- Blaise MorrellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 50
Kayıt Tarihi : 29/04/12
Blaise M.
Paz Nis. 29, 2012 11:45 am
- Selfier
- ps.:
- Uzun zamandır rpden uzaktım o yüzden eski kurguma devam edeceğim. Rp temasında sorun varsa başka da yazabilirim.
Otoriter bir ailenin tek çocuğu olmanın sorumluluğunu taşır bütün benliğinde. İstediğini elde etme konusunda oldukça ısrarlıdır. Hiç kimse mükkemmel değildir belki. Ancak Blaise ile dost olmak isteyen mükkemmel biri olmalıdır. Çıkar çatışmalarını sevmediği için taraf konularına girmeyi sevmez. Onun için akedemik kariyeri çok daha önemlidir. Akılcı ve biraz da duygusaldır. Çünkü ona göre duygularını bir şekilde yansıtamazsa bir makinadan farkı olmaz. Yönetilmeyi sevmez. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu ona öğretemezsiniz. Ne olursa olsun kendi doğrularıyla yola çıkacaktır. Bazen komiktir, bazen de asabi. Duygularındaki bu değişkenlik en yakınındaki insanları bile bazen sinir edebiliyor. Çok konuşmayı sevmez. İnsanları izlemeyi tercih eder. Onunla dost olamazsınız. Dostlarını kendisi seçer. Yalan söylemek yerine doğruları açık açık söylemeyi tercih eder. İlginin merkezi olmayı sevse de bu konuda özel çalışmaları yoktur. İlişkileri konusunda dengesizliği ile ün yapmıştır. Bir gece size taparken diğer gece sizi düşmanı olarak görebilir. Komiktir ki aşka aşıktır . Bu durum karşısında ona çapkın sıfatını ekleseler de o bayanlara karşı oldukça saygılı ve anlayışlıdır. Hakaret etmeyi de edenleri de sevmez. Sürekli düşünen biridir. Aslında büyük bir gizemdir kişiliği. Olayların akışından hiç tatmin olamayan ve her zaman daha güzelini, daha iyisini ve daha mükkemmelini arayan biridir. Kararsız ve aksidir çoğu zaman. Aşırı duygusallığı sevmez. Bu yüzden onu ağlarken yada kahkahalar atarken göremezsiniz. Onun dostluğunu kazanmak kadar dost kalabilmekte zordur. Küçük hatalar değil de güvenini kaybettirecek hatalar dostluklarının sonunu getirir. Aslında dost olarak görmesede insanlarla iyi geçinen, espriler ve sıcak konuşmalarla zaman geçirebilen biridir. Müziği ve hissettirdiklerini sever. Ancak bu alanda bir yeteneği yoktur. Sporcu biridir aslında. Dışarıdan, sporcuların soğuk benlikleri ile alakasız bir gülümsemesi vardır yüzünde. Ancak en zor durumu bile saklamak adına gülümsemeyi öğrenmiş, iyi bir oyuncudur. O an içinde nelerin yaşandığını kimse anlayamaz, ne fırtınalar koptuğunu. Kitap okumayı sever. Gururu onun zayıf yanlarından biridir. Zaten ne yaşamışsa gururu yüzünden yaşamıştır. Bir zamanlar dostum dediklerini, asla kaybetmek istemediğim aşkım dediklerini, hayatındaki birçok kişiyi sırf gururu yüzünden kaybetmiştir. Reddedilmekten hoşlanmadığı gibi, daha çok hırs yapmasına sebep olur. Sakin zamanlarında ise oldukça ılımlı ve sevimlidir. Bazen öyle bir zamanına denk gelirsiniz ki, en korkusuzunuz bile gözlerinin içine bakmaya çekinir. İnsanın içini titreten gür sesiyle bağırmaya ve keskin kelimelerle sizin canınızı acıtmaya başlar. Suçunuz olmasa bile, onun bu asabiyetinin hedefi olursunuz. Bir anda küstah birine dönüşüp sizi kırabilir. Ne kadar samimi olsanız da, o an bunu umursamaz. İyi bir konuşmacıdır. Kelime bilgisi karşısında sizi şaşırtmadan edemez. Büyük insanların, büyük işler yapmaları gerektiğini düşündüğü için çok okur. Belki de her konuda oldukça fazla bilgisi olduğu için biraz kibirlidir. Ayrıntılara fazla takılır.
V.
Bossier City, Louisiana
2002
Üst kata çıkan taş basamaklı sarmal merdivende ilerliyordu polis memuru. Karşılaşacağı manzaradan habersiz, ilk görevine çağırılmış olmanın heyecanıyla doluydu. Ailesinin bütün itirazlarına rağmen polis olmuştu. Onu görenler savunmasız, baba parası yiyen zengin sürtüklerden biri olarak görürdü. Kendisini ispatlaması için büyük bir fırsattı bu. Bir cinayet vakası için çağırılmıştı. Büyük ihtimalle zengin patronu soyan hırsız, evde birilerine yakalandı ve ne yapacağını bilemediği için belindeki silaha davrandı. Fazla iyimserdi. Amiri onu aradığında, sıcak çikolatasını üflüyor, bir yandan da film seçmeye çalışıyordu. Bu gün onun izin günüydü. Böyle bir günde çağırıldığına göre önemli bir olay olmalıydı. Düşünceleri onu meşgul ederken, kokunun varlığını fark edemedi, ta ki merdivenin sonuna gelene kadar. Yüzünü buruşturdu ve şaşkınlıkla etrafına baktı. Duvarlardaki garip kırmızı tonunu önce anlayamadı. Ancak sonrasında kanın kokusunu aldı ve çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Başka bir polis memuru tarafından olayın asıl gerçekleştiği odaya götürüldü. Beyaz yatağın üzerindeki parçalanmış beden, odadaki öğürme seslerinin artmasına sebep olmuştu. Bir genç kız bedeni olduğunu düşünüyorlardı. Adli tıp uzmanları gelene kadar, kimsenin hiçbir yere dokunmaması gerektiği tembihlenmişti. Bir zamanlar çok güzel bir kız olduğu; odada bulunan, kan ile lekelenmiş fotoğraflardan belli oluyordu. Kimse o odada bulunmaya dayanamıyordu. En güçlü görünen adamlar bile yüzlerini buruşturup, kapıya doğru ilerliyorlardı. Kokudan bayılacağını hissetti polis memuru. Hızla kapıdan çıkarken, buraya gelmeden önce ne giyeceğine karar veremediğini hatırladı. Lanet olsun. Gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Kendini soğuk havanın serinletici kollarına attı hemen. Kasım ayının sebep olduğu yağmur sonrası soğuğa teşekkür ediyordu. O sıcak odada, bozulan beden kokusu midesini mahvetmişti. Kokuyu hatırladığında hızla ayağa kalktı ve çöpün yanına midesindekileri boşalttı. Belinde sıcak dokunuşlar hissettiğinde irkildi ve o koca ele sahip olan kişiye baktı. Adam ona su şişesi uzatmıştı. "İyi misiniz?" diye sordu. Polis memuru başını sallamakla yetindi çünkü adamı inceliyordu. Uzun boyluydu. Kızıl saçları , mavi gözleri ve burnunun üzerindeki çilleri, her ne kadar çocuksu bir görüntü verse de; kaslı vücudu bunun aksini gösteriyordu. Saçları orta uzunluktaydı ve bir günlük sakalı vardı. Polis memuru böyle bir adama, bu şekilde yakalandığı için utandığını hissetti. Hızla sudan içti ve kendine gelmeye çalıştı. Kendi bakımsız, sarı saçlarına ve aceleyle çıkmış olmanın verdiği iğrenç kıyafetlerine lanet etti. Adam bu muhteşem vücudunu, siyahlarla saklama ihtiyacı duymuştu. Kıyafetlerinin salaşlığı dikkatini çekse de, gece yarısı olduğu için, mantıklı geldi bir anda. "Teşekkürler." dedi ve hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya çalıştı. Adamın hızla önüne geçtiğini görünce, merakla ona baktı. "Nereye gidiyorsun Monica?" dedi adam, yüzünde garip bir sırıtışla. Monica şaşkınlıkla ona baktı. Üniformasını giymemişti. Yeni olduğu için de, iş arkadaşlarından adını bilen yoktu. Kafası karışmış bir şekilde adama baktı. Arkasını dönüp karanlığa karıştığında, Monica adını nereden bildiğini sordu. Ancak adam gitmişti. Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Yaklaşan tekerlek sesleri onu kendine getirdi. Arabadan inen kadına baktı. Kadın kırklı yaşlarında görünüyordu. Hemen Monica'nın yanına geldi ve elini uzattı. "Adım Lisa Hànn. Adli tıp uzmanıyım. Beni amirinizin yanına götürürseniz sevinirim." dedi. Monica hızla kadının elini bıraktı ve sakin olmaya çalışarak az önce olanları bir kenara attı. Görevi onu bekliyordu. Lüks malikânenin sarmal merdivenlerinden ilerledi. Arkasında kadının ayak seslerini duyabiliyordu. Merdivenlerin sonunda burnunu kapattı ve odaya doğru ilerledi. Kadına yanından geçmesi için izin verdi ve onu izlemeye başladı. Kadın, amirin elini sıktı ve Monica'nın duyamadığı bir şeyler fısıldadı. Sonrasında cesedi incelemeye koyuldu. "Dişi. Büyük ihtimalle on sekiz yaşında. Bedeninin diğer parçaları nerede?" diye sordu. Polislerden biri dolabın kapağını açtı ve geri çekildi. Monica kadının bu rahat tavırlarından çok etkilenmişti. "İki eli de kesilmiş, eller burada. Bir kesik ayak, o da burada. Sökülen dişler de burada. Ancak, bir saniye bekleyin. Kalbi nerede?" diye sorduğunda, herkes birbirine baktı. Birkaç polis memuru kalbi aramak için görevlendirildiğinde, kadın cesedi incelemeye devam ediyordu. Lateks eldivenleri kana bulanmış halde kurbanın vücudunda geziyordu. "Darp izleri fazla yok. Şişkinlikte yok. Kurbanımız büyük ihtimalle parçalanırken canlıydı." dediğinde Monica tutunmak için bir yer aradı. Bu vahşet. Kim böyle bir şey yapabilir ki?Monica az önceki adamı hatırladı. Ancak oldukça temizdi. Bir an onu durdurması gerektiğini düşündü ancak, katilin o olması ihtimaline göre, kendini kurtarmış olmanın rahatlığını hissetti. Bir sorun vardı ki, adam ismini biliyordu. Kadının amirine yaklaştığını fark ettiğinde, elinde olmadan onları dinlemeye koyuldu.
Sonrasını dinleyemedi Monica. Hızla aşağıya indi. Görgü tanıklarıyla görüşmeliydi. O adamla ilgili bilgi toplamalıydı.
Lisa Hànn'ın rapor/ kayıt defteri.
21. 11. 2010/ 03:15 am.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Tahminen gece yarısı saat on iki gibi öldüğü düşünülen Monica'nın ölümü oldukça kafa karıştırıcıydı. Yanık bedeni, kurbanın ölüm nedeninin yangın olduğunu düşündürüyor. Vücudundaki kesiklerin de bu şekilde açıklanacağını düşünüyoruz. Ancak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Çünkü kesiklerin altındaki kanama bizleri çelişkiye düşürdü.
2002
Üst kata çıkan taş basamaklı sarmal merdivende ilerliyordu polis memuru. Karşılaşacağı manzaradan habersiz, ilk görevine çağırılmış olmanın heyecanıyla doluydu. Ailesinin bütün itirazlarına rağmen polis olmuştu. Onu görenler savunmasız, baba parası yiyen zengin sürtüklerden biri olarak görürdü. Kendisini ispatlaması için büyük bir fırsattı bu. Bir cinayet vakası için çağırılmıştı. Büyük ihtimalle zengin patronu soyan hırsız, evde birilerine yakalandı ve ne yapacağını bilemediği için belindeki silaha davrandı. Fazla iyimserdi. Amiri onu aradığında, sıcak çikolatasını üflüyor, bir yandan da film seçmeye çalışıyordu. Bu gün onun izin günüydü. Böyle bir günde çağırıldığına göre önemli bir olay olmalıydı. Düşünceleri onu meşgul ederken, kokunun varlığını fark edemedi, ta ki merdivenin sonuna gelene kadar. Yüzünü buruşturdu ve şaşkınlıkla etrafına baktı. Duvarlardaki garip kırmızı tonunu önce anlayamadı. Ancak sonrasında kanın kokusunu aldı ve çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Başka bir polis memuru tarafından olayın asıl gerçekleştiği odaya götürüldü. Beyaz yatağın üzerindeki parçalanmış beden, odadaki öğürme seslerinin artmasına sebep olmuştu. Bir genç kız bedeni olduğunu düşünüyorlardı. Adli tıp uzmanları gelene kadar, kimsenin hiçbir yere dokunmaması gerektiği tembihlenmişti. Bir zamanlar çok güzel bir kız olduğu; odada bulunan, kan ile lekelenmiş fotoğraflardan belli oluyordu. Kimse o odada bulunmaya dayanamıyordu. En güçlü görünen adamlar bile yüzlerini buruşturup, kapıya doğru ilerliyorlardı. Kokudan bayılacağını hissetti polis memuru. Hızla kapıdan çıkarken, buraya gelmeden önce ne giyeceğine karar veremediğini hatırladı. Lanet olsun. Gözyaşlarını tutmakta zorlanıyordu. Kendini soğuk havanın serinletici kollarına attı hemen. Kasım ayının sebep olduğu yağmur sonrası soğuğa teşekkür ediyordu. O sıcak odada, bozulan beden kokusu midesini mahvetmişti. Kokuyu hatırladığında hızla ayağa kalktı ve çöpün yanına midesindekileri boşalttı. Belinde sıcak dokunuşlar hissettiğinde irkildi ve o koca ele sahip olan kişiye baktı. Adam ona su şişesi uzatmıştı. "İyi misiniz?" diye sordu. Polis memuru başını sallamakla yetindi çünkü adamı inceliyordu. Uzun boyluydu. Kızıl saçları , mavi gözleri ve burnunun üzerindeki çilleri, her ne kadar çocuksu bir görüntü verse de; kaslı vücudu bunun aksini gösteriyordu. Saçları orta uzunluktaydı ve bir günlük sakalı vardı. Polis memuru böyle bir adama, bu şekilde yakalandığı için utandığını hissetti. Hızla sudan içti ve kendine gelmeye çalıştı. Kendi bakımsız, sarı saçlarına ve aceleyle çıkmış olmanın verdiği iğrenç kıyafetlerine lanet etti. Adam bu muhteşem vücudunu, siyahlarla saklama ihtiyacı duymuştu. Kıyafetlerinin salaşlığı dikkatini çekse de, gece yarısı olduğu için, mantıklı geldi bir anda. "Teşekkürler." dedi ve hızlı adımlarla oradan uzaklaşmaya çalıştı. Adamın hızla önüne geçtiğini görünce, merakla ona baktı. "Nereye gidiyorsun Monica?" dedi adam, yüzünde garip bir sırıtışla. Monica şaşkınlıkla ona baktı. Üniformasını giymemişti. Yeni olduğu için de, iş arkadaşlarından adını bilen yoktu. Kafası karışmış bir şekilde adama baktı. Arkasını dönüp karanlığa karıştığında, Monica adını nereden bildiğini sordu. Ancak adam gitmişti. Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu. Yaklaşan tekerlek sesleri onu kendine getirdi. Arabadan inen kadına baktı. Kadın kırklı yaşlarında görünüyordu. Hemen Monica'nın yanına geldi ve elini uzattı. "Adım Lisa Hànn. Adli tıp uzmanıyım. Beni amirinizin yanına götürürseniz sevinirim." dedi. Monica hızla kadının elini bıraktı ve sakin olmaya çalışarak az önce olanları bir kenara attı. Görevi onu bekliyordu. Lüks malikânenin sarmal merdivenlerinden ilerledi. Arkasında kadının ayak seslerini duyabiliyordu. Merdivenlerin sonunda burnunu kapattı ve odaya doğru ilerledi. Kadına yanından geçmesi için izin verdi ve onu izlemeye başladı. Kadın, amirin elini sıktı ve Monica'nın duyamadığı bir şeyler fısıldadı. Sonrasında cesedi incelemeye koyuldu. "Dişi. Büyük ihtimalle on sekiz yaşında. Bedeninin diğer parçaları nerede?" diye sordu. Polislerden biri dolabın kapağını açtı ve geri çekildi. Monica kadının bu rahat tavırlarından çok etkilenmişti. "İki eli de kesilmiş, eller burada. Bir kesik ayak, o da burada. Sökülen dişler de burada. Ancak, bir saniye bekleyin. Kalbi nerede?" diye sorduğunda, herkes birbirine baktı. Birkaç polis memuru kalbi aramak için görevlendirildiğinde, kadın cesedi incelemeye devam ediyordu. Lateks eldivenleri kana bulanmış halde kurbanın vücudunda geziyordu. "Darp izleri fazla yok. Şişkinlikte yok. Kurbanımız büyük ihtimalle parçalanırken canlıydı." dediğinde Monica tutunmak için bir yer aradı. Bu vahşet. Kim böyle bir şey yapabilir ki?Monica az önceki adamı hatırladı. Ancak oldukça temizdi. Bir an onu durdurması gerektiğini düşündü ancak, katilin o olması ihtimaline göre, kendini kurtarmış olmanın rahatlığını hissetti. Bir sorun vardı ki, adam ismini biliyordu. Kadının amirine yaklaştığını fark ettiğinde, elinde olmadan onları dinlemeye koyuldu.
- "Ne diyorsun? Sence bir vampir mi?" "Hayır bir vampir bu kadar kanı ziyan etmezdi." "Yani başka bir tehlike var, öyle mi?""Büyük ihtimalle, evet. Şeytani bir şey olduğunu hissedebiliyorum." "Banyoda bulduğumuz şeyi duyana kadar bekle. Aynaya çizilen ters bir haç bulduk." "Ters haç mı? Bu imkânsız. Birkaç satanist çocuğun işine benzemiyor bu Carl." "Evet, ama şeytanın sembolü olarak ta biliniyor, biliyorsun." "Bu çok saçma. Bir açıklama bulana kadar basına ne söyleyeceksiniz?" "Bilemiyorum. Zengin ailenin kızı. Kırdığı kalpler çoktur. Tutku cinayeti diyeceğiz."
Sonrasını dinleyemedi Monica. Hızla aşağıya indi. Görgü tanıklarıyla görüşmeliydi. O adamla ilgili bilgi toplamalıydı.
Lisa Hànn'ın rapor/ kayıt defteri.
21. 11. 2010/ 03:15 am.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Tahminen gece yarısı saat on iki gibi öldüğü düşünülen Monica'nın ölümü oldukça kafa karıştırıcıydı. Yanık bedeni, kurbanın ölüm nedeninin yangın olduğunu düşündürüyor. Vücudundaki kesiklerin de bu şekilde açıklanacağını düşünüyoruz. Ancak çalışmalarımıza devam edeceğiz. Çünkü kesiklerin altındaki kanama bizleri çelişkiye düşürdü.
Sen Nehri yakınlarında bir köy, Paris
1842
Sessizliğin senfonisine eşlik eden, bu eşsiz çığlıklardı aslında varoluş sebebi. Aylarca içinde büyüttüğü yaratığın ne olduğundan habersiz, aptalca bir mutluluktu sahip olduğu. Acı vericiydi de. Ağustos ayının bu cehennem sıcağı gecesinde, sessizliği yırtıp geçen bir çığlıktı onun ki. Acı ile kasılan, narin bedeni titremeye başladı. Sıktığı dişleri bile, çığlıklarına engel olamıyordu. Terden ensesine yapışan saçları artık rahatsız edici gelmiyordu ona. Kan kokusu bütün odayı sarmıştı. Ardından bir nefes sesi, zorla da olsa minik kalp atışları duyulabiliyordu bu yaratığın. O an annenin yüzündeki gülümseme, en sonunda yaptım, diyordu. Bütün itirazlara rağmen, başardım. Son nefesini verirken, doğumdan kalma terler, dar alnında kavisler çizmekteydi halen. Babasız ve annesiz bir çocuk, bir yaratıktı o. İnsanlığı yıkıcı bir sona sürükleyebilecek bir varlık. Kimse dünyaya neyin ayak basmak üzere olduğunu bilmiyordu, bebeğin anneannesi dışında. Kızına çocuğunu doğurmaması için yalvarmış, rüşvet vermiş ve tehdit etmişti. Ancak deli bir yaşlı kadına öz kızı bile inanmazdı. Aylar önce, annesinin karnındayken, babasının ölümüne neden olmuştu ve doğarak ta annesinin. İblisin en adi oyunlarından biriydi bu. Kendi çocuğunu insan bedenine hapsetmek, kan ve şehvetle yıkadığı bu bedenlerle, insanlığı kandırarak yok etmek. Duygusuz bir bedendi o, sadece bir beden. İblis senelerce, bakire genç kızlara tecavüz ediyordu. Bazen insan bedenine girerek, bazen de kendi bedeninde. Cennetten düşüşünün verdiği acıyla, kimsenin gözyaşına bakmadan tecavüz ediyordu. Her seferinde kadınlar hamile kalıyor, ancak bebek ya ölü doğuyor ya da daha doğmadan annesinin ölümüne sebep oluyordu. Dünyanın birçok yerinde faili meçhul ölümler de bu şekilde yaşanıyordu. Halkın eğitimli tayfası bunun hamile kadınları öldüren, psikopat bir katil olduğuna inanıyordu. Cahil tayfa ise bir lanet olduğuna inanmaktan vazgeçmiyordu. Sadece bir kişi iblisin çocuğunu doğurabildi. Sonrasında ölmesine rağmen, bu saf iyilik, iblise çocuğunu çoktan vermişti. Aptal bir aşkın sonucu, dünyanın sonunu getirecek o doğumu yapmıştı. Saf kötülüğün, somut hali. Beden bulmuş bu kötülük, kendi benliğinden ve babasından habersiz yaşamaya çalıştı. Ancak annesinin ölü bedeni onu aç bırakarak, ikisinin de ölümüne sebep olmuştu.
1842
Sessizliğin senfonisine eşlik eden, bu eşsiz çığlıklardı aslında varoluş sebebi. Aylarca içinde büyüttüğü yaratığın ne olduğundan habersiz, aptalca bir mutluluktu sahip olduğu. Acı vericiydi de. Ağustos ayının bu cehennem sıcağı gecesinde, sessizliği yırtıp geçen bir çığlıktı onun ki. Acı ile kasılan, narin bedeni titremeye başladı. Sıktığı dişleri bile, çığlıklarına engel olamıyordu. Terden ensesine yapışan saçları artık rahatsız edici gelmiyordu ona. Kan kokusu bütün odayı sarmıştı. Ardından bir nefes sesi, zorla da olsa minik kalp atışları duyulabiliyordu bu yaratığın. O an annenin yüzündeki gülümseme, en sonunda yaptım, diyordu. Bütün itirazlara rağmen, başardım. Son nefesini verirken, doğumdan kalma terler, dar alnında kavisler çizmekteydi halen. Babasız ve annesiz bir çocuk, bir yaratıktı o. İnsanlığı yıkıcı bir sona sürükleyebilecek bir varlık. Kimse dünyaya neyin ayak basmak üzere olduğunu bilmiyordu, bebeğin anneannesi dışında. Kızına çocuğunu doğurmaması için yalvarmış, rüşvet vermiş ve tehdit etmişti. Ancak deli bir yaşlı kadına öz kızı bile inanmazdı. Aylar önce, annesinin karnındayken, babasının ölümüne neden olmuştu ve doğarak ta annesinin. İblisin en adi oyunlarından biriydi bu. Kendi çocuğunu insan bedenine hapsetmek, kan ve şehvetle yıkadığı bu bedenlerle, insanlığı kandırarak yok etmek. Duygusuz bir bedendi o, sadece bir beden. İblis senelerce, bakire genç kızlara tecavüz ediyordu. Bazen insan bedenine girerek, bazen de kendi bedeninde. Cennetten düşüşünün verdiği acıyla, kimsenin gözyaşına bakmadan tecavüz ediyordu. Her seferinde kadınlar hamile kalıyor, ancak bebek ya ölü doğuyor ya da daha doğmadan annesinin ölümüne sebep oluyordu. Dünyanın birçok yerinde faili meçhul ölümler de bu şekilde yaşanıyordu. Halkın eğitimli tayfası bunun hamile kadınları öldüren, psikopat bir katil olduğuna inanıyordu. Cahil tayfa ise bir lanet olduğuna inanmaktan vazgeçmiyordu. Sadece bir kişi iblisin çocuğunu doğurabildi. Sonrasında ölmesine rağmen, bu saf iyilik, iblise çocuğunu çoktan vermişti. Aptal bir aşkın sonucu, dünyanın sonunu getirecek o doğumu yapmıştı. Saf kötülüğün, somut hali. Beden bulmuş bu kötülük, kendi benliğinden ve babasından habersiz yaşamaya çalıştı. Ancak annesinin ölü bedeni onu aç bırakarak, ikisinin de ölümüne sebep olmuştu.
24. 11.2010/ 09: 29 pm.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Görgü tanıklarının da ifadesine göre, kurban eve akşamüzeri gelmiştir ve bir daha da hiç çıkmamıştır. Evden ses gelmediğini söyleyen görgü tanıkları, alevleri görünce bir sorun olduğunu anlamışlar. Kurbanın yakın arkadaşları, genç kızın bir adam ile ilişkisi olduğundan bahsettiler. Bazı görgü tanıkları bu adamı teşhis ettiler. Jason Hanner adlı şahsın Monica'nın sevgilisi olduğu, Monica'nın evine sık sık gittiği teşhis edilmiştir. Adama çok bağımlı olduğunu, her istediğini yaptığını özellikle belirttiler. Henüz bu bilginin doğruluğundan emin değiliz. Bir haftadır şehir dışında olduğu söylenen şahıs ile görüşmek için yarın bir toplantı ayarlayacağız.
Transilvanya, Macaristan.
1992
1992
Ruh, sonsuz soluk gibidir. Asla yok olamaz ve sürekli yeni bedenler arayarak varlığını sürdürür. Bir kişi çok genç ölürse, ruhu başka bir doğanın bedenine girer ve hakkı olanı yaşar. "Bay Morrell siz misiniz?"diye sordu şifacılardan biri. Alexander hızla ayaklandı ve bunun sonucu olarak başı döndü. Bir yere tutunma ihtiyacı hissetti. Şifacı kolundan destek oldu. Alexander başını salladı cevaben. "Tebrik ederim Bay Morrell, bir oğlunuz oldu." Sevinmesi gerekiyordu. Her baba imajına sahip insan, bu güzel haber ile mutluluktan havalara uçardı. Alexander, öyle görünmüyordu. Endişeyle kasılan suratına, ifadesizlik vermeye çalışsa da, içindeki korkuyu bastıramıyordu. Doğumhaneden gelen karanlığı hissedebiliyordu. Karısının yalnızca üç aylık ilişkileri sonucu hamile olması, bebeğinin aşk sonucu değil de tutkulu bir ilişki sonucu dünyaya olduğunu gösteriyordu. Karanlığın bulunduğu yerden kaynaklandığını düşünmeye çalışarak, sakinleşmeye başladı. Karısının sağlıklı kalp atışlarını duyabiliyordu, sorun yoktu. Şimdilik. Birden olanlar oldu. Koca hastane, karanlığa gömüldü. Herkes şaşkındı. Gündüz olmasına rağmen bu kadar karanlık, mantıklı değildi. Alexander için karanlık diye bir şey yoktu, hiç olmamıştı. Şimdiye kadar. O da göremiyordu. Şaşkın insanların kalp atışlarını duyabiliyordu. Yanındaki pencereye baktı. Hava yağmurluydu. Ve karanlık. Karısının acı dolu çığlığını duydu Alexander. Göremese de, hızla sese doğru ilerledi. Ameliyathanenin önüne geldiği anda, elektrikler tekrar geldi. Neler olduğunu anlayamadan, karısının sesinin yerini bebek çığlıkları almıştı. Kapı açıldığında, az kalsın doktor ile çarpışıyordu. Doktor anlayışla gülümsedi. "Havadan olsa gerek, jeneratör devreye girdi." Doktorun sözlerini umursamadı Alexander. Tek düşünebildiği yanlış bir kadından olan çocuğu ve kadını susturmanın yöntemleriydi.
04. 12. 2010/ 02: 46 am.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Monica Swàre.
Polis memuru. Yirmi bir.
Kesiklerin ve yaraların altındaki kanama, ölümün yangın yüzünden değil de, yangından önce gerçekleştiğini anlamamıza yardımcı oldu. Yangın, delilleri örtmek amaçlı çıkartılmıştı. Bu yüzden kurbanı belirli testlerden geçirdik. Bu sayede, kurbanın büyük ihtimalle katili tarafından keskin bir aletle öldürüldüğü ortaya çıktı.Bu araştırma sırasında kadının birkaç sene önce doğum yaptığı anlaşıldı. Kayıp çocuk ve babası hakkında kurbanın çevresinden hiç kimse bir şey bilmiyordu.
- Milos DrahoslavRavenclaw V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 37
Kayıt Tarihi : 28/04/12
Geri: Blaise M.
Paz Nis. 29, 2012 11:46 am
Rütbe veriliyor.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz