- Buddle JeanOzan, Majik Edebiyat Profesörü
- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt Tarihi : 22/04/12
Yine mi Sen?
Salı Haz. 05, 2012 7:17 pm
aaaaaaayine mi sen aaaaaaaaaaaaaa aaaaaaaaaaa | Yağmurlu bir günde doğdum anamdan Gökler ağlıyormuş ben doğdum diye Doğarken günahkar olur mu insan Ömrüme verilen bu ceza niye |
Heykelin etrafından yürürken gördüğü kişi kesinlikle Nils idi. Ve az önceki sakin halinden eser yoktu şimdi, hatta biraz daha heyecanlıydı. Hızla akan bir iki düşünceden sonra da heyecan kontrolü ele almış gibiydi. Ardından, heyecanla birlikte ilk adımını attı, kız onu görmemesine rağmen arkasından ilerliyordu, yaklaşık otuz-kırk adım vardı aralarında. Daha da yaklaşıp korkutmadan seslendi. "H-Hey, hey! Merhaba!"
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yine mi Sen?
Salı Haz. 05, 2012 9:48 pm
Yoğun iş günlerinin ardından kendisine kısacık da olsa huzurlu bir zaman dilimi ayırabilmişti. Aslına bakılırsa eserlerine gösterilen ilgiden memnundu. Hem kariyeri açısından ilerleme kaydediyordu, hem de kendisini ve ufak dostu Wilbur'u geçindirecek kadar para kazanıyordu. Geçinmek derken öyle karın tokluğuna kazanılan bir para değildi bu; icra ettiği sanatını satmak canını yaksa da görkemli kariyeri ve albenili ya da şaşırtıcı görüntüsüyle birleşen bitmek tükenmez kelime sarfiyatındaki çenesinin getirileri birleştiğinde ortaya baya iyi iş çıkıyordu. Sokaklardan ufak bir stüdyoya, oradan da Londra'nın kaliteli sergi alanlarına ulaşmıştı. Fakat bunlara rağmen kendisine ait eğlence anlayışı basit ve anlamsızdı. Yani bu dört bir yanı düzenle kuşatılmış, içindeki ilginç canlıları bile matematiksel sisteme sokmak isteyen insanlara inat mutluydu kendi düşsel aleminden. Fakat şimdi, neredeyse iki yüz metrelik yolu tek ilginç bir şey bile alamadan tamamladığı için canı sıkılmıştı. Öğlenin aldatıcı sıcağına kandığı için de yeterince söylenmişti zaten, acayip üşüyordu. Şık bir kafeye sığınıp Willie'den sonra anda kurtardığı kitabını bir an önce tamamlamak için cebelleşiyordu. Durup biraz düşündü de, üç dört gün evvel kendisini aradığında işi feci halde başından aşkındı. Başının dibinde kısacık, enine ebatlı bir kadının dırdırıyla uğraşıyordu. Onu stüdyodan kovmamak için baya zor durmuştu. Getirdiği dahiyane-sanatsal-fikirleri-tatbik aşaması insanı hayata küstürecek cinstendi. İşte şimdi ufaklığın gönlünü almak için bu garip meydanda dolanıp duruyordu. Alınacak fazlaca şey olduğunda işler daha da çıkmaza giriyordu. Güzel bir kitabın bile onu memnun edebileceğini biliyordu ama özel bir şey olmalıydı bu. Tabii melez ıvır zıvırlarından olanları da şrak diye çıkarmak garip kaçacağından; hayır hayır, meraklı bir bücürün binlerce sorusunu kendisi bile kaldıramazdı... Yanaklarını şişirip eve dönme kararı aldı. Yarın sabah uyandığında alacağı o muhteşem güzel şeyi biliyor olacaktı. Ya da hiç uğraşmadan zavallı çocuğun aklını falan kurcalayıp en çok istediği neyse bulup alabilirdi de. Yavaşça sırıttı, hayatın hile kodaları ne kadar basitçe sunulmuştu kendisine; öte yandan online bir oyunda hile yapmaktan aciz bir player olduğunu hatırlayınca kaşlarını çattı. O esnada kafasında kodladığı istenmeyen sesler bölümünden tanıdık bir frekans duydu. Kime ait olduğunu anlamıyordu ama yarattığı garip etkiden tüymesi gerektiğini hissediyordu. Ah! Çok geç, her kimse yetişmişti bile. Suratına çarpık bir gülümseme oturtup arkasını döndü. Nasıl bir adamdı artık anlam veremiyordu, eliyle koymuş gibi nasıl da bulmuştu kendisini. Bunun idrakine vardığında içine düştüğü şaşkınlık çok büyüktü. Kaşları havaya kalkmış size yapışıp kalan dilenciden kurtulmak adına takındığınız o ifadeyle bakıyordu adama.
"Sana da merhaba! Eh, senin de buralarda olduğunu bilmiyordum."
Yavaşça ayaklarının üstünde kalkmış adamın omzunun üstünden geçtiği yollara, civara falan bakıyordu. Bu kalabalığın içinde sanki farkedilecek çok az şeye sahipmiş gibi nereden çıktığını bulmaya çalışıyordu. Gözleri ortadaki heykeller bütününe takıldı, onlar mı söylemişti acaba? Alçaklar! Güvercinlerin onlara açtığı tüm savaşı hak ediyorlardı.
"Neyse, nasılsın?"
Direkt ayak üstü bir sohbetle halini hatırını sorarsa kesin yırtardı. Dahi gibi biriydi şu Nils. Eve gidince ilk iş aynada kendisini öpecekti. Çarpık gülümsemesi sabırsız bir hal almıştı. Merak etmeden de duramıyordu bu adamın her şartta yüzünün aldığı şu ifadenin sırrını. Fakat bu sefer hilesiz, temiz bir oyun olacaktı. Nils, en iyi dostu Kral Davut kadar adil biriydi. Hele bıyıkları olan bir adamın aklına hiç girmezdi. Ne çıkacağı belli olmuyordu.
"Sana da merhaba! Eh, senin de buralarda olduğunu bilmiyordum."
Yavaşça ayaklarının üstünde kalkmış adamın omzunun üstünden geçtiği yollara, civara falan bakıyordu. Bu kalabalığın içinde sanki farkedilecek çok az şeye sahipmiş gibi nereden çıktığını bulmaya çalışıyordu. Gözleri ortadaki heykeller bütününe takıldı, onlar mı söylemişti acaba? Alçaklar! Güvercinlerin onlara açtığı tüm savaşı hak ediyorlardı.
"Neyse, nasılsın?"
Direkt ayak üstü bir sohbetle halini hatırını sorarsa kesin yırtardı. Dahi gibi biriydi şu Nils. Eve gidince ilk iş aynada kendisini öpecekti. Çarpık gülümsemesi sabırsız bir hal almıştı. Merak etmeden de duramıyordu bu adamın her şartta yüzünün aldığı şu ifadenin sırrını. Fakat bu sefer hilesiz, temiz bir oyun olacaktı. Nils, en iyi dostu Kral Davut kadar adil biriydi. Hele bıyıkları olan bir adamın aklına hiç girmezdi. Ne çıkacağı belli olmuyordu.
- Buddle JeanOzan, Majik Edebiyat Profesörü
- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt Tarihi : 22/04/12
Geri: Yine mi Sen?
Salı Haz. 12, 2012 8:12 pm
Yar gözün kırptı bir kere Döndü isteksizce, selam vere Buddle gözün yaşı oldu bir dere Dışarı değil içine akar, şol ırmak gibi Buddle çalıştı düşünmeye Hali bile yoktu üşenmeye Aşk için kılıç kalkan kuşanmaya Zira aşk gönül işidir Aşık Buddle kendine gel Bakma Nils’e avel avel Hiç çaren yoksa yak bir gazel Yoksa Nils gidicidir Buddle kararlı, başlıyor gazele Okuyacak onu şol güzele Güzel şaşkın, bakıyor Aşık Buddle yüreğin yanıyor Birden belirdi yoldaşları Kardeşleri, saz arkadaşları Siper almışlar kendilerine ağaçları Buddle'a müzik ile eşlik ediyor | Ve Buddle başlar gazele: "İyi değilim nazlı yar, aşkından yanıyorum Her gazelimde, şarkımda hep seni anıyorum Ne zaman yüzün görsem, öleceğim sanıyorum Aşık Buddle söz geçiremedin kendine Teslim ettin kendini, kalbindeki efendine Güzelliğini görse, utanır bir Ondine İşte benim sevdam, bu gri gözleredir Gözlerini karalara bürüdün Kalbindekileri boşluğa sürüdün Umursamadan dünyayı, hızlıca yürüdün Unutma, gideceğin yol Buddle’ın kalbidir İsmin öyle güzel ki, hiçbir dil söylemiş değil Cismin öyle güzel ki, her göz seğirir Seni çekemeyen Cozefin, arkandan geğirir Aşık Buddle bu güzelliğe, kul köle ol eğil! Dönme yüzün Kinkai’ye, ondan hayır gelmez Kinkai korkunç suratından başkasını sevmez Buddle bu aşık, kötüden başkasını yermez Kovmaya çalışır senden, o fenafillahları | Geometriden anlamadım, kabul İki diklik gördüğün zaman, Öklid’le kurtul Her kurt görüşümde, dedim atıl Bu ebleh hallerim aşkımdandır Aşık Buddle lafın uzatma Nils seni biraz seviyor, sevgisini azaltma Daha fazla konuşup, yarin yüzün kızartma Yoksa elma yanakların ateşinde kavrulur gidersin" Aşık Buddle sundu içinden gelen bir parça Nils beğenmezse namesini, yüreği bin parça Nils bir kedi ama, Buddle’ın yüreği bir serçe Buddle lafını söyledi deyu heyecandan tutuşur Nils’e bakacak gibi oldu, utandı Nils onun yüreğini yerden yere atandı Nils bir tüccar gibi, onun yüreğini satandı Nils ne olursa olsun, Buddle’ın kalbinde yatandı Buddle söyleyeceğinin bir kısmını söyledi Sonra sustu heyecanla, Nils’ten bir söz bekledi Nils susunca, Buddle bir daha ekledi: “Nasıl?” Buddle’ın yüreği aşk ilen kavrulur |
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yine mi Sen?
Çarş. Haz. 13, 2012 4:29 pm
Gülümsemiş, dikildiği meydanın ortasında sadece sorduğu soruya sıradan bir cevap bekliyordu. Bir iki dakikalık kısa bir muhabbet olacağını zannederken olayların gelişmesi şartları fazlasıyla değiştirmişti şimdi. Artık o sabırsız gözlerle bakmıyordu adama. Biraz bocalamış, meraklanmış ve eğlenmişti. Ciddi olup olmadığını bile anlayamadan gülümsemesi genişledi; ufak bir çocuk gibi utanarak. Dizelerin anlamını idrak ettiğinde utancının daha da arttığını hissediyordu. Hem ne diyeceğini şaşırmıştı, hem de biraz önce yaptığı kabalık zoruna gitmişti. Oysa adam ne kadar sevimli görünüyordu. Güldü, dizelerde tanıdık gelen isimleri ve benzetmeleri işittiğinde. Buddle Jean'ın aklında oluşan Nils imajının bir kaç dakika sonra darmadağın olacağını kim bilebilirdi ki? Bir Ondine yerine Ganimedes'in çıkacağını? Sevginin sadece Nils'e acı verdiğini, rahatsız kafasının onun gibi olmayan hiçbir canlıya huzur vermeyeceğini. Ama şiir severdi, belki zayıf noktasıydı bu. Nüktedan bir dille hedef alınmak hoşuna gitmişti. Meraklı bakışların nedenini böyle apaçık göreceğini kendisi bile tahmin etmezdi. Çekingence alt dudağını ısırdı, çarçabuk kapılıp böyle narin bir ruhun çiğnenmesini izlemek kendisine bile ağır gelirdi. Bir kaç ufak adımla aradaki mesafeyi kapadı. Bu sefer Nils onun gitmesini istemiyordu. Dudaklarını büzmüş kısık mırıltısıyla şaşkınlığını sundu önce bir yandan da kızarmış suratını laf kalabalığına getirip geçiştirmeye çalışacaktı: kimse Nils'e daha önce bir kaç güzel söz söylememişti. Sarı saçlarını yüzünden çekmedi. Hafif bir alkış tutturdu;
"Etkileyici! Çok hoşuma gitti."
Gülerek ayaklarının ucuna kalkıp adamın yanağına uzandı. Ufak bir öpücük bıraktı. Gittikçe ona karşı olan merağı artıyordu, yani devamlı oradan buradan çıkışı, okuduğu dizeler vesaire.
"Aslında köşedeki kafede çok güzel kahve yapıyorlar, tatlı seversen onlar da mükemmel. Vaktin varsa?.."
Dudaklarını büzmüş adamın ciddiyetinin farkına henüz varmamaya gayret ederek teklifini sundu. Farketmişti de; uzun zaman sonra ilk defa heyecanlanmıştı.
"Etkileyici! Çok hoşuma gitti."
Gülerek ayaklarının ucuna kalkıp adamın yanağına uzandı. Ufak bir öpücük bıraktı. Gittikçe ona karşı olan merağı artıyordu, yani devamlı oradan buradan çıkışı, okuduğu dizeler vesaire.
"Aslında köşedeki kafede çok güzel kahve yapıyorlar, tatlı seversen onlar da mükemmel. Vaktin varsa?.."
Dudaklarını büzmüş adamın ciddiyetinin farkına henüz varmamaya gayret ederek teklifini sundu. Farketmişti de; uzun zaman sonra ilk defa heyecanlanmıştı.
- Buddle JeanOzan, Majik Edebiyat Profesörü
- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt Tarihi : 22/04/12
Geri: Yine mi Sen?
Perş. Haz. 14, 2012 8:18 pm
Nils’in gayet anlaşılır bir biçimde sorduğu sorusundan sonraki bekleyişini okuduğu gazel ile sonlandırmıştı. Kelimeler ağzından sadece dökülmüştü, söylediklerini aklında şekillendirmeye vakit bile bulamamıştı. Ama bundan dolayı “ozan” diyorlardı ya kendisine, sözcükleri bu kadar hızlı ve iyi bir şekilde belli bir düzene oturtabildiği için. Gazelini okumasının ardından Nils’e baktı, az önceki umursamaz halinden eser yoktu ve her zamankinden güzel bir hale bürünmüştü, yeterince ilgi gösterilen yavru bir kedi kadar sevimliydi şimdi. Ve en güzel tarafı da Buddle’ın Nils’i her haliyle sevmesiydi. Her zaman. Sevimliliğinin doruk yaptığı sırada, Nils şiiri nasıl bulduğuna dair güzel şeyler söyledi ve Buddle’ın yanağına bir öpücük kondurdu. Öpücük? ÖPÜCÜK! Buddle şimdi ruhunu teslim etmiş gibiydi, kendini az daha kontrol edemese astral bedeni vücudundan ayrılacaktı ve daha aralarında olan ikinci güzel şeyde(ilki Buddle’ın ona duyduğu sevgiydi) kız ölesiye korkup tam da biraz yakınlık duymuşken Buddle’dan iyice uzaklaşacaktı. Neyse ki korktuğu başına gelmedi ve heyecandan, sevinçten ölüp gitmedi. Bu yaşadığı sevincin üstüne bir de güzel bir kafeye gitme teklifi almıştı Nils’ten. ALLAAAH! Çok heyecanlı bir biçimde “E-evet gidelim tabii” diyerek bütün içtenliğiyle gülümsedi ve onun yanına bir adım daha yaklaşarak yan yana kafeye doğru yürümeye başladılar. Gönlünün olduğu gibi yolunun da kaptanı Nils idi şimdi, gidecekleri kafe doğrultusunda onu takip ediyordu.
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yine mi Sen?
Perş. Haz. 14, 2012 10:39 pm
Aralarındaki bir kaç adımlık mesafeden gözlemlediği tepkiler Nils'i pek eğlendiriyordu. Böyle aşırı şeyleri çok severdi; özellikle doğal olanlarını. Sık sık görmek imkansızdı. Hele kaynağı Nils ise tadından yenmezdi. Mavi gözlerini kocaman kocaman açmış çarpık bir gülücükle sakin olması için yavaşça kolunu çekiştiriyordu. İşittiği kelimelerin ne tür bir önemi olduğunu bilemiyordu; sadece ahmak bir çocuk gibi dinlemişti işte. Kafeye giderken yolda bir an düşünmüştü de; neden olmasın? Soğuktan kızarmış parmaklarının sızısını yeni farkediyordu, cebine soktu ve yanında ufak tefek kaldığı adamı kaçamak bir bakışla izledi. Bu kadar mutlu olması gerçekten deli saçmasıydı. Çocukluğundan beri sevginin hep bir türüne alışık olmuştu. Sevmek. Hiçbir karşılık beklemeden, bunun tadını bilmeden. Beklemek, izlemek ve daha çok sevmek. İnsanlar evlenip çoluk çocuğa karıştığında bile dinmemişti. Marlon'un eşi ölmüştü, bir yer açılmıştı ama Nils o kalıba kendisini layık görmemişti. Adamın çevresinde dolanan ufak yosmaya bile kızamamıştı. Ancak Buddle Jean, sevimli suratına, bıyıklarına ve tez canına karşın Nils'e yoksun olduğu bir şey göstermiştii. Kendisine itiraf etmekten çekinmiyordu -ahmaklığı daha da artmıştı- hoşuna gitmişti bu his. Onu sorgulamadan atlamıştı; merak her zaman kediyi öldürürdü.
"İşte burası, biraz loş bir ortam. Sana zıt gibi ha ne dersin? Üst kata çıkalım daha rahattır. Hey Maggy, bana her zamankinden ve beyefendi ne ister bilemiyorum."
Bir şeyler seçerken yüzüne çöken uyuşuk ifadeyle biraz eğilmiş vitrindeki tatlılara bakıyordu. Doğrusu hepsi birbirinden güzeldi ama adresi belliydi. Yavaşça adama döndü, oh demek çoktan siparişini vermişti, harika! Uyuşuk ve kararsız insanları sevmezdi zaten. Sonrasında üst kata çıktılar. Hava ısındıkça kızarmış burnu normal rengine dönüyordu. Gerçi biraz önce kafasından aşağı boşanan kaynar sudan sonra kim umursardı soğuk havayı. Şık paltosunu çıkarıp askıya attı. Dümdüz ve dişi vücudunun erkeksi hatlarını saran bıyıklı pikaçu tişörtü de çıkmıştı meydana. Sonra etrafa biraz göz gezdirdi, ne güzel fazla kalabalık değildi hatta yaşlı çift ve kitaba dalmış bir genç dışında boş bile sayılırdı. En sevdiği köşeye buyur etti adamı. Yavaşça gülümsemesi genişlemiş karşısına otururken kenardaki minderleri konforu için düzenliyordu.
"Burayı seviyorum çünkü bütün gün otursan da kimse kızmıyor, sandalye tepesinde değil de rahat bir hamakta gibisin ve sakin bir yer. Oh! Tabii kekleri mükemmel."
Sabırsızca birbirine kenetlediği beyaz ellerine zıt duran patlıcan moru renkteki tırnaklarıyla oynuyordu. Rahat biriydi ama şu an ne diyeceğine dair hiçbir fikri yoktu doğrusu. Utangaç bakışlarını durgunca adamın gözlerine dikti, soruları vardı ama dile getiremiyordu. Bahsetmeye kalksa aptalcaydı zaten.
"Bana biraz kendinden bahseder misin?"
"İşte burası, biraz loş bir ortam. Sana zıt gibi ha ne dersin? Üst kata çıkalım daha rahattır. Hey Maggy, bana her zamankinden ve beyefendi ne ister bilemiyorum."
Bir şeyler seçerken yüzüne çöken uyuşuk ifadeyle biraz eğilmiş vitrindeki tatlılara bakıyordu. Doğrusu hepsi birbirinden güzeldi ama adresi belliydi. Yavaşça adama döndü, oh demek çoktan siparişini vermişti, harika! Uyuşuk ve kararsız insanları sevmezdi zaten. Sonrasında üst kata çıktılar. Hava ısındıkça kızarmış burnu normal rengine dönüyordu. Gerçi biraz önce kafasından aşağı boşanan kaynar sudan sonra kim umursardı soğuk havayı. Şık paltosunu çıkarıp askıya attı. Dümdüz ve dişi vücudunun erkeksi hatlarını saran bıyıklı pikaçu tişörtü de çıkmıştı meydana. Sonra etrafa biraz göz gezdirdi, ne güzel fazla kalabalık değildi hatta yaşlı çift ve kitaba dalmış bir genç dışında boş bile sayılırdı. En sevdiği köşeye buyur etti adamı. Yavaşça gülümsemesi genişlemiş karşısına otururken kenardaki minderleri konforu için düzenliyordu.
"Burayı seviyorum çünkü bütün gün otursan da kimse kızmıyor, sandalye tepesinde değil de rahat bir hamakta gibisin ve sakin bir yer. Oh! Tabii kekleri mükemmel."
Sabırsızca birbirine kenetlediği beyaz ellerine zıt duran patlıcan moru renkteki tırnaklarıyla oynuyordu. Rahat biriydi ama şu an ne diyeceğine dair hiçbir fikri yoktu doğrusu. Utangaç bakışlarını durgunca adamın gözlerine dikti, soruları vardı ama dile getiremiyordu. Bahsetmeye kalksa aptalcaydı zaten.
"Bana biraz kendinden bahseder misin?"
- Buddle JeanOzan, Majik Edebiyat Profesörü
- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt Tarihi : 22/04/12
Geri: Yine mi Sen?
Salı Haz. 26, 2012 5:53 pm
Bir süre yürümelerinin ardından kafeye varmışlardı. Kafe ilginç(!) bir şekilde Nils’le oldukça uyumluydu. Ya da sadece Buddle’ın kafası karışmıştı, aklına doğru düzgün bir şey gelmiyordu. Her neyse, mekana girmelerinin ardından ilk olarak Nils sipariş verdi.Kısa bir süre bekleyip etrafına bakınırken onu da sıkmamak adına Buddle da hızlıca siparişini verdi. Yabanmersinli bir kek. Ardından, Nils’in daha rahat olduğu için kendisini yönlendirdiği yukarı kata çıktılar ve rahat bir yere oturdular. Nils oturdukları mekanın rahatlığından bahsederken, Buddle ona bakmaktan dolayı oldukça mutluydu. İlginç, başka bir şey düşünemiyor gibiydi. Ayrıntılara, minderlere, Nils’in ortamdan bağımsız tırnaklarına, çevredeki yaşlı çift ve kitaba gömülmüş oğlana… Belki de ayrıntıları görüyordu ama en önemli ayrıntı Nils idi şimdi. Onun suratına gülümseyerek bakıyor ve onu dinliyordu. Nils son olarak bir soru sordu. “Bana biraz kendinden bahseder misin?” İşte zurnanın zırt dediği yere gelinmişti şimdi, kendini nasıl tanıtabilirdi ki? 300 yıldır yaşayan bir paramorfmagusum, ilk hayatım ünlü ölümyiyen Grenouille Allison idi, ikinci hayatımı ise Don Juan ekolünü yakalamaya çalışan bir gazeteci olan Kevin Carvellion olarak geçirdim. Kendisini oldukça garip gösterecek bu gerçeği söylemekten kaçındı. Bu konuda yalan söylemeyecekti ama mümkün olduğunca gizlemeye çalışacaktı. Belki de çalışmazdı, zira dili hemen çözülebilirdi.... çözüldü. Kelimeleri ağzından kaçırırken şairane tavrından uzaktı, ama sevimliliğini yitirmemişti. Aşırı doz Veritaserum yemiş gibiydi. “Ben Buddle Jean. Paramorfmagusluk yeteneğine-veya lanetine-sahibim. İlk hayatım ünlü ölümyiyen Grenouille Allison idi, o kadar kötü şeyi yaptıktan sonra bir kodese tıkılıp ölene dek orada kalmış ve cezamı çekmiştim. Sonrasında da Don Juan ekolünü takip etmeye çalışan bir gazeteci olan Kevin Carvellion olarak yaşadım. O zaman da kıskanç bir kocanın asasından çıkan yeşil ışık vücuduma gelirken bu hayatımı da bıraktım ve Buddle Jean olarak yaşıyorum uzun zamandır. Ve kendimi Buddle Jean olarak kabul ediyorum, Buddle Jean olarak ölmek istiyorum. Kendimi nasıl tanıtabileceğimi bilmiyorum, ama müzik zevkimin evrensel olduğu söylenebilir. Ama The Black Keys, The Doors, Explosions In The Sky gibi grupları oldukça sevmişimdir . Onun dışında kendi grubumla icra ettiğim “evrensel müzik” olayını da iyi icra ettiğimizi düşünüyorum, ozan ruhumdan kopanlar ile modern enstürmanların işbirliği oldukça güzel işliyor. Bunun dışında sevecen, barış yanlısı bir kişiyim ve savaşı sevmiyorum. Ve uzun zamandır seni çok seviyorum. Ne diyeceğimi…” Birdenbire utanarak gülümsedi ve sustu, ağzından çok fazla şey kaçırmıştı. Veritaserum overdose!
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Yine mi Sen?
Salı Haz. 26, 2012 8:16 pm
Duyacağı kelimelerin bu denli sıradışı olacağını hiç tahmin etmemişti. Genelde hayat hikayesi dinlemek sıkıcı olurdu. Şurada doğdum, tahsilim şu, hobilerim-fobilerim, ölmeden önce kesinlikle paraşütle atlamak istiyorum hihi (*-*) gibi sözler beklemişti ilk başta. Ah, ama durun melezler ülkesindeydi! Yaşadığı hayatı bu yüzden seviyordu. Bıyıklı bir adamın bile ilginç bir hayatı olabiliyordu. Gözleri merakla açıldı. Şaşırmamıştı, garip şeyler duymayı kim sevmezdi ki? Kendi konuştukları da her zaman garip olmuştu zaten.
"Bir ölüm yiyen ha? Lütfen bana merhamet edin Lordum!"
Önüne bırakılan çiçek desenli fincanı alıp arkasına yaslandı. Başlangıcı ve bitişi ne kadar değişikti aslında. Ölümün tadını alan birinden sonra ortaya çıkıveren Buddle Jean kendisine daha da ilginç gelmişti. Korkmuştu da.
"Huzurlu bir hayat ha? İnsanlar yüzlerce yıl yaşıyor da olsa, beden de değiştirse yaşlandıkça hep huzuru arıyor gibi? Haha, ne güzel, ne güzel!"
Başını onaylarmış gibi aşağı yukarı salladı. Son kelime yüzünü kızartmıştı biraz. Ne demeliydi bilmiyordu. Dudaklarına yaklaştırdığı çay hissettiği tutarsız heyecan yüzünden ağzını yaktı. Hafifçe sızlanıp fincanı çekti. Neredeyse gözünden yaş gelecekti. İnce parmağını bir süre dudağına bastırıp, ovaladı. Bakışlarında hiçbir zaman çekince olmazdı, incelemek istediği vakit özellikle. İlk defa gelen ilan-ı aşkın huzursuz ediciliğinden bile hoşlanmıştı. Rahatsız aklı işlerin makul olduğuna inandırıyordu kendisini. Nils'in nadide bedeni bile yaşlanıp ölecekti kuşkusuz -bu fikirden tiksiniyordu- ama o adam hep genç ve hep yeni bir hayata aç yaşayacaktı. Bir gün karşısına bir başka adam olarak çıkıp gelebilirdi de.
"Çok tatlısın buna şüphem yok ve cesursun da. Genelde insanlar bana yaklaşırken korkar, ya da öfke duyar eh bazısı da çok sever. Ben de itinayla sonuncusundan kaçarım. -yavaşça güldü- Biliyorsun, Nils bir erkek ismi? Bunun açıklaması sıkıcıdır ama fermuar indikten sonra öğrenmek senin için pek eğlenceli olmayabilirdi."
Yavaşça güldü. Adam kendisine dair ne biliyordu hiçbir fikri yoktu açıkçası, bahsetmemişti bile ama görebiliyordu sanki. Nils'in en eğlenceli kısmı buydu ya. Galiba hayatta kalmak ve mutlu devam edebilmek adına insanların kafasının içinde ufak bir keşif turu yapmanın kimseye zararı olmazdı.
"Bir ölüm yiyen ha? Lütfen bana merhamet edin Lordum!"
Önüne bırakılan çiçek desenli fincanı alıp arkasına yaslandı. Başlangıcı ve bitişi ne kadar değişikti aslında. Ölümün tadını alan birinden sonra ortaya çıkıveren Buddle Jean kendisine daha da ilginç gelmişti. Korkmuştu da.
"Huzurlu bir hayat ha? İnsanlar yüzlerce yıl yaşıyor da olsa, beden de değiştirse yaşlandıkça hep huzuru arıyor gibi? Haha, ne güzel, ne güzel!"
Başını onaylarmış gibi aşağı yukarı salladı. Son kelime yüzünü kızartmıştı biraz. Ne demeliydi bilmiyordu. Dudaklarına yaklaştırdığı çay hissettiği tutarsız heyecan yüzünden ağzını yaktı. Hafifçe sızlanıp fincanı çekti. Neredeyse gözünden yaş gelecekti. İnce parmağını bir süre dudağına bastırıp, ovaladı. Bakışlarında hiçbir zaman çekince olmazdı, incelemek istediği vakit özellikle. İlk defa gelen ilan-ı aşkın huzursuz ediciliğinden bile hoşlanmıştı. Rahatsız aklı işlerin makul olduğuna inandırıyordu kendisini. Nils'in nadide bedeni bile yaşlanıp ölecekti kuşkusuz -bu fikirden tiksiniyordu- ama o adam hep genç ve hep yeni bir hayata aç yaşayacaktı. Bir gün karşısına bir başka adam olarak çıkıp gelebilirdi de.
"Çok tatlısın buna şüphem yok ve cesursun da. Genelde insanlar bana yaklaşırken korkar, ya da öfke duyar eh bazısı da çok sever. Ben de itinayla sonuncusundan kaçarım. -yavaşça güldü- Biliyorsun, Nils bir erkek ismi? Bunun açıklaması sıkıcıdır ama fermuar indikten sonra öğrenmek senin için pek eğlenceli olmayabilirdi."
Yavaşça güldü. Adam kendisine dair ne biliyordu hiçbir fikri yoktu açıkçası, bahsetmemişti bile ama görebiliyordu sanki. Nils'in en eğlenceli kısmı buydu ya. Galiba hayatta kalmak ve mutlu devam edebilmek adına insanların kafasının içinde ufak bir keşif turu yapmanın kimseye zararı olmazdı.
- Buddle JeanOzan, Majik Edebiyat Profesörü
- Mesaj Sayısı : 148
Kayıt Tarihi : 22/04/12
Geri: Yine mi Sen?
Paz Tem. 01, 2012 9:16 pm
Bu kadar fazla gerçeği açığa dökmesinden dolayı kendisi de oldukça şaşkındı, fakat neyse ki Nils’in tepkisi beklediği gibi olmadı. Elbette biraz şaşırmıştı ama bağırarak kaçması veya bir anda soğuklaşması söz konusu bile olmadı. Oh be! Sadece eğlenceli bir rolle biraz daha şaşırmış görünerek bir ölümyiyen lordunun affına sığınırmış gibi yaptı. Ama sonra tekrar gülümsedi ve o da bir gerçeği açıkladı. Fermuarı açınca sürpriz yaşamak istemezsin ha? HA? NEY? ERKEK Mİ? OH YOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOO! Olamaz, olamaz, kesinlikle olamazdı!! Beyninden vurulmuşa, bir yerlerinden tavana asılmışa, göğüs uçlarından 9999 volt elektrik yemişe dönmüştü. Ayak tırnakları tek tek çekilmiş gibiydi, sanki sürekli Sectumsempra büyüsü yiyiyor ve ölmüyordu. Sanki burun kılları 555 mph hızla koparılmıştı. NASIL OLURDU; NASIL? Gözleri yaşarır gibiydi, saf bir acı çekiyordu. Kafası beceriksiz bir karının yaptığı çorba gibi allak bullak olmuştu. Ağlayamıyordu bile. Ama bunların hepsi de kısa bir süre içinde gerçekleştiğinden bekliyormuş gibi de görünmüyordu. Nasıl erkek olur? Uğruna bu kadar destan yazdığı o güzel. YOOO... En sonunda dayanamadı, saldı kendini ve “HAYIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIR” diye bağırdı. Gözleri kararıyordu. Bayılmaya doğru bir yolculuk… Ama sonra tekrar gözleri açıldı ve kendini kontrol edemeyerek loş ışıklı üst katın camlarından atladı. Salaklık insana neler yaptırıyordu böyle.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz