leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ziyafet!

+18
Bellatrix De'phell
Damian McGlazy
Chica V. Fuks
Rachelle Jeseven
Toro Vikingreisi
Priscilla Derichs
Rose Weasley
Wladsylaw Wojcieszak
Floja Feodora
Aidan Wandhunt
Ulfhedin Faborg
Scorpius Malfoy
Berthé A. Glamour
Albus Severus Potter
James Potter
Prurient V De'Phell
Ra'asiel S. V. d'Orléans
Vladimir Vyacheslav
22 posters
Aşağa gitmek
Vladimir Vyacheslav
Vladimir Vyacheslav
Yönetici, Konsey Başkanı
Yönetici, Konsey Başkanı
Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12

Ziyafet! Empty Ziyafet!

Cuma Nis. 27, 2012 5:30 pm
    Geniş ve ihtişamlı odasının boydan boya camlarını yavaşça açtı. İçeriye dolan güneş gözlerini kısmasına neden olmuştu. Kendinden emin bir şekilde ellerini camın iki yamacına koydu ve eski, tahtadan cama yaslandı. Bir gün daha başlıyordu işte. Etraf henüz yeni aydınlanıyordu; ama havada ilginç bir kasvet vardı. Bulutlar bir çığ gibi gökyüzüne dökülmüşlerdi. Günlerdir yağan yağmur yüzünden tüm zemin ıslaktı. Vladimir’in odasının tam karşısındaki çınarsa hayata küsmüş, ilkbaharda yemyeşil olan tüm yapraklarını dökmüştü. Belki o da yaşananlar yüzünden dargındı ona. Etrafına bakınmaya devam etti. Güneş e kadar etrafı aydınlatmaya çalışsa da tipi şeklindeki kar bunu engellemeye yetiyordu. Bugün önemli bir gündü aslında. Yeni bir döneme geçiş yapılacaktı üstüne üstlük bu, konsey başkanlığı görevinin ilk senesi olacaktı. Bir yandan geçen sene ki konsey başkanının görevinden istifası sebebiyle bir yıl erken başkan oluşu, bir yandan da geçen seneki temsilciliğini yeni birine bırakacak olması işleri zorlaştırmıştı; lakin tez vakitte bunları hallettiğinden bir nebze de olsa rahattı. Yine de hala var olan fırtınalar onu bitiriyordu. İçindeki tedirginliğin kaynağı yaşanmış olan ve yaşanacaklardandı. Henüz okul açılmamışken bile, melezlerin korkusuzca saldırıları sonucunda psikolojik olarak birçok öğrenci dehşete ve endişeye düşmüştü. Bunlarla nasıl baş edeceğini bilemiyordu. Yine de bir Leondier olduğunu hatırlattı kendine. Sorunlara karşı nasıl göğüs gerdiğini ve kudretinin akan kanlarda aktığını hatırlattı. Bu, çatık kaşlarının altındaki ciddi bakışlarını harekete geçiren ve kendisine kim olduğunu hatırlatmaya da yetmişti…

    Okulun açılışında, genelde yüzler gülerdi; lakin bu sene kendisi dahil birçok kişinin yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bu okula uğursuz geldiği düşüncesi, birçok beyinde raks ettiğinden emindi. Boğazına takılan düğümle zorla yutkundu. Belini dikleştirerek camı kapadı hışımla. Hemen yeni edindiği siyah, cübbesini üzerine geçirdi. Eğer herhangi bir sorun yaşanmamış olsaydı, bu dönem ihtişamlı bir partiyle beraber büyücü ve cadıları yeni döneme hazırlamayı planlıyordu; lakin şansına küstü. Bu elbise kendisini korkunç gösteriyordu adeta. Kara ve bir erkeğe göre uzun saçlarını taradı. Yavaşça aynaya doğru ilerledi. Kendini yavaş yavaş inceledi. Bedeninin cübbe içindeki şekline göz gezdirdi. Her ihtimali göz önünde bulundurarak asasını cübbesindeki yere yerleştirdi. Aynanın karşısından ayrılmadan önce, zihninde belirginleşen yeni düşüncelerin konusuysa, konsey üyeleriyle yapacak toplantıda tartışılacak ve içinde güvenliğin de bulunduğu birkaç konuydu…
    Odasında bir süre daha geçirdikten sonra kapısını yavaşça açtı ve ahşap merdivenlerden yavaşça indi. Etrafta bir iki büyücü dışında kimse yoktu. Herkes balo salonunda olmalıydı. Kapıya geldiğinde son kez derin bir nefes aldı. Ve pozitif düşünmeye kendini zorladı. Her şeyin güzel olmasını diliyordu. Biraz melankolik biraz da heyecanlı ağır ahşap kapıyı açtı. İçerisi öğrenciler ve profesörlerle doluydu. Sakince derin bir nefes aldı ve içeriye doğru ilerledi. Tüm gözler ona doğru çevrilmişti. Profesörlerin bulunduğu platforma doğru ilerledi. İçerideki nahoş hava, sinirine dokunsa da bu havaya hemen adapte oldu. Öğrencilerin yüzündeki endişeyi okuyuncaysa konuşmasına başlamak için herkese öncelikle iyi dileklerini sundu. ‘’Öncelikle hepiniz hoş geldiniz!’’ tüm salon pür dikkat yeni müdürlerini izliyordu. Yeni büyücülerse olaylardan bir haber, merakla onu inceliyorlardı. ‘’Yeni gelen büyücülerin mutluluğunu ve heyecanını anlayabiliyorum. Heyecanlanacak veya endişelenecek bir şey yok. Buradaki huzurunuz ve güvenliğiniz için her şeyi yapacağımdan emin olabilirsiniz.’’

    Kelimeleri hazmedenler biraz da olsa rahatlamış gibiydiler. Gözleri tüm salonda gezinirken devam etti. ‘’Öncelikle, okulun açılmasından evvel kampta yaşadığımız tatsız olay için her birinizden özür diliyoruz. Bizleri nasıl bulduklarını ve bunun gibi birçok soru işaretinin cevabını araştırdığımızdan; gerekli önlemleri alacağımızdan emin olabilirsiniz.’’ Demesiyle, endişenin çoğu öğrencide huzura döndüğünü fark etti. Birkaç fısıltının gürültüsü siniri bozunca ellerini iki yana açtı ve sessiz olmalarını işaret etti onlara. Akabinde konuşmasına devam etti. ‘’Sözlerimi tamamlamadan önce, size konseydeki yeni Leondier temsilcimizi tanıtmak istiyorum,’’ dedi ve bedeni biraz sağa döndürdü ve konsey üyelerinin bulunduğu masada Marlon’u seçti gözleri. Kendisini yanına çağırırken, devam etti. ‘’Marlon Blackwood. Bizi kırmayıp, bu teklifi kabul ettiğin için minnettarız; diğer üyelerle bu işi en iyi senin yapacağından kuşkumuz yok, bizim yüzümüzü kara çıkarmayacağından da eminim eski dostum.’’ Omzunu ovduktan sonra profesörün öğrencileri selamlamasının akabinde dudaklarını konsey masasındaki yerini almadan önce araladı. ‘’Bu sene düşündüğünüzden daha güçlü bir Orenthia var. Yeni okul dönemimiz hayırlı olsun! Ziyafet başlasın!’’ demesiyle büyük bir gürültüyle alkışlar yükseldi. Vladimir’in işaretiyle büyük ziyafet masalarda dolanmaya başladı. Herkesin yemeklere yumulmasından önce, büyük bir detayı kaçırdığını fark ederek söze tekrar başladı Konsey Başkanı. . ‘’Talihsiz saldırıda yaşamlarını kaybeden arkadaşlarımızı unuttuğumuzu sanmayın; ziyafetin ardından bir tören yapılacak ve küçük de olsa, cesurca savaşmalarına duyduğumuz minnettarlığı gösterebiliriz. Hemen sonra, klasik maskeli balomuz düzenlenecek, fakat buna hazır olmayanlar için katılım opsiyoneldir; planlarımız buna rağmen aksamadı. Unutmadan, baloda bir sürprizimiz olacak, hazırlıklı olun. Melezler, kedere düşmemizi istiyor ve biz onlara istediklerini vermeyeceğiz! Ölenleri hatırlayalım, fakat bunun bizi söndürmesine izin veremeyiz!’’ Elini çırpmasıyla onaylayan mırıldanmalar kesilmiş ve hüzünle gülümseyen yüzler belirgin bir mutlulukla tekrar tabaklarına döndü. Orenthia her zamanki gibi, hiçbir şeyinden taviz vermeyecekti.


bakınız:
Ra'asiel S. V. d'Orléans
Ra'asiel S. V. d'Orléans
Slytherin III. Sınıf
Slytherin III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 41
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 31
Nerden : Ben bilmem beyim bilir u.u

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 9:56 am
Kraliçe, yatağın altına girmiş sessizce bekliyordu. Acı çekmediği belliydi ama arada bir sanki korkmuş gibi bağırarak Markiz'i çağırıyordu. O gelip başını okşayınca susuyordu. Son susuşun ardından Ra'asiel'in yüzü değişti. Bunu ilk defa yaşamıyordu ama insan sevdiklerini yitirmeye de bir türlü alışamıyordu. Temizliğe ara veren hizmetkar, kendince onu avutmaya çalıştı. "Üzülmeyin hanımefendi, hepimiz öleceğiz." Aslında hiçbir şey söylemeseydi daha iyi ederdi ama devam etti. "Talihli hayvanmış, hiç aç açıkta kalmadı, herkes sevdi onu." Susmasını söylemedi genç Markiz. Kraliçe artık halıya çişini kaçırmayacaktı. Koynunda uyuduğu Ra'asiel'in çarşafları eskisi kadar sık değiştirilmeyecekti. Özel eşyalarının durduğu tuvaletin kapısı kapalı tutulacaktı. Mutfakta her gün onun için köfte pişirilmeyecekti. Ra'asiel'in merdivenlerden çıkışını duyup odasının kapısında beklemeyecek, üzüntüsünü bakışlarıyla paylaşmayacaktı. O ders çalışırken kitaplarının üzerine oturmayacaktı. Sabahları kahvesini içtikten sonra hala yemeği verilmemişse bacağını ısırmayacaktı. Kraliçe artık yoktu. Yokluğu, varlığından daha büyük bir yer kaplayacaktı. Böyle olacağını tecrübeleriyle biliyordu Ra'asiel. Çizmeli Kedi'yi kaybettiğinde de farklı duygular içinde değildi. Onun sonunun yaklaştığını da anlamış, kendini olacaklara hazırlamıştı. O kadar ağzının tadını bilen kedi, son zamanlarda yemek yemiyor, önündeki bir tabak dolusu ciğere boş boş bakıyordu. Çizmeli, sağlık sorunlarına rağmen şen şakrak bir kediydi. Belinde bir sorun vardı. Felç geçirmiş ya da beli kırılmış olmalıydı. Kedi olmasına rağmen pek konfor aramaz, diğerleri gibi yanlış bir şey yaptığında utanmazdı. Severken aşka gelip ısırır, sonra da canı yandı diye ısırdığı kişiye kızardı. Çizmeli çapkının tekiydi. Nitekim son dakikalarını yaşarken de bu huyundan vazgeçmemişti. O son gece Ra'asiel, Çizmeli'yi balkona yatırmıştı. En sevdiği sabahlığını üstüne örtmüştü. Aklı ondaydı. Kaçacağını düşünerek sık sık kontrol etmişti. Kediler sonlarının yaklaştığını hissedince evi terk eder, tenha bir yerde tek başlarına ölürlerdi. Ama Çizmeli hiçbir yere gitmemişti. Ra'asiel onun katılaşmış bedenini yağ sandığına yerleştirirken epeyce zorlanmıştı. Tüyleri ıslaktı. Spermleri vücuduna bulaşmıştı. 'Ölüm döşeğindeyken bile dişi kedilere laf atmaktan geri kalmamış'tı.

Kedilerle yaşamaya alışkın olduğu gibi onlardan ayrılmaya da alıştırmıştı kendini genç kız. Zaten bu yüzden, körü körüne bağlanıp 'ayrılık vakti' geldiği zaman kahrolmamak için Orenthia'ya giderken asla götürmezdi kedilerini. Ne kötüydü, kedisi Kraliçe'yi tam da okula gitmeden önce kaybetmişti ve bunun acısı ile nasıl başedeceğini bilmiyordu. En azından Orenthie yolculuğuna gitmek için bir günü daha olsaydı, tek bir gün; o zaman evde kalıp bir müddet acısını yaşayabilir, toparlanabilirdi. Şimdi bir yolculuğa çıkmak zor olacaktı onun için. Eşyalarını toplarken bir Fransız gibi güçlü olmaya çalışıyordu. Ağlamak asla onun gibi asil bir markize göre bir şey değildi. Normal kıyafetlerini özel hizmetçisine toplatırken, büyülü eşyalarını kendisi topladı. Kitapları, cüppesi, büyülü şeylerini ufak bir büyü yardımı ile valizine dizdi tek tek. Muggle dünyasına ait büyük, tekerlekli valizlerini ve büyük, beyaz işlemeli güzel sandığını hizmetkarlar arabaya taşırken Ra'asiel de anne ve babasıyla vedalaştı. Mesafeli bir vedaydı bu; sarılma yoktu, öpüşme yoktu, hatta sizi özleyeceğim yahut sizi seviyorum tarzı bir cümle bile yoktu. Sadece "Hoşçakalın Marki." demişti babasına. Annesine ise "Hoşçakalın." demişti aynı şekilde. Ablası ve ağabeyi ile vedalaşma gereği bile duymamıştı, zaten bunun için büyük salona inmemiş olmalarına bakılırsa onlar da buna gerek görmemişti. Tipik Fransız soylularıydı onlar. Koyu sepya renginde İngiliz marka Bentley arabasının arka koltuğuna yerleşirken son kez görkemli d'Orléans Şatosu'na baktı. Onun yavaş yavaş geride kalışını izledi. Evdeki çalışanlara göre İtalya'daki özel bir okula yatılı gidiyordu. Uçmaktan korktuğu için treni tercih ediyordu. Gerçeği bilmemeleri bir skandalı önlemesi amacıyla iyiydi. Bu akşam üstü okula varmış olurdu. Yarın da ziyafet vardı. İster istemez gülümsediğini hissetti. Açıkçası okula gitmek, onu sandığından daha fazla sevindiriyordu. Kendi ailesinin yanındkai soğukluk, artık tatmin etmiyordu onu. Bu soğukluğun olması gereken olduğunu sanması ise ona öğretilendi.

Ertesi gün, okuldaydı. Yatakhanedeki yerine yerleşmiş, yatağının altına özel bir muska koymuştu bile. İlk iki seneden farklı hiçbir şey yoktu. Şimdi ziyafet için hazırlanmalıydı. içeri girince sıcacık bir havayla çevrildiğini hissetti, çiçeklerin, iyi çamaşırların, etlerin, mantarların kokusunun karışımı olan bir sıcacık havayla. Tavana büyüyle asılmış mumların alevleri gümüş çanlara doğru uzanıyordu; küçük küçük yüzeylere bölünmüş, donuk bir buğuyla kaplı kristaller, soluk ışık çizgileri yolluyorlardı birbirlerine; çiçek demetleri, masanın uzunluğunca bir çizgi halindeydi, geniş kenarlı tabaklarda, piskopos başlığı şekline sokulmuş peçeteler vardı, her peçetenin kıvrımı arasında da yumurta biçimi bir ufak ekmek duruyordu. Istakozların kırmızı ayaklan, tabakları aşıyordu; sepetlerde kocaman meyveleri yosunlar üzerine, üst üste dizmişlerdi; bıldırcınların tüyleri üzerindeydi, buğular çıkıyordu. Gidip Selfier masasına oturdu. "Profesör Vyacheslav henüz ortalıkta yok mu? Umarım uzun süre beklemek zorunda kalmayız. Açıkçası şu tantana biran önce bitsin istiyorum." dedi sakince. Aynı anda gözleri Merier masasına kaydı ve Aidan'ı bulmaya çalıştı. Onun yüzünü kapatan sarı perçemlerini görünce ise, ona hiç bakmamış gibi başını çevirdi. Aynı anda Profesör Vyacheslav da gelmişti. Onun konuşmasını ilgiden uzak bir merakla dinledi. KAmptan mı bahsediyordu? Kampa gitmekten vazgeçmesi büyük bir şanstı aslında. Eh, bundan sonra da bu tür etkinlikler yapılmazdı herhalde. Orenthia'nın hala tehlikede olduğunun açık bir göstergesiydi bu. Gerçi De Vriesler gerçekten ahmak olmalılardı. Yani, hangi karanlık oluşum kalkıp bir avuç çocukla uğraşırdı? Zamanında Hogwarts'da da aynısı olmuştu ama açıkçası onlar da bir grup ahmaktı Ra'asiel'e göre. Boyunda adamlarla karşı karşıya gelmekten korktukları için henüz çocuk olan öğrencilere dalaşmak da neydi? Saçmalık. İçine büyük bir öfkenin yayıldığını hissetti. Akabinde ise yeni Leondier temsilcisini gördüler. Çoğu kişinin aksine alkışlamadı. Onun yerine gözlerini devirip sınıf arkadaşlarına baktı. "Aman ne hoş!" diye söylendi alçamk bir sesle. Ve Profesörün son sözleri... Sanırım en çok gaza gelen Merierlerdi. Sonuç olarak onlar eski binalardan biri olan Gryffindor'un devamı sayılırlardı ve bu tarz şeylerde en öne atılanlar onlar oluyordu her zaman. Konuşma bitti. "Sonunda!" dedi ve tekrar arkadaşlarına döndü. "Ee, ne yapıyoruz? Sakin sakin yemeklerimizi yiyip eğlenmeyeceğiz değil mi?"
Prurient V De'Phell
Prurient V De'Phell
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 10:31 am
    Cadının düşüncelerinden kendini soyutlayıp gerçek hayata dönmesi biraz zaman almıştı. Komaprtımandaki sükunet fazlasıyla canını sıkıyordu fakat bunun aksi için pek de çaba sarf edemiyordu. Scorpius'un yüzüne bakmaya cesareti kalmamıştı. Bütün o inadı yüzünden kendi kazdığı kuyuya düşeceğinden emindi. Prurient başkaları için kendini feda etmeyecek bir kızdı ve büyücü bunun bilincinde bir tavırla konuya yaklaşsaydı eğer, cadıya nasıl minnet duyacağını düşünmesi gerekirdi. Fakat Scorpius her zaman olduğu gibi nefretini ön planda tutup, Potterları nasıl alt edeceğini düşünmekteydi. Sessizliğini koruyup okula yaklaşırken içindeki baskıyı ortadan kaldırmaya çalıştı. En azından yemekte düşünmeye ara verip, herkesin hatırladığı cezbedici cadı olarak masaya oturmak istiyordu. Her zaman olduğu gibi acımasızca insanlara dalaşacak, istediği gibi dikkat çekip sonrasında ortadan kaybolacaktı. Ne var ki sürekli yüzünü gördüğü Scorpius'un yanındayken bunun pek de mümkünatı olmuyordu. Görkemli şato büyücünün yanındayken pek de ilgi çekici değildi cadı için. Okula dönüşünün ya da son senesi oluşunun hiç bir şey ifade etmediği akşamda diğer öğrenciler gibi kendisi de oldukça asık suratlıydı, tek fark cadı için bunun sebebi kamp alanında yaşananlar olmamasıydı. Orada bulunmamıştı ama diğer insanlardan duydukları kadarıyla neler olup bittiğini biliyordu. Diğer öğrencilerdeki etkisinin bu kadar kalıcı olması bile ona saçma gelmişti. Bir an için içindeki huzursuzluk yerini tanımlayamadığı bir duyguya bıraktı. Gözleri Francisco'yu ve ikizi Bellatrix'i arıyordu. İkizini boş yere aradığını ve pek de umutlu olmadığını biliyordu, çünkü genellikle açılış yemeğinden ve hatta balodan çok daha sonra varırdı okula. Yine de bu yıl bir değişiklik yapıp okula önceden varmış olmasını umdu. Trende karşılaşmamış olmaları aksini gösterse de, düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Francisco'yla trende karşılaşmamış olmalarının sebebi ise, kompartımanı paylaştığı üç büyücünün yanında onunla olmak istememesiydi. Genç büyücü hala cadının gelecekte Scorpius'la evlenmesi gerektiğini bilmiyordu. Ancak ne var ki bu yıl bir Potterla birlikte olması gerektiği düşünüldüğünde, bunu da bütün detayları öğrenmesi gerekeceği aşikardı. Cadı bir an için vereceği tepkiyi düşünürken bulmuştu kendini. Bu onu büyücüyü bulma düşüncesinden caydırmış, adımlarını doğrudan masaya yöneltmişti. Binasının masasında yer alırken ne olur ne olmaz diye de etrafını kolaçan etti. Francisco'dan kaçıyormuş gibi de görünmek istemiyordu. Derin bir nefes aldı ve donuk bakışlarını Scorpius'a çevirdi. Büyücünün bakışlarındaki anlamı tanımlayamıyordu. Umursamaz ya da öfkeli bir bakış olabilirdi fakat bir o kadar da sakin ve duygusuzdu. Boğazını temizleyip sessizliğine son verirken huzursuzca oturduğu yerde kıpırdandı ve diğer öğrencilerin onu bu kadar durgun görmesini istemeyeceğine karar verip zoraki bir gülüş takındı. Ne olursa olsun bu gece eğleniyormuş gibi yapmalıydı. "Son senemiz hayırlı olsun." Kaldırdığı kadehini sırayla Petre'ye, Feodor'a, Scorpius'a ve sonra da bütün masaya yöneltmişti.
James Potter
James Potter
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 36
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 1:51 pm
    James bir Potter olmanın getirdiği avantajları, taşıması gereken sorumluluklardan çok daha fazla önemsiyordu. Yıllarca bir Potter olduğunu görmezden gelmeye çalışsa da, hep tam tersini yapmış, gözleri üzerinde tutabilmek için her tür muzipliği yapmıştı. Genç büyücünün başı sürekli beladaydı ve bu onu okulun en bilindik isimlerinden biri kılıyordu. Bu huyunu babasından aldığından emindi. Babasının da okulda pek başarılı olmadığını biliyordu fakat muzipliğe vakit ayırabileceği bir döneme denk gelmediği açıktı. Altın üçlü kendilerine vakit ayırabilmek yerine bütün okul hayatlarını savaşarak ve Kim-olduğunu-bilirsin-sen'i karşılarında bularak geçirmek zorunda kalmışlardı. Babasına bu konuda beslediği hayranlık, melezlerle olan savaşın ortasında kaldığında kat kat artmıştı, çünkü James babası gibi bir kahramanlık taslamakta pek de başarılı olamamıştı ve bu babasının başa çıktığı onca şeyi çok daha takdir edilir kılmıştı. O beklendiği gibi başarılı bir büyücü ve lider olmuştu, James ise beklendiğinin aksine çok daha haylaz ve aklı havada bir büyücüydü. Babasına benzemeyi her şeyden çok istiyordu genç adam. Savaşın ortasında kaldığında herkese öncülük edebilecek güçte olabilmek, ve yeri geldiğinde haylazlıklarına ara verip herkesin takdir edeceği kazançlar sağlamak peşindeydi. Ne var ki babasının bu kişiliğinin kendisinde bulunmadığından neredeyse emindi. Bu zaman zaman Albus'a olan sevgisini köreltiyordu. Çünkü küçük Potter James'e göre çok daha başarılıydı ve babasının aynası olmak konusunda üstüne yoktu. Her konuda yanında olduğu kardeşine çaktırmasa da, bunun canını sıktğı gözle görülebilir bir husustu.

    James bütün ihtişamıyla karşısında duran şatoya girmeden önce derin bir nefes almıştı. Hogwarts'a sahip çıkamamış olmalarının yükünü sırtında taşıyor gibiydi. Babasının savaşta olsaydı neler yapabileceğini düşünüp, durmadan kendine kızıyordu. Altın üçlünün defalarca savaşarak kurtardığı okul, bir anda yerle bir olmuştu ve bu James'in kendine olan güvenini sarsmıştı. Elinden gelenin en iyisini yaptığına inanmıyordu büyücü. Daha fazlasını yapabilir, belki de okulu kurtarabilirdi. Savaş sonrasında kendine geldiğinde, çok daha olgun bir büyücü olarak dönmüştü okula. Aynı muziplikler ve yaramazlıkların yanı sıra, derslerine, en azından da Karanlık Sanatlar'a çok daha fazla abanmaya başlamıştı. Başarısı düşük de olsa okulun göz bebeği olmasına yetiyordu bu. Bütün bunlar bu yıla dek aynı şekilde sürüp gitmişti ve James'in bu yıl mezun olması bekleniyordu. İşte büyücü bu yüzden şatoyu izlemekten kendini alıkoyamıyor, son senesinin ilk yemeğine gidebilmek için kendini hazır hissetmiyordu.

    Yere mıhlanmış ayakları Hugo'nun omuz darbesiyle dengesini kaybederken kendine geldi genç büyücü. Okula girmeyen son kişiler onlardı. Boş bakışları yapmacık bir neşeye bürünürken dostuna gülümsedi ve adımlarını büyük salona yöneltti. Albus kendi arkadaş çevresiyle Selfier binasındaki masasında yerini alırken kardeşini izledi. Onu görebileceği bir yere oturmuştu. James'i bulan selamlalar hava uçuşurken gittikçe büyüyen gülümsemesine hakim olamadı. Yine ilginin onun üzerinde oluşu fazlasıyla mutlu ediyordu büyücüyü. Hugo'yu okulda yalnız bırakacak olmanın düşüncesiyle dostuna döndü. "Seneye bensizsin ha?" Alaycı tavrı kendi masasının diğer köşesinde diğerlerine oranla daha sessiz oturan kızı görmesiyle perdelenmişti. Parıldayan gözlerle kızı süzdü ve daha samimi bir şekilde gülümsedi cadıya. Her yıl çok daha güzel bir kız oluyordu Alix, ve bu James'in ilgisini çekmeye başlamıştı. Kendisinden kaçan gözlere odaklanmışken, bir kaç öğrencinin araya girmesiyle tekrar önüne döndü. Alix'in ondan neden kaçtığını öğrenmenin bir yolu olmalıydı.
Albus Severus Potter
Albus Severus Potter
Slytherin IV. Sınıf
Slytherin IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 105
Kayıt Tarihi : 21/04/12
Yaş : 29

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 7:34 pm
Büyük salonun ihtişamlı kapılarının gerisinde beklerken derin bir nefes aldı. Biraz sonra kalabalığın arasında huzurlu yalnızlığının kaybolacak olması, içini büyük bir iştah ile kemiriyordu. Yalnız kalmak istiyordu. Ancak bu pek de mümkün gözükmüyordu. Harry Potter’ın oğlu olarak her zaman ön planda olmalıydı. Hogwarts’ın iki müdürünün halefi olarak hep güçlü olmalıydı. Her ne kadar atalarının gölgeleri arasında yaşamaktan bıksa da bunu yapmak zorundaydı. Bir Potter olarak sorumlulukları vardı. Babası bütün gençliğini, büyükbabası ve büyükannesi de hayatlarını feda etmişlerdi bu uğurda. Şimdi sıra onların neslindeydi. Kederle içini çektikten sonra ellerini kapıya dayadı ve derin bir nefes aldı. Maskesini yüzüne takmalıydı artık. Salondan gelen sesleri kapıdan titreşim olarak alırken kapıyı ittirdi ve içeri girdi.

Kendinden emin ve güçlü duruşuyla binasının masasına doğru yürümeye başladı. Binasının masasına geldiğinde yaşça büyük olan öğrencilerin oturduğu bölüme doğru göz gezdirdi ve yürümeye devam etti. Yanlarından geçerken yeni öğrencilerin şaşkın bakışlarına gülümseyen bir ifade ile cevap verirken birkaç öğrenci yana kayarak ona yer açtı. Her ne kadar masanın en ucuna gidip tek başına oturmak istese de tekliflerini geri çevirmeyerek yürümeyi kesti ve onun için açılan yere oturdu. Selfier öğrencileri onlardan hiç beklenmeyecek bir şekilde gülümseyerek Albus’a çeşitli sorular yöneltirken Rio mutlu mutlu sesler çıkararak Albus’un cübbesine tırmanıp omzuna çıktı ve yüzünü yaladı. Albus maskesinin altından içten bir gülümseme ile gelinciğinin kürkünü okşadı ve ‘’Nerelerdeydin?’’ dedi. Rio Albus’un ne dediğine pek de dikkat etmeyerek omzunda dolaşıp kendine en rahat gelen yeri seçti ve uzandı. Albus gülümsemeye devam ederken Leondier binasının masasında oturan ağabeyi James gözüne takıldı. Yine her zaman ki gibi bütün ilgiyi üstüne çekip birçok kızın ilgi odağı olmuştu. Hafif çarpık bir gülümseme ile ağabeyine baktıktan sonra gözleri Mercier masasındaki kardeşi Lily’i aradı. Ancak gözleri onu aramakta başarısız oldu. Bina masası gittikçe kalabalıklaşırken gürültü kat sayısı da gittikçe artıyordu. Albus bakışlarını salonun içinde gezdirirken Selfier’in en yeni öğrencileri gözüne takıldı. Endişeliydiler. Neden endişeli olmayacaklardı ki? Her an bir saldırıya uğrayabilirlerdi. Çocuklardan biri bakışlarını Albus’un üzerinden ayırmazken göz göze geldiler. Çocuk Albus’un gözlerinin içine bakarken az da olsa endişelerinden arınmış gibi görünmeye başlamıştı. Gördün mü Albus? dedi içinden. Onları korumalısın. Bu senin görevin... Yeteneğin ve gücün ile onları tehlikelerden korumalısın. Düşünceler zihninde koşuştururken bakışlarını önüne kaydırdı ve sessizliğe gömülererek onları koruyacağım dedi kendi kendine.
Berthé A. Glamour
Berthé A. Glamour
Gryffindor IV. Sınıf
Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 393
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 28
Lakap : Glam.

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 9:24 pm
Bakıldığında rahatlıkla anlaşılabilecek biçimde kızarmış,yaşların işgal ettiği gözlerini dakikalardır odakladığı tablodan çektiğinde normalden hayli uzun zamandır bu çaresizlik haliyle donup kaldığını farketti. Üç yıldır kimseye göstermediği,göstermemeyede niyetli olduğu zayıflıklarını farkeden bir çift göz ile karşılaşmak için endişeyle etrafı taradıysada çok kullanılan bu koridorda kimseyi göremedi. Anlaşılan şansı bugünde onunlaydı. Karmaşalarla dolu bir yazı zorluklarla atlatan zayıf bedenini büyük salona çıkan en kestirme yola yöneltti,adımlarını hızlandırdı ve bir kaç köşeyi döndükten sonra ihtişamlı büyük salonun önüne geldi. Bakışlarını istemsizce tavana yöneltmişti. Artık aşina olduğu bu görkem onu her seferinde nasıl bu kadar etkileyebiliyordu? Ruhu kırgındı,güçlü ve sert tavrını dış dünyadakilere karşı daima korumuşsada bu kez bunu başarmak o kadar kolay değildi. Kızgındı,üzgündü,eksikti ama asla anlam veremesede bu okul ona ilaç oluyordu. Burada tanıdığı her insanı olağandışı mucizelerin ürünü olarak görüyordu,belkide bu yüzden ruhunun huzur bulabildiği yegane yerdi burası. Derin bir nefes aldı ve son 29 gündür yaptığı gibi kendine hatırlattı; 'Yaşandı,geri dönüşü yok ve gitti.'. Hayatında en çok önemsediği,güvendiği insanı kaybetmek 17 yaşında naif bir kız için elbette güçtü ancak Berthé tüm bunlara ek olarak hayatını sevdiği insanlar üzerine kurardı,ruhunun her parçası sevdiklerine bağlanır ve koca, kutsal bir kök oluştururdu, tüm bunlardan dolayı yaşadığı acı herkesin aksine daha keskin ve etkiliydi. Ablası gitmişti,anlık sinir nöbetlerinin birleştiği bir film karesi gibi 19 yıldır yaşadığı eve veda etmiş ve giderken Berthé'nin yüzüne bile bakmamıştı. Tereddütsüzce bir reddediş...

Düşüncelerinden hızla sıyrılıp kendini toparlaması gerektiğini tekrar hatırladı,şansına duygularını dışa vurmama konusundaki ustalığı onu koruyordu. Düşüncelerle dolu başını bilindik şekliyle dik tuttu,ifadesini sertleştirdi ve her zaman yaptığı gibi dudaklarını küçümseyici bir ifadeyle büzüştürüp masaların arasında arkadaşlarını taradı. Gördüğü anda adımlarını hızlandırdı ve harekete geçti. İşte yine aynıydı,sanki hiçbir şey değişmemiş gibi,sanki alelade ve mutlu bir yaz geçirmiş gibi... Yansıttığı tek gerçeklik burada olduğu için oldukça mutlu olduğuydu. Hayat,içinde bitmek bilmeyen güven duygusunu çekip almak için çok uğraşmışsada o hala tutunacak birilerine ihtiyaç duyuyordu,uzun yıllardır olduğu gibi ilk adresi yine arkadaşlarıydı. Masaya varana kadar o soğuk ifadesini koruduysada buradaki ailesine ulaştığında benliğine döndü,beyni yaşadığı tüm acıları arkaplana atmış,Berthé'yi yeni bir yıla hazır hale getirmişti. Eğlenmesi gerektiği gibi eğlenecek,derslerine odaklanacak,kendini geliştirecekti ve tüm bunları yaparken ruhunu bağladığı tüm arkadaşları yanında olacaktı. Sanki dünyanın en huzurlu insanıymışçasına gülümsedi,herkesin aşina olduğu ifadeyi yüzüne yerleştirdi ve yol boyunca görmediği arkadaşlarına dönerek söze girdi; 'Selam millet! Ahh,sanki bir asır olmuş gibi değil mi? Sanırım gerçekten özlemişim.'. Sözlerini bitirirken arkadaşlarının onun için açtığı yere oturdu ,başıyla kendisine gülümseyen yüzleri selamladı ve ardından başını kürsüye yöneltti,ziyafet kargaşasını izlerken aklı bir an yine derinlere gidecek gibi oldu ancak yazın yaşanan her şeyi unutmaya kararlıydı,bakışları heyecanlı küçük bir Leondier'le buluştu. Yeni geldiği bu yerden habersiz çocuk oldukça heyecanlı gözüküyordu,o gittikçe masaya yaklaşırken kendini tebessüm etmekten alamadı.


En son Berthé A. Glamour tarafından C.tesi Nis. 28, 2012 10:01 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Scorpius Malfoy
Scorpius Malfoy
Slytherin IV. Sınıf
Slytherin IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

C.tesi Nis. 28, 2012 9:34 pm

    Gece bütün ihtişamıyla şatonun etrafını sararken öğrenciler trenden inmeye başlamışlardı. Karanlık ağaçların arasından onları içine çağrıyor gibiydi başta. Hogsmeade köyünün en dışında bulunan tren istasyonu Orenthia'nın hemen yanında bulunuyordu. Geri kalan yolu büyük arabalarla gidecek olduklarını bilen büyük sınıfla ikişer üçer gruplarla yürümeye başlamışlardı. Trenden sinirli inen genç adam bir süre öylece durdu. Sarı saçları ve beyaz teniyle gecenin karanlığında bile parlıyordu. Yeni gelmiş birkaç birinci sınıf kızı onun yanından geçerken nefeslerini tutmuşlardı. Kızların yüzünde sanki bir yunan heykeline bakıyormnuş gibi olan ifadeyi gördü genç adam. Bu durum sinirini biraz gülümsemeye çevirmesine sebep olmuştu, genede Prurient'i düşündükçe sinirleri tepesine sıçrıyordu. Bu yüzden Petre trenden iner inmez arkadaşıyla beraber arabalara yürümeye başladı. Petra trende olanlar yüzünden her zamankinden biraz daha sessidi ama Scorpius'un buna hiç şikayeti yoktu. Sessizce çıktıkları tepenin sonunda hızla arabaya atladılar. Oturdukları tahta zeminin arkasına sırtını yaslayan genç adam yüzüne vuran akşam rüzgarıyla gözlerini kapadı. Arabanın hareket etme ve durma sesleri gelene kadar hiç gözlerini açmadı. Orenthia'ya geldiklerini anladığındaysa hiçbir şey söylemeden hızla atladı arabadan. Sakin adımlarla şatoya girip balo salonuna ulaştığında arkadaşları için yer tutarak oturdu. Gözlerini ileriye dikip Leondier'e gelen Potter'ı gördü. Prurient'in en azından onunla birlikte olmayacağını düşünüyordu. Leondier'le de birlikte olup bütün namını yerlere saçamazdı doğrusu. En azından buna izin veremezdi genç adam.

    İçeri giren Prurient'le sinirlerini yeniden hatırlamış gibi kıpırdandı. Genede gözlerine soğuk bakışlarını yerleştirerek yanındakilerle konuşmaya başladı. Böylece yeniden bir Malfoy olarak duygularını asla belli etmeyecekti. Prurient madem bu yıl kendine ve Potter'lara zindan olsun istiyordu. Bunu pek güzel başarabilirdi Scorpius. Hatta içeri giren Albus'la beraber planını devreye sokmak bile istemişti. Ufaktan Petre ve Feodor'u dürtükledi. İki arkadaşıda ileride oturan Albus'a dikmişti gözlerini şimdi. Scorpius daha deminki kederli halinden bütünü bütüne kurtularak sakince gülümsedi. Prurient kadehini kaldırdığında genç kıza gülümseyerek karşılık verdi, sonuçta o hala bir Malfoy centilmeniydi. Oysa bunu yaptıktan kısa bir süre sonra yerinden kalktı. Arkadaşlarına şakayla karışık bakarken büyük bir işe kalkıştığını belli edercesine cübbesinin kollarını sıvıyormuş gibi bir hareket yaptı. Gülerek birkaç adım attığında salonda bir kısım onu izliyordu. İşte o an tam Albus'un yanına geldiğinde durdu. Hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Kırk yıllık kankasıymış gibi mükemmel Malfoy gülümsemesini takındığında Albus'un üzerine eğilmişti. Genç adam fark edemeden onun boynuna kolunu doladı. Tatlı bir gülümsemeyle kafasını Albus'unkinin yanına getirdiğinde cübbesiyle Profesörler masasının görüşünü engelliyordu artık. James'in ve yanındaki birkaç kişinin bunları fark ettiğini hemen anlayarak yüksek sesle "Ne dersin Potter? Abiciğin gene Weasley'e aşkını ilan ediyor, kıskandın bence!" diye sözcükleri telaffuz ettiğinde Albus'un kıpırdanarak kalkmaya çalıştığını fark etti. Genede üstün konumda durduğundan gücünü kullanarak genç büyücüyü omzundan sıkarak yerine oturttu. Diğer Potter ve hemen arkasından hareketlenen Leondier'lere karşı gülümseyerek baktı. Sonunda gözlerini James'de odaklayarak "Küçük kardeşini koruyorsun ha Potter! Öyleyse dikkatli bak." şeklinde birkaç kelime sarf ederken altta genç adama doğrulttuğu asasını gösterdi. Bir şey yapacağı yoktu, hem zaten hareket halinde olmadığı zaman profesörler masasından görülmediğine emindi, diğer türlü ilk büyü yapan olarak ceza alırdı ve bunu asla istemiyordu. Aptal bir Potter yüzünden ceza almayacaktı, ama biraz eğlenmektende zarar gelmezdi. O yüzden hemen yanında ayağa kalkmış Selfier'lere baktı. Gülümseyerek geri döndüğünde bu sefer Albus'a doğru "Senin bizim yanımızda olman gerek Potter. Sen de bir Selfier'sin, abinin aksine umut vaad edebilirsin." diye genç adama hafif bir sataşma gönderdi. Sonunda asasını biraz daha genç adamdan uzaklaştırdı ama James'de Albus'da her an sallayarak bir şey yapabileceğinin farkındaydı. Bu yüzden genç adam onların sadece sözlerle taciz edeceğini biliyordu ve binadaşlarınında altında kalmayacağına kesinlikle eminti.



*Profesörler olduğundan ziyafette asalar konuşamaz diye düşündüm. Malfoy sadece klasik bir Malfoy olarak kendini garantiye alıyor. Sözler konuşsun ve dalaşma başlasın öyleyse. Bu arada Albus için Scorpius'un teklifi gerçekten kurgusal anlamda geçerli. O bir Selfier ve binada dışlanmamalı bence. Zeki, yetenekli ve içinde kötülük olduğu aşikar. Bu sebepten Scorpius'un aklında hep bir soru işareti bırakıyor, hem Snape Draco'nun akıl hocasıydı, çokta farklı olamazlar.
Ulfhedin Faborg
Ulfhedin Faborg
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 76
Kayıt Tarihi : 12/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 8:03 am
    Gece tüm itreti ile mimarinin göğe yükselen uzuvlarını kaplıyordu. Gri, kahve ve krem rengini andıran taşlar şimdi koyu bir lacivert ile bezenmişti. Tüm hükmünü sanki mimarinin ihtişamına anlatır gibiydi. Trenden inen kalabalığın arasındaki gürültü bulutunun içinde, arkasından gelen arkadaşlarının kahkahalarını seçebiliyordu. Sükûnetin en derin bölgesine hapsolmuştu bugün. Her yıl olduğu gibi, okula adımını atmadan önce babasının cismani düşüncesi kaplıyordu tüm zihnini. Yanından geçen genç kızların ona bakıp kıkırdamaları bile dikkatini dağıtabilecek bir mertebeye sahip değildi. Adımlarını bile taş zemin üzerinde istemsizce atarken, sanki arkasından birisi onu itekleyerek götürüyor hissine kapılıyordu. Kehribar bakışları tüm parıltılı kutsanmışlığını kaybetmiş bir şekilde ifadesizce etrafı süzüyordu. Ne gördüğünün umurunda olmadığını biliyordu. Tepeyi sükût içinde tırmandığında, testral olarak tanımlanan, gecenin içindeki ürkütücü lacivertliğin arasında, kara bir leke gibi duran iskeletimsi pegasusa benzeyen yaratıkların çektiği arabaya bindi. Sırtı, ahşap zeminin soğukluğu ile tatlı bir acı hissini bedenine peydahlasa da genç büyücü bunun farkında bile değildi. Araba önce yavaşça, tekerleklerden çıkan garip seslerle harekete başlarken arkadaşlarının Mercier binasının kızları hakkındaki günahkâr düşüncelerini dinliyordu.

    Mimarinin tüm ihtişamı ile birlikte, pencerelerinin ötesine cılız bir ışıkla çıkan, kuru kayısı rengindeki mum alevlerin, soluk bir beyazlıkla havada etrafa ışık saçan diğer ışık kaynakların ilahi bir dokunuşla kutsanmasını andıran büyük salonun içindeydi. Buraya kadar hiç konuşmamış olması arkadaşlarını biraz endişelendirdiğinin farkındaydı. Ama mimarinin o tanıdık kokusunu ciğerlerine boca ederken çehresine yakışan gülümsemesini etrafa ifşa edebiliyordu. Masadaki yemeklerin kokusu iştahını kabartıyordu. Kehribar bakışları Potter’ın bedeni üzerinde kilitlendiğinde, yüzüne yakışan gülümsemesi çehresinde peydahlanmıştı. Arkadaşının çehresindeki içten gülümseme tüm Leondier masasını selamlıyordu. Sağ eli ile kavradığı, bardağın içindeki sıvıyı boğazından aşağıya boca ederken, dudaklarının üzerinde kalan ıslaklık, onu biraz daha kendisine gelmesine neden oldu. Şimdi kehribar bakışlarını içtenlik duygusu ile kutsadığında, etrafındaki neşeye katılabilmişti. Ziyafetin verdiği, rehavet duygusu ile birlikte biraz daha rahatlayan genç büyücü, arkadaşlarının arasındaki konuşmaları daha iyi takip edebiliyordu. Neye güldüklerini, neye sinirlendiklerini ve ne düşündüklerini anlayabiliyordu. Babasının cismani düşüncesi bütün bedenini terk etmişti. Zihni sanki boşa çıkan dikkatini başka şeylere sarma çabası içindeydi. Tam bu sırada, masasında kıpırdanan birkaç bedenin huzursuzluğu eşlik etmişti ona. Kehribar bakışları, Potter’a döndüğünde, gözlerindeki öfke büyük bir parıldama ile etrafa yayılıyordu adeta. Bakışlarını takip edip, kilitli kaldığı bölgeye çevirdi kehribar bakışlarını. Selfier masasındaki Malfoy’un, platin rengindeki saçlarını fark etmişti ilk başta. Sonra o kendini beğenmiş suratını James’e çevirmişti. Dudaklarından çıkan, küstahlık dolu sözcükleri duyduğunda, üstüne kapaklandığı bedenin James’in kardeşi olduğunu gördü. Hatta ona çevrilen asayı ilk fark eden James ve genç büyücü olmuştu. Genç büyücünün kaşları lal şeklinde aşağıya doğru inerken, alnında öfkenin derin çizgilerini peydahladı. James ile göz göze geldiğinde, masadan sakin bir şekilde kalktı. Büyük salonda sessizce dolaşan huzursuzluğun, yemek kokuları ile harmanlanmış havayı ciğerlerine sundu. Çehresine alaycı bir gülümse takınarak, kehribar bakışlarını Malfoy’un küstahlık ile kutsanmış bedenine kilitledi. “Bakın millet, işte karşınızda babasının oğlu Malfoy! Söylesene Malfoy, elindeki o ağaç dalını nereden buldun? Babanın hediye ettiğini söyleme.” Yanında oturan arkadaşlarının kahkahaları bütün büyük salona yayıldığında, genç büyücü alaycı tavrından taviz vermez bir şekilde dikiliyordu. “Söylesene, sende şuanda büyü yapabilecek cesaret var mı? Ah pardon unutmuşum. Malfoylarda cesaret kavramı diye bir şey yok değil mi? Çünkü asırlardır korkaklığınız ile meşhursunuz.” Aynı kahkaha dalgası bir kez daha yükseldiğinde, genç büyücü, Selfier binasının toplandığı masadaki huzursuzluğu fark etti. Bütün öğrencilerin tehditkâr bakışları genç büyücünün üstündeydi. Ama bundan memnunmuş gibi bir hali vardı Ulf’un. Eli cübbesinin içindeki asayı sıkıca kavradığında, bedeninde kamçılanan öfke duygusuna hâkim olmayı diliyordu. Zira birazdan patlayacak ufak çaplı bir savaşın sonuçları oldukça kötü olacağını biliyordu. Ama ona söylenecek en ufak alaylı sözcük ile birlikte asasını çıkarmaya hazırdı.

Aidan Wandhunt
Aidan Wandhunt
Gryffindor III. Sınıf
Gryffindor III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 163
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 10:23 am
    Geçen yılın sonunda az daha sebep olacağı felaketi hatırladıkça halen kahkkahalarla gülesi geliyordu. Ah, profesörlerin bunu fark etmemesi imkansızdı, ancak nedense pek üstünde durmamışlardı. Artık kendisi ile uğraşmaktan gına gelmişti belli. Ya da binaya kendisi gibi bir öğrenci geldiği için puan kıramayacak kadar acımışlardı Leondier'e. Ancak bildiği tek şey vardı ki Ra'asiel o günden beri kendisine kızgındı ve baykuş postasına bile yanıt vermemişti. Ona hak veriyordu aslında, kendisi neyse de, zavallı kızı bu işe karıştırdığı için kendinden utanması gerekiyordu. Ancak şöyle bir şey vardı: Aidan'da söz konusu heyecan olunca pek ar etme gibi bir huy mevcut değildi. Tren istasyonunda olanlar malumdu, kız inadına onun olabileceği hatta kendinin olabileceği kompartımanlardan uzak durmuş gibiydi. Kendisi ile aynı kayıkta olmamak için de epey çaba sarf etmişe benziyordu. Okulda karşılaştıklarında kızın kendinden kaçmak için koşturduğunu Aidan'ın anlamadığını sanmayın. Bu kadar uzun süre kızgın kalmak da gerçekten ulu bir yetenekti doğrusu. Sonrasında eşyalarını ortak salona yerleştirir yerleştirmez Büyük Salona geçmişti bir kaç kişi ile beraber. Büyük salon tüm ihtişamı ve çoşkusu ile parlıyordu, yani yirmi birinci yüzyılda olmalarına rağmen mumla. -Tamam, bir büyücü evinde muggle icadı teknolojiler beklemiyordu ama en azından aydınlatmada mumdan ve ateşten biraz daha ileri gitmiş olmak fena olmazdı, öyle değil mi?- Gerçi bir ortaçağ binasından ne beklenirdi başka? Her zamanki gibi gözleri Ra'asiel'i aradı. Onu bulduğunda gene o küskün ilgisizliği buldu kızda. Of, Merlin aşkına, ne olurdu artık düzelseydi şu durum. İçi buz gibi oluyordu, canı acıyordu. Gerçekten büyük bir işkenceydi bu. Belki de ilk defa bu duyguları hissettiği için bu kadar abartıyordu ama sonuçta bir solucan için en korkunç dert, toprağın kuru ve aşırı soğuk olması değil miydi? Bu pek önemsiz görünebilirdi, ancak hayvancağızın ölümüne neden oluyordu işte. Konuya dönersek, oturduğu yerde töreni can sıkıntısıyla izlemek zorunda kaldı. Birinci sınıfların heyecanı, seçildikleri binaya gururla ilerlemeleri üç yıldır oluyordu. Kendisi gibi hareketli biri için bir tören izlemek resmen işkenceydi. Hogwarts bahçesinde ilerlerken gözüne hoş gelip de cebine attığı taşla oynayarak sıkıntısını atmaya çalıştı oturduğu yerde. Ara sıra da Ra'asiel'e bakıp duruyordu ancak istediği yüzü hiç bulamıyordu. Ardından dudak bükerek gözüne hoş gelen taşla masaya vurmaya, elinde çevirmeye devam ediyordu. Hatta taşın sivri ucuyla, aynı mağara adamları gibi masanın yan tarafına çizikler atmaya başlamıştı. Can sıkıntısından daha önemli değildi bu değerli antika masa onun gözünde. Eninde sonunda, tipik bir ergendi Aidan şu anda. Müdürü dinlemedi bile, şu anda talihsiz saldırıları umursayacak hali yoktu. Zaten dünya başına yüktü.

    Moral bozukluğunu bozacak bir şey oldu ama. Az ileride Scorpius Malfoy belirerek Potter'lardan birine sataşmıştı. Yani anladığı kadarıyla öyle olmuştu. Gidip burnunu buna da sokmak normalde elzemdi ancak Ra'asiel daha önemliydi. Bu yüzden sadece uzaktan izlemeyi tercih etti. Bir süre sonra bundan da sıkıldı. Ergen olmak zordu doğrusu. Hele Aidan gibi maymun iştahlı versiyonu olmak daha da zordu. Sonunda dayanamadı, önce sıkıntıyla büzüşüp kalp şeklini alan dudaklarını ısırdı, ardından ayağa fırladı ve bir kaç saniye içinde kendisini Selfier masasının dibinde, Ra'asiel'in yanında buldu. Gözlerine kadar inen ve daima dağınık olan saçlarının ön perçemlerini yana çekmek gayretinde bulunsa da bunda pek başarılı olamadı. Ansızın kızın ellerini tuttu ve bal rengi gözlerini onunkilere dikti. Ah, bu bir şey yapmamaktan kat be kat iyiydi yahu. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı: ''Şey, geçen yaz senden özür dilemek yerine, pislik pislik güldüğüm... Öhhö!'' Sözlerini kesip diğer eli ile ağzını kapatarak öksürdü boğazını temizlemek için. Zira yazın tek problemi saldırı değildi, aynı zamanda sesi de epey kalınlaşmıştı. Gerçi on üç yaşında başlamıştı hafiften çatlamaya ama bu yeni gelen, zaman zaman incelen erkek sesine halen alışamamıştı. Bereket ki sivilceleri çok çıkmıyordu ve anında da geçiyordu. ''Öf, sesim mahvoldu, büyümek berbat bir şey.'' dedi ani hırsla. Sonra elini onun elinden çekerek yüzüne suratsız bir ifadeden ziyade ciddi bir şekil vermeye çalıştı. ''Yani özür dilerim, demek istedim. Baykuş postasında da kaç defa özür diledim senden, hiç okumadın mı?'' diye devam etti. Dudaklarına çocuksu ve masum bir gülümseme kondurdu o an. Kızın güzel, oval yüzüne konmuş boncuk boncuk gözlerine ve oyuncak bebek misali kabartılara sahip olan kırmızı dudaklarını inceledi. Ah, bu kadar güzel olduğunu unutmuştu onun. Sonra ansızın kaşlarını çattı. ''Senin boyun mu kısaldı?''
Prurient V De'Phell
Prurient V De'Phell
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 10:32 am
    Prururient gözlerini dikmiş olduğu Potter'lara bakarken, düşünebildiği tek şey Malfoylardı. İki büyücüyü elde edebilmenin dışında bir yol olmalıydı. Son senesini böyle meşakkatli ve sinir bozucu bir olayla heba etmek istemiyordu. Hüzünlü bakışlarını tekrar masaya çevirdiğinde Scorpius'un yerinden kalktığını gördü. Meraka bürünen bakışları peşinden giden iki büyücüyü süzmeye başlamıştı. Büyücünün bu gece sorun çıkaracağı trende konuşulan konularla belli olmuştu. Bir Potter'a laf sokmadan geceyi sonlandırmayacağından emindi Prurient. Ancak bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu.

    Büyücü asasını elinde çevirmeye başladığında cadı nefesini tuttu ve sert bakışlarını Scorpius'unkilerle buluşturmaya gayret etti. Bir yandan da profesörlerin bulunduğu masayı kolaçan edip, Scorpius'u uyarmaya çalışıyordu. Cadının aksine gözlerini bir an için Potterlardan ayırmayan büyücü, Prurient'le göz göze gelmemek için çaba sarf ediyor gibiydi. Dayanamayıp masadan kalktı ve arkadaşlarını yalnız bırakmamak adına Scorpius'un yanına geçti. İçini kaplayan o huzursuzluk yine boy göstermeye başlamıştı. Scorpius'un tek bir hamlesi Prurient'in planlarını mahvedebilirdi. Diğer binaların karşısında Scorpius'u azarlamanın ne demek olacağını bildiğinden susmaya ve onun yanında savunmada durmaya devam etti uzunca bir süre. Leondier masasından kalkıp hızlı adımlarla yanlarına yaklaşan James'e bakıyordu doğrudan. Büyücünün kasılmış mimiklerine çarpık bir gülümsemeyle karşılık vermişti. Yükselen ve tanıdık olmayan sesin sahibine bakıp yüzünü buruşturdu. Tiz kahkahasının büyük salonda çınlamasına engel olamamıştı. "Yapma, söyleyebileceklerinin en iyisi bu olamaz," duraksadı ve büyücüyü baştan aşağı süzdükten sonra iğneleyici bir sesle, cümleyi yönelttiği çocuğun adını hatırlamaya çalışır gibi devam etti. "adını bile bilmediğim çocuk..."
Floja Feodora
Floja Feodora
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 386
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : Kötü Kurt.

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 10:42 am
Genç cadı, okulun o büyük, ihtişamlı kapıdan içeri geçiyordu. Bunun son senesi olması, aklının tüm kuytu köşelerini bile kaplamıştı. Bu okulda geçen her saniye gözünün önünde canlanıyordu. Can kırıklıkları da vardı. Ya da herkesten habersiz, gizli saklı köşelerde çırpınarak ağlaması, kimseye güçsüz Floja’yı göstermemesi de vardı. İnsanlara güvenmesini sevmiyordu. Ona bir iyilik yapılmasını da istemiyordu. Çünkü karşısındaki insanlar her daim iyiliklerinin karşılıklarını isterdi. Bu sürekli böyle sürüp giderdi işte. Durdu, derin bir nefes aldı. Her daim bu kapıdan içeri tam olduğu yere, ait olduğu binaya uygun bir tavır takınarak yapmıştı ve yapmaya devam ediyordu. Büyük Salon’un o heybetli kapısından içeri girerken, düşüncelerini daha sonrası için kenara itti ve bu seneye güzel başlamanın tüm sinsi yollarına yoğunlaştırdı beynini. İçeriye adım atınca, ortamdaki gerginliği hemen fark etmişti. Klasik Selfier – Leondier atışmalarından biriydi işte. Bunu seviyordu. İzlemek gerçekten eğlenceli olacaktı. Masaya doğru ilerledi ve Scorp’un omzunu patlatladı. “Böyle devam et Malfoy.” Gözlerini Leondier masasına çevirdiğinde, onunla yüz yüze geldi. Gözlerini kıstı. “Merak ediyorum da Faborg, acaba sana ne desem asanı çıkarırsın?” Hala dik dik kehribar gözlere bakıyordu. Hafif bir kahkaha attı ve göz kırptı hırçın cadı. Olacaklar, eğlenceli olacağa benziyordu.

Pek bir acele oldu be. Valla kafamı toplayamadım. Neyse, hadi kavga edelim. sdfg
James Potter
James Potter
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 36
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 10:47 am
    Büyücü durmadan gözlerini kendisininkilerden kaçıran cadıya bakıyor, altında yatan gizemi çözmeye çalışıyordu. Yediği kol darbesiyle kendine geldiğinde sert bir ekilde öksürdü ve elindeki kadehi masaya bıraktı. Yapmacık bir öfkeyle Hugo'ya dönmüştü. Kendisine bakmayan büyücünün gözlerini diktiği yöne doğru kafasını çevirdiğinde ciddileşen yüz hatlarıyla bir anda ayağa fırladı büyücü. Kardeşinin omzundaki kol bir Malfoya aitti ve bunun hayra alamet olmadığından kesinlikle emindi. Hemen yanında Ulfhedin'in de ayaklandığını görüp Selfier masasına yöneldi. Omuzları ve çenesi olabildiğince gergindi. Bir an için gözleri küçük kardeşi Lily'i aradı. Çıkabilecek herhangi bir karmaşanın ortasında kalmasını istemediğinden masaya olan uzaklığını kontrol etmek istemişti. Onu tanıyanlara göre büyücü sıradışı bir gösteri sergilemiyordu, fakat James'i yalnızca muziplik yaparken görmüş olan öğrenciler de vardı ve şu dakikada onların pür dikkat izledikleri Harry Potter'ın oğluydu. Öfke saçan bakışlarıyla Malfoy'u süzdükten sonra Son Anka'yı cüppesinin cebinden çıkarıp sıkıca kavradı. Scorpius'taki yapmacık cesaretin aynısını James de sergileyebilirdi. Asalar kalktıktan sonra yapılacak ilk büyünün Scorpius'a ait olması gerektiğini biliyordu. Şayet Malfoy kendisine yöneltilen asa karşısında öğrencilerin önünde kendini rezil edip asayı tekrar indiremezdi. "Albus'tan uzak dur Scorpius." Tiksinerek sarf ettiği cümle öfkeyle parıldayan ses tonuyla birleştiğinde büyük salondaki gergin havayı doruk noktaya taşımıştı. Cesareti ve nefreti, Albus'un yanında duran büyücüye dikmiş olduğu bakışlarından her halükarda okunuyor olmalıydı. Bakışlarını Albus'a yöneltti ve kendini sakinleştirmeye çalışan bir tavırla kardeşine ayağa kalkması için kafasıyla küçük bir hareket yaptı. Albus ayağa kalktığında sert bir hamleyle büyücüyü kendine çekti ve indirmediği asasını biraz daha kaldırıp doğrudan Scorpius'un suratına tuttu. Yüzündeki küçümseyici hava Scorpius'u deli ediyor olmalıydı. "İlk büyüyü yapabilecek cesaretin olmadığı aşikar Malfoy. Bir dahakine asanı kaldırırken sonunda hiç bir şey olmamış gibi indireceğini göz önünde bulundurursun umarım."
Wladsylaw Wojcieszak
Wladsylaw Wojcieszak
Slytherin IV. Sınıf
Slytherin IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 82
Kayıt Tarihi : 24/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:07 am

    “Wlad koş! Scorpius James’e sataştı. Her an bir kavga patlak verebilir.”
    “Ah neden şuanda olmak zorundaki. Ben o güzelim yemekleri yemeyip burada mükemmel bir kokteyl hazırlarken! Arrrggh!”

    Zindanın küf ve rutubet dolu havasını ciğerlerinden içeriye boca ederken, dudakları arasından çıkan hırıltı ses ile birlikte önünde duran masanın üstündeki kalabalığa bıraktı eldivenlerini. Bir çok içki kokusunun yanı sıra, tozlaşmış hapların o kekremsi tadını genzinde hissedebiliyordu. Etrafındaki dört bedenin siluetlerini seçebildi mavi bakışları. Eski ve çürümeye başlamış sandalyenin üstündeki siyah cübbesini üzerine geçirdiğinde, bacak kasları ani bir hızla kasılıp gevşemeye başladı. Zindanın rutubetli havası içinde koşmaya başlamıştı. Peşinden gelen adımların garip sesi zindanların karanlık mimarisinde ürkütücü bir yankıyı peydahlıyordu. Zihninde, işinin bölünmesine kızan ama büyük salonda savaş çıkmasını dileyen ve buna değer diye düşünen cismani bir hayali gelip geçmişti. Rutubetli hava çehresini hızla yalayıp geçmeye devam ediyordu. Tek istediği, işinin bölünmesine değecek olmasıydı.

    Büyük salonun o içten ve yapış yapış güzelliği ile bezenmiş mimarisine koşar adım girmişti büyücü. Mavi bakışları, ayaklanan Selfier ve Leondier masasındaki bedenleri gördü. Selfier masasındaki kalabalığı başını Malfoy çekerken, Leondier masasının başını Potter ve Faborg çekiyordu. Herkesin yüzünde okunan tek bir duygu vardı. Tiksinti… Wlad büyük kapının eşiğinden hızlı adımlarla, Malfoy’un yanında duran, onun için değerli mertebesinin çok üstünde bulunan genç cadının yanından geçip gitti. Peşinden gelen dört kişilik fedai güruhu şimdi daha büyümüş gibiydi. Mavi bakışları Potter ve Faborg’un üstünde küstahça gezinirken, genç büyücü Scorpius’a doğrultulan asanın önüne geçerek, onlara biraz daha yaklaşmıştı. Çehresindeki hain gülümseme, bedenine yayılan öfke ve nefreti kamçılıyordu. Sırtında hissettiği bakışları umursamadan, önündeki Leondier güruhuna adımlamaya başladı genç Selfier. James’in asası tam olarak burnunun üzerine değecek bir konuma gelmişti. Masadan birkaç kişinin daha ayaklanıp, Faborg ve James’in yanında bitmesine sebep olmuştu. Tehditkar hırıltıların yükseldiği gürültü bulutunun içine girmişti. “Söylesene Albus, sen bir Selfier iken çapulcu takımının toplandığı Leondier’i mi seçiyorsun? Yazık…” Mavi bakışları James’in yanında dikilen Albus’un bedeni üzerine kilitlenmişti. Çehresi alaycı bir şekil almıştı. Sadece birkaç saniye sonra bakışlarını, ona asa doğrultan ve cesaretini sorgulamaya bile gerek duymadığı Leondier binasının değerlisi James’e çevirdi. “Cesaretini sorgulamayacağım Potter. Ama sen benim öfke sınırlarımı zorlayacaksan o ayrı tabii.” Cübbesinin cebinden çıkarttığı asayı James’in tam suratının ortasına doğrultmuştu. Arkasındaki Leondier güruhunun da asalarını çektiğini gördü. Birçok siyah,kahverengi,krem rengindeki uzantı havayı yaran hareketlerle ona ve arkasındaki Selfier güruhuna çevrilmişti. Zira birazdan birbirlerinin güçlerini sınamak üzere olduklarını herkes biliyordu.

Rose Weasley
Rose Weasley
Slytherin III. Sınıf
Slytherin III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 51
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:12 am
Bir kez daha, çehresindeki sahte gülümsemeyi başarıyla taşıyarak salınıyordu Orenthia koridorlarında. Yanından geçen iki üç Leondier'li kız, onu alakadar etmese dâhi söyledikleri bir şekilde genç cadının kulağına ulaşıyordu. "...Şu geçen Weasley değil mi? Yalnız olmasına şaşmamalı. Kendini beğenmiş sürtük." Onları yandaki nemli, taş duvara yapıştırabilirdi, saçlarını ufak bir büyüyle boynuza dönüştürebilirdi, ya da sadece meşhur, öfkeli bakışlarından birini savurabilirdi. Fakat hiç birini yapmadan soğukkanlılığını korumakla yükümlüydü, bu sene daha sakin ve belaya bulaşmadan duracağına dair ebeveynlerine söz vermişti. Geçen sene, okuldan atılmasına ramak kalmışken bu sene de aynı tabloyu çizerse idarenin ona daha fazla tahammüllü kalacağını sanmıyordu. Aynı şekilde, ona "kendini beğenmiş sürtük" diyen asıl kendini beğenmiş sürtüklerin neşesini söndürmekte çok geç kalmayacağının da farkındaydı. Kendi kendisine sırıtıp, cüppesinin eteklerini düzeltti. Ziyafet, kelime olarak bile Rose'un karnını acıktırmaya yeterliydi. Ayrıca, yalnız değildi, bacaklarına sürünüp mırlayan turuncu tüy yumağı varken ona nasıl yalnız denilebilirdi ki? Çoğu insandan daha sevgi dolu ve içten olan bu hayvan, muhtemelen o kızların hepsinden daha fazla kişilik sahibiydi. Onaylamazlık dolu bir 'hıh' sesi çıkarıp okulun taş zemininde ayaklarını sürümeye devam etti. Gerçekten, bu kadar büyük olmak zorunda mıydı her yer?

Uzun, acıklı bir konuşmanın ardından (ki Rose bunun bir kısmında etkilenmiş olsa dâhi gereksiz bulmuştu) tavuk ve patates püresiyle dolmuş tabağına gömülen cadı, etrafından olup bitenden bir derece habersiz bir haldeydi. Ara sıra başını kaldırmayı başarıyor, o anlarda da bu seneki birinci sınıflar ve Balkabağı Suyunun ne derece ilâhi bir içecek olduğuna dair esprilere gülüyordu. Her şey, her zamanki gibi gayet yüzeysel ve neşe doluydu; en karamsar olması beklenen Selfier bile en az Leondier kadar gürültücü ve saçmaydı o sırada. Dışarda bekleyen tehlikeden, onların dünyasından pay almayı bekleyen çeteden bihaber davranan onca insan... Gerçekten, Rose bile çoğu zaman gerçekliğin sesi rolüne bürünmüşken salakça espriler yapıp bunlara kahkahalarla gülebiliyorsa, herkes zor zamanlar geçirmiş ve bunu eğlenerek atlatmaya çalışıyor demektir. Bir anlığına kızın zümrüt yeşili gözleri Scorpius'a takıldı; sarışın büyücü Leondier masasına giderek yeni bir tartışmaya hazırlanıyor olmalıydı. İlginçtir ki çoğu şeye burnunu sokmayı âdet edinmeyen Rose, meraklı gözlerle izliyordu orada oluşmaya başlayan topluluğu. Her zamanki gibi, çoğu kişi Malfoy'a muhalefet olarak bir destek oluşturmuşlardı kendi içlerinde. Eh, Weasley'ler Malfoy'lardan her zaman çektiklerine göre, Rose da bu oluşuma dâhil olup çocuğun yakışıklı suratındaki bpzulmayı görmek istiyordu en azından. Sıradan sakince kalkıp Leondier masasına ilerledi, bir elini büyücünün omzuna koyarken herkesin "ezik Weasley'ler" yanılgısını kırmaya kararlıydı. "Merhaba Malfoy. Sanırım biraz yalnızsın, hm? Binadaşların bile yanında değil. Biraz kırıcı olmalı, değil mi, senin gibi soylu ve asil bir büyücünün değeri anlaşılmıyor mu yoksa? Diyeceğim o ki, burada istenmiyorsun. Kimse tarafından, hiçbir yerde, hiçbir koşulda." Normal şartlar altında bunları diyecek cesarete asla sahip olamazdı belki, ama kendisini güçlü hissediyordu. Leondier ona göre olmasa dâhi, bir Malfoy olaya dahil olduğu zaman her daim karşı tarafın yanında olur. O sırada sözlerini çürütürcesine yanlarında bitiveren Floja ve Prurient'a baktı kısık gözlerle, ve neredeyse aynı anda binalarının 'tehlikeli çocuğu' Wlad. Aslında onlara karşı bir garezi yoktu, fakat bu bina dayanışması durumunu sevmezdi. Haliyle, o anda bu dayanışmayı gerçekleştiren kişileri de. Kişiselliği arka plana atan her şeye karşıydı, yani, neden aynı binada olduğu bir çocuğu savunmak zorunda olmalıydı ki? "Ah, üzgünüm. Sanırım köpeciklerini yanında getirmişsin. Dayanılmaz cazibene mi kapıldı yoksa Selfier kızları? Çok romantik. "
James Potter
James Potter
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 36
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:23 am
    Slytherin cadısının yanından sıyrılıp geçen beden hemen Scorpius'un önünde yer alırken kardeşini bulan sözlerle Albus'un omzunu biraz daha sıkan büyücü öfke soluyordu. Geçmişi hatırlatmak ve kendi ailesinin Malfoyları karşılarına almakta hiçbir zaman güçlük çekmediğini anlatmak istese de, beslediği kin bu sözcükleri sakince dile getirebilmesini engelliyordu. Sertçe kavradığı asasını bir an için kıpırdatmadan sinir bozucu bir kahkaha attı. Laçka olmuş sinirleri kendi masasının bile şaşırmasına sebep olmuştu. Hugo'nun kolunu kendi kolunda hissediyordu. Gülümsemesi kaybolurken yeniden ölümcül bakışlarını Scorpius'u savunmakta olan büyücünün gözlerine dikti. Ailesi söz konusu olduğunda büyücüyü tanıyabilecek hiç kimse olduğunu sanmıyordu. Cesareti sorgulandığındaysa elbette gerekirse ilk büyüyü yapar, herkesin de alışık olduğu gibi binasından puanların eksilmesini göze alabilirdi. Eğer bunu yapacak olsaydı, bu bir ilk olmazdı ve en azından bu kez binasından alınan puanlara acımazdı. Son Anka'yı umursamaz bir edayla indirdikten sonra tekrar gülümseyerek bir adım daha ileri attı. "Bak ne diyeceğim, sen ukala k*çını pek cesur arkadaşının önünden çek, ben de çoktan aşılmış öfke sınırlarıma biraz daha sahip çıkmaya çalışayım. Böylece kimse cesaretimi sınamış da olmaz. Ne dersin Selfier?" Sözlerini yarıda bırakan Selfier binasından kalkıp yerini Potterların yanında alan Rose olmuştu. Tetikte bekleyen Hugo öne atıldığında Potter hem Rose'u, hem de Hugo'yu tutarak biraz daha geriye çekti. Henüz üçüncü sınıf olan cadının bu işin içinde olmasını, aynı Lily'nin de kalkıp gelmemesini istediği gibi onaylamıyordu. Aslında bütün bu olayların yaşanması bile James için oldukça saçmaydı. Ama açıkça belli oluyordu ki, söz konusu kardeşi ve soyadı olduğunda kendine engel olması imkansızdı.
    Online devam edilirse daha çok kişi katılır diye kısa yazdım.
Prurient V De'Phell
Prurient V De'Phell
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:33 am
    Ortalık gittikçe gerilmeye başladığında cadı da okula varana kadar yaşadığı stresi ve içinde git gide büyüyen huzursuzluğu öfkeye dönüştürmeyi başarmıştı. Scorpius'a yönelen asa sinirlerini iyice bozduğunda öne atılmaya kalktı, fakat ondan önce davranan büyücü Prurient'i tekrar eski yerine yöneltmişti. Scorpius'tan aşağı kalmayan bir nefretle asasını çıkardı ve herhangi birine doğrultmadan elinde sıkıca kavrayıp hazırda bekletti. Bütün bu olanlardan sonra hiç bir asanın parlamaması düşünülebielcek bir şey değildi. Bu nedenle kendini savunmada tutarak Scorpius'a biraz daha yanaştı. Potter'ın sözlerini umursamıyor, hala küçümseyici bakışlarını Leondier masasından kalkıp gelen öğrencilerin üzerinde tutuyordu. James'in öfkesi Prurient'in sinirini bozmaktansa komiğine gitmişti. Büyücünün acınası tavrını aratmayacak bir kıkırdamayla karşılık verdikten hemen sonra, kendi masasından kalkıp Potterların yanına geçen cadıyı süzdü. Binasından utanmaya başlamıştı, ona göre Selfier binasına bir Potter bile fazlaydı, ve şimdi pek muhterem dostlarını savunmak adına bacak kadar boyuyla bir Weasley seçimini yapıp olmak istediği yere geçmişti. İğneleyici tavrını koruyarak bir kaç adım öne ilerledi. James'in onunla eş zamanlı attığı adımı pek umursamış sayılmazdı. Küçük cadının başında durup doğrudan kendisini hedef almış sözlerine karşılık iç geçirdi. "Kime ne söylediğine dikkat et ufaklık. Şayet yaşını pek önemsediğim söylenemez, karşında beni bulman pek hoş olmaz."
Priscilla Derichs
Priscilla Derichs
Yönetici, Selfier IV. Sınıf
Yönetici, Selfier IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 424
Kayıt Tarihi : 08/04/11
http://orenthia.my-rpg.com

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:41 am
Binasındaki gülüşmeleri, yemeklere giden övgüleri ve Profesörlerin haylazlıkta sınır tanımayan bir grup ikinci sınıf Mercier öğrencisine bağırışlarını dinlerken bile yorulan Selfier'lı cadı, önündeki ince bifteği bıçağıyla dürtüklemekle yetiniyordu. Hemen hemen her daim hüzünlü bir havaya büründüğü aşikar olsa da, böyle bir günde genellikle eğlenmesine bakardı Priscilla. Oysa henüz bu sabah Fransa kırsallarındaki aile çiftliklerinden buraya apar topar gelişi, ardından baş ağrıtıcı derecede gürültülü bir ziyafet, onda sadece yatakhanesine çıkıp yorganları başına dek çekme isteği üyandırıyordu. Kuzgunî siyah saçlarını omzunun üstünden hafifçe savurup masasındaki neredeyse herkesin soluğunu tutmuş, arkasında olan bir şeye baktığını farketti. Birkaç kişi de ayaklanmış, oraya yönelmişti bile. Her zamanki durdurulamaz merağı ona ne olduğuna bakmasına zorlasa bile kendinde bir tartışmanın içine girecek gücü bulamıyordu o anda. Yine de soluk çehresi, olayın gerçekleştiği Leondier masasına dönmüştü bile. Gül kurusu, dolgun sayılabilecek dudaklarına dişlerini hafifçe geçirip bir Potter-Malfoy çatışmasının daha gerçekleştiğini farketti. Aslında, gazetesi için iyi bir malzeme olabilirdi bu. Yarısını bile yemediği yemeği bırakıp, ayağa dikildi. Yavaş adımlarla Floja ve Wlad'ın yanına giderken asaların çekildiğini farketti genç cadı, fiziksel şiddet onun için başvurulacak en son şey olsa bile ince, beyaz parmakları cübbesinin cebindeki fildişi asasını kavramıştı bile. "Biz 'köpeciklersek' sen nesin Weasley? Ezilmesi gereken bir böcek?" Alaycı fakat soğukkanlı bir tavırla dudaklarından dökülen cümleler, Pris'i gülümsetmeye yetmişti. İyi bir söz kavgasını her zaman severdi cadı. Çoğu kişi Potter meselesini bırakıp, gözlerini Rose'a dikmiş gibiydi.
Floja Feodora
Floja Feodora
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 386
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : Kötü Kurt.

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:44 am
    Ortam iyice ısınmıştı ve bu Floja’nın hoşuna gidiyordu. Wlad’ın da gelmesiyle, ortalık biraz daha kızışacağa benziyordu. Floja, cüppesinin cebinden asasını çıkardı ve Wlad’ın yanına geçti. Bu Scorp için yapılmış bir şey değildi. En azından Floja onun için yapmıyordu. Bunu, Selfier için yapıyordu. Onlardan birine söylenmiş bir söz, herkese söylenmiş gibi oluyordu. Bina içi dayanışma had safhaya ulaşmıştı. Çok sevgili(!) Potter’cık sınırlarını zorlamaya başlıyor ve herkesin sinirleri geriliyordu. Bunun üzerine bir de Rose’un karşıya geçmesi iyice çileden çıkarıyordu herkesi. Floja’nın asası hala havadaydı. En ufak harekette birine doğrultabilirdi. Kahkahası, tüm salonda yankılanmıştı. “Sen Weasley, bizimle aynı binadasın bunu biliyorsun değil mi? Abilerin, inimize giremez ama biz, seni uyurken bile boğabiliriz.” Sözlerinin hedefi Rose Weasley’di. Bir bulanıktan beklenecek en aşağılık hareketlerden birisini yapmıştı ve binasına karşı gelmişti. Sinsi gülümseme vişne çürüğü dudaklarına daha da yayılırken, Pris’in yanlarına geldiğini gördü ve ona kaçamak bir bakış atarak, tekrar bakışlarını önündekilere çevirdi.
Toro Vikingreisi
Toro Vikingreisi
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 200
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Lakap : Λεαρτεσ Ρουμπανης

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 11:47 am
    Oh, hayır, kendi masasında değildi, çoktan buz gibi insanların olduğu Forestier masasına bir sandalye çekerek geçmişti bile. Bu sıcak zamanda oldukça serinletici bir çözümdü bu. Aynı zamanda muhteşem sevdiceği Vera ile çene çalmak için harika bir zamandı. Konsey başkanı kampta ölenlerden bahsederken içimde hafif bir sızı olsa da bunu umursamamaya çalıştı. En fazla kaşlarını çattı konuşmanın en vurucu yerinde. ''Olayları deşip duygu sömürüsü yapmak yerine biraz da saygıyla sussa ya. Zaten her şey tatsız tuzsuz.'' diye mırıldandı kanunen yetişkin sayılan genç büyücü. Konuşma bitince yeniden sohbete daldı. Gri gözlerini yavaşça kırpıştırıp, dudaklarına ifadesizlik kondurdu. Bu konuda en ufak şekilde üzüntü duyduğunu kimseye çaktırmaması gerekiyordu. Bu dünyanın vahşi doğasında duygulara yer yoktu. Daha çok eğlencesine sekte vuran can sıkıcı, kasvetli konuşma duymaktan dolayı memnuniyetsiz bir haldeydi şu anda. Öyle olmalıydı. Sonra sohbeti bırakıp ona başka arkadaşları ile konuşması için izin verdi. Aslında tek istediği Vera ve Rogue'nin şu meşhur ve komikli atışmalarına tekrar şahit olmaktı. Belki sinir bozucu başkanın bozduğu keyfini tekrar yerine getirebilirdi bu. ''Her neyse, ben kendi masama geçeyim, epey acıktım, kurtlar bile benim kadar acıkamaz şu anda diyebilirim.'' Ve yerinden kalkarak sandalyesini eski yerine götürdü. O da neydi, Malfoy yerinden çoktan kalkmış mıydı neydi? Gülümsedi mühtehzi bir ifadeyle. Onun biraz eğlenmek için fazla sabırsızlandığını biliyordu ama bu kadar acele edeceğini hiç düşünmemişti. Bir dostu olarak aslında peşinden gelip de onun arkasını kollamalıydı ama yemekler bundan daha lezzetli görünüyordu. Gene de söz konusu bir eğlence olunca ikisini birden yapabilirdi. Tabağına sevdiği şeyleri doldurdu ve elinde çatalıyla Malfoy'un gittiğini gördüğü masaya doğru yöneldi. Diğer yandan da tabaktan lokmalar alıp dikkatlice çiğniyordu. Konuşmaların baştakine şahit olmamıştı ama asaları görmüş, Sadece son hırçın sözleri duymuştu. Ansızın kahkaha patlattı. Merlin'in donu, bu gerçekten komikti. Diğerlerini hiç umursamadı, onun için burada önemli olan tek kişi Scorpius'tu. Onun yaptıkları ve ona yönelen asa ile daha çok ilgileniyordu. ''Olay ney bilmiyorum. Gene de cidden, profesörlerin gözleri önünde birbirinize lanet mi atmayı planlıyorsunuz?'' dedi alayla. ''Leondier arkadaşların bu cahil cesaretini sağır sultan bile duymuştur, beklerim, ancak kendi binama yakıştıramazdım bu çocuksu hareketi.'' En azından şu asalar inseydi, daha iyi bir fikri vardı savaş için. Gene de tam olarak ne olup bittiğini bilmediğinden bu kadar yorum yeterliydi. Yemeğinden bir lokma daha aldı. ''Umm, bunlar cidden lezzetli. Özlemişim.''



Yemek savaşı olsun u.u
Rachelle Jeseven
Rachelle Jeseven
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 328
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Lakap : reçel!

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 12:16 pm
    Okul bitiyor! Şu an, şu dakikada Rachelle'den daha mutlu birisi olamazdı herhalde. Açık açık ömrünü yediğini düşündüğü derslerin artık son bularak kızın boğazından pençelerini çekecek olmasına bir yıldan az bir süre kalmışken bu seneki ziyafetin her zamankinden daha coşkulu geçmesi gerektiğinin bilincindeydi elbet cadı, lâkin masata dizilmiş yemekleri görür görmez ilgisinin odağı tabağında yer bulmak için sıraya girmiş lezzetler oluvermişti. Kavradığı tavuk butuna resmen atlamış olması onu etrafına karşı nasıl gösteriyor bilmezdi ancak yemek yemeyi Obur Şirin'den bile çok severken bunu umursamak için bir saniyesini bile ayırması beklenemezdi. Nefes almak için verdiği arayı kısa tutarak sürahilerden birine uzanan kız karnına ne kadar çok şey doldursa o kadar kârınaymış gibi davranmaktan vazgeçerek bardağa doldurduğu kabak suyunu yudumlarken mavi gözleri etrafı taramak için yuvalarında dönmeye başlamıştı bile. Lynette'in Mercier masasından kendine el salladığını görünce karşılık vermek için elini kaldıracakken çarptığı kızın gözlerinin içine bakınca korkmadan edemedi. Binasının rengi ile neredeyse aynı olan mat bir mavilikle süslenmiş gözleri ile Chancellorlardan kendisi gibi kızıl olanı ve hiç şüphesiz en korkutucusu duruyordu karşısında. Donukluğun getirdiği şaşkınlığı bir kenara atınca muhtemelen özür dilemesi gerektiği ayrımına girmişti ama kız karşısında Frankenstein'ın isimsiz ve sevgisiz yaratığının ifadesiyle ona bakarken kelimeleri bir araya toplayabilmek kolay değildi; neyse ki kız da fazla durmadan çekip gitmişti. Hala meraklılığından hiçbir şey kaybetmemiş gözleri Selfier masasının etrafında toplanmış gruba kaymıştı bu kez, binadaşlarının da orada bulunduğunu görünce bunun normal bir topluluktan fazlası olduğunu anlaması gecikmemişti. Beyninin en azından bazı konularda iyi çalışması onu sevindirmişti. Masadaki tabağı ile kargaşa arasında gidip gelen bakışları kararını vermişti şimdi, ağız dalaşının nereden çıktığını anlamak için yavaşça yaklaştı topluluğa. Ulfhedin'in omzunun üstünden gördüğü klasik Potter-Malfoy kavgasından başka bir şey değildi. Birden Scorpius'un bulunduğu yerden hoplayıp "Ne dedin sen, ne dedin sen?!" diye haykırarak Potterladan birine bir tokat yapıştırmasını bekledi ancak beklediği sahnenin gerçekleşmemesinin hayal kırıklığına uğradı. İki tarafta da öbeklenmiş yandaşlar buradan öyle komik görünüyorlardı ki! Çok ciddi laf sokmuş gibi davranan Priscilla'ya odaklanmıştı şimdi. Bağıra bağıra başladı konuşmaya: "Ov yeaa man, ov yeaa, ov yeaaa man, ov yeaa! Benim puanım sana dokuz qanqa!" Bir anda şişman ve müzik bilgisinden oldukça habersiz olsa da yarışmalarda jüri seçilebilen rapçiye dönüvermişti Rachelle, öylesine havaya girmişti ki birazdan mamamamaykrafon şooovuna başlaması işten bile değildi.
Berthé A. Glamour
Berthé A. Glamour
Gryffindor IV. Sınıf
Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 393
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Yaş : 28
Lakap : Glam.

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 12:45 pm
Konuşulanlara yoğunlaştığında yıllardır yaşanan geleneğin süre geldiğini gördü,Selfierler diğer binaları bırakmış şimdide kendi aralarında tartışmaya koyulmuştu,toy Weasley kendini tutamayıp bir çıkış yaptıysada yüksek kademeli öğrenciler tarafından anında bozguna uğratılmış gözüküyordu. Tabii bir yandan bazılarıda Leondierlere sataşmayı ihmal etmemişti,Berthé yorgun zihnini güçlükle kamufle eden vucudunu dirneçli tutmaya devam etti,etrafından ona laf atanlarla bir kaç şey konuşmaya koyuldu ancak bir süre sonra Weasley'nin bu haline kayıtsız kalmamaya karar verdi,Selfierden sevdiği bir çok kişi olsada konu rekabete geldiğinde tanınmaz hale geliyorlardı. Daha ilk günden sağa sola sataşmaya başlamaları akıl alır şey değildi. Berthé ilk andan manzaranın halini tahmin etmişsede olayların bu kadar çabuk kızışacağını beklemiyordu. Sınıf arkadaşlarıda dahil bir çok Leondier öfke dolu homurtularla Selfier grubuna laf atıp duruyordu. Orada sessizce durmamaya karar verdi ve hafifçe uzanıp Selfier masasına seslenmeye koyuldu. 'Anlaşılan Selfierler bu dönemde kargaşa çıkarmaktan başka uğraş edinemeyecek.' Sözlerinin şakadan öteye gitmediğini ancak bir uyarı olduğunu belirtircesine güldü ve devam etti; ' Oysa ki ben koca bir yaz geçtiğinde biraz durulursunuz sanmıştım,hadi ama bari kendi içinizde tartışmayın,sonra bize gücünüz kalmayacak.' Sözlerinin ardından bakışlarının buluştuğu bir Selfiere göz kırptı ve masada eline geçen elmayı tutması için çocuğa doğru fırlattı,ancak hedefi biraz ıskalamış gibiydi; 'Ups!'
Wladsylaw Wojcieszak
Wladsylaw Wojcieszak
Slytherin IV. Sınıf
Slytherin IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 82
Kayıt Tarihi : 24/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 1:00 pm
    Kin ve nefret duyguları harmanlanmış bir şekilde, damarlarında zerk eden kanın içinde kamçılanmış bir şekilde ilerliyordu. Büyük Salonun o neşesinin bir peçete misali savrulup gittiğinin farkındaydı. Bütün gözlerin bu topluluğun üzerinde olduğunu sezebiliyordu. Mavi bakışları taviz vermezlik ile kutsanarak, karşısındaki büyücünün bakışlarına kenetlenmişti. Yapacağı en ufak hatada onu yere sermek istiyordu. İlk hamleyi ondan beklemesi, gerçekten fazla ironik bir durumdu genç büyücü için. Zihninde, karşısındaki büyücünün suratının ortasına patlayan bir büyü yaptığını, büyük bir kargaşanın ilk kıvılcımını çaktığını düşünse de bunu yapmak istemiyordu. Belki de şuanda ilk defa kendine hakim oluyordu genç Selfier. Balodaki eğlenceyi düşündüğü için, birkaç saatliğine terk ettiği hapları yüzünden böyle olduğunu kabul ettirdi bedenine.

    Her şey ani bir şekilde gelişmişti. Rose’un gidip James’in yanında yer alması, bakışların bir anda Rose’a dönmesi… Şimdi bütün dikkatler, birbirine asa çekmiş iki genç büyücü değil, Rose Weasley olmuştu. Cadının bedenine tehditkar bir bakış fırlattıktan sonra, burnunun dibindeki asanın indiğini fark etti. Alaycı kelimeler onun dudakları arasından azat edildiğinde, bedeninde kamçılanan kin ve nefret duygusu hat safhaya ulaşmıştı. Mavi bakışlarının arkasındaki öfke, alnında öfkenin derin çizgilerini çiziyordu. Yüzüne yerleşen hain gülümseme ürkütücü bir ifadesizliğe bırakmıştı yerini. Yanına gelen cadıların bedenlerinden yayılan parfüm kokularını ciğerine boca etti. Sonra havada asılı duran kolunu yavaşça indirdiğinde, yüzündeki ifadesizliğin ardında yükselmekte olan öfkesini dizginlemeye çalışıyordu. Her saniye Leondier binasının masasından çıkıp gelen büyücü ve cadıların, ellerinin bir uzantıları olarak kullandıkları asalarının onlara çevrilmesine sebep oluyor gibiydi. Faborg ve Potter kanının yanında bitenlerin sayısı her geçen saniye artıyordu. Onun yanında ise, Floja, Prurient ve anlamsız bir hayranlık beslediği Priscilla vardı. Hepsinin bakışları Rose’un üzerindeydi. Tehditkar bakışlar ve ürkütücü bir şekilde nefes almalar… Sanki genç cadının üzerine atılmak üzere gibi duran Basilisklere benziyorlardı. Karşısındaki çocuğun çehresindeki alaycı öfkenin tatminkar ifadesini fark ettiğinde bedenine inen sert bir tokadın acısını hissedercesine, gözleri öfke ile açılmıştı. Elinde tuttuğu asasını çevirmeye başladığında, mavi bakışlarını mimarinin tabanına indirdi. “Bu kadar aptal olduğunu bilmiyordum Potter. Zira ben senin önünden çekilirsem, avını haşere zanneden fare gibi kapana kısılırsın.” Bakışlarındaki ciddiyet ve öfkeyi dudaklarından azat ettiği sözcüklere yüklemişti. Sağ elinde tuttuğu asasını terlemiş avucu içinde oynayıp dururken, sol eli büyük bir öfke ile James’in siyah cübbesinin yakasına yapışmıştı. Asayı boğazına bastırarak kendine çekti genç Leondier öğrencisini. Bedenlerindeki öfke alevini birbirlerine ifşa edercesine sokulmuş iki beden bir anda büyük bir uğultu bulutu içinde kaldı. Wlad asasını Potter’ın boğazına biraz daha bastırarak konuşmaya başladı. “Söylesene Potter bir böceğin ne zaman bir yılan avladığı görülmüştür?” Ses tonu etraftakilerin duyabileceği bir şekilde idi. Genç büyücünün ifadesiz çehresine tekrar dönen hain tebessümü ile birlikte, vücuduna yaklaşmış olan bedeni itekledi. Faborg’un tam göğüs kafesine çarptırdığında başını sağa doğru yatırıp asasını öylece havada sallamaya başladı. Yüzündeki hain tebessüm ile birlikte öfkeli Leondier kalabalığına gülümsüyordu. Tek bir düşünce hakimdi zihnine. “İlk hamleyi onlar yapsın ki haklı duruma çıkalım…”

Toro Vikingreisi
Toro Vikingreisi
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 200
Kayıt Tarihi : 24/04/12
Lakap : Λεαρτεσ Ρουμπανης

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 1:22 pm
    Of, insanların kendini kasıp küfürler hakaretler etmesi zerre umurunda olmazdı, hatta kendisine ağzına geleni saysın, isterse haksız olsun umursamazdı. Ancak gelip, komik olduğunu sanarak saçmalayana da tahammül etmesi zordu. Az önceki sırıtma silindi yüzünden ve tiksintiye dönüştü. Sanki berbat bir müzik duymuş gibi ekşitmişti suratını. Gözlerini yeni gelen şu Leondier'e çevirdi. Adını hatırlamıyordu bile. Sadece kırpkırmızı saçlarını ve çirkin gözlüğünü fark ediyordu. Belki de üniformalı değil de günlük cübbesini giymiş olsaydı o da en az gözlük kadar çirkin olabilirdi. ''Komik mi oldun şimdi dörtgöz? Ciddiysen de acınası komiksin.'' dedi sadece ona. Daha fazlasına gerek yoktu zaten. Hakaret edip de kendini yoracak değildi, zaten hakaret edecek bir durum da yoktu. Yemeğinden bir lokma daha aldı. Etraf biraz sessizleşmişti bir kızın konuşması dışında. Kıza baktı, onun kavgayı başından beri gördüğü apaçıktı. Gözlerini kıstı ve lokmasını bitirdi. ''Tanrım, şunları kaçırdığınıza inanamıyorum, acıkmadınız mı siz?'' derken ''çlop'' sesi ile ansızın suratına yapışan tavuk parçası ile şaşkına döndü. Tabağındaki yemeğin suratında ne işi vardı? Önce etrafına baktı, bir iki kişinin daha üstü batmıştı tabağından fırlayan yemeklerle. Sonra elmayı fark etti tabağındaki. Bunu görür görmez de atan kişiyi fark etti. ''Berthé, bunu evinde de yapar mısın? Milletin tabaklarına elma fırlatmak gibi bir hobiye mi sahipsin?'' Hiddetlenmişti. Diğerlerinin durumu umurunda değildi ama üstünün batmasını affdemezdi. Sözler kadar önemsiz değildi bu. ''Merlin aşkına, üstüm başım battı. Böyle tatsız şeylerin bir bedeli var tatlım. Sakın kaçmaya kalkma, çünkü benim elimden kurtulamazsın.'' Tabağını elma ile beraber masaya bıraktı ve hızlı bir şekilde turta tabağını kaptı. Başkalarının asalarına davranması artık umurunda değildi. Göze göz, dişe diş yapacaktı. Kız böyle sakarlıklar yapmadan önce bir kaç kere düşünmeyi artık öğrenmeliydi.Bu düşünce ile dudaklarını bükerek turtayı kıza doğru fırlattı. Elbette ki şansı yanlış hedef için yaver gitmişti. Üstüne üstlük en siniri burnunda olana. Ama ondan özür dilemek yerine ansızın güldü. Bu bir yemek savaşını başlatıyor olabilirdi.


En son Leartes Roubanis tarafından Paz Nis. 29, 2012 1:40 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Chica V. Fuks
Chica V. Fuks
Gryffindor IV. Sınıf
Gryffindor IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 85
Kayıt Tarihi : 27/04/12
Lakap : saygın

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 1:25 pm
    Bastırılmış öfkenin damakta bıraktığı o acı tat, ne lanet olası bir durum. İnsanların ya da insan modeline bürünmüş ruhların yüzlerini tekmelemek, kendisini rahatlatan tek şey bu olabilirdi. Bir de sigara belki. Kendi dahi bilmiyordu aslında. Yumruklarını sıkmış bir biçimde masanın üstüne koymuştu, önünde cereyan eden olayı izliyordu. Her zamanki Selfier ve Leondier atışmaları, yıllar içinde birçok kişinin yüzünü, vücudunu veya bilumum yerlerini tekmelememiş, yumruklamamış olsa boş bir iş olarak görürdü bu kavgaları ve şimdi bir hedef belirlemesi gerekti. Aşağıya düşürdüğü gözlerini hafifçe yukarı kaldırdı, zavallı birkaç Selfier ya da zavallı değil, ama zaman içinde zavallı konumuna düşeceğine inandığı kişilerdi bunlar ve elbette ki yüzleri kan içinde çok seksi olabilirdi, görmeden bilemezsin dedi kendi kendine. Birkaç yüz patlatmak gerekiyordu, hani ilkokullardaki pislik çocuklar olur ya Chica o çocuktu işte aradığın her şeyi bulabilirdin. Kesici-delici aletler, sigara, içki aslında o kadar kötü biri de değildi, bu, bu sadece onun eğlencesiydi işte, sevmediği insanların ya da adaletsiz insanların üstüne adalet kusuyordu tıpkı Nemesis gibi, belki de kendini böyle adlandırabilirdi kim bilir, önünde olan konuşmalardaki adrenalin git gide artıyordu. Gözlerini aşağıya indirdi, yüzünü de öyle ardından yumruk yaptığı ellerini açarak masaya vurdu, büyük ihtimal ilgileri üstüne çekmişti, emin değildi, göz ucuyla baktığında tepkileri toplayacağının da farkında olarak bir bir ipe dizer gibi dizdi kelimelerini “ Söylesene yılancık, böceği korumaya çalışan bir aslandan korkar mısın? ” Yüzüne pis bir gülümseme takınarak ona doğru bakmak için kaldırdı gözlerini. Daha fazla dayanamayacağını hissediyordu “ Bir yılanı parçalamak isteyen bir aslan olabilir miyim sence? O potansiyel var mı bende, eğer yanlış cevap verirsen eleneceksin tssssssssssscık. ” Yüzündeki o soğuk gülümsemeyi hala ona doğrultuyordu.
James Potter
James Potter
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 36
Kayıt Tarihi : 25/04/12

Ziyafet! Empty Geri: Ziyafet!

Paz Nis. 29, 2012 1:38 pm
    Ortalık kızıştıkça ve öğrenci kalabalığı taraflara ayrılmaya devam ettikçe, Potter'ın buz mavisi donuk bakışları da git gide duygudan arınıyordu. Büyük salondaki çoğu öğrenci iki ayrı tarafa bölünmüş, karmaşadan faydalanarak içlerindeki bütün öfkeyi kusmaya başlamışlardı. Roza çevrilen dikkatin Hugo'nun sinirini bozduğu aşikardı. Sürekli kıpırdanıp kardeşini biraz daha kendine çeken büyücüye odaklanmaya fırsat bulamamıştı James. Şu anda muhatap olduğu tek büyücü karşısında kin ve nefrete bürünmüş ses tonuyla sözcükler savuran yılandı. İğneleyici sözler büyücünün kulağında çınlarken, öfkesine hakim olmaya çalışmaya devam etti ve bakışlarını başka bir yöne çevirdi. Göz göze geldiği cadı James'i kendine getirmişti ve kim olduğunu hatırlamasına yardımcı olmuştu. Yıllarca soyadı ve dostları uğruna savaşmış olan Harry Potter'ın oğluydu o. Bir Malfoy'un karşısına geçip, Selfier binasının eşlik ettiği bir kavgaya katılmak onun asaletini ve geçmişini lekelemekten başka hiçbir işe yaramıyordu. Alixes'in gözlerinden kendisininkileri ayırdığında derin bir nefes aldı. Yakasına yapışan ellerle kendisini savunmaya kalkan diğer öğrencileri engellemeye çalışan beden, bu kez oldukça sakin görünüyordu. Duygudan tamamen arınmış bakışlarını öfkeden deli dönmüş yılandan ayırmadan cüppesini silkti ve büyücünün yakasını bırakmasıyla arkasındaki Leondier'a çarptı. İçindeki nefreti yatıştırması için Lily'i ve olayların tamamen dışında kalmaya özen gösteren Alixes'i düşünmeye özen gösteriyordu. Asasını cüppesinin cebine iiliştirip elini Albus'un omzundan çekti. "Zamanında kimin kimi avlamış olduğu çok açık. Değil mi Malfoy? Sanırım geçmişinize bir göz atman gerekecek." Savurduğu sözler doğrudan Scorpius'u bulsa da, büyücünün gözleri hala Wlad'ın bakışlarındaydı. Aslında aklında arkasını dönüp kendi binasının masasına tekrar oturmak vardı, ancak Albus'u bunca yılanın yanında bırakıp gitmek içine sinmemişti. Bu yüzden olduğu yerde durmaya devam etti ve biraz daha sakinleşen öfkesinin yeniden alevlenmemesini umdu. Bir yandan da Albus'a geçip masasına oturması için yalvaran gözlerle bakmaya başlamıştı.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz