oyunu bilmiyor olamazsınız, değil mi? Uzun zamandır, epey uzun zamandır bu oyunu oynamamıştım.’ Dedi bir kahkaha patlatarak, belki sarhoş oluyor, belki de uzun zamandır içinden geldiği gibi bir kahkaha patlatmanın keyfini yaşıyordu, hiçbir şey şu anki huzurunu bozacak güçte değildi. Bir insanın hiç tanımadığı biriyle böyle saçmalıklar yapması ve o kişiyi belki de hayatında bir daha hiç görmeyecek olmasıydı rahatlatan bir şeydi. Yani en azından bu adamı sadece bu gece göreceğini düşünüyordu Charlotte. Ya da gelecek hafta yine kendisine dinlenmek için vakit ayırdığı sırada o da burada olacaktı, kim bilir belki kader yine onları karşılaştıracaktı. Aniden, “Oyun basit, birbirimize ‘Doğruluk mu, Cesaret mi?’ diyeceğiz, fakat burada şişe falan olmayacak, sadece sıra ile birbirimize sorular yönelteceğiz ve karşı taraftan yanıt bekleyeceğiz. Eğer karşı taraf…-”. Sözünü yarıda kesti Charlotte. Gerçekten de en son ne zaman oynamıştı bunu, ne zaman bu kadar eğlenmişti? Yatakta birisiyle sevişirken mi, birisini cinsel duyguları için tatmin ederken mi? Hogwarts’taki yılları gelmişti bir an gözünün önüne. İlk gençlik yılları, o muhteşem yıllar. Tam mutlu olduğunu sandığı yıllar. Evet işini isteyerek ve zevkle yapıyordu Charlotte fakat geçici zevkler uzun süre mutluluk sağlayamazlar, öyle değil mi? Bu oyunu 3. senesinde birisiyle ilk kez birlikte olduğu yıl oynamıştı. Hatırlıyordu. Ve o gece sırf bu soru ona sorulmasın, utanma duygusu vardı bir zamanlar, diye sürekli cesaret demiş ve ortak salondaki kim bilir kaç erkeği dudağından öpmek zorunda kalmıştı, işte bunu hatırlamıyordu. Bu oyun genellikle hileli oynanırdı, çoğu insan hayatı hakkındaki gerçekleri neredeyse hiç söylemez ve bunun yerine cesareti seçip kendilerini rezil ederlerdi-tabi bu izleyenler açısından eğlenceli anlara dönüşürdü çoğu zaman-. Bakalım birbirleri hakkında neleri öğreneceklerdi, zor sorular karşısında kaçan bir tip mi vardı karşısında yoksa rezil olmayı bile göze alan biri mi? Bunları düşünüyordu Charlotte, Leonard’ın gözlerine bakarken. Aslında bir insanın gözlerinin içine bakarken genellikle hiç heyecanlanmayan Charlotte kalbinin derinlerde bir yerde her zamankinden daha hızlı attığından habersizdi. Charlotte elindeki şarabı bir kez daha bir dikişte içtikten sonra Leonard’a bakıp muzip bir gülümseme ile “Doğruluk mu cesaret mi?” dedi.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Çarş. Haz. 13, 2012 8:35 pm
    Kadının şen kahkahasına tebessümle karşılık verdi ve nezaketle oyunu anlatışını dinledi. Neyi merak ediyorsa sorması yeterliydi bu tip bir oyuna gerek yoktu. Belki de strip poker gibi oyunlara alışık olduğu için fazla saf hatta çocukça gelmişti bu oyun ona. Gerçi sorulacak sorular ya da yapılması istenecek şeylere göre oyun saflığını yitirebilir, iki yetişkinin oynayacağı türden bir oyuna dönüşebilirdi rahatlıkla. Denemekten ne zarar gelirdi ki? Son kelimelerinden önce bir dikişte bardağını yeniden boşaltan kadını izlerken gözlerini kısıp gülümsedi; fazla hızlı gidiyordu gerçekten. Masalarını izlemekte olan garsona şarabı getirmesini işaret etti. Adam hevesle yanlarına yaklaştığında uzanıp tek bir hamleyle aldı şişeyi elinden “Masada kalsa daha iyi olacak evlat, hanımefendiye ben servis ederim, çekilebilirsin.” Derken sesi otoriterdi. Neye uğradığını şaşıran adam, biraz da üzülmüş görünerek masadan uzaklaştı. Soru sorar gibi kaşlarını kaldırarak şişeyi işaret etti, kadının buna cevaben uzattığı kadehi, bir beyefendiye yakışacak zarafetle, makul ölçüde doldurdu. Garson onu izlerken belki bir şeyler öğrenebilirdi! Şişeyi masanın kadından uzak köşesine koyarken tek kaşını kaldırıp imalı bir şekilde baktı kadına “O kadar hızlı içiyorsun ki sürekli cesaret diyeceğini ve bunun için alkolün yardımına ihtiyaç duyduğunu düşünmeye başladım.” Kendi kadehine kısa bir bakış attı, henüz ilk kadehini bitirmemişti. Kısa bir süre kadınla göz temasını kesti, büyük bir yudumla kadehini boşalttıktan sonra bir parça peyniri attı ağzına ve kadehini yeniden doldurdu. Şimdi tüm dikkatini yeniden kadına verebilirdi. Arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne atarken sükunetini muhafaza eden kadına gülümsedi, sorusuna cevap beklerken sabırsızlandığını hissedebiliyordu. Yine de hakkını vermek gerekirdi ki neredeyse hiç belli etmiyordu. Oyunun başlangıcı için verilmiş bir işaretmişçesine boşta kalan elini avucu yukarı bakacak şekilde yukarı kaldırdı “Ne öğrenmek istiyorsun bakalım?” dedi ve şarabını yudumladı. Başlarda kuşkusuz adamı tanımaya yönelik sorular soracaktı ve Leonard’ın sakladığı bir şey yoktu. Büyücü olması dışında, ki bir muggle’ın böyle bir soru soracak hali yoktu, gerçi karşısındakini tanımayan bir büyücü de soramazdı ya… Her halükarda rahatça yaslandığı koltukta tedirgince oturmasını gerektirecek bir soru gelmeyecekti. Nedense kadın için aynı şeyin söz konusu olmadığına dair bir his vardı içinde. İsmini söylerken duraksaması ve ardı ardına devirdiği kadehlerden olsa gerek… Kadehini doldururken her seferinde daha az şarap koyacaktı Leonard. Unutulması kolay adamlardan değildi ve alkolün bu durumu tersine çevirmesine izin vermeyecekti. Kadının onu gerçekten hatırlamasını sağlayacaktı.
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Salı Haz. 19, 2012 9:26 pm
Unutmak, bir insanın isteyebileceği en güzel ve en tehlikeli şey olsa gerekti. Bir insan neden unutmayı tercih ederdi hatırlamak yerine, neden sevmek yerine insanların o en güzel duygularını kullanmayı tercih ederdi? Hayattan sırf bu nedenle yara aldığı için mi, insanlara güvenini sarsan olaylar olduğu için mi, yoksa her ikisi de mi? Sevgiye inanmayan biriydi Charlotte! En son ne zaman birini sevmişti, o kişiye gerçekten bağlanmıştı, hiç hatırlamıyordu. Olmuş muydu öyle bir şey, onu bile hatırlamıyordu ki! Daha hayatının ilk evresinde gerçeklerler karşılaşmıştı Charlotte, ilk evresinde insanlara güvenilmeyeceğini, sevgi duyulmayacağını, eğer onları sever ve onlara güven duyarsan gözünü kapadığın anda terk edeceklerini en çağrıcı olan haliyle-anne ve babasının onu terk etmesi ve tecavüze uğraması- öğrenmişti. Onu himayesine alan hayat kadını da bu gerçeği öğreterek büyütmüştü onu. O kadın da tıpkı Charlotte gibiydi. Kadının vaktiyle bir sevgilisi vardı, Charlotte hatırlıyordu o adamı. Birbirlerini çok ama çok severlerdi, hatta tutkuyla bağlıydılar birbirleriyle. Ama sonra ne olduysa olmuş ve adam kadının bir tek damla gözünün yaşına bile bakmadan terk etmişti onu. Kadın hiç kimseye açmaya cesaret edemediği bu sırrını Charlotte ile, manevi kızı ile paylaşmıştı. Aslında Charlotte onu odasında ağlarken görmeseydi eğer, yakalanmasaydı yani, anlatacağı da yoktu. Charlotte’a da o gün öğütlemişti, insanlara özellikle de erkeklere güvenmemeyi, onları parmağının ucunda oynatmazsan onların seni parmaklarının ucunda oynatacaklarını.. Charlotte’u düşüncelerinden ayıran, “Ne öğrenmek istiyorsun bakalım?” sözü olmuştu. Sustukları o bir iki dakikalık sürede yine geçmişine dönen Charlotte, karşısındaki adamın ondan cevap ister bir halde baktığını görünce gülümsemesine geri döndü. Kulağındaki küpesiyle oynayan elini şarap kadehine yönlendirirken, “Dürüst olmak gerekirse bu akşamdan sonra bir daha hiç karşılaşmayacağım birisi hakkında öğrenmek istediğim bir şey yok. Ne de olsa hayatımızda o kadar da yer kaplamayacak, öyle değil mi? Ama yine de ne işle meşgulsün, yahut nerede yaşıyorsun, bunları öğrenmemde bir sakınca yoktur umarım.” Alkolden dolayı mıydı böyle davranması yoksa bu gecelik ilişkinin diğer gecelerde de sürmesini istediği için miydi, bunu bilmiyordu. Gecenin ilerleyen saatlerinde görecekti bunu. Şimdi yapması gereken zamanın akışına uydurup, elindeki kadehten bir yudum şarap alıp karşısındaki adamdan cevap beklemekti.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Çarş. Haz. 20, 2012 1:18 am
    Kadının dürüst olmakla ilgili söylemine karşılık gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı. Demek tek gecelik bir ilişkinin peşindeydi… Leonard için hava hoştu, tek geceliğine bir kadını mutlu etmekten daha güzel ne olabilirdi ki! Genelde fazlasını isterlerdi ki bu da normaldi; Charlotte’un da dediği gibi dürüst olmak gerekirse, cüzdanı dolu ve yatakta kabiliyetli bir adamı hangi kadın uzun süre yanında tutmak istemez ki? Kadınların istediği şey temelde buna dayanmaz mı? Duygusal, çabucak bağlanan ve romantizm arayan kadınlar bile içten içe sonuç alamayacaklarını bildikleri halde bu adamların peşinde koşmaz mı? Para geleceği garantiye alır, rahat bir hayat sunar, diğeriyse mutluluğu ve huzuru sağlar. Adama bağlanmayı öğretecek bir kadın lazımdır ve her kadın o özel kadın olduğuna inanma eğilimindedir. Konuya geri dönecek olursak, tek gecelik bir ilişki isteyen kadın kesinlikle Leonard’ın hayallerindeki kadın tipine girerdi, tabii gecenin sonunda daha fazlasını istememeyi başarabilirse. Gerçi tek gece diye başlayan bir şeyde talebin artması da egosunu beslemiyor değildi. Sonuçta bu kendine o denli güvenen kadını dahi ne kadar tatmin ettiğiyle alakalı bir durumdu. Peki şu noktada yalnızca para bir çeldirici olabilir miydi ya da gecenin sonunda performansıyla birleştiğinde ekstra bir etkisi olur muydu? Başka bir deyişle çalışmaya ihtiyaç duymayacak kadar parası olduğunu yalnızca tek gecelik bir ilişki isteyen(henüz) ve hiç tanımadığı bu kadınla paylaşmalı mıydı? Adam sonuçta bildiğini okuyacağı için kadının tepkisi pek de önemli değildi ya... “Aslında iki soru sormuş oldun.” Dedi ve kadehinden küçük bir yudum aldı. “Aksanımdan anlamış olabileceğini düşünüyorum, buralı değilim veya burada yaşamıyorum. Amerika’da yaşıyorum, genel olarak Boston’da” iki soru sorduğu gerekçesiyle ikinciyi geçiştirmeyi düşünerek durakladı; fakat ikinci seferde de aynı soru gelecekti büyük ihtimalle, ertelemenin manası yoktu. Şarabından küçük bir yudum daha alıp bir parça peyniri de yedikten sonra, karnı iyice acıktığından tatsız tuzsuz peynirleri yemeye gayret ediyordu, hoş bir gülümsemeyle konuşmasını sürdürdü. “Amerika’da yaşayan bir adamın bu zamanlarda işi gücü bırakıp tatile çıkamayacağını da tahmin edersin diye düşünüyorum. Yaptığım şeyin yaygın adı yatırımcılık olabilir.” Uzakta bir noktaya bakıp iş tanımı üzerinde düşündü bir süre. İngiltere Sumerset’te bulunuş sebebini de düşünecek olursa yatırımcı şu an yaptığı iş için biçilmiş kaftan bir kelimeydi. Gayrimenkul alım satımı da pekala yatırım olarak görülebilirdi. Kendini asla çalışan, işçi değerleri altına sokmasa da doğuştan zengin olduğunu kendisini bir kez daha görmek istemeyen birine söyleyecek değildi. Giyim kuşamı, hal ve tavırlarıyla yaptığı işten epey para kazandığını düşünebilirdi kadın ki yalan da değildi. Leonard babasından son para aldığında üniversiteyi yeni bitirmişti ve genç olmanın tadını çıkarıyordu hala. Harçlıklarından biriktirdikleriyle alım satım yapmaya başladıktan sonra da hayli yüksek rakamlı harçlıklarına gerek kalmamıştı. Tanınan, bilinen zengin bir ailenin çocuğu olarak elbette üniversiteye de gitmişti, insanların ağzına laf vermeye gerek yoktu sonuçta. Seve seve de okumuştu, muggleların arasında olmak onu asla rahatsız etmemişti. Hatta bazen büyücüler daha rahatsız edici olabiliyordu…

    Düşüncelerinden sıyrılıp kadına döndüğünde sıranın kendisinde olması keyif vericiydi. “Pekala sıra bende ve senden iki şey isteme ya da sana iki soru sorma hakkına sahibim! Tercihin hangi yönde olacak?” diye kalıbını biraz değiştirerek yöneltti malum soruyu. İki şeye gerçekten hakkı olduğunu düşünse de aslında önemli değildi.
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Perş. Haz. 21, 2012 8:39 pm
“Pekala sıra bende ve senden iki şey isteme ya da sana iki soru sorma hakkına sahibim! Tercihin hangi yönde olacak?”. Bu ikisinden birini tercih etme hakkı vardı, karşısındaki adam bu hakkı tanımıştı ona. İki şey arasında en son ne zaman tercih etme hakkı tanınmıştı Charlotte’a? Hayatta böyle bir durum ilk kez mi geliyordu yoksa başına? Evet bir çok tercih yaptığı olmuştu, ama hep kendi tercihlerini kendi sunmuştu önüne ve o iki tercihten birini hep kendisi seçmişti. Ölümle yaşam arasındaki tercih yapma işine ne demeliydi? Kaç kere bu iki olasılık arasında gidip gelmişti? On, elli, yüz? Belki de bin… Her seferinde yaşamı tercih etmişti Charlotte. Ama tüm bunlar bir zamanlar yaptığı tercihten çok daha önemli tercihler değildi hiçbir zaman. Ve olmayacaktı da. Sevdiği kişiyle birlikte olup olmama tercihini yaşamış insanlar bilirlerdi bu önemli tercihi. Hani ölümü bile tercih etmek daha kolayına gelir ya insanın, fakat sadece iki şeyi tercih etmek hakkı vardır ya, ha işte ondan bahsediyorum. Charlotte onu yaşamıştı işte. Sevdiğiyle beraber gitmekle bulunduğu yerde kalmak arasında tercih yapması istenilmişti ondan ve o, kalmayı tercih etmişti. O an ve sonrasında neler yaşadığını, ruhunun nasıl çekilme aşamasına geldiğini, ruh emici öpücüğünün bütün güzel anlarını alması ve hep mutsuz olacakmış hissini hissettiğini nasıl unutabilirdi Charlotte. O gün daha kendine söz vermemiş miydi, hiçbir erkeğin hayatına bir daha asla girmeyeceğine, onu kimsenin, hiçbir erkeğin üzmesine izin vermeyeceğine söz vermemiş miydi? O yüzden oynamıyor muydu erkeklerin hisleriyle, onları o yüzden tek gecelik ilişkilerle avunmaya mahkum etmiyor muydu? Böyle çıkarmıyor muydu kendinden, geçmişinden öfkesini Charlotte! Dışarıdan bakan biri için bir fahişeydi, evet. Erkeklerin malı olmuş bir cadıydı. Fakat Charlotte için bu durum tam tersiydi. Erkekler ona istediklerini yaptıklarını zannediyorlardı. Bilmiyorlardı ki bir çoğunu kendine aşık eden, onların ağzından istediği bilgileri alan Charlotte’u. Bu düşüncelerinden onu ayıran bir çift bekleyen göz olmuştu. Sahi tercih yapması istenmişti, değil mi ondan? Hangisini seçmeliydi? Ne yapmasını isteyebilirdi ki karşısındaki adam ondan? Bir öpücük, sevişme? Ne isteyecekti, diğer erkekler gibi değil miydi o da? Yine kendisini, gücünü tatmin etmek istemeyecek miydi ondan? Peki ne soracaktı ki ona? Neyle ilgili soracaktı? İkisini de merak etmiyor değildi hani Charlotte. Fakat merakının ağır bastığı diğer seçenekti, ondan yapmasını isteyeceği iki şeyin ne olduğunu merak ediyordu. Karşısındaki adam zeki ve işini bilen, ne istediğini bilen birisi odluğunu kanıtlamıştı Charlotte’a. Ondan çok daha başka şeyler isteyeceğinden adı gibi emindi. Hem şimdi neden kendisini riske atsındı ki? Neden Charlotte, bir hayat kadını olduğunu, yahut daha da önemlisi bir cadı olduğunu ifşa etmesi gerekecek bir soru ile karşılaşma riskini göze alsındı ki? Bu nedenle kendinden emin bir şekilde, bir elini masada duran kadehinin ağzında dolaştırırken “Pekala, seni dinliyorum; benden neler isteyeceksin, yahut neler yapmamı isteyeceksin?” dedi.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Cuma Haz. 22, 2012 2:40 am
    Kadının verdiği cevaplarla pek de ilgilenmediğini görünce bu oyunu neden oynadıklarını merak etti tekrar. Sürekli kendi iç dünyasına dalıp gidiyor gibiydi. Belki de cesaret demesini bekliyordu; ne kendi sorduğu sorular ne de adamın o sorulara verdiği yanıtlar yeterince ilgisini çekmiyordu belki. Fakat doğruyu söylemek de aslında cesaret gerektiren bir şey değil miydi? Sorulan sorunun içeriğine göre epey zorlayıcı bir seçenek olması mümkündü. Kadın basit konuları kendisi seçmişti, oyun oynamadan da sorabileceği sorular sormuştu. Yatırımcıyım demek yerine zebrayım demiş olsa kadının ilgisini çekip çekemeyeceğini düşünerek kendi kendine gülümsedi. Hoş, yatırımcı kelimesi bile ilgi çekici olmalıydı ya… Normal bir işi yoktu sonuçta, parayı veren taraftı ki seçtiği kelime için sermaye birikimi şarttı. Çok parası olan bir adam nasıl olur da dikkat çekmezdi? Kadının seçim yapmasını beklerken istemsizce havaya kalktı tek kaşı. Gerçekten dikkatini adama vermiyor oluşunun sebebi neydi acaba?

    Dikkatini ona vermeyi başaran kadın sonunda bir seçim yaptığında şaşırmadı Leonard. Hızla devirdiği kadehlerden tahmin etmiş, hatta dile de getirmişti bunu. Kadın aynen düşündüğü gibi konuşmaktan kaçıyordu, yalnızca bu bile asıl cesaret gerektirenin doğruluk seçeneği olduğunu kanıtlamaz mıydı? Bir an ona doğruyu söyleme cesaretini göstermesini söyleyip soru sormak geçti aklından; fakat boş yere kadını tedirgin etmenin manası yoktu. Ne isteyebilirdi ki? Kendisini ya da eli ayağı birbirine dolaşan garsonu öpmesini mi isteyecekti? Saçmalık… Yukarı odaya çıkmayı teklif etmeliydi, hayır teklif değil bunu istemeliydi. Konuşmak yerine hareket etmeyi tercih eden, hiç tanımadığı bir adamın masasına oturup oyun oynayan bir kadın için bu ne denli cesaret gerektiriyordu ki? Kendisinin anlatmaktan çekinmeyeceği, kadınınsa yapmaktan çekinmeyeceği şeyler çoktu belli ki. Her halükarda bu oyunu oynamaları saçmaydı; ikisi de güvenli limanlarda gezmeyi yeğleyecekti…

    Yaptığı şey üzerinde fazla düşünmeden ayağa kalktı, masadaki şarabı ve kendi kadehini eline alarak kadına açıklamada bulunmaksızın bar kasasına yöneldi. “Hesabı 501 numaraya yazın. Ayrıca yukarıya da yemek istiyorum, en taze ne varsa ya da şef ne öneriyorsa…" dedikten sonra çıkışa yöneldi, ancak kapıya geldiğinde dönüp yerinde oturmakta olan kadına baktı. Elindeki şişeyi hafifçe havaya kaldırıp başıyla asansörleri işaret etti. Sonra da kendisini takip edip etmediğini umursamadan, en azından umursamıyor görünüyordu, asansöre ilerleyip düğmesine bastı. Bu oyuna devam etmekte kararlıysa sonuçları için topluluk önünde olmasalar daha iyi olurdu. Belli etmese de dönüp ikiliye kaçamak bakışlar atan insanlardan rahatsız olmuştu içten içe. Her ne kadar kendisine bakılmasına alışık olsa da, ki kadın için de aynı durumun söz konusu olduğu aşikardı, baş başa daha rahat edeceklerinden emindi.
Charlotte D. De'Lauthé
Charlotte D. De'Lauthé
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Hayat Kadını, Destiny's Women Sahibesi
Mesaj Sayısı : 325
Kayıt Tarihi : 13/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

C.tesi Haz. 23, 2012 9:48 pm
Charlotte kendinde olmayan tavırlar sergilediğinin farkındaydı aslında. Ama bu biraz işine geliyor gibiydi. Uzun zamandır geçmişine hiç dönmemişti ve bugün her nedense karşısındaki adam sayesinde geçmişine dönme isteği uyanmıştı içinde. İster istemez yapıyordu bunu. Bu durum her ne kadar kendisine iyi gelse de karşısındaki adamın pek de hoşuna gitmediği belliydi. Bir eliyle küpesiyle oynarken diğer eliyle de şarap kadehinin ağzıyla oynarken Charlotte, Leonard’ın elindeki kadeh ve şarap ile beraber bar kasasına yönelişini izledi. Evet, başlıyoruz dedi içinden Charlotte. Demek yaptırmak istediği şey bu kadar basitti; onunla birlikte olmasını isteyecekti Charlotte’tan demek ki! Yoksa odasına çıkmayı neden istesindi ki? Kendini işindeymiş gibi hissetti Charlotte. Sanki karşısındaki müşterisiymiş de-ki aslında mesleğine bakılırsa, evet adamı dinlemiyor gibi görünüyordu fakat her dediğini harfiyen dinlemişti aslında ve adamın bir yatırımcı olduğunu, çoğu servet avcısı kadın tarafından oldukça ilgi çekici bir iş yaptığını biliyordu- Charlotte onun için buradaymış gibi hissediyordu. Ama bu durumun böyle olmasına izin vermemeliydi. Evet, gidecekti onunla birlikte yukarıya fakat başka bir şekilde gecenin işleyişi devam etmeliydi. Kimliğini açık vermeyecek bir şekilde. Eğer birisiyle birlikte olmak istiyorsa da bu kendi isteğiyle olacaktı. Adamın asansöre ilerleyişini izledi dalgın bir vaziyette. Ardından çantasını da aldı ve ayağa kalktı. Etrafındaki erkekler de onun ayağa kalkmasıyla birlikte bakışlarını ona çevirdiler. Üzerindeki bakışlardan aslında pek de rahatsızlık duymuyordu Charlotte. İşte bu nedenle ağır adımlarla ilerledi barın çıkışına doğru. Her bir bakışın üzerinde hissetmek, aslında iyi gelmişti Charlotte’a. Birden fazla kadeh içki içip sarhoş olan birisine göre gayet düzgün bir şeilde yürüyordu. Suratındaki o alaycı gülümsemesiyle Leonard’ıın yanına geldi ve sessizce onunla birlikte bindi asansöre. Asansörde oldukları süre boyunca hiç konuşmadı Charlotte. Sözlerini odaya saklıyordu. Yanı başındaki adamın bu durumdan iyice sıkıldığı her halinden belliydi Charlotte’un. Ne de olsa her ikisi de gecenin başında bu durumun olacağını, odaya gideceklerini biliyorlardı. Asansörün duvarı boyunca uzanan büyük aynasına baktı ve saçlarını düzeltti. Ardından küçücük çantasından kırmızı rujunu çıkarıp, rujunu tazeledi. Eli ile rujunun fazlalıklarını silerken yanındaki adamın da onu izlediğini hissediyordu. Bu sefer yüzünde gizemli bir gülümseme oluşmuştu Charlotte’un.

Asansörden inip ikisi de yine aynı sessizlikte odaya girdiler. Odaya girdikleri anda sanki bir saraydaymış gibi hissetmsine sebep olmuştu Charlotte’un. Birçok malikane, bir çok büyük ev, bir çok otel odası görmüştü Charlotte, ama hiçbirisinin odası bu kadar büyük değildi. Yanındaki adama döndü gülümsemesini hiç bozmadan. “Aslında bana neler yaptıracaksın, merak etmiyor değilim ama, eğer değişiklik yapmam mümkünse ben asıl bana soracağın o iki soruyu merak ediyorum!” dedi. Şimdi yanındaki adamdan ona soracağı soruları bekliyordu.
Leonard Matthews
Leonard Matthews
Büyücü
Büyücü
Mesaj Sayısı : 16
Kayıt Tarihi : 27/05/12

Bir kadeh şarap... Empty Geri: Bir kadeh şarap...

Paz Haz. 24, 2012 12:40 am
    Kadın tek kelime etmeden yanına gelmiş ve onunla birlikte asansöre binmişti. Yukarı çıkarlarken yan gözle makyajını tazelediğini bile görmüştü. Gergin miydi acaba? Odaya girene kadar tek kelime etmediler ki bu adam için oldukça rahatlatıcı bir durumdu. Çatı katındaki iki süitten birinin kapısını anahtarıyla daha doğrusu kart anahtarla açıp kadını içeri buyur etti. Yüzündeki şaşırmayla karışık beğeniyi seçince gülümsedi; amacı gösteriş yapmak değildi fakat istemeden aynı kapıya çıkmıştı. Yine de sonuçtan memnun olmadığını söyleyemezdi. Kapıyı arkalarından kapadıklarında çekici bir gülümseme takınıp ona döndü kadın ve sessizliği bozan kelimeleri sıraladı. Leonard gülmeden edemedi, kafasını yere eğip iki yana sallayarak kadından ve kapıdan uzaklaştı. Karanlıkta uzun, neredeyse boydan boya camdan içeri giren gecenin ışıklarıyla oda harikulade gözükse de kartı yuvasına yerleştirerek elektriği açtı. Cam önünde aşağıdakine benzer şekilde konumlanmış iki berjer ve kahve sehpasına doğru yürüdü, elindeki şarap ve kadehi sehpanın üzerine bıraktı. Oturacakları yere yakın olan masa lambasını yaktı yalnızca, bu kadar ışık yeterliydi, manzaranın büyüsünü bozmaya gerek yoktu. Daha iyi bir açıyla aşağıdakinin aynı manzaraya bakan pencerenin önünde gerindi. “Kurallarına göre oynamıyorsun Charlotte… Bir şeye oyun dediğinde, o şey kuralları olan bir sisteme dönüşür.” Derken bir yandan da ellerini arkasında kavuşturdu, omuzlarını geriye doğru iterek sırtını kütletti. Muggle yolculukları gerçekten yorucu olabiliyordu. Kadının herhangi bir şey demesine fırsat vermeden sözlerine devam etti. “Sana tamamen yabancı bir adamın odasına çıkmak, bana sorsan cesaret gerektiren bir eylemdir derim; fakat senin öyle düşünmediğin açık.” Başını yana doğru çevirip kadına bir bakış atarken gülümsedi. Berjerlerden birine otururken de gülümsemesi değişmedi, karşısındaki berjeri işaret etti. “Oturmaz mısın?” kadın sanki adamdan başka bir şey yapmasını beklermiş gibi kuşkulu bir ifadeyle bakıyor olmasına rağmen gösterilen yere oturdu. “Haklarımdan birini zaten kullandım anlayacağın, ikincisini soruyla değiştirmek istiyorsan kabulümdür. Aslında gerçeği söylemek de cesaret gerektirir değil mi? Öyleyse değişiklik yapmış bile sayılmayız!” cümlesini neşeli bir havada bitirirken göz kırpmayı da ihmal etmedi. Şişeyi ve kadehi kusursuz biçimde dökmeden taşımayı başarmıştı, yarısı hala dolu olan kadehinden bir yudum aldı, o an kadının kadehini getirmemiş olduğunu fark etti. “Şarap istemediğini varsayıp oturmalı mıyım yoksa centilmenlik gereği bar tezgahındaki kadehlerden birini doldurup sana mı sunmalıyım emin değilim. Fazla hızlı içtiğin için tedirginim açıkçası.” Diyerek içinde bulunduğu çelişkili hali kadına açmış olmasına rağmen küçük bar tezgahındaki iki kadehten birini alıp, doldurmadan, şarap şişesinin yanına koydu. Oda her şeyiyle iki kişiye uygun hazırlanmıştı; havlular, terlikler, kadehler… Her şey çifter çifterdi. Kadına bakıp iç çektikten sonra konuşmasına devam etti; zira bir soru sormasını beklediğini biliyordu.“Aşağıdayken sorduğun soruların cevabıyla pek ilgilenmediğini fark ettim Charlotte, dalıp gitmiş gibiydin. Ne düşündüğünü merak ediyorum, dürüst olacak mısın? Yoksa soruyu mu değiştirmeliyim?” Gülümsemesi konuşurken yerini yavaş yavaş ciddiyete ve meraklı, ilgili bir bakışa bırakmıştı. “Bu arada sabahtan beri doğru düzgün bir şey yemedim ve kurt gibi açım! Yukarıya yemek söyledim, umarım eşlik edersin…” diye eklerken kısa bir an gülümsese de cümlesi biter bitmez ciddi, ilgili ifadesini yerleştirdi yüzüne yeniden. Kadının konuşmasını beklemekten başka bir şey kalmamıştı geriye.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz