leviathan rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Aşağa gitmek
Josié Cynnton
Josié Cynnton
Mitoloji Profesörü
Mitoloji Profesörü
Mesaj Sayısı : 134
Kayıt Tarihi : 07/04/12

I. Ortak Ders Empty I. Ortak Ders

Cuma Mayıs 04, 2012 4:12 pm
~ Bütün binalar karma olarak ders işleyecektir. Bu başlık altında ilk rp’lerinizi online olarak yazabilirsiniz, bu sizin tercihinize kalmış. Sizin için özel başlıklar açılacak. Bu başlıklarda betimlemelere yoğunlaşmanız gerektiğini belirteceğim. Betimleyeceğiniz yerin çoğu bölümü sizin hayal gücünüze bırakılacaktır.

Dersin işlenişi:
Mitoloji dersliğine geldiğiniz anda profesörü masanın yanında bulacaksınız. Profesör Cynnton, öğrencilerin rahatlaması için sınıfı havalandırmış ve masaların üzerine elindeki tüy ile parşömenin kopyalarını bırakmıştır. Güler yüzle karşıladıktan sonra kendisini hemencecik tanıtıp, dersi hakkında bilgi verir. Ardından bugün bambaşka bir ders işleyeceklerini belirtir. Masada tüy ve parşömen haricinde hiçbir şey bırakılmayacağını söyler ve ardından istediklerinin parşömene yazılmasını söyler.

~ Profesörü betimleyerek, sınıfın nasıl olduğunu anlatabilirsiniz, tercihinize kalmış. Ardından yukarıda da belirttiğim gibi profesörün konuşmasından bahsedin. Parşömenlerinizin üzerine;
-Hangi mitoloji türünü sevdiğinizi (mısır mitolojisi, yunan mitolojisi, …),
-Hangi tanrı/tanrıçayı kendinize yakın bulduğunuzu,
-Kişisel Özelliklerinizi
yazdıktan beş dakika sonra hafif bir uykuya daldığınızı yazacaksınız. Daha sonra sizin için açılmış özel başlıkları ‘Mitoloji Dersliğinde’ bularak, verilen talimatlara göre ders rplerinize devam edeceksiniz. Rp’lerinizi kısa tutmaya özen gösterin ki herkes kolaylıkla okuyup katılabilsin. Unutmayın, hiç beklemeyeceğiniz tehlikelere hazırlıklı olmalısınız!
Lupin Santana
Lupin Santana
Mesaj Sayısı : 133
Kayıt Tarihi : 10/04/12
Yaş : 28

I. Ortak Ders Empty Geri: I. Ortak Ders

Cuma Mayıs 04, 2012 5:56 pm
Kızların çalar saatiyle ve bağırarak konuşmalarıyla uyanmıştı.Uykusundan bu şekilde uyandırılmak en sevmediği şeylerden biriydi. Her ne kadar yatağında döndüyse de uyuyamadı ondan sonra. Sinirli bir şekilde yatağından kalktı ve üzerine değiştirdi. Çok vakti vardı. Biraz kahvaltı yapabilirdi Büyük Salon'da. Yavaş yavaş derslerine gidiyordu herkes, Büyük Salon'da çok kişi kalmamıştı. Bir şeyler atıştırıp tekrar Ortak Salon'a gitti. Cüppesini giydi ve Mitoloji kitabını alıp dersliğe doğru ilerlemeye koyuldu. Haftanın yoruculuğu Çarşamba günü iyice kendini hissettirmişti. Okul onun için güzeldi ama çok yorucu oluyordu. Uzun bir maratonun henüz başında bulundukları aşikardı fakat işlerini oldukça ciddiye alan Lupin dersler de üstün performans göstermeye çalışıyordu.

Dersliğe girdiğinde, profesörden başka kimsenin olmadığını fark etti. Yeni gelen ama ders programında gördüğü adını tam hatırlayamadığı profesörleri Bir şey Cynnton’a selam vererek ortalarda bir sıra seçti kendisine. Gerçekten sevdiği bir ders olduğuna göre, normalde yapmayacağı bir şeyi yapıp daha gerek yokken ders kitabını okumakta da bir sakınca görmedi. Bir yandan da yeni profesörü inceliyordu. Güzel bir kadına benziyordu. Çokta gençti kadın. Gözleri ve saçları çok daha fazla ilgisini çekmişti Lupin'in. Bir yandan da boş masaları ve sınıfı inceliyordu. Sınıfın havalandırılmış olduğunu anlamıştı Lupin hemen.

Başını çevirip sınıfta dolaştırdığında, öğrencilerin neredeyse hepsinin geldiğini fark ederek şaşırdı. Profesör, sınıfa kendisini tanıttığında ismini hatırlamıştı. 'Profesör Josié Cynnton' diye geçirdi aklından. Unutması imkansız gibi bir şeydi. Çünkü en sevdiği derslerdendi Mitoloji. Kendini tanıttıktan sonra Mitoloji dersi hakkında kısa bir tanıtım yapan Profesör Josié , tüy kalem ve parşömenleri işaret ederek onların dışında sınıfta hiç bir eşyanın kalmamasını istedi. Biraz soluklandıktan sonra 'Hangi mitoloji türünü sevdiğinizi -Hangi tanrı/tanrıçayı kendinize yakın bulduğunuzu' yazmasını istedi tüm sınıfım. Sözlerini bitirmesi üzerine tüm sınıf gibi Lupin de tüy kalemini eline alarak parşömene "Yunan mitolojisi ve Poseidon" yazdıktan sonra Profesör Josié'nın başka bir şeyler söyleyecek mi diye beklemeye koyulmuştu. Ve umduğu gibi olmuştu. Profesör tüm sınıfın kişisel özelliklerini kısaca yazmalarını istedi. Tekrak parşömeni eline alan Lupin "Soğuk bir yapıya sahibim, bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu durum, başkalarıyla iletişim kurmamı zorlaştırıyor. Ama pek umursamıyorum. Tek başıma ve sessiz bir ortamda bulunmayı tercih ediyorum. Zekiyimdir. Bunu, gizemli olaylar ile uğraşma istediğimden anlayabilirsiniz. Sırları çözmek, keşifler yapmak sevdiğim bir iştir. Fazla konuşkan biri değilimdir. Çevremde gelişen olayları sessizce takip etmeyi, yeri geldiğinde müdahalede bulunmayı tercih ederim. Fazla olmasa da bencil biriyimdir, kabul ediyorum. Her insan biraz bencildir, değil mi? Az sayıda olan dostlarıma değer veririm, evet. Bencilim dediysem, bencil pisliğin tekiyim demedim, ha? Başka… Kinci bir yapıya sahibim. Bana yapılan bir saldırıyı asla unutmam; zamanı geldiğinde karşılık veririm. İntikam duygusunu üzerimden atamıyorum. Bunun yanı sıra, tüm işlerimi sessiz ve gizli biçimde yürütmeyi severim. Dışarıdan bakıldığında gizemli biri olarak gözükmek hoşuma gidiyor. Şans adlı kavrama inanmam. Bir insanın yaptığı tüm işlerde onun başarısı vardır, şans nedir ki? Özgüvenim son derece fazladır. Kalkıştığım iş her ne olursa olsun başarılı olacağıma inanırım. Bahsettiklerim dolayısıyla hakkımda ‘duygusuz herif’ tarzında bir düşünceye sahip olabilirsiniz. Aslında, duygusal biriyimdir. Ama bunu dışarıya belli etmemeye çalışırım ve bu işte çoğu zaman başarılı olurum. Aşka gelecek olursak. Aşka yeterince inanan biriyim, bu nedenle belki de kişiliğime uymayacak oranda romantiğimdir." yazdıktan sonra uykunun bütün bedenini kapladığını hissetti. Bunun ardına kendini uykuya teslim etti.


Spoiler:
Magdelena Ellingson
Magdelena Ellingson
Ravenclaw III. Sınıf
Ravenclaw III. Sınıf
Mesaj Sayısı : 50
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Yaş : 26
Nerden : St. Vladimir
Lakap : Mag ya da M.

I. Ortak Ders Empty Geri: I. Ortak Ders

C.tesi Mayıs 05, 2012 8:12 am
Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp üstüne en rahat eşofmanlarını geçirdi. Saçlarını tepesinde topladıktan sonra hazır bir şekilde dışarıya çıktı. Bu saatte herkesin uyuyor olması gerekiyordu. Havada menfur gecenin emaresi bir karartı vardı ve birkaç saat içinde gökyüzünü terk edecekti. Taze biçilmiş ot kokusunu duyabiliyordu. İlerideki ağaçlıktan gelen kuş cıvıltıları dışında hiç ses çıkmıyordu. Hava umduğundan da serindi. Daha önceleri erken kalkmak gibi bir alışkanlığı yoktu. Bıraksalar açık pencerenin camından gözüne vuran ışığa dahi aldırmayıp öğlene kadar uyurdu. Genç cadının geç uyursan erken uyanırsın gibi bir teorisi vardı ve bunun her daim işlediği bir gerçekti. Dün gece de gözüne uyku girmemiş, yatakta dönüp durmuş ve nihayet gecenin bir vakti göz kapakları uykuya esir düşmüştü. Birkaç saatlik uykudan sonra uyanmış fakat hantal vücudu yataktan kalkmak istememişti. Gözlerini kapatıp bir süre dinlendikten sonra kendisi için büyük insanlık için küçük bir adım atıp ilk defa bayağı erken kalktı. Belki ailesini utandırmak için onlara bir posta falan göndermeliydi. Sonuçta erken kalkmıştı. Havadaki sis giderek dağılırken küçük doğa gezintisiyle mental ferahlığa ulaşmak için adım adım ilerliyordu. Ayağının altında ezilen otları, ormanın derinliklerinden kulağına ulaşan yabani hayvan seslerini duyabiliyordu. Yalnızken müthiş bir işitsel keskinliği olduğunu düşünürdü. Yaprak hışırtısından esintinin uğultusuna kadar hiçbir şey kaçmazdı kendisinden. Her zamanki gibi saçmaladığını düşünüp beline bağladığı eşofman üstünü çıkardı ve yere özenle serip üstüne doğru uzandı. Gökyüzünün sonsuzluğa uzanan maviliğini seyredip derin bir iç çekti. Kendisini doğru bir şeylerin kollarında hissediyordu. Daha önce böyle bir şey yaşadığı yoktu. Çok farklı hissettiriyordu doğrusu. Birkaç hafta öncesine kadar sarışın cadı için hayat, iyi vakit geçirmek ve salya sümük perişan bir şekilde sızlanmadan günü bitirebilmek anlamına geliyordu. Nasıl yanıldığını şimdi anlıyordu.

Bahçede kaç saat geçirdiğinden emin değildi. Derse geç kalmak gibi bir niyeti yoktu fakat yeşilliği ve temiz havayı terk etmek işine gelmiyordu. Bir süre daha yürüyüş yaptıktan sonra isteksice okul yolunu tuttu. Okulun kendisine neden bu denli loş ve havasız geldiğine anlam veremiyordu. Bir şekilde burayı beyninin içinde bu şekilde tanımlamıştı ve her ne kadar bu fikirden hoşlanmasa da bu çok bağnaz bir düşünceydi. Basamakları birilerine yakalanıp yanlış anlaşılmak endişesiyle sessizce çıktıktan sonra yatakhanede tekrar üstünü değiştirdi ve okula ait kıyafetleri içinde aynanın karşısına geçti. Bir süre düşündükten sonra saçlarıyla oynamamakta karar kıldı. Bütün bina uyanmışa benziyordu. Koridorlardaki hareketliliği hissedebiliyordu. Yeni bir gün başlıyordu.

Mitoloji dersliğine yetişmek gibi bir kaygısı yoktu. Olağanüstü rahat ve dingindi. Belki de her sabah aynı şeyi tekrarlamalıydı. Yeniden dirilmiş gibi hissediyordu. Zinde bir günün başlangıcında havasız olarak nitelendirdiği, kendini boğan ve bir vakum gibi içine çeken koridorların moralini bozmasına ya da dikkatini dağıtmasına izin vermeyecekti. Dersliğe girdiğinde profesör, masasının hemen yanında ayakta bekleme hâlindeydi. Yüzünde samimi bir gülümseme belirdi ve öğrencileri içeri buyur ettiğini ifade edecek şekilde eliyle sıraları gösterdi. Birkaç pencere açıktı ve havanın berraklığına bakılacak olursa içerisi uzun süredir havalandırılıyordu. Kendisini çok daha iyi hissetti ve her zamankinin aksine ön sıralardan birine yerleşti. Kendisinden sonra sınıf bir çırpıda doldu ve Profesör Cyntonn memnun bir yüz ifadesiyle öğrencilerini karşıladıktan sonra kendisini kısaca tanıttı. Kahverengi, parlak saçları omuz hizalarındaydı. Dolgun dudakları, biçimli kaşları ve düzgün bir burnu vardı. Yanağının dudaklarına yakın bir bölümünde küçük bir ben göz kırpıyordu. Güzel bir kadın olduğunu söylemeye gerek bile yoktu. Profesör ders hakkında önemli yerlere vurgu yaptı ve birkaç bilgilendirmeden sonra sohbet niteliğinde, mitoloji hakkında konuştu. Bugün bambaşka bir ders işleyeceklerini –tılsım dersinde de aynısı söylenmişti. Normal bir ders yok muydu bu okulda- söyledi ve her bir masaya özenle yerleştirilmiş parşömenlere hangi mitoloji türünü sevdiklerini, hangi tanrı yahut tanrıçayı kendilerine yakın bulduklarını, kişisel özelliklerini yazmalarını istedi. Sıra dışı bir dersi bu anlama getirmeye burun kırıştırdı ve tüy kalemini parşömene bir silah gibi doğrultup düşünmeye başladı. Cümleler kendiliğinden geliyor gibi değildi ne yazık ki. Düşüncelerini kâğıda aktarmakta güçlük çekiyordu. Bir yerlerde tıkanıyor ve en uygun sözcüğü bulmak için beklemek zorunda kalıyordu. Öncelikle en başa düzgün bir yazıyla ismini yazdı. Ve bir maddeyi temsil edecek şekilde biraz altına yıldız çizdi.

*Yunan Mitolojisi

Tanrı ve tanrıçaları aklından bir süre geçirdikten sonra tereddüt etti. Acaba kişisel olarak kendisine benzeyeni mi yoksa olmak istediği karakteri mi yazmalıydı? Belki bunu sorabilirdi fakat kimseden ses çıkmadığına göre kimsenin kafasına takılmış bir soru değildi. Sorusunun filmlerdeki gibi doğru cevabına ulaşmak için kendisine saçma sapan sorular sorduktan sonra homurdanıp bir yıldız daha çizdi.

*Zeus

Son seçeneğe geldiğinde elinden tüy kalemi bırakıp dirseğini masaya yasladıktan sonra başını eline verdi. Kendisi hakkında nasıl bir şeyler söyleyebilirdi ki? Aynaya baktığında neye benzediğinden bile emin olamıyordu. Tüm herkesin görüntüsünü zihninde oluşturabiliyordu fakat kendisi için kesin bir görüntü yaratamıyordu. Ayrıca nasıl biri olduğunu başkasına sormaları çok daha mantıklı olurdu. Belki de ergenlik dedikleri buydu. Kendini tanıma zırvaları vesaire hepsi doğru olabilirdi. Tüy kalemi eline aldı ve son yıldızını da çizip yanına tereddütle bir şeyler yazmaya başladı.

*Hakkımda pek çok şeyden emin olamasam da güce bayıldığımı söyleyebilirim. Zayıf ve çelimsiz kalmak ezilmek ve birilerine boyun eğmek demektir. Kendi kurallarınızı kendiniz oluşturabilecek ve istediğiniz gibi hareket edebilecekken başkalarının istekleri doğrultusunda yaşamak zavallılıktır. Ne kadar doğru bilemeyeceğim ama sabırlı olduğumu düşünüyorum. Sonuç elde etmek için belli bir süre gerektiği kafama kazınmıştır. Bu bir kişisel özellik mi yoksa hastalık mı size kalmış ama açık hava çocuğu olduğumu belirtmeliyim. Hareketli bir yapım var ve bir şeyler yapmadan duramam. Hiçbir yere sığamıyorum ve dört duvar arasında kalmaktan nefret ederim. Duvarlar üstüme üstüme gelir, beni boğar ve tıkanırım. Darılmak gibi bir özelliğim yoktur. Birini ya severim ya da ondan nefret ederim. Sizi sevdiğimi de söylemem gerekir bu noktada. Başıma bela almak istemiyorum. Genellikle insanlarla iyi anlaşırım. Kendini bir halt sanan öğrenci müsveddeleri kaşınmak için yaratılmışlardır bence. Halt dediğim için özür dilerim. Dikkatliyimdir ve bir işin detaylarını herkesten önce kapabilirim. Bu, birkaç defa başıma gelmişti. Sanırım bu kadar.

Son noktayı da koyduktan sonra ne kadar başarılı olduğunu tartışmaya fırsatı kalmamıştı. İçinde uyanan esneme dürtüsünü bastırmaya çalıştı fakat kendisine engel olamadı. Bir farklılık yapıp en ön sırada oturduğu için kendisine lanetler yağdırdı. Göz kapakları usul usul ağırlaşırken içinden ‘mükemmel’ diye geçiriyordu. ‘İlk mitoloji dersinde uyuyacağım. Ve profesör büyük ihtimalle beni darağacında sallandıracak.’ Parşömeni ve tüy kalemi bir kenara koyup önündeki sıraya kapandı ve göz kapakları yavaşça kapandı.

Riçırd
Riçırd
Slytherin V. Sınıf
Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 254
Kayıt Tarihi : 08/04/12

I. Ortak Ders Empty Geri: I. Ortak Ders

C.tesi Mayıs 05, 2012 11:00 am
    Gözlerini hafifçe açtığında, sol omzundaki ağrının geri geldiğini hissedebiliyordu. Sevgili kız kardeşi Mischa, sinirlendiğinde gerçekten korkutucu oluyordu. İstemeye istemeye yatağından kalktıktan sonra saatine baktığında geç kaldığını fark etti. Apar topar giyinirken, yatakhanede kalan tek öğrencinin kendisi olduğunu fark ettiğinde daha da telaşlanmıştı. Demek ki kimse Richard’ı uyandırmaya yanaşmamıştı. Haklılardı da. Üçüncü sınıftayken bir çocuk onu geç kaldığı için uyarmak istediğinde neredeyse ölüyordu. Bundan beri Chancellor varisine yanaşamamışlardı. Sinirle zindanlardan çıktıktan sonra kendisi gibi umursamaz olmayan ve görevini iyi yapan bina başkanı Euterpe ile karşılaştığında, onu kınayan gözlerle buluşup yolunu değiştirdi. Bina başkanı olamazken, Chancellorları nasıl yönetecekti ki? Ana salona inip, kahvaltı etmeye fırsatı olmadan hızlı adımlarla mitoloji dersliğinin yolunu tuttu. En sevdiği seçmeli dersin kapısına vardığında geç kalmış olabileceğini düşündü; lakin yetişmiş olmalıydı. Kapıyı hızlıca açtığında profesörü görmesiyle, saçlarının uçuşması bir oldu. Geç kaldığını düşünerek profesörün onu dışarı atmasını beklerken aslında derslikte sadece birkaç kişinin olduğunu fark edince biraz da şaşırarak arka sıralardan birine oturdu. Elleri ile yüzünü kapatarak dersin başlamasını beklerken, etrafında olan biten hakkında hiçbir tahmini yoktu. Rogue ile yaşadığı tatsızlıklardan ve Alexsis’in o görkemli kız çıkışından beri kafasını sarıp sarmalayan düşünceler, onu derslerden ve bina başkanı görevinden bir hayli uzaklaştırıyordu. Bir yandan da sevgili amcasının onu izlercesine tetikte olması son derece rahatsız edici bir durumdu.

    Sonunda profesör konuşmaya başladığında, derin bir nefes alarak kafasını kaldırdı ve dersliğin dolmuş olduğunu fark etti. Pencereden esen hafif rüzgar, önüne düşen bir tutam saçı havalandırırken tam çaprazında oturan Malfoy’u görünce tüm kaslarının gerildiğini hissetti. Profesör, dikkatini kendisine vermelerini hissettiğinde, ona düşmanca bir bakış fırlattıktan hemen sonra ellerini birleştirerek, meraklanmış gibi profesörün güzel yüzüne yöneltti bakışlarını. Bambaşka bir ders işleneceği söylendiğinde oldukça şaşırmış gibi yapan öğrencileri görünce bir anlık gülme krizine girebileceğini düşündü; lakin eğer bunu yaparsa tüm dikkatleri üzerine çekeceğinden –sanki üzerinde değillermiş gibi- kendisini tutmakla yetindi. Önünde duran parşömene dikkatlice baktıktan sonra, kendisine çok da zor gelmeyecek soruları cevaplamaya koyuldu. Hangi mitoloji türünü sevdiği açıkça ortadaydı. Bir an düşündükten sonra tüy kalemini hafifçe yana doğru eğerek büyük harflerle YUNAN MİTOLOJİSİ yazdı. Hangi tanrıyı kendisine yakın hissettiğini düşünmek ise bir önceki sorudan çok daha zor gözüküyordu. O sırada Alexsis’in güneş gibi parlayan sarı saçları geliverdi aklına. Rogue’un müzik gibi sesi. Sevgili kız kardeşinin ise şiir gibi nutuk verircesine, umarsız fakat sevimli konuşmaları. Güneş, müzik, şiir tanrısı. Apollon. Bu sefer tüy kalemi mürekkebe batırdı ve ardından tekrar büyük harflerle APOLLON yazdı. Son soruya baktığında ise şaşıp kalmıştı. Kendi kişisel özelliklerini yazarak nereye varacağı konusunda hiçbir fikri olmasa da bunu yapmak zorundaydı. Er ya da geç. Kendisini terletecek ve düşünmek bile istemediği soruyu görünce derin bir nefes aldı ve gözlerini hafifçe kısarak kendisini düşündü. Richard Chancellor Jr. Büyük hanedanlığın varisi. Alfa. Ne yapacağı, ne söyleyeceği belirsiz. Küçük bir çocuk gibi, hareketli bir oğlanı andırıyor. Hayır! Bu yeterli değildi. Ne yaptığının farkında bile değildi genç büyücü. Bir kez daha gözlerini kıstı. Kötü kalpli amcası olsa onun için nederdi? Acı bir gülümseme belirdi yüzünde. Sonra hızla yazmaya başladı. Son derece umursamaz, aklı başında olmayan, ailesine sadık olup olmayacağı belirsiz, sorumluluk almaktan kaçan bir delikanlı. Sonra aklına Mischa geldi. Her şeyden çok değer verdiği, sırlarını ve hayatında olan biten her şeyi bilen sevgili kız kardeşi onun hakkında ne düşünürdü? Bu kez hafif hafif ve yavaşça yazdı, özenle seçtiği kelimeleri. Öte yandan, dünya üzerinde var olan en görkemli ve en mükemmel yaratık. Korumayı ve kollamayı kendisine görev bilmiş, sevdikleri için yapamayacağı bir şey yok. Birden bire aklına o ana kadar hoşlandığı tek kız olan Alexsis geliverdi. Altın saçlı, buğulu gözlü ve bir o kadar hırçın güzel genç cadı, onun hakkında ne derdi? Sahiplenici. Tek düşündüğü karşısındakinin onun olması. Aynı zamanda yerle gök arasındaki bir çizgide kalmış bir melek. Ne cenneti ne de cehennemi seçmiş, en güzel ve en parlak anıların mimarı. Son olarak aklına üvey kız kardeşi Rogue geldi. Peki o ne düşünürdü? Ne derdi? Gözlerinin kararmasına mani olamadı ve yüzü asık, düşüncelere dalmış bir şekilde tüy kalemi, kağıdı delercesine bastıra bastıra tutarak kendisi hakkında son şeyi yazdı. Güvenilmez. Tüy kalemi sinirle masaya geri koyduktan sonra kudurmuş bir şekilde etrafına baktı. Herkes düşüncelere dalmış gibiydi. Bunu yaptığına inanamıyordu, yapabildiğine. Rogue aklına her geldiğinde deliriyordu. Onda olan şey neydi? Richard’a hissettirdiği çaresizlik duygusunun anlamı neydi? İçinden çılgınlar gibi bağırmak, feryat etmek gelse de sustu ve ardından üzerinde bir ağırlık hissediverdi. Gözlerini kapadığında tek düşündüğü onu kendi lanetinde boğan, üvey kız kardeşiydi.

Olvia C. Rothstein
Olvia C. Rothstein
Gryffindor V. Sınıf
Gryffindor V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 93
Kayıt Tarihi : 17/04/12
Yaş : 27
Lakap : Oly, Zeytin
http://hungergamesrpg.tk/

I. Ortak Ders Empty Geri: I. Ortak Ders

C.tesi Mayıs 05, 2012 1:34 pm
Ortak Salon'da kendisini bir koltuğa uzanmış halde buldu. Yerde de kapalı duran siyah kaplı bir kitap vardı. Uyuyakalmıştı. Üzerindeki cübbesini bile değiştirme fırsatı olmamıştı. Kitabı almak için eğildiğinde belini tutarak doğrulmuştu. Buraya daha rahat koltuklar lazımdı. Kitabı alıp sandığının içine fırlattıktan sonra aynada kendisine bir göz attı. Uykusunu almıştı ama üzerinde hala bir yorgunluk vardı. Saçlarını her zamanki gibi açık bırakmıştı. Dağılan kısımlarla pek uğraşmadı. Cübbesindeki nereden geldiği belli olmayan tozcukları sildi ve son bir kez koltuğa baktı. Hala uyuyabilirdi ama dersi kaçıradabilirdi. Kırmızı ve kahverengi renklerin baskın olduğu bina salonundan çıkıp kendisini koridorlara attı. Az sayıda öğrenci vardı koridorda. Bir pencere kenarında duraksadı ve kollarını pencerenin kenarına koyup bir süre dışarıyı seyretti. Ağaçlar hafif rüzgarın etkisiyle sallanıyorlardı. Birkaç öğrenci ağacın altında birkaçı ise dolaşmaktaydı. Mavilikler ve yeşilliklerin muhteşem uyumu. Onu her zaman sakinleştirmiştir.

Ne kadar süre orada kalıp dışarıyı izlediğini bilmiyordu ama içine dolan huzurla dersliğe yöneldiğinde vakit daralmış, koridorlar kalabalıklaşmıştı. Bir koltuk yerine bir ağacın altında uyumayı tercih ederdi sanırım. Dersliğin kahverengi kapısının önüne geldiğinde bu okula biraz renk lazım diye düşünüyordu. İçeri vuran güneş ışığı sınıfı aydınlatıyor,kasveti dağıtıyordu. Ortalardan bir sıraya yerleşti ve hiç bir şey yapmadan öylece bekledi. Normalde sessiz sakin birisi değildi, daha çok deli doluydu ama ortama pekte ayak uydurabildiği söylenemezdi. Profesörün sesi onu kendine getirdi ve odaklanmaya davet etti. Tanışma, tanıtma kısımları pek ilgisini çekmiyordu açıkçası ama dinlememezlik etmedi. Kahverengi saçları ve tok sesiyle profesör kendine güveni olan güzel bir kadındı. Göz teması kuruyor ve öğrencileri derse teşvik ediyordu. Gülümsemesi ile daha da hoş ve güven verici bir kadın oluyordu. Olvia insanları dış görünüşüne göre değerlendirmezdi ama dış görünüş insanın karakterini de gösterirdi ona göre.

Parşömen ve tüy kalmıştı sadece masada profesörün isteği üzerine. Ders hakkındaki konuşmalar bitmişti. Eline tüyü alıp sıkıca kavradı. Ne yazacağını düşünüyordu. Eli ilginç yapısı olan parşömene değince derin bir nefes aldı ve yazmaya başladı. Hangi mitoloji türü? Tabi ki Yunan Mitolojisi'ydi en çok ilgilendiği. Mısır hakkında da az çok bilgisi vardı ama Yunan Mitolojisi küçüklükten beri merak ettiği ve araştırdığı bir konuydu. Nazik ve küçük boyutlu harflerle cevabını yazdı. Hangi tanrı/tanrıça? Apollon cevabı kendisiliğinden yazıya döküldü. Zeus ve Hermes'i de yakın bulurdu ama Apollon bambaşkaydı. Açıklanamaz bir sempati bile denilebilirdi buna. Müzik, onun yaşam tarzıydı zaten. Gitar ve bateri çalıyor, bunu yapmaktan zevk alıyordu. Yaşadığı yerde birlikte çaldığı bir grubu bile vardı. Mavi çeşitli tonlarında hazırlanmış, eline aldığında kendisini ilk asasını seçmiş gibi hissettiren gitarı ve kırmızının ateşli tonlarıyla boyalı, önüne oturduğunda akıp giden notalarla baş başla kalan baterisi geldi aklına. İlk sevgilisi de bir bateristti zaten. Kahverengi saçları ve harika gülümsemesiyle suratı belirdi aklında. Bu yüzden hemen üçüncü soruya geçti. Kişisel Özellikler... Diğer ikisine harcadığı toplam zamanın 3 katını burada harcamıştı neredeyse. Kendi özelliklerini yazmak hiç sevmediği bir şeydi. Deli dolu, neşeli, sıcakkanlı ama ciddi. Ne demezsin? Çevresi bile olmayan sıcakkanlı bir Leondier. Sadakat hayatında çok önem verdiği şey olan ve dostlarında özellikler güven arayan bir insan. Kuraları pek takmayan ama çiğnememeye de özen gösteren, korkusuz. Belki de en iyi tanımlayan ifade buydu. Korkusuz... En ufak bir maceradan kendisini çekmeyen ve gerekli gördüğünde asla çıkışmaktan vazgeçmeyen bir insan. Korkularına yenik düşmeyen her durumda savaşan. Ama dikkatli. Her zaman bir planı ve stratejisi vardır. Doğaçlama bile ona göre bir stratejidir. Yalnız kalmaktan nefret eder. Tek başına büyüdüğü için olsa gerek. Kendisi hakkında çok fazla şey de yazmak istemedi. Bazılarının bitirmiş bazılarının ise hala uğraşmakta olduğunu gördü. Kafasını masaya yasladı ve gözlerini kapattı. Kendisini uykunun ortasında buluverdi.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz