- Feodor VasilyevSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 157
Kayıt Tarihi : 16/04/12
Lakap : Valentin var, ikinci adı. Pek kullanmaz.
Feodor
Ptsi Nis. 16, 2012 10:02 pm
İstenilen bina; Selfier
Kısaca karakteristik özellikler; Sakinliği aldatıcı olabilse de en az yetiştiği iklim kadar sert bir karaktere sahip Feodor. Tamamen duygusuz olduğunu söylemek yalan olur, ancak mantığı her daim duygularının önüne geçmeyi başarmıştır. Çevresindeki pek çok insandan zeki olduğunun bilincinde oluşu kişiliğini haklı bir kibirle donatmaktadır. Çevresinde fazla insan yoktur ve kendisine bahşedilen bu yalnızlığı lütuf olarak görür, zira insanlara katlanma konusunda yetenekli olduğu söylenemez. Bunun sebebi uyuşturucu bağımlısı ebeveynleri dışında çocukken kimseyle sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirmemiş olmasıdır şüphesiz. O dokuz yaşındayken aşırı dozdan ölmüş olan babasının kendinden nefret ettiğini düşünmüştür çoğu zaman, her ne kadar aklını yitirmenin eşiğinde olsa da annesinin doğumu ile ilgili anlattıkları da bu gerçeği doğrular niteliktedir. Annesi, babasından altı ay sonra ölmüş ve Feodor, o günden itibaren annesinden dokuz yaş küçük olan teyzesi tarafından yetiştirilmiştir.
İstenilen dönem; V
Örnek RP;
Okunduktan sonra kaldırılırsa sevinirim.
Kısaca karakteristik özellikler; Sakinliği aldatıcı olabilse de en az yetiştiği iklim kadar sert bir karaktere sahip Feodor. Tamamen duygusuz olduğunu söylemek yalan olur, ancak mantığı her daim duygularının önüne geçmeyi başarmıştır. Çevresindeki pek çok insandan zeki olduğunun bilincinde oluşu kişiliğini haklı bir kibirle donatmaktadır. Çevresinde fazla insan yoktur ve kendisine bahşedilen bu yalnızlığı lütuf olarak görür, zira insanlara katlanma konusunda yetenekli olduğu söylenemez. Bunun sebebi uyuşturucu bağımlısı ebeveynleri dışında çocukken kimseyle sağlıklı sosyal ilişkiler geliştirmemiş olmasıdır şüphesiz. O dokuz yaşındayken aşırı dozdan ölmüş olan babasının kendinden nefret ettiğini düşünmüştür çoğu zaman, her ne kadar aklını yitirmenin eşiğinde olsa da annesinin doğumu ile ilgili anlattıkları da bu gerçeği doğrular niteliktedir. Annesi, babasından altı ay sonra ölmüş ve Feodor, o günden itibaren annesinden dokuz yaş küçük olan teyzesi tarafından yetiştirilmiştir.
İstenilen dönem; V
Örnek RP;
Okunduktan sonra kaldırılırsa sevinirim.
- Spoiler:
- Gözleri Britanya sokakları üzerinde dalgın bir eda ile süzülürken hissettikleri geçen senekinden pek de farklı değildi. Buğulu bakışları Londra’yı zapt etmiş binalara umutsuz dışavurumların sezilebileceği göndermelerle rahatsız ederken, birkaç günlüğüne kiraladığı pansiyondaki küçük odasındaki son saatlerini, seyretmekten pek de hoşnut olmadığı manzaranın karşısında harcamayı yeğlemişti. 1011 yılında, herhangi bir aristokrat muggle’ın giyebileceği türden, göze batmayan eteği ve korsesini sıkıca bağladığı büstiyerinde, sihirsel soysuz olanlar tarafından garip algılanabilecek hiçbir detay bulunmuyordu. Bu denli muntazam uyum yakalayabilmek, tahmin edilebileceği gibi her safkan büyücüden beklenemeyen bir ayrıntı olmasına karşın Zgonówna fertlerinin Muggle Bilimleri’ne olan ve pek çok aile tarafından aşırı olarak tanımlanan ilgisi göz önüne alındığında, her ne kadar ailenin en aykırı ferdi olsa bile Zosia’dan beklenilmesi olağan bir olguydu. Genç cadı, vücudunun kusursuz olarak nitelendirilebilecek lâtif hatlarını tüm ihtişamıyla ortaya koyan iki parça kıyafet içinde, bulunuyor olduğu fazlasıyla dağınık, pis ve küçük odadaki perspektife yanlışlıkla düşürülmüş gibiydi. Her zamanki histeria*sından ötürü titremekte olan kemikli ellerinin uzun ince parmakları arasına sıkıştırdığı sigarasından hızlı nefesler çekerken, hiç uyumayan şehre paralize olmuş gözlerini kaçırabildiği anlarda, karşı duvarda asılı olan tahta saatin camdaki aksinden akrep ve yelkovanı gözlüyordu. Ait olmadığı manzaradan bir an önce çıkıp gitme hevesinin yüz hatlarını her geçen dakika biraz daha ele geçirdiği rahatlıkla gözlemlenebilirken, aslında ne için oraya gidiyor olduğunun sorunsalı ile birlikte gelecek cevaplarla yüzleşmesi pek de imkânlı değildi.
Aslında, Zgonówna’ların sadece Gringotts’da bulunan servetinin beşte biri bile, onun hiçbir şey yapmadan tüm ömrünü bu odada geçirmesini rahatlıkla finanse edebilirdi. Nedendir bilinmez, ancak gerek giyim kuşamı, gerek görgüsü, gerekse güzelliği ile bir haftadır kalıyor olduğu kenar mahallelerin birinde terk edilmiş pansiyona tezat bir resim çiziyorsa da, ikinci kattaki küçük, küflü ve eşyalarının tümünü sığdıracak yer olmadığından daima dağınık olan odasından oldukça hoşnuttu, hatta pansiyonun altında bulunan birahanede satılan ucuz ve sulu biradan bile keyif aldığı rahatlıkla söylenebilirdi. Herhangi bir safkanın muhtemel tepkisinin aksine muggleların arasında dolanmak da onu rahatsız eden kimi ayrıntılardan biri olmaktan fazlasıyla uzaktı. Aksine, onların arasındayken, onlar gibi giyinmişken ve biçimlenmek yerine dakikalarca yürümesi gerekliliğini duyumsarken, kendini çok daha iyi hissediyordu. Londra’ya, binmesi gereken trenin tarihinden bir hafta önce gelmiş olması, Britanya’nın alışkın olmadığı iklimi düşünüldüğünde kulağa katlanılmaz gibi gelse de, alışkanlıklarının dışındaki tecrübelerin bu süreyi zevkli kıldığı aşikârdı. Zira Polonya’nın ufak büyücü kasabalarından birinde doğup büyümüş olan kadın, kendisininkine tamamıyla zıt olan dünyayı yakından gözlemleme fırsatına pek az sahip olmuştu. Moda denilen zırvalığı, kadın gibilerin tek bir bilek hareketine eşlik eden en fazla iki kelime ile rahatça halledebildiği işlere onlarca emek verişlerini ve adeta zavallı olarak nitelendirilebilecek durumlarını görmek içler acısı olduğu kadar bilinçlenme açısından gerekliydi de.
Olağanüstü güzellikte parlamakta olan yeşil saçlarıyla pervazın önünde oturan kadın için pencerenin önünden gelen geçeni izlemek, dışarı çıkmaya üşendiği o melankoli anlarındaki en büyük avuntuydu. Her zamanki çocuksuluğunun belirgin coşkusuyla, sokaktan geçmekte olan avam tabaka mensuplarının, fahişelerin, kölelerin ve falcı Çingenelerin yüz ifadelerine hikâyeler yazmak, tüm dertlerinin ve sıkıntılarının uçup gidivermesine sebebiyet vermişti. Yüzsüz bir aristokrat gibi umarsızca onların bu hâlinden keyif almak gibi algılanabilmesi mümkün davranışından, arada sırada lafladığı şarapçı karşı komşusu Luke’a hiç bahsetmemişti. Aslında ona kendi isminden başka herhangi bir şeyden bahsettiğini de hatırlamıyordu. Şarabına ortak olduğu birkaç gece boyunca, ne kadar sarhoş olursa olsun kendisinden faydalanamayacak kadar yaşlı adamın gençliği, vefat eden karısı ve onu hiç aramayan çocukları hakkındaki konuşmalarını defalarca dinlemiş, her seferinde sanki ilk kez duyuyormuşçasına, cilveli bir şefkat gösterisinde bulunmayı ihmal etmemişti. Adamın, aklının başından gitmesine karşın ileri yaşı yüzünden karşı karşıya kaldığı çaresizlik anlarında bocalayışından tarifi mümkün olmayan bir haz duymuş olduğunu inkâr edemezdi. Pekâlâ, yaptığı fahişelik olarak lanse edilebilir olmasına rağmen, erkeklere karşı içine reflekssel olarak yerleşmiş nefretini ve çocuk yaşlarda bekâretinin zorla elinden alınışının yükü altında ezilen egolarını tatmin edebilmesi için bu adi, belki de âcizane olarak nitelendirilebilecek oyunlara ihtiyacı vardı. Şarabı fazla kaçırdığı o ‘sohbet’ anlarının yaşandığı son gecede, anaç bir tavırla beyaz, yumuşak saçlarını okşamaya başladığı yaşlı adamın, Zosia’nın bir süre sonra ensesine ve göğsüne doğru kayan eli nedeniyle, tüm cazibesiyle karşısında oturmakta olan kadına dokunmaktan çekindiğinden yüzünde oluşan çaresiz ifadenin cadıya verdiği haz tarif edebileceğinin çok ötesindeydi. Bir zamanlar, savunmasız, narin bedeniyle nasıl oynandıysa, aynı şekilde savunmasız kalan erkeklerle doyasıya oynamak, bakışlarındaki yakarışlara ve hatta gözyaşlarına şahit olmak istiyordu. Tüm erkeklerden, en çok sevdiğini sandığından bile ölesiye nefret ettiğini, dudaklarını kendininkilerin üzerinde hissettiğinde içine yayılan soğukluk dalgası sayesinde fark etmişti. Pek çok erkeği arzuladığını duyumsamış olmasına karşın tenlerini teninde hissettiğinde eline geçen tek şey tiksinti olmuştu. Biri hariç… Onu hiç tanımıyor olmasına karşın, hayatî önem arz eden kararına burnunu sokma küstahlığını gösterebilmiş Fransız büyücüyle arasındaki çekim, daha önce sadece yanılsamalarını tecrübe ettiğinin aynısıydı. Ona sıkı sıkı sarıldığında gitmesi gerekirken içinde bir çığ gibi yükselmiş, tanımıyor olmasına karşın tüm benliğiyle onun olabilmeyi, kaslı vücudunun en küçük noktasına dâhi nüfuz edebilmeyi, oğlanın maharetli parmaklarının naif bedeni üzerinde gezinmesini deliler gibi arzulamıştı. Hâlâ rüyalarında görmekte olduğu o kusursuz yüz hatlarının sahibiyle birlikte olabilmek umudunu kalbinin bir köşesinde taşıdığındandı, bu pansiyonda ömrünü geçirmektense Agì’nin izini bulabilmek adına Hogwarts’ın soğuk, taş koridorlarına dönme isteği.
Geç kalmış olduğunu fark ederek ufak bir inilti koyuverdiğinde, şehrin mugglelara ait bölümünün içinden son kez, ıslık çala çala geçme istekleri de suya düşerken hızlı bir şekilde tabureden doğruldu. Sigarasını kül tablasında saldırgan bir edayla söndürüşünün ardından kırışmış olan etekliğini, yüzünde okunması muhtemel bir hoşnutsuzluk ifadesiyle alelacele düzeltti. Hırçın görüntüsü dişi yönünü açığa vurduğundan çok daha cezp edici görünmesine neden oluyordu. Bir hafta sonunda, odada bulunan ve giysilerinin anca bir çeyreğini almayı başarabilmiş eski dolabın en kuytu noktasına sakladığı asasını ve cüppesini çıkararak hızlıca hazırlandı. Hemen her şeyi, ufak bir asa hareketiyle toplanıvermiş görünmesine karşın, Zosia hâlâ bir şeyler aramaktaydı. Yatağın altını, dolabını, rafları ve odada bulunan âcizane durumdaki iki etajerin çekmecelerini hışımla ararken bir yandan da anadilinde küfürler savurmaktan çekinmiyordu. Sinirlendiği için gerilen yüz hatları ve incelen dudakları ile saldırıya hazır bir kedi gibi, mavi, kocaman gözleriyle odayı tararken, gözleri hâki rengindeki, çöpten farksız görünen kumaş parçasıyla buluştuğunda rahatladı. Herhangi bir yolu bulamama ihtimaline karşı abisine yaptırdığı ve onu direk dokuz üççeyrek peronunun on metre ötesindeki tuvaletlerden birine götürecek anahtardı bu. Sakinleşebilmek adına maharetli parmakları alnını ovalarken derin birkaç nefes alması gerekti. Biraz olsun kendine geldiğinde kumaş parçasına tutunan kadın, o civarda emsali görülmemiş bir şekilde, göz açıp kapayıncaya dek kayıplara karışıvermişti.
Yerin ayaklarının altından kaymasıyla bavulunu zapt etmesi fazlasıyla zorlaşsa da şikâyet edecek durumu kalmamıştı. Ayakları, pansiyonun kirli döşemesinden ayrılıp, istasyondaki lavabonun fayansları üzerinde tekrar belirdiğinde istemsizce sendeledi. Seslere bakılırsa içeride pek çok insan bulunmaktaydı ve tuvalete girmemiş olmasına karşın hem de elinde bavulla çıkan bir Polonyalı gördüklerinde pek hoş karşılayacaklarını sanmıyordu. Saati olmadığını fark ettiğinde içinden okkalı bir küfür savurarak, tuvaletin tahta kapısını hızlıca açtı. Tahmin ettiği gibi, orada bulunan altı aristokrat muggle, şık giyimli olmasına karşın elinde bavulla tuvalete girebilecek kadar ahmak ve eşyalarına bakacak bir hizmetli tutamayacak kadar avam olarak gördükleri kadını küçümser bakışlarla incelerken hepsine locomotor mortiis uygulayıp hâllerini izlemenin ne kadar eğlenceli olacağını düşünse de üstelemedi. Dokuz ile onuncu peronlar arasındaki kalın, tuğla sütuna doğru ilerlerken, bunu ilk yapması söylendiğinde kendisiyle dalga geçiliyor olduğunu düşünüp çattığı Lance geldi aklına. Ah… Ondan da ilk öpüşmeye dek hoşlandığını sanmış, ancak hislerinin koca bir boşluktan ibaret olduğunu fark ettiğinde başından savabilmek için türlü bahaneler üretmek zorunda kalmıştı. Sonunda lezbiyen olduğuna ikna edebildiğini sanıyordu ki, bir şekilde bu dönem onu Agì ile görürse, başından savmak için ne gibi bir bahane üretmesi gerekeceğini düşünme ile uğraşmak istemiyordu. Gerçekten, acaba onunla görüşebilecek miydi? İçini kaplayan heyecan dalgasına daha fazla karşı koyamayacağını bildiğinden, genç büyücüyü görebilme umuduyla geçide yöneldi. Oradaydı işte, tüm ihtişamıyla gözünün önündeydi Hogwarts treni, yine. Neredeyse geç kalıyor olduğunu fark etmesi de pek uzun sürmemişti. Tuvalette oyalanmadığı için kendini tebrik ederken ve aylak aylak vagonlara bakınırken tanıdık bir siluet ile buluştu gözleri… Bu bir yanılsama mıydı? Hayır… Gecenin o vakti bile muhteşem güzellikte görünen saçları, geniş omuzları, güçlü vücudu… Başkası olamayacağından adı gibi emin, hızlı adımlarla Agì olduğunu düşündüğü adama yaklaştı. Her adımında o olduğuna biraz daha ikna olduğundan yanı başına geldiğinde klasik olarak omzuna dokunup selam vermektense, heyecandan titreyen elleriyle, çocuğun kusursuz hatlara sahip yüzüne özenle yerleştirilmiş gözlerini örtüverdi.
- CyrilYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 160
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Feodor
Salı Nis. 17, 2012 2:24 pm
Rütbe verildi.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz