Sanatçı Alımları
+14
Elmira Etheldreda
Nils Wójcik
Raphael K. Morierty
William Mason Carrington
Lidija C. Kisaevna
JunHo
Claudia van Bussen
Syvonne Fionnula
Seth Saunders
Irene Cleveland
Elbrus КIэмгуй
Graham
Kristov Margera
Sjöfn
18 posters
- Sjöfn
- Mesaj Sayısı : 7
Kayıt Tarihi : 05/09/11
Sanatçı Alımları
Perş. Eyl. 08, 2011 12:10 pm
- Kod:
[size=10][b]Karakteristik özellikler:[/b]
[b]Hangi dal (resim, müzik vb.):[/b]
[b]Karakter yaşı:[/b][/size]
- Kristov MargeraMüzisyen
- Mesaj Sayısı : 1
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Paz Nis. 08, 2012 7:37 pm
Karakteristik özellikler: Kurguyu daha oturtmadığım için belli değil.
Karakter yaşı: 25
Örnek RP:
Karakter yaşı: 25
Örnek RP:
- Spoiler:
- Dört ay önce, Azkaban
Ne istem dışı hareket eden uzuvlarını hissedebiliyordu ne de ruhunun ona can veren parçacıklarının farkına varabiliyordu genç büyücü. Kirden kararmış taş zemine iki büklüm uzanmıştı kırılgan bedeni. Sıska vücudu burada bulunduğu zaman boyunca giderek daha da incelmiş, artık kemiklerini sayılabilir hale getirmişti. Delicesine soğuk olan havayı hissetmiyordu, eğer hissetseydi kendini bir buz kalıbının içinde hissedebilirdi. Ne var ki ruhu gibi bedeni de uyuşmuştu buraya geldiğinden beri. Hücresinin içeriye bakan parmaklıklarının arasından görünen varlıkları da yadırgamıyordu artık. Yırtık pırtık kumaş parçalarının havada süzülmesi gibi dolanan ruh emicilerden korkmayı bırakalı çok zaman olmuştu. Zira ondan alabilecekleri ne varsa almışlardı canı hariç, canı da kendi gözünde kaybettikleri kadar değildi zaten. Bu yüzden kaybedecek hiçbir şeyi yoktu artık. Ne umudu vardı ne de yaşama isteği. Karanlıkta boy atmaya çalışan ama susuz kalmış çelimsiz bir fidan olarak tanımlayabilirdi belki, eğer aklı başkaları tarafından emilip durmasaydı.
İki ay geçmişti yaklaşık olarak. Belki biraz daha fazla. Judas çeşitli mistik öğretilerden kaptığı kadar aklını zinde tutmaya çalışmış ve avucunda kalan bu ufak akıl kalıntılarını da zamanı saymaya harcamıştı. Biliyordu çünkü sonsuza kadar burada kalmayacaktı. Wandererlar çok güçlüydü, elbet bir fırsat daha vereceklerdi ona. Ona ve diğerlerine. İlk günlerdeki acı dolu inlemelerinden hatırladığı kadarıyla yan hücrede Dorian vardı. O bağırışlar bıçak gibi kesildiği günden beri yaşadığından emin olmasını sağlayan tek şey, sert zeminden zorla duyulabilen sürünme sesleriydi. Kendinden emin olmasını sağlayan tek şeyse Wigtown'a tekrar kavuşmaktı. O günü iple çekiyordu; üzerindeki çizgili ve kusmuk kokulu paçavrayı atıp görkemli kara cüppesini, maskesini tekrar takacağı günü. Bu şekilde görüldüğünde insanların yüzünü esir alan dehşeti ve kederi. Pek fazla öldürmemişti Judas, ama gerek duymadığından. Yoksa onun da vahşi yanının açığa çıkması işten bile değildi.
Böyle anlamsız ve zaman kavramından uzak geçmişti onca vakit. Günler, geçişleri hissedilmese de birbirinin kopyası. Sadece yeni gelen mahkûmların çığlıkları farklıydı. Ne var ki zamanla onlar da susup kendi derin boşluklarına düşmekteydiler, kendilerinin ne zaman kurtarılacağını bilmeden. Oysaki o zamanın geldiğinden haberleri yoktu. Bazı önemli yandaşların kurtarılması gerekiyordu ve bu sayede diğerlerinin de kendi canlarını kurtarmaları için bir fırsat yaratılacaktı. Gece sabaha kavuşmadan önceki son bir saatte başladı her şey. Önce az bir gürültüyle duvarlar. Ardından belli belirsiz bağrışmalar. Hapishanenin metrelerce aşağısında uçuşan rengârenk büyüleriyse sadece sahipleri görebilmekteydi. İlk katları aşmaları zor olsa da hızla yükseliyorlardı. Judas hiçbir zaman bilemeyecek ve merak da etmeyecekti ama alacakları kişiler Judas'ın bulunduğu kattan uzaktaydı. Onların suratına ruh emicilerden başka bir şey gülecekti o gün; şans. Koridorlarda koşuşmaya başlayan gümüşi hayvan siluetleri, çığlıkların bazılarından anlaşılacağı kadarıyla üzerine denk gelen büyücüyü ıstırapla öldüren tuzaklar, patlayan hücre parmaklıkları ve büyük parçalar halinde uçuşan molozlar yoktan var olmuş gibi hızla ortaya çıkmışlardı. Muamma bir kişinin asasından istemsizce çıkan bir büyü büyücünün tam karşısındaki hücreyi patlatırken mermi gibi fırlayan birkaç taş blok Judas ile Dorian'ın, son birkaç ay boyunca kader ortağı olan ve bu ortaklığı daha uzun süre devam ettirecek olan ikilinin arasındaki duvara girivermişti. Bunu ilk fark eden Judas olmuştu, zira etkisinde ruh emicilerin büyük kısmı patronuslar yüzünden başka yönlere dağılmışlardı. Eskiden parlak olan ama şimdi diken diken ve keçeleşen kısa saçlarını karıştırarak doğruldu büyücü. Neler oluyor böyle? Durumu idrak etmesi bir dakikadan uzun sürmüştü. Yandaki hücreyle aralarında ancak onun geçebileceği kadar küçük bir delik oluşmuştu. Hemen kafasını uzattı o boşluktan. "Dorian!" diye bağırdı zor çıkan sesiyle. Ama diğer büyücü onu duyamacak kadar baygın bir halde yatıyordu. Önce kemikleşen kollarını ardından da tüm bedenini delikten geçirdi. Dizleri üzerinde zar zor emekleyerek yerde yatan büyücünün yanına geldi ve onun kıvrılmış, yarı canlı bedenini kendine çevirdi. Omuzlarından tutup sarstı önce, etkisi olmayınca beceriskiz bir tokat attı. "Kalk! Dorian!" Bu sefer gırtlaktan gelen güçlü bir sesle bağırıyordu. "Gitme zamanı!" Çünkü bunun kaçmaları için tek şansları olduğunu biliyordu. Bu sefer elinin tersiyle daha güçlü bir tokat attı. İskelet gibi gözüken ellerindeki kemikler yerlerinden çıkacaklardı neredeyse. Sonunda Dorian'ın boğuk boğuk öksürmesiyle derin bir nefes almış, hızla hücrenin eğilmiş demir parmaklıklarına kaymıştı gözleri. Biraz zorlamayla açılabilirdi o esaret kapısı. Omuzlarından tutup bin bir zorlukla kaldırdı arkadaşını. O o konuşmuyordu, bilinci yerinde değil gibiydi ama en azından hayattaydı ve ayaktaydı. Ayakta durmak hayata tekrar sarılabilmenin en öncelikli şartıydı.
Judas yan devrilmiş dev gri tuğlalardan birini kucaklamaya çalıştı, ama olmuyordu. Taşlar günlerdir boş mideyle hayatta kalmaya çalışan biri için çok ağırdı. Taşı duvara dayayıp güç alabilmek için zorladı kendini. Avuçları kanamaya başlamıştı pürüzlü yüzeye sürtünmekten. Bu, işi daha da zorlaştırıyor zaten kaldırılması güç olan taşları kayganlaştırıyordu da. Derken avuçlarındaki ağırlığın azaldığını hissetti Judas ve taşın yükselmeye başladığını gördü. Dorian durumun ehemmiyetini anlamış ve sonunda yardımına koşmuştu. Ağırlığı beraberce kaldırıp demir parmaklıklara vurdular. Çıkan gürültü aşağıda kopan parıltıdan dolayı duyulmuyordu bile. Taş ellerinden düşmek üzereyken zorla kaldırıp tekrar vurdular ve demir çubukları zorla tutan kilidi tuzla buz ettiler. Artık çıkma zamanıydı. Çıplak ayaklarını kesecek şeylerden uzak durmaya çalışarak ilerlediler gürültüden uzağa. Gittikleri yöndeki bir deliği fark ettiler sonra: Kendi boyları kadar kocaman bir delik. Aşağıya inip kaçmak tam bir aptallık olurdu bu yüzden bir tek şansları vardı. Dışarı baktı Judas, aşağılarında hapishanenin duvarlarıyla kavuşan ve denizin sert dalgalarıyla dövülen biçimsiz kayalıklar vardı. Özgürlüklerine giden yol buydu. Yüzlerce kilometre uzakta güneş yeni bir güne uyanıyordu.
Birbirlerine baktılar bir an, gözlerin derinlerinde yatan derin inançtan emindiler artık. Sonraki saniyede kendilerini aşağı bırakmışlardı.
- GrahamCo-admin, Kurtadam
- Mesaj Sayısı : 61
Kayıt Tarihi : 07/04/12
Lakap : mösyö kreşendo
Geri: Sanatçı Alımları
Paz Nis. 08, 2012 7:51 pm
Rütbe verildi.
- Elbrus КIэмгуйSlytherin IV. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 45
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Paz Nis. 08, 2012 8:58 pm
Karakteristik özellikler: Henüz belirli değil.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Profesyonel Fotoğrafçı.
Karakter yaşı: 20.
Örnek RP: Mae Majori.
Fotoğrafçılığın sanata girip girmediği göreceli bir kavramdır diyerekten buraya başvuruyorum.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Profesyonel Fotoğrafçı.
Karakter yaşı: 20.
Örnek RP: Mae Majori.
Fotoğrafçılığın sanata girip girmediği göreceli bir kavramdır diyerekten buraya başvuruyorum.
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Geri: Sanatçı Alımları
Ptsi Nis. 09, 2012 2:07 pm
Rütbe verilmiştir.
- Seth SaundersDe Vries
- Mesaj Sayısı : 377
Kayıt Tarihi : 09/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Ptsi Nis. 09, 2012 7:37 pm
Karakteristik özellikler: Altmışlı yılların hippilerinin modern zamanlara uyarlanmış versiyonu Micheline. Meraklı, çıtı pıtı, eğlenceli bir kız. Fazlasıyla deli dolu, ömrü boyunca hiçbir derste doğru düzgün başarı gösterememiş, okulu ite kaka bitirmiş.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Müzik.
Karakter yaşı: 19
Hangi dal (resim, müzik vb.): Müzik.
Karakter yaşı: 19
- Kodlar arasında rp yoktu ama herkes yollamış:
- Çalıların arasında yürümeye çalışan bir hayaletten ibaretti yalnızca. Elinden geldiğince sessiz ilerlerken kalbinin gümbürtüsünü bastırmaya çalışıyordu. Birkaç gündür, nasıl olduğunu anlamadan kendisini bir ağacın dibinde bulduğundan beri, izlendiğini hissediyor ama ne yakalanıyor ne de takipçisini yakalayabiliyordu. Delirdiğini düşünmeye başlamıştı artık. Bir hiçlikten kaçıyordu, olmayan bir şeyden, belki de bir hayaletten! Bu düşünceyle kalbinin sıkıştığını hissetti. Hayaletlerden korkardı, büyükannenin ateşin başında anlattığı o korkunç hayalet hikayelerini biliyordu Eslina. Dost olabileceklerine inanmıyor, hepsinin kana susamış canilerin gerçek yaşamda bıraktığı suretler olduğunu düşünüyordu. İyi bir adam kendisini bekleyen cennet varken neden dünyada kalacaktı ki zaten? Ama cehennem farklıydı, ateşe atılmaktansa dünyada bir hiç olarak yaşamayı tercih ederdi o da. Şimdi de peşinde böyle bir hayalet olmalıydı. Onun yüzünden mi kendinden geçmişti acaba? Hayaletlerin insanlara dokunduğuna böyle şeyler yapabildiğini duymuştu, şimdi gerçekliğini kendisi test ediyordu işte.
Zarif, neredeyse kedi kadar sessizce yürümeye devam etti alacakaranlıkta. Yakalanma korkusuyla genellikle geceleri yolculuk yapıyor, uyuyacağı zaman da mümkün olduğunca tenha yerleri tercih ediyordu. Birkaç haftadır yaşadığı pejmürde hayat her halinden belli oluyordu şimdi. Elbisesinin eteklerine birkaç yeni yırtık daha eklenmiş, bez ayakkabıları çamurlanıp yalnızca suyla temizlendiği için rengini kaybetmiş, kendisi de son derece zayıflamıştı. Bu hali son derece tekinsiz, hatta biraz da deli görünüyordu. Üstelik ilk günlerdeki kadar çok kişi de bulamıyordu artık fal bakmak için. Görüntüsünün etkisi büyüktü bunda, birkaç maceraperest dışında kimse tamah etmiyordu artık. Üstelik karnaval alanlarının dışında beş para etmediğini de anlamıştı böylece. Pişmandı. Alıştığı ortamdan ayrılmış olmak, üstelik ne aradığını da bilmemek mahvediyordu Eslina’yı. Büyükanne özel olduğunu söylemişti, ama buna inancını kaybetmişti artık. Hiçbir özellik göremiyordu kendisinde. Sıradan, alelade bir kızdı yalnızca. Aptallık ettiğini düşünüyor, geri dönmek istiyordu. Ancak o kadar uzun süredir yürüyordu ki dönüş yolunu bulamayacağından emindi. Bulsa bile kamp çoktan dağılmış olurdu. Üstelik yaptığı aileye ihanetti ve asla geri kabul edilmeyeceği gibi cezalandırılması işten bile değildi. Belirsiz bir gelecek, bilinen geçmişinden daha az korkutuyordu genç kızı. Hala derinlerde bir yerlerde özel olduğunu fısıldayan küçük sesi duyuyordu çünkü. Bu özelliğin ne olduğunu bilmiyordu, ama o fısıltı devam etmesini sağlayan yegane şeydi.
Hava iyice kararırken duraksadı. Etrafı tüm dikkatiyle dinliyordu. Gece kuşlarının ve uzakta bir yerlerde akan suyun sesinden başka bir şey duyamadığından emin olduğunda derin bir soluk alıp bir kayın ağacının gölgesine sığındı. Bir hafta önce yiyecek bir şeyler satın almak amacıyla girdiği fırında hırsız muamelesi gördüğünde anlamıştı artık toplum tarafından kabullenilmeyeceğini. O zamandan beri modern çağda bulabildiği en yabanıl arazilerde, tenha sokaklarda yolculuk yapmaya çalışıyordu. Oysa buralar kendisi gibi toplumdışı insanların sığındığı gölgelerdi ve hepsi de Eslina kadar masum değildi. Korkuyordu onlardan, ama şimdi insanların pazar günleri piknik yapmak için kullandığı ormanlık alanda az çok güvendeydi. En azından böyle olduğuna inanmak istiyordu. Derin bir soluk aldı umutsuzlukla. Kendisi hakkında daha çok şey bilebilmeyi isterdi. Gözlerini kapatıp zihnini zorladı. Bunu ne zaman yapsa görebildiği tek şey bir yetişkin insan topluluğu oluyordu. Hiçbirisi Eslina’yı görmüyor gibiydi, üstelik onların ailesi mi yoksa başka yetişkinler mi olduğunu anlayamıyordu. Karnaval olması çok olasıydı, hayatı karnavallarda ve kalabalık yerlerde geçmişti ne de olsa. Hatırladığı ilk şeyin bu olması tuhaf geliyordu ona. Hiçbir özelliği yoktu. Çocukların ilk anılarının hayatlarında yer eden şeyler olduğunu söylerdi büyükanne hep, oysa kalabalık bir yerin onun için hiçbir anlamı yoktu. Her şey böylesine ters giderken nasıl olup da kim olduğunu öğrenebileceğini anlamıyordu. İnsanlar ondan kaçıyordu, aradığının ne olduğunu bilmiyordu, nereye gideceğini bile bilmiyordu! Büyükannenin söylediği tek şey Londra’ya gitmesi gerektiği olmuştu ve Eslina yabanıl arazilerin azalıp insanların çoğalmasından büyük bir şehre –belli ki Londra’ya- geldiğini düşünüyordu. Peki şimdi ne olacaktı? Nereye gidecek, kimi bulacaktı? Eğer bu hale düşmesine neden olan kişi büyükannesi değil de başka birisi olsa oyuna getirildiğini düşünürdü. Ama yaşlı kadının onu sevdiğini biliyordu, sevmese böylesine özen göstermez, kamp yerinden ayrılırken şimdi koynunda tatlı bir sıcaklık veren dualarla ve özel birkaç ‘tılsım’la dolu keseyi tutuşturmazdı eline. Mutlaka bildiği bir şeyler olmalıydı.
Soluğu nihayet normale dönmeye başladığında çantasını açıp içinden tek bir elma çıkarttı. Akşam yemeğinin bu olmasından hoşnut değildi aslında, ama şu an şehre gitme fikri hiç hoş gelmiyordu kulağına. Yadırganmaktan yorulmuştu. Karakterine uymayan sonsuz bir mutsuzlukla ve hala kalbini sıkıştıran korkuyla elmayı yerken izlediği gölgeler masallardaki korkunç şeyleri anımsatıyordu ona: Devler, insan yiyen canavarlar, cinler ve karanlıktan kopmuş daha bir sürü yaratık. Rüzgarın kırdığı her küçük dal parçası ensesindeki takipçinin sesi gibi geliyor ve başından aşağıya buz gibi bir terin boşanmasına neden oluyordu. Bu gece burada kalırsa asla uyuyamayacağına karar vermişti ki, ancak yürüyen bir insanın çıkarabileceği sesleri duydu. Bunun yolculukları sırasında karşılaştığı sarhoşlar, yolunu kaybetmiş çocuklar, avcılar veya yalnızca gece yürüyüşüne çıkmış sıradan bir insan olabileceğini düşünerek nefesini tuttu. Hiç kıpırdamazsa fark edilmeyeceğini ve tehlike olarak gördüğü bu sesin uzaklaşacağını düşünüyordu. Kalbi boğazında atıyordu sanki, soluk almaktan korkar olmuştu. Tüm benliğiyle dua ediyor, rüzgarın saçlarını uçuşturmamasını umuyordu. Ancak uzaklaşacağını düşündüğü ses bir anda hemen arkasından gelmişti. O an düşüneceği hiçbir şey yoktu, düşünmek için zamanı da olmamıştı zaten. Dönüp arkasına bile bakmadan, tamamen refleksif bir hareketle yerinden fırlayıp koşmaya başladığında aklında sadece o ‘şey’den uzaklaşmak vardı. Gözlerini açmaya bile korkuyor, elbisesine takılan, yüzünü ve kollarını çizen dalları zerre kadar umursamıyordu. Hatta peşinden geliyor mu diye dinlemiyordu bile. Yalnızca koşuyor, koşuyor ve koşuyordu. Her şey bir anda oluverdi. Ayağını boşluğa attığını fark ettiğinde herhangi bir önlem alabilmek için çok geçti. Midesindeki o iç gıcıklayan hoplamayı ve boşluk hissini duyumsamıştı yalnızca. Hazır olmadığı bu düşüş engel olmadığı bir çığlıkla tamamlanmıştı ve nihayet yere çarptığını hissettiğinde soluğu kesildi. Gözlerini açmadan titremesinin geçmesini bekledi. Zaman geçtikçe düzeleceğini düşünmüştü aslında ama yanılıyordu. Vücudunun çeşitli yerlerinde farklı boyutlarda ağrılar baş göstermişti şimdi ve neresinin daha çok acıdığına karar veremiyordu. Titreyerek ve biraz da zorlanarak doğrulup gözlerini açtığında aslında çok da derin olmayan, ama bu karanlıkta görülmesi pek de mümkün olmayan bir çukura düştüğünü fark etmişti. Öleceğinden emindi artık. Çok derin değildi aslında ama kendisini çıkamayacağına öyle inandırmıştı ki ayağa kalkıp denemek bile istemiyordu. Üstelik sersemlemişti de. Buraya ne sıklıkla insanların geldiğini bilmiyordu, ormana gelen herhangi birisinin bu aptal çukura bakmayı akıl etmesinin ne kadar süreceğini bilmiyordu ve gecenin bu saatinde yardım için seslenmenin hiç anlamı olmayacağının da farkındaydı. Zaten az önce attığı delice çığlık peşindeki ‘şey’ için harika bir yer gösterici olmuştu.
Terden yüzüne yapışmış saçlarını geriye iterken başını yukarıya kaldırdı bir an için ve o anda fark etti onu. Gölgesi düştüğü çukurun içine yansımıştı önce ve sonra kendisinin karanlık silueti belirdi. İri bir adamın gölgeli görüntüsüydü bu. O an anlamıştı Eslina kaçtığı ‘şey’in bu adam olduğunu. Ama neden peşinde olduğunu anlayamıyordu. Korkuyla nefesini tuttu. Görmemiş olmasını umuyor, ama aslında yukarıdan bakan birisinin çukurun dibini rahatça görebileceğini biliyordu. Oysa yalnızca umut etmek geliyordu elinden.
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Geri: Sanatçı Alımları
Ptsi Nis. 09, 2012 7:38 pm
Rütbe verilmiştir. ^^
Bir de sonradan kaldırdım onu, gereksiz geldi sanatçı rütbesi için. Bir sihir bakanı deyil, ne gerek var o kadar eheh.
Bir de sonradan kaldırdım onu, gereksiz geldi sanatçı rütbesi için. Bir sihir bakanı deyil, ne gerek var o kadar eheh.
- Syvonne FionnulaOyuncu
- Mesaj Sayısı : 5
Kayıt Tarihi : 10/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Salı Nis. 10, 2012 9:33 am
Karakteristik özellikler: İnsanlarla entellektüel sohbetler yapmaya bayılır. Kimi zaman sakin mizaçlı görünsede çoğunlukla çocuk gibi darandığı söylenir. Çocukluğundan beri asıl amacı oyuncu olmaktır ve şimdi onu gerçekleştirmenin getirdiği rahatlıkla hareket eder. Parada pulda gözü yoktur. Küçük bir evde yaşamaktadır. Onun için ne kadar yaşadığın değil nasıl yaşadığın önemlidir.
Hangi dal: Tiyatro Oyuncusu (olabiliyorsa tabii.)
Karakter yaşı: 25
Hangi dal: Tiyatro Oyuncusu (olabiliyorsa tabii.)
Karakter yaşı: 25
- Claudia van BussenYönetici, Melez
- Mesaj Sayısı : 126
Kayıt Tarihi : 08/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Salı Nis. 10, 2012 11:47 am
Verdim gitti.
- JunHoŞarkıcı
- Mesaj Sayısı : 3
Kayıt Tarihi : 10/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Salı Nis. 10, 2012 5:11 pm
Karakteristik özellikler: Büyücü kanını yoksaymış ve normal insanlar içinde büyüme tercih edip on beş yaşında okulu bırakmıştır. Julliard'da okumaya başlamış ve başarılı bir öğrenci olmuştur. Bir yere asla bağlı kalamaz, özgür ruhludur, biraz asidir. Müzik aşkı ile doğmuştur ve müzik onu her şeyden fazla etkiler.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Müzik. Rütbemi Şarkıcı olarak verirseniz sevinirim.
Karakter yaşı: 21.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Müzik. Rütbemi Şarkıcı olarak verirseniz sevinirim.
Karakter yaşı: 21.
- Irene ClevelandYönetici, Hufflepuff III. Sınıf
- Mesaj Sayısı : 164
Kayıt Tarihi : 14/04/11
Geri: Sanatçı Alımları
Salı Nis. 10, 2012 7:10 pm
Rütbe verilmiştir.
- Lidija C. Kisaevna
- Mesaj Sayısı : 61
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Çarş. Nis. 11, 2012 5:01 pm
Lidija C. Kisaevna, Çellist, Yirmi.
~ Fazlasıyla pozitif bir yapıya sahip, bazen insanın canına tak ettirecek tavırlar sergileyebiliyor. Koşsun, uçsun, çıldırsın, manyasın pek bir sever fakat bundan uzun zaman önce kendisine Kardiyomiyopati teşhisi konduğu için dikkatli olması gerekiyor. *tabi kızımız hiçbir zaman dikkat etmiyor, orası apayrı bir mesele* Hastalığına rağmen yapacağını yapmaktan kendini alıkoymuyor. Tüm dünyayı gezmek, bir insan ömrüne sığdırılamayacak kadar çok yeri görmek istiyor.
- William Mason CarringtonBiçim Değiştirme Profesörü
- Mesaj Sayısı : 52
Kayıt Tarihi : 11/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
Çarş. Nis. 11, 2012 5:07 pm
Onaylandı, rütbe veriliyor.
- Raphael K. MoriertyGitarist
- Mesaj Sayısı : 2
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 32
Nerden : yalova
Geri: Sanatçı Alımları
Cuma Nis. 13, 2012 9:43 pm
Raphael K. Morierty
23
Raphael oldukça enerjik biridir. Eğlence için yaratılmış olduğunu düşünür. Hayatın onun için anlamı gerçek eğlencedir. Çevresindekiler de buna katılmakla birlikte, onu yalnız bırakmamaktadır. Yalnızlıktan hoşlanmaz. Ve bu sayede istemeyerek de olsa ilgileri üzerine çekmeyi başarmıştır. Pek ilgi odağı olmak istemez, fakat bundan da rahatsızlık duymaz açıkçası. Alkolü sever. Çoğu zaman muggle mekanlarında takılır. Birçok muggle arkadaşı vardır. Fakat geçici arkadaşlardır bunlar. Ona göre taraf yoktur. İyi, kötü tartışmasına girmez. Kendi yolunu çizer, başkalarına bağlı kalmaz. Dostlarına önem verir. Bu önemi her daim yanlarında olmakla sağlar. Özgür ruhludur, fakat serseri değildir
Müzik - Gitarist rütbesi mümkünse.
23
Raphael oldukça enerjik biridir. Eğlence için yaratılmış olduğunu düşünür. Hayatın onun için anlamı gerçek eğlencedir. Çevresindekiler de buna katılmakla birlikte, onu yalnız bırakmamaktadır. Yalnızlıktan hoşlanmaz. Ve bu sayede istemeyerek de olsa ilgileri üzerine çekmeyi başarmıştır. Pek ilgi odağı olmak istemez, fakat bundan da rahatsızlık duymaz açıkçası. Alkolü sever. Çoğu zaman muggle mekanlarında takılır. Birçok muggle arkadaşı vardır. Fakat geçici arkadaşlardır bunlar. Ona göre taraf yoktur. İyi, kötü tartışmasına girmez. Kendi yolunu çizer, başkalarına bağlı kalmaz. Dostlarına önem verir. Bu önemi her daim yanlarında olmakla sağlar. Özgür ruhludur, fakat serseri değildir
Müzik - Gitarist rütbesi mümkünse.
- Nils WójcikDe Vries
- Mesaj Sayısı : 1142
Kayıt Tarihi : 13/04/12
Yaş : 34
Geri: Sanatçı Alımları
C.tesi Nis. 14, 2012 12:01 am
Karakteristik özellikler: Bohem bir hayat tarzı, günü birlik ilişkiler. Yüzeysel görünmesine rağmen sanatta ciddi potansiyeli olan bir genç. Sınır, kural ve ahlaktan sıyrılmış; kendisi için yaşayan kesimden. Neredeyse altı yaşından beri evde profesyonel dersler almakta, hayatı resme adanmış. Hiçbir çekincesi olmayan, insanların sınırlarını zorlamaktan hoşlanan aşırı bir karakter. Hem görünüm, hem tavırlar açısından. En büyük zevki çok ciddi insanların suratındaki ifade değişimlerini gözlemek.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Ressam
Karakter yaşı: 20 büyük ihtimal.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Ressam
Karakter yaşı: 20 büyük ihtimal.
- Elmira EtheldredaTasarımcı
- Mesaj Sayısı : 125
Kayıt Tarihi : 14/04/12
Geri: Sanatçı Alımları
C.tesi Nis. 14, 2012 9:58 am
Karakteristik özellikler: Görüntüsü insanları kişiliği hakkında yanıltabilecek kadar değişiktir. Fakat bu görüntünün altında kimsenin sahip olamayacağı bir kalbe sahiptir. İnandıkları uğruna her şeyi yapabileceğine inanır. Güçlüdür ve hiçbir şeye asla kolayca teslim olmaz. tasarladığı kıyafetleri sadece kendisi giyer ya da özel birisi için diker, onları satmaz. Çünkü hepsinin kendisinin bir parçası olduğuna inanır. Hortkuluk yapsa, ruhlarını diktiği kıyafetlerin içine koyar, o derece yani.
Safkan bir aileden gelir fakat ailesi ile bağlarını koparmıştır. Kendi halinde, sakin bir muggle kasabasında yaşar. Eski dönemlere aşıktır. Victorian ve barok tasarımlarında etkilendiği dönemlerdir. Eski eşya merakı vardır. Tek başına yaşadığı iki katlı evinde bir kaç oda koleksiyonlara ayrılmıştır. Tatlıya bayılır. Çaylı süt ve çikolatadan vazgeçemez.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Tasarımcı
Karakter yaşı: 26
Safkan bir aileden gelir fakat ailesi ile bağlarını koparmıştır. Kendi halinde, sakin bir muggle kasabasında yaşar. Eski dönemlere aşıktır. Victorian ve barok tasarımlarında etkilendiği dönemlerdir. Eski eşya merakı vardır. Tek başına yaşadığı iki katlı evinde bir kaç oda koleksiyonlara ayrılmıştır. Tatlıya bayılır. Çaylı süt ve çikolatadan vazgeçemez.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Tasarımcı
Karakter yaşı: 26
- Luanna GuadalupeSYB Profesörü
- Mesaj Sayısı : 79
Kayıt Tarihi : 07/09/11
Geri: Sanatçı Alımları
C.tesi Nis. 14, 2012 1:36 pm
Veriyorum.
- Zoey AeralithFotoğrafçı
- Mesaj Sayısı : 44
Kayıt Tarihi : 15/04/12
Yaş : 31
Nerden : İngiltere
Lakap : Zoe
Geri: Sanatçı Alımları
Paz Nis. 15, 2012 11:56 am
Karakteristik özellikler: Komik bir kız, eğlenmeyi çok iyi bilir. Aslında adaletli yapısıyla filan bir Mercier'di. Son yılına kadar okumuştur ve notlarıda gayet iyidir. Çünkü aslında zeki bir hatundur da. Anlaşamadığı pek tip yoktur. Genelde her türlü muzurluğu o bulduğu için herkes onunla maceraya atılmayı sever. Melezler konusunda diğerleri gibi düşünmemektedir. Onlarında güçleri vardır, öyleyse neden birlikte yaşamak bu kadar dert olsun ki? Ayrıca her büyücünün iyi olmadığı gibi her melezin de kötü olamayacağının farkındadır. Küçüklüğünden beri hayal gücü çok gelişmiştir. Ailesi safkandır ve bir kasabada yaşarlar. Aslında ailesi baya bir güce tutkundur, bu yüzden kızımız çocukluğundan beri eğitim almıştır. Genede şaka büyüleri dışında pek büyü kullanmayı sevmez. Ailesiyle başı derttedir ve okuldan kaçmasının ardından iyice kötü olmuşlardır. Şu anda parasını çektiği değişik fotoğrafları satarak kazanmaktadır. vs. vs. vs...
Karakter yaşı: 17
İstenilen meslek: Fotoğrafçı
Karakter yaşı: 17
İstenilen meslek: Fotoğrafçı
- Mary Jane AlbaretŞair
- Mesaj Sayısı : 6
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : MonAmi
Geri: Sanatçı Alımları
Perş. Nis. 19, 2012 6:38 pm
Karakteristik özellikler: Küçükken bakkaldan sakız çalacak kadar suça meyilli, ardından gidip teslim olacak kadar naifim.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Şair
Karakter yaşı: 32
Hangi dal (resim, müzik vb.): Şair
Karakter yaşı: 32
- Spoiler:
- Vera bir muggle üniversitesinde okumaktan da, muggle yaşantısının içinde olmaktan da oldukça hoşlanıyordu; fakat bakanlıktaki işinin ondaki yeri ayrıydı. Bir yandan kendini bir muggle gibi hissediyor, tamamen onların arasında yaşıyor, bir yandan büyücü merkezinin göbeğinde çalışıyor, sihir bakanı asistanı görevini hevesle yerine getiriyordu. Psikolojide bunun oldukça ilginç isimleri ve teşhisleri vardı. Kısaca ise ne yardan ne serden vazgeçmek denilebilirdi genç kadının içinde olduğu bu duruma. Aslında bu koşuşturmaca maddi olarak, çift kimliklilik durumu manevi olarak oldukça yıpranmasına sebep oluyordu; yine de Vera cuma gecesi tamamen neşeyle bakanlıktan çıktıktan sonra çok sevdiği ve mugglelar ile büyücüleri bir arada gözlemleme imkanı bulabildiği nadir barlardan birine gitti, bar tarafına oturup barmeni izlemeye başladı. Bitirme tezi için insanlar hakkında gözlem yapıyor, muggleların mitoloji sandığı büyücülerin davranışlarıyla muggle davranışları arasındaki benzerlik ve farklılıkları inceliyordu. Çalışmasının büyük ses getireceğinden emin olmasının sebebi ise bir takım kehanet hilelerine başvurmasıydı; tabii konumuz bu değil. Konumuz Vera'nın o gece barmene sorduğu sorular. Vera, bir bira sipariş ettikten sonra çantasından pahalı defterini ve tüy kalemini -bir muggle kırtasiyeden almıştı. Tüy şeklinde tükenmez kalem- çıkarttı. Bu barmeni birkaç haftasonu boyunca izlemiş, durağan hareketler gösterdiğine kanaat getirmişti. Müthiş bir örneklemdi.
Bu fırsatı değerlendirmeye pek meraklı olan Vera birasından küçük bir yudum alıp adamla konuşmaya başladı. Aslında bir sohbetten ziyade monologun içindeydi, zira barmen sadece bardakları temizliyor, arada sırada içkisini tazeliyor, kimi zaman dinliyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Vera ise anlattıkça rahatlıyor, rahatlıyordu. Okulundan bahsetti, okuduğu bölümden, hayallerinden, planlarından... Bir barın barmenini hiç mi hiç ilgilendirmeyen kendinden uzun uzun bahsetti. Anlatmaktan sıkıldığında sorular sormaya başladı. "Örneğin ilkokul dördüncü sınıflara ders veren bir resim öğretmeni olduğunu düşün. Bir gün o küçük şirin çocuklardan biri boya kalemlerini getirmeyi unutuyor, oysa o gün not vereceğini söylemişsin. Ne yaparsın?" Vera elinde kalemi hazır, bakışları kuvvetli, can kulağıyla gelecek cevabı dinliyordu. Oysa barmen önce Vera'ya uzun uzun baktı, ardından "Öğretmen değilim, olmayı da düşünmedim." dedi. Bu kadar. Sadece dört kelime ve bir bağlaçtan oluşan bu cümleyi cevap olarak vermeyi uygun gördü. Vera kendi kendine mırıldanarak defterine not aldı. "Öğretmen olmak istememiş; küçüklüğünden beri hayali barmen olmakmış. Pasif agresif tavırlar sergiliyor." Sorularına ise dur durak vermedi. Hiçbir yanıt onu yıldırmıyordu. O sormaya, barmen geçiştirmeye devam etti derken, zaman hızla ilerledi. “Benden olsun bu da. Ama bir sonraki içkin muhtemelen süt olacak.” Bu sözlerin ardından Vera'nın önüne bir içki koydu, işine geri döndü. Kimi zaman sarhoş kadınlar gelip asılsa da, tepkisiz kalıp onları göndermeyi tercih ediyordu. Vera yanağını eline yasladı ve bir süre izledi. Yüzünden ne düşündüğünü anlamak imkansızdı. Saçlarında yer yer görülen beyazlık yüzüne olgun ve bir o kadar çekici bir hava katıyordu. Fakat O, her şeyden önce mükemmel bir denekti. Agresif cevapları bol bir denek... Kadın bu düşüncelere dalmış, gitmişti. “Senin okulun falan yok mu yarın? Nasıl uyanacaksın sabah?” Adama şirin bir bakış attı. En sonunda konuşturabilmişti. Gülümsedi, biradan bir yudum daha aldı. "Yarın haftasonu. Ne okula gidiyorum ne de bakanlığa. Bütün gün tezim hakkında çalışabileceğim. Tahmin et nerede araştırmalarıma devam edeceğim?" Kısa bir süre adamdan gelecek cevabı bekledi, sadece boş bakışlarla karşılaşınca kendisi cevapladı. "Burada!" O sırada adamın yüzünden mikrosaniyelik bir zamanda geçen endişe mimiğini görmezden geldi. O emindi ki barmen de kadını sevmişti, zira kadın barmenle bir hafta geçirip her dakikasını kaydetmek için neler vermezdi!
Vera birasını tekrar bitirip adamın son on beş dakikasının her ayrıntısını da kayda aldıktan sonra barmen ait olduğu yerden yani tezgahın öteki tarafından çıkıp kadının yanına geldi. “Ben odama gidiyorum. Lütfen başını derde sokmamaya çalış. Eğer öyle bir şey olursa seni korumam haberin olsun.” Bahsi geçen şu odayı görmeyi genç psikolog da görmek isterdi; o emindi ki odadaki her detay adamın ruhunun kapılarını açan birer anahtardı. Zaten her zaman öyledir, odanın rengi, koltukların konumu, hatta pencereden görülen manzara dahi oldukça değişik anlamlara sahiptir ve bu gizemli barmenin karışık düşüncelerini anlamak Vera için o kadar da kolay değildi. Elindekiler sadece varsayımlardı. Ki, bunların hiçbir bilimsel değeri yoktu. Tabii, şimdilik. Vera pes etmeye pek de niyetli değildi. Adamın o gizemli maskesinin altındakileri öğrenip beyninin içindekileri çözmeye niyetliydi. Bu yüzden adama sadece gülümseyip başını derde sokmayacağına dair söz verdi, yarın görüşeceklerini neşeyle hatırlattı. İçinde öyle bir his vardı ki yarın tekrar bu bara geleceği için sevinen tek kişi yine Vera’ydı. Avının odasına çekilmesiyle etrafta sarmaş dolaş olmuş çiftlerden birini gözüne kestirdi, onlara en yakın masaya oturup defterini çıkardı. Gördüklerini not alıyordu. Aslında bir bar köşesinde saat gece yarısına yaklaşmışken birbirlerinin içine düşen çiftler her yerde görülebilirdi, bunda pek de ilginç bir yön yoktu. Şayet bu olayda ilginç bir durum söz konusuysa o da öpüşen çiftlere gözünü dikip defterine notlar alan Vera’ydı ki bakışlarını genç çift de çok geçmeden fark etti. İri kıyım herifin kendini geldiğini gören Vera da işlerin yoluna gitmediğini anlamıştı; fakat bunu dillendiren adamın hemen yanındaki minyon sevgilisiydi. “Bana baksana sen! Ne demeye saatlerdir bizi izliyorsun?” Vera elindeki kalemi bıraktı, defterini kapadı ve ayağa kalktı, aslında teknik olarak saatler olmamıştı, sadece yirmi beş dakikadır çiftin öpüşme durumundaki hareketlerini kaydediyordu, bu yüzden bu tepki oldukça fazlaydı. Bunu söylediğinde ise adamın kalın sesi ortalığı inletti. “Bana bak küçük röntgenci. Gidip kendine rahatsız edecek başka bir çift bul.” Adam aslında isteğini oldukça açık bir şekilde belirtmiş, bulmaması durumunda olabilecekleri de sert bakışlarıyla anlatmıştı. Eş zamanlı olarak da barmen odasının kapısından çıkmış, kavgacı çift ve masum izleyicilerine yönelmişti. Vera o anda durumu kurtarmak için aklına ilk gelen şeyi söyledi. “Ah, çok özür dilerim efendim, niyetim sizi rahatsız etmek değildi. Aranızdaki aşk öylesine imrendirdi ki beni.” Sözlerini desteklemek için elini barmene uzattı ve adamın içki kokan; fakat her şeye rağmen güven veren elini tuttu. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. “İşte sevgilim de geldi.” Barmen durumu idare edip Vera’nın omzuna kolunu attı, kendine doğru çekti. Bu adam ya doğuştan oyuncuydu, ya da bu tip kriz durumlarına bu barda sık sık rastlıyordu. “Beyefendi, sevgilim adına özür diliyorum. Bazen çok fuzuli davranışlarda bulunabiliyor. Kendimizi affettirmek adına, bu gece içkileriniz benden olsun.” Yaptığı bu iyilik ona pahalıya patlamıştı; fakat görünen oydu ki kavgacı çift uzaklaştıktan sonra barmenin yüzünde beliren ifade bu iyiliği Vera’nın daha pahalıya ödeyeceğinin habercisiydi. Hiçbir şey demeyip hareketleriyle isteğini anlattı, kadını odasına götürdü. Oda Vera’nın tahmin ettiği gibi adamın kişiliğini yansıtıyordu: gizem. Odaya bakıp çıkarımlarda bulunmak zordu. Olağan bir ofise benziyordu. Koltuklar deri, duvarlar boş –pahalı bir İskandinav tablosu dışında- ve bir köşede mini bar var. Barmen masasının başına geçerken Vera da deri koltuklardan birine oturdu, çantasını ve defterini önündeki sehpaya koydu. “Ben işimi yaparken burada otur, rica ediyorum..” Bakışları öyle yumuşaktı ki Vera küçük bir çocuğun masum isteğini görür gibi oldu. Başını salladı ve adamı izlemeye koyuldu. Daha önce fark etmediğine şaşırdığı, uzun kollu siyah bir tişört giymişti. Kollarını dirseklerine kadar sıyırmış, ağarmaya başlayan saçlarıyla muhteşem bir uyum sergilemişti. Burnu küçücüktü, gözleri ise çok daha küçük. Bu ikisi yüzüne bir çocuksuluk katarken gözlerinin kenarındaki belli belirsiz çizgiler yaşını belli etmese de bir olgunluk katıyordu. Karşı konulamaz bir adam olduğu belliydi. Kim bilir, belki de bu barın kadınlarla bu kadar dolu olmasının sebebi bu adamdır. Vera öyle duymuştu ki aynı zamanda barın sahibi olan bu yakışıklı adam canlı müzik de yapıyormuş. Vera kendi kendine güldü ve barın bu kadar dolmasının sebebinin kesinlikle bu adam olduğunu düşündü. Defterini çıkardı, fiziksel görünüş hakkındaki fikirlerini ekledi. Odaya geleli on dakika olmuştu ve o süre boyunca hiç konuşmamıştı. Adam yazmaya devam ederken Vera konuştu. “Biz tanışmamıştık. Yani, aslında ben kendimi tanıtmıştım; ama sanırım o zaman beni dinlemiyordunuz. Ben Vera.” Sessizlik. İyi haber ki, Vera buna alışmıştı. “Az önce yaptığınız iyilik için teşekkür ederim. Bir de, sevgili yalanından ötürü özür dilerim; fakat sanırım o adam beni öldürmekten çekinmezdi.” Adamın manidar gülümsemesini görünce utandı ve gözlerini kaçırdı. Defterini çıkarıp tekrar not etti. “Roma dönemi tanrılarının reenkarne olmuş hali gibi gülüyor.” Yanakları kızarmıştı.
Vera mini bara gözlerini dikmiş, barmenden bakışlarını ne kadar kaçırırsa o kadar kâr olduğunu düşünürken adam pek de öyle düşünmüyor gibiydi. Vera’ya gülümseyerek bakıyor, kim bilir aklından neler geçiriyordu. “Seni öldürmesi sorun teşkil etmezdi ama bunun benim mekânımda olmasını istemem… Dexter Julien Mabelle, enchanté madamoseille.” Cümleye başladığı andan itibaren belli olan bir aksanı vardı barmen Dexter’ın. İsmi bunun en büyük kanıtıyken, konuşmasına yerleşmiş Fransızca kalıplar da destekleyici ögelerdi. Vera aksanı olan erkeklere her zaman hayranlık duymuştu. Belki de kendinde hissettiği eksikliktendi... Katıksız İngiliz aksanındansa, seçiçi bir özelliği olan İtalyan Aksanına sahip olmayı isterdi oysa. Düşüncelerinden ve odaya hâkim olan sessizlikten kaçmak için defterine tekrar döndü. Adamın her hareketini ödev dâhilinde olmayan laubali bir şehvetle yazmaya başlamıştı. Her bir kası, dudaklarında oluşan her kıvrım, gözlerindeki her değişme onu tanımak için önemliydi. Mademki kendini tanıtmıyordu, Vera’nın can sıkıcı bakışlarına da katlanmalıydı. Zaten kadını dikkate aldığını gösteren hiçbir işaret yoktu. Uzun süre başını kâğıtlarına gömdü, sıkılınca kalkıp odada turlamaya başladı. Kimi zaman Vera’nın yanına yaklaşıyor, yanına oturacakmış hissi veriyor, Vera heyecanlanmaya başladığı o anda uzaklaşıp hevesini kursağında bırakıyordu. Bir müddet volta atıp boğucu sessizliği ayak sesleriyle doldurduktan sonra ani bir hareketle Vera’nın elinde evirip çevirip oynadığı defteri aldı ve son sayfalarını açıp okumaya başladı. Vera’nın olanları idrak etmesi ve defteri almak için hamle yapması için geçen sürede Dexter tüm yazanları okumuş içinden sessiz kahkahalar atıp dışarıya gülüşü bastırmayı başaramayan dudak kıvrımları şeklinde dönüt vermişti. “Gözlem konunun benim kaslarım olması çok hoşuma gitti, Vera.” Genç kadın utancından yerin dibine geçmeyi, bir sineğe dönüşüp camdan dışarı çıkıp buralara bir daha uğramamayı, kilometrelerce uzağa gitmeyi hayal eder olmuştu. Bir gün bu gözlemlerin başına iş açacağını biliyordu; fakat o günün bugün olmamasını tercih ederdi. Baskı altında olduğu bu duruma rağmen endişe duyduğu o sözlerden çok, adamın ona ismiyle bu kadar rahat hitap edebilmesine şaşırdı. En çok, ismini bu bar havasında karizmatik bir barmenden duymak hoşuna gitti. Gülümseyerek deftere uzandı, alıp çantasına attı. “Psikolojide psikofizyolojik etkiler vardır bayım. Duygularınızın vücudunuza yanması. Onları not alıyordum.” İçinden sevinç çığlıkları atıyor, durumu iyi kurtardığına inanıyordu; yine de barmen pek de inanmış gibi görünmedi. Olsun, bu açıklamadan sonra düşündükleri ancak onun ispatlanamaz yorumları olabilir. “Fark etmişsinizdir ki peşinizi bırakmayacağım. Gece boyu size asılan, peşlerinde buram buram içki ve sigara kokusuyla dolaşan o kadınlardan daha rahatsız edici olamam ya... Ben işimi yapıyorum sadece.” Neden kendine bu kadar güvendiğini bilmiyordu; fakat başına iyi işler gelmeyeceğini sezebiliyordu. Köşedeki minibara gidip kendisi için bir diyet kola, barmen içinse şarap hazırladı. Kadehi adama uzattı, kendisi de kolasından asitli bir yudum aldı. Şu anda ciddi anlamda bir sapık gibi davranıyordu. Fakat başka seçeneği yoktu. İlk defa bu kadar etkileyici bir adamın yanında sınırsız süre durabilmek için geçerli bir mazereti vardı!
Vera'nın sözleri Dexter'ı yeniden gülümsetmişti; fakat bu sefer öylesine bir gülümseme değildi, hakikaten içinden geldiği için gülümsemişti. Vera bunu nereden mi anlamıştı? Tabi ki de gözlerinin kenarında oluşan minik kırışıklıklardan. Bunu herkes bilir. Vera da ne kadar aklıselim olduğunu düşünüp kendini içten içe tebrik ederken barmenin yüzüne yaklaşan gözleriyle irkildi. Kapıdan açıldığında oluşan görüntü adam ve kadının öpüşmek için birbirlerine yavaşça yaklaştığı yönünde anlaşılabilirdi; oysa dudakları neredeyse birbirlerine değecekken Dexter geri çekilip yerine tekrar oturmuş, Vera'yla aralarına masanın girmesine sebep olmuştu. “Belki de kadınların bu ilgisinden hoşlanıyorumdur…” Bu sözler çapkın bir gülüşle desteklendiğinde Vera'nın kendinen utanmasına sebep olmuştu. Her zamanki patavatsız tavrıyla barmeni gerçekten anlayabildiğini ve bu ilgiden rahatsız olduğunu düşünmüş olsa da, yanıldığı söylenmişti. Kolasından bir yudum daha alıp kutuyu önündeki sehpaya bıraktı. Dudaklarında kalan ıslaklığı peçeteyle sildi. “Peki, sence ben nasıl birisiyim? Engin bilgilerine dayanarak tahlil yap karakterim hakkında.” Filmlerdeki havalı adamlara özgü bir edayla, bir eli cebinde, diğerinde şarap kadehiyle yerinde kalkmış, konuğunun tam karşısındaki koltuğa oturup bacak bacak üstüne atmıştı. Vera gözlerini adama dikti, gülümsemek istese de yapamadı. Vera'yı öylesine aşağılıyordu ki, bunu hiç fark ettirmeden yapıyordu. "Bunu söylemek çok zor; fakat toplam otuz yedi saat boyunca yaptığım gözlemlerime bakarsak..." Birden ağzından kaçırdığı şeyin farkına vardı. Barmen, bu otuz yedi saatin sadece birkaçından haberdardı. Bu yüzden genç kadın utangaç bir şekilde gülümsedikten sonra sözlerine devam etti. "Fazla konuşmayı sevmediğiniz açıkça belli oluyor. Yanınıza yaklaşan kadınlardan az önce söylediğinizin aksine pek haz etmiyorsunuz. Bu güruha ben de dahilim; ayrıca size bu konuştuklarım da çok saçma ve gereksiz geliyor. Asil bir ruhunuz var, bu yüzden insanlar size kolay kolay yaklaşamıyor. Bana sorarsanız nasıl hissettiğimi karşınızda, oldukça rahat olduğum söylenebilirdi. Çünkü benim boş konuşan bir geveze olduğumu düşünüyorsunuz ve bu görüşü değiştirmek için iş işten çoktan geçti. Artık yapabileceğim bir şey olmadığı için kaygı da duymuyorum." Vera konuşmasını aniden kesti. Bu kadar gereksiz konuşmak zorunda değildi; ayrıca adam ona basit bir soru sormuştu, yeniden lafı uzatıp onu sıkmak istemediği için sustu. Oysa bütün gece konuşabilirdi.
Dexter ani bir hareketle Vera'nın ellerini tuttuğunda genç kadın evrene yolladığı tüm enerjiyi ellerinin bir anda ısınmasını sağlamak için kullandı; fakat tabii böyle bir şey mümkün olmadı. Barmen kadının ellerini tuttuğunda soğukluğunu, dolayısıyla yaşadığı heyecanı fark etti. Vera'nın saatlerdir göstermeye çalıştığı özgüven o anda tamamen yok oldu. Adam, sınırları zorlayıp yüzlerini, dolayısıyla mühürlü dudaklarını birbirlerine yaklaştırdı. ”Kadınlardan haz etmediğim konusunda yanılmıyorsun. Aşık oldukları varlığı değiştirmeye çalışmakla hayatlarını harcayan insanlardan haz etmiyorum diyelim direk. Söylediğinin aksine; senden hoşlandım. Dürüst, açıksözlü ve şirin bir kadınsın…” Vera gözlerini aceleyle kırpıştırdı. O mu yanlış duymuştu yoksa adam az önce Vera'dan hoşlandığını mı söylemişti? Gerçi bu cümledeki kullanımı senden nefret etmiyorumla eş değerdi; ama yine de hoşlanmak, hoşlanmaktır. Vera yüzüne yayılan gülümsemeyi bastıramadı. O gülüşü ancak adam tekrar uzaklaşıp o matemli sözleri söylemesi değiştirebildi. ”Saat geç olmuş. Bir centilmen olarak seni evine bırakmam gerekebilir… Hazırlan, ben kapıda bekliyor olacağım.” Oysa bütün gece burada oturup konuşmak Vera'nın çok daha fazla hoşuna giderdi, yine de bunu söyleyemedi. Kendine söyleneni yaptı, çabucak hazırlanıp dışarıya çıktı. Siyah spor araca ilerleyip hizmetkarlardan biri tarafından açılan kapıdan arabaya bindi, Dexter'ın yanındaki yerini aldı. Bu hoşuna gitmişti, adamın tepkilerini yakından incelemek daha sağlıklı sonuçlar verecekti. Ayrıca parfümü bayıltacak kadar harika kokuyordu. Bu fırsatı değerlendirmek adına aklındaki sorularını ardı ardına sıralamaya başladı. Adam dinliyor görünüyor, sadece geçiştiriyordu. Bir aralık, Vera ilerideki evsiz bir adamı gösterip dinlemediğinden emin olduğu için Dexter'a "Mesela, şu uzaktaki adamı mı tercih ederdin eve bırakmak için, yoksa beni mi?” dedi. Alışık olduğu sessizlikle karşılaşınca "Biraz katı yürekli olduğunu söyleyebilirim o zaman…” diye ekledi. Demez olaydı. Zaten sert bir tepkiyle karşılacağını bilse asla demezdi. Oysa Dexter hiçbir acıma olmadan arabayı durdurdu, otoriter bir sesle emretti. “İn arabadan.” Genç kadın adamın ne derece ciddi olduğunu görebilmek için gözlerine baktı, fakat yüzünde şakayı barındıran hiçbir ifade yoktu. Kovulmuştu. Her ne kadar orada kalmak istese de sessizce çantasını eline alıp kapıya uzandı. Demek böyle bir sonla bitecekmiş bu güzel gece. Olsun, Vera güzel vakit geçirmişti ya, yeterliydi. Hem yeni bir bar bulması belki daha iyi bile olurdu. Vera kendi içinde yasını yaşamaya başlamışken, Dexter aynı sert ifadeyle Vera'nın açmak için yeltendiği kapıyı kapattı. ” Saçmalama. Gecenin bu saatinde böyle aptalca bir şey yüzünden seni sokağa atacak kadar kaba değilim… Katı yürekli olabilirim ama kaba olamam.” Burada bir iğneleme vardı; fakat Vera anlamazlıktan gelmeyi tercih etti. Yolun geri kalanında sessiz kalacağına dair kendine söz verdi, gözlerine hücum eden yaşları geri göndermek için derin nefesler alıp verdi. Tabii bunları belli etmeden yapmaya çalışmak oldukça zordu. O içli içli burnunu çekip dışarıyı seyrederken Dexter eski sertliği kaybolmuş bir sesle böldü gergin havayı. "Eğer bir barda barmen olarak çalışsaydın bütün bu saçmalıklarla uğraşmana gerek kalmazdı." Vera başını hızla adama karşı çevirmiş, söylediklerini doğru anlayıp anlamadığına bakmak istemişti. Nasıl yani, birlikte çalışmayı mı teklif ediyordu! Genç kadın sevinç çıplıkları boğazında, sokağın hemen köşesindeki evin kendisine ait olduğunu söyledi ve araba durduğunda barmene aniden sarıldı. "Bu bir iş teklifi mi? Ah bayım, tabi ki kabul ediyorum sizinle çalışmayı. Yarın sabahtan orada olurum, pişman olmayacağınıza emin olabilirsiniz." Ardından fikrinin değişmesine fırsat bırakmadan koşarak evine gitti, kendini yatağa attı. Bakanlık, okul ve bar derken çok yorulacaktı; ama buna değmez miydi? Dexter'la birlikte olmaya... Barmen'le monolog ötesinde diyaloglar yaşamaya... Tabi ki değerdi. İşte Vera o gece Dexter sayesinde rahat uyudu. Sabah uyandığındaysa Dexter sayesinde huzurluydu.
Vera saatlerce tek başına barın önündeki masa sandalyede oturup Dexter'ın gelmesini bekledikten sonra, adam öğleden sonra dörde doğru geldi. Tabi o sırada Vera çoktan soğuktan katılaşmış, yaşamsal fonksiyonları dışında ek bir tepki gösteremez olmuştu. Bunca saat beklemenin ardından bile olsa bardan ayrılmamış, ilk günden işten kovulmamak için dişini sıkmıştı. mükafatı ise Dexter'ın Vera'nın omuzlarına bıraktığı yoğun parfüm kokulu cekete sarılmak olmuştu. Yine de değerdi. İçeri girdiklerinde Vera sıcak bir ortama girmenin verdiği mutlulukla bar sandalyelerinden birine oturdu, Dexter'ın sıcak çikolata hazırlayışını izledi ve bardak kendine uzatılınca deta havada kaptı. Bağırsaklarının donmaması için şu anda buna çok ihtiyacı vardı. "Evet, matmazel. Size yapacağınız işleri sıralasam iyi olacak sanırım… İşiniz çoğunlukla bana yardımcı olmak. Bar tarafında çalışacaksınız, hem bu sayede insanları falan gözlersin. Tabii öncelikle yerleri temizlemekle başlayabilirsin. ” Ah, evet iş. Bir an Vera buraya ne için geldiğini dahi unutmuş adamın kendisine ahenkle söylediği kelimelerin ritmine odaklanmıştı. Sıcak çikolatası bittiğinde ister istemez yerinden kalkıp perdeleri kapadı, Dexter'ın mahzende olduğundan emin olduktan sonra etrafı asasıyla temizledi. Burada olmasındaki amaç temizliği değil, sosyal iletişimi öğrenmekti ne de olsa. Ne fazla, ne az.
Bara müşteriler akşama doğru gelmeye başlamıştı. O vakte kadar Vera içkileri karıştırmış, bar masasında elini kolunu nereye koyması gerektiğini prova etmişti. En sonunda Dexter'ın taktiğini uygulayıp eline bir bardak alarak temizlemeye karar verdi. O bunları yaparken Dexter ise kapı ve pencereleri sıkı sıkıya kapalı odasında kim bilir neler yapıyordu. Vera bakmak istemişti; fakat kapının önüne kadar sessizce gelip bir sandalyeye ayağı takıldıktan sonra aceleyle oradan uzaklaşıp yerine dönmüştü.
Bütün akşam barda oturup insanlara koktely hazırlamak ve milletin sevgililerini dinlemek aslında pek de heyecanlı değildi, üstelik Dexter'ı sadece sabah bir kez görebilmişti. Oysa zaten üniversite ve bakanlıkla dolu dolu olan günlerinde bir de bara gelmesinin yegane sebebi Dexter ve onun insanı kendine çeken şeytan tüyüydü. Vera bütün gece umutsuzca onu yakışıklı barmenin eve bırakması için -belki bu gece bir sarılmadan fazlası olurdu- dua etti. Duaları, çok özel bir konuk olduğu belli olan Johhny Walker'ın içeri girmesiyle kabul oldu denilebilir. Dexter sabahtan beri çıkmadığı odasından bu konuğun geldiğini öğrendiğinde çıktı, Vera'nın kulağına eğilip mahzendeki en iyi şarabı alıp gelmesini söyledi. Vera pek alkol kullanan biri olmadığı için şaraplar hakkında pek bir şey bilmiyordu. Tek bildiği ne kadar eski, o kadar iyi olduğuydu. Mahzenin diplerinde bir yerde 1938 yapımı olan bir şişeyi çekip aldı, ağır sigara dumanı ve müziğin etkisi altındaki salona girdi. Dexter konuklarının yanında gülerek bir şeyler anlatıyor, ilk defa neşeli ruh halini gösteriyordu. Vera kendi kendine gülümseyip Dexter'a bağırdı. Sesin geldiği yöne bakan Dexter büyük bir şoka uğradı, çünkü Vera salonun bir ucundan diğer ucuna elindeki kaliteli şarap şişesini fırlatmış, gerçi bunu yaptığı o saniyede büyük bir yanılgıya düştüğünü de fark etmişti. Çünkü henüz ne olduğunu anlayamayan Dexter şişeyi tutamamış, dolayısıyla yıllanmış şaraplardan bir tanesi yer döşemesiyle öpüşmek zorunda kalmıştı. Vera öyle zannediyordu ki Dexter'ı kızdırmıştı. Zira eline bez ve temizleyiciyi alıp şarabın kırıldığı yere gidip yere eğildiğinde hemen yanı başında biten Dexter'ın pahalı ayakkabı ve mantolonu bütün manzarayı kapamıştı. Vera başını kaldırmadan söylendi. "Özür dilerim Dexter, her filmde olurdu hani, ben de..." Konuşması otoriter bir sesle bölünmüştü, her zamanki gibi. "Yeter." Yetmedi. Vera aşağılanmalara doyamıyordu çünkü.
“Odama git, ne olur seni görmeyeyim. Kalbini kırmak istemiyorum Vera.” Gözlerini kaldırmadan elindeki kırık cam parçalarını yere bırakıp elini önlüğüne silen Vera, Dexter'ın bir sonraki emrine kadar, söyleneni yaptı. Elini önlüğüne sildi, yanlışlıkla kestiği elini saklamaya çalışarak bir yerlerden yara bandı buldu ve ilk girişinde heyecanlar içinde olduğu o odaya tekrar girdi. Dexter'ın odasına. Patronunun... Koltuklardan birinin ucuna oturup nasıl özür dilemesi gerektiğini düşünmeye başladı. Onu kızdırmıştı, üzmüştü ve Vera'ya bağırmıştı. Şişeyi kırdığı için Vera'dan nefret ediyordu ve Vera'nın nefret ettiği tek şey insanların ondan nefret etmesiydi. Aklına hiçbir şey gelmiyor, kendini nasıl affettirebileceğini bilmiyordu. Bir ihtimal vardı ki, gerçekleşmesinin mümkünatı yoktu. Çünkü Vera'nın pahalı bir şarap almaya yetecek parası yok, varını yoğunu muggle vakıflarına yatırıyor, cebinde sadece gerektiği kadar para taşıyordu. Dexter'ın onu affetmesinin hiçbir yolu olmadığını düşünen Vera, kapının açıldığını duyunca irkildi. Kimin geldiğini tahmin ettiğinden şüphe yoktu, vücudundan bütün kanın çekildiğini hissetti. Henüz ikinci kez adamın yanından kovulmaya hazır hissetmiyordu kendini. Çünkü biliyordu ki tekrar aynısı olursa, incinirdi. Odaya geldiği andan itibaren elleri dizlerinde, koltuğun köşesindeki eğreti oturuşunu değiştirmemişti. Kapı açılınca da duruşunu değiştirmeden, sessizce bekledi. Yüzünde hiçbir ifade bulundurmamaya dikkat ediyordu; fakat endişenin suratından okunduğuna emindi. Dexter koltuğa yaklaştı, yere eğildi. Vera başını çevirse göz göze gelebilirlerdi. Yapamadı. Korktu. Cezasını bekleyen suçlu gibi bekledi. “Az önce yaptığım şeyden ötürü… Bazen sinirlerime hakim olamıyorum. Senin gibi birisini incitmek hayatımda yapacağım en büyük aptallık olur.” Elleri Dexter'ın avuçları içinde tedirgince duruyordu. Bu sefer hareket edememesinin sebebi korku değil, panik değil, tamamen heyecandı. Vera yavaşça Dexter'ın gözlerine baktı, usulca gülümsedi. "Gerçekten bir hataydı, istersen maaşımdan kesinti yaparsın, o şaraplardan piyasada elbet bulunuyordur. Yeter ki benden nefret etme..." Yüzündeki gülümseme biraz daha arttı, sözlerine devam etti. "Sana söylemem bir şey var. Dün bütün gece bunu düşündüm, burada otururken de onu düşünüyordum. Biliyorsun psikoloji okuduğum için kendimdeki tüm duygusal değişmelerin farkında oluyorum. Ben daha önce böyle hissetmediğim için adını koyamıyorum ama. Örneğin bana kızmanı istemiyorum, benden nefret etmeni, ya da beni geveze bulmanı. Sen hakkımda hep iyi düşün istiyorum. Ama herkes hakkında değil, sadece benim hakkımda düşün mesela. Bir de seni görünce çok heyecanlanıyorum. Gülünce sanki kalbim duracak gibi oluyor, hatta bana gülümsediğinden bile emin olamıyorum." Kıkırdadı. Komik bir durum değildi oysa, çünkü Dexter yüzünde tamamen ciddi bir ifadeyle dinliyordu sözlerini. Sanki dünyanın en ciddi konferansı gibi... "Aşık olduğumu düşünme hemen, olsam bilirdim. Ama oluyor olabilirim. Senin hakkında hissettiğim için bilmende yarar var. Her neyse işimin başına dönmeliydim. Hoşçakal." Ellerini adamın elleri arasından çekti, gözlerine son kez baktı. Vera aşık olmuştu; farkında bile değildi.
- MisafirMisafir
Geri: Sanatçı Alımları
Cuma Nis. 20, 2012 11:33 am
Clementine Chancellor demiş ki:Rütbe verildi.
- Alexander K. LyreBaterist, Model
- Mesaj Sayısı : 198
Kayıt Tarihi : 19/04/12
Nerden : ananın amından
Lakap : mal
Geri: Sanatçı Alımları
C.tesi Nis. 21, 2012 5:30 pm
Karakteristik özellikler: Aslında pek ilgi çekici bir yanı yoktur, kendi halinde duran ve muggleların içerisinde yaşayan bir büyücüdür. Asasına güvenmez, daha çok zekasına güvenir ve elinden bırakmadığı o küçük, şekil verilmiş ağaç parçalarına. Okuldan atıldığından beri pek büyücü mekanlarına uğramaz hâle gelmiştir. İnsanlar arasında sakin bir yaşamı bağlanıyor gibidir son zamanlarda, okuldan atılması ise tam bir anarşi örneğidir. Neden olduğunu hatırlamadığı bir konu üzerine protesto amaçlı eline bir gitar geçirip, yüzüne bir yumruk indirilene kadar çalmaya devam etmiştir. Ardından kendisine yumruk atan kişiyle kavga etmiş, kendisini sorgulayan profesöre ağır tahriklerde ve hakaretlerde bulunmuştur. Yani aslında şu son aylarda evcilleşmeye başlamıştır.
Hangi dal (resim, müzik vb.): Baterist & Model
Karakter yaşı: 17
Hangi dal (resim, müzik vb.): Baterist & Model
Karakter yaşı: 17
- Örnek Rp:
- .Sessizlik yüzünden korkudan kafayı yiyen birçok insan vardır. Peki neden bu kadar korkunçtur sessizlik. Bilen kaç kişi var? Sıfır mı? Ah! Ne güzel değil mi? Kimse mi bilmiyor.Ah! Hadi ama yalana ihtiyacımız yok. Elbette ki var. Söylemeye korkanlar var. Sessizliğin korkunç olmasının nedeni ; Sonsuzluğu hatırlatması.Sessizliğe gömülmüş yerler,kimsenin orada olmadığının ürkütücü bir kanıtıdır. Bir çok korku filminde sokaklara hep sessizlik hakimdir. Ufak bir yelde sallanan birkaç tabela olur. Bomboş bir oda sessizliğe eşdeğerdir, tıpkı korku filmlerindeki sokaklar gibi.Sessizlik ise huzura eşdeğerdir. Tıpkı okulun ortak salonunda ki ölüm sessizliği gibi. Ölüm sessizliğinde boğulmuş odada yankılanan birkaç ayak sesi. Mavi ve bronz ile kaplanmış odanın tepesinde bulunan bulutlar ve yıldızlar insanın içini aydınlatıyordu. Köşede az çok seçilen bir heykel vardı. Heykelin başında bulunan bir diadem küçük sınıfların heykelin kime ait olduğunu öğrenmesini sağlıyordu. Kısa bir durgunluktan sonra gıcırdayarak açılan kapının sesi değildi sanki odanın sessizliğini bölen, keskin bir bıçağın kağıdı keserken çıkardığı iç gıcır tadan sesiydi sanki. İçeri giren küçük bir çocuğun hızlı adımları odayı sessizliğinden kurtarıyordu. Ortak salondaki koltuklardan birine gömülmüş olan çocuk hızla kalktı. Kendine doğru gelen çocuğu gözleriyle takip etti. Çocuk onun karşısında bitmişti koşmaya yakın yürüyüşü yüzünden çıkan solukları arasından seçilen birkaç sözcük vardı ‘ Çok garip şeyler oluyor, aşağıya gelmelisin! ’ Biraz önce koltukta oturan çocuk bir kaşını havaya kaldırıp sorusunu yöneltti ‘ Hey biraz sakin ol, neler oluyor ! ’ Küçük çocuk beni izle dercesine kısa bir bakış attı, yüzünü ve vücudunu kapıya doğru döndürüp küçük ayaklarıyla adımlamaya çalıştı odayı. Arkasından gelen çocuk ise hala atlatamamıştı olayın şokunu…
.Kısa çığlıklar büyük çocuğun olayın büyüklüğünü anlamasını sağlıyordu. Önünden giden küçük bücüre gözlerini dikmişti, ne olduğuna dair fikri yoktu. Biraz önceki sessizlikten eser yoktu. Etrafı çevreleyen öğrencilerin birbirlerine sordukları sorular aklını karıştırıyordu. Bağırışların arasında ilerleyen ikili yavaş yavaş hız kesiyordu sanki. Küçük çocuğun kısa kısa nefes alışları dikkat dağıtıcı bir şeydi büyük çocuk için, büyük bir kapının yanlarına yaklaşıyorlardı sanki. Küçük çocuğun hızla duruşu, büyük çocuğun ona çarpma şansını artırmıştı. Büyük çocuk, küçük çocuğa çarpmamak için kendini yere yavaşça bırakmıştı. Büyük çocuk kafasını kaldırdığı anda gördüğü manzara karşısında afallamıştı. Boğazında düğümlenen birkaç sözcüğü içine atarak, ayağa kalkmaya çabaladı. Elleriyle kendini yere bastırırken,ayaklarını tabanlarını yere gelecek şekilde basmıştı ama gözleri hala dışarıdaydı. Kapıya doğru birkaç adım attıktan sonra elini duvara dayayarak söylendi ‘ Merlin’in kirli donları adına! Bu nedir böyle?! ’ Gözlerinin gördüğü şeylerin yalan olmasını isterdi büyük çocuk.Maalesef ki büyük bir sis bulutu, sanki acelesi olmayan bir araç gibi yavaşça yol alıyordu.
.Ölümle başlayan birçok hikaye vardır aslında. İşte o ölümle başlayan bir hikaye aslında bu. Herkesin inkar ettiği hikayelerden ,korkunç da olsa bir o kadar gerçeklerdir.Korku…İnsanın içini saran ve onu uyutmayan tek his. Neden bu kadar korkaktı bazı kişiler .Gaspard ölümle tanışmak için can atarken. Ölürken söylenen sözler yerine muzip gülümse her zaman hoşuna giderdi Gaspard’ın. Ölümle dalga geçercesine gülümsemek. Niye kendini yorar ki insan ölürken. Birkaç söz için enerjisini harcamak. Ölüm… Bitişi olmayan bir yarış gibiydi, bu yarışta sonsuza kadar direnmeyi beklemek. Ne aptalcaydı, bir o kadar şapşalcaydı bitmeyeceğini bildiğin bir yolun bitmesini beklemek. Ne kadar korkunç gibi gözükse de bir o kadar çekiydi karanlık. Herkesi içine çeken bir karizması vardı. Bazı kişileri korkutan karanlığın birçok anlamı olduğu söylenirdi. En yaygını da ölümdü, birçok korku filmin ana yapısının altında yatan temel karanlıktı. İnsanların içini ürperten bir havası vardı. Sonsuzluktan uzanan bir eli tutmak gibiydi ölüm. Ölülerin üstlerindeki dumanların sindiği bir el. Gözlerini kapayarak yutkundu. Her ince ayrıntıyı düşünmek, onlarla yaşamak. Ölüme doğru koşturmak, ellerini açıp yalvarmaktan daha mı cesaret isterdi. Kim biliyordu peki bunları.Sis yavaşça dağılıp içindeki yaratıkları gösterirken bütün yaratıkların gözlerinin onun üzerinde olması da onun kaçma dürtüsünü tetikledi, ela gözlerinden akan korku ile arkasına bakmadan koşmaya başladı. Merdivenlerden hızla çıkarken ne yapacağını bile düşünemez haldeydi, beynine hükmeden görünmez bir güç sanki onu koşmaya itiyordu. Korkmuş ve küçük bir çocuk gibi ıslanmış ela gözleriyle arkasına bakış attığında kanatlı bir canlının ona bakış attığını görmüştü. En yakınındaki sınıfa hızla giriş yapıp, kapıyı kapatıp kilitlemişti. Bu da yetmezmiş gibi eline ne geçtiyse kapının önüne koymuştu. Sınıfın köşesine sinmiş 17 yaşlarında bir korkak, ne olduğunu bilemeyen, kendini aramaya korkan bir insan. Kapıya yapılan darbeler işe yaramıyordu ki yaratıkların akılsız olmadığını ona söyleyen olmamıştı. Bir camın kırılış sesi kulaklarını doldurdu. Odanın diğer köşesinde gördüğü o kanatlı yaratığın yüzünde oluşan sinsi gülümseme ile kendine geldi. Hemen kapının yanına gidip önüne koyduğu şeyleri temizlemeye çalıştı ama o anda o kanatlı canavarın kuyruğunun darbesiyle kendini duvarda buldu. Konuşma yetisini kaybetmişti sanki, ona bakarken gözlerinin aldığı halden kendisi de hoşnutsuzdu. Üstüne gelen o kanatlı yaratığın yüzündeki o sinsi gülümseme onu daha çok korkutuyordu. Yerde gördüğü çivili bir odun parçası ne yapması gerektiğini hatırlatmıştı ona. Önüne kadar gelen ve neredeyse burun buruna durduğu o kanatlı canavara inat sinsice gülümsedi. Bu gülümseme onu afallatmıştı ve yerde bulunan tahtayı aldı ve hırsla sallayarak çivisini o yaratığın başına gelmesi için dua etti. Başına oturan çivi ile yere düşen yaratığı görünce sinirine hakim olamayıp beş kez daha kafasına vurmuştu. Yerde çığlıklar içinde ve Gaspard’ın gözlerine bakarak ölen yaratığın etrafında bulunan kırmızı oluşumun o şüphesiz onun kanı olduğuna emindi. Elinde bulunan o sopayı sallayarak elinden çıkardı. Olası bir durum halinde onun kalkmasına fırsat vermemesi gerekiyordu. Hızla kapının önündeki engelleri kaldırdı ve kilidini açıp hızla çıkmak istedi ama buna izin vermeyecek olan diğer bir kanatlı yaratık oradaydı. Arkadaşını yerde kanlar içinde görünce Gaspard’ın boğazını tutup hızla duvara çarptırdı. Yere düşen gaspard’ın kafasını kaldırarak mermer zemine vurdurdu. Kafasını kaldırdığında çocuğun kaşının yarıldığını fark etmişti ve bu onun gülümsemesine neden oldu. Yüzüne doğru attığı yumrukla gözünü morartmıştı.Dudağı patlak,gözü mor ve kaşı yarık şekilde karşısında duran varlığı 3 kişi gibi gören Gaspard şüphesiz ki ölse bile bunu tanrıların huzurunda anlardı. Gaspard’ı yüzüne sert inen ve onu ayıltan bir tokat kendine getirdi. Yaratığın yüzüne bakarken asaletini korumaya çalışıyordu. Ne yazık ki o çivili sopa şu anda yanında değildi. Yaratığın keskin çığlığı ile kulaklarını kapadı. Yaratık acı içinde yere düştü ve çocuğun karşısında duran kişinin elindeki yay bunu onun yaptığını açıklıyordu. Koşarak çocuğun yanına gelen çocuk elindeki mızrağı attı ve çocuğu kucaklayarak taşımaya başladı çocuğun yüzünde oluşan korku dolu ifade geçmiş ve kendini salmıştı.Yavaşça bırakmasını söylediği onu taşıyan çocuğa. Yavaşça omzuna tutunarak yürümeye başladı.Gözlerinde bir anlamsızlık vardı. Merdivenin bir basamağına oturdular ve çocuğun ona olayı açıklamasını dinledi ‘ Dostum aslında sen… Bu sana nasıl açıklanır bilemiyorum. Baban olarak sana tanıtılan kişi aslında senin baban değil. ’ Gaspard tam itiraz edecekken lafa girdi ‘ Hayır! Senin baban ölü değil. Aslında sen bir yarı tanrısın! Yunan mitolojisindeki bir tanrının oğlusun ve ben de senin koruyucunum. ’ Yüzünde oluşan kısa bir şaşkın ifade ile konuşmaya çalıştı ‘ Nasıl yani… Şimdi benim bir babam ve o aslında bir Tanrı ha?! Benimle dalga geçmezsen daha memnun olacağım Myrna ’ Yavaşça kalktı ve duvara dayanarak yürümeye çabaladı o anda yanına gelen Myrna bir çok şeyi açıklamaya çalışıyordu aslında ‘ Seninle dalga geçtiğimi kim söyledi ha?! Sen gerçekten bir Tanrı’nın çocuğusun. ’ Yüzündeki dalga geçer ifade ile Myrna’ya döndü. İnanmak istemiyordu ama biraz önce yaşadıklarının başka bir izahı olmadığını biliyordu.Yüzünde oluşan gülümseme ile Myrna’nın yüzüne baktı.Küçük bir arabanının içinde 2 kişi olarak yol alıyorlardı.Bir ormanın derinliklerine doğru ilerlerliyorlardı.Arabayı sağa çekerek indiler.Orman’ın derin yerlerine inerek bir kampı aramaya başladılar.O kampın adı ‘Melez Kampı’ydı…
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz