- Ianire LachezarRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 5
Kayıt Tarihi : 17/06/12
Lakap : Ia
Ianire~
Paz Haz. 17, 2012 9:48 am
İstenilen bina; Forestier
Kısaca karakteristik özellikler; Ianire daima ölüm sessizliğini üzerinde taşıyan bir cadı ama bu sessizlik insanlar kendisine dokunduğu anda parçalara ayrılıp yerini korkunç, karanlık çığlıklara bırakıyor. Çevresindeki insanlar değil Orenthia'ya gitmesini, sokağa çıkmasını bile mantıksız bulurken önceden karanlığın müdavimi olarak birçok kişinin yüreğine korku salmış ailesi öğrenimini bitirmesinde çok kararlı. Kişiliğindeki boşluklara ve hafızasının silinmişliklerine rağmen konu kaba güce geldiğinde binadaşlarının bile çoğunu yere serebilir.
İstenilen dönem; V. Sınıf
Kısaca karakteristik özellikler; Ianire daima ölüm sessizliğini üzerinde taşıyan bir cadı ama bu sessizlik insanlar kendisine dokunduğu anda parçalara ayrılıp yerini korkunç, karanlık çığlıklara bırakıyor. Çevresindeki insanlar değil Orenthia'ya gitmesini, sokağa çıkmasını bile mantıksız bulurken önceden karanlığın müdavimi olarak birçok kişinin yüreğine korku salmış ailesi öğrenimini bitirmesinde çok kararlı. Kişiliğindeki boşluklara ve hafızasının silinmişliklerine rağmen konu kaba güce geldiğinde binadaşlarının bile çoğunu yere serebilir.
İstenilen dönem; V. Sınıf
- Örnek RP;:
İnsanın hayatının birçok acı eşiğine ayrıldığını söylemişti bir keresinde Ate’nin eğitmeni genç kıza. İnsanın hayatı birçok acı eşiğine ayrılırdı ve bazen öyle bir aşamaya gelirdi ki insan, nefesinin bile kendisini boğmaya çalıştığını zannederdi. Bu eşiğe çok erken yaşta gelmişti Ate, bu yüzden kardeşleri eğitmenin yüzüne anlamlandıramadıkları sözlerin derinliğine kapılarak bakarken o sadece nefeslerini seyreltmekle yetinmişti. Hiçbiri farkında değildi o zaman yanlarında sorutan gerçekliğin ve bu gerçekliğin ortaya çıkardığı skandalların. Gerçi şu an bile farkında sayılmazlardı ya! En azından şu an Ate farkındaydı hayatında asla değiştiremeyeceği şeylerin ruhunda nelere mal olduğunun. Bunca yıl sonra bile hala nefes almak zulümdü genç kıza. …Ve hayatının sıradanlaştığı noktada aşk denen kavram bünyesine girdiğinde artık zulümden fazlasını seçebiliyordu nefesinde. Mümkün müdür bilinmez ama sanki genç kızın aksine gözyaşı döküyordu nefesleri. Ne büyük çelişki!
Şimdi eğitmenin sözlerini duyduktan altı yıl sonraya gözlerini açmışken yatağında kürklerin arasında kıvrılmış yatıyordu. Her zaman biraz ironik gelmişti hayatının bir dönemini kurt olarak geçiren Stark’ların kürklerin içinde yatması genç kıza. Yine de kuzeyin soğuğu bir kar küresi gibi camın içerisinde kalan herkesi esir aldığında sorgulamaya lüzum görmüyordu. Yıldızların ışığı penceresinden içeri dolarken kürklerinin arasından kaydı ve taş zemine sağlam adımlar attı. Şöminede akşam hizmetçiler tarafından yakılan ateşin közleri kızarıyor ve nereden geldiği belli olmayan bir rüzgârın rotasında bacaya doğru yükseliyordu. Ate geldiğinde odasını sıcak bulmak isteyeceğini düşünerek şömineye birkaç odun parçası attı ve gözlerle karıştırarak hafifçe yığına üfledi. Ne yapacağını bilmiyordu ama odasında ayazı izleyerek oturmak istemediğinden kesinlikle emindi. Sadece uyurken çıkardığı deri çizmelerini ayağına geçirdi ve üzerine ayaz soğuğunu bilmesinin ürünü olan ekstra bir pelerin aldı. Takmaktan hoşlanmadığı eldivenlerini de ellerine geçirmesiyle siyah bir gölgeye dönmüştü adeta yeryüzünde. Kılıcını ağırlık yapacağı düşüncesiyle kılıfından çıkarmaya yeltenmedi ve masasının üzerinde tahtaya saplı şekilde duran hançer serisi teker teker çıkararak pantolonuna yerleştirdi. Kuzey gibi tehlikelerle dolu bir yerde bir prensesin bile emniyette olmadığının farkındaydı bu yüzde silahsız çıkıp yabani yahnisi olmaya niyeti yoktu.
Kulenin taş duvarları arasında beş dakikalık bir yol kat ettikten sonra ormanlık alana dek kararlı ifadesini bozmadan ilerledi. Gece, şansına yeni bir gelin gibi açmıştı her bir noktayı yeryüzündeki. Birkaç kere dallara takılmasına rağmen, başından beri aradığını düşündüğü bir ağacı görene dek durmadı. Kimi zamandan daha geniş bir kavramı hak eden içgüdüleri çoğu zaman olduğu gibi yine bir yön bulmuştu genç kıza. Fakat bu seferki yönü pek de cezp etmiyordu Ate’yi. Yine de gözlerini ayırmadan baktı ağaca. Kalın gövdesi ve diğer ağaçların gövdesine denk gelen dallarıyla uzun zamandır orada olduğunu belli ediyordu ağaç. Tıpkı yıllar önce kardeşiyle tırmandıkları gibi seyrek dalları vardı. Eğer başarabilseydi küçük kardeşine de kuzeyin ağaçlarında insanın ne gibi maceralar yaşayabileceğini, kimi zaman bu ağaçların insana yuva olabileceğini göstermeyi planlıyordu yıllar önce. Boğazına düğümlenen bir yumruyla hafifçe okşadı ağacın kabuğunu. Eldivenli ellerinin altında ağacın kabukları tane tane dökülüp kara gömülse de ağacı savunmasız bırakacağı düşünesi yoktu o an Ate’nin aklına. Arkasında bir kıpırtı hissedene kadar da gelmeyecekti.
Kıpırtıyı duyduğunda hiçbir şey olmamış, hiçbir şey duymamış gibi ağacı okşamaya devam etti ve diğer eliyle pantolonuna yerleştirdiği hançerlerden birisine uzandı. Hançer basit bir kavramayla kolayca eline gelmişti. Kıpırtılar kendisine yaklaşana kadar bekledi. Arkasından gelen herhangi bir hayvan olabileceği gibi bir hırsız ya da sadece et peşinde koşan bir insan avcısı da olabilirdi. O an yerinde başkası olsa kılıcını almamasına lanet ederdi fakat Ate peşinde olan şeyin boğazını hançeriyle keserken çıkartacağı cırlamaların ve bağırışların hayaliyle gülümsüyordu. Temkinlice arkasını döndü ve tanıdık bir sima görerek istemsiz bir kahkaha kopardı havaya saçılan. Az kalsın ikinci bir kardeşine daha ölümü tattıracaktı. Evet, kesinlikle kahkahasında isterik bir şeyler vardı. Ama şanstır ki kız kardeşi bunu fark etmeden anın şaşırtıcılığına odaklandı. Kardeşi her zamankinden daha asi daha ulaşılabilir gözüküyordu gözüne o gece. Zaten Alyssa ile Ate her zaman birbirini gerçek anlamda anlayan, bazı zamanlarda anlamasa da en azından anlamlandırmaya çalışan bir ikiliydi. Bu yüzden kardeşinden aldığı teklifle bu ulaşılabilirlikten bir kez daha emin oldu. Hızlıca hançerini ağaca sapladı ve teklif karşısında konuşma gereği duymadan sağ ayağını hançerin üzerine oturttu. İlk adımla dallara doğru uzanan bir yol kolayca gelmiş ve kız büyük bir atiklikle dalları teker teker arşınlamaya başlamıştı. Yaprakların üzerine yerleşmiş karlar her bir hamlesinde aşağı doğru dökülüyor ve kimi zaman boynunun açıklığını kimi zaman da daha aşağıdan gelen Alyssa’nın yüzünü buluyordu. Kardeşinin yüzüne çarpan bir kar topağına gülerek dallardan birisinin üzerine yerleşti. Alyssa’nın aksine eğer daha yukarı çıkarlarsa bu ayazda ya donacaklarını ya da bir buz sarkıtı yiyeceklerini biliyordu. Eldivenli ellerinden birisi kardeşine doğru uzattı ve onu da yanına çekti. Eğer normal iki kardeş olsalardı konuşacak şeyleri olurdu. Ama onlar daha çok atraksiyonun büyüsüne kapılan bir ikiliydi. Bu yüzden dal üzerindeki oturuşlarını fazla uzatmadan doğruldu ve ikinci bir hançer çıkararak yukarılarında kalan uzunca bir dalın yapraklı kısmını kesti. Ormandaki ağaçların sıklığından dallar arasında iletişim kurmak oldukça kolaydı hele ki kuzeyin orman yapısını biliyorsanız. Bu yüzden fazla uzakta kalmayan Tanrı Korusunu ve kat etmeleri gereken dal yolunu göstererek sesiyle çınlattı ormanı;
“-Leydim, acaba bu soğuk akşamda benimle sıcak bir banyoyu tercih eder misiniz?”
Bu arada elini de bir saray züppesi gibi Alyssa’nın önüne doğru uzatmıştı. Eğitmenlerinin bir şey daha söylediğini çok iyi hatırlıyordu; “…Ve insan çekebileceği tüm acıların son eşiğine geldiğinde, yüzüne bir maske takıp oyuna devam etmekten başka çaresi kalmaz.”
- Kenneth WarrenYönetici, Leondier III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 28
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Geri: Ianire~
Paz Haz. 17, 2012 11:42 am
Rütbe veriliyor.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz