Konsey Alımları
+5
Cwenye Angel Westland
Marlon Blackwood
Vladimir Vyacheslav
Devondra Mirabelle
Priscilla Derichs
9 posters
Konsey Alımları
C.tesi Ağus. 20, 2011 12:11 pm
Konsey üyeleri, okulda herhangi bir ders vermeyen ve yönetimden sorumlu kişilerdir. Her binayı temsilen beş kişiden oluşur, ve konseyin başı da her beş yılda bir değişir. Örneğin, ilk beş yıl boyunca Minerva McGonagall konseyin başkanı olacaktır ve kendisi aynı zamanda Gryffindor'u temsil eder. Sonraki dönem, Slytherin'i temsil eden konsey üyesi başkanlık yapacaktır, ve bu böyle gidecektir. Bir tur tamamlandıktan sonra, yeni konsey üyeleri seçilir.
Karakter yaşları otuzdan az olamaz.
Karakter yaşları otuzdan az olamaz.
- Kod:
[size=10][b]Karakteristik özellikler:[/b]
[b]Karakter yaşı:[/b]
[b]Temsilciliği yapılan bina:[/b]
[b]Örnek RP:[/b] [/size]
- Devondra MirabelleStriptizci, Model, Destiny's Women Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 5
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 08, 2012 7:59 am
Karakteristik özellikler: 30 yaş sendromlu o ucube diye tabir ettiği kadınlardan değildir Devondra. Sakin uysal ama içinde tüm entrikaları organize edebilecek kadar derin ve karanlık bir yol vardır. Her şeyin olumlu yanından bakar ama, intikam alması da çok acı olur. Çoğu zaman kendiyle barışıktır. Çevresindeki insanlara karşı soğukturda, hep karşı taraftan bekler yaklaşmayı. Sıkı fıkı olduğu insanlarla da su sızmaz arasından. Sevdiklerine ve değer verdiklerine sahip çıkma duygusu çok gelişmiştir. Hayat ona kısaca bir oyun gibi gelir.
Karakter yaşı: 30
Temsilciliği yapılan bina: Slytherin
Örnek RP: Barbara Elvfsie efem, öhöm.
Karakter yaşı: 30
Temsilciliği yapılan bina: Slytherin
Örnek RP: Barbara Elvfsie efem, öhöm.
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 08, 2012 8:09 am
Onaylandı, rütbeniz veriliyor.
- Marlon BlackwoodKonsey Üyesi, Leondier Temsilcisi
- Mesaj Sayısı : 222
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 15, 2012 7:23 pm
Karakteristik özellikler: Saman altından su yürütür tarzda biriymiş gibi görünen Marlon'u tanıyanlara göre onun hakkındaki her şey aslında kristal kadar berraktır. Çok düşünür, peşin yargıya varmaz, az ama öz konuşur. Önceleri sesini duyanların sayısı bir hayli fazlayken yedi sekiz yıl kadar önce karısı ve 2 yaşındaki oğlu bir saldırıda vefat ettikten sonra sessizleşmiştir. O günden beri kimseyle fazla yakınlaşmamıştır ve bir dostunun önerisiyle konsey üyesi olmayı kabul etmiştir. Esasında çok yaşlı olmasa da ruhen yaşlandığının farkında olan Marlon için bu mükemmel bir iştir; fazlasıyla göz önünde olması gerekmeyen, idari işlerle uğraşması gerektiği ve bir nevi kendi çocuğu olarak gördüğü Orenthia öğrencilerini himaye altına almak. Slytherin mezunu olan Marlon, aynı zamanda gizli biseksüeldir. Bugüne kadar en sağlam ilişkisi karısıyla olmuştur; ancak önceki zamanlarda, gençliğinde tabiri caizse bir Don Giovanni, bir yere bakan yürek yakan, bir Casanova olmuşluğu da vardır. Gençliğinden beri olgun davranan biridir; yalnız ergenliğinde hatırlamak istemediği deneyimler de yaşamamış değildir. O günleri gençliğinin fevriliğine yorup karanlık bir bodrum katına tıkmış ve anahtarı gizlemiştir; tıpkı karısı ve çocuğu hakkındaki diğer her şey gibi. Yalnız zaman geçirmeyi tercih eder ve yılın çoğunu Orenthia'daki dairesinde geçirir.
Karakter yaşı: 36 gibi gibi. Emin olamadım ama 35ten az olmaz.
Temsilciliği yapılan bina: Slytherin
Örnek RP:
Karakter yaşı: 36 gibi gibi. Emin olamadım ama 35ten az olmaz.
Temsilciliği yapılan bina: Slytherin
Örnek RP:
- Spoiler:
- *eskice sayılır, bir HP sitesinde vampir kurgusuna dahil. Ve daha önce çalınma olayları başıma çok fazla kez geldiğinden okunduktan sonra kaldırılmasını rica ediyorum, tenk yu.*
Yılın son zamanlarının sevdiği yanı akşamın erkenden çökmesi, güneşin elini eteğini çekip ayak altından çekilmesiydi. Bu sayede Sofia'nın dırdırlarından saatlerce kurtulabiliyor, gece müsaade ettiği sürece zamanını dışarıda birbaşına geçirebiliyordu. Tiyatronun kalabalığı, gürültüsü oyalanmak için birebirdi elbette; lâkin zihni tonlarca insanın koşuşturmasını, birbirlerini ağırlamasını, dedikodu yapmasını, kavga etmesini kaldıramıyordu. Bir de mutlu olanlar vardı kien çekilmez olanları onlardı. Etrafta ne olup biterse fark etmiyordu, onlar her gece vücutlarını paylaşıyor, birlerine zevkler bahşediyor, kikirdiyor, iyi zaman gçiriyorlardı. Ah, bir vakitler nasıl da onlara benziyordu Marius... Gençken, daha doğrusu genç bir vampirken. Hatırlıyordu da ilk elli yılını Londra'nın her tarafında sürtmek, önüne gelenle yatmak, tiyatroya uygunsuz misafirler getirmekle harcamıştı. Şimdi gülüp geçiyordu bu anılarına. Bohem hayatın verdiği zevkleri yeterince tatttığını düşünüyordu. Belle morte soyundan gelen bir vampir için bu sözler üzerinde düşünmeye bile değmeyecek savsatalardı aslında. Onlar düzüşmek için vardı, hepsi bu. Halbuki Marius gecelerdir kimsenin yatağına girmiyordu. Tiyatroda kaldığı gecelerde veya Sofia'dan saklanmak istediğinde hava müsait olsa da olmasa da çatıya çıkar, birkaç parça kırık kiremtin üstüne oturur, yanıp sönen şehir ışıklarını seyreder, azalmakta olan gürültüyü işitmeye çalışırdı. Çatı tebaanın favori mekanlarından biri sayılmazdı, çoğu kişide çatı sözcüğü gündüz ve güneş kelimeleri yahut idam için güneş banyosuna maruz kalma çağrışımları yapıyordu zira. Bu ironiden keyif almamak mümkün değildi onun için. Herkesin aklına ilk olarak ölümü getirdiği yerde yaşamak. Evet, yaptığı buydu işte, yaşamaya çalışmak. Yarım yamalak yaşamak.
Son zamanlarda komik oyunlar da edinmişti kendine. Sigarasının dumanını şehrin çok da temiz olmayan havasına salarken kaç kadının orgazmına ulaştığını, kaç piçin peydahlandığını, kaç serserinin bir geceyi daha mutlu geçirdiğini tahmin etmeye çalışıp kendince eğleniyordu. Ancak bunların hiçbiri gecesini en sevdiği şekilde geçirme yöntemi değildi, hayır. Ayda birkaç gece dışarı çıktığında istemsizce ayaklarının onu Soho'nun nispeten daha sakin olan sokaklarının birine yönlendirdiğini fark eder, buna da karşı koymazdı. Böyle zamanlarda ziyaret ettiği yer belliydi. Modern ve alabildiğine çirkin; aynı zamanda terkedilmiş olan bir binanın teras katına çıkar, birkaç metre ilerideki 40'lardan kalma muhteşem yapının en üst kattaki dairesini izlerdi. Tabandan tavana devasa pencerelerle kaplı dairede olan biteni fark etmek hiç de zor olmuyordu. Çünkü orada ikamet adam perdeleri hiç sevmezdi. 'Perde mi? Hıh, son derece gereksiz. 1800'lerin muhafazakar İngiliz kafasından başka bir şey değil!' Genç adamın saklayacak hiçbir şeyi yoktu zira. Aksine bu yaptığının Muhafazakar Parti'ye gösterilmiş bir orta parmak olduğunda ısrarcıydı. Her ne kadar yetkili kişilerin bundan haberi olmasa da, onun kendi yöntemi buydu işte, şeffaflık. 'Biraz fazla şeffaf değil mi peki sence?' dediğinde laciverti metrelerce ötelerden belli olan gözlerini Marius'a diker, 'Marius, tanrı aşkına, beni kim seyredecek? Karşıki boş binanın fareleri ya da güvercinler mi?' Marius seyrediyordu işte. Güvercinlerle farelerin yerine çıkıyor, görülmeyeceğinden emin oluyor ve bütün gece yalnız adamı seyrediyordu. Sıklıkla çalışıyordu. Onu çalışıyorken seyretmeyi çok severdi. Kağıtlara boğulmasını, banyodan yeni çıkmış fotoğraflarını etiketlemesini, hepsinin birer yedeğini kendine alıp karton kutulara doldurmasını, diğerlerini zarflamasını ve tüm bunları törensel bir havayla yapmasını izlerdi. Onu çalışırken rahatsız eder, baştan çıkarmaya uğraşırdı; ancak adam çoklukla reddederdi. Francis Cooper sorumluluklarına sıkı sıkıya bağlı bir adamdı. Yine de son zaman artan ziyaretlerinde Marius, onun çalışırken rahatsız olduğunu görüyordu. En azından tiyatroya ikinci kez gelip Marius onu bir kez daha geri çevriene kadar durum böyleydi. Onun akabinde zavallı bir sapık katil gibi izlerken, Francis'in giderek daha az çalıştığını görüyordu. Bazen kadınlar geliyordu eve, yatağına girmek için. Bazen oğlanlar, genç erkekler. Yeşil şişeler yatağının başından eksik olmuyordu. Ve titizlik meraklısı Francis'in evi hep dağınıktı. Bir sene evvel The Royalty Pub'da adamı terk ettikten hemen sonra, bardan dışarı adımını atar atmaz yaptığı hatanın farkına varmıştı. Yine de geri dönemezdi. Gerçekleşmesi mümkün durumları 'aşk her şeye galip gelir' saçmalığıyla engellemeyeceklerdi ne de olsa. Daha da önemlisi, Marius'un cesareti yoktu. Francis'le devam etmesi demek, Sofia'dan kurtulmasını gerekli kılıyordu ve onu yapamazdı asla. Kendi pomme'undan korkan bir pısırık haline gelmişti. Kolayı, yerleşik olanı seçiyordu.
Tiyatronun ön kapısından adımını attığında henüz bir hayli erkendi. Büyük gonglu saat ikiyi bile vurmamıştı. Ancak o gece yeteri kadarını görmüştü. Çoğu sarhoş olan modellerin adamın dairesinden girdiğini, o mesafeden bile rahatsız edici çekilde yüksek sesli, Francis'in asla dinlemeyeceğine emin olduğu modern bir saçmalık eşliğinde salındıklarını ve birbirlerini emdiklerini izlemek bir hayli rahatsız edici olmuştu. Dahası, Francis'i onların arasında görmek iticiydi. Nasıl olmuştu da gecelerini evinde çalışarak, sabahlayarak geçiren; toplumla pek ilişkisi olmayan adam bu kadar fevri davranan, pasaklı, geniş birine dönüşmüştü? Bu dönüşüm acı veriyordu. Çünkü Francis değişmiş, Marius ise aynı kalmıştı. Asırlık ömrünün -ömür denebilirse- alışkanlıklarını bir kenara atamamıştı. Aşamamıştı onu, unutamamıştı, unutmasına imkan yoktu. Belli ki Francis de sağlam değildi, unutmamıştı; ancak değişmişti, bunu başarmıştı. Marius'a acı veren de buydu işte. Değişemiyor, kahretsin, değişemiyor ve korkuyordu. Ödleğin tekiydi!
Alt kata inerken merdivenlerde durmuş, duvarı yumruklamıştı. Aşağı inecek gücü kendinde bulamıyordu. Diğer yandan çatıya çıkmak ise daha fazla düşünceye maruz kalmak, olan bitene tuz biber ekmekten ibaret olacaktı. Yüzünü elleri arasına alıp hıçkırıklarının sesini kesmeye çalıştı. Sırtını duvara yaslamış, genişçe basamakların birine oturmuş, ayaklarını uzatmıştı. Siyah pantolonu lekeliydi, çatı katının tozunu, pisliklerini taşıyordu. Yakasına kahverengi bir kürk barından siyah, kısa paltosu nemlenmişti. Kasım havası bir hayli boğucuydu. Saatlerdir dışarıda ona maruz kalması fiziksel olarak hiçbir etkiye sebep olmuyordu tabii, ancak görünümünün parlaklığını bozuyordu. Siyah fötrünü çıkarıp kenara fırlattı ve ensesine kadar uzamış olan saçlarını serbest bıraktı. Francis görüntüsünün bozulmasını hiç sevmezdi. 'Bir fotoğrafçıyım Marius, ne bekliyorsun ki? İmaj benim her şeyim!' Acı bir gülümseme geçti yüzünden. Francis'in yüzyıllık giysilerini çıkarıp biraz daha 'normal' ve modern görünmesi için hediye ettiği paltoyu giymekte, onun sözleriyle yakınmaktaydı. Ne ironik! Paltoyu çıkarıp arkasına, görüş alanından uzakta bir yere bıraktı bakmadan. Gözleri de yavaştan kaşmir palto kadar nemli olmaya başlamıştı.
“Marius?” Duyduğu melankolik ve bir o kadar melodik ses hafifçe irkilmesine sebep olmuştu. Kafasını halı deseninden kaldırdığından karşısında Izzy'yi gördü; ancak cevap vermedi. Nasıl hitap ederse etsin samimi olmayacağından, dahası bir tek sözcüğün arkasından içindeki her şeyi boşaltacağından korkuyordu. “Döşemenin güzel olduğunun ben de farkındayım; ancak bahse varım saatlerdir inceliyor olamazsın.” “Tabii ki hayır. Dışarıdan geldim.” Kadın hafif bir hareketle yanına çöküverdi. “Dönmek için erken bir saat. Nereden böyle?” “Eski bir dostu görmeye gitmiştim.” “Bu eski dost senin orada olduğunu biliyor muydu, Francis yani?” Marius 'nasıl bilir?' dercesine bakarken kadın gülümseyerek “Haber kaynakları sağlam olan sadece Maion değil. Hadi anlat.” dedi. “Madem öyle, ayrıntıları da biliyor olmalısın, anlatmaya gerek yok.” diye karşılık verdi Marius alayla karışık; ancak kadının havaya kalkmış tek kaşını gördüğünde heybesindekileri ortalığa sermeye çoktan karar vermişti. “Peki, anlatıyorum. Ama uyarayım, hiç uzun bir gece seni bekliyor, başlarsam susmam.” Izzy'nin başını hızlıca ve sabırsızca sallyıp gözlerini üzeirne dikmesinin akabinde Marius, dökülmeye başladı. “Francis. Ona gittim. Dayanamıyorum zira. Bir seneden fazla zaman geçti ve ben hala oturup onu düşünüyorum. Biliyorum yapmamam gerekiyor, biliyorum Sofia varken her şey çok dengesiz ama... karşı koyamıyorum işte bir türlü. Belki haberin yoktur -ki bu pek mümkün değil bence, bu çatı altındaki herkes dedikoduyu çok seviyor- Francis bütün kış tam üç kez tiyatroya geldi. Hepsinde de geri göndermek zorunda kaldım ve tanrı biliyor, bunu neden yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok. Birileri onu görecek diye ödüm koptu, sanki Maion'un veyaByron'un veyahut Valentine'in bilmemesi, kurtların gözünden kaması mümkünmüş gibi. Sayamadığım kadar uzun zamandır, tiyatro dışına çıktığım Neredeyse her gece dairesinin karşısına geçip onu izliyorum. Ve değişmiş, Izzy, anlıyor musun? Değişmiş. O artık tanıdığım adam değil. Yiyip içen, önüne gelenle düzüşen, çürüyen bir hayata sahip. Ama ne olursa olsun değişmiş işte. Ben yapamadım. Ben hala burada Sofia'yla tıkılı durumdayım. Onun adını anmak bile beni bir şeylere bağlıyor, sabit tutuyor, zincirliyorken nasıl, nasıl yapabilirim? Çok acıyor Izzy. Çok. Uğraştım, denedim, didindim ama başaramadım. Olduğum yerden bir adım öteye gidemedim. Ben hala eski benim, korkak, becereksiz, işe yaramaz, pısırık bir sivri diş.” Konuşmaya başladığından beri gözlerinden hafif hafif süzüen yaşları şimdi kendine olan öfkesiyle durdurmaya çalışıyordu.
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 15, 2012 7:39 pm
Slytherin yok, Selfier var.
- Marlon BlackwoodKonsey Üyesi, Leondier Temsilcisi
- Mesaj Sayısı : 222
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 15, 2012 7:40 pm
Yanlış görmüşüm pardon, uygundur.
edit: sanıyorum ki o rütbe de alınmış. Leonider rica edeyim ben o zaman.
edit: sanıyorum ki o rütbe de alınmış. Leonider rica edeyim ben o zaman.
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Geri: Konsey Alımları
Paz Nis. 15, 2012 7:51 pm
Onaylandı.
- Cwenye Angel WestlandKonsey Üyesi, Mercier Temsilcisi
- Mesaj Sayısı : 29
Kayıt Tarihi : 01/05/12
Nerden : İngiltere
Lakap : Ang
Geri: Konsey Alımları
Salı Mayıs 01, 2012 9:48 am
Karakteristik özellikler: İyi kalpli, her zaman en kötü şeyden bile iyi bir şey çıkaran biridir. İnsanları eleştirmeyi ve eleştirilmeyi sevmez. İyi biri olmasına rağmen disiplinli ve katı kuralları olan biridir. Kurallara uyulduğu sürece hiç kimseyle sorun yaşamaz. Yaşamakta istemez. Kavgalardan sonra barışılsa dahi derin izler bıraktığı için kavga etmeye veya tartışma yanlısı değildir.
Karakter yaşı: 32
Temsilciliği yapılan bina: Mercier
Örnek RP:
Karakter yaşı: 32
Temsilciliği yapılan bina: Mercier
Örnek RP:
- Spoiler:
- Çalar saatinin sinir bozucu sesi ile uyandı. Gece eve 03.34 gibi gelmişti ve saat 06.10 da uyanmıştı ama o artık buna alışmıştı. Aynı zaman da iki-üç saatlik uykuyla yaşamaya da alışmıştı. Angel'ın iş yeri evinin 1-2 km ilerisindeydi ve arabasıyla gidip geldiği için normalde saat 07.20 de kalkıyordu. Ama erkek kardeşi arabasını hafta sonu ödünç alıp kaza yapınca bugün daha erken kalkması gerekmişti. Erken kalkmak onun için sorun değildi. Onun için sorun olan tek şey işe yürüyerek gidecek olması ve bunca yıl sonra geç kalıp ilk gez patronunda fırça yiyecek olmasıydı. Geç kalma ihtimali düşüktü ama işe sadece bir dakika geç kalmasın anın da iş yerindekiler bunu hemen patronuna bildirirlerdi. Angel'ın iş yerinde az dostu ve birçok düşmanı vardı. Ve onlar sürekli onun bir açığını yakalayıp kullanmak için fırsat kolluyorlardı. Ang onların şuan da ellerinde saatlerine bakıp geç kalması için dua ederken hayal edince güldü. Yatağından yavaşça doğruldu ve esnedi. Ağzında iğrenç bir tat vardı ki bu zaten her sabah olan bir şeydi. Ang ise buna bir türlü alışamamıştı ve her sabah ağzında bu tatla uyanmaktan nefret ediyordu. Yatak odasının sağ tarafında bulunan banyoya paytak adımlarla gitti. Aynanın karşısına geçtiğinde kalın dalgalar halinde beline kadar uzanan saçının doğal dalgalarının kaybedip düzleştiğini görünce kaşlarını şaşkınlıkla çattı. Kendine gelmek için ve saçlarının tekrar doğal haline dönüşmesi için hemen bir havlu kaptı ve duşa girdi. Ilık suyun vücudunda süzülerek akmasının verdiği rahatlatıcı hissin keyfini çıkarmak istiyordu ama işe geç kalma olasılı aklına gelince telaşla hemen duş aldı ve duşun kapısını açıp banyonun içine fırladı. Havlusunu etrafını sararak bağladı ve dolabından küçük bir havlu çıkarıp saçlarını kurutmayı denedi. Bunun işe yaramayacağını düşünüp kırk yılda bir kullandığı fön makinesini çıkardı ve prize taktı. Bir yandan saçlarını kurularken bir yandan da dişlerini fırçalamaya çalışıyordu. Saçlarının sadece uçları ıslak kalmıştı ama bugün işe kardeşi yüzünden yürüyerek gideceği için fazla sorun olmayacaktı. Banyodan çıkıp elbise dolabını kapağını açıp bugün ne giyeceğine karar vermeye çalıştı. Bu onun için çok zor bir durum değildi. Çünkü dolabının tamamı ekose elbiselerle doluydu ve sadece iki adet kot pantolonu vardı. Dolabın arka taraflarında ise iki adet eşortman takımı vardı ve bunları izin gününde veya pazar günleri spor yapmak için kullanıyordu. Dolaptan açık mavi bir gömlek, beyaz ceket ve diz hizasında, arkadan küçük bir yırtmacı olan beyaz bir etek çıkarıp yatağının üzerine fırlattı. Çamaşırlık yerinden iç çamaşırlarını da çıkarınca aksesuarlar dışında her şeyini tamamlamış olduğunu ve geriye sadece yarım saatinin kaldığını fark etti. Telaşa kapılmadan ama hızlı hareketlerle giyindi. Gömleğini eteğinin içine sıkıştırırken dolabın alt tarafındaki topuklu ayakkabılarından gömleği ile aynı renkte -sadece bir ton açık olan- bir topuklu ayakkabı çıkarıp ayağına giydi. Tuvalet masasının önünde bulunan küçük pufa oturdu. Saçlarının kabarmaması ve yıpranmaması için krem sürdü. Masasının üzerinde bulunan kırmızı rujunu dudağına sürdü ve rujun yayılmasını dudaklarını birbirine sürttü. Yüzüne de krem sürdükten sonra gözlerine hafiften mavi bir far sürdü. Hafiften bir makyaj yaptıktan sonra odasından çıkıp mutfağa gitti. Mutfak masasının üzerinde duran sepetteki yeşil elmalardan birini aldı ve koltukta duran beyaz çantasını alıp dışarı çıktı.
Kapısını kilitledikten sonra asansörü çağardı. Asansör kapıları iki yana doğru açılınca karşısında William'ı buldu. Çok doğal davranarak asansöre zarif hareketlerle asansörün içine girdi. William ona doğru dondu ve güldü. Ang ona yandan ters bir bakış attı. ''Ne oldu Angel? Yoksa benim ile artık konuşmuyor musun? Seni sinirlendirecek bir şey mi yaptım? Eee neden cevap vermiyorsun? Yoksa cevap vermeye mi korkuyorsun?'' dedi ve Ang'e bakıp pişkin pişkin sırıttı. Her zaman ki gibi nefes almadan bir sürü soru sıralamıştı. Ang onu yandan bakıp süzdü. Üzerinde baskılı bir tişört vardı ve altına da kot pantolon giymişti. Otuzlarına yaklaşmış işsiz biri için ideal kıyafetler, diye düşündü. Ona doğru döndü ve resmi bir şekilde ona baktı. Onu küçümser bakışlarıyla süzdü. ''Eğer izin verirsen cevap vereceğim ama o kadar çok konuşuyorsun ki benim konuşmama fırsat bile vermiyorsun. Belki dinlemeye öğrenmelisin. Ama unutmuşum beyin fonksiyonların çok yavaş çalışıyordu değil mi?" dedi ve dalgacı bakışlarını tekrar ona odakladı. ''Sanırım halen işsizsin. Doğrusu seni işe almak isteyen birinin olmadığından da eminim. Almak isteyen olursa da senin gibi eziğin tekidir.'' dedi ve asansör kapısı açılınca asansörden dışarı adımı attım ve bina kapısını tam açarken William'ın sesi arkadan duydu. ''Pis sürtük!'' diyince Ang neşeyle gülümsedi ve binadan dışarı çıkıp kendini New York'un yorucu sokaklarına bıraktı. Saçlarının arasından süzülerek geçen ılık bir meltem yüzünü okşayarak çekti. Ang, William gelip onu rezil etmesine müsaade etmeden hemen kalabalığın içine daldı ve aralarından süzülerek kayboldu. Kafasını çevirip baktığında William'ın apartman merdivenlerinde durmuştu ve gözlerinin içine bakıyordu. Ang güldü ve el sallayarak yoluna devam etti.
Saatine baktığında saat 07.18 gösteriyordu. 'Lanet olsun!' diye kendi söylenerek ve kalabalığı yararak daha hızlı gitmeye çalıştı. Sadece karşıdan karşıya geçmesi halinde iş yerine ulaşabilecekti. Kaldırımın sonuna gelince yoldan geçen hızlı arabaların durmasını emreden trafik ışıklarının onun için yeşili göstermesini bekledi. Saatine son kez baktığında ise saat 07.20 olmuştu. Geç kalmak korkusuyla soğuk terler atmaya başlamıştı ve kalp atışları hızlanmıştı. Yeşil ışık yanınca koşar adımlarla yolun karşısına geçti. İş yerinin kapısından içeri girince güvenlik görevlisi şapkasını öne doğru indirip selam verdi. ''İyi günler Bayan Westland. Bugün biraz erken geldiniz galiba?" diyip gülümseyince ona bakıp güldüm. Güvenlik görevlisi Henry iş yerindeki sayılı dostlarımdan biriydi ve her sabah işe geç kalmadığımı hatırlatıp beni rahatlatıyordu. Bu yüzden onu seviyordum ve sayılı dostlarımın arasına girmeye hak kazanmıştı. ''Geç kalacağım diye koşarak geldim. Ama sanırım 07.30 olmadan geldim. Değil mi?'' diyip gülümsedim ve hoşça kal diyip asansörlerin bulunduğu tarafa yöneldim. Aslında her zaman avukat olmak istemişti ama insan büyüdükçe kararları da değişiyordu. Lise son sınıftayken okulun son günlerinden mimar olmak istemişti. Sırf hoşlandığı çocuk mimar olmak istediği için. Onunla beraber Yale Üniversitesine gitmiştiler. Üniversiteye gidince ise sınıfında ki bir başka çocuktan hoşlanınca onu unutup gitmişti. Ama doğrusu ona bir teşekkür borçluydu. Onun sayesinde mimarlığı seçip buralara kadar yükselmişti ama bunu ona asla söylemeyecekti. Çünkü lise aşkı William'dı ve asalağın teki olduğunu sonradan anlamıştı.
Asansöre binince arkadan bir öksürük sesi duydu. Hiç takmadı ama ısrarla öksürünce kafasını arkasına çevirince onu gördü. William arkasında duruyordu ve üzerinde takım elbise vardı. Bu imkânsızdı. Her halde hayal görüyordu. Üzerindekileri ne çabuk değiştirmişti. Sonradan akılına gelmişti. William'ın arabası vardı ve üzerini değiştirip buraya gelmesi doğaldı. Ama onun burada ne işi vardı. Şaşkınlıkla ona bakınca William ona bakıp güldü. ''Burada ne işin var senin?'' dedi ve ona şaşkınlığını belli ettiği için kendine lanet etti. ''Buraya iş için geldim. Sevgili patronun beni dün işe aldı. Sanırım patronun için pek hoş cümleler kurmadın. Belki de bunları ona söylemeliyim. Ha, bu arada söylemiştim bilmiyorum. Şirketin sahibi babam ve istersem seni kovdurabilirim.'' dedi ve zafer kazanmış edasıyla güldü. Ona bir şeyler sırlatmak istiyordu. Ama eğer öyle bir şey yaparsa büyük olasılıkla işten kovulurdu. Patronu Henry Walker onu çok seviyordu ve büyük olasılıkla William da ona yalan söylüyordu. 'Ah lanet olsun. William Walker. Aptal kafam, aptal kafam!' içinden çığlıklar atmaya başlamıştı. Ona bakıp patronuna davranır gibi gülümsedi. ''Sizi aramızda görmek ne kadar da güzel, Bay Walker'' dedi ve en üst kata hemen ulaşması için dua ederek kaçınca katta olduğuna baktı. Daha 26. Kattaydı ve gideceği yer ise 35. Kattaydı. William arkadan saçlarının bir tutamını aldı. ''Islak saçlarla dışarı çıkmamalısın yoksa hasta olursun. Sonra burası sensiz ne yapar?'' dedi ve kahkaha attı başını hışımla sağa çevirip saçını elinden kurtardı ve ona sert bir bakış attı. ''Bakın 'Bay Walker' patronum olabilirsiniz. Ama bana bu kadar yaklaşmanıza ve saçıma dokunmaya hakkınız yok. Ve aynı zaman da bende yönetim kurulu üyesiyim. Benimle karşı daha seviyeli bir şekilde konuşmanızı istiyorum. Aksi takdirde kendiniz babanızın odasında bulursunuz.'' Bay Walker adını bastırarak söylemişti. Wiliam tepkisine şaşırmış gibi ona bakıyordu.
Asansör kapısı açılınca kendini hemen asansörün dışına attı ve odasına doğru neredeyse koşar adımlarla gitti. Tam o sırada Natalie elinde saate bakıyordu. Gülünce başını kaldırıp ona baktı. Gözlerinden hayal kırıklığı belli oluyordu. "Üzgünüm Natalie bugün de tam zamanın da geldim." dedi ve odasının içine girdi. Kapıyı kapattı ve arkasını döndüğünde Bay Walker -patronu- masasının yanında durmuş elindeki çerçevenin içindeki fotoğrafa bakıyordu. Ang'ın içeri girdiğini fark edince hemen ona döndü. William'ın babasına -patronuna- bir şeyler söyleyip söylemediğini merak ediyordu. Dostça gülümsedi ve ''Buyurun Bay Walker, bir şey mi isteyecektiniz?'' dedi. Bay Walker eline aldığı çerçeveyi masasına bıraktı ve masaya yaslanıp ona bakıp gülümsedi. ''Aslında senden çok büyük bir şey istiyorum. Oğlum William'ı buraya işe aldım. İlk başta hayır dedi. Ama bu sabah beni arayıp işe gelmek istediğini söyledi. Onunla liseden beri tanıştığınızı biliyorum. Onun yüzüne işsiz olduğunu vurunca işe gelmek istedi." diyince terlemeye başlamıştı. ''Bakın efendim ben sadec...'' Bay Walker konuşmasını kesmesi için elini kaldırınca hemen sustu. Bay Walker'ın güldüğünü görünce kaşlarını şaşkınlıkla çattı. ''Ben sadece sana teşekkür etmek istedim ve senden bir şey istiyorum. Oğluma burada çalışmayı alıştırmanı istiyorum.'' dedi ve cevap beklemeden odadan dışarı çıktı. Sandalyesine oturdu ve elini yüzüyle kapattı. ''Lanet olsun! Lanet olsun!..'' diyerek söylenmeye başladı. Şimdi işi artık ona işkence gibi gelecekti.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Konsey Alımları
Salı Mayıs 01, 2012 11:54 am
Onaylandı.
- Jeanne BoucherKonsey Üyesi, Forestier Temsilcisi
- Mesaj Sayısı : 49
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Geri: Konsey Alımları
Salı Mayıs 08, 2012 7:44 am
Karakteristik özellikler: Otoriter ve tatlı dilli olmayı sevmeyen bir yapısı var. İsteklerini hemen dile getirir ve yapılmasını ister. O bir şeyi istediğinde ve bunu karşısındakine söylediğinde olmak zorundadır. Yoksa gerçek anlamda çok aşırı sinirlenir. Her ne kadar bir bayan olarak Forestier öğrencilerini idare edemeyeceği düşünülse de siz Jeanne'i tanımıyorsunuz..
Karakter yaşı: Yaş otuz beş, Dante gibi ortasındayız ömrün.
Temsilciliği yapılan bina: Forestier.
Örnek RP: Alexis Antoinette yan karakterimdir.
Karakter yaşı: Yaş otuz beş, Dante gibi ortasındayız ömrün.
Temsilciliği yapılan bina: Forestier.
Örnek RP: Alexis Antoinette yan karakterimdir.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Konsey Alımları
Salı Mayıs 08, 2012 9:44 am
Petre Piedmon demiş ki:Onaylandı.
- Izadora PatrocínioKonsey Üyesi, Selfier Temsilcisi
- Mesaj Sayısı : 69
Kayıt Tarihi : 10/05/12
Yaş : 31
Lakap : Dora
Geri: Konsey Alımları
Perş. Mayıs 10, 2012 1:23 pm
Karakteristik özellikler: Soğuk bir kadın. Kendinden emin ve karanlık konusunda çok usta. Hırslı, düşüncesiz, ruhsuz diyebiliriz sanırım. Sözlerin kıymetini iyi biliyor, sivri diliyle herkese boyun eğdirebileceğine emin. Hızlı, becerikli. Düello konusunda çok iyi, eski ölüm yiyenlerin ileri gelenlerinden bir babaya sahip.
Karakter yaşı: 33
Temsilciliği yapılan bina: Selfier
* Temsilci üye bir aydır online değil.
http://orenthia.my-rpg.com/u40stats
Örnek RP: Scorpius Malfoy.
Karakter yaşı: 33
Temsilciliği yapılan bina: Selfier
* Temsilci üye bir aydır online değil.
http://orenthia.my-rpg.com/u40stats
Örnek RP: Scorpius Malfoy.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz