Bakanlık Alımları
+12
F. Solomon Grant
Aida Tavityan
Phillipa Ade Castellan
Dr. Dulcamara
Gordon Chesterfield
Priscilla Derichs
Cedric Valentine
Anastasia Lorién Véalidus
Petre Piedmon
Lisbeth Windsor
Klaus Schwarz
Vladimir Vyacheslav
16 posters
- Vladimir VyacheslavYönetici, Konsey Başkanı
- Mesaj Sayısı : 281
Kayıt Tarihi : 06/04/12
Bakanlık Alımları
Çarş. Nis. 25, 2012 3:46 pm
Birimler;
xDestek Kadro
xUluslararası Sihirsel Birliği Dairesi(Marquesa Ceasario ~ Uluslararası Sihirsel Birliği Dairesi Başkanı)
xSihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi
xEsrar Dairesi (Eva Beauvier ~ Esrar Dairesi Başkanı)
xSihirli Kanun Yürütme Timi (Summer Austén Jagdlòr ~ Sihirli Kanun Yürütme Timi) Başkanı)
xBüyüceşûra
xSihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi (Vinj Géprt - Sihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi Başkanı)
xSihirli Yasal Yaptırım Dairesi (Vilcjo Vilhelmo ~ Sihirsel Yaptırım Dairesi Başkanı)
xSihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi
xSeherbaz Bürosu
xUnutturma Ekibi (Marquéz Slorkié ~ Unutturma Ekibi Başkanı)
xDestek Kadro
xUluslararası Sihirsel Birliği Dairesi(Marquesa Ceasario ~ Uluslararası Sihirsel Birliği Dairesi Başkanı)
xSihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi
xEsrar Dairesi (Eva Beauvier ~ Esrar Dairesi Başkanı)
xSihirli Kanun Yürütme Timi (Summer Austén Jagdlòr ~ Sihirli Kanun Yürütme Timi) Başkanı)
xBüyüceşûra
xSihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi (Vinj Géprt - Sihirli Kazalar ve Felaketler Dairesi Başkanı)
xSihirli Yasal Yaptırım Dairesi (Vilcjo Vilhelmo ~ Sihirsel Yaptırım Dairesi Başkanı)
xSihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi
xSeherbaz Bürosu
xUnutturma Ekibi (Marquéz Slorkié ~ Unutturma Ekibi Başkanı)
- Kod:
[list][size=10][b]Karakteristik Özellikler:[/b]
[b]Karakter Yaşı:[/b]
[b]İstenilen Bakanlık Mevkii:[/b]
[b]Örnek Rp:[/b] [/size][/list]
- Klaus SchwarzSeherbaz
- Mesaj Sayısı : 28
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Perş. Nis. 26, 2012 12:23 am
:: Çocukluğundan beri onu öldürmeyen her şey güçlendirmiştir. Ruhunda açılan yaralara her defasında tuz basıp yakmış, acıyı iliklerine kadar hissetmiş ve tüm bunlara göğüs germiştir. Yıllar, onu duygusuz bir adama dönüştürmüştür lakin ruh eşini, bazı sebeplerden dolayı kendi elleriyle öldürdükten sonra durulmuş, sakin bir hayat yaşamaya başlamıştır. Pes etmek nedir bilmeyen inatçı keçinin tekidir. Bir şeyi istiyorsa onu elde edene kadar peşini bırakmaz, gerekirse bu uğurda can verir.
:: 34.
:: Seherbaz.
:: Jason Tyler Lloyd diğer karakterim, onunla bir örnek rp yollamıştım zaten.
:: 34.
:: Seherbaz.
:: Jason Tyler Lloyd diğer karakterim, onunla bir örnek rp yollamıştım zaten.
- Lisbeth WindsorSihirli Yasal Yaptırım Dairesi Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 183
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Nerden : Nehirlerin üzerinden, ağaçların arasından.
Geri: Bakanlık Alımları
Perş. Nis. 26, 2012 12:44 pm
- Karakteristik Özellikler: Ailesinin soyu Kraliçe Elizabeth'e dayanmaktadır ve Lisbeth kraliyet kanının asaletini taşımaktadır. Hareketleri zarif ve ince, ses tonu yumuşak, tavırları hayranlık uyandırıcıdır. Çocukluğundan beri başarılı olmak için, her konuda mükemmel olmak için yetiştirilmiştir. Özel eğitimin kazandırdığı her faydayı kullanır. Sakindir, ağırbaşlıdır ve her zaman konuşabileceğiniz bir arkadaştır. Sıcakkanlı ve uysal olmak için yetiştirilmiştir, öyledir de.
Karakter Yaşı:25
İstenilen Bakanlık Mevkii: Sihirli Yasal Yaptırım Dairesi çalışanı
Örnek Rp: Micheline Maurer diğer karakterim ve özel karakterlerden Thor da benim karakterim.
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Perş. Nis. 26, 2012 2:34 pm
İki rütbe de veriliyor.
- Anastasia Lorién VéalidusBaşseherbaz
- Mesaj Sayısı : 23
Kayıt Tarihi : 25/04/12
Yaş : 27
Nerden : İstanbul
Lakap : Anna, Annie, Loth, L, An, Lor, Nastasia.
Geri: Bakanlık Alımları
Paz Nis. 29, 2012 8:01 pm
- Karakteristik Özellikler: Öncelikle biraz soğuk bir görüntü sergileyebilir dışarıdan. Ama yine de eğlenceli, esprili, sevdiklerine fazla önem veren, oldukça zeki-oldukça derken baya bir zeki yani, övünmek gibi olmasın-, bazen Sherlock gibi patavatsız olabiliyor kendisi. Ondan sonra burnunun dikine giden biri. Başkaları için hayatını ortaya koyuyor sadakatini sorgulamazsınız herhalde. İkizi için her şeyi yapar. Kolay kolay güvenmez, güvendi mi de tam güvenir. Bu konuda biraz hassas o yüzden güveninin sarsılmaması çok önemli. Yine de kolay affeden bir yapısı var -tamam itiraf ediyorum o kadar da kolay değil-. Ama hiçbir zaman unutmaz. Bazı günler çok huysuz olur, işte o zaman çekilmez. Herkese, her şeye laf atar falan. İnsanları güldürmeyi sever, bunda gayet de başarılı. Kendi yüzünde de her daim bir gülümseme bulunur. İkiziyle dalga geçmeye bayılır. Çok patronluk taslayan biri değildir fakat yeri geldiğinde otoritesini kullanmaktan çekinmez.
- Örnek Rp:
- Genç kız, trabzanlardan indiğinde hiç olmadığı kadar canlı hissetmişti kendini. Oradan atlamak gibi bir niyeti yoktu, bulunduğu mahalleye bakılacak olursa, onu durdurmaya çalışacak biri de yoktu zaten. Tekrar basamağa çıkıp aşağı sarktı. Köprünün altından geçip denize karışan kanalizasyonun kokusu midesini bulandırsa da bir süre öylece kaldı. Sadece düşünceleri vardı, sadece kendi benliği... Gidebileceği bir yer yoktu, arayabileceği birileri de... Yapayalnızdı, beş parasız. Hayatın angaryalarıyla başbaşa kalmıştı. Biraz daha sarktı: Artık sağ ayağı yere değmiyordu. Diğer ayağını da kaldırdı. Bir kez olsun -vasıtasız- uçmak nasıl bir şey hissetmek istedi. Biri onu kolundan tutup çekmeseydi başarılı da oluyordu. Ayakları yere bastığında dünya tekrar eski haline dönmüştü: Eski, renksiz haline... Bir çift ela gözü, bir çift fal taşı gibi ela gözü, kendine bakarken buldu kafasını kaldırdığında. Sonrasında o gözlerin sahibi genç kıza sımsıkı sarılırken L, bir damla göz yaşının yanağından süzülmesine izin verdi. Bir an için yapabileceklerinden o kadar korktu ki, adama daha sıkı sarıldı. Onun yapabileceklerinden değil, kendi yapabileceklerinden. Ah, Tanrım... Ne düşünüyordum ki? Genç adam kızı kendisinden uzaklaştırdı. Onun da aynı şekilde kafası karışmıştı. Aklına gelen ilk soruyla sessizliği bozdu.
-Tanrı aşkına Julia, burada ne aradığını bana söyler misin?!
Genç kız sessizliğini korudu. Topukları, arnavut kaldırımı döverken yavaş adımlarla en yakındaki banka doğru yöneldi. Islak olup olmamasını önemsemeden oturdu. Göz yaşlarıyla parlayan gözleri yerini eski donuk bakışlara bırakırken kendisi de niçin burada olduğunu düşünüyordu. Rüzgar hızlanırken trençkotuna sarıldı, üşümemek adına. Kolay kolay üşümezdi fakat yıllar boyu yavaş yavaş içini kaplayan karanlık onu rüzgardan daha çok ürpertiyordu. Ani bir hareketle yerinden fırladı ve adama döndü. Ne demesi gerektiği bilmiyordu çünkü cevabını bilmediğiniz soruları yanıtlayamazsınız.
-Bilmiyorum, dersem ne dersin?
Dedi, umursamaz bir edayla. Adam hafif bir gülümsemeyle kafasını salladı. Diyebileceği şeyler kafasını doldururken onunla tanıştığı günden beri, onu daha hiç böyle görmediğini fark etti. Onun beş yıl boyunca hiç ağlamadığını... Büyük adımlarla yanına gidip kızın kolundan tuttu ve nazikçe tekrar bankın yanına getirdi.
-Eğer bana 'Bilmiyorum' dersen ben de başka bir şey söylemeden seni buradan götürürdüm, tabi eğer seni bu kadar iyi tanımasaydım... Ama bu durumda ekilmiş biri olarak neden galeriye gelmediğini sorarım, üstelik bir de sen davet etmişken.
Bakışlarını kaçırdı genç kız. Hafif çaplı bir utanma duygusuyla yanaklarına yerleşen kırmızılık aynı hızla kaybolmuştu. Utanmaya alışık değildi çünkü. Eğer karşısındaki sevdiği adam olmasaydı biraz bile olsun suçluluk duygusu hissetmezdi. Gerçi hala bir şeyler hissettiğinden şüpheliydi fakat bu tezini çürüten kişi yanında otururken, böyle bir şeye inanmak zordu onun için. James'in gözlerinin içine baktı. Ne olduğunu bilmediği bir şeyler aradı. Bulduğu tek şey ise 'Aşk'tı. Masum, saf ve bir o kadar tehlikeli olan aşk... Onu bu kadar seviyorken, onu sevmeye bu kadar alışmışken günün birinden onsuz kalacağı fikri kanını donduruyordu. Adamın dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra fısıldadı.
-Seni seviyorum.
Bu iki sözcüğün ardından gelen yoğun sessizlik, genç adamın da aynı sözcüklerle genç kıza cevap vermesiyle dağıldı. Yavaşça kalkarken banktan, buraya bir daha gelmeyecek olmasının ne kadar büyük bir israf olduğunu düşünüyordu genç kız. Kendini rahat hissettiği çok az yerden biri olmuştu burası, kısa bir süre için. Bir kuzgun, gökyüzünü yırtan bir çığlıkla kızın yanından geçtiğinde ise bütün iyi düşünceleri yok olmuştu bir anda. İster istemez tırnaklarını genç adamın koluna geçirdi. Kanat sesleri yavaş yavaş uzaklaşırken parmaklarını, adamın parmaklarına doladı ve başını omzuna yasladı. Onunla her yere gidebileceğini düşündü. Soru sormadan, sorgulamadan... James'in berrak sesi kızı düşüncelerinden sıyrılmaya zorladı.
-Peki, şimdi galeriye mi gidiyoruz?
-Evet.
Julia'nın cevabı cevap çabuk gelmişti ve gereğinden fazla soğuk olmuştu. Arabanın yanına geldiklerinde, ki cadı hala James'in neden araba kullandığını çözememişti, adımlarını yavaşlattı. Eski İmpala'yı baştan sona süzerken bu araba da ne bulduğunu anlamaya çalıştı. James'le birlikte olduğu süre boyunca, onun arabasını sevmesini sevmişti her zaman. Dolayısı ile bu durum arabayı sevmesine neden oluyordu. Belki de bindiği tek araba bu olduğu için de olabilirdi. Gözlerini devirerek arabaya bindi. Çalışan motorun sesi, ıssız sokağı doldururken Julia da kayıp giden sokak lambalarının oluşturduğu çizgiye dalmıştı. Bir süre sonra her yer karardı. James bir eli direksiyonda, diğer eliyle uyuyakalan sevgilisinin saçlarını okşadı. Kısa bir süre için bile olsa onu huzurlu görmek hoşuna gitmişti. Tanrı'dan tek dileği hep böyle kalmasıydı.
Karakter Yaşı: 30
İstenilen Bakanlık Mevkii: Başseherbaz (Rütbe sahibinin haberi var. Kendi rütbesinin 'Seherbaz' yapılmasını istiyor.)
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Paz Nis. 29, 2012 8:02 pm
Hallediliyor.
- Cedric ValentineSihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 4
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Perş. Mayıs 03, 2012 6:38 pm
- Karakteristik Özellikler: • Öncü bir ruha sahiptir. Hevesli, enerjik, atılgan yapısıyla başka insanların kolay kolay cesaret edemeyeceği işlere kalkışır. Bunun temelinde rekabetçiliği, cesareti, güveni, kararlılığı ve yenilgiden korkmaması yatmaktadır. Pratik, öğüt dinlemeyen tabiatı yüzünden kendini birçok defa güç duruma düşürmüştür. Başına buyruktur, kendince ve çoğu zaman bencilce hareket eder. Risk almaya bayılır, önüne çıkan fırsatları değerlendirir. Kararlıdır, ancak her zaman için plansızdır. Amacı için ne gerekiyorsa yapar, anında karar alır ve uygulamaya koyar. Onu yolundan saptırmak oldukça güçtür. Düşüncesizdir. Yaptıklarının sonucunu, söylediklerinin kırıcılığını, insanların duygularını düşünmez. Bunun altında da umursamaz olması yatıyordur, dünya yansa pek de umurunda olmaz. Güvenilmezdir, gerekiyorsa büyük bir ustalıkla yalan söyler. İnsanlar onu çoğu zaman hayır diyemez, kelimelerle oynar, insanları iyi tanır ve onlara istediklerini verir. Büyüdüğü yıllar boyunca insanları gözlemlemiş, küçücük yaşında insan sarrafı olup çıkmıştır. Özgürlüğe olan aşkı, o daha henüz küçük bir çocukken başlamıştı ve kesinlikle en nefret ettiği şey, özgürlüğünün elinden alınması. Patronluk taslayanlardan, emir verenlerden tiksinir adeta, onlardan olanca uzaklaşır. Konu ikiz kız kardeşi olduğunda Järvin tüm kişiliğinden sıyrılır; ciddi, sorumlu, korumacı ve düşünceli birine dönüşür, zira tek varlığı o.
Karakter Yaşı: 30
İstenilen Bakanlık Mevkii: Sihrin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Başkanı
Örnek Rp:
- Gordon ChesterfieldSeherbaz
- Mesaj Sayısı : 2
Kayıt Tarihi : 04/05/12
Geri: Bakanlık Alımları
Cuma Mayıs 04, 2012 10:18 pm
- Karakteristik Özellikler: İlerleyen yaşına rağmen kuvvetini yitirmemiş, çelik gibi sinirlere sahip bir eski topraktır. Hayatının her döneminde kararlı ve fazlasıyla inatçı olması arkadaş edinmesini güçleştirir. Kuralcılığı bir takıntı hâline getirmiştir. Kırarmış sakalları, sigaradan sararmış dişleri, her daim bakımsız ve yağlı saçları, pejmürde giysileri ve delici bakışlarıyla çoğu kez tekin olmayan bir izlenim uyandırır. Bu bakımsız ve sefil görünüşünü kafasına takmaz. Aksine mesleği için bir avantaj olarak görmektedir. Ne kadar kendine itiraf edemese de, en büyük korkusu kadınlardır. Şimdi yalnız olması da bu korkudan kaynaklanır.
Karakter Yaşı: 52.
İstenilen Bakanlık Mevkii: Seherbaz.
Örnek Rp: Sonsuzmuş gibi görünen o karanlık yine kuşatmıştı kasabayı. Evlerin ışıkları birer birer sönerken, sokak lambalarının aydınlattığı meydandan uzaktaki mezarlığın tek aydınlanma umudu sadece kapısına vuran bozuk lambaydı. Ormanın o kendine has, belirli bir düzenle yankılanan uğultusunu bastırmak istercesine havlayan Rufus, mezar taşlarının arasında koşuşturarak sahibine yol gösteriyordu. O da ihtiyar adam gibi her gece buraya gelmeye alışmıştı. İlerleyişleri mezarlığın sonundaki iki eski taşın önünde son buldu. Rufus'un hırıltılarına aldırmadan elindeki eski feneri Rose'un adının yazılı olduğu eski mezar taşının üzerine koydu. Ateşi titriyordu ve sadece çevredeki birkaç mezarı daha aydınlatabiliyordu. Rose McGregor yazısına dokunmaya çalışan ellerinin titreyişine bir kez daha engel olamıyordu. Richard kendini daha fazla sıkmadan birkaç damla gözyaşının yanaklarından süzülerek sakallarına karışmasına izin verdi. Kısa süren bu huzurlu anda gözleri kapalıydı ve Rose'un muhteşem güzelliği zihninde canlanıyordu. Kızıl saçları beline kadar uzanan, beyaz tenli kadın; ve Angela'nın gülüşü hâlen kulaklarında çınlıyordu. Gören herkesin aynı annesi dediği, hayatı yaşamaya değer kılan en değerli varlıkları; kızları... Bakışları Rose'un mezarının yanındaki daha küçük olan taşa kaydığında dizlerinin bağı çözüldü. Şimdi ihtiyarın çaresiz başı, yaşamını anlamlı kılan varlıkların bu dünyada bıraktıkları sembolik taşların arasındaydı. Evet semboliklerdi, çünkü katledildikten sonra yakılan iki bedenden geriye sadece bir harabe ve küller kalmıştı. Şu an içinde bulunduğu hâli anlıyormuş gibi sesler çıkaran Rufus, destek olmak ister gibi yanına sokuldu. Mezar taşlarından aldığı destekle doğrulan Richard'ın yüzüne bir tebessüm yerleşmişti. "Meleklerim! Tanrı sizinle olsun... Ve cennetinden ayırmasın." Tekrar diz çökerek hayatının bir parçası olan bu mezar taşlarına, 33 yıldır her ayrılışında yaptığı gibi birer öpücük kondurdu. Yıllardır ailesine olan hasretini böyle gidermeye çalışan bir ihtiyarın klasik sözleri, dudaklarının arasından fısıltı şeklinde dökülüverdi: "Huzur içinde uyuyun." Doğrulmaya çalışırken bir eliyle feneri kavramıştı. Son yıllarda körelen inancını ayakta tutan tek şey, sık sık tekrarlanan cenaze merasimleri ve merhumların ailelerine duyduğu üzüntüydü... Kulübeye giden en kısa yolu her zamanki gibi Rufus gösteriyordu. Birkaç metre ileride alışık olmadıkları bir şey gördüler. Eski bir mezarın başında duran genç adam silüeti ilk önce köpeğin dikkatini çekmişti. Birkaç defa uyarı niteliğinde havlayan Rufus, ihtiyar feneri ileri uzattığında sustu ve kesik kesik hırlamaya başladı. Cılız ışık genç bir adamın yüzünü aydınlatıyordu. Richard gözlerindeki hüznü ilk bakışta okuyabiliyordu. Gecenin bir vakti mezarlıkta, feneriyle çıkıp gelen gizemli adam yerine çok defa konmuştu. Fakat bu sefer öyle olmadı ve genç adam yüzüne, hüznünü saklamak isteyen bir sertlikle bakıyordu.
Gece ilerledikçe soğuyan rüzgâr, gür sakallarının sıcak tuttuğu yüzünde bulduğu boşluklara var gücüyle sızıyordu. Buraya gelen ziyaretçilerden nazik bir tavır beklemiyordu, onun için gencin sert çıkışına aldırış etmedi. "İşine bak ihtiyar!" Sakalların arasından oldukça zor seçilen mimikleri genç büyücüyü yanıltabilirdi, fakat ıssız mezarlıkta yankılanan kalın sesinden yükselen kahkaha ona yanılmadığını göstermişti. Richard'ın yorgun gözleri genci seçemediği için feneri biraz daha yaklaştırdığında esmer büyücünün elindeki asayı da seçebilmişti. Ona karşı tek savunması kulübenin duvarına asılı olan çifte tüfeği iken ağzından çıkan kelimelere dikkat etmeliydi. "Benim işim bu evlat." Sanki nerede olduklarını göstermek niyetiyle etrafına bakındıktan sonra bekçilere has bir durum olarak görülen gece fenerini gözüne sokmak ister gibi salladı. Bununla beraber mezarlığı aydınlatan ışık da titremişti. Şimdi öncekinden daha anlamlı bakmaya başlayan genci inceliyordu. Odaklanmış olduğu mezar taşına ihtiyar da bakmaya başladı. Üzerindeki yazıları seçemiyordu. Genç büyücünün mezara, Richard'ın da ona bakarak geçirdiği dakikalar boyunca sessizliği sevmeyen Rufus'un havlamaları nemli taşların arasında yankılandı. Etrafta defalarca turladıktan sonra temkinli bir şekilde yabancıya yaklaşan köpek, çok geçmeden onu koklamaya başlamıştı. Kalın paltosunun ceplerini karıştıran bekçi, Rufus'un yeni icat ettiği tanışma merasimini izledi. Eline geçirdiği metal rengi adî tabakayı çıkartırken genç adamın kendisini izlediğinin farkında olmadan bir sigarayı dudağına kıstırmıştı. Göz göze geldiklerinde ona da bir tane uzattı. İkisi de konuşmayı sevmiyor gibiydi. Bu yüzden sadece sustular. Richard'ın sigarasını yakmak için bir de çakmağını araması gerekiyordu. Bunu fark eden büyücü seri ve pratik bir asa hamlesiyle dudaklarında duran tütünü ateşe verdi. Dibinde oturuyor olsa da, genç büyücünün uzun zamandır bakmakta olduğu mezar taşına bir kez olsun kafasını çevirip bakmamıştı. Bu kadar yakınken üzerindeki yazıları da görebilirdi, ama yapmadı. Başkalarının hayatlarına karışmak gibi bir huyu yoktur. Ciğerlerine dolan zehrin kana karıştığı o birkaç saniyelik zaman diliminin ardından diline hakim olamamıştı. "Yakının mı?" Ciğerlerine dolan duman tekrar atmosferle buluştuğunda eski yoğunluğunu kaybetmiş vaziyetteydi. Mavimsi bir griliği olan zehrini yitirmiş nikotin artıkları çevrelerinde süzülürken, üzerlerine yağmaya başlayan kar taneleriyle hiçbiri istifini bozmadı. İhtiyarın eski beresinin yanlarından sıyrılarak omuzlarına dökülen saçları ve kırarmış sakalının bir kısmı kısa sürede ince, beyaz bir tabakayla örtülmüştü. Askıda kalan sorusuna gelen cevap geç de olsa Richard'ın beklediği türden bir hüznü barındırıyordu. "Evet... Babam." O anda düşünceleri tekrar karısına ve çocuklarına kaydı. Her cenazede, her ölüm haberinde, her taziyede; hep aynı duyguları hissederdi. Babasının haç şeklindeki mezar taşını silmekle uğraşan çocuğu izliyordu şimdi. Parmaklarının arasında tüten sigaradan rahatsız olmuştu. Ona kendisi uzatmamış olsa "Elindekini söndür çabuk!" diyebilirdi. Fakat genç adamı daha yeni tanıyordu ve daha dikkatli bakınca yüzündeki kirli sakalların da farkına vardı. Yaşı o kadar da küçük sayılmazdı. Dudaklarının arasından yükselirken ağzının içine düşen bıyıklarının filtrelediği cilveli duman, ihtiyarın hüznünü de beraberinde götürüyordu. Ölü bedenlerden hayat bulan toprağa takıldı gözleri. Az önce incecik olan kar tabakası kısa sürede yükselmişti. Şimdi sadece izmaritten ibaret kalan sigarayı yere attığında, garip bir sönme sesi geldi. Oturduğu soğuk taştan kalkarak üzerine çullanan beyaz lekeleri silkeleyen Richard, sadık köpeğinin de hareketlenmesini sağladı. Genç adam bu hareketlenmeye bir anlam verememiş gibiydi. İhtiyar, kendini bu kederli ortamdan uzaklaştırmak istercesine fenerini de alarak mezardan birkaç adım uzaklaştı. Büyücünün bu durumu anlamamasını ümit ediyordu. Fenerini karanlıkta kalan yabancıyı aydınlatmak için bir kez daha uzattı. "Üşüyeceksin evlat... Kulübemde yanan bir şömine ve sıcak çorba bulabilirsin." Kalın sesinde anlam veremediği bir çekingenlik vardı. Bunun sebebi yıllardır bir misafiri olmaması ya da yalnızlığa alışmasıydı belki de.
Her zaman önden gitmesine alıştığı sadık dostu Rufus'un arkadan, yabancının etrafında koşuşturarak gelmesi ihtiyarın beklemediği bir durumdu. El feneriyle yolunu doğrultmaya çalıştığı zaman zarfında kulağı, arkasından işitilen ayak seslerine odaklanmıştı. Bir an duraksadı ve arkasındaki seslerin kesilişini işitti. "Richard diyebilirsin..." İlginç bir tanışma olmuştu doğrusu. Genç adamın ismini dahî bilmediği bir bekçinin kulübesine misafir olmak istemeyeceğini düşünen ihtiyar, garip bir tanışma diyaloğu yaratmıştı. Yürüyüşleri mezarların arasındaki küçük ağaçların sonundaki, en büyük olan ağacın önünde son buldu. Fenerin cılız ışığı vurmadan önce varlığı sezilemeyen kulübenin kapısı, Richard'dan önce köpeğin uyguladığı baskıyla ardına kadar açıldı. Yüzüne vuran sıcak havayı içine çeken ihtiyar, şöminenin üzerindeki tencereden yükselen kokuyu rahatlıkla seçebiliyordu. Feneri girişteki masanın üzerine bırakırken ağır adımlarla şömineye doğru ilerledi. Eline geçirdiği maşayla ateşi tekrar canlandırmaya çalışıyordu. Tek odalı kulübede duyulan çatırtıları kapanan kapının gıcırtısı takip etti. Meraklı gözlerle yeni tanıştığı ihtiyarın kulübesini inceleyen büyücünün şaşkınlığı yüzünden okunabilirdi. Eski bir yatak, bir masa ve kulübenin tek penceresinin karşısında duran koltukla mobilyadan tasarruf edilmiş bu odayı çağdışı bulmuş olmalıydı. Tabakasından bir sigara daha çıkaran Richard masanın üzerinde unutmuş olduğu çakmağıyla ateşlerken, genç adamı izliyordu. Maruz kaldığı ateş ile zamanla kararmış olan eski maşayı tekrar eline alan ihtiyar, közleri deşmeye devam etti. Yanmasın diye büyük bir özen gösterdiği sakallarını canlanan alevden uzak tutuyordu. Etrafa saçılan minik kırmızı parçacıklara aldırmadan, bıyıklarının altına saplanmış gibi duran sigaradan güçlü bir nefes daha aldı ve kısık gözlerle adamı süzmeye devam etti. Verdiği klasik misafir tepkisine bıyık altından gülmüştü. Richard'ın bu fazlasıyla sade, mugglevarî yaşantısı genç büyücüye nasıl güzel gelmişti ki? İhtiyar sorgulayan bakışlarını gencin üzerinden alarak tekrar közlere yöneldi. Aklının bir köşesinde, ne kadar inkâr etse de sürmekte olan sihir yaşantısına dair puslu anılar canlanmıştı. Sihir Bakanlığı, devam eden Hogwarts düzeni; şimdi hepsi ona ne kadar yabancıydı... "Burada sıkılmıyor musun? Ailen falan yok mu?" Yanına diz çöken, daha ismini bile bilmediği büyücünün sert bir tokat etkisi yaratan sorusuna tekrar canlanmış olan ateşi hiddetle deşerek bir anlamda karşılık vermiş oldu. Birkaç saniye sonra, verdiği tepkinin ahmak bir ihtiyara yakışacak cinsten olduğunu anlamıştı. Elindeki maşayla eski düzenini yitiren közleri düzeltmeye çalışıyordu. Bu manevrasıyla gücünü yitirmek yerine hiddetlenen alevleri kendi hâline bıraktı ve birkaç eklem sesiyle doğruldu. Dudaklarının arasındaki yarım kalmış sigarayı alevlerin içine atmıştı. Her zaman ateşe yakın olan koca yastığına kıvrılan köpeğin bitkin homurtuları eşliğinde şöminenin üzerindeki paçavralarla ellerini örten Richard, sıcak tencereyi alarak hızlıca masaya bıraktı. Bu hareketi esnasında çalkalanan yahni şans eseri dökülmemişti. "Buradayım, çünkü ailem de burada." Bu konu hakkında konuşmak istemiyordu. Düzensiz bir şekilde çakılmış rafların birinden aldığı tabakları masaya gelişigüzel koydu. Buharı tüten tencereye merakla bakan Jack, ihtiyarın aşçılığına güvenmese de gelen kokulara hayır diyememişti. Genç adama davetkâr bir bakış attıktan sonra tekrar raflara yönelen Richard, iki kaşık ve bir kepçeyi zor da olsa bulabildi. Hasarlı görünen sandalyelere kurulduklarında, Rufus da bitkinliğinden eser kalmamış bir şekilde havlayarak masanın etrafında dolanıyordu. Tabaklara dökülen sıcak yahniden özenle seçtiği birkaç parça eti Rufus'un tabağına attıktan sonra rahatça yiyebilecekleri sessiz bir ortam nihayet oluşmuştu. Masanın altında duran kasadan çıkardığı ekmeği ikiye bölerek büyücünün önüne bırakan ihtiyar, hâlâ davet eder gibi bakıyordu. Yahniden aldığı ilk kaşıktan sonra çekingenliğinin yerini, açlık alan genç adamın iştahı görülmeye değerdi. Uzunca bir süre odada kaşıkların bakır tabaklara çarpmasından çıkan metalik ses ve çiğneme seslerinden başka bir şey duyulmamıştı. Tabağındaki etleri çabucak bitiren Rufus devamını istermiş gibi tekrar döndüğünde, tencerede kalan birkaç parça eti de ona verdiler.
Her zaman kendine ve Rufus'a yetecek kadar yemek yapan Richard, beklenmeyen misafiri karşısında yetersiz kalan yahniyi daha çok ekmek yiyerek bastırdı. Şu anda kendisinin ya da Rufus'un doymuş olması değil, önceliği misafiriydi. Tencerenin dibindeki suyu misafirinin tabağına dökmeye çalışırken tekrar başlarına üşüşen Rufus huysuz havlayışıyla onu durdurmak ister gibiydi. İri cüssesine rağmen masaya çıkabileceğini bildiği köpeğine bu aksiyonu yaşatmamak adına tencereyi yere bıraktı. Hemen içine dalarak dibindeki suyu yalamaya başlayan köpeğin çıkardığı şapırtılar, kızmasına rağmen ihtiyarı güldürmüştü. Jack de ona eşlik eder gibi sırıtarak köpeğe bakıyordu. "Rufus, seni ihtiyar! İştahın yüzünden misafirimiz aç kaldı." Üzerindeki ince kar örtüsü eriyerek, geride zayıf bir ıslaklık bırakmıştı. Eski beresindeki neme aldırış etmeden çıkarıp yatağa fırlatan Richard'ın omuzlarına dökülen uzun saçları ortaya çıktı. Yaşına göre fazlasıyla siyah kalması bir yana, oldukça da gürdü. Önce saçlarından başlayarak sakallarına kadar sıvazladığı ellerinde beklediği kar ıslaklığı olmamıştı. Az önceki ateşle olan münasebeti esnasında kuruduklarını anladı. Yabancının hâlâ bir cevap beklediğini biliyordu ve bu yüzden masanın üzerindeki boş tabağa bakarak düşüncelere dalmış gibi yaptı. Kısa süre sonra bu başarısız oyunculuk, yerini gerçek düşüncelere ve anılara bırakmıştı. O anda Richard, bütün anılarını gömebilmek istedi. Rainpard Mezarlığı'nın diğer bütün sakinleri gibi. Yaşlanmış bir zihin yerine, bunamak yerine toprağın altında olmak...
- Phillipa Ade CastellanBüyüceşûra Hakimi
- Mesaj Sayısı : 28
Kayıt Tarihi : 05/05/12
Yaş : 27
Geri: Bakanlık Alımları
C.tesi Mayıs 05, 2012 2:50 pm
Karakteristik Özellikler: Kararlı ve kendine güvenen bir yapısı vardır. Başı dik ve her zaman savaşa hazırdır. Hazır cevap ve zekidir aynı zamanda. Liderlik yeteneği üstündür. Kendisine yapılanları hiçbir zaman unutmaz. Kinci diyebilirsiniz belki ama hafızası bu yönde çok iyidir. Soğuk bir duruşu olsa da onu tanıyanlar ne kadar içten ve dürüst bir insan olduğunu anlarlar.
Karakter Yaşı: 26
İstenilen Bakanlık Mevkii: Büyüceşura -Hakimlik
Örnek Rp: Olvia C. Rothstein'in yan karakteri.
Karakter Yaşı: 26
İstenilen Bakanlık Mevkii: Büyüceşura -Hakimlik
Örnek Rp: Olvia C. Rothstein'in yan karakteri.
Geri: Bakanlık Alımları
C.tesi Mayıs 05, 2012 3:24 pm
Karakter yaşı istenilen mevkii için çok az, bu yüzden kurgusal anlamda açık olacağından rütbeyi veremiyorum. edit- rütbe verildi.
- F. Solomon GrantSparrow & Nightingale Antik Kitap ve DVD Dükkanı Çalışanı
- Mesaj Sayısı : 141
Kayıt Tarihi : 09/05/12
Lakap : Freddie.
Geri: Bakanlık Alımları
Perş. Mayıs 10, 2012 1:00 pm
- Karakteristik Özellikler: Tam anlamıyla bir kapalı kutudur. Ketum ve sebatkardır. Lord Voldemort'un düşüşünden önceki kapalı desteğini düşüşünden sonra da devam ettirmektedir. De Vries hepsinin ortak düşmanı olsa da bir gün Ölümyiyenleri tekrar bir araya toplama hayalini kurar. Ortalıkta "burnunun altında bir tutam tezek parçası varmışcasına" memnuniyetsizlikle dolaşır. Burjuva bir aileden gelmektedir. Hala bekardır ve yalnız yaşamaktadır. Çıkarları dolayısıyla bir evlilik yapabilme ihtimalini her zaman göz önünde bulundursa da söz konusu çıkarlara hizmet eden bir aday olmadığından bu halini sürdürmektedir. Eski Slytherin mezunudur.
Karakter Yaşı: 33-34-35. Kısmet artık.
İstenilen Bakanlık Mevkii: Büyüceşura
Örnek Rp: Wilbur Goldstein'ın ek karakteri.
- Franz BernsteinBüyücü
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Cuma Mayıs 11, 2012 5:03 pm
Rütbe verilmiştir.
- Behlül HaznedarEsrar Dairesi Başkanı
- Mesaj Sayısı : 51
Kayıt Tarihi : 13/05/12
Lakap : MOFO derneği kurucusu.
Geri: Bakanlık Alımları
Paz Mayıs 13, 2012 10:51 am
- Karakteristik Özellikler: Fazlasıyla sakin, ciddi ve olgun. Her zaman zarif bir tebessümle kuşatılmıştır yüzü. Dimdik, sarsılmaz görüntüsü etkileyici ve hayranlık uyandırıcıdır. Onu hiçbir şey incitemeyecekmiş gibi güçlü bir ifadesi vardır. Zeka fışkıran bakışları pek kolay itaat etmez, kandırılması güçtür. Kahkaha attığı hiç görülmemiştir. Zarif ve lirik tavırları oldukça içtendir ama karizmatik hatlarını yumuşatması için dozajında kullanır. Kızdırıldığında cidden korkunç bir insan olabilir.
Karakter Yaşı: 32?
İstenilen Bakanlık Mevkii: Esrar Dairesi Başkan'ı olursa süper olabilir, o rütbedeki kişi pek aktif değil gibi hem de. Olmazsa çalışan da olabilir.
Örnek Rp: Joseph Quinn, Nils Wójcik
- Petre PiedmonSlytherin V. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 209
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Bakanlık Alımları
Ptsi Mayıs 14, 2012 2:05 pm
Rütbe veriliyor.
- Lucifer M. LichtensteinMelez, Doktor
- Mesaj Sayısı : 46
Kayıt Tarihi : 11/06/12
Yaş : 36
Nerden : Cehennemden xD
Geri: Bakanlık Alımları
Ptsi Haz. 11, 2012 8:02 am
Karakteristik Özellikler: Lucifer'ı pek az kişi, onun hakkında gerçekten bir şey diyebilecek kadar az tanır - ama onu savaşırken görmüş çoğu kişi için adının anlamını hakkıyla taşımaktadır, şeytan. Güçlü ve kolay kolay yıkılmayan bir iradesi vardır ve dünyaya karşı bakış açısı gayet nettir: siyah ya da beyaz. Düşüncelerini ve duygularını tamamen kendine saklar ve ne olursa olsun korumayı başardığı sakin yüz ifadesi onu ele veren başlıca özelliğidir. Kendi bildiği doğrular vardır ve bu doğrular ne şekilde sınava tabii tutulursa tutulsun, kolay kolay vazgeçmeyecek kadar inatçıdır.
Karakter Yaşı: 27
İstenilen Bakanlık Mevkii: Esrar Dairesi Çalışanı
Karakter Yaşı: 27
İstenilen Bakanlık Mevkii: Esrar Dairesi Çalışanı
- Spoiler:
Kalbi, olması gerekenden çok daha fazla miktarda adrenalin pompalandığı için kendini sersemlemiş gibi hisseden Kaila, tedirginliğine baş kaldıran bir öfkeyle bakışlarını yerden doğrultarak pervasızca göz gezdirdi karşısında dikilen annesine. Duydukları mıydı şimdi onun kanını dondurup beynini uyuşturan, yoksa bunca yıldır ona başarıyla yutturulan masalların, tek tek ona sırt çevirmesi miydi? Belki de onca zaman kahraman olarak gördüğü kişinin aslında vahşi ve gaddar birine dönüşmesi? Ama hiçbir şey, şu anda karşısındaki kadına duyduğu kini bastıracak kadar güçlü değildi içinde. Kara bulutlar güneşinin önünü kapatmıştı sanki, yağmur başlamak üzereydi. Yaklaşan fırtına kadar tehlikeliydi öfkesi, hissedebiliyordu. İlk damlalar yanaklarını usulca yalayıp çevresindeki hiçliğe karışırken, elinin bilinçsizce, neredeyse otomatik hareketlerle, asasına yöneldiğini hissetti. Varlığını kabullenebilmek için, karşı çıkması gerekiyordu kendisini yaratana. Sesinin tınısına yansıyan bir titremeyi yok saymaya çalışarak, bir fısıltıyla araladı dudaklarını. 'Ba - bana sadece bir şeyi açıkla... 'Anne'.' Son kelime tükürür gibi çıkmıştı ağzından. Sanki annesi görüşünden çıkar umuduyla kıstı gözlerini. Tamamen istemi dışında süzülen gözyaşlarına da engel olmayı amaçlıyordu bu yolla. Zayıflık... Onu 'büyüten' insanlar, ağlamanın, yalvarmanın, başkalarına muhtaç kalmanın zayıflık olduğunu dikte etmişlerdi hep. Ah, şimdi hazır inandığı tabular tek tek yıkılırken, bu saçmasapan dikteyi silip atmak da ne güzel olurdu. Yine de, elinin tersiyle yaptığı tek bir hareketle gözyaşlarını sildi ve zehirli bir tonda konuşmasına devam etti. 'Söylesene, o herif babamı acımadan katlettikten sonra nasıl oldu da hayatını onun değersiz yaşamıyla birleştirmeye karar verdin? Sana ne yaptı da bu kadar zavallılaştın? Yoksa yatakta mı iyiydi, ha, Elena?' Histerik, ona ait değilmiş gibi hissettiren bir kahkaha koptu dudaklarından. Elena'nın gözlerinde gördüğü tehlikeli ışık, bir an keyifle duraksamasına neden oldu. Başını bir yana eğdi hafifçe, ve dikkatlice 'anne' dediği kadını süzdü. Kavramlar... Aile kavramları birbirine girmişti artık. Anne, baba, kardeş... Anlamlar bir bir, yavaşça ve canını acıtarak gömülüyordu hislerinin kimsesizliğine. Bu düşünceyle tekrar gözlerine biriken yaşları umarsızca yuttu ve devam etti sözlerine. 'Gerçi düşünüyorum da, herhalde iyi olmasaydı Tommy de olmazdı, değil mi? Oğlunuz.' Son kelimede kırılmıştı sesi. Zayıflık... Canı cehenneme. Genç kızın yapabileceği bir şey değildi şu anda, engellerini patavatsızca aşarak delice bir cesaretle karşısına dikilen hislerine sırt çevirmek. Yutkundu, inci taneleri gibi damlaların gözlerinden süzülmesine izin veriyordu bu sefer. 'Söylesene anne, ben burada ne pozisyondayım? Ait miyim mutlu aile tablonuza, ha? Sence Damien, eski sevgilinden peydahladığın piçine daha ne kadar katlanabilecek?'
'Silencio.' Tamamen hazırlıksız yakalanan Kaila, annesinin şimşek hızıyla asasına davrandığını bile fark edememişti. Boğazına takılan sözcükler, öfkesinin ve acısının ızdırabını daha da alevlerken, ıslak gözlerini Elena'ya dikti bir kez daha yakıcı bir hayal kırıklığıyla. Sözleri miydi annesini çileden çıkaran şu anda? Yoksa sadece tetikleyici mi olmuştu? O düşüncelerinin yarattığı girdapta su yüzünde kalmaya çalışırken, Elena asasını bir kez daha salladı ve Kaila'nın biraz arkasında kalan sütlü kahve rengindeki koltuk, hızla öne gelerek kıza çarptı. Artık bir şey yapmaya bile hevesi kalmamış olan genç kız, ikili koltuğa yan pozisyonda düştüğünde doğrulmak için kımıldamadı bile. Şimdi Elena da, buz gibi soğuk ve donuk bir ifade alan gözlerini ona çevirmişti. 'İki dakika çeneni kapatıp dinleme sırası sende, Kaila. Sonra budalalığını da önüne katıp gitmek yine senin seçimin tabii.' Sert sözlere alışıktı. Ailesinin, sevgiyi bile kabaca, yontmadan ortaya koyamama gibi bir huyu vardı. Elena'nın iç geçirdiğini duyduğunda, kalbine bir dakikalığına ara vererek tekrar onda odakladı düşüncelerini. 'Baban, yoldaşlık denen saçmalığın bir üyesiydi, Kaila. Onunla ilk karşılaştığımda, tüm inançlarımı arkama alarak...' Gerisini tamamlayamamıştı annesi, ama genç kız anlayabiliyordu. Pişmanlık... Elena'nın tınısına zayıfça yapışan mırıltı, pişmanlık mıydı şimdi? Gözleri hariç bütün fiziksel özelliklerini aldığı annesine bakarken çehresinde belirginleşen hislerin ne olduğunu merak ediyordu. Kızının bakışlarını yakalayan Elena, soğukça gülümsedi. 'Senin için hiç pişman olmadım, meleğim. Ama baban için, evet. Elimde olsa aşık olmayı hiç seçmeyeceğim bir budala için evet.' Annesinin ona hitabı ile sözleri arasındaki tezat, Kaila'nın girdabın içinde gittikçe daha da batmasına neden oluyordu. Acısını çığlık çığlığa haykırmak isterken ona sunulan sessizlik, çaresizliğine karışarak ifadesini saydamlaştırıyor, çocuksu bir kırılganlık yerleştiriyordu yüz hatlarına.
Ve tabii ki bu, ona ilahi bir bağlılıkla hitap eden annesinde ufacık bir etki yaratmamıştı. 'Damien'a gelince... Hayır, Kaila, onun adına hiçbir zaman en ufak bir pişmanlık hissetmedim. Nedenini duymak ister misin?' İçinden 'Hayır...' diye geçirdi, her söz kalbini kanatıyordu artık. Ama devamı vardı. Elbette vardı. 'O benim hayatımı kurtardı, Kaila. Sadece benim değil. Senin içimde olduğunu bile bile, kimin olduğunu bildiği halde, babanı öldürdüğü anda hayatımızı kurtardı.' Gözleri hayretle ve inanmazlıkla büyürken, Elena'nın dediklerini içine sindirmeye çalıştı. Beyni algılamayı reddediyordu annesinin anlattıklarını, özellikle de Damien'ın her zamanki agresif, vahşi tavırlarını düşündükçe. Ama... Gerçekten her zaman öyle miydi, kendini bildi bileli 'baba' dediği o adam? Tommy'e karşı sevecen ve anlayışlı davranmasını anlayabilirdi, sonuçta o öz oğluydu, ama kendisine karşı ne zaman sesini yükseltmiş ya da kötü söz söylemişti? Peki neden? Madem en kötü düşmanının kızıydı, Damien neden ona karşı iyi davranıyordu? Sanki onun sorusunu cevaplamak istercesine, Elena tekrar araladı dudaklarını. 'Damien seni hep sevdi, Kaila. Geçmişinde... çocukluğunda yaşadığı bazı şeyler, çocuklara karşı kötü davranamıyor. Çocuklardan başka herkese bir canavar gibi davranabilir. Seni tanıdıkça, sen büyüdükçe, sana daha çok bağlandı meleğim.' Elena'nın sesi de, sözleri de biraz daha yumuşamıştı sanki. Kaila cesaret ederek mavi gözlerini tekrar annesine kaldırdı. Hafif bir gülümseme tekrar dudaklarının kenarını yukarı kaldırmıştı annesinin, ve bu seferki içten bir tebessümdü. 'İlk duyduğunda ona sinirlenmeni çok iyi anlıyorum, Kaila. Ben de öyle hissetmiştim yaptığını ilk duyduğunda. Alex'le yaşadıklarımın bir hata olduğunu çoktan kabul etmiştim, ama bu ona aşık olduğum gerçeğini değiştirememişti.' İçini burkan bir şaşkınlıkla, annesinin gözlerinin de dolu dolu olduğunu farketti. Siniri, buhar gibi havaya karışarak eriyip giderken, tek istediği ona sıkı sıkı sarılmak, paylaştıkları acının bir kısmını içine almaktı şimdi. Elena asasının tek bir hareketiyle, kızının üzerindeki büyüyü kaldırdı. Öğrendiklerinin uyuşukluğu yavaş yavaş üzerinden silinmeye başlamış olan genç kız, dirseklerinin üzerinde doğruldu usulca. 'Damien'a karşı ne hissediyorsan hisset, onu anlamaya çalış. Benim hatrım için, meleğim. Ve şimdiye kadar yaptığı her şey için.' Öfkesi yavaş yavaş daha başka, daha iyimser bir şeye dönüşürken ağır adımlarla Elena'ya doğru ilerlemişti Kaila. Mavi ve simsiyah gözler birbirini bulduğunda, bir süre, sanki zamanı çevrelerinde hapsetmiş gibi, birbirlerine baktılar öylece. Sonra Kaila, kabul görmek istercesine, kendini affettirmek istercesine annesinin kollarına bırakıverdi narin bedenini. Göstermekten hep sakındıkları duyguları, ilk defa anne ve kızın arasındaki farkı biraz olsun saydamlaştırırken, fısıltısı usulca karıştı havaya. 'Sana bağırdığım için özür dilerim, anne. Deneyeceğim... Onu anlamaya çalışacağım.'
- Aren RistaBaşseherbaz
- Mesaj Sayısı : 4
Kayıt Tarihi : 18/06/12
Geri: Bakanlık Alımları
Ptsi Haz. 18, 2012 11:34 pm
Karakteristik Özellikler: Katı kuralları olan, hırslı, tehlıkeden kacınmayan bırıdır. Hayata karsı tahammulsuz ve sabırsızdır. Yıkılmaz tabularını hayyatının her sanıyesınde ozenle ınsa etmıstır. Cıkarları ve tavan yapmıs egosu sevımsızlestırse de cadıyı ıcınde aradıgı denge bulma haraketını destekler. Hırsları buyuktur, her zaman en ustte o olmak ıstemıstır ve ıstedıklerıne ulasmak ıcın turlu entrıkaların kurbanı olmustur kımı zaman. Dısıplın ve mutlak kurallar sayesınde basarı gelecegıne ınanır.
Karakter Yaşı: 30
İstenilen Bakanlık Mevkisi: Başseherbaz
Örnek Rp:
Ölüm, süvarilerini dört nala göndermiş, paslı nefesleriyle ortamdaki oksijeni afiyetle ciğerlerine indirmişlerdi. Vazgeçmeye niyetleri yoktu, her ne olursa olsun buradan sağ çıkmak pek akıl karı iş değildi. Ama imkansızlığa zerre kadar inancı olmayan Mistera hayatta her zaman ikinci bir seçeneğin varlığından haberdardı. Bu ne zaman ne şekilde gelirdi bilemiyordu, geldiğinde anlayacak hassasiyete sahip bir cadıydı. Gözlerini kapadı, kulaklarından Argarot'un kendinden emin sesi gittikten sonra. İki tane birbirinden bağımsız sahneler canlandı karmaşık zihninde. İlk sahnede elindeki içki şişesi reflekslerinin yoksunluğu nedeniyle yere düşmüş yuvarlanmaktaydı. Başı soğuk bir mezar taşına yaslanmıştı genç cadının, ağzından akan salyalar ise mide bulandırıcıydı. Gözlerini yavaşça araladı, nerede olduğunu kestiremedi önce, sonra gizli mabedinde olduğunu fark etti, gözlerini kapadı ve dudaklarında masum bir gülücük belirdi. Soğuk mermer parmak uçlarına her değdiğinde tuhaf bir zindelik veriyordu ona. Bir nevi ruhunun meditasyonuydu. Hiçbir şifalı elin sahip olamayacağı derecede huzur vericiydi. Elini gezdirdi sağa sola, değişen bir şeyin olmaması gerçek bir yuva hissi uyandırmaktaydı kalbinde. Kalbinin atışlarını hissettiği yerdeydi her ne kadar sefil ve acınası halde bile olsa. 'Nadja Nabokov, özledin mi beni biriciğim?' Gökyüzündeki gri bulutlar yeryüzünden usulca dağılırken sessizce göz pınarlarından boşalan yaşlar yerini, üzerinde bozuk bir el yazısıyla kaplanmış parşömene damlayan mürekkebe bırakmıştı. Sinirlendi genç cadı, masanın üzerindeki tokayla topladı siyah saçlarını ve eliyle serinletmeye başladı kendine. Odanın için keman sesleri yükselmekte ve her geçen saniye daha da sinir bozucu olmaktaydı. Tahammül sınırlarının sonuna gelen cadı asasını hızlıca savurdu ve derin bir nefes aldı. Müzik sesini mütakiben parşömendeki bir damla mürekkep de kaybolmuştu. Yetmiş altı sayfalık tutanaklarını sonuncusunu da dosyanın içine koydu ve hızlıca odayı terk etti. Düzgün görünüşüyle dikkat çeken cadı, kendine güvenen bakışlarını etrafa büyük bir tutkuyla savuruyordu. Ayaklarından nükseden topuk sesleri içini gıdıklarken yanına yaklaşan adamı göz ucuyla süzdü ve başını öne eğerek gülümsedi. 'Ben de yemeğe gidiyordum, gelmek ister misin?' Adamın gözlerinin en derinine baktı davetkar bir tonla; 'Neden olmasın?'
İblisin kulak tırmalayıcı sesi beynindeki hücreleri harekete geçirirken gördüğü gündüz düşünden uyanmanın mahsunluğuyla ayağa kalktı. Elinde kaybetmekten korkarcasına tuttuğu asasına saldırı pozisyonu aldırarak iblise ve Argarot'a baktı. Gayri ihtiyari iç geçirdi, ikisinin de hayatlarının güvenliği kendinde olması hem paha biçilemez bir şeydi hem de oldukça korkutucu. 'Zaman korkarak sinmenin vakti değil Mistera kendine gel. Şimdi kendine güveniyorsun ve kılıcı hallediyorsun. Unutma kazanan sen olacaksın.' Kendine telkinler vererek bitirdiği duraksamanın ardından nefes aldı ve neredeyse vermeyi unutarak ayrıldı gizlendiği sütundan. İki gözüyle odaklanması gereken iki şey vardı fakat imkansızlığın verdiği hayal kırıklığıyla idare etmesi zor olanı seçti. Tüm dikkatini iblisten gelebileceklere vererek adımlarını hızlandırdı kılıça doğru, Argarot işini iyi yapıyordu. Bir süre daha böyle direnirlerse mutlak zafer yakındı, tabi işler ters gitmezse. Kılıcın etrafından yayılan sinerji iblisin görüntüsü kadar rahatsız ediciydi. Üzerindeki işaretlere baktı, gerçekten büyüleyiciydi, bir süre gözlerini alamayarak seyretti. Kılıcın etkisine biraz daha kapılıyordu elinde olmayarak. Fakat kadim görevini es geçmeyecek kadar uyanık olan cadı, bir an önce işe başlamanın iyi olabileceğini düşündü Argarot'u da fazla zorlamayarak. Genç büyücünün söylediği, kılıcı yok edecek kelimeleri zihninde yoklamaya başladı. Kendi kendine mırıldanarak; 'Optinera Sari' Başını iki yana salladı, bu denli beceriksiz oluşunu oldukça takdire şayan buldu. Annesi bu halini görse önce sağlam bir alay eder daha sonra ise ateş saçan gözlerle baştan aşağı gözleriyle tarardı narin bedenini. Onaylamadığını belirten bir ses tonuyla birkaç kelime sayar ve susardı, Mistera ise o an yerin dibinde olmak için her şeyini feda edebilirdi. Seslerin suskun senfonisi son notaları da icra ederken birden gözlerini parladı, arkasından yakıcı bir sıcaklık hissetti, saçları hava akımına doğru dalgalandı genç cadının. İçinden akan coşkun ırmak selleriyle beraber dudaklarından döküldü büyülü sözler; 'Optinera Salis...'
Bedeni hırçın bir dalganın etkisine kapılmış sürükleniyormuş gibiydi, kontrolsüzdü. Yerden yere vurulan narin bedeni dayanmaya çalışıyordu, birkaç dakika kadar sallanan beden yere düştü ve hastalıklı gibi titremeye başladı. Baştan aşağı terle kaplanmış yüzü sert zemine vuruyor, bunu engellemek için hiçbir şey yapamıyordu cadı sadece katlanıyordu. Kılıcın etrafında yerde küçük halkalar çizen bir girdap oluşmuştu ve Mistera'nın kolundaki saatin tik taklarıyla beraber devasa boyuta ulaşmaya çalışıyordu azimle. Kanamış dudaklardan şeytani kahkahalar yükselirdi vücutlarda. Onlar inanırlardı saflığa, hanginiz beyaz kalabilmişsiniz ki? Renkleriniz kirlenmiş, etraf kırmızı... Kan tutkusuyla örülü beyinler bir kalp gibi atıyor. Sen yaptın demek, benim olacaksın bir tanem. Çatlak sesler var güçleriyle parçalarını tamamlarken etrafta nazlı bir gelin gibi salınan büyüleri hissedebildiği eliyle engellemeye çalışıyordu, giderken yanında almak istediği ruhlar son bir azimle savaşırken görmek istiyordu Mistera'nın gözleri. Gelecekte sahip olacağı adamı, odayı, dosyaları, parşömenleri, damlayan mürekkebi. Hepsini istiyordu. Bir dakika içinde hepsini benliğini empoze edebilir bir an olsun yakınmazdı. Geleceği için savaşıyordu şu an başka hiçbir şey için değil. Düzenli bir yaşamın yıllardır hayalini kurarken vazgeçmeyecekti bu sefer vazgeçen taraf o olmayacaktı. Savaşıyordu, üzerine gelen büyü huzmelerini defetmek için tüm savunma büyüleri birbiri ardına sıralanıyordu patlamış dudağında. Son bir dalga yayıldı kılıçtan, girdap son bir hızla döndü ve döndü. Acı dolu çığlık bitap düşmüş odayı kaplarken etrafa dağıldı tuz buz olmuş kılıcın parçaları. Kaybedecek hiçbir şeyi olmamasının verdiği dinginlikle, kahkahalar attı hiç durmaksızın. Fedakarlık edeceği kimsesi yoktu kaybedeceği de. Ne tür bir fedakarlık olduğu umrunda değildi o an. Bitirmişti işini zafer onundu. Ve boğazında kalan son nefesiyle döküldü kelimeler; "Nasıldı ha? Başardık mı? Bitti mi?"
Karakter Yaşı: 30
İstenilen Bakanlık Mevkisi: Başseherbaz
Örnek Rp:
Ölüm, süvarilerini dört nala göndermiş, paslı nefesleriyle ortamdaki oksijeni afiyetle ciğerlerine indirmişlerdi. Vazgeçmeye niyetleri yoktu, her ne olursa olsun buradan sağ çıkmak pek akıl karı iş değildi. Ama imkansızlığa zerre kadar inancı olmayan Mistera hayatta her zaman ikinci bir seçeneğin varlığından haberdardı. Bu ne zaman ne şekilde gelirdi bilemiyordu, geldiğinde anlayacak hassasiyete sahip bir cadıydı. Gözlerini kapadı, kulaklarından Argarot'un kendinden emin sesi gittikten sonra. İki tane birbirinden bağımsız sahneler canlandı karmaşık zihninde. İlk sahnede elindeki içki şişesi reflekslerinin yoksunluğu nedeniyle yere düşmüş yuvarlanmaktaydı. Başı soğuk bir mezar taşına yaslanmıştı genç cadının, ağzından akan salyalar ise mide bulandırıcıydı. Gözlerini yavaşça araladı, nerede olduğunu kestiremedi önce, sonra gizli mabedinde olduğunu fark etti, gözlerini kapadı ve dudaklarında masum bir gülücük belirdi. Soğuk mermer parmak uçlarına her değdiğinde tuhaf bir zindelik veriyordu ona. Bir nevi ruhunun meditasyonuydu. Hiçbir şifalı elin sahip olamayacağı derecede huzur vericiydi. Elini gezdirdi sağa sola, değişen bir şeyin olmaması gerçek bir yuva hissi uyandırmaktaydı kalbinde. Kalbinin atışlarını hissettiği yerdeydi her ne kadar sefil ve acınası halde bile olsa. 'Nadja Nabokov, özledin mi beni biriciğim?' Gökyüzündeki gri bulutlar yeryüzünden usulca dağılırken sessizce göz pınarlarından boşalan yaşlar yerini, üzerinde bozuk bir el yazısıyla kaplanmış parşömene damlayan mürekkebe bırakmıştı. Sinirlendi genç cadı, masanın üzerindeki tokayla topladı siyah saçlarını ve eliyle serinletmeye başladı kendine. Odanın için keman sesleri yükselmekte ve her geçen saniye daha da sinir bozucu olmaktaydı. Tahammül sınırlarının sonuna gelen cadı asasını hızlıca savurdu ve derin bir nefes aldı. Müzik sesini mütakiben parşömendeki bir damla mürekkep de kaybolmuştu. Yetmiş altı sayfalık tutanaklarını sonuncusunu da dosyanın içine koydu ve hızlıca odayı terk etti. Düzgün görünüşüyle dikkat çeken cadı, kendine güvenen bakışlarını etrafa büyük bir tutkuyla savuruyordu. Ayaklarından nükseden topuk sesleri içini gıdıklarken yanına yaklaşan adamı göz ucuyla süzdü ve başını öne eğerek gülümsedi. 'Ben de yemeğe gidiyordum, gelmek ister misin?' Adamın gözlerinin en derinine baktı davetkar bir tonla; 'Neden olmasın?'
İblisin kulak tırmalayıcı sesi beynindeki hücreleri harekete geçirirken gördüğü gündüz düşünden uyanmanın mahsunluğuyla ayağa kalktı. Elinde kaybetmekten korkarcasına tuttuğu asasına saldırı pozisyonu aldırarak iblise ve Argarot'a baktı. Gayri ihtiyari iç geçirdi, ikisinin de hayatlarının güvenliği kendinde olması hem paha biçilemez bir şeydi hem de oldukça korkutucu. 'Zaman korkarak sinmenin vakti değil Mistera kendine gel. Şimdi kendine güveniyorsun ve kılıcı hallediyorsun. Unutma kazanan sen olacaksın.' Kendine telkinler vererek bitirdiği duraksamanın ardından nefes aldı ve neredeyse vermeyi unutarak ayrıldı gizlendiği sütundan. İki gözüyle odaklanması gereken iki şey vardı fakat imkansızlığın verdiği hayal kırıklığıyla idare etmesi zor olanı seçti. Tüm dikkatini iblisten gelebileceklere vererek adımlarını hızlandırdı kılıça doğru, Argarot işini iyi yapıyordu. Bir süre daha böyle direnirlerse mutlak zafer yakındı, tabi işler ters gitmezse. Kılıcın etrafından yayılan sinerji iblisin görüntüsü kadar rahatsız ediciydi. Üzerindeki işaretlere baktı, gerçekten büyüleyiciydi, bir süre gözlerini alamayarak seyretti. Kılıcın etkisine biraz daha kapılıyordu elinde olmayarak. Fakat kadim görevini es geçmeyecek kadar uyanık olan cadı, bir an önce işe başlamanın iyi olabileceğini düşündü Argarot'u da fazla zorlamayarak. Genç büyücünün söylediği, kılıcı yok edecek kelimeleri zihninde yoklamaya başladı. Kendi kendine mırıldanarak; 'Optinera Sari' Başını iki yana salladı, bu denli beceriksiz oluşunu oldukça takdire şayan buldu. Annesi bu halini görse önce sağlam bir alay eder daha sonra ise ateş saçan gözlerle baştan aşağı gözleriyle tarardı narin bedenini. Onaylamadığını belirten bir ses tonuyla birkaç kelime sayar ve susardı, Mistera ise o an yerin dibinde olmak için her şeyini feda edebilirdi. Seslerin suskun senfonisi son notaları da icra ederken birden gözlerini parladı, arkasından yakıcı bir sıcaklık hissetti, saçları hava akımına doğru dalgalandı genç cadının. İçinden akan coşkun ırmak selleriyle beraber dudaklarından döküldü büyülü sözler; 'Optinera Salis...'
Bedeni hırçın bir dalganın etkisine kapılmış sürükleniyormuş gibiydi, kontrolsüzdü. Yerden yere vurulan narin bedeni dayanmaya çalışıyordu, birkaç dakika kadar sallanan beden yere düştü ve hastalıklı gibi titremeye başladı. Baştan aşağı terle kaplanmış yüzü sert zemine vuruyor, bunu engellemek için hiçbir şey yapamıyordu cadı sadece katlanıyordu. Kılıcın etrafında yerde küçük halkalar çizen bir girdap oluşmuştu ve Mistera'nın kolundaki saatin tik taklarıyla beraber devasa boyuta ulaşmaya çalışıyordu azimle. Kanamış dudaklardan şeytani kahkahalar yükselirdi vücutlarda. Onlar inanırlardı saflığa, hanginiz beyaz kalabilmişsiniz ki? Renkleriniz kirlenmiş, etraf kırmızı... Kan tutkusuyla örülü beyinler bir kalp gibi atıyor. Sen yaptın demek, benim olacaksın bir tanem. Çatlak sesler var güçleriyle parçalarını tamamlarken etrafta nazlı bir gelin gibi salınan büyüleri hissedebildiği eliyle engellemeye çalışıyordu, giderken yanında almak istediği ruhlar son bir azimle savaşırken görmek istiyordu Mistera'nın gözleri. Gelecekte sahip olacağı adamı, odayı, dosyaları, parşömenleri, damlayan mürekkebi. Hepsini istiyordu. Bir dakika içinde hepsini benliğini empoze edebilir bir an olsun yakınmazdı. Geleceği için savaşıyordu şu an başka hiçbir şey için değil. Düzenli bir yaşamın yıllardır hayalini kurarken vazgeçmeyecekti bu sefer vazgeçen taraf o olmayacaktı. Savaşıyordu, üzerine gelen büyü huzmelerini defetmek için tüm savunma büyüleri birbiri ardına sıralanıyordu patlamış dudağında. Son bir dalga yayıldı kılıçtan, girdap son bir hızla döndü ve döndü. Acı dolu çığlık bitap düşmüş odayı kaplarken etrafa dağıldı tuz buz olmuş kılıcın parçaları. Kaybedecek hiçbir şeyi olmamasının verdiği dinginlikle, kahkahalar attı hiç durmaksızın. Fedakarlık edeceği kimsesi yoktu kaybedeceği de. Ne tür bir fedakarlık olduğu umrunda değildi o an. Bitirmişti işini zafer onundu. Ve boğazında kalan son nefesiyle döküldü kelimeler; "Nasıldı ha? Başardık mı? Bitti mi?"
Geri: Bakanlık Alımları
Salı Haz. 19, 2012 11:48 am
Aida Tavityan demiş ki:Petre Piedmon demiş ki:Rütbe veriliyor.
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz