- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Kompartıman - VII
Cuma Nis. 20, 2012 8:53 pm
RPG IN.
- Feodor VasilyevSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 157
Kayıt Tarihi : 16/04/12
Lakap : Valentin var, ikinci adı. Pek kullanmaz.
Geri: Kompartıman - VII
Cuma Nis. 20, 2012 10:07 pm
- Rüzgâr, genç bedeni tümüyle kavrayarak on sekiz senelik varoluşunun naif harmonisini taşımaktaki başarısını muzaffer parıltılarla ifşa eden bembeyaz tenin kimi kısımlarını İngiltere üzerinde şevkle gezinen güneş ışınlarından saklama ile görevlendirilmiş, ince, siyah, düz kumaştan yapılma sade tişörtün yakasından ve kollarından içeri sızmayı başarıyordu. Hava Britanyalılara çok daha nazik davranmayı tercih ettiğinden bir kuzeyli için sonbaharda kıtayı dolanmakta olan yel bir yaz esintisinden farksızdı. Bu sebeple belki de Londra’nın sokaklarını arşınlarken hâlâ muggle gibi giyinmeyi öğrenemediğinden palyaçodan hallice görünüme sahip sihirsel soylulardan bile daha çok dikkat çekiyordu genç adam, zira giyinmeyi bilen İngiliz bulmanın ziyadesiyle zor olduğunu anlamak için burada birkaç sene geçirmeniz yeterliydi. Yani safkan olsun olmasın toprak parçasına mensup ucubelerin güzel giyinenleri azınlıkta olduğundan büyüce dünya mensupları çok efor sarf etmelerine gerek kalmadan ortama uyum sağlayıveriyorlardı, ancak serin sayılabilecek havada kısa kollu giymeyi başarmış bu fuzulî beden tüm düzenden sıyrılarak mevsime, ülkeye yabancılığını vurgulamaktaydı. İnsanların dönüp dönüp tekrar ona bakmalarının en önemli sebebi buydu, bir diğeri omuzlarını aşarak beline kadar inen yolu ısrarla takip eden uzun, kızıl saçları tabii ki. Çevredekilerin bakışlarındaki merak ve tiksintiyi rahatlıkla hissedebiliyordunuz, çünkü bakırımsı, canlı saçları soylarından gurur duyan asil İngilizlerin aklına ilk olarak alt tabaka mensubu muamelesi yaptıkları İskoçları getiriyordu. Diğer yandan, pek çoğu bir erkeğin niçin saçlarını o kadar uzatmayı isteyeceğine anlam veremiyorlardı. Sadece Londra’da değil, dünyanın her yerinde böyledir; insanlar bilmediklerinden korkarlar, korktuklarından ise hoşlanmazlar, ancak anglo-saksonların hemen hemen tümünden tiksinmekte olan Rus, ayakları sert adımlarla üzerinde yürüdüğü kaldırımı döverken bu âcizane tutumun yalnızca İngilizlere yakışacağını düşünüyordu.
Havada keyifle süzülmekte olan sarı, sıcak ışık huzmelerinin kusursuz teni üzerinde yaptığı rakstan duyduğu rahatsızlığı belli edercesine kısılmış olan yeşil, donuk gözleri tren garına girdiğinde ışık değişiminden neredeyse tüm görme yetilerini yitirdiğinden göz kapakları bir süre sıkıca kapalı kaldı genç adamın ve bu zaman zarfında yaşıtlarına göre ziyadesiyle uzun silueti girişte dikilerek pek çoğunun geçişini engellediğinden etraftan hoşnutsuz homurtular yükseldi. Ruhsuz bir edaya sahip, belirgin Rus aksanının sert vurgularıyla dudaklarından yanıt olarak dökülen kelimeler de en az vurguları kadar sert manalar içeriyorlardı. Görme yetisini tekrar kazanmayı başardığında aheste adımlarla ilerleyerek beşinci –ve umuyordu ki son- defa dokuzuncu ve onuncu peronlar arasına yerleştirilmiş duvardan geçti. Görünüşü sadece muggleları değil bu sene okula yeni başlayanları da rahatsız etmişti anlaşılan. On üçündeki veletlerin üzerine sabitlenen merak ve çekince dolu bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak eski adıyla Hogwarts Ekspresi’ne yöneldi. Henüz öğrenciler aileleriyle vedalaşmak ile meşgul olduğundan tren ziyadesiyle boştu, yine de girişteki ilk kompartımana geçmek yerine biraz ilerledi. Üzerinde gümüş bir yedi bulunan kapıyı açarak pencere kenarına oturdu; niçin burayı seçtiğini bilmiyordu ancak yarı Roman olan Feodor için yedi rakamı tılsımının gizemli havasını muhafaza etmekteydi. Zümrüdî yeşil iki küreyi dışarıdaki anlamsız karmaşaya sabitleyerek kalkışı beklemeye koyuldu.
- Scorpius MalfoySlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.
Geri: Kompartıman - VII
Cuma Nis. 20, 2012 10:48 pm
Değişim rüzgarlarının estiği Britanya göklerinde güneş mağrurca parlıyordu en tepede. Yazın son günlerini yaşadığını belli etmek istiyordu sanki. Gövdesine yayılan turunculukları usul bir edayla etrafa saçmaktaydı. Işığın getirdiği aydınlık sokağı baştan aşağı sarmıştı. Karanlığa inat olsun gibi yaptığı bu hareket aşağıda, dışarıya adımını atan genç delikanlıyı rahatsız etmiş gibiydi. Beyaz tenli genç adam klasik siyah takımını giymişti. Bedeninin renksizliğine zıtlıkla parlayan takımı büyük bir özenle üzerine giyilmiş gibiydi. Bu pahalı duruşu sokağın en ucundan bile dikkat çekiyordu. Mükemmel görüntüsünün altında gözlerini soğuk kanlılıkla kırpıştırdı. Mavi-gri gözler güneşin turuncu yansımalarına alışırken, göz bebeklerinin önünde oluşan siyahlıklar yüzünden içinden ufak bir lanet savurdu genç adam. Tek elini platin sarısı saçlarına götürüp düzeltirken ışık lanetini duymuşçasına saçlarına işliyordu. Aralarda kalan gölgeler bile Malfoy'lara yakışır denli sarıydı. Oysa elinin geçtiği ipeksi saçlar etrafa dağılırken ışık oyunları dansını olabildiğince uzatmak adına rüzgarın eşliğine kapılmışlardı. Rüzgarın yüzüne vurduğu havayla gözlerini kapattı genç büyücü. Bedenine yayılan rahatlama güneşi sevmediğini belli ediyordu. Elinde olmadan soğuk havanın getirdiği rahatlığa alışkındı. Vücudunu saran esinti duygusu birkaç saniye boyunca gülümsetti onu. Her şeyi gibi mükemmel olan gülümsemesi elinde beliren uzun, en az üzerindeki takım kadar siyah asasının belirmesiyle son buldu. Asası kararlılıkla havada duruyordu. Kapının önünde beliren bavullar asasının hareketleriyle havada süzülüyordu. Deri bavulları sırtına bikrça santim kala durdu. Genç çocuk bütün ciddiyetini takınmış gibiydi. Gözlerini araladı, mavi-gri bakışları son kez boş sokağı taradı. Topuklarına uyguladığı baskıyla asasını bir kez salladı. Ciddiyetle açtığı gözleri gibi bütün bedeni arkasından gelen bavullarıyla kısa bir sürede silinmişti sessiz sokağın manzarasından. Geriye bıraktığı rüzgarla havalanan ufak bir yaprak parçasıysa yere doğru savrulmuştu.
Genç beden Londra'nın en işlek yerlerinden birinde belirmişti. Tren İstasyonunun seçtiği en gölge yerinde beliren adam orada bile dikkat çekici bir parlaklığa sahipti. Bavulları asasını sallmasıyla beraber muggle usulü bir arabaya doluşmullardı. Klasik ayakkabılarını yere kendinden emin basarak arabaya ilerledi. Gözleri arabayı taşıyacak birini aradı ama etrafa koşuşturan mugglelar dışında bir şey göremedi. Bu durum yüzünün buruşmasıns sebep olmuştu. Mugglelarla dolu bir alanda bulunmak bile midesini yeterince alt üst ediyordu. Bir de bir uşak gibi bavul itecek hali yoktu. Yanına yanaşan iri yapılı bir adam gözlerini genç adama dikmişti. Ablak bir yapısı vardı adamın, muggle olduğu bu anlamsız bakışlarından bile belliydi. Bir madenmiş gibi incelediği genç büyücü yüzünü buruşturarak bir kez başını salladı. Adamsa büyük gülümsemesiyle bavulların durduğu el arabasına ilerledi. Scorpius kalabalık tren istasyonunda önden gidiyor ve olabildiğinde az dönüp adama bakıyordu. Peşinden gelen adam kısık bir ıslık tutturmuş gibiydi. Kendinden geçerek sürüklediği bavullarda bu ıslığa ritip tutarcasına her adımda bir kez zıplıyorlardı. Sonunda onuncu ve dokuzuncu peronlar arasına geldiklerinde genç büyücü bir anda durdu. Ellerini yakasına atıp bir kez çekerek ceketini düzeltti. Arkasına dönüp onu bekleyen adama tiksinerek baktı. Burun deliklerinden aldığı havayı boşaltırken buyurgan bir tavırla "Artık gidebilirsin muggle." şeklinde bir solumayla el arabasına yaklaştı. İri adamsa yerinden bir saniye olsun kıpırdamamıştı. Scorpius onun dilini anlamadığını yada bunun için bile çok salak olduğunu düşünmek için birkaç saniyesini harcadı. Sonunda bunu umursamadığını fark ederek arabasına uzandı. Tek eliyle arabayı iterken gözlerini duvara dikti. Sakin adımlarla duvara yaklaştığında arkasından geçen bir güruhla hızını arttırdı. Duvara çarpmadan yürümesine devam ederken karşısında beliren manzarayla biraz daha rahatlamıştı. Sonunda muggleların az olduğu bir alana ulaşmıştı. Kırmızı treni gözleri bir kez tararken hemen asasını çıkarttı. Daha fazla bavul taşıyacak hali olmadığından asasını bir kez daha salladı. Peşine dizilen bavullarla yeni gelen öğrencilerin arasından trene ilerledi. Yukarıdan bakan tavrını vurgulayarka yüyürken trene varmıştı bile. Birkaç Mercier kızıın ona bakıp kıkırdaştıklarını görerek trene bindi. Boş kompartımanlara bakarak kendine bir yer beğenmek, daha doğrusu en iyi yeri bulmak adına ilerlemesini sürdürüyordu. Gümüşi yedi yazılı kompartımanın önünde durduğunda içeride bulunan çocuğa kısa bir saniye baktı. Kısa kollu giymiş olan çocuğu hemen tanımıştı. Bunun rahatlığıyla kompartımana girerken "Feodor." diye soluyarak selam verdi. Çocuğun başını sallamasıyla asasını sallaması bir olmuştu. Bavulları kompartımana yerleşirken kendisi de rahatlıkla cam kenarındaki koltuğa oturdu. Gri-mavi gözlerini dışarıda bulunan kalabalığa dikerek bekledi.
Genç beden Londra'nın en işlek yerlerinden birinde belirmişti. Tren İstasyonunun seçtiği en gölge yerinde beliren adam orada bile dikkat çekici bir parlaklığa sahipti. Bavulları asasını sallmasıyla beraber muggle usulü bir arabaya doluşmullardı. Klasik ayakkabılarını yere kendinden emin basarak arabaya ilerledi. Gözleri arabayı taşıyacak birini aradı ama etrafa koşuşturan mugglelar dışında bir şey göremedi. Bu durum yüzünün buruşmasıns sebep olmuştu. Mugglelarla dolu bir alanda bulunmak bile midesini yeterince alt üst ediyordu. Bir de bir uşak gibi bavul itecek hali yoktu. Yanına yanaşan iri yapılı bir adam gözlerini genç adama dikmişti. Ablak bir yapısı vardı adamın, muggle olduğu bu anlamsız bakışlarından bile belliydi. Bir madenmiş gibi incelediği genç büyücü yüzünü buruşturarak bir kez başını salladı. Adamsa büyük gülümsemesiyle bavulların durduğu el arabasına ilerledi. Scorpius kalabalık tren istasyonunda önden gidiyor ve olabildiğinde az dönüp adama bakıyordu. Peşinden gelen adam kısık bir ıslık tutturmuş gibiydi. Kendinden geçerek sürüklediği bavullarda bu ıslığa ritip tutarcasına her adımda bir kez zıplıyorlardı. Sonunda onuncu ve dokuzuncu peronlar arasına geldiklerinde genç büyücü bir anda durdu. Ellerini yakasına atıp bir kez çekerek ceketini düzeltti. Arkasına dönüp onu bekleyen adama tiksinerek baktı. Burun deliklerinden aldığı havayı boşaltırken buyurgan bir tavırla "Artık gidebilirsin muggle." şeklinde bir solumayla el arabasına yaklaştı. İri adamsa yerinden bir saniye olsun kıpırdamamıştı. Scorpius onun dilini anlamadığını yada bunun için bile çok salak olduğunu düşünmek için birkaç saniyesini harcadı. Sonunda bunu umursamadığını fark ederek arabasına uzandı. Tek eliyle arabayı iterken gözlerini duvara dikti. Sakin adımlarla duvara yaklaştığında arkasından geçen bir güruhla hızını arttırdı. Duvara çarpmadan yürümesine devam ederken karşısında beliren manzarayla biraz daha rahatlamıştı. Sonunda muggleların az olduğu bir alana ulaşmıştı. Kırmızı treni gözleri bir kez tararken hemen asasını çıkarttı. Daha fazla bavul taşıyacak hali olmadığından asasını bir kez daha salladı. Peşine dizilen bavullarla yeni gelen öğrencilerin arasından trene ilerledi. Yukarıdan bakan tavrını vurgulayarka yüyürken trene varmıştı bile. Birkaç Mercier kızıın ona bakıp kıkırdaştıklarını görerek trene bindi. Boş kompartımanlara bakarak kendine bir yer beğenmek, daha doğrusu en iyi yeri bulmak adına ilerlemesini sürdürüyordu. Gümüşi yedi yazılı kompartımanın önünde durduğunda içeride bulunan çocuğa kısa bir saniye baktı. Kısa kollu giymiş olan çocuğu hemen tanımıştı. Bunun rahatlığıyla kompartımana girerken "Feodor." diye soluyarak selam verdi. Çocuğun başını sallamasıyla asasını sallaması bir olmuştu. Bavulları kompartımana yerleşirken kendisi de rahatlıkla cam kenarındaki koltuğa oturdu. Gri-mavi gözlerini dışarıda bulunan kalabalığa dikerek bekledi.
- Prurient V De'PhellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie
Geri: Kompartıman - VII
Çarş. Nis. 25, 2012 4:58 pm
- Eski ve ahşap evin, yaklaşık elli yıllık aile geçmişine tanık olmuş duvarlarında uğuldayan rüzgar, yazın bittiğinin habercisiydi. Karanlık hava De'phell ailesinin son üyelerine veda ediyormuşcasına kasvetliydi. Sokak lambalarının aydınlatabildiği tek oda, görkemli bahçeyi görmeyen, yıllardır kilit altında tutulan yatak odasıydı, ve kapının altından süzülen ışık koridoru aydınlatıp gölgeleri görünebilir kılıyordu. Okula dönüyor olmak beş yıldır ilk kez cadıyı huzursuz etmiyordu. Anılarından ve geçmişinden olmasa da, küçüklüğünden beri canlı olduğuna inandığı bu büyülü evden kurtulmayı uzun zamandır istiyordu. Ve bu sabah, mezun olacağı yılın ilk sabahıydı ve yatağından doğrulur doğrulmaz bu eve bir daha asla adımını atmayacağından emin olmuştu.
Adımları sessizliğe ayak uydururken, arkasından sürüdüğü valizi gürültü yapmak için çabalıyor gibiydi. Verandanın kapısını açtığında, şiddetli rüzgarın etkisiyle derin bir nefes aldı. Evin içi dışarıya nazaran çok daha soğuktu ve ılık havanın iliklerine işleyişi hoşuna gitmişti. Gülümsedi. "O nerede?" Görüşünü denkleştiremeden gülümsemesini yarıda kesen öksürükleriyle uzun süre ne olduğunu kavramakta zorlanmıştı. Büyücünün derin gözlerine bakıp iki elini de gırtlağını kavrayan sımsıkı ellere götürdü. Refleksleri yeterince kuvvetli olmasa gerek ki, cadının tek bir hamlesiyle büyücü ondan uzaklaşmıştı. Bakışlarındaki öfkeyi okuyabiliyordu. Tıkanmış nefesini acı bir öksürükle bastırmaya çalışırken asasını doğrulttu ve kendine gelene dek güvende kalabileceğinden emin olmak istedi. Büyücünün siması yeterince tanıdık geldiğinde doğruldu, ve gözlerini ona dikti. "Marcus nerede?" Cadı bir an için büyücünün ne kadar ciddi olduğunu düşünmüştü. Kendisine yöneltilen soru, ve babasının adını yıllar sonra duyması onu afallatmıştı. Adamın sesi ya öfkeden, ya da korkudan titriyordu ve cadının ikisi arasındaki seçimi yapabilmesi çok da uzun zaman almamıştı. Tiz bir kahkaha attı ve sert bir omuz darbesiyle büyücünün yanından geçti. "Yerini söyle, yoksa seni öldürürüm." Tehditkar ses tonu ona ulaştığı anda cadı yavaşlamış, ani bir manevrayla büyücünün yakasına yapışmıştı. Korkudan kaskatı kesilen adamın gözlerinin içine bakıyordu. Bakışlarını perdeleyen nefrete tanık olmuş olan insanların hiç biri bunu hatırlayabilecek kadar çok yaşamamıştı. Buna rağmen sertçe adamın yakasını bıraktı ve duygudan yoksun bir tavırla fısıldadı. "Eğer gerçeği öğrenecek olursan, benim seni öldürmem gerekir Felix." Bir yandan da kapıdan henüz süzülen Serpentes'a takılmıştı gözleri. Gülümsedi ve bakışlarını tekrar adama yöneltirken sözlerine devam etti. "Öldü. Ben öldürdüm." Ayaklarına sürünen yılana döndü bu kez yine. "Bekliyor olacağım." Tıslama yılanın hareketlerine yön verirken arkasını döndü, ve bütün ihtişamıyla adamın acı çığlıklarını duymayı reddedercesine adımlarını hızlandırdı.
**
Londra'nın herhangi bir sokağına cisimlendiği sırada düşündüğü tek şey aptal mugglelar olmuştu. Ailesi gibi kendisi de mugglelardan nefret ediyordu. De'phell ailesi, uzun yıllar boyunca büyücü dünyasına sızan bulanıklardan nefret etmişti. Bu Marcus ve Lisbeth dönemine kadar böyle sürmüştü. Ancak ne var ki Lisbeth'in aileye girmesinden hemen sonra bu önyargı son bulmuştu, ve aile yapısı tamamen değişmeye başlamıştı. Fakat şimdi Prurient, büyükannesinin yokluğunu aratmayacak kadar net bir şekilde ikiziyle son kez ailesinin soyadını taşıdığının bilincindeydi, ve bu nefreti tekrar aileye kazımak için ne gerekiyorsa yapacaktı.
Dikkatlice valizinin fermuarını araladı ve ve kimsenin duyamayacağı bir şekilde tısladı. "Mugglelardan uzak dur." Valizin içinden yükselen tıslama kendisinin bu emre itaat edeceğinin göstergesiydi. Adımları ait olduğu perona açılan büyülü kapıya kadar oldukça hızlıydı. İki peronun ortasına vardığındaysa yavaşladı ve dikkatlice etrafı kolaçan etti. Bu onun umurunda bile değildi aslında. Mugglelar gördükleri şeylere bile inanmazlardı çünkü. Sonrasında valizini daha sıkı kavradı ve olabildiğince hızlı yürüyerek gözlerini duvardan ayırmadan ilerledi. Tren her yılki ihtişamıyla yine karşısındaydı. Bu yüzüne yayılan sıcak gülümsemeyi tetikledi ve asla unutamayacağı bir yıl yaşamayı dilemesini sağladı. Bu trene belki de son binişi olacaktı. Beklemeden valizini açtı ve Serpentes'ın huzursuzca valizden süzülüşünü izledi. Yılan cadıdan çok daha evvel trene varmış, uzun koridorda ilerlemeye başlamıştı. Onu takip ederken içinde kimlerin bulunduğunu tahmin ettiği kompartımana yöneldi. Serpentes yine ondan önce davranmıştı. "Geciktim, üzgünüm." Scorpius'un hemen yanına yerleşirken gülümsemesi bu kez çok daha samimiydi.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Kompartıman - VII
Çarş. Nis. 25, 2012 6:59 pm
Asasını bir dakika bile elinden ayırmadan, gerekli eşyaları kahverengi valizine yerleştiriyordu. Büyüler ile arasındaki bağın kuvvetliliği sayesinde tez vakitte tamamen hazırdı. İhtişamlı olduğu kadar karanlık ve bu yüzden normal birine kasvetli bir hava salgılayan odayla yılların verdiği dostluk duvarlara işlemişti. Kendisini koruyan, kucaklayan duvarlara uzun uzun baktı. Zemin hariç her bir köşe gözünden kaçmayan büyücü ardından derin bir of eşliğinde valizine döndü. Fermuarı kapanma sesi eşliğinde çekerken, bir yandan da yüzündeki manasız durgunluk vardı. Kendini yeni döneme hazırlamaya çalışırken, bir yandan da olacaklar zihnine parça parça yansıyor ve istemsiz önyargılar doğruyordu. Yeni döneme, yeni bir müdür/başkan ile başlayacak olmanın verdiği endişeyse daha dönem başlamadan zihnine aşılanmıştı. Kampta yaşananların şokunu tez bir zamanda atlatanlardan biri olsa da, atlatamayanları da göz önünde bulundurmak zorundaydı. Özellikle Alice… Tüylerinin diken diken olmasına sebebiyet verecek iki heceli ismi, sebebi hayatı olarak nitelendiriyordu. Henüz çoğu kişinin yeni yaşam kaynağından haberi olmasa da kısa bir müddet sonra tüm okula yayılacağından emindi. Bunu önemsemeye ve mutluluğunu bulduğu hatuna beslediği sevginin, karşılıksız olmayışının iyiliğini hazmettirdi bedenine. Okul sınırları içinde güvenebileceği kişilerin bu durumu işittiğinde, büyücüye muamelelerini merak ediyordu. Tak tak. Düşüncelerinin kulaklarında işittiği tok ses ile beraber zihninde dağılması, bir miktarda olsa rahatlattı bedenini. Giriş için izin isteyen kişiyi unutmadan, kapının açık olduğunu ve girebileceğini ifade eden kelimeleri azat etti dudaklarından. Kapı, tiz bir gıcırtıyla açıldı ve kapının tokmağının yüksekliğiyle eş değer yükseklikte bir beden, beyaz gecelik içinde içeri süzüldü. “Gitmeden önce seni görmek istedim,” dedi minik tiz ve masum sesiyle, büyücünün yanına yürürken. O Petre’nin yanına yürürken, Petre bu sırada valizini yatağından dudaklarından çıkardığı bir inlemeyle yere indirdi. İnlemenin son nebzesinde iken; yanına varan masumiyetin bir limesi çehresine yansıyan, altın sarısı dalgalı saçların sahibi kıza döndü. “Seni dinliyorum,” dedi ve yatağının ucuna oturdu. Çocuğun yanına oturmasını işaret etti ve tüm dertlerini bir anlığı hususunda karara varıp yüzünde, cezbedici; lakin minik bir tebessümle baktı mustarip gibi görünen çehreye. Bir sorunun varlığı meçhuldü. “Şey, ben, başarılar dilemek için geldim… Yani, şey, bu sene için…” Kelimelerin belirsizliği ve ses tonundaki heyecan, yılanın dudaklarındaki tebessümün arasından hoş bir kıkırtı süzüldü. Miniğin odanın kasvetine dayanamadığını anlayabiliyordu. “Anladım, teşekkürler ufaklık.” Kızın beyaz yanağından bir makas aldı ve yüzündeki gülümsemeyi biraz daha yaydı; lakin bunun akabinde kardeşinden karşılık alamayınca endişeye düştü. Bir sorun olup olmadığını öğrenmek için bir an önce hamle yaptı. Trene tez bir vakit vardı. “Küçüğüm; hadi bana derdini anlat.” Yüzündeki tebessüm halen yerindeydi. “Ben… Ben… Sadece değişme tamam mı? Onlar gibi olma…” İşte bu kelimeler, kulaklarında öyle bir yankılanmıştı ki vücuduna sarılan henüz cadı olmayan cadının kendisi gibi minik ellerin dolandığını zar zor hissetmiş ve karşılık vermişti. Bu kelimeler belki de tüm dönem boyunca onunla olacaktı.
Tren istasyonuna vardığında biraz geç kaldığından emindi. Kalabalığı yararak, gürültüyü takmadı. Bir an önce trenin olduğu perona geçiş yaptı ve trene binmeden önce valizini yerleştirdi ardından Hogwarts trenin koridorunda, karşılıklı sürmeli kapıların arasında ilerledi. Gözleri arkadaşlarını arıyor gibi gözükse de Alice’ini arıyordu aslında. Dalgın ve algın bir havayla ilerlemeye devam ederken, aniden durdu. Duyduğu tık tık sesinin kaynağına başını çevirdiğinde, sürmeli kapıların birinin ardında yılan arkadaşlarını ve çocukluk dostunu gördü. Koridora boydan boya tekrardan göz attıktan sonra, kuşkusuz içeri girdi. “Geciktin.” Malfoy, büyücüyü emir kipiyle sarf ettiği kelimeler ve yüzünde bunun sebebini öğrenmek istediğinin kanıtını arındıran bir ifadeyle karşıladı. Feodor’un yanında yerini alırken, halen dalgındı aslında. Yüzünde henüz herhangi bir tebessüm yokken, tam karşısındaki Valérie’ye bakışlarıyla selam verdi. Onunla daha sonra özel konuşması gerektiği fikri zihninde yerini alırken; Feodor’u omzunu ovarak sahte bir tebessümle selamladı. “Beklettiğim için üzgünüm; lakin halletmem gereken önemli bir husus vardı.” Bu ciddilik, kendisine de fazla gelirken; diğerleri gibi kendisiyle alay etmek amacıyla bir kahkaha patlattı. Onları özlediğini bu nokta da hatırlamıştı…
- Scorpius MalfoySlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.
Geri: Kompartıman - VII
Çarş. Nis. 25, 2012 9:23 pm
Işığın biçimi tren istasyonunda değişime devam ederken trende oturan genç adamın gri-mavi gözleri etrafı izliyordu. Uzun süredir burada olmamıştı. Evde geçirdiği rahat bir tatilin ardından babasının onu yanına çağırdığını anımsıyordu genç büyücü. Dün gece odasına gittiğinde ev cini dibinde bitmişti ve babasının onu beklediğini haber vermişti. Hiç istifini bozmayan genç adam gerisin geri topukları üzerinde dönüp istemsiz emirlerin sıralanmasını dinlemek adına babasının yanına gitmişti. Verilen emirler elbette belliydi. Malfoy asaletini asla kaybetme, Potter ve Weasley'lerle uğraşmaya devam et. Gerekirse kızlardan birini tavla onların yanlarında yer al. Kahramanların çocuklarından biriyle görünürsen bu bizi yüceltecektir. Tabii bu arada Prurient'i asla ihmal etme. Onun gerçek eşin ve gönlünün sahibi olduğunu daima hatırlat. Hatta bu yıl biraz daha ileri git. Genç kız bu yılın sonunda mezun oluyordu ve Scorpius'un da düğün hazırlıklarına başlaması gerekiyordu. O da mezun olduğunda evlenecekleri açıktı. Genede ikiside bunu istemiyorlardı. Prue'nin onda özel bir yeri olduğu açıktı ve güzel bir bayandıda ama başkasına gönlünü vermiş biriyle yapamazdı Scorpius. Hem babası ayarlanan evliliği olan Pansy Parkinson'la evlenmemişti. Gerçi savaş sonrası pek evlenecek durum kalmamıştı ama sonuçta Scorpius'da bir şekilde kurtulabilirdi. Genede şu anda düşünmesi gerekmiyordu bunları. Yanındaki arkadaşı Feodor'u gerçekten özlemişti ve biraz yüklerden arınmaya ihtiyacı vardı. Oysa içeri giren genç bedenle gözleri bir anda kompartıman kapısına kaydı. Genç kız yılanının arkasından süzülürcesine kompartımana girerken her zamankinden daha ışıl ışıldı. Nadir attığı samimi gülüşlerinden birini fark eden genç adam kızın onları özlediğini anlamıştı. O da kızı özlemişti ve özür dileyen sesini dinlerken garip bir huzur buldu. Tanıdıklık hissi hoşuna gitmişti sanki. Seneye bunu bulamayacağının bilincinde her ayrıntıyı güzel yaşamak istiyor gibiydi. Gözlerini bir süre genç kızda gezdirirken önemli olmadığını söylercesine başını salladı. Karşısında oturan arkadaşına ufak bir bakış atarak "Biz de tam bu gün bir güzellik göremedik diyorduk Prue. Ne iyi ettin de aramıza katıldın." şeklinde ufak bir iltifatla konuşmayı başlatmıştı. Mükemmel gülümsemesinin altında yatan gerçekleri elbette harikalığına yansıtamazdı ve bu durumdan oldukça memnundu. İlk defa babasının verdiği bir emir hoşuna gitmişti.
Sohbet tam ilerleyecekken içeriye giren Petre'yle gözlerini kıstı. Karşısında duran yakışıklı arkadaşına baktığında yüzü biraz daha ciddileşti. Onu gerçekten özlemişti. Seneye o ve Feodor olmadan ne yapacaktı bilemiyordu. Binadaki diğer elemanlarda iyiydi ama o ikisi Scorp için gerçekten özeldi. Sesindeki yapma ciddiyetin mükemmelliğiyle "Geciktin." diye buyurdu genç büyücü. Oysa arkadaşı bu durumu hiç bozuntuya vermeden Feodor'un yanına oturdu. Başta Prurient'e başıyla selam verdi ve hemen arkasından Feodor'un omzunu patpatlarken bütün ciddiyetiyle Scorpius'u cevapladı. Sonunda bu ciddiyet ona da fazla gelmiş olacaktı ki kahkahasını koyuverdi. Scorpius'da derinden gelen kahkahasıyla arkadaşına eşlik ederken aslında hiç kimsenin beklemeyeceği bir şey vardı o kompartımanda. Selfier binasına ait öğrencilerin çıkarları veya değil bir şekilde olsada diğerleri gibi birbirlerine bağlanabildiklerini simgeliyordu sanki. Eğer buna dostluk derseydiniz kabul ederlerdi ama onlar gereksiz bir adla bunu damgalayacaklarına yaşmayı seçiyorlardı. Scorpius'da şu an buna karar vererek arkadaşlarına açılmayı seçti. Sonuçta binasında en güvendikleri buradaydı ve konuşacağı konu onlardan birini kesinlikle ilgilendiriyordu. Gözleri arkadaşlarını taramasının birkaç saniyesinde hareketlenen trenle ciddileşti. Manzara değişirken dışarıya aldırmadan "Konuşmamız gereken bir şey var. Biliyorsunuz Prue bu yıl mezun oluyor, sizin gibi." genç arkadaşlarına gözleriyle ufak bir bakış attı. Onları özleyeceği sanki bakışlarından belliydi. Tek elini düşünceli bir biçimde çenesine götürürken dudakları "Babam bu yıl Prue'yle biraz daha yakınlaşmamı ve yazın başında da nişanımızı ilan etmemi istedi." şeklinde hareketlendi. Cümlesinin sonunda yanında duran genç kadına ufak bir bakış attı. Bunu ikiside bekliyordu ama bu kadar çabuk geleceğini kimse ummamıştı. Şimdiyse Scorp bu durumu yapamayacağını söylemek istemiyor gibiydi, genede herkes olmayacağının farkındaydı. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden başını biraz öne eğdi. Gözleri önüne odaklandığında ellerini birleştirdi. Arkadaşlarının fikirlerini merak ediyordu ama burada asıl Prue'nin ne diyeceğini duymalıydı. O da bu planı bozmak isterse ki istediğine emindi Scorp. Bu yıl dikkatlerinin bir bölümünü de buna vermeleri gerekecekti. Bu yüzden Petre ve Feodor'a da gerçekten ihtiyacı vardı.
Sohbet tam ilerleyecekken içeriye giren Petre'yle gözlerini kıstı. Karşısında duran yakışıklı arkadaşına baktığında yüzü biraz daha ciddileşti. Onu gerçekten özlemişti. Seneye o ve Feodor olmadan ne yapacaktı bilemiyordu. Binadaki diğer elemanlarda iyiydi ama o ikisi Scorp için gerçekten özeldi. Sesindeki yapma ciddiyetin mükemmelliğiyle "Geciktin." diye buyurdu genç büyücü. Oysa arkadaşı bu durumu hiç bozuntuya vermeden Feodor'un yanına oturdu. Başta Prurient'e başıyla selam verdi ve hemen arkasından Feodor'un omzunu patpatlarken bütün ciddiyetiyle Scorpius'u cevapladı. Sonunda bu ciddiyet ona da fazla gelmiş olacaktı ki kahkahasını koyuverdi. Scorpius'da derinden gelen kahkahasıyla arkadaşına eşlik ederken aslında hiç kimsenin beklemeyeceği bir şey vardı o kompartımanda. Selfier binasına ait öğrencilerin çıkarları veya değil bir şekilde olsada diğerleri gibi birbirlerine bağlanabildiklerini simgeliyordu sanki. Eğer buna dostluk derseydiniz kabul ederlerdi ama onlar gereksiz bir adla bunu damgalayacaklarına yaşmayı seçiyorlardı. Scorpius'da şu an buna karar vererek arkadaşlarına açılmayı seçti. Sonuçta binasında en güvendikleri buradaydı ve konuşacağı konu onlardan birini kesinlikle ilgilendiriyordu. Gözleri arkadaşlarını taramasının birkaç saniyesinde hareketlenen trenle ciddileşti. Manzara değişirken dışarıya aldırmadan "Konuşmamız gereken bir şey var. Biliyorsunuz Prue bu yıl mezun oluyor, sizin gibi." genç arkadaşlarına gözleriyle ufak bir bakış attı. Onları özleyeceği sanki bakışlarından belliydi. Tek elini düşünceli bir biçimde çenesine götürürken dudakları "Babam bu yıl Prue'yle biraz daha yakınlaşmamı ve yazın başında da nişanımızı ilan etmemi istedi." şeklinde hareketlendi. Cümlesinin sonunda yanında duran genç kadına ufak bir bakış attı. Bunu ikiside bekliyordu ama bu kadar çabuk geleceğini kimse ummamıştı. Şimdiyse Scorp bu durumu yapamayacağını söylemek istemiyor gibiydi, genede herkes olmayacağının farkındaydı. Bu yüzden hiçbir şey söylemeden başını biraz öne eğdi. Gözleri önüne odaklandığında ellerini birleştirdi. Arkadaşlarının fikirlerini merak ediyordu ama burada asıl Prue'nin ne diyeceğini duymalıydı. O da bu planı bozmak isterse ki istediğine emindi Scorp. Bu yıl dikkatlerinin bir bölümünü de buna vermeleri gerekecekti. Bu yüzden Petre ve Feodor'a da gerçekten ihtiyacı vardı.
- Prurient V De'PhellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie
Geri: Kompartıman - VII
Perş. Nis. 26, 2012 3:08 pm
- "Bells, sakın." Ormandaki hava tamamen değişip sis bulutları kendini göstermeye başladığında gözlerini ikizine dikip bir adım ileri atmıştı. Onu kime karşı sakinleştirmeye çalıştığının bilincinde değildi. Cadının aynı kendisininki gibi öfkeyle parlayan gözlerine ve saldırganca tuttuğu asasına odaklanmıştı. "Ne duruyorsun, işimi bitirsene." Tını cadıya ulaştığında arkasını döndü. Savunmakta olduğu kişiyi görmek onu afallatmıştı. Şokun etkisiyle kesik bir nefes alıp tek kelime edemeden refleks olarak büyücünün üzerine atılan cadıyı sardı. Scorpius hiç kıpırdamadan ölümcül bakışlarıyla Bellatrix'i süzüyordu. Bir an için kararmakta olan ormanı aydınlatan yeşil bir ışık patladı. Cadı korkuyla gerilemiş, asanın yarattığı ışık huzmesinden uzaklaşmıştı. Kulağındaki çınlamayla arkasını dönerken, yerde yatan bedene takıldı gözleri. Fısıldaması bir çığlık gibi yankılanmıştı. Çimlerde kıpırdamadan yatan gencin yanına koştu. Gözleri duygudan arınmıştı. Sima bu kez Scorpius'a değil, Francisco'ya aitti.
Sabaha karşı görmüş olduğu rüyanın etkisinden kurtulmaya çalışırken dalgın bakışlarını Petre'ye yöneltti. En az o büyücü kadar donuk ve sert bakıyor olmalıydı. Petre'nin canını sıkan bir şey vardı. Fakat buna odaklanmayı beceremiyordu. Gözlerini boşluktan ayırıp Scorpius'un sözleriyle kendine geldi. Uzun zamandır hatırlamayı reddettiği şeyleri büyücüden dinlemek onu daha da rahatsız etmişti. Yanlarından ayrılmayı asla düşünemediği üçlü onun için fazla özeldi. Yanlarında istediği gibi biri olabiliyordu, olmaya alıştığı kişiyi göstermekten çekinmiyordu. Ama şimdi küçüklüğünü, sırlarını paylaştığı büyücüyle evlenmesi bekleniyordu. Bu günün geleceğini biliyordu ama şimdiye dek bunu dile getirmeye cesaret edememişti. Ne kendisine, ne de başkasına... Scorpius Prurient'in dostu ya da kardeşi sayılmazdı. Aralarındaki bağı iki şekilde de isimlendiremezdi, ama cadının hissettikleri hiç bir zaman bir Malfoy olmayı dileyebileceği kadar yoğun olmamıştı. Scorpius'a o gözle bakmayı hayal dahi edemiyordu.
Daha fazla konuşmayıp kafasını öne eğen büyücüye döndü. Mezun olma düşüncesi canını sıkmaya başlamıştı. Kendini her şeyden soyutlamak istiyordu. Bir şeyler söylemeli ve büyücünün içini rahatlamalıydı. Fakat aklına bu evlilik planını tuz buz edebilecek herhangi bir plan gelmiyordu. Uzun süre sessiz kaldıktan sonra kompartımandaki huzursuzluğa son vermek adına boğazını temizledi. "Scorpius..." Fısıltısı hiç olmadığı kadar masum duyulmuştu. Potter'ı düşünüyordu. Aklına gelenler hiç bir Malfoy'u mutlu edecek şeyler değildi. Hoş, kendisi de bu durumdan kurtulabilmek için her şeyi yokuşa sürüyor gibiydi. "Eğer bir Potter'la beraber olursam beni istemeye devam edeceklerini sanmıyorum." İstemeye istemeye tamamladığı cümlesinin ardından gözlerini büyücüden kaçırdı. Francisco'yu düşünmeye başlamıştı. Battıkça battığını hissediyordu.
- Scorpius MalfoySlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.
Geri: Kompartıman - VII
Cuma Nis. 27, 2012 10:50 am
Gençlik günahları orada kalmaya mahkumdur. Her insan doğumundan beri ona sunulanlarla yetinmelidir ve fazlasını istemek bir ölümlü için günahtan başka bir şey değildi. Ona verilen görevleri yapmalıdır. Bu belkide bir Malfoy için biraz daha fazladır. Sahip olduklarıyla günahkar doğan genç ruh büyüdükçe üstüne düşenleri yapma zorunluluğundadır. Belkide her şeyin en mükemmeline sahip olduğu için bunları istememesi bu kadar ağır gelmektedir. Herkesin gözünün üzerinde olduğunu bile bile yaşamak o kadar zordur ki. Babasına karşı gelememek, elbet bir gün ona benzeyeceğini düşünmek berbat bir şeydir. Babasını çok sevmektedir ama içinde taşıdığı farklılıklar Scorpius için değerlidir. Onun olduğu kişi olmasını sağlayanlar budur ve eğer onları kaybederse kim olacağını gerçekten bilmiyordur. Prurient'i üzmek şöyle dursun, onun kılına zarar vereni öldürebilir ama babasına karşı gelmekte imkansız gibidir. Geçmişten beri yapılan bu tarz evliliklerle devam eden soylarını yüz üstü bırakma yüküyse ayrı bir şeydir. Hem beyninin köşesinde onu sürekli rahatsız eden bşaka bir şey daha vardır. Rose Weasley! Genç adam bunu beyninde binlerce kere reddetmesine rağmen hep aynı manzara geliyordur gözlerinin önüne. İstenilen evlilik gerçekleştiğinde uzakta bir yerde olanları izleyen, belki gülümseyen -aslında gülümsemesi istenen.- bir çift yeşil göz görüyordur hep. Kızıl saçlarını savurarak geçip gittiği düğünden sonra Scorpius'u sonsuza dek yalnız bırakan bir kader vardır o gözlerin ışığında. Oysa genç adam bu hayalin neden içini acıttığını hiçbir zaman kendine itiraf etmiyordur. Ona göre aptal bir Weasley'nin hayalini kurmak bile aşağalayıcıdır, hele ki böylesi bir hayal.
Bilinci bilinç altıyla birleşmiş kendini serbest bırakmaya çalışan genç adma yanındaki cadının adını söylemesiyle bilincine ulaşmak konusunda bir karara varmıştır. Gözlerini kırpıştırarak yukarı baktığında cadının sarf ettiği sözleri birkaç saniye idrak etmek adına bedenini durdurmuştur. Daha demin kompartımanda duyulan sözcükler yalnızca onun için değil diğer iki arkadaşı içinde fazla olmalıdır. Scorpius böylesine bir şeyi daha önce duymamıştır bile. Gözlerini tiksintiyle açarken hırla kompartımanda doğrulmuştur. Camın önünde ayakta dururken sinirlerine hakim olmak adına yumruklarını sıkmıştır. Dışarıdan akan manzaraya diktiği gri-mavi gözlerini hiç kırpmamaktadır. Sonunda dudaklarından "Bunu bir daha sakın söyleme Valérie." şeklinde kesin bir savurmuştur. Bunun üzerine çöken sessizlik emrin büyüklüğü gibi hissedilmesine karşın Scorpius arkadaşlarının onu anlayacağına emindir. Potter'lar onun zayıf noktasıdır. Kahramanın çocuğu oldukları için pohpohlanarak büyümüş iki aptalı duymak dahi istemiyordur. Hele ki biri Selfier'de olduğu için binasının itirabına gölge düştüğünü kesinlikle kabullenmiştir. Bunların dışında bir sebep daha vardır Scorpius'un onları sevmemesinde. Bu kimsenin bilmediği ve genç adamın bir sır gibi kendinden bile sakladığı bir sebeptir. Rose Weasley'e böylesine yakın olmaları ve her seferinde istedikleri sürece onunla konuşabilmeleridir. Belki de Selfier'de ki o ünlü Potter genç kızla bir ilişki bile yaşamış olabilmektedir, hatta belki hala yaşıyorlardır. Sonuçta Weasley'ler daima Potter'ların yanındadır ve Rose'da... Scorpius bu sebebi bir anda aklından gene silmiştir. Böyle bir şeyin onu ilgilendirmediğine emin Prurient'e dönmüştür. Gözleri ona bakan kızı incelerken dudakları "Hem o Potter'lar bize asla yardım etmez. Onlarla gerçekten birlikte olman gerekir ki..." diye konuşurkan bir anda yüzünü buruşturmuştur. Mükemmel yüzü bu buruşturmayla biraz daha düşmüştür. Sonunda kendini toparlamak adına başını salladığında "Bunu düşünmek bile istemiyorum." diye tamamlamıştır. Sonuçta Prurient'i o çocukların yanında gördüğünde sebebini bilse bile onlara yapabileceklerinden kendi bile korkuyordur. Böylesine bir şeyi kesinlikle kaldıramazdır. Başka bir yol bulacaktır, bulmak zorundadır.
Bilinci bilinç altıyla birleşmiş kendini serbest bırakmaya çalışan genç adma yanındaki cadının adını söylemesiyle bilincine ulaşmak konusunda bir karara varmıştır. Gözlerini kırpıştırarak yukarı baktığında cadının sarf ettiği sözleri birkaç saniye idrak etmek adına bedenini durdurmuştur. Daha demin kompartımanda duyulan sözcükler yalnızca onun için değil diğer iki arkadaşı içinde fazla olmalıdır. Scorpius böylesine bir şeyi daha önce duymamıştır bile. Gözlerini tiksintiyle açarken hırla kompartımanda doğrulmuştur. Camın önünde ayakta dururken sinirlerine hakim olmak adına yumruklarını sıkmıştır. Dışarıdan akan manzaraya diktiği gri-mavi gözlerini hiç kırpmamaktadır. Sonunda dudaklarından "Bunu bir daha sakın söyleme Valérie." şeklinde kesin bir savurmuştur. Bunun üzerine çöken sessizlik emrin büyüklüğü gibi hissedilmesine karşın Scorpius arkadaşlarının onu anlayacağına emindir. Potter'lar onun zayıf noktasıdır. Kahramanın çocuğu oldukları için pohpohlanarak büyümüş iki aptalı duymak dahi istemiyordur. Hele ki biri Selfier'de olduğu için binasının itirabına gölge düştüğünü kesinlikle kabullenmiştir. Bunların dışında bir sebep daha vardır Scorpius'un onları sevmemesinde. Bu kimsenin bilmediği ve genç adamın bir sır gibi kendinden bile sakladığı bir sebeptir. Rose Weasley'e böylesine yakın olmaları ve her seferinde istedikleri sürece onunla konuşabilmeleridir. Belki de Selfier'de ki o ünlü Potter genç kızla bir ilişki bile yaşamış olabilmektedir, hatta belki hala yaşıyorlardır. Sonuçta Weasley'ler daima Potter'ların yanındadır ve Rose'da... Scorpius bu sebebi bir anda aklından gene silmiştir. Böyle bir şeyin onu ilgilendirmediğine emin Prurient'e dönmüştür. Gözleri ona bakan kızı incelerken dudakları "Hem o Potter'lar bize asla yardım etmez. Onlarla gerçekten birlikte olman gerekir ki..." diye konuşurkan bir anda yüzünü buruşturmuştur. Mükemmel yüzü bu buruşturmayla biraz daha düşmüştür. Sonunda kendini toparlamak adına başını salladığında "Bunu düşünmek bile istemiyorum." diye tamamlamıştır. Sonuçta Prurient'i o çocukların yanında gördüğünde sebebini bilse bile onlara yapabileceklerinden kendi bile korkuyordur. Böylesine bir şeyi kesinlikle kaldıramazdır. Başka bir yol bulacaktır, bulmak zorundadır.
- Feodor VasilyevSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 157
Kayıt Tarihi : 16/04/12
Lakap : Valentin var, ikinci adı. Pek kullanmaz.
Geri: Kompartıman - VII
Cuma Nis. 27, 2012 9:30 pm
- Dokuz üççeyrek peronunu doldurmuş kalabalığı oluşturan tekil parçaların çehreleri sözleşmişçesine heyecan, gurur, korku, endişe gibi duyguların farklı oranlarda harmanlandığı maskelerini özenle kuşanmış, belirsizliğe sürüklenecek trenin perondaki son anlarını telaşlı bekleyişlerin kendisine özgü gerginliğiyle taçlandırırken insanları izlemek genç yılanda mide bulantısı hissi yaratıyordu. Zihninde bir süre yer eden âcizane varoluşların birbirinin hemen hemen eşi mimikleri taşımakta olan simaları silinip giderken içine gayrı ihtiyari peydahlanan acıma duygusu da yerini nefrete bırakıyor, beceriksizce sahnelenen hayatların sefilliği karşısındaki hayreti Rus büyücüyü amansız bir çözüm arayışına itiyordu. Düşüncelerinin dizginlerini ele geçiren fikirlerse Caraco’nunkilere ithaf edilebilecek kadar kaos ile yeniden inşa edilmiş pervasız cehennemlerden ibaretti. Kompartımanda her zamanki gibi dimdik oturmakta olan büyücünün karmaşık ruh hâli yüz kasları üzerinde hâkimiyet kurmayı başardığından dudakları sıkı sıkıya birbirine kenetlenmiş, göz kapakları, iki apatit kürenin yarısını ustaca perdelemiş, yüz hatları ziyadesiyle ciddi bir görünüme bürünerek Feodor’a tehditkâr bir duruş bahşetmişti. Yönlendirilmemiş hırsı benliğini nefretin kor alevleriyle taçlandırırken bu özelliğinin babasından miras kaldığını bilemeyecek kadar silikti Milan Vasilyev ile ilgili anımsadıkları. Sorumsuz ebeveynleri ile ilgili her anıyı zihninin en ücra köşelerinde unutulmaya terk etmek, atalarından tiksinerek, onlar gibi olmaktan korkarak yaşamaktan çok daha kolaydı şüphesiz.
İstikrarla sürmekte olan sükûnetin dalgalanmasıyla sabitlendikleri yerden ayrılan donuk bakışları tanıdık siluetle buluştuklarında dalgın edalarından sıyrılırken, kafasındaki onca düşüncenin sisi herhangi bir şey söylemesini engellediğinden başıyla selam vermekle yetinmiş, lâkin Malfoy’un kelamı karşısında dudakları mütevazı bir gülümsemeye ev sahipliği yapmak üzere kıvrılmıştı. Kendi kendine düştüğü karambolden kurtardığı için arkadaşına duyduğu minneti hatırını sorarak gidermek istediyse de henüz kelimeleri toparlayamamıştı ki kapıda görmeyi arzuladığı bir diğer siluet belirdi; Prurient. Kompartımanın sonuncu yolcusu, Petre de aralarındaki yerini aldığında hâlâ İngilizce konuşmak ziyadesiyle külfetli geldiğinden susmaktaydı büyücü, lâkin kendisiyle aynı dönemdeki yılanın alaylı özründen sonra dudakları üzerinde pek fazla düşünülmemiş birkaç dizi ses öbeğini ortama savurdu; “Bir daha olmasın sakın, asla.” Hafif bir kahkaha söylediklerini noktalarken istemsizce vurguladığı asla kelimesinin ne kadar fazla imayı barındırdığını ilk kez fark etti. Arkadaşları gelmeden önce bu senenin son olduğunu bilmek canını yakmak şöyle dursun, aksine büyük bir rahatlamaydı onun için. Şimdiyse bu anın bir daha yaşanmayacağının bilincine vardığından içinde garip, doldurulması güç bir boşluk hissetmişti. Gülümsemesi yüzünde donuklaşırken Scorpius’un sesini işitmesiyle melankolisini başka bir zamana ertelemek üzere rafa kaldırmaya karar verdi. Ziyadesiyle sıkkın görünen oğlanın söyledikleri kasvetini doğrular nitelikteydi ki bir süre, ta ki Prurient konuşana dek kompartımanda derin bir sessizlik hüküm sürmüştü, lâkin dişi yılanın dile getirdiklerinin şok ediciliği karşısında, bu sefer konuşması gereken kişi, genç Malfoy, söz alana dek rahatsızlık verici sükûnet tekrar meşruiyetini ilan etti. Beklendiği üzere bir itirazdı dudaklarından dökülen; ancak açıkça, gereğinden fazla süslenmişti mimiklerle, öyle ki aralarındaki ilişkiyi bilmese herhangi biri Scorpius’un Prurient ile gerçekten evlenmek istediğini düşünebilirdi. Bir Potter’ı böyle bir şey için kullanmak elbette hepsine acı çektirecekti, zira beş yıldır tanıdığı cadının Albus’u öpmek zorunda kaldığını düşünmek birkaç dakika öncesinde dışarıyı izlerken hissettiği mide bulantısının çok benzerini duyumsamasına sebebiyet veriyordu. Yine de, istenmeyen bir evliliğin sona doğru sürüklenişini ve aralarındaki arkadaşlığın sönüp gidişini izlemekten daha az sancılı olacağı kesindi. “Eminim tren, hepimize daha az acı çektirecek bir sonucu bize sunacak kadar hızlı gidiyordur, Prue. Yine de senenin sonunu görmek istersen Baykuşhane de iş görecektir.” Rus’un çehresine keyifsiz bir gülümseme hâkimdi bunları söylerken, ne kadar etkili olacağını bilmese de havayı biraz dağıtabileceğini, en azından Malfoy’un biraz olsun abartılı tepkisine karşılık ufak bir iğneleme yapabileceğini ummuştu. Kısa bir duraklamanın ardından gözleri dişi yılana çevrildi ve ciddileşen bir ses tonuyla devam etti; “Eğer bu fedakârlığı gerçekten yaparsan evlilik mevzusu sonsuza dek kapanacaktır.” Dudaklarından azat etmeyi planladığı kelimelerin son bulmasıyla soran bakışları Scorpius’a çevrildi, Prue’nun önerisi her ne kadar rahatsız edici olsa da aradıkları çözümü kolayca ellerine verebilirdi zira ancak belki de genç büyücünün daha az mide bulandırıcı bir planı vardı.
- Prurient V De'PhellSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 224
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Lakap : Valérie
Geri: Kompartıman - VII
C.tesi Nis. 28, 2012 8:08 am
- Öğrenci kalabalığından yükselen sesler gittikçe azalırken, bunun kulağındaki çınlamanın sebep olup olmadığını merak etmişti Prurient. Tek istediği trenin bir an önce okula varması ve ikizini kolları arasına almaktı. Ailesini öldürmüş olduğu ve yıllarca yalnız yaşadığı göz önünde bulundurulursa, dostları ve ikizi dışında kimsesi yoktu, ve sözleriyle asla sorgulanamayacak olan dostluğunu bir çırpıda yok ediyormuş gibi hissediyordu. Beş yıl öncesine dönmek istiyordu. Belki ondan biraz daha öncesine. Hayatında ilk kez kendi ailesini öldürmüş olmak ona büyük bir acı veriyordu ve ilk kez içinde biraz da olsa pişmanlık beslemeye başlamıştı. Evlilik meseleleri henüz açıklığa kavuşmadığı zamanlara geri gitmek istiyordu. Belki de Scorpius'la o kadar iyi anlaşmamayı düşlemişti. Birbirlerinden nefret etselerdi bu kişi başkası olurdu belki. Bu düşünceden sıyrılırken cadı ne kadar bencil olduğunu düşünüp öfkeden kuduran büyücüye göz ucuyla bakmıştı. Hayır, bu başkası olsaydı büyücü için çok daha zor olabilirdi. Reddetmek, karşı çıkmak bir yana dursun, o cadıya tahammül edebileceği bile meçhuldü. Bellatrix'in Prurient'e karşı asla dindiremediği öfkesi elbet bir gün kendini gösterecekti. İkizini kaybetme düşüncesi, dostlarını kaybetme düşüncesiyle birleştiğinde cadının yapabildiği tek şey gözlerini yumup kesilen nefesinin verdiği acıyı tatmak oluyordu. O gün geldiğinde en azından Scorpius yanında kalmalıydı.
Trenin sallantıları artarken cadı yolculuğa çoktan başladıklarının bilincine varmıştı. Kararmaya yüz tutmuş hava trenin camlarını bir ayna kadar parlak kılmaktaydı. Düşüncelerinden sıyrılıp gözlerini camın önündeki büyücüye dikti. Büyücünün öfkesine hakim olamadığı kesik cümlelerinden ve titreyen ses tonundan belliydi. Scorpius'un böyle bir tepki vereceğini önceden kestirmişti fakat yine de her türlü yolu deneyebilecek olduğunu kanıtlamak adına bu planı öne sürmeyi göze almıştı. Kompartımanda huzursuzca kıpırdanan bedenden gözlerini ayırırken, biraz daha sakin ve belki de cadının aklındakileri onaylayan Feodor'a yöneldi. Yılandaki sessizlik dostunu daha fazla kudurtmamak için miydi yoksa gerçekten cadının düşündüklerini onaylıyor muydu bunu düşündü cadı. Hangisinin canını daha çok yakacağından emin olamamıştı. Bir Potter'la Prurient'i yan yana görmek Feodor'un onaylayabileceği bir şey olmamalıydı. Ama tabii planını desteklemeyecek oluşu da, Scorpius'u kaybetmesine bir adım daha yaklaştırıyordu cadıyı. Bu evlilik ne olursa olsun olmayacaktı, ve eğer en kötü senaryo düşünülecek olsaydı, bu Scorpius'la Prurient'in bir daha asla görüşmeyecek oluşu olurdu. Cadının buna katlanamayacağı aşikardı. Bu yüzden tekrar kendini bile ikna etmeyi başaramadığı konuya yöneldi ve Feodor'un gözlerinin içine bakıp sözlerine devam etti. Büyücünün kendisine destek olmasını istediği belliydi. Scorpius'un öfkeyle tınlayan ses tonunun aksine oldukça sakin ve biraz da hüzünlü çıkıyordu sesi. "Feodor haklı Scorpius. Başka şansımız yok." Gözlerini bir saniye için Feodor'dan ayırmayan cadı büyücüye bakmamak için kendini zor tutuyordu. Çünkü Scorpius'un öfkesiyle karşı karşıya geldiği anda aşinası olduğu o gözler bu plandan cadıyı anında caydıracaktı. "Bize yardım etmeyeceklerini biliyorum. Ben, gerçekten bunu yapmak zorunda kalacağım, bunu da biliyorum." Doğrudan dile getiremese de bu cümle onun kabullenmeye başladığının göstergesiydi. Özür dileyen bir tavırla sonunda gözlerini Scorpius'unkilerle buluşturmuştu. Doğru kelimeleri bulmakta zorlanıyordu. Elbette bu durum en çok Prurient'i zorlayacaktı. En az Scorpius kadar o da Potterlardan nefret ediyordu ve büyücü kabullenmeliydi ki, Prurient bu düşüncesiyle tahmin edilebilecek en büyük fedakarlığı yapıyordu. Onu ikna edebilmek için çok daha net bir ses tonuyla bir çırpıda konuşmaya devam etti. "Potterlara verebileceğimiz acıyı düşün." Bu cümleyle Scorpius'un kanına girebilmeyi umuyordu.
- Scorpius MalfoySlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.
Geri: Kompartıman - VII
C.tesi Nis. 28, 2012 11:46 am
Genç adamın gözleri camı gelip geçerek dışarıdaki manzarayı izlemek adına tek bir noktaya odaklanmıştı. Havanın yavaş yavaş kararmaya başladığını idrak eden gözleri kendi yansımasını görebilmeye başlamıştı. Aynamsı bir yansıma sunan camda gördükleriyle içi ısınmıştı. Kompartımanın cama vuran manzarasında dört kişi vardı. Kendine dikkatlice birkaç saniye baktı. Malfoy sarısı saçları, gri-mavi gözleri ve asil duruşunun altında yatan şu anki kederini görebiliyordu sanki. Genede onun için asıl önemli olan manzara arkasında yatanlardı. Karşısında duran uzun kızıl saçların güzelliğine baktı birkaç saniye genç adam. Feodor'un beyaz yüzüne son derece uyumlu duran saçları geriye doğru düzgünce atılmıştı. Genç adamın çehresine düşen bakışlarda bir düşünce görüyordu. Bu düşünce biraz içini burkuyordu ama kendi de aynı şeyleri bir şekilde barındırdığından emindi. Eğer Potter'lara olan düşmanlığı bu kadar gelişmiş olmasa ve dostlarının bile bilmediği nedenler yüzünden olmasa kendi de bu düşüncelere harfiylen kapılabilirdi. Genede duygusal davranıyordu genç adam. Prurient'in asla böyle bir şey yapmasına izin veremezdi. Karşısında duran kızıl saçlı adam Prurient'i Scorpius'un tahmin ettiği düşünceler sebebiyle onaylıyordu. Genç adam bunu bekliyordu o yüzden suskun yüzünde hiçbir eşy değiştirmeden konuşulanları dinlemeye devam etti. Bu sırada parlayan göreüntüde gözleri Petre'ye dikilmişti. Petre'nin enine boyuna düşüneceğine emindi ve Prurient'in yaşadıklarını en iyi bilenlerden olduğu için de kararını tam olarak biliyordu. Oysa bunu dile getirmeyeceğini de biliyor gibiydi. En azından şimdi Prurient'in karar vermesi gerektiğini düşünüyor olmalıydı. İşte bu yüzden gri-mavi bakışlarda arkasında duran yansımaya odaklandı. Genç kızın önüne düşmüş saçlarına baktı birkaç saniye, hemen arkasından başka umutları olmadığını anlatmak siteyen yüzüne döndü. Hafifçe kırpıştırdı gözlerini ve o an gene eskiye gitti. Ona dört yıl boyunca okulda bağlanmayı öğreten insanlar buradaydı. Bir şekilde hepsinin birbirine bağlı olduğunu hissetmek gerçekten işe yarar bir şeydi. Şimdiyse Prurient bu bağ yüzünden böylesine bir fedakarlık yapmayı öneriyordu. Her şeyi yapabileceğini biliyordu Scorpius dostlukları için ama o da her şeyi yapabilirdi. Hem asıl her şeyi yapması gereken oydu.
Prurient'in son sözleriyle bir anlığına gülümsedi genç adam. Potter'lara çektirebileceği işkenceyi biliyordu. Hele Albus Prurient'e gerçekten bağlanırsa Scorpius'la böylesine yakın görünce delirirdi. Bunların hepsinin zevkinin farkındaydı. Kendi çektiklerini onlara çektiriyor olurdu ama Prurient'e bunu yapamazdı. İşte tek sorun buydu. Genç kızı asla bir yemmiş gibi kendi intikamı adına öne süremezdi. Sahip olduğu yükler ona aitti ve tek başına kaldırmalıydı. Bu yüzden hızla arkadaşlarına döndü. Gözleri hepsini teker teker taramasının ardından Prurient'te durdu. Genç kadının kanına girmek adına takındığı tavrını görebiliyordu yüzünde. Oysa hiçbir işe yaramamıştı, çünkü Scorpius bu sefer yapılmaması gerekenin gerçekten bilincindeydi. Bunu arkadaşlarına ve özellikle Prurient'e anlatmak içinse doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Sonunda dudakları hareketlenerek "Peki, senin çekeceğin acılar Prue? Buna izin vereceğimi nasıl düşünürsün?" şeklinde konuşmasına başlamıştı. Gözleri genç kızdan ayrılarak Petre'ye baktı, kendisi izin verse bile genç adamın izin vermeyeceğini bildiğinden rahat gri-mavilikleri Feodor'a çevirdi. Arkadaşına odaklanan bakışlarla dudakları biraz daha hareketlendi "Kolay çözümün bu olduğunun ben de farkındayım Feodor. Benim için çok kolay bir çözüm ama..." birkaç saniye gözlerini yere dikti. Elleri arasında aldığı başını kompartımanın zeminine pasralel tutuyordu şimdi. Derin bir nefes aldı, nefesini biraz sonra geri bıraktı. Kompartımanın yanan ışığıyla yeniden konuşması gerektiğini anladı. Sakince başını yukarı kaldırıp gerçekten yakın olduğu kıza dikti gözlerini. Dudakları "Neler çektiğini biliyorum Prue, beni asla kaybetmeyeceğinide biliyorum. Senin yanında olması gereken benim ve ailemin getirilerini bir de senin üzerine yıkamam. Bu benim sorumluluğumda, ben bir çözüm bulacağım ve kendim halledeceğim." şeklinde düşündüklerini tam anlamıyla söylemişti şimdi. Arkadaşlarının onu anlayacağına emindi. Yıllardır asla karşı gelinmeyen adetlere karşı gelmek en zor olanıydı ama Scorpius bundan başka çaresi olmasının farkındaydı. Belki birini bulur evlenirdi ve bu durum duyurulduğunda sansasyon yaratırdı. Daha sonra boşanarak kendi hayatına istediği zamana dek devam ederdi. Hatta belki babasının karşısına geçip evlenmeyeceğini söylerdi, şimdi bunu bilmiyordu ama yapacağı şeyler çok fazlaydı. Bunlardan korktuğu içinse Prurient'i böyle bir yüke sürükleyemezdi. Bu yüzden kararan havayla beraber onu saran ruh halinde sözcükleri "Bu yüzden Potter konusuna asla rıza göstermeyeceğim." şeklinde soludu. Sonunda çöken sessizlikle beraber başını geriye attı. Koltuğun yumuşak kısmına dayanan başıyla beraber gözlerini kapadı. Düşünceleri arasında kaybolurken güvende olduğunu hissediyordu. Bütün yaz boyunca hissetmediği duyguyu şimdi dostlarının yanında bulduğundan hafifçe gülümsedi. Şimdi gelecke fikirler içinse gerçekten sakindi. Onklara sunabileceği her gerekçeyi sunmuştu. Prurient genede bunu yapmak isterse ona engel olmayacaktı ama gerçekten Potter buna izin verirse onu asla rahat bırakmayacaktı. Prurient'le geçirdiğşi her dakikası için on katı acıyla ödetecekti.
Prurient'in son sözleriyle bir anlığına gülümsedi genç adam. Potter'lara çektirebileceği işkenceyi biliyordu. Hele Albus Prurient'e gerçekten bağlanırsa Scorpius'la böylesine yakın görünce delirirdi. Bunların hepsinin zevkinin farkındaydı. Kendi çektiklerini onlara çektiriyor olurdu ama Prurient'e bunu yapamazdı. İşte tek sorun buydu. Genç kızı asla bir yemmiş gibi kendi intikamı adına öne süremezdi. Sahip olduğu yükler ona aitti ve tek başına kaldırmalıydı. Bu yüzden hızla arkadaşlarına döndü. Gözleri hepsini teker teker taramasının ardından Prurient'te durdu. Genç kadının kanına girmek adına takındığı tavrını görebiliyordu yüzünde. Oysa hiçbir işe yaramamıştı, çünkü Scorpius bu sefer yapılmaması gerekenin gerçekten bilincindeydi. Bunu arkadaşlarına ve özellikle Prurient'e anlatmak içinse doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Sonunda dudakları hareketlenerek "Peki, senin çekeceğin acılar Prue? Buna izin vereceğimi nasıl düşünürsün?" şeklinde konuşmasına başlamıştı. Gözleri genç kızdan ayrılarak Petre'ye baktı, kendisi izin verse bile genç adamın izin vermeyeceğini bildiğinden rahat gri-mavilikleri Feodor'a çevirdi. Arkadaşına odaklanan bakışlarla dudakları biraz daha hareketlendi "Kolay çözümün bu olduğunun ben de farkındayım Feodor. Benim için çok kolay bir çözüm ama..." birkaç saniye gözlerini yere dikti. Elleri arasında aldığı başını kompartımanın zeminine pasralel tutuyordu şimdi. Derin bir nefes aldı, nefesini biraz sonra geri bıraktı. Kompartımanın yanan ışığıyla yeniden konuşması gerektiğini anladı. Sakince başını yukarı kaldırıp gerçekten yakın olduğu kıza dikti gözlerini. Dudakları "Neler çektiğini biliyorum Prue, beni asla kaybetmeyeceğinide biliyorum. Senin yanında olması gereken benim ve ailemin getirilerini bir de senin üzerine yıkamam. Bu benim sorumluluğumda, ben bir çözüm bulacağım ve kendim halledeceğim." şeklinde düşündüklerini tam anlamıyla söylemişti şimdi. Arkadaşlarının onu anlayacağına emindi. Yıllardır asla karşı gelinmeyen adetlere karşı gelmek en zor olanıydı ama Scorpius bundan başka çaresi olmasının farkındaydı. Belki birini bulur evlenirdi ve bu durum duyurulduğunda sansasyon yaratırdı. Daha sonra boşanarak kendi hayatına istediği zamana dek devam ederdi. Hatta belki babasının karşısına geçip evlenmeyeceğini söylerdi, şimdi bunu bilmiyordu ama yapacağı şeyler çok fazlaydı. Bunlardan korktuğu içinse Prurient'i böyle bir yüke sürükleyemezdi. Bu yüzden kararan havayla beraber onu saran ruh halinde sözcükleri "Bu yüzden Potter konusuna asla rıza göstermeyeceğim." şeklinde soludu. Sonunda çöken sessizlikle beraber başını geriye attı. Koltuğun yumuşak kısmına dayanan başıyla beraber gözlerini kapadı. Düşünceleri arasında kaybolurken güvende olduğunu hissediyordu. Bütün yaz boyunca hissetmediği duyguyu şimdi dostlarının yanında bulduğundan hafifçe gülümsedi. Şimdi gelecke fikirler içinse gerçekten sakindi. Onklara sunabileceği her gerekçeyi sunmuştu. Prurient genede bunu yapmak isterse ona engel olmayacaktı ama gerçekten Potter buna izin verirse onu asla rahat bırakmayacaktı. Prurient'le geçirdiğşi her dakikası için on katı acıyla ödetecekti.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Kompartıman - VII
Salı Mayıs 01, 2012 10:44 am
- "Scorpius haklı Valerié, böyle bir şeye ben de izin vermeyeceğim. Saf olduğumuzu düşünmelerine razı olamayız..." Uzun bir aradan sonra, konuşmalarda aktif duruma geçerken; gözleri üç dostunda da gezindi. Kompartımanın soğuk havası, kısa kollu tişörtünün korumadığı bölgedeki tüyleri diken diken etmeye yetse de herhangi bir sorun teşkil etmiyordu büyücü için. Zihnini uzun bir süredir kurcalayan, kamp macerasını da arkadaşlarıyla paylaşmak için girişimde bulundu. Zira önemli bir husustu. "Sizinle paylaşmak istediğim başka bir konu daha var." Bütün ciddiyetini takındığında, gözleri Valerié'deydi. Ciddiyetinin yansıması diğerlerinde de belirince devam etti. "Okulun, bu dönem yaptığı kampa gittim." Bundan haberi olmadıklarından emindi; zira yüzlerindeki şaşkın ifade ve çatık kaşlar emin olmasına tesir ediyordu. "Biliyorum, gitmeyecektik; lakin daha fazla o malikanede duramazdım. Neyse, kampta gerçekleşen olaydan haberiniz olduğu aşikâr; lakin olay başka..." Büyücünün olayı dolandırması, diğerlerinin hoşuna gitmemiş olacaktı ki bakışlarındaki baskı bunu ifşa ediyordu. "Melezler, kampı bastılar. Neden olayı hakikatle anlatmadıklarını bilmiyorum; lakin melezler bir şekilde kampın yerini öğrenmişler. Hikâyenin kalanını biliyorsunuz. Diğer öğrenciler melezler ile olan kısım için tembihlendi; zira bir çoğu küçük ve saftı bu yüzden baş eğdiler. Evet, şimdi size soruyorum. Bir şeyler yapmamız gerekmez mi?"
- Scorpius MalfoySlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 20/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Yakın olanlara Scorp.
Geri: Kompartıman - VII
Salı Mayıs 08, 2012 10:36 am
Scorpius gözlerini konuşan Petre'ye çevirdiğinde sonunda desteklenmenin rahatlığıyla başını salladı. Sevgili dostununda yanında olmasıyla genç kızın bu fikirden vazgeçeceğini umuyordu. Genede ne olur ne olmaz diye Scorpius elbette önlemini alacaktı. Petre'nin konuyu değiştirmesiyle arkadaşının ciddi çehresine yöneldi bakışlardı. Koyu kahverengi gözleri konuşurken delip geçtiği bakışlarıyla birlikte hareket ediyordu dudakları. Sözcükleri yerinde ve gerektiği kadar seçiyordu. Okulun saklamaya çalıştığı saldırıyı ve olayları kısa bir özetle aktarmıştı. Scorpius'da arkadaşının haklı olduğunu düşünüyordu. Melezler okulada saldırırsa okuldan ziyade önlemler almalılardı. Bu yüzden en uygun olacak şeyi düşündü genç adam. Gözlerini Petre'ye dikti. Bir süre durmasının ardından düşüncelerini oturtarak diğerlerinede bakmaya başladı. Sonunca kelimeleri doğru seçme özeniyle konuştu. "Sanırım yapabileceğimizi biliyoruz. Kendi önlemimizi almalıyız ve Aeternae'de bir oluşacak bir hareketlilikten daha iyi bir önlem düşünemiyorum." Fikirlerini böylesine rahat savurmasının ardından bakışlarını tekrardan cama dikti. Havanın kararmaya ve trenin yavaşlamaya başladığını görmüştü. İnme vakti geldiğini anlayan hisleri sakince doğruldu. Tren dururken çıkan kalabalığın sesi arasında yalnızca kompartımandan duyulabilecek kadar yükseklikte bir sesle konuştu. "En kısa sürede ayarlamaları yapıp Aeternae'yi toplayacağım, merak etmeyin." Son sözlerinin ardından rahat adımlarla kompartımandan çıktı. Birinci sınıflar dahil herkes hemen hemen inmiş olduğundan koridor boştu. Kalabalıkta olmak istemeyen genç adam adımlarını yavaşlatarak ilerliyordu. Arkasından gelen üçlüyle beraber çıktığı istasyondaki temiz havayı içine çekti. Gözlerini birkaç defa kırpıştırıp ufak bir birinci sınıfın meraklı bakışları arasından geçip arabalara gitti.
SON
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz