leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Rinuel Aqula
Rinuel Aqula
Zümrüdüanka Yoldaşlığı Başkanı
Zümrüdüanka Yoldaşlığı Başkanı
Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 12/06/12

Zarasha'nın Kitabı Empty Zarasha'nın Kitabı

Ptsi Haz. 18, 2012 9:49 pm
Zaman: Sıcak bir yaz günü



Mısır… Dünyanın en eski medeniyetlerinin yaşayıp da hüküm sürdüğü bu topraklarda dolaşmak her zaman Rinuel’i etkilemişti. Kızgın kumların üstünde sıcaktan terlerken ülkenin mistik ögeleri ruhuna dolmaktaydı. Giydiği yerel kıyafetler içinde uzaktan yerlilere benzese de yakından yine de bir turistti. Gerçi geçmiş görevleri dolayısıyla edindiği arkadaşları sayesinde piramitlerin yurdunda istediğini bulabilecek güçteydi büyücü. Gözlerini biraz uzaktaki piramide diktiğinde dev yapının çevresinde ışıltılar saçan birkaç zırh gözüne çarptı. Hala korunuyordu muhafızlarca. Gülümsedi elinde olmadan. Büyünün en eski sırları buraya gömülüydü aslında. Bir kısmı da dünyaya yayılmış bulunmalarını bekliyordu. Kendisi de günlerdir bulunduğu bu şehirde o önemli gizlerden birini araştırıyordu aslında. Egzotik kokuların eşliğinde araştırmalarını yapmış, şehir pazarının içinde amaçsızca dolaşırken batıl inançları kullanarak muskalar satan insanlara rastlamıştı. Uzun saçlarının arasından sızan terin arasında kumlara bata çıka ilerlerken piramitleri arkasına vermiş kimsenin dikkatini çekmeyen bir yapının kapısına doğru ilerliyordu zihninde binlerce düşünce varken. Araştırmalarının sonucunu elde ettiğine inanırken adımları hızlandı biraz. Tarihin derinliklerinde kalmış, efsanelerin bile unuttuğu bir ipucunun peşinden gitmişti uzun bir süre. Sıkı bir gizlilik içinde yürüttüğü çalışmasının ardından bulduğu her bulgu da gerçeği destekler nitelikteydi aslında. Zarasha’nın Kitabı! Yüce büyücü Merlin’in gözde öğrencisinin ustasının yardımıyla tamamladığı en büyük yapıt!

Kimilerine göre bir efsane, bazılarına göre bir masal. Çoğu kişi var olduğunu bilmezken, söylenceleri dinleyenler ve anlatanlar her şeyin yalan olduğunu düşünüyordu yüreklerine çöreklenmiş bir şüphe eşliğinde. Anlatılanlara göre Merlin’in gizli kalmış tüm öğretisi, sihrin özüne dair her şey bu kitapta yer alıyormuş. Tarihin akışına bakıldığında pek çok güç bu kitabı aramış; ama başarıya ulaşılamadan yok edilmişti her biri. Fakat geçmişin örtüsü aralandığında ortaya çıkan gerçeğin haykırdıklarını asla göz ardı edemezdi Rinuel. Kaşlarını çatmış bir şekilde girişi kum rengine benzeyen yapının önüne yaklaştığında Zarasha’yı düşünüyordu. Merlin’den sonra karanlığa karşı savaşı sürdürebilmiş cadıya saygı duydu içtenlikle. Eserininse yanlış ellere düşmesini engellemek için saklamıştı kimselerin bulamayacağı bir yere. Serpiştirdiği ipuçlarını takip etmesini bilenlere ise bir harita bırakmıştı. Öğrendiği kadarıyla kitap bu önündeki sade tapınağın yedi kat derinine gömülmüş, her bir katta farklı koruma büyüleri, tılsımlar ve belki de hayal bile edemeyeceği güçte önlemler vardı. Yine de hepsini aşmanın bir yolunu bulmalıydı. Yüreğinden pompalanan heyecanın eşliğinde buralara kadar gelmişken her şeyden vazgeçemezdi elbette. Sonunda her şeyi değiştirebilecek sade yapının basamaklarının başında durduğunda dikkatle inceledi. Girişe kazınmış birkaç kadim lisanda kelimeyi görebiliyordu; ama ne dediklerini anlayabilmesi için yakınana gitmesi gerekiyordu. Biraz anlayabildiği bu dilin büyünün temelini oluşturduğunu iyi biliyordu. Geçmiş nesillerin lordlarının da bu kelimelerle oynayarak yaptıkları bugüne miras kalmıştı. Artık beklemesi gerekiyordu. Dün yoldaşlıktan iki kişiye yolladığı mesajdan olumlu yanıtlar almıştı. Carmen ve Steven birazdan buraya geldiklerinde bilinmeze doğru adım atabilecekti artık. Biraz dinlenmek adına basamaklara çöktüğünde bir ürperti yavaşça omurgasını okşadı. Tüylerinin dikeldiği anda kulaklarına dolan narin; ama ölümcül bir fısıltı tapınağın gücüyle tanışmasına neden oldu:

‘ Karanlığa gel, yabancı.
Hazinem bağrımda yatmaktadır.
Kurtulabilirsen şeytandan,
Işık doğacaktır tekrardan. ‘


Hem ruhuna umut veren hem de zihnindeki düşüncelerinin kararmasına neden olan kelimelerin gücü karşısında aciz hissettiyse de Dragonat’ı eline alarak güç kazanmaya çalıştı. Kadim büyünün gücünü içinde hissederek doğru yere geldiğini anlamıştı. Artık tek yapması gereken hazineyi bulmaktı.


En son Rinuel Aqula tarafından Cuma Haz. 22, 2012 8:04 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Steven Richardson
Steven Richardson
Tılsım Profesörü
Tılsım Profesörü
Mesaj Sayısı : 54
Kayıt Tarihi : 16/06/12

Zarasha'nın Kitabı Empty Geri: Zarasha'nın Kitabı

Salı Haz. 19, 2012 10:29 pm
    ‘’Sıkı tutun Carmen!’’ Evet, Carmen bir cadı değildi ve Mısır’a kadar yürümesi sandıklarından uzun sürebilirdi(!) Bu yüzden yanı sıra cisimlenme daha uygun bir yöntem gibi görünüyordu. Genç cadı yürümek ya da bir anda ortadan kaybolma seçenekleri arasında daha hızlı ve daha az yorucu olanı seçmişti ve kolunu biraz tedirgin bir şekilde de olsa Steven ‘ın koluna koydu. O anda ortadan kayboldu.

    Kendini Mısır’ın o bilindik kuru ve aşırı sıcak havasında bulmayı bekleyen Steven; kendini tam aksine yapış yapış ve bir hayli serin bir yerde bulunca çok şaşırdı. Hata yapmış olmalıydı. İç güdüsel olarak bunu doğrulamak istedi. ‘’Carmen sence de yanlış yerde değil miyiz? Carmen? Hiyaaa!’’ Carmen’in bulunması gereken yerde, yani tam yanında koca bir kedi duruyordu. Ya da kedigillerden biriydi. Koca gözleri hafif loş olan tünelimsi yerde güneş gibi parlıyordu. Ve bu bakışlar o kadar anlamlıydı ki Stev’in içinden garip bir ürperti geçti. Sanki kedi onun düşüncelerini okuyordu. O gözlere dalıp gitmişken garip bir şey oldu, az önce düşüncelerini okuduğunu düşündüğü kedi şimdi kafa sallıyordu. Gerçekten de düşüncelerini okuyordu ve yolu göstermek ister gibi bir hali vardı. Nitekim burnunu önlerinde uzanan geniş tünele çevirip yürümeye başlamıştı. Aydınlanmayı sağlayan, uzakta gibi görünün tek ışık kaynağına doğru ağır adımlarla ilerliyordu. Stev ise gayriihtiyari onu takip ediyordu. Bunu neden yapıyordu emin değildi, galiba kedinin onun düşüncelerini bildiği gibi doğru yolu da bildiğine inanıyordu.

    Saatler kedinin ardından yürüyerek geçiyor, uzunmuş gibi görünen yol yürüdükçe sanki daha da uzamış gibi görünüyordu. Nihayet ışığa vardıklarında ise ortalık birden zifiri karanlığa gömüldü. Işığın tekrardan belirmesinin beklerken birden artık kedinin gözlerini ve o parıltının görünmediğini fark etti. Nitekim kediyi el yordamıyla ararken ellerinin buluştuğu tek şeyin kaygan ve yosunlu duvarlar olduğunu fark etti. Dört bir yanının bu duvarlarla kaplı olduğunun farkına vardığında ise şok dalgaları bir tsunami etkisiyle vücudunu ele geçirdi. Kendini bir tabuta tıkılmış gibi hissediyordu. Gittikçe daha da soğuyan, her yanı yapış yapış yosun kaplı, insanın içine umutsuzluk tohumları eken kötücül bir tabut…

    Umutsuzluk ve mutsuzluk vücudunu ele geçirmeye başlamışken karanlığın içinden, tam tepesinden bir ses yankılandı. ”Bütün Giritliler her zaman yalancıdır.” Bu da ne demekti şimdi? Kendisinin bir Giritli olmadığını biliyordu. Steven galilerden gelmeydi. Fakat gaipten duyulan cümle soru olmamasına rağmen insanı konuşmaya teşvik ediyordu. ‘’Anlamadım?’’ Karanlık tekrardan konuştu. ‘’Yanlış cevap, cümle bir paradokstu ve doğru cevap ‘Epimenides bir Giritlidir. Cümleyi söyleyen Epimenides’tir.’ olacaktı.’’ ''Hadi yaa...'' Karanlığın cümlesi sonlandığı anda bulunduğu düz ve kaygan zemin aşağı doğru yavaşça harekete geçti. Taban her nefes alışında daha da aşağı iniyor, aşağı indikçe sıcaklığı dayanılmayacak derecede artıyordu. Bu değişimler Stev’i heyecanlandırmış ve nefes alıp verişlerini hızlandırmıştı. Bir yandan nasıl kurtulacağını düşünürken bir yandan da dünyanın merkezine doğru hızla yol alıyordu. Beyni kaynama noktasına geldiğinde kurtuluş için son umudu olan büyüyü yapmaya karar verdi. ‘’Ascendio!’’ Büyünün etkisiyle son sürat fırladı. İlk önce başını son sürat sert bir şeye çarptı, cam kırılmasına benzer bir sesin ardından kendini Mısır’ın kavurucu güneşinde bir tapınağın merdivenlerinde yatarken buldu. İki basamak önünde ise kafalarını hayretle ona çevirmiş olan iki kişi oturuyordu. Görüşü çarpmanın etkisiyle olsa gerek bulanıktı ve suratları seçmekte zorlanmıştı. Netleştiğinde ise yüzlerindeki merak duysuyla birlikte, kendini Carmen ve Rinuel’in karşısında buldu. Soru sormalarına fırsat bırakmadan konuştu. ‘’Buraya nasıl geldiğimi ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Eee nereden başlıyoruz?’’ Tapınağı işaret ederek: ‘’Sanırım buradan! Ah ben daha yeni ordaydım inanın bana içerisi çok boğucu!’’
Carmen Banderas
Carmen Banderas
Melez, Tütün Fabrikası Çalışanı, Zümrüdüanka Yoldaşlığı Üyesi
Melez, Tütün Fabrikası Çalışanı, Zümrüdüanka Yoldaşlığı Üyesi
Mesaj Sayısı : 33
Kayıt Tarihi : 29/04/12

Zarasha'nın Kitabı Empty Geri: Zarasha'nın Kitabı

Cuma Haz. 22, 2012 8:51 pm
Güneşin yakıcılığının vücudun neredeyse her yerinden yavaş yavaş süzülen ter damlaları sayesinde fevkalade anlaşılabildiği sıradan bir Londra günüydü. Genç kız, pek çok cadı ve büyücüden katbekat fazla yararlı olduğu Zümrüdüanka Yoldaşlığı için önemli günlerden birine hazırlanmak için erkenden kalkmıştı. Sabahın nispeten serinletici rüzgârı, her sabah açtığı pencereden içeri dolmuştu Fransız tipi dantel tülünü dalgalandırarak. Fakat bu cılız esinti, tek başına yaşadığı küçük dairesine hakim olan "tek başınalık" hissini dağıtmaya yetmiyordu elbette. Didişmenin bir anlamı olmadığını çok önce fark etmiş olan Carmen ve yıllardır alıştığı yalnızlık, çok iyi birer arkadaş olmuşlardı birbirlerine. Günlerinin çoğunu geçirdiği tütün fabrikasındaki basit görevinden kazandığı cüzi miktarda maaşın büyük bir kısmını bu tek odalı dairesinin kirasına ödüyor, ev giderlerinden ve aldığı birkaç kitaptan artan parayı batmayacağına güvendiği ünlü bir bankada saklıyordu. Bakmakla yükümlü olduğu tek bir akrabası yahut bir ailesi olmamasına rağmen bankada para biriktirmesine bir anlam veremiyordu bazen kendisi de. Kimin geleceğini kurtarmaya çalışıyordu ki, kapının önünde beslediği sokak kedisinin mi? "Peh," sesine benzer alaycı bir gülümseme döküldü dudaklarından. Çoğu yaşıtının acınası bulacağı yaşantısının zavallıca her ayrıntısını seviyordu işte. Anne babasının abartılı baskıcı tavırlarından beş yıl önce kurtulmuş olmanın sağladığı rahatlama duygusunu da seviyordu. Hatta öylesine bıkmıştı ki eski yaşantısından, ebeveynlerini kaybettiği için gözyaşı dökmemesinin yanında, pek bir üzüntü de duymamıştı. Hissettiği tek duygu bencilce bir rahatlamaydı, tanıdıkların "üzücü kayıp" olarak tanımladıkları ölümler, Carmen için "beklenmedik kurtuluş" olmuştu.

On dört yaşının verdiği uçarılıkla yanlış kararlar vermemiş de değildi tabii. Fakat zaman onu çabuk olgunlaşmaya zorlamıştı. Çok düşmüştü, o kadar çok düşmüştü ki düştüğü kadar hızlı kalkmak onda bir reflekse dönüşmüştü. Sevindirici ki, son bir buçuk yıldır düzenli yürüttüğü bir hayatı vardı. İspanya'dan çıkmak zor olmuştu onun için. Fakat bu, İngiltere'de çalışma ve yaşama izni alması ile kıyaslandığında devede kulak gibi kalıyordu. Fakat tanıştığı yaşlı bir adam, sahi adı neydi onun, tüm bu izinlerin alınma süresini olabildiğince kısaltmış, karşılık olarak da kendi tütün fabrikasında düşük bir maaşla çalışmasını istemişti. Reddedecek lükse sahip olmayan genç kız, buradaki yaşamın ne kadar pahalı olduğundan habersiz tamam demişti teklife. Pekala, sizin için bir işçi olarak çalışacağım. İspanya'da yaptığım da bundan farklı değildi zaten. İspanya'daki hayatının aksine burada "öksüz çingene" olarak anılmayacaktı en azından. Birbirinden yakışıklı genç beyefendilere bölüştürmekten bıktığı kalbi de tamamlanırdı belki İngiltere'de.

Tamamlanmıştı da. İngiltere'deki ikinci yılını doldurmak üzereydi fakat eski, uçarı Carmen'den eser yoktu. Eski döküntü hayatıyla beraber onu da terk etmişti. Nispeten mutluydu burada, en azıdan bir işe yarıyordu. Tarihi çok eskilere dayanan Zümrüdüanka Yoldaşlığı'na katılmak ve başkanın güvenini kazanmak bu sıkıntılı hayatını monotonluktan kurtaran tek aktiviteydi. Patronundan izin almak da çok kolaydı tabii onun gibi bir yetenek için. Bugün bana izin vereceksin. "Bugün sana izin veriyorum Carmen." İşte bu kadar kolaydı. İnsanların zihinlerini kontrol etmek, eşyaları hareket ettirmek kadar kolaydı onun için.

Dişlerini fırçalamayı tamamladı. Avcuyla ağzına götürdüğü su ile çalkaladı ağzını ve köpüğü tükürdü. Şimdi hazırdı işte, evden çıkabilirdi. Rahat ayakkabılarını ayağına, beyaz renkli bir kabanı da sırtına geçirdi. Mısır'ın çöllerinde rüzgârın Londra sokaklarındaki gibi anlayışlı davranacağını hiç sanmıyordu. Gerekirse kum fırtınalarından korunmak için tedbirli olmalıydı. Her zaman yaptığı gibi yürüyerek vardı Steven'la buluşma yerine. Daha önce defalarca yaşadığı cisimlenme deneyimine bir kez daha merhaba dedi ve yanında Steven olmaksızın Rinuel'in yanında bitti. "Steven nerede?" Tam da bu sırada tapınağın önünde beliren yoldaşlık üyesi, neden geç geldiğinin hesabını şimdi vermeyeceğini ima ederek tapınak hakkında olumsuz yorumlarda bulundu. Şevkinin kırılmasına izin vermeyen genç kız, yüreği cesaret dolu bir şekilde tapınağa doğru ilerledi yanında iki yakışıklı beyefendi ile birlikte. Beyaz kabanını sırt çantasına tıkmıştı şimdilik.
Rinuel Aqula
Rinuel Aqula
Zümrüdüanka Yoldaşlığı Başkanı
Zümrüdüanka Yoldaşlığı Başkanı
Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 12/06/12

Zarasha'nın Kitabı Empty Geri: Zarasha'nın Kitabı

C.tesi Haz. 23, 2012 4:24 pm
Carmen’in ortaya çıkmasından fazla zaman geçmeden kapıda beliren Steven’e şaşkınlıkla bakan büyücü adamın septirmiş olabileceğini düşünerek girişe yöneldi. Gerçi o septirdiyse Carmen niye yanı başında belirmişti merak uyandırıcı bir durumdu bu. Kapının önünde durduğu anda vücudunda hissettiği bir gariplik üzerine kaşlarını çattı. Sanki yapış yapış bir şey bedenini sarmış rahat hareket etmesini engelliyordu. Tılsım profesörünün söylediği boğuculuk muydu acaba bu? Pek olası değildi. Attığı her bir adım karanlığın içinde yankı buluyor katlanarak geri dönüyordu. Uğursuzluğun diyarına gelmiş olmanın verdiği his ruhunu rahatsız etti. “ İlerlemeye devam edelim millet! “ Zamanın yavaşlığı bile can yakıyordu. Dışarıda olağan akan zamanın kumları burada donmuştu sanki. Loşluğun zifiri karanlığa bıraktığı koridorlarda asasını ışıklandırmasıyla duvarlara yapışmış neme dikkat kesildi. Nefes alışverişlerinin bile çok ses çıkardığı bu ortamda duvara yaklaşarak biraz inceledi. Nemin böylesine bariz olması ilginçti doğrusu her ne kadar mağara içi bile olsa. Fazla oyalanmadan yürümeye devam ettiler. Asalarından sızan az bir ışığın eşliğinde şeytanın inine gider bir hali vardı Rinuelin. Sessizlik kulakları yırtan bir tonda vücuduna baskı yaparken kaşlarını çatmış tüm huzursuzluğunu atmaya çalışıyordu. Zarasha böyle bir büyüyü neden yapmıştı acaba? Karanlık büyüyü çağrıştıran hislerini es geçmeye çalışarak Merlin’in öğrencisinin farklı teknikleri olabileceğini anladı. Peki gerçekten bu hissettikleri sihir miydi? En az kanında dolaşan güç kadar gerçekti! İşin tek iyi yanı sıcağı geride bırakmış hafif bir esintiyi kucaklamışlardı artık. Hoş tüylerini dalgalandıran esinti bile içini bir tuhaf ediyordu ya.

Koridor bittiği zaman geniş bir alana geldiklerinde metrelerce yüksekten sızan azıcık gün ışığı karanlığın filizlerini yok edememiş; sadece bir umut ışığı çakmıştı. Uğursuzluğu def edememiş güce minnetle bakarken alanın büyüklüğü dikkatini çekti. Aynı zamanda nemli duvarlara kazınmış rünlere dikkat kesilirken adımları yavaşça o tarafa yöneldi. “ Duvarlarda bazı rünler var bir çeşit koruma büyüsü gibi. “ Daha yakından inceleyince rünlerin arasında kadim lisanda yazılmış kelimeler gözlerini doldurdu. Normalde bu dili az çok anlamasına rağmen bu sefer hiç bir mana veremediği duvara kazınmış bela kokan nağmeler içinin ürpermesine neden oldu. “ Ayrıca kadim lisanda kelimeler var. Ne dediklerini anlayamadım. Fakat her neyse iyi bir şey olmadığı kesin. “ Gözlerini duvardan alıp etrafı incelerken hiçbir geçiş yeri olmadığını fark etti. Buradan nasıl çıkacaklardı peki? Uzun saçlarını karıştıran büyücü sıkıntı dolu bir iç çekti sanki günlerdir burada olduğunu düşünerek. Güçlü bir savunması olmalıydı. Aşılması zor, mücadele edilmesi güç! “ Bu bölmede bir koruma büyüsü olmalı. Kaynağı bulmalıyız. “ Gözlerini kapatıp düşünmeyi deneyerek zihnindeki ve benliğindeki her türlü negatif güçten kurtulmaya çabaladı. “ Et ve kan bağlıdır birbirine. Öz olmadan beden bir hiçtir sonsuzlukta. Sonsuzluğun içinde gördüklerine aldanma. Öz tam karşındadır aslında. “ Fısıltılar eşliğinde zihnine dolan sözler vücudunu uyuşturur kanını dondururken aniden açtı gözlerini. Bunu bir tek kendisi mi duymuştu acaba? “ Siz de bir şey duydunuz mu az önce? “

Duvarlar sarsılarak belli yerlerden aralanırken tehlikeden uzaklaşmak amacıyla geri çekilmişti Rinuel. Tavandan dökülen tozların kokusuyla katmerlendirilmiş iğrenç bir tat genzine dolduğunda şeytani bir ses dört bir yana dağıldı. Geldikleri yön aniden kapandı, üç noktadan yarı insan yarı yılan yaratıklar fırlayıverdi. “ Lanet olsun! “ Asasını hemen hazır bulunduran büyücü her birine bir tane yaklaşan yaratıklara dikkat kesildi. Normal şartlar altında bunlara meran derdi; ama tenlerindeki anormal parlaklık kafasının karışmasına neden olmuştu. Neydi bunlar şimdi? Az önce duydukları aklına gelince ortalıkta nasıl bir tuhaflığın döndüğünü anlamıştı artık. Et ve kan… Kan büyü olmalıydı ve karşılarındaki şeyler sihrin en güçlü olanıyla yapılmış olmalıydı. Bu durumda güçlü büyülerle karşılık vermesi gerekecekti. Et de duvardaki kadim lisandaki kelimeler olmalıydı, büyüyü var eden anahtar! Fakat onları yok etmek işe yaramayacaktı. Dörtlüğün söylediği gibi işin özü karşısındaydı. Karanlığın, gelen gün ışığyla taçlandırılmış mekanında ilerlemeye devam etmek istiyorsa yapacağı şey bu yaratıkları yok etmekti. “ Bunlar büyüyle oluşturulmuş. Güçlü bir şekilde saldırın! “ O anda üzerine fırlayan dev sürüngenden eğilerek kurtulan yoldaşlık başkanı kuyruğun bedenine çarpmasıyla bir metre kadar geriye fırladı. Acı dolu bir düşüş yaşadığında bildiği küfürleri de sıralamakla meşguldu. Yılan tıslamaları çıkartarak yaklaşan yaratığa karşı asasını doğrultmasıyla haykırması bir oldu. “ Bombarda! “ Atik şeytan yana kaçarak ondan kurtulurken diğerlerinin de amansız bir savaşa girmiş olduğunu fark etti.

Böyle savaşmayalı uzun zaman olmuştu! İstekle ve kanına dolan adrenalinin etkisiyle gülümsedi. Mücadele arzusu arttıkça tapınağın üzerindeki baskısı azaldı. Gücü yükseldikçe asasında hissettiği ihtişam güven verdi benliğine. Meran tekrar üzerine atıldığında hazırlıklıydı bu kez, yana çekilmesiyle birlikte üstüne gelen kuyruktan da eğilerek kurtuldu. Yaratığın savurduğu pençerelerinden de bir boksörün edasıyla sıyrılırken asasından yolladığı ufak büyülerle de ona hamle yaptı. Yine de bu yaptıklarının çok da etkili olmadığının bilincindeydi. Farklı bir şeyler denemesi gerekiyordu. Tekrar üzerine gelen pençelerden sıyrılırken meranın çömelmiş olmasından yararlanarak yaratığın sırtından destek olarak öbür tarafa geçti. Ardından asasını doğrultup haykırdı tekrar. Bir patlama eşliğinde geriye savrulan yarı yılanın çığlıkları duvara çarpmasıyla son bulurken burnundan akan kanı sildi yavaşça. “ Hadi gel bana! “ Bağırmasıyla birlikte doğrulan şeytanın gözlerinin içinde merhamet olmadığını çoktan fark etmişti. Bundan korkacak da değildi. O savaşın oğluydu, hayatı böyle geçmişti zaten. Boynuna dolanan kuyrukla birlikte nefesi gitgide azalan büyücü çaresizce debelendi bir süre. Yaptığı her büyü boşa salınırken bedeni savruldu tekrar. Yerde acı içinde yaklaşmakta olana öfke duyarak inledi. Kararlılıkla çarpılmış bir ifade mizacını yırttığında doğrulttu asasını zamanında öğrendiği bir büyüyü yapmak için. “ Flain Ridae! “ Dört alevden kırbaç asasının ucundan fırladı bir anda. Kuyruk, kollar, beden ve boyun kavranınca mağarayı aydınlatan bir kör edici ışığın altında meranın feryadı yükseldi inceden inceye sızan gün ışığına doğru. Uğursuz bir alevdi bu! Herkes dayanamazdı. Yüzünde dans eden ateşin gölgelerinde bile tekin olmayan bir şeyler vardı. Göz bebeklerine kazınmış ışıltının niteliği şeytandan iyi değildi. Sonunda kavrulan yaratık geriye işe yaramaz bir ceset bırakınca işi bitmişti Rinuelin. Derin bir nefes alarak etrafına baktığında hala süren; ama bitmek üzere olan bir savaşın izlerini gördü.

Steven Richardson
Steven Richardson
Tılsım Profesörü
Tılsım Profesörü
Mesaj Sayısı : 54
Kayıt Tarihi : 16/06/12

Zarasha'nın Kitabı Empty Geri: Zarasha'nın Kitabı

Ptsi Haz. 25, 2012 10:17 am
    Ciyaklama sesleri ve birden ortaya çıkan şu garip şekiller… Oh gerçektende bu yet fazla garip, başa gelen çekilir demişler ama değil mi? Gayette haklayabilirdi Steven bunlardan birini. Yaratık uzun kuyruğunu zalimce ona sallarken az farkla yana yanmıştı. ‘’Huh! Çok acelecisin bebeğim! Dur da biraz eğlenelim ahahaha! Eminimi bu sana çok yakışacak! Anteoculatia!’’ Asasını doğrulttuğu yaratığın uzun saçları birden uzun boğnuzlar haline. Perdeli elini saçına götürdü. Beklediği yumuşak şeyler yerine daha sert ve sivri şeylerle karşılaşınca yüzünde çok komik bir şaşırma ifadesi belirdi. Tabii yaratık ta akıllıydı firsatları değerlendiriyor. Şimdi şaşırma sırası Steven’daydı. Yaratık kafasını öne doğru eğip, boynuzlarıyla Steven’i nişan almıştı ve son sürat koşuyordu. ‘’Ups!’’ Ne yapması gerektiğini düşünürken boynuz her an daha yakınlaşıyordu. Son aklına birden İspanyada izlediği bir matadorun hareketleri gelmişti. Çok alaycı ve komik bulmuştu. Tam onun tarzıydı. Nitekim boynuzlarla buluşmadan saliseler önce kıvrak bir hareketle kenarı çekildi. Canavar ise son sürat duvara doğru gidiyordu boynuzlar görüşürünü kapatıyor olmalıydı. Sonuç, son sürat duvara girmişti. Son anda fark etmiş olacak ki yavaşlamak için zıpladı. Fakat bu onun yerden birkaç metre daha yukarıya çivilenmesine neden oldu.

    Alaycı adımlar ve yüzünde müşvik bir gülümsemeyle yaratığın yanına gittiğinde hala canlı olduğunu ve kurtulmak için debelendiğini gördü. ‘’Ah cici yılancık noldu sana?’’ Yaratığın cevabı kuyruğun sinirle Steven’a savurmak oldu. Ne yazık ki yetişmiyordu her seferinde yarım metreyle ıskalıyordu. ‘’Aaa, sakın ol yahu! Ne güzel muhabbet ediyoruz şurada! Dur seni oradan indireyim. Calvorio!’’ Yaratığın başındaki boynuzlar birden yok olunca dengesini toplayamadı ve olanca ağırlığıyla kafasının üstüne yığıldı. Şimdi baygın görünüyordu. O zaman Steven aslında onun aslında ne kadar güzel olduğunu fark etti. Yüzünde sinirli olmadığı zamanlar eşsiz bir güzellik vardı ve cildi yıldızlar gibi parlıyordu. Bu güzelliği yok etmek haksızlık olurdu. Sessizce yapacağı bir iki büyü onu evinde süs olarak kullanabileceği bir obje haline getirebilirdi. Yapacaktı da. ‘’ Duro!’’ Şimdi bir daha asla kıpırdayamayacakmış gibi görünüyordu fakat bir evde süs olması için fazlaca büyüktü bir büyü bu sorunu da çözebilirdi. ‘’ Diminuendo!’’ Evet şimdi bir cebe sığabilecek kadar küçüktü. Nitekim az sonra Steven’in cebindeki yerini almıştı. Bu objeyi dersinde de kullanabilirdi aslında. Çocuklar için hazırlayacağı birkaç süprizi düşünürken bir anda kulakları sağır eden bir çığlık duyuldu o güçlü ses Carmen’in tarafından geliyordu başını o yöne çevirdiğinde Carmen’in de yaratığı hakladığını gördü peki o zaman çığlık kime aitti? ‘’Carmen ne var orda?’’
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz