- Seth LannisterGryffindor IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 52
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Seth.
Cuma Nis. 27, 2012 8:03 pm
Seth Lannister.
Ağzına geleni söyleyen patavatsız bir tiptir. Kimsenin arkasından konuşmayı sevmez. Bir şey ona eğlenceli görünüyorsa, yapmaktan kaçınmaz. Bunun yanı sıra değer verdiği insanlara zarar gelmesine asla izin vermez. Haksızlığa gelemez.
Leondier, IV.
Ağzına geleni söyleyen patavatsız bir tiptir. Kimsenin arkasından konuşmayı sevmez. Bir şey ona eğlenceli görünüyorsa, yapmaktan kaçınmaz. Bunun yanı sıra değer verdiği insanlara zarar gelmesine asla izin vermez. Haksızlığa gelemez.
Leondier, IV.
- Örnek rp:
- Eritheia'dan ayrı geçen zaman o denli fazlaydı ki büyücüyü her geçen dakika kemiriyor, her geçen dakika kurutuyordu. Yavaş yavaş damarlarında dolaşan koyu kırmızı yoğun sıvıyı çekip alıyordu bedeninden. Onu yüzüstü bıraktığından bu yana bir kaç renk daha atmıştı cildi, lanet olası kan emicilere benziyor, soğuk soğuk terliyordu. Buz tutmuş bedeni, boş gözlerle bakan bir cesedin teninden farksızdı. İnsanlardan hoşlanmadığı apaçık ortadaydı lakin sarışın porsuğa o denli bağlanmıştı ki, her ne kadar kendisine itiraf etmeye korksa da neyin ne olduğunu biliyordu. Onsuz geçen zamanlarda ona ihtiyacı olmadığını kendisine söyleyip durmuş, bir nevi kendisini kandırmaya çalışmıştı. Önce kendisini kandırırsa, etrafındakileri de kandırmak o denli kolay olacaktı, biliyordu. Bu çatışma büyücüyü gün geçtikçe zayıflaştırmış, halsiz düşürmüştü. Çevresindeki insanlara karşı güçlü görünüyordu lakin içinde yaşadığı duygusal çatışma onu gün geçtikçe eritiyordu. Kulübün tahta zeminlerinden yankıyan her gıcırtı onun için tahammül edilemez bir ses öbeği haline geliyordu. Bazen keşke dediği bile oluyordu. Keşke, keşke onu yarı yolda bırakmasaydım... Ama keşkeler ne zamanı geriye alabiliyordu ne de tüm bu olanları düzeltebiliyordu. Kabuk tutmuş yarayla oynamak gibiydi onunki. Kalbi kanıyordu, bir süre sonra kan kuruyor, yerini kabuğa bırakıyordu fakat beyin kıvrımlarının her bir milimetre karesini Eritheia ele geçirmişken, o kabuğun orada temelli kalması zor oluyordu. İnsanlara unutma içgüdüsü işlenmemişti. Öyle bir varlıktı ki, aklın hayalin alamayacağı her türlü eylemin altına imzalarını atarlardı lakin unutmayı beceremezlerdi. Jackson'la en son konuştuğu zamanı hatırladı. Rebecca'nın haftalarca süren tedavisine rağmen, iyileştirme özelliği bahşedilmiş narin ellerine rağmen hayatta kalamamıştı. Hayatın yorgunluğu onu güçsüz kılan en önemli etmen olmuştu. Bildiği her şeyi ona öğreten adam avuçlarının arasından kayıp gittiğinde boşlukta hissetmişti kendisini. Uçurumdan düşmüştü kulübe ilk adım attığında. Tutunacak tek dalı Jackson idi ve o da kırılmıştı. Onunla yaşadıkları, geçirdikleri zamanlar, kalbinin belki de temiz kalmayı başarabilmiş ufak bir bölmesinde yer alıyordu. O anıların kirlenmesine, diğerleri gibi karanlıkla çevrelenmesine izin veremezdi, vermeyecekti.
"Bize biraz izin verir misin?" Büyücünün yanına geldiğinde, onu o halde görmek yüreğini parçalamıştı lakin dik durmayı başarabilmişti. Ölüm döşeğinde olan bir adamın gözünde güçsüz görünerek uğurlamak istemiyordu onu. Her şeye rağman sapasağlam olması gerekiyordu. Jackson onu, yıkılmış bir vaziyette görüp de bu dünyadaki son nefesini verirse, telafi edemeyeceği en büyük şey bu olacaktı, biliyordu. Bakışları büyücünün üzerinden sıyrılıp alımlı kadına doğru döndüğünde, başıyla onaylarmışçasına kafasını salladı kadın. Bir parça burukluğu da beraberinde götüren kadın, Jason için çok değerliydi. Güvendiği iki insandan birisiydi. Hoş, güvendiği tek insanın şu an mermer gibi teni gözlerinin önündeyken bunu söylemek zordu fakat buna inanıyordu. "Böyle bitemez Jax, bu şekilde olmaz." Kolunu kavrayan kemikli parmakların ardından gözleri tekrar büyücününkilerle buluştu. Yüzünde gördüğü gülümsemeyle birlikte kalbinin en ücra köşelerinde tatlı bir huzur peydahlanmıştı. Dışarıda duran kadına bakarak dudaklarını araladığında, son zamanlarını yaşıyor olmasına rağmen hayat doluydu. "Onunla uzun yıllar yaşamayı düşünüyordum, Jason. Onunla evlenebilirdim. Benim için doğru kişi o'ydu." Duyduklarına karşılık ne söyleyeceğini bulamıyordu. Canının yanmasına neden olan kelimeler, kalbine binlerce bıçak saplanmasına neden olmuştu. Dışarıdan bakıldığında duygusuz gibi görünen büyücünün zayıf noktası Jax idi ve o, Jason'ın canının yanmasını sağlayabilecek tek kişiydi. "Eğer doğru kişiyi bulduğunu biliyorsan," Elinin işaret ve orta parmağını yan yan yana getirip büyücünün şakağına bir kaç kere yumuşak hamlelerle dokundu. "Burada değil," Daha sonra aynı şekilde kalbinin üzerine dokundu. "Burada biliyorsan, hissediyorsan, onu senin elinden kimsenin almasına izin verme." Tek kelime dahi etmeden Jackson'ı dinleyen genç büyücünün beyin kıvrımlarında dolaşan düşünceler fazlalaşmış, ağırlaşmıştı. Bir şey demeden ayağa kalkıp arkasını döndü. Sükunet içerisinde kapıya doğru yöneldiğinde işittiği sesle durakladı. "Rebecca'ya göz kulak ol Jason, hayatın pahasına, bunu benim için yap." Kapının kulbunu kemikli parmaklarıyla kavradığında, elinin titrediğini fark etti. Usulca çekip bir şey demeden dışarıya çıktığında Rebecca'yla göz göze gelmiş fakat dudaklarını bile kıpırdatmamıştı.
Asasının ucunda alevlenen gümüşi renkteki keçi gözden kaybolduğunda camı kapatıp sarışın porsuğun yanına döndü. "En kısa zamanda burada olacağından emin olabilirsin." Anılarının, takip etmesi gerektiği bir rota olduğunun bilincindeydi fakat yapması, düşünmesinden daha zordu. Derin bir nefes koy verip dudaklarını araladığında ne demesi gerektiğinden pek emin değildi. "Bu şekilde karşılaşmayı istemezdim ama yanımda olduğun için, yanında olduğum için mutluyum. Benim için çok değerlisin." Kırık dökük cümleler havada savrulmuş, Jason'ın ne kadar mahçup durumda olduğunu göstermeye çalışmıştı. Yaptıklarından dolayı suçluluk duymuyordu, pişman da değildi. Sadece yapacaklarından dolayı pişman olmak istemiyordu, hepsi bu.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz